Abdulkadir Kaçar...
ÇUKUROVA EVLİYALARI
Abdulkadir Kaçar 2004
5.Baskı
Dizgi; Abdulkadir Kaçar
Baskı; Kaplan Ofset –Adana
Kitap isteme ve her türlü
yazışma adresi; P.K 4 Adana-Türkiye
Evliya kimdir?
Evliya; ermiş, veli, yatır, çok iyi ahlak sahibi demektir… Bu büyük
velilerin amacı insanları ahlaken ve ruhen olgun hale getirmektir… İç alemini
temizlemek, ilahi aşkı kalbe yerleştirmektir… Evliyanın uyarıcı sesi her kalbe,
her renge, her cinse, her mezhebe hitap ederek rahmet kapılarını açar…
Veliler milyonlarca insandan birisine
nasip olan en büyük şeref olan Allah’ın dostları, peygamberimizin yareni, varisleridir…
Onlar gönülleri nurlandıran gerçek kandillerdir… Onların dertlere deva, fakirlere
yardım için yetkileri vardır…
Evliyaların tebessümleri ibadettir, uykuları
ise sadakadır… Nefret ve kinden muhabbete, şefkate, aşka, karanlıktan
aydınlığa, isyandan itaate davettir… Evliya rütbesine ulaşan doğru yoldadır… Günlük
gereksinimlerini temin için işinde gücündedir… Allah ile ilgisini kesmez… Ruhu
temizlenmiş, nefsini dünya süsünden arındırmış, peygamberimizin ahlak ile
ahlaklandırılmış, böylece kainatın sırrına ermiştir… Bundan dolayı
evliyalarımızın halk arasındaki isimlerinden biriside ermiştir… Evliyaların, yüce
kişilerin yaşamlarını öğrenmek, tarihe geçmiş davranışlarının öykülerini
öğrenmekte büyük yarar vardır… Bu olayları bilmek insanlara büyük teselli ve
müjdeler verir…
(İstanbul Evliyaları ve
Fetih
Şehitleri Kitabından alınmıştır)
ÖNSÖZ
“ÇUKUROVA EVLİYALARI ”nın öykülerini ve
kerametlerini araştırıp, Adana da günlük olarak yaşamını sürdüren Bölge Gazetesi’nde
yayınlamaya karar verdiğimde hemen ön kaynak araştırması yapmaya giriştim…
Adana’ daki tüm kütüphaneleri
teker teker dolaştım, İl ve İlçe Müftülüklerimize başvurdum ama hep elim boş
döndüm… Oysa devletimizi devlet, milletimizi millet yapan, yurdumuzun tapuları
olan bu yüce evliyalarımızla ilgili hiçbir çalışma gerçekleştirilmediğini
gördüğümde hem çok sevinmiş hem de çok üzülmüştüm… Sevindiğim yan şuydu; binlerce
yıldan beri oluşan kimsenin dokunmadığı bu bakir güzelliklerimizi ve
zenginliğimizi ilk kez ben araştırıp-gazetemde yazacaktım… Elimde teybim, kalemimle,
Osmaniye den Mersin’e, Kozan dan Karataş ’a kadar Çukurova yı türbe türbe dolaşıp değerli evliyalarımızın
kerametlerini yaşayanlardan derlemeye başladım…
Binlerce yıldır Anadolu insanın ziyaret ederek yüz sürdüğü, adaklar
adadığı, eşsiz atlas halılar, seccadeler, hat sanatının en güzel ürünleri, gelinlikler,
duvaklar, teller, adaklar, beşikler, şehit elbiseleriyle süslediği, buhurdanlar
tüttürdüğü bu ilahi mabetlere daldım… Her evliya türbesi, bir öncekine göre daha
rahatlatıcı, sonsuz huzurun müjdecisi olarak çıktı karşıma… Yüce evliyalarımızdan
kaynaklandığına inanılan ve halkımızın anlattığı kerametlerini dinlerken, teybe
kaydederken, gazetede günlük olarak yayınlarken ve kitaplaştırırken büyük
heyecan ve huzur duydum… Büyük milletime bu yapıtımı sunarken çok heyecanlıyım…
2004
ABDULKADİR KAÇAR…
…
ALİDEDE
Hem bir mahalleye, hem de yüzlerce
yıllık camiye halk tarafından adı verilen Alidede bu gün de kerametleriyle
yaşıyor… Kendi adını taşıdığı mahallede üstü açık, kenarları biriketlerle
çevrilmiş, demir bir kafes içindeki mezarında sonsuz uykusunu uyuyor… Halk
arasında gece gündüz dolaştığına inanılan bu yüce evliyamızın insanların
koruyucu meleği olduğu yüzlerce öyküyle anlatılıyor… Dilden dile, gönülden
gönüle dolaşan kerametlerinden birisini de aynı mahallede, türbenin
karşısındaki evinde oturan bir kadın şöyle anlattı;
-Yıllardır bir işimiz olmuyordu, eğer
işimiz olursa olursa Alidede ’nin sandukasının baş uçunda mum yakacağım diye
adakta bulunmuştum… Bir süre sonra bu işim oldu, adağımı yapmak için Alidede
’nin mezarına gitmeye karar verdiğim gece rüyama girdi bana dedi ki;
-Kızım şu anda Kıbrıs’tayım, ertesi gün gelirsen
daha çok memnun olurum, dedi… O gün gittim adağımı yerine getirdim…
Gerçekten de 1974’teki Kıbrıs BARIŞ
Harekatı yapılıyordu…
Bunu anlatan kadın hala
heyecanını yaşıyordu…
Cabbardede’nin de kardeşi olduğu bilinen
Alidede’yle ilgili başka bir olayda şöyle;
Alidede mezarının bulunduğu mahallede
kunduracılık yaparmış… Kardeşi Cabbardede bir gün Güveloğlu Köyünden kalkıp onu
ziyarete gelirken gücünü göstermek için sütü mendiline çıkın yapıp getirip
dükkanına gelmiş…
-Ali nerede? Demiş Cabbardede
-Az sonra gelir, demişler… Ali dede de Az
sonra gelmiş…
Cabbardede’nin boyna
sarılmış, sütü çıkın yapıp duvara astığını gören kardeşi Cabbar dedeye gücünü göstermek amacıyla o da
cebinden mendilini çıkartıp, ocaktaki korları çıkınlayıp, sütün yanına asmış…
Bu arada müşteri olan bir kadın kundura
diktirmek için Alidede’ye çıplak olarak ayak ölçüsünü verirken, duvarda asılı
duran mendilden süt damlamaya başlayınca Alidede çıkışmış;
-Cabbar Cabbar kendine gel…
Derin bir rüyadan uyanırcasına uyanan
Cabbadede, kızarmış, terlemiş, üzülmüş, neye uğradığını bilememiş hemen kalkıp
kardeşine sarılıp öpmüş…
-Kardeşim bana bundan sonra şehir
hayatı haram… Artık ben insanlardan uzakta ama onlarla iç içe yaşamak
istiyorum… Hoşça kal… Güveloğlu Köyü yakınındaki dergahına çekilmiş gitmiş...
Başka bir kadın o dönem kullanılan
lambasının devrilip evinin yanmaya başladığında Alidede’nin uyandırdığını ve
ailelerini yok olmaktan kurtardığını söylüyor…
Denizde boğulup cesedi günlerce kaybolan
oğlunun cesedinin bulunduğu gün Alidede’nin kendisini uyardığını söylüyor…
Tıbbın aciz kaldığı konularda astalara şifa, dertlilere deva dağıtıyor, sevgilileri
buluşturuyor, hasretleri sona erdiriyor…
Daha yüzlerce, binlerce kerametiyle
Alidede halkın manevi dünyasında varlığını hala sürdürüyor… Onun kerametlerinin
halkımızın sosyal yaşamını düzenlemede bir anahtar görevi yapıyor…
…
ABDURREZZAKDEDE
Pırıl pırıl bir delikanlı olan genç
Abdurrezzak Kürkçüler Köyü’nde bir ağanın yanına tutma olarak girmiş… Öyle başarılı,
öyle çalışkanmış ki… Ağa bir gün yanına çağırmış,
-Bak Abdurrezzak … Allah izin verirse
gelecek yıl hacca gideceğim… Daha çok çalışıp gözüme gir ki, hacca gittiğimde
çiftliğimi, malımı sana emanet edeyim… Abdurrezzak bu sözlerin üstüne daha da
çok çalışmış… Ağasının hacca deveyle 1.5
ayda gidip 1,5 ayda geleceği gün çatmış…
Çiftliği ona emanet ederek yola çıkmış… Onun olmadığı dönemde çiftlikte işler
daha güzel ve etkin biçimde sürmüş… Ağanın karısı bir gün içli köfte yapmış,
-Abdurrezzak ağan bunu çok severdi… Şu
anda Kabe’ de bulunuyor… Keşke şimdi burada olsaydı da ona bunları yedirseydim,
deyince,
Abdurrezzak,
- Bir sahana çıkın yapın hemen
götüreyim,yesin, demiş..
Ağa hacda Kabeyi tavaf ederken birde ne
görsün Abdurrezzak sıcak sıcak içli köftelerle dolu bir sahanla karşısında
duruyor…
-Sen burada ne geziyorsun Abdurrezzak? Çiftliği
sana bırakmıştım… Sen kime bıraktın?
-Ağam yengem içliköfteleri çok
sevdiğini söyleyince soğumadan getirdim… Çiftlikte işler tıkır tıkır işliyor, demiş…
Ağası köfteleri yerken, gözden
kaybolmuş…
Abdurrrezak’ın gençliğinde kazandığı bu
inanılmaz yüce evliyalığını anlamış ağa… Köyüne döndüğünde,
-Dile benden ne dilersen evliya
Abdurrezzak? demiş…
-Ağam ben terk-i dünya edersem şu tepeye
gömsünler, demiş…
Ağayla o tepeye çıkmışlar
-Tam neresini istiyorsun, göster
bakalım? demiş ağa…
Abdurrezzak, elindeki değneğini yere
saplamış,
-İşte tam şuraya, demiş…
O sırada yere bir iki parmak kadar
soktuğu değneği yeşermiş… Halk arasında,”BULAMAÇDERE “ olarak da bilinen
Abdurzezzak dedenin mezarının bulunduğu Çalı dağı bugün teknolojinin dişlileri
arasında çimento oluyor…
Yedi köyün imamı çağrılarak,
bitişikteki İsmailiye köyünün mezarına defnedilmek için, türbesi açıldığında
aradan yüzyıllar geçmesine karşın cesedinin hala bozulmadığı, yüzündeki
sakalının uzadığı, pırıl pırıl nur damlayan bir yüzü olduğu görülmüş… Bu
mucizeye tanık olan sayısız köylü vatandaş aynı kararlılıkla bu konuyu her
gelene anlatıyorlar…
Abdurrezzak dede de her derde deva
olmaya devam ediyor inananlara…
…
AĞCABABA
-1974 ’teki Kıbrıs Barış Harekatı
sırasında gözlerimle gördüm… Yüce evliyamız yanında yatan 7 ayrı mezardaki 7
ayrı kişiyle birlikte mezarından kalkıp bir ışık topu şeklinde havaya doğru
yükseldiler… Kıbrıs yönüne ışık topları halinde gittiler… Orada Türk
askerleriyle savaştılar ve Kıbrıs’ taki soydaşlarımızın kurtarılması için
yapılan savaşı kazanmamızı sağladılar…
Bir Kozan ’lı yurttaşımız evliyamızı
böyle anlatıyordu…
Türkmen Ermişi olan Ağcababa Kozan da
kentin merkezini oluşturan kalenin doğusundaki surların hemen dışındaki bir
dönem tekke olarak kullanıldığı düşünülen türbesinde yapıyor… Cabbardede’nin
türbesiyle aynı mimari yapıda olması da aynı çağda yaşadığı izlenimini veriyor…
Sakine Çabuk isimli kadın kendisini
yaşadığı Ağcababa’ nın kerametini anlattı:
-Oğlum kaybolmuştu, gece gündüz ağıtlar
yakarak ağlıyordum, gözlerimden neredeyse kan geliyordu… Eğer, çocuğum
bulunursa Ağcababa ’ya mevlüt okutacağım dedim… Yüce Allah duamı kabul etmiş
olmalı ki, bir kuyuya inip zehirlenmiş ve bayılmış olan, üç gün sonra
uyananınca da(ANNEM BENİ BEKLER, BENİM NE İŞİM VAR BURADA? Demiş) oğlum evimize
geri döndü…
Halk namusunu, malını, mülkünü, canını,
Ağcababa’ nın koruduğuna inanıyor… Başka birisi de şöyle dedi:
-Burada yaşayan çok saf, dürüst, peygamber
gibi bir kişi vardı… O da her akşam Ağcababa’nın doru bir atla gelip-mezarın
üstünde kaybolduğunu görürdü… Ağcababa türbesinin etrafındaki okulda okuyan, zayıf
alan öğrencilere de yardım ediyormuş… Öğrencilerden bir gurubun yaşadıklarına
gelince;
-Biz zayıf aldığımızda buraya gelip dua
ediyoruz, derslerimiz düzeliyor ve inanılmaz biçimde başarılı oluyoruz…
Askeri bölgeye yakın olan Ağcababa’nın
türbesinden her gece ezan ve dua sesleri geldiğini söylüyor orada görev yapan
Mehmetçikler… Türkiye’nin her yanından gelip-ziyaret edenleri bir hayli fazla
Ağcababa’nın… Evde kalmış kızların bahtını açmasından, kazadan-beladan
korumaya, çaresiz dertlere çare bulmaya kadar inanılmaz bir gücü olduğuna inanılıyor.
…
ARIKLI ZİYARETİ(Muhittindede)
- Daha geçen yıl doktorların iyi
edemediği kör bir kadını getirdiler… Muhittindede ’nin sandukasına sarılıp bir
gece kaldı, gözleri açıldı ve kadın güle-oynaya gitti… Kadın rüyasında gözüne
sinek konmuş, onu kovalamak için gözüne hızla vurulmuş… Ve gözü açıldığını ben gördüm…
Adana’ dan Mersin yönüne doğru
giderken E-5 kara yolunun hemen kuzeyinde, Arıklı Köyünün ortasında yatıyor
Muhittindede… İç içe geçmiş İki-üç odadan oluşan Arıklı ziyaretinde sanduka en
iç küçük odada bulunuyor… Sandukanın üstü büyük yeşil atlas bir örtüyle
sarılmış… Türk Bayrağı, Seccadeler, duvarlarında hat sanatından güzel ayetler, kilimlerle
zengin bir görüntü vardır… Binlerce yıl önce Rumeli denilen Anadolu’ya
İslamiyet‘i yaymaya gelen kutsal kişilerden birisi… Günlerce Müslüman olmayanlarla
savaşmış, bugünkü sandukasının olduğu yerde şehit edilmiş…
Köylüler yıllarca bugünkü türbenin
olduğu yerden büyük bir ışık demetinin gökyüzüne doğru yükseldiğine tanık
olmuşlar… Mezarın üstünden ot yiyen
hayvanlarında öldüğüne tanık olmuşlar… Olayı Kaymakamlığa haber veren
yurttaşlar, burasının bir şehit mezarı olduğuna inanmışlar ve din adına savaşan
kahramanlardan birisi olan, Muhittindede türbesi haline dönüştürmüşler…
Arıklı Köylüleri son derece saygılı, konuksever
insanlar… Türkiye ve yurtdışında gelenlerle dolup taşan, en çok ziyaret edilen
türbelerden birisi…
Dört beş kişinin güçlükle
zaptettiği deliler burada akıllanıyor, felçli olarak getirilen insanlar
sapasağlam olarak ayağa kalkıyor, inanılmaz kerametleriyle evliyamız Muhttindede
toplumun manevi dünyasını aydınlatmaya devam ediyor…
…
ARPACIDEDE
Yaşadığı yıllarda arpa alım satımı
yapar, kazandığı paraları fakir-fukara-dul-yetim-hasta-öksüzlere muhtaçlara
verip, onların karnını doyururmuş… Yaşadığı dönemde evliya olduğuna inanılan
ermişlerden birisiymiş… Yaşarken kerametlerini gördükleri evliyaya ölünce halkımız
eşsiz bir türbe yaptırmış…
Ancak yol geçeceği için
yıkılmış ve bugün Alidede Mahallesi’nde, Alidede mezarına 40
Bu gün de halkın arasında dolaştığına,
kalbi temiz olanlara göründüğüne inanılıyor… Halk ondan sevgiyle saygıyla söz
ediyor… Bu araştırmamız sırasında bizi evine konuk ederek çay sunan hanımefendi
şöyle dedi;
-Evden işe giderken yemeğimin altını
söndürmeyi unutmuşum… Ama, korkum yoktu evliyamız Arpacıdede söndürecekti gönül
rahatlığıyla işlerimi yaptım ve eve, geldiğim
dede sımsıcak duruyordu yemeğim… Defalarca
bu olaya tanık oldum artık korkmuyorum…
Her vakit namazı için ayrı ayrı
evlerden abdest aldığına inanılıyor… Bir kadında, avludaki çeşmesinde abdest
alan Arpacıdede’yi görmüş… Demir kapı kilitliymiş, o işi bitip kapıya
yöneldiğinde demir ve kilitli kapı kendiliğinden açılmış… Evliya çıkıp gitmiş… Aynı
mahallede ve türbe civarında evi olan Başka bir kadın da şöyle dedi:
-Evimizde yangın çıkmıştı, kimse
yaklaşamıyordu… Çocuğum içeride yanacak diye feryat ediyordum… Birde yüce
evliyamız uçarcasına geldi, pencereden girip, alevlerin içinden çocuğumu alıp
bana verdi… Arpacıdede’ yi rüyasında gören, kendisini hacca gidip-gelmişçesine,
tüm günahlarından arınmışçasına seviniyor… Ve daha inanılmaz ve nice
kerametleriyle halkımızın manevi dünyasını korumaya ve kollamaya devam ediyor
Arpacıdede…
…
BULUTDEDE
-Cezaevinde bir yakınınız mı yatıyordu?
Mahkemeye çıkmadan bir gün önce elbisesini, kilotunu, pantolonunu, çorap, mendilini,
gömleğini, pantolonunu Bulutdede ‘nin
türbesindeki sandukasının üstüne bırakın, ertesi gün onu giyip duruşmaya çıksın
Allah ın izniyle beraat edecektir… Benim çocuğum idamla yargılanıyordu ve bir
gece önce fanilasını getirip Bulutdede nin türbesine koydum, ertesi gün bunu
giyip çıktı duruşmaya beraat etti…
Bir kadın böyle anlattı yaşadığı
kerameti… Sarıyakup Mahallesi’ndeki gizemli türbesinde insanlara yardım eden
BULUTDEDE’ nin sandukasının başucunda sarığı bulunuyor… Duvarlarında dilekte
bulunanların, dileği gerçekleşenlerin astığı gelinlikler, gelin telleri, açık
asma kilitler, cezaevinde yakınları olanların getirip astığı kıyafetler, çeşitli
örgülü örgüsüz saçlar, şifonlar, eşarplar, bebeği olmayanların dilek için yapıp
penceresinin demirlerine astıkları minik beşikler, bu evliyamızın halkımızın
her derdine çare olduğunun ifadesi…
Dileği olanlar, ya da yeni yeni
dilekte bulunmak isteyenler Perşembe günleri bu kutsal mekanı dolduruyorlar… ”ACELEBACI”
yaparak insanlar birbirlerine ikram ediyorlar… Bulutdede nin türbesine yakın
oturan yurttaş şöyle dedi;
-Rahmetli babam sıcak bir Temmuz akşamı
damda yattıklarını gökyüzünden bulutların arasından ışık topunun Bulutdede
türbesine indiğini görmüş… Bu ışık topunun Perşembe ve Cuma günleri sürekli
gidip geldiğini herkes görüyor… Ancak kalbi saf, dürüst, temiz insanlara
görünüyormuş…
Başka birisi şöyle dedi;
-Diyelim ki felçli bir hastanız var, ecelle
pençeleşiyor, kıyafetlerini getirip Bulutdede’ nin sandukasının üstüne
seriyorsunuz, bir gece olara kalıyor, ertesi gün elbiseyi hastanıza giydirdiğinizde
sapasağlam oluyor...
Anlatılanlara bakılırsa, bulutlarla
ilişkilendirilen bu evliyamızın adının halk tarafından BULUTDEDE konulduğu
düşünülebilir…
…
CABBARDEDE
Değirmenden öküz arabasına yüklediği
un çuvallarını köyüne götürürken, gayrimüslimin arabası yolda çamura saplanmış,
hava kararıncaya kadar uğraşmasına karşın çıkartamamış bu kişi…
Sonra aklına birden gelmiş
-Müslümanlar darda kaldıklarında, yetiş
ya Abdulkadir Geylani derlerdi… Bakalım bende yardım isteyim gelecek mi? Zorda
kaldığı için feryat edercesine bir sesle çağırmış…
İleriden birden ak saçlı bir adam
ortaya çıkmış, öküzleri arabayla birlikte havaya kaldırıp, yolun düz olan
yanına koymuş… Gayrimüslim teşekkür etmiş, elini öpmek istemiş… Bu kişi de,
-Beni taaa BAĞDAT tan çağırana kadar
şurada Cabbar’ı neden çağırmadın? demiş gözden yitmiş…
Gayrimüslim orada Müslüman olmuş…
İşte Abdulkadir Geylani’ nin sözünü ettiği kişi Cabbardede, bugün Yüreğir
İlçemizin Kütüklü Köyü’ne 2-
4.Murat Bağdat’ı fethe giderken, bugünkü
Havraniye’ ye otağ kurmuş… Cabbardede’yi çağırttırmış… Biraz sonra dede doru
bir atın üzerinde, elinde kırbacıyla gelmiş… İndiği at aslana, yere attığı
kırbacı da karayılana dönüşmüş… Padişah 4.Murat,
-Cabbar Bağdat’ın fethi bize müyesser
olacak mı? demiş…
-Padişahım Havraniye de Genç Osman
diye bir delikanlı var, onu da birlikte götürürsen Bağdat’ın kapısı hünkarıma
açılacak, sizin olacak, demiş…
Genç Osman annesiyle kazma kazarken, padişahın
habercileri ulaşmış, padişaha annesinin kimsesi olmadığını, söyleyince,
4.Murathan
-Merak etme annene ömür boyu maaş
bağladım, deyince Genç Osman padişahla birlikte Bağdat’a gitmiş 40 gün 40 gece
savaştan sonra, BAĞDAT ’ın çevresi su
dolu hendeklerle çevrili demir kapısını tuttuğu gibi fırlatıp atmış… Ve Osmanlı
askerleri Bağdat’ı fethetmişler… Öyle ki, kellesi koltuğunda düşmanları
öldürürken, yerli bir kadın bu mucizeyi uzaktan görmüş,
-Ben böyle bir şeye tanık olmadım, dediğinde,
nazarı değmiş ve Genç Osman’ının koltuğunun altına alarak yedi gün savaştığı
başı yere düşmüş… Şehit olmuş…
Osmanlı Padişahı 4.Murat Bağdat’ı
fethetmiş… Ve yüzyıllar boyu Türklerin egemenliğinde kalmış bu güzel kent…
Cabbardede’nin tekke olarak da
kullandığı bilinen, Selçuklu tarzındaki türbesi bugün de, tıbbın çare
bulamadığı her türlü hastalara şifa, dertlerine deva arayanlarla, yaşlı ve
gençlerle, evde kalmış kızlarına eş bulmaya gelenlerle dolup dolup taşıyor… Ayrıca
avlusunda bir dilek taşı bulunuyor… Bu taşın üstünde 5-6 dakika durup dilek
dileyenin yönü kendiliğinden güneye dönüyor… Böyle olunca da dileğinin
gerçekleşeceğini anlıyor o kişi… Ayrıca sırtı ağrıyanların ağrılarını gideren
başka bir mermer sütun daha bulunuyor türbenin bahçesinde… Bundan da şifa
bulanların sayısı oldukça fazla…
Dünyanın her yanından bu BÜYÜK Ermişi ziyarete geliyor insanlar…
…
CAFER-İ TAYYAR
Adana’ nın güneyindeki Hadırlı
Köyü’nden Karayusuf Köyü ne doğru
giderken 17.kilometrede küçük bir tabela Cafer-i Tayyar makam türbesini işaret
eder… İslam dininin dünyaya yayılması için savaşan Allah ın aslanı Hz.Ali’nin
kardeşi olan, din uğruna savaşarak yaşamını veren büyük İnsan Cafer-i Tayyar’ın
makam türbesi karşılar… Bu makam türbeyi Latif Kış‘ın babası Cahit Karaytuğ
’nun yaptırdığını içerideki tabeladan anlıyoruz… Makam türbenin içindeki
sandukanın çevresi Türk bayraklarıyla süslü… Yeşil atlastan kumaşlar, yıllarca
önceden gelen el yazması Kur’anlar, tesbihler, seccadelerle süslü bu eşyaların anlamını sorduğumuzda görevli şu
bilgileri verdi;
-Bu yüce evliyamızın makamı, fakirin, çaresizin,
yardım diledikleri, Allah a yalvardıkları, İslam dinine yardım eden bu büyük
zatın yüzü suyu hürmetine Allah tan yardım istedikleri ve dileklerine
kavuştukları kutsal yerdir…
Dileği olanlar getirip buraya bir
şeyler asarlar, dilekleri yerine gelenler de böyle davranırlar… Şu duvarda
gördüğünüz bukle bukle asılı saçlar çocuk sahibi olmak isteyenlerin, dileklerinin
yerine gelmesi sonucu, o kişilerin gelip buraya astıkları çocukların saçlarıdır…
Ayrıca doktorların çare bulamadığı pek çok hastalık burada iyileşmiştir, binlerce,
on binlerce örneği vardır… Felçli hastalar gelip, yürüyerek geri dönerler…
Cumartesi-Pazar günleri burası dolup
dolup taşar, kurbanlar kesilir, gelip-geçen herkese ücretsiz olarak dağıtılır, yemek
istemeyenlere de zorla yedirilir… Burası dostluk, kardeşlik, sevgi, güven, huzur,
barış, hoşgörü kapısıdır, herkese açıktır…
…
ÇOBANDEDE
Seyhan yeni BARAJ Gölünün kenarındaki
yüksek tepede anıtsal bir türbesi bulunan Çoban dede de halkımızın en büyük
manevi ermişlerinden birisidir… Çoban dede’nin çobanlık yaptığı biliniyor… Öyle
ki, onun otlattığı koyunların sütü sağmakla bitmezmiş… Ve sütler kekik, nane, portakal
çiçekleri gibi mis gibi kokarmış… Güttüğü koyunlar ya ikiz ya da üçüz doğururmuş,
bolluğun-bereketin adıymış Çoban dede…
Yaşadığı dönemde inanılmaz iyiliksever
bir kişiymiş… Daha hayattayken kerametlerine tanık olurmuş çevresindeki
insanlar… Bu iyiliksever insana gelen yoksullar, tıbbın tedavi edemediği
hastalıkları olan çaresizler gelir, sahip olduğu zenginliğinden
yararlanırlarmış… Koyunlarının kuzularını herkese dağıtır, tavuklarının
yumurtalarını yardım olsun diye insanlara karşılıksız verirmiş… Seyhan Nehrinin
kenarında sahibi olduğu bahçede bin bir türlü meyveler, sebzeleri yetiştirir, gelip
geçenlere zorla dağıtırmış… Tüm insanlar gibi Çoban dede de yaşlanmış bir gün
akşamüzeri ansızın dünyadan ayrılıp, yaşarken hazırlığını yaptığı, iyilikleriyle,
yardımlarıyla cennet bahçelerine dönüştürdüğü manevi dünyaya göçüvermiş… Ölümünden
sonra da yaşadığı bu bölgede şimdiki anıtsal mezarının olduğu yere gömülmeyi
vasiyet etmiş…
Onun türbesinde yıllarca hizmetkarlık
yapan, silip-süpüren, temizleyen, gül sularıyla yıkayıp-kokmasını sağlayan
hayırseverlerden birisi aynen şöyle dedi;
-Gözlerimle gördüm… Gökyüzünden tabur
tabur gelen askerler bu türbeye defalarca indiler...
Çobandede ’nin, her çağın ünlü
politikacıları ve liderleri olarak göründüğüne de inanılıyor...
Bu gün Büyükşehir tarafından Anıtsal
bir türbe haline getirilen mezarının bulunduğu zirve şeklindeki tepe çeşitli
zamanlarda yıkılmak ve mezarı ortadan
kaldırılmak istense de bir türlü, yok
edilememiş… Adana’ daki gazetelerde de yer alan olayı gören bir yurttaş anlattı;
-Saatlerce uğraşılmasına karşın dozerin
bıçakları bu tepeye gelip işlemiyordu… Ya kırılıyor, ya kopuyor, ya da dozer
bozuluyordu… Bir dozer operatörü, ben şimdi bu tepeyi yıkayım da görün, diye
araca bindi… Dozerinin devrilmesi sonucu öldü…
Çocuğu olmayanların çocuk sahibi
olduğu, hastaların iyileştiği, dertlilerin çare bulduğu, bahtı bağlı olan
delikanlıların-genç kızların eş bulması gibi inanılmaz kerametler gösteren
Çoban dede’nin başka bir kerametini de bir hanımefendi şöyle anlattı;
-Terörün zirveye çıktığı günde 15-20
kişinin öldürüldüğü Türkiye de oğlum da gözaltına alınmış, işlemediği
cinayetlerden idamla yargılanıyordu…
Duruşmalara her
gidip-geldiğimde oğlumun tutukluluk halini gördüğümde için parça parça
oluyordu… Ağlıyor, ağlıyor, ağlıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu… Bir gün
dua ettim(ÇOBANDEDE ÇOBANDEDE, EĞER SEN ÇOBANDEDEYSEN BUGÜN OĞLUMU CEZAEVİNDEN
ÇIKART EVİME GÖNDER)dedim… İdamla yargılanan oğlum akşam karanlık olunca zili
çalıp eve döndü…
Seyhan BARAJ Gölünün kenarında, Büyükşehir
Belediyesinin yaptığı çevre düzenlemesiyle milli park görünümüne kavuşan
yüzlerce dönümlük alanın ortasında 40-
Ulusal televizyonların defalarca program
yapar tanıttığı Çoban dede şu anda Türkiye’nin dünya çapında tanınan bir
evliyasıdır… Ününü duyanlar da dünyanın en uzak ucundan kalkıp buraya gelip
dilekte bulunup, adaklar adıyorlar, Dilekleri gerçekleşenler de gelip
adaklarını kesiyorlar… İnsanların
neredeyse 24 saat ziyaret ettiği Büyükşehir Belediyesinin oluşturduğu yüzlerce
dönümlük dev bir yeşil milli parkın içindeki türbesinde Çoban dede gönülleri
aydınlatıyor…
…
DURHASANDEDE
Eline, diline, beline sahip olan, işinde
dürüstlüğüyle tanınan genç Hasan Horasan’ dan Çukurova ya gelmiş, Anadolu’ nun
dirliğini-birliğini sağlamak için gece gündüz çalışmış… Çiftliklerde işçilik
yaparak rızkını çıkartmış, çobanlık yapmış, bilge kişiliğiyle, erdemli
davranışlarıyla da, insanlara iyiliğin, güzelliğin yollarını göstermiş, dürüstlüğüyle
örnek bir kişi olmuş…
Ceyhan’a
-Ben ölürsem şu tepeye gömün, diye vasiyet
etmiş…
-Başımızın üstüne Hasan çelebi, demiş
köylüler…
Aradan yıllar geçmiş, Çukurova yı
dolaşırken, Misis’ te hakkın rahmetine kavuşmuş… Çok sevilen örnek ve bilge bir
kişi olduğu için ölümü kısa sürede bölgede duyulmuş… Vasiyetini yerine getirmek
için insanlar, onu cenazesini deveye yükleyip bu gün türbesinin olduğu
Durhasandede Köyü civarına getirmişler… Vasiyetini bilenlerden pek çoğu da
ölmüş…
-Nereye gömelim?
-Nereyi vasiyet etmişti? diye
cenazeyi götürenler kendi aralarında konuşurlarken, gökyüzünden güçlü bir ses
yankılanmış;
-Duruuuuun!
Köylüler, onun vasiyetinde söylediği
yerin bu tepe olduğuna inanmışlar ve buraya gömmüşler… Yüzlerce yıllık meşe
ağaçlarının altında yüzlerce yıllık Selçuklu
mimari tarzında yapılan tarihi
türbesinde sonsuz uykusunda Durhasandede… Diğer evliyalarımızdan farklı olarak,
sandukasının kenarından, mezarının içine doğru dirseğe kadar ellerini uzatıp
şifalı olduğuna inandıkları topraktan alıp, evlerine götürüyorlar… Kimi suda
eriterek içiyor, kimi muska yapıp türbesinin toprağını üzerinde taşıdığında
kötülüklerden korunduğuna inanıyor… Bu toprağı üzerinde bulunan kişiye kurşun
bile işlemediği yaşanarak denenmiş durumda… Yaşanmış inanılmaz kerametlerinden
bazıları;
Tüm hastaları iyileştirmesi, ahrazları
konuşturması, gibi iyilikleri herkesçe biliniyor… Durhasandedenin 4-
…
ESHAB-I KEHF
Mersin ‘in Tarsus İlçesinde bulunan
Eshab-ı Kehf Türkiye nin en çok ziyaret edilen, adak adanan, dilek
dilenen,dilekleri yerine gelenlerle dolup dolup taşan kutsal bir mekan…
Genellikle yoksul, çaresiz, dertliler, hastalar gelip yedi uyurların yüzü suyu
hürmetine Allah a yalvarıp ondan yardım beklerler…
Spor kulüplerinin en ünlü
futbolcularının kritik maçlar öncesi adak adayıp, kurban kestikleri bir
mekandır… Ayrıca halkın inancına göre bir de günah deliği var… Bu delikten
geçebilenlerin günahsız olduğuna, varsa da günahlarının bağışlandığına
inanılır… Özellikle kutsal Ramazan
aylarında ve bu ayın kutsal günlerinde, Kadir gecelerinde, Kandil gecelerinde
on binlerce insan burada dualar edip kurbanlar keserek bu kutsal ve kutlu
mekanda sabahlamaktadır…
Kuran da bir surenin de adı olan bu
kutsal yedi uyurlar mağarasının dillere destan olan şekli şöyle; Günümüzden 1800 kadar önceleri putperest Roma,
Tarsus yöresine de hakimdi… Yeni yayılmaya başlayan HRİSTİYAN dinini menfur
sayıp, bu dini kabul edenlere karşı işkence uygulamış…
Öyle ki Tarsus ta İmparator Dakyanus hıristiyanlığı
kabul edenleri sirklerde toplanan inanılmaz halk kalabalıklarının önünde vahşi
hayvanlara parçalatarak öldürmüş… Roma İmparatorunun bu zulmünden kaçan inançlı
insanlardan; Yemliha, Mislina, Mekselina, Memnuş, Deberruş, Sazenuş ve
Kefeştatayuş Tarsus ‘un
-Ben de Allah mı aramaya gidiyorum,
deyince hepsi şaşırmış ve gelmesine izin vermişler…
Bu mağarada tam 309 yıl uyumuşlar… Uyandıklarında
açlık hissetmişler, birisi yanlarında bulunan parayı alıp Tarsus tan erzak
getirmeye gitmiş… Saçı sakı birbirine karışmış, elindeki 300 yıllık parayla
fırıncıdan ekmek istemiş… Fırıncı da
-Seni kesinlikle bırakamam, krala
teslim edeceğim, demiş…
Dediğini de yapmış… İşkenceler sonunda
bu kutsal kişi arkadaşlarının yattığı mağarayı kral göstermek zorunda kalmış…
Mağaranın önüne geldiklerinde,
-Siz biraz bekleyin… Arkadaşlarıma
haber vereyim… demiş, içeriye girmiş…
Ve birden hepsi yok olmuş… Kehf Suresi Ayet; 10.Hani o zaman genç
yiğitler mağaraya sığınmışlardı da Ey Rabbimiz demişlerdi, bize tarafından
rahmet ver ve işimizde başarı hazırla…
Ayet;11. Bunun üzerine onları bir
mağaranın içinde senelerce uykuda bıraktık ve kendilerini uyuttuk…
Ayet;12Sonra onları uyandırdık…(mümin
ve kafir)iki topluluğun hangisi onların mağarada bekledikleri müddeti daha iyi
hesaplamışlardı…
Ayet:25.Onlar mağaralarında üç yüz yıl
kaldılar ve buna dokuz yıl daha kattılar…
Eshab-ı Kehf teki aynı isimli camide
yıllarca müzezzinlik yapan Niyazi Ulusoy, yedi uyurlarla birlikte
sabaha kadar ibadet ettiğini söylüyor… Bir şiiri de şöyle;
Eshab-ı Kefh’in yücedir şanı
Yemliha cümlenin sevdiği canı
Nasıl vasfetmeyim o yüce hanı
Ziyaret eyleyin Eshab-ı Kehfi…
…
ERKEÇDEDE(İğdiş edilmiş teke)
Karaisalı’nın Kaledağ Köyünde mezarı
bulunan ERKEÇDEDE ’nin çok ilginç bir öyküsü var… Mustafa Yenikan isimli Köylü olayı
şöyle anlattı;
-Köyümüzün kenarındaki yemyeşil
çamların kapladığı yüksek tepedeki mezardan sürekli iniltiler, gürültüler,
sesler kesilmeden artarak yıllarca devam ediyordu… Bir arkadaşım gidip bakmaya karar verdi… Ve tek
başına çıktığı tepedeki mezarlıkta ne görsün, mezarlığın üstünde sesleri
çıkartıp, gürültüyü yapan, iniltiyi çıkartan gök bir tekeymiş… Daha sonra hepimiz
gidip orayı gezdik… Kimse artık korkmuyor… Bu kutsal yere de mezarı bulunan
evliyamız bize Erkeç teke olarak görülmüştü… Biz öyle inandık ve evliyamızın
adının ERKEÇDEDE olduğuna karar verdik…
Hastalar, yaşlılar, çaresizler, sınava
girecek öğrenciler, evde kalmış genç kızlar ve evlenmek isteyen delikanlıların
ziyaret ettiği Erkeçdede’nin insanların manevi dünyasını zenginleştirmeye, onlara
yardım etmeye devam ettiğine inanılıyor… Saf ve temiz kalple ve inanarak
gelenler hastalıklarına şifa, dertlerine deva bulabiliyorlar… Manevi dünyaya
açılan bu kutsal kapılar halkımızın destek bulduğu, yaşama sevincine kavuştuğu
önemli yerler…
…
KOYUNDEDE
Çobanlık yapıp gece-gündüz doğayla baş
başa olan Koyun dede dağları, ovaları, şifalı otları, zararlı ve yararlı
bitkileri çok iyi tanırmış… Hangi ot uyuz koyunu iyeleştirir, hangisi hasta
eder, hangisi bol süt verdirir diye gözlemler yapar, insanların hastalıklarını
da bu otlarla tedavi edermiş… KOYUNDEDE hiç kimseyi kırmaz, incitmez, hep
iyilik eder, insanlara yararlı olurmuş… Kendisinden isteyen herkese koyun ve
seçi yavrularını karşılıksız olarak verirmiş… Öyle iyiliksever, öyle bilge
insanmış ki, insanlar yaşadığı dönemde de ondan çareler, şifalar bulurlarmış…
Öldüğünde bugünkü Çatalan Baraj Gölü’nün
doğusundaki Çiçekli Köyünün yüksek bir tepesine gömmüşler… Mezarı türbe haline
getirilmiş… Yaşarken olduğu gibi öldüğünden sonra da insanlara yardım elini
uzattığına inanılıyor…
Kaledağı Köyü’nden Mustafa Yenioğlan
Koyun dedenin kerametlerinden birisini şöyle anlattı;
-Bizim köyümüzde bir çiftin çocukları
doğup ölüyor, yaşamıyordu… Öyle ki kadın 4-5 tane çocuğu olmuş, ölmüştü… Koyun dede Türbesine götürmemi rica ettiler, bir
gece orada kaldık… Kadın tırlık(kıl ipten)küçücük bir beşik yapıp içine bir taş
koydu, beklemeye başladık… Bir süre sonra o beşik sallanınca dünyalar onun
olmuştu… Hep birlikte köye döndük, şu anda bu çiftin üç oğlu bir de kızı dünyaya geldi… Oğlunun
birisinin adı DEDE ‘dir…
Çocuğu olmayanlar, özürlüler, hastalar,
tıbbın çare bulamadığı her türlü hastalığın pençesinde kıvrananlar, sarılık
hastaları, her türlü rahatsızlığı olanlarca ziyaret ediliyor Koyun dede…
…
GAFFURDEDE
Karataş Yolundaki Doğankent’te bulunan
evliyalarımızdan Gafur dede’nin türbesine girdiğimizde, insanların inanılmaz
saygılı ve sevgiyle karşıladıklarına tanık olduk… Biz gazeteci olduğumuzu söylediğimizde
evliyalarımızın kerametleri hemen anlatılmaya başladılar;
Bir yurttaş şöyle dedi;
-Gözlerimle gördüm, aniden gözleri kör
olan, doktorların çare bulamadığı kadını getirdiler iki gün burada kaldı
kadının gözleri açıldı…
Başka bir yurttaş,
-Gaffurdede öldüğünde köyümüzün
içindeki üç yüzyıllık ağaç parça parça oldu… Ağaç bu evliyamızın ölümüne
dayanamadı…
Üçüncü bir yurttaş;
-Hanifi isimli bur akrabam vardı, önemli
bir hastalığı yoktu ama Gaffurdede ye getirdim… Türbenin kapısına gelince
bayılıp düştü, sonra kendi kendisine konuşmaya başladı… Gaffurdede’yle konuştuğunu
söyledi… Sık sık gelip, onunla konuşur… Bize onun verdiği mesajları iletir…
Gaffurdede’nin esas ismi HALFETİLİ
KADİRİ ŞEYHİ HASAN OĞLU SEYİT ABDULGFFUR’MUŞ…
Çok akıllı derin kültürlü, örnek bir
insanmış… Karataş yöresinde yaşamış, çiftliklerde çalışmış, Ağalar bile ondan
akıl danışırlarmış… İnsanın bir kez yaşadığını, hiçbir canlıya zarar vermemesi
gerektiğini, saygılı olmalarını, sevgiyle davranmalarını istermiş… Kendi
yaptıkları içkiyi içen insanlara bunun haram ve günah olduğunu söylermiş… Türk Bayrakları,
buhur kokularıyla gizemli bir havası olan Gaffurdede’nin türbesinde yeşil renk
hakim…
Kuran, tesbihler, seccadelerle
süslü bir güzel manevi dünya…
Buraya gelenler, evliyamızın kendi
evinde ağırladığı duygusuna kapılırlar… Hatta kendi evlerinde gibi hissedecek
kadar rahatlatır gökyüzüne uzanan dev
ağaçlarla yarış edercesine yükselen türbesinin kubbesinin altında evreni
dinleyen, ona yön veren bilge kişinin sonsuz uykusuna büyük saygı duyarsınız…
…
HASAN VE NUHDEDE
-1900’lü yılların başında Osmanlı
çökmeye devam ediyor, yabancı yani emperyalist(sömürgeci)güçler Anadoluyu kendi
aralarında paylaşıyorlardı… O yıllarda Adana’mızda da Fransızlar vardı, Türk
gençlerini, yaşlılarını dövüyorlar, öldürüyorlardı…
Milli Mücahitler Birliği kuran Türkler
bu yabancı işgalcilere karşı savaşmaya başladılar… İşte bu savaşta görev alan
gençler, gece Fransızlara saldırıyorlar, gündüz gelip Hasan ve Nuh dede’nin
türbelerinde dinleniyorlardı… Evliyalarımızın kerameti sayesinde Fransızlar
askerlerimizin önünden geçseler bile onları göremiyorlardı, sanki gözleri
mühürlüydü…
Dağlıoğlu Mahallesi’ndeki bu iki kardeş
evliyamızın kerametini bir görevli böyle anlattı… Yan yana iki mezarı bulunan
bu evliya kardeşlerin Anadolu ya İslamiyeti yaymak için gelip, savaştıkları ve
sonra da şehit oldukları biliniyor…
Başka bir yurttaşımız şöyle dedi;
-1974’teki Kıbrıs BARIŞ Harekatında
yeşil kaftanlar, beyaz sarıkları ve ak saç ve sakallarıyla mezarlarından ışık
şeklinde kalkıp savaşan askerlerimizin yardımlarına gittiler günlerce… Biz
gözlerimizle gördük…
Türbelerinin içinden başlayıp, gökyüzüne
uzanan her biri 14-
Türbeden çalınan eşyaların da alan
kişiye zarar verdiğine, hırsızın ertesi gün getirip eşyaları türbeye geri
koyarak rahatladığına inanılıyor… Diğer türbelerde olduğu gibi duvardan duvara
gerilen ipler üzerinde, dilek için getirilen, eşarplar, giysiler, şifonlar, saç
bukleleri, nişan yüzükleri, baht açma anahtarları, daha neler neler bulunuyor…
…
HURMALIDEDE
Adana’ nın Eskibey Mahallesinde 500
yıldır insanların düşüncesini okuyan, yapacağı kötülükleri önceden sezen ve
onları uyaran bir evliya var… Hurmalıdede…
Yurttaşın birisi anlattı;
-Diyelim ki birisine kötülük yapmayı
düşünüyorsun, Hurmalıdede ye geldin o kalbini okuduğu için yapacağın kötülüğü
önceden onu sezinliyor, insanları uyarıyor…
- Düşündüğün kötülüğü yapacak olursan
eşinden, aşından, işinden, çocuklarından olursun… Vazgeç ve doğru yolda olmanda
hep hayır vardır… Çeşitli öğütler veriyor insanlara… Bu mesajı alan kişi
de yapacağı kötülükten vazgeçiyor…
Hurmalıdede nin türbesinin kenarında
15-
-Türbenin içinde bir arkadaş küfür
etmişti… Sanki görünmez bir el onu yüzüne iki tokat attı… Başı bir sağa bir
sola savrulurken tokat sesini duyduk… Bu arkadaşımız Hurmalı dede’nin kendisini
cezalandırdığına inandığı için ömür boyu küfür etmeyeceğine söz verdi…
Çukurova ya İslamiyeti yaymak için
geldiğine inanılan şehitlerimizden birisi olan bu evliyamızın türbesi Perşembe,
Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri dolup taşıyor…
Temiz kalple, saf gönülle gelerek
onun türbesinden Allah a yalvaranlar, dilekte bulunanların hiç birisinin eli
boş dönmüyor… Manevi dünyasından uzattığı eline tutunmak için gelen, dertlilere
derman, hastalara çare, yoksullara umut olmayı sürdürüyor… Hurmalı dede diğer
evliyalarımız gibi Manevi alemden insanlara huzurun, sevginin, dostluğun,hoşgörünün
anahtarlarını sunmaya devam ediyor…
…
MUĞDATDEDE
Mersin’ de adına yaptırılan dört
minareli ulu bir caminin bahçesindeki anıtsal türbesinde sonsuz uykusunda olan
Muğdatdede ’nin, HZ. Muhammed ‘in sancaktarlarından Mithat Bin YESVET olduğuna
inanılıyor… Mermer merdivenlerle birkaç basamak sonra ulaşılan üstü açık
anıtsal türbesi, manevi dünyayla-çağdaş sanatın birleşmesinin en güzel ve eşsiz
örneği… Sandukasının her tarafı, yeşil, atlaslar, seccadeler, Türk Bayrağıyla
sarılı ve etkileyici bir görüntü oluşturuyor… Eski adı “EĞLENCEDEDE” olan bu evliyamızın
kabri başında kadınlar darbuka çalıp, göbek atarak eğleniyor ve dualar
ediyorlarmış.. bir gün bu kadınların rüyasına girmiş;
-Kızım benim adım Eğlence dede değil… Muğdatdede’dir…
Üstelik bu yaptığınız eğlenceler, göbek atmalar yanlıştır.. Bir daha buralarda
böyle hatalı hareketlerde bulunmayın, demiş…
Kadın bu rüyadan sonra ürpertiyle
uyanıp, herkese anlatmış, kenarlarında namaz kılınan, küçük bir türbe yapılmış,
Adana’ daki Seyhan Baraj Gölü’nün kenarındaki Çoban dede Türbesiyle yarışacak
bir anıtsal türbeyle onurlandırılmış Muğdatdede; çocuğu olmayanlar, mutluluğu
bulmak isteyenler, genç kızlar, delikanlılar, gelip dilekte bulunup, adaklar
keserek dualar ediyorlar…
Bu evliyamızın da diğerlerinde olduğu
gibi 1974 Barış Harekatı sırasında türbesinin üstünden gökyüzüne doğru bir ışık
demeti şeklinde yükselerek savaşan askerlerimize yardımcı olmak için Kıbrıs
yönüne doğru gittiğini gözleriyle görenler var… Savaş sonrası esir alınan
YUNANLI askerler ;
- Biz Türk askerlerinden daha çok o
yeşil cübbeli, beyaz sarıklı, ak sakallı yaşlılardan oluşan bir orduyla
savaştık… Ama onların kim olduğunu hala çözemedik… Eğer onlar olmasaydı, Kıbrıs
ta bir tane Türk kalmazdı, hepsini öldürürdük, dedikleri biliniyor…
Hz. Muhammed’in sancaktarından olan
Mithat Bin Yesvet sonsuz uykusundan insanlara manevi dünyasından güzellikleri
sunmaya devam ediyor…
…
MUTLUDEDE
Adana nın Karataş İlçesi’nde şehrin
merkezinde denize bakan devasa meşelerin altında türbesinde sonsuz uykusunda
olan ama renk, cins, din, dil, tip, parti,
mezhep, sosyal-ekonomik statü tanımadan herkesi mutlu eden büyük bir evliyamız
var… İsmi de mutluluktan geliyor Mutlu dede
Buraya acılı, sancılı, hasta, yorgun, bitkin,
felçli her türden hasta olarak gelenlerin 24 saat sonra mutluluğa ulaşması
sonucu halkımız bu evliyamızın adını Mutlu dede koymuş… Gerçek ismi bilinmiyor,
ama Memlüklü olduğu ve İslamiyeti yaymak için gelen asker olduğu, savaşırken
şehit düştüğüne inanılıyor… Kudüs’ün alınmasında da önemli görevler yapmış
Mutlu dede…
Mana alemine göçerken
bıraktığı son iz olan türbesi insanların ruhunda huzur, gönlünde mutluluk, hastalara
şifa, dertlilere derman oluyor…
Özellikle 1974’teki Kıbrıs Barış
Harekatında Mutlu dedeyle ilgili şöyle bir mucize anlatıyor…
-Kıbrıs’ta masum Türkleri düşmanın
elinden kurtarmak için verilen görevini kusursuzca yapan jet savaş uçağının
benzini bitmiş… Pilotun kalan benzinle Adana ya dönmesi ve ikmal yapması
gerekiyor… Ama bu arada düşmanlar Masum Türkleri öldürmeye devam edebilir… Pilot
bu hesapları yaparken, uçağın kabininde aksakallı bir yaşlı kişi belirmiş…
-Oğlum senin yakıtın bitmedi,
görevini yapmaya devam et, demiş…
Masum Türkler ’i korumak için tüm gücüyle
savaşan pilot daha sonra güven içinde İncirlik Üssü’ne dönmüş… Havaalanına
indiğinde uçağın benzin deposu ağzına
kadar doluymuş…
Mutlu dede nin türbesini Karataş ’ın
kurucusu olan Molla Mahmut 1205 te yaptırmış… Türbenin içindeki ay yıldızlı
bayrağımız,üzerine ayetler işlenmiş seccadeler, dilekleri kabul olanların
getirdiği kesilip asılmış bukle bukle çocuk saçları, küçük beşikler, nişan
yüzükleri, bilezikler, gelinlik kıyafetleri, gelin telleri -duvakları, asma
kilitler halkımızın yaşamındaki Mutlu dede nin yerini somut olarak anlatıyor… Buhur
kokusunun oluşturduğu manevi dünya ayrı bir gizem katıyor bu kutsal mekana… Karataş lı Mahmut Atalay yemin ederek
anlatıyor;
-Gözlerimle gördüm, felçli kadını
sedye ile getirmişlerdi, bir süre sonra kadın senin benim gibi kalkıp yürüyüp
gitti… Mutlu dede nin mutluluğu herkese açık…
Şüphesiz ki Dünya durdukça, Mutlu
dedemiz de duracak, insanlığa, dostluğu, kardeşliği, adaleti, sevgiyi, mutluluğu
yaymaya devam edecek…
…
SAİTDEDE
-Ey insanları, vatanınızı sevin,
-Kimseye kötülük etmeyin, karıncayı
bile incitmeyin,
-Dünya geçicidir, türbem bunun
kanıtıdır…
-Şehit kanıyla sulanmış bu kutsal
topraklarda birbirinize sıkı sıkı sarılın…
Bu ve benzeri daha nice özlü ve
birleştirici-bütünleştirici sözleri Sait dede nin türbesinin bahçesindeki
devasa incir ağacının altına oturursanız, temiz kalple evliyamızın huzuruna
gelmişseniz rüzgarın kulağınıza söylediğini hissedebilirsiniz…
Adana ‘nın
-Onlar olmasaydı, savaşı kazanamazdık,
düşmanlar bizi yenerdi… Ama, evliyalarımız onların önünde kale gibi durdular, Türk
askerlerinin başarılı olmasını sağladılar, diyor bir köylü…
Başka bir köyü de;
-Türbesi Abdurrezzak dedeyle komşu olan
Sait dedeye gelenler iki evliyamızı birden ziyaret etme olanağı bulurlar…
-Buraya sedyeyle gelen felçli
vatandaşlarımız kalkıp yürüyerek giderler… Hemen hemen her ay iki üç tane
felçli hastayı yakınları ağlayarak üzüntülü biçimde getirirler, evliyamız bir
gece de iyileştirince de sevinç
içinde bin bir duayla Sait dede ye
duydukları büyük minnetle sevinerek hatta güle oynaya giderler…
…
SADIKDEDE
-Geçenlerde 4-5 kişinin iple bağlayıp
zor zaptettiği bir deli bir delikanlıyı getirdiler… Doktorlar çare bulamamış, delikanlıyı Sadık
dedenin türbesine girdirdiler.. Deli olduğuna inanılan genç, evliyamızın
sandukasının görünce hemen rahatladı, ipleri çözüldü, sanki birisiyle konuşuyor
gibiydi…
Sadık dedenin sandukasının sağ ayakucuna
oturdu, bir gece burada kaldılar… Deli olan ve doktorların çare bulamadığı delikanlı her saniye biraz daha rahatladı, rahatladı,
akıllandı, akrabaları ona, o da yakınlarına sarılıp kucaklaştılar.. Sabahleyin
mutlu biçimde ayrılıp gittiler..
Sadık dede türbesinde görevli bir kişi
böyle anlattı,
Konya’ dan getirilen saralı bir genç kızın iyileşmesinden,
Karataş ’ın Zagarlı Köyünde Adil
Avcıbay’ın erkek çocuğunun olması için yaptığı duanın kabul edilmesine kadar
inanılmaz kerametleri anlatılıyor…
Her Perşembeyi Cuma ya bağlayan gecede
Kars, Erzurum, Konya, Adana, Mardin, Ordu ‘dan gelen insanların Sadık dede
Türbesinde toplandığı ve namaz kılıp dua ettiği, dilekte bulunanların
dileklerinin yerine geldiğine defalarca tanık olmuş insanlar var…
Ayrıca Sadık dede? nin türbesinin 40-
Adana’dan Karataş ’a doğru giderken
Doğankent ’ten hemen sonra asfaltın sağ kenarında Sadık dede Türbesini gösteren
yeşil bir tabela vardır… Oradan döndüğünüzde 600-
….
SOFUDEDE
Çoban dede, Seyhan Baraj Gölünün
karşında çiçekli köyünde türbesi bulunan Koyun dede nin en büyük kardeşi olduğu
kabul ediliyor… SOFU dedenin kim olduğu konusunda bilgi bulunmamakla birlikte
ashap’tan olduğu kabul ediliyor… İslamiyeti yaymak için Anadolu ya gelip
savaşırken şehit olduğuna inanılıyor… Karaisalı’nın Kaledağı Köyündeki eşsiz
güzelliklerle süslü türbesinden, manevi dünyasından izliyor insanları… Şifa bulunmayan
hastalıkları iyileştiriyor, öğrencilerin
sınava girmeden önce gelip dilekte bulunması durumunda başarılı oluyorlar…
Bu köyde yaşayan Mustafa Yenikan
evliyamızla ilgili şöyle dedi;
-Ashap’tan birisi SOFU DEDE buradayken
hastalıklarınız için nereden doktor arıyorsunuz? demiş yüzyıllar önce… Yoksulları,
çaresizleri iyileştiren bir ulu erendir Sofu dede… Köyden kente göçen ekonomik
durumları iyi olan köylüler harika bir türbe yaptırmışlar SOFU DEDE için..
Yine Mustafa Yenikan tanık olduğu bir
olayı şöyle anlattı;
-1984-89 yılları arasında Belediye
Başkanı olan Aytaç Durak 1994’te yeniden aday olmuştu… Kazınıp kazanamayacağı
belli değildi… Sofu dede ye gelip kurban kesip dualar etti… Böylece seçimi bu
yüce evliyamız sayesinde yeniden kazandı… Çevresindeki mezarlıktaki
Müslümanlarla sonsuz uykusunu uyuyan SOFU DEDE nin 1974 teki Kıbrıs Barış
Harekatında askerlerimizle aynı safta savaştığına inanılıyor… Düşman askerlerini
tutsak alarak Türk askerlerine teslim etmiş… Yunanlılar da savaştan sonra
-Bizi o yeşil cübbeli, sarıklı,
ak sakallı ordu yendi… Sahiden kimdi onlar diye Türk subaylarına sormuşlar…
…
ŞEYH HIZIR
-Şeyh Hızır için zaman ve mekan kavramı
yoktur… Dünyanın her yerinde, her an, her dakika çaresiz, darda kalmış, yolda
kalmışların yardımına koşar… Mucizeleri çok büyüktür…
1950’lerdeki Kore savaşında Türk
askerlerinin su sorunu varmış, kaynakta düşman askerlerin bulunduğu yerin
ortasındaymış… Gözü kara Mehmetçik elindeki testiyle su almaya gittiğinde, çevresinde
30-40 düşman askeri silahını doğrultup, öldürmek istedikleri sırada, ;
-Yetiş ya Hızııııırr, diye nara atınca
Mehmetçi, çevresini kuşatan düşman askerleri onun elindeki testinin dev bir
bomba olduğunu sanıp teslim olmuşlar… Türk askeri hem testisini doldurmuş, hem
de 30- 40 tane düşman askerini esir almış…
Şeyh Hızır’ın makam türbesi Adana
mızın en güneyindeki Akkapı Mahallesi ’nde portakal ve limon çiçeklerinin
arasında zümrüt yeşili bahçelerin içinde bulunuyor… Türbesi ve çevre
düzenlemesi Çukurova daki evliyaların en planlı, en projeli yapılmış olanı… Öyle
ki 6 tane dev ocak, geniş avlu, namaz kılınabilecek mekanlar, çok sayıda
sandalye, masa, dev karavana kazanlar, koyun, keçi, dana ve inek gibi adakların
kesilip yüzülebileceği kesim hanelerden oluşuyor… Hafta sonları dolup dolup taşan, dilekleri
kabul olunanların karavanalar dolusu yemeklerin pişirilip dağıtıldığı, konuklara
zorla ikram edildiği bu kutsal mekanda dilden dile anlatılıyor mucizeleri Şeyh
Hızır ‘ın…
Süleyman DOĞRU isimli bir yurttaşımız
şunları anlattı;
-Oğlum kumara öyle alışmış, öyle
tutkunu olmuştu ki, zapt etmeye gücümüz yetmez olmuştu… Psikolojik tedavi
gördü, doktorlar ilaç verdiler… Ama bir türlü vazgeçmedi… Şeyh Hızır’ ımızın
makamına gelip dua ettim, oğlum, kumarı bıraktı, o nedenle şu anda buradayız ve
kurbanlarımızı kestik, adağımızı yerine getirdik… Çevresinde bulunan 40-50 Kişi
de Süleyman Doğru nun anlattıklarını onayladı…
Aklınıza gelecek her konuda, her
derde şifa arayanların rahatlıkla gelip, gönüllerinden geçen dilekleri
diledikleri bu makam herkese açık…
…
MUHAMMED NURETTİNDEDE( Demirkapı )
İslam Orduları Tarsus’u fethetmek için
yola çıkmışlar… Yakapınar(Misis) civarında yolu şaşırmışlar… Tarlasını süren
bir çiftçiye sormak için durmuşlar;
-Tarsus’a İslamiyeti yaymaya geldik…
Allah ın izniyle orayı fethedip islamın
bayrağını oraya dikeceğiz… Tarif eder misin? Demiş ordunun komutanı..
Genç çiftçi bu sözler üzerine öküzünü
kuyruğundan tutup sabanıyla havaya kaldırmış,
-İşte şu tarafa gideceksiniz, demiş…
Tüm askerlerin ağzı açık kalmış, İslam
Ordusu Tarsus’a geldiğinde kentin etrafı dev su kanallarla çevrilmiş ve açılması
mümkün olmayan bir de demir kapı varmış… Günlerce vuruşmuşlar, savaşmışlar, başarılı
olamamış askerler...
Komutan’ın aklına Misis’ teki o genç
çiftçi gelmiş… Haber salınmış, hemen Tarsus’a gelmiş, kanalı kuş gibi uçarak
geçmiş, demir kapıyı tuttuğu gibi yerinden kopartıp doğuya doğru fırlatmış… Kapı
Adana yakınlarına düşmüş…
Ve genç çiftçi kellesi koltuğunda tam
7 gün 7 gece savaşmış… Bir kadın uzaktan görüp hayretler içinde kalınca nazarı
değmiş Muhammed Nurettin dede orada şehit oluvermiş… Tarsus’ onun sayesinde
fetheden İslam orduları bu gün kentin merkezini oluşturan DEMİRKAPI denilen
yere defnetmiş… Türbenin güney dış duvarında “TARSUS FATİHİ FELAHOĞLU MUHAMMED
NURETTİN MİLADI 1341 yazıyor…
Orada bakım ve temizlik işlerini
gönüllü olarak yapan Hasan Varma isimli yurttaş,
-1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında
türbesinin kubbesinin üstü kanlanmıştı… Yüce evliyamız oradaki askerlerimizle birlikte
düşmanlara karşı savaşmak için mezarından kalkıp gitmiş, düşmanların
yenilmesinde büyük rol oynamıştı… Kan izleri bugün de görülebilir…
Yine aynı kişi başka bir konuyu daha anlattı;
-1950’li yıllarda Kore de savaş
çıktığında Türk Askerleri de katılmıştı… Ankara ’lı aile tek bir erkek
çocuklarını yeni evlendirmişler, ama askere gitmesi gerekiyormuş… Doyamadığı
karısıda kocasına ipek mendilini armağan
etmiş… Genç Kore de savaşırken düşman askeri kafasına silahı dayamış ve sıkacağı sırada Muhammed Nurettin dede orada
belirivermiş, parmağını silahın namlusuna tıkamış, silah patlamış, düşman askeri
ölürken, Ankaralı Ailenin tek evladı kurtulmuş… Bir mucize yaşadığını anlayan
bu genç askere, Muhammet Nurettin dede,
-Bir mendilin var mı? DEMİŞ…
Doyamadığı karısının armağan ettiği
ipek mendili vermiş, evliya parmağını sarınca,
-Ben Tarsus tayım, gelip mendilini
Demir kapı Türbesinden alırsın… demiş… Genç, askerliği bitince Tarsus’a gelmiş
ki, verilen adres DEMİRKAPI Şehidi olan Muhammet Nureddin dedeymiş..
Demirkapı şehitliğinin tertemiz
sandukasının çevresinde binlerce yıldan beri biriktirilen kültürümüzün izleri
var… Sırma işli ayetli örtüler, Kuranlar, eski ve yeni kitaplar ve ziyaret
edenlerin gereksinimini giderecek her şey bulunuyor…
…
YEDİKARDEŞLER -1
Anadolu daki evliyaların çoğunu ,İslam dinini yaymak için savaşırken şehit düşen askerler
oluşturuyor…Bunlardan birisi de Karataş İlçesinin kuzeyindeki Küçük Karataş
Köyüne doğru giderken ilçeyi 150-
Yedi tane kardeşin şehit ve evliya olduğuna
dair yüzyıllardan beri dilden dile inanılmaz öyküler anlatılır…
Dünyanın her ülkesinden ziyaretçileri
vardır..Temiz ve saf kalple gelen
insanlar orada Allah a yalvarıyorlar,ondan yardım istiyorlar…Çocuğu
olmayanlar,evde kalan genç kızlar,gerdekte başarılı olmak isteyen
damatlar,sınavlarında başarılı olmak isteyen
öğrenciler,yarası,derdi,beresi,geçim sıkıntısı olanların hepsi yüce
evliyalarımızın kabirlerine gelip Allah a dua ediyorlar…
Avlusundaki meşeyi alıp evine götüren
Osman Nuri nin başına ilginç bir olay gelmiş… Sırtına yüklediği meşeler evinin
avlusuna bir türlü inmiyormuş… Uğraşmış, uğraşmış, meşeler sanki bedenine
kaynaşmışcasına yapışmış… Eşi ve tüm köylüler uğraşmış, Osman Nuri nin
sırtındaki meşeleri indirememişler… Yeniden Yed kardeşlere meşe odunlarını
topladığı yere götürmüş yere indirip, korkup kaçarak evine dönmüş… Başka bir
hoca olayı duyunca;
-Bakın ben dualar okuyup üfleyip odunları
nasıl keseceğim görün, demiş… Kopan meşe ağacı yüksekten hocanın başının üstüne
düşünce beyin kanaması sonucu ölümüne neden olmuş…
Kütçük Karataş ‘taki köylü
yurttaşlarımız başka olayı şöyle anlattı;
-Perşembeyi cumaya bağlayan gece köyün
ortasında bulunan tulumba görünmez bir el tarafından çalıştırılır..Kol kendiliğinden
iner iner kalkar..Sular lüpür lüpür akmaya başlar… Anlarız ki, Yedikardeş
Evliyamız abdest alıyor, Biraz sonra da caminin kapısı açılır, topluca namaz
kılarlar,ama sadece saf temiz kalpli insanlar onları görebilir…
İslam dininin yedi şehidi, yedi kardeş
dertlilere deva, hastalara şifa dağıtıyorlar, mana aleminde, Müslüman ve
Türklerin elçiliğini yapıyorlar…
…
YEDİKARDEŞLER -2
Karataş ın Küçük KARATAŞ köyünde olduğu
gibi Adana nın Akkapı Mahallesinde de Yedikardeşler, yedi ayrı yan yana
dizilmiş mezarda yatıyorlar... Devasa sakız ağaçları altında sonsuz
uykularındaki yedi kardeşinde yine İslam dinini yaymak için savaşan askerler
olduğuna inanılıyor…
Mehmet isimli bir yurttaş şöyle dedi;
-500- 600 yıl önce bugün mezarları
bulunan bu taranın sahibi açık havada uyurken gökyüzünden bir nur topu inmiş, içinden
yedi kişi çıkmış, tarla sahibine doğru gelmiş… Oldukça uzun boylu, ışık saçan
bu kişiler tarla sahibine
-Biz burada yatıyoruz, ama kimse
bilmiyor, üstümüze basıp geçiyor, acı duyuyoruz, mezarlarımızı yaptır, demiş…
Tarla sahibi
-Ama ben sizi tanımıyorum ki neden
yaptırayım? DEMİŞ…
Kişiler gözden kaybolmuş
gitmiş..Mezarı yaptırmamış…Çevresindeki insanlar da çiftçiye;
-O kişiler bir daha gelecekler… Yedikişi
Tarsus’ taki Yedi uyurlar mağarasındaki ESHAB-I KEHF tekiler olmasın? demişler…
Bir süre sonra tarla sahibi yine
yatarken gökyüzünden ışık topu gelmiş, içinden yedi kişi çıkmış…
-Mezarlarımızı hala yaptırmadın
mı?demişler..
tarla sahibi de
-İsimlerinizi söyleyin, yaptırayım, demiş…
Bu kişiler isimlerini teker teker
söylemişler… Tarla sahibi sadece YEMLİHA adını unutmamış ve yedi tane mezar
yaptırmış…
Yurttaşlar Yemliha İsminin TARSUS
‘taki yedi uyurlardan birisi olduğunu biliyorlar… Bölgenin en çok ziyaretçi
çeken Akkapı Mahallesindeki yedi uyurlar insanımıza manevi dünyanın kapılarını
aralıyorlar… Her türde sorunu olan,çözemeyen, doktorların
iyileştiremedikleri hastalıkları olan yurttaşlarımız
haftanın belli günlerinde en güzel giysilerini giyip, en güzel kokularını sürüp
bu yedi kardeşlerin mezarlarını ziyaret ediyorlar…Dileklerde
bulunuyorlar,adaklar adıyorlar,dilekleri olanlar kurban kesiyorlar..
Çukurova nın en verimli
topraklarının ortasındaki zümrüt yeşili sakız ağaçlarının altında yatan bu
evliyalarımız kendilerine saf ve temiz kalple gelen insanları eli boş
çevirmiyorlar…
…
ŞEYH YUSUF VE ŞEYH İKLİA KARDEŞLER…
Adana nın Akkapı Mahallesi nde dev sakız
ağaçları altında ikisi de hekim olan iki evliya yatıyor… Şeyh Yusuf ve şeyh
İklia Hekim kardeşler… Yaşadıkları dönemde hekimlik yapan evliyalarımızın, manevi
dünyadan da insanlara yardımlarını sürdürdüklerine inanılıyor… Ve bazı
hastalar, orada sabahladıklarında, mide, apandisit, ameliyatlarının bu
evliyalarca yapıldığına
anlatıyorlar… Bir yurttaşımız
bu evliyaların kerametlerini şöyle anlattı;
-Sürekli kız çocuğum oluyordu, erkek
evlat vermiyordu Allah… Bir arkadaş bu hekim kardeşlerin türbesine gelip dua
etmemi söyledi, bunu yerine getirdiğimiz gece rüyamda iki evliyamızı gördüm… Merak
etme oğlun olacak adını da Murat koyacaksın, dediler… 4 kilo ağırlığında bir
oğlum oldu, adını Murat koydum…
Bu yurttaşımız artık kalan ömrünü bu iki
evliya kardeşin türbesinin bakımına adamış… Gelenlere yardımcı oluyor, karşılıksız
hizmet ediyor, herkesin de kerametlerini gördüğünü söylüyor…
Perşembe,Cuma ve Cumartesiyle Pazar
günleri evliyaların türbesi yaşlılar, hastalar, çaresizler ve sorunu olanlarla
dolup taşıyor..En çok ziyaret edilen kutsal yerlerden birisi… Başka bir
yurttaşımız yaşadığı olayı şöyle anlattı;
-Bir tek oğlum vardı, kalbi delikti… Yaşı
küçük olduğu içinde ameliyat etmiyordu doktorlar… Perşembeyi Cumaya bağlayan üç
hafta üst üste getirip burada yatırdık… Doktorlara götürdüğümde, kalbindeki
delik kapanmıştı, onlar da inanamadılar…
Dilek taşları sandukalarının hemen
yanında bulunuyor, dilekte bulunan kişi, daha küçük olan taşları bu taşların
üstünde durması için çalışıyor… Eğer minik taşlar, büyük taşların üstünde
duracak olursa o zaman dilek tutan kişinin muradına ereceği, dileğinin yerine
geleceğine inanılıyor… Ve daha nice kerametler, nice şifa bulanlarla dolup
taşıyor bu kutsal yerler…Yaşadıkları dönemde insanları tedavi eden doktor olan
Şeyh Yusuf ve Şeyh İklia Evliyalar, manevi dünyadan da insanların dertlerine
çare buluyorlar..
…
ZİLLİDEDE
-Al sana bir göbek, ver bana bir bebek…
-Al sana bir göbek, ver bana bir bebek…
-Al sana bir göbek, ver bana bir bebek..
Çocuğu olmayan kadınların, ellerine zil
bellerine de rengarenk tüller bağlayarak evliyanın sandukasının etrafında göbek
atarak dolaşıyorlar…
Diğerlerine benzemeyen bu
evliyamızdan da böyle keramet göstermesi dileğinde bulunuluyor...
Zilli dede’ nin Osmanlı döneminde ve
türbesinin olduğu yerde tek başına yaşadığı, dünya malına karşı karnı tok, gözü
pek olduğu sahip olduğu tüm varlıklarını da karşılıksız olarak insanlarla
paylaşıldığı belirtiliyor…
Ayrıca yaşadığı dönemde zilleri takarak
zikrettiği biliniyor… Yürürken iki ayağına da küçük küçük zillerden oluşan (
hal hal ) taktığı, bunun da karınca, ya da küçük canlıların zil sesini önceden
duyarak kaçmalarını sağlayıp, üstüne basıp ezmemek için bu şekilde davrandığına
inanılıyor…
Öldüğünde Seyhan Nehri’nin kenarındaki
türbesinin olduğu yere gömülmüş…
Yaşadığı dönemde onu tanıyanlar, yararını
görenler, hatta yaşarken kerametlerine tanık olanlar daha sonra bir türbe
yaptırmışlar…
Evliyamızın türbesinde
gönüllü bakıcılık yapan bir bayan şöyle dedi;
-Ben evliyamıza zilli dede değil, güllü
dede diyorum… Belediye gül bahçesinin içinde bulunuyor türbesi çünkü…
Evliyamızın da diğer evliyalarımızda
olduğu gibi 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatına katıldığı, Mehmetçiğe yardım
ettiği, savaşın kazanılmasında önemli rolü olduğuna inanılıyor… Bu savaş
günlerinde türbesinin üstünden ışık demetinin gökyüzüne yükseldiğini ve
Kıbrıs’a doğru gittiğini görenlerin sayısı oldukça fazla…
Gül bahçesi içindeki türbesine dünyanın
her kentinden insanlar gelip abdest alıp-namaz kılıyorlar… Her türlü sorunu
olan, temiz kalple, gelip dilek dileyenlerin istedikleri her şeyin olduğu
yüzlerce kişi tarafından anlatılıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder