Hayat
sonucu yüzde yüz ölümle biten çok az mutluluk kırıntıları serpiştirilmiş acıklı
bir serüvendir...
ÖLÜMÜN
KİTABI
Önsöz;
Ölüm konusunu sözlük şöyle açıklıyor; 1-bir insan, bir
hayvan, ya da bitkide yaşamın tam ve kesin olarak sona ermesi…2-ölme biçimi…
Yaşam sahnesine çıkacak her canlı bir gün kesin ölecektir…
Yaşamak aslında ölümü beklemektir…200 milyon tür olduğu kabul edilen canlıdan
öleceğinin bilincinde olan tek varlık insandır… O da kendine şu soruyu sorar;
Ölüm nereden, kimden, nasıl, neden, nerede, ne şekilde
gelecek?
İnsan uygarlık adına ortaya koyduğu her şeyle aslında ölümü
yok etmek, etkisizleştirmek, ondan kurtulmak, hatta evrenden silmek ister ama
bunu başaramaz… Öyle yakınımızda, öyle içimizde, öyle peşimizdedir ki ölüm;
uykumuzdan bir daha uyanamayabiliriz, uyandığımızda uyuyamayabiliriz… Aldığımız
nefesi vermeyebiliriz, verdiğimiz nefesi de bir daha almayabiliriz…
Sonuç olarak; ölümün tek belirleyici olduğu bu serüvende,
daha güçlü, savaşçı, üretken, hırslı, çalışkan, adaletli, bağışlayıcı,
hoşgörülü, erdemli ve de örnek insan olmalıyız… İçimizdeki binlerce yıllık
hafızasıyla bizi sürekli yöneten, bir tür üstün akıl olan ÜSTÜN İNSAN’ nın bazı
üstün özelliklerine daha hızlı, kararlı, koşmamız, ulaşmamız, almamız
yaşamımıza uygulayarak örnek insan olmalıyız… Yaklaşık 5 bin denememin
arasından seçtiğim, ölümsüz olduğuna inandığım düşüncelerimi sizlere sunuyorum…
ABDULKADİR KAÇAR,
ÖNCESİZ-SONRASIZ…
ÖLÜM
(Abdulkadir Kaçar, adana-Türkiye)
Yaşam isimli serüvenin direksiyonunda her zaman ölüm isimli
kaptan oturur…
…
Ölüm satılamaz/satın alınamaz,
Biriktirilemez/tasarruf yapılamaz,
borç alınamaz/ borç verilemez, geciktirilemez,
devralınamaz/ devredilemez; her insanın sadece yaşamı, bir
tek ölümü vardır.. Hiçbir insan ikinci kez doğamayacağı gibi; ikinci kez de
ölemez…
Ölüm götürdüğü insanla(canlılarla) birlikte mezara girip gider;
ne kendisi tekrar gelir; ne de götürdüklerini geri getirebilir...
...
Bazı kişilerin yaşadıkları öldüklerinde fark edilir;
bazıları ise doğmadan önce ve doğarken ve ömrünün sonuna kadar evreni
aydınlatan işaret feneri olur...
...
Ölümün ulusu, ülkesi, dili, dini, ırkı, rengi, cinsi,
yoktur; o canlılarla birlikte sonsuzluktan gelip; sonsuzluğa birlikte gider...
...
Yetenek ölmek değil; yaşarken içindeki cevherleri ortaya
çıkarmak ve tüm insanlığa sunabilmektir...
...
Ölümü affet, ona saygı duy; o yeri geldiğinde tüm
hastalıkları, kötülükleri yok edebilme yeteneğine sahip olan tek güçtür...
...
Kendini sevmeyen ölümden korkar; kendisini dost edinebilene
dosttur ölüm...
...
Öldüklerinde peşinden çok ağladıklarımız yaşarken kıymetini
bilemediklerimizdir...
...
Ölümü sadece anlamayanlar affetmez; anlayabilenlere en büyük
ders veren gücü tartışılamayan ebedi bir dosttur o...
...
Aslında ölümü anlamak istemeyenlere hayal güçleri de yardım
edemez...
...
Ölüm bazen yaşamın karşısında verilmiş bir ödül olarak
karşımıza çıkar… ...
Ölüm korkusunu fazla büyütenler, onun erdemlerini
göremezler; iyi düşünenler, erdemlerini görebilenler ölümü bile sevebilirler...
...
Ölüm hep yaşamın alacaklısı olarak karşımızda durur; bir
yanlışımızı, bir tökezlememizi, bir organımızın bozulmasını bekler; borcunu da
almadan gitmez...
...
Yaşamın doğal akışıdır ölüm gerçeği... Yaşama saygısı olan
ölümden korkmaz...
...
Ölüm fark edilir; ölüm fark ettirir...
...
Ölenin dışında ölüme herkes itiraz eder...
...
Yaşam önden yürür; ölüm arkadan onu takip eder...
...
Ölümü canlıyı öldürerek boşalttığı yeri, yaşam hemen
tekrardan doldurur; bu serüven, dünya isimli gezegen var olduğu, üzerinde
canlılar bulunduğu sürece devam edecektir...
...
Ölüm yaşamı her zaman, yaşam da ölümü bazen yener gibi
görünse de basit bir geciktirmeden başka bir şey değildir... Yeryüzündeki yaşam
ve ölüm isimli pehlivanın kapışmasından bazı hayatlar sona ererken, bazıları
yeniden başlar…
...
Geciken ölüm özlenir/aranır/beklenir; erken gelenden ise
kaçılır...
...
Ölümün hükmedemediği ve sözünü geçiremediği yaşamlar; sadece
sona ermiş olanlardır...
...
Ölümün yüceliğine inanlar; onun yüceliğini göremeden-kendilerindeki
erdemlerine tanık olamadan yaşamdan ayrılırlar...
...
Yaşamı her zaman ölüm yönetir; yaşamın da ölümü zaman zaman
yönettiği arada bir de olsa görülür...
...
Ölüme ulaşmak isteyene her zaman her yol açıktır; yaşamak
isteyenler içinde bu kural geçerlidir seçim insanındır...
...
Ölüm olmasa, yaşam da olmazdı; yaşamı var eden de, yok eden
de merkezindeki sonsuz ve egemen güç ölümdür...
...
Ölüm yaşamın en önemli, vazgeçilemez; olmasa olmaz
parçasıdır...
...
Bazı insanları yaşamın kuralları; bazılarını da ölüm korkusu
yönetir...
...
Delilerle dahiler ölümden korkmaz...
...
Ölüm elbette ÜSTÜN İNSANI da öldürür; ama onun ortaya
koyduğu ölümsüz düşüncelerinden oluşturduğu kalıcı eserleri silip atmaya, yok
etmeye gücü yetmez; böylece ölümsüz düşünceleri sonsuza kadar yaşam isimli
karanlık yolda insanların önlerini aydınlatmayı sürdürür...
...
İnsan; ölümsüz bilgilere ölüm düşüncesinin itmesi-biraz da
korkutması sayesinde de ulaşabilir...
...
Ölümü en iyi ÜSTÜN İNSAN anlar ve ölüm en çok ÜSTÜN İNSAN yaklaşırken
defalarca düşünür, kararını güçlükle verir ama sonra da gereğini hemen yerine
getirir…
Ölüm yaşam serüveninin makamını kimsenin elinden alamadığı
her zaman aydı yerde duran, hükümleri şaşmaz ve kesin olan tek efendisidir...
...
Ölüm bilinci sadece insanda vardır; sayıları 200 milyon tür
olarak ifade edilen diğer canlı türlerinde; ölüm kaygısı, ölüm bilinci ve ölüm
acısı yoktur...
...
Her doğan bir elinde yaşamı, diğer elinde de “ÖLÜMLÜ”
damgasıyla birlikte dünya sahnesine çıkar; bu serüvenden ayrılırken de hem yaşamını, hem
de ölümünü de birlikte alıp sonsuza kadar götürür...
...
Yaşam başlattığı canlı her serüveni ölüm bitirir...
...
Sevmek ölüme direnmektir; sevmek ölümün tesellisidir...
...
Ölüm tüm canlılara kendisini ücretsiz öğreten; karşılığında
hiçbir ücret istemeyen, tek bedeli can almak olan sihirli bir öğretmendir...
...
Cesaretle ölüm kol kola olan arkadaşlık etmek sevdasıdır...
...
Ölüm yaşamın hiç şaşmayan, doğruyu gösteren, her zaman
mezarlığı işaret eden pusulasıdır...
...
Mutluluğa gidilir; ölümden kaçılır...
...
Yaşamak gibi bazen ölmeyi istemek de sorundur... Sorunu
oluşturan da çözen de insan isimli akıllı varlıktır…
...
Hangi yaşta olursa olsun; isteyen her yaşta, her zaman, her
yerde, her an ölümü bulur... İsterse onun kollarına atılır, isterse sırtını
yaşama dönüp bu isteğinden vazgeçer…
...
Ölmek istiyorsan bu senin sorunundur; yaşamak istiyorsan bu
da senin sorunundur...
...
Ölümün acılığı/vahşeti/insafsızlığı
ve vicdansızlığı, sadece yaşayanların fikridir...
...
Ölüm tatlı bir acıdır denir ama ölenler onun tadına
vardıklarını anlatamadan yaşama veda ederler… Böylece onun tadı asla
bilinmeyecektir…
...
Hiç kimse kendi ölüm anını, yerini, nasıl öldüğü şeklini asla
göremez ve böylece de ölümüyle kimse övünemez...
...
Mutlu yaşam varsa bile mutlu ölüm yoktur...
...
Mermere yontu; yaşama her zaman ölüm şekil verir...
...
Yaşama üstün değer veren, anlam kazandıran tek hakim güçtür
ölüm...
...
Her yaşam serüveninin sonu yüzde yüz ölümdür...
...
Zor ölüm ölenin değil; kalanların fikridir...
...
Bana göre sadece yaşama aşık olanlar ölümün erdemlerini çok
iyi analiz edip anlar ve onu sonsuza kadar bağışlar...
...
Milyarlarca yıldır uygulanan doğal yasa şudur ki; ölüm
doğanlarla doğar, ölenlerle ölür...
...
Ölümün ayırdığını yaşamdaki hiçbir güç birleştiremez...
...
Ölüm isimli doğal yasa bu evrende-bu gezegende hep var
olacaktır; son canlıyla birlikte o da sonsuza kadar yok olacaktır...
...
Ölüm her yaşta öğrenilebilir; her yaş ölüm için çok
uygundur...
...
Ölüm dürüsttür, sadedir, saftır, yalanı, hilesi, entrikası
yoktur; hiçbir ölüm insanı kandırmaz...
...
Tanık olunan her ölüm yaşamın yüzde yüz sonlu olduğunu
öğretir; gidenin geri dönüşünün olmadığını sürekli kanıtlar... Sadece akıllı
olanlar ölüm isimli öğretmenin bu uygulamasından inanılmaz büyük dersler
çıkartarak yaşamını daha da etkin ve üretici biçimde eserler vermeye yönelerek
bunu da başarırlar…
...
Ölüm yaşamın vazgeçilmez süsüdür; her canlının bir tek yaşamı
ve bir tek ölümü vardır... Her ikisi de sadece kendisine gereklidir… Kimse
kimsenin yerine yaşayamayacağı gibi, onun yerine de ölemez…
...
Sadece yaşamı ıskalayanlar-iyi değerlendiremeyenler ölümden
korkarlar; dolu dolu yaşayana-kalıcı eserler verebilenlere arkadaştır,
sevgilidir, dosttur ölüm...
...
Katile de krala da, zengine de yoksula da, güzele de çirkine
de, ünlüye de ünsüze de, çingeneye de evliyaya da eşit uzaklıktadır ölüm... Onları
özelliklerine bakmadan aynı hizaya getiren muhteşem adaletli bir güçtür...
...
Ölüm zamanımızın geçmekte olduğunu; her fırsatta yaşamımızın
her saniyesini dolu dolu gerektiğini anlatır... Doğal olarak
anlayabilene-dersler çıkartabilene…
...
Kendini seven ölümden korkmaz, hatta ona meydan bile okur...
...
İnananlara kurtuluştur, dosttur ölüm... İnanmayanlar için en
büyük acı…
...
En güzel barış ölümle yapılandır; en büyük dostluk yine
onunla kurulur…
...
Ölümden mutsuzluğa tutunanlar, karamsarlığı, kötümserliği
yaşama biçimi haline getirenler korkar...
...
Ölüm düşüncesi bazen çok gereklidir,
bazen de taşınamayacak kadar ağır yüktür; ölümü affedebilenler yaşamdaki yükün
azaltmış olur... Zaten bunun bir adım sonrası da mutluluk denizidir…
...
Ölüm bazen başka gezegenlerdeymişçesine uzak görünse de; bazen de şah damarımızdan yakındır; aslında
yaşam dediğimiz şey nefesle ölüm arasındaki savaştır... Yaşam neredeyse, ölüm
de her zaman oradadır... Ayrıca ölüm işini tam ve zamanında ve dört dörtlük
yapar; işini asla yarım bıraktığı görülmemiştir...
...
En büyük öğretmen olan ölüm her dersini canlıları yok
ederken verir...
...
Ölüm düşüncesi insana; sevgiyi, aşkı, hoşgörüyü, sevişmeyi,
görmeyi, yapmayı, paylaşmayı, bağışlamayı, doyumlara ulaşmayı, üremeyi ve
üretmeyi öğretir...
...
Ölüm mezara tek başına girmez; giderken mutlaka yanına bir
canlıyı alıp birlikte götürür...
...
Ölüm aslında kusursuzdur; kusurlu olan insandır...
...
Anlaşılmak, sevilmek gibi bir sorunu yoktur ölümün; onu anlayıp anlamamak insanın kendi sorunudur...
...
Bilinen yaşam isimli serüvenden bilinmeyene gidiştir ölüm...
...
Yaşam ölüm koşuluyla insana verilen armağan; ölüm armağanın
geri alınmasıdır...
...
Ölüm yaşamın kirini/pisliğini en güzel sıfır hata ile yüzde
yüz doğru biçimde temizler...
...
Şiddet ölüm korkusunu azaltır...
...
Ölümle anlaşmaya çalışmak, onu reddetmekten daha da
akıllıcadır...
...
Yaşamı tam olarak anlayan ölümle anlaşmazlığa düşmez...
...
Ölümü sevin; yaşamdan ayrılma saatimizde ona inanılmaz
biçimde ihtiyacımız ve yol arkadaşınız olacak...
...
Yaşamın her hesabını ölüm kapatır... Ama ölen kişi yaşamdan
hep alacaklı gider...
...
Aydınlık bir akla ve güzel yaşama sahip olanlar; ölümün
karanlığını da aydınlatıp onunla arkadaş olabilirler...
...
Uygarlık adına ortaya konulan her
şeyde ölümü yenme ve onun korkusunu yok etme içindir…
...
Çok iyi öğretmen olan ölüm, yok ederek dersini verir; öldürdükleri
değil de geride kalanlar bu derslerden alabilirlerse en çok yarar sağlar...
...
Akıllı insanlar kendilerinden önce ölenlerin yaşama veda
ediş şekillerinden çok şeyler öğrenirlerse; bu serüvendeki hatalarını sıfıra
indirip, başarılarını yüzde yüz gerçekleştirerek, kalıcı eserler ortaya koyup,
varlıklarının sona ermesinden yıllar sonra da insanların düşüncelerinde
varlıklarını sürdürebilirler… Filozoflar, yazarlar, ressamlar, diğer sanatçılar
buna en somut örnektir…
...
Ne kadar büyük olursa olsun; acıların verdiği ızdırap
ölümden öteye geçemez; çünkü ölüm tüm acılara son verme sihrine sahiptir…
...
Ölüm her zaman gereklidir, kaçınılmazdır, şifadır, çaredir..
...
Yaşam isimli sahnede başrol her zaman ölümündür, yaşamın
perdesini onun sergilediği oyunu kapatır...
...
Hedef yaşamak, yaşamı en iyi ve en üst zirvelere taşımak
olmalı; ölümün ötesinde düşünüp, rolümüzü ona göre oynamalıyız...
...
Doğanın şaşmaz yasası; her sabah doğar, her gece yeniden
ölürüz...
...
Götüreceği yer bilinseydi insan ölümden korkmazdı...
...
En üstün bilgi bile ölümün karşısında çaresiz-aciz-yetersiz-kadük
kalır...
...
Uğruna ölünebilecek hiçbir değer yoktur; yaşamak, gelişmek,
değişmek, olumludan yana yaşamımızı yükseklere taşımak temel hedefimiz
olmalıdır...
...
Ölüm ve zaman her zaman olacak; ama insan her zaman
olmayacaktır...
...
Ölüm yaşamın diğer adıdır; olmasaydı, yaşam değişemeyecek,
gelişemeyecek, yenilenmeyecek ve yeni türler, ÜSTÜN İNSAN lar ortaya
çıkamayacaktı...
...
Kontrol edilemeyen, doyuma ulaştırılamayan nefis öldürür...
...
İnsan hangi bilgiye ulaşırsa ulaşsın ne kadar bilirse bilsin
ölüm duygusu büyük ya da küçük biçimde ona hep acı verecektir...
...
Acı veren, giderilemeyen isteklerdir; ölüm ise asla istek
değildir ama onun düşüncesi bile acı verir; acılar ise sadece bilgelikle yok
edilebilir...
...
Mutlu insan ölümden korkmaz; mutsuz insan ise sahip olduğu
sınırsız zenginliklerin karşın ölüm korkusuyla yaşamaktan kurtulamaz...
...
Yaşam isimli bu serüvende, inanılmaz güç olan para sadece
ölüme çare değildir; onun karşısında suskun, yenilmiş, aciz, gereksiz, anlamsız
ve zavallı kalır… Dünyanın tüm paraları bir araya gelse de ölümü bir saniye
bile durduramaz...
...
Ölümün karşısında tüm başlar eğilir; sadece bilgeler doğal
bir yasa olduğunu kabul ederek onun karşısında dik durmayı başarır...
...
Evrene şekil veren canlıları öldürerek-budayarak onu genç,
taze, dinamik halde tutmayı başaran ölümdür…
Değişim, dönüşüm, başkalaşım, zaman ve ölüm ölümsüzdür...
...
Ölümden dönülen bir yaşam; öncesine göre kat be kat daha da
güzeldir... ...
İnanıyorum ki; tanık olunan ölüm düşüncesi akıllı insanı
yaşamını güzelleştirmek, zenginleştirmek, daha da kaliteli hale getirmesi için
çaba harcamaya yöneltir...
...
Yaşam isimli çiçeği hastalık soldurur; ölüm öldürür...
...
Ölüm bazılarına göre sonsuz kurtuluştur...
...
Ölüm korsusundan korkanlar her gün; cesurlar sadece bir kez
ölür...
...
İnsan acı çekerek olgunlaşır; sonra da ölerek sonsuza kadar
topraklaşır...
...
Yalnızlığı yaşama biçimine dönüştüren insan; ölümünü de
arkadaş edinebilir...
...
Sevmeyenler yaşayan ölüdür...
...
Ölüm evrendeki en eski varlıktır; ama her ölenle kendinin
yeni ve taze hatta yenilemez olduğunu tüm canlılara kanıtlar...
...
Ölümün insana verdiği mesaj şudur ki; yaşamın tektir ve en
değerli hazinendir… Onun her saniyesine sahip çık, dolu dolu yaşa ve tadını
çıkart…
...
İnsan doğduğu andan itibaren son nefesine kadar her saniye
ölümle savaşır; kazananlar yoluna devam ederken, kaybedenler sonsuza kadar
yiter gider...
...
Dünyadaki 7 milyar insan çocuğumuz da olsa; yaşama tek
başımıza gelir; tek başımıza ölürüz…
...
Ölüm her canlıyı kesin değiştirir...
...
Ölüm süreç içinde sahip olduklarımızın hiç birinin bizim
olmadığını öğreterek; vazgeçmeyecek
şekilde bazı değerlere bağlanmamız gerektiğini anlatır… Aslında para, mal,
mülk, itibar, şöhret gibi yapay değerlerden uzaklaştırarak özgürleşmemizi
sağlar...
...
İnanılmaz ama gerçek; ölüm kendisini onurlu biçimde
benimseyenlere gülümser...
...
Sürekli değişimin değişmez yasasıdır ölüm; doğa öldürerek
aralıksız değişmeyi gerçekleştirerek kesin yasasını uygular...
...
Yaşamın engellerine meydan okumaktan vazgeçen insan en kısa
yoldan ölür...
...
Kabul edilen ölüm doğru ölümdür; reddedilen ölüm kişiye
inanılmaz acı verir...
...
Olgun-bilge-aydın insan gerektiğinde ölümü çağırır; gelmese
kendisi her yolu deneyerek gider ve de teslim olur; onunla buluşmayı düğün
bayram sayar...
...
Bana göre en mutlu insanlar; kendilerini gerçekleştirip eser
verebildikten sonra ölendir...
...
Ölümün her türlü esrarı kendisidir...
...
Bazı hayaller ölümü; bazı ölümler de hayalleri yok eder...
...
Dünün yaşamları ölümün, dünün ölümleri de yaşamın umurunda
bile değildir...
...
Güzel söz söylemek için ölüm korkusuyla karşılaşmayı beklemeliyiz...
...
Ölüm erdemli ve bilgelere yaklaşırken 40 kez düşünür sonra kararını
verir...
...
Bazı ölümlerden kurtuluş şans eseridir; ama her insan her
zaman şanslı değildir...
...
Yaşam isimli bilmecenin bilinen en somut sonucudur ölüm...
...
Aslında ölüm bir haktır; yaşama gelenler doğal olarak ölümü
hak ederler…
...
Kendinden nefret eden, özünü reddeden, ruhu ve bedeni
birbirine küs olan insanların ölümü çok zor ve acı olur; Kendisini seven,
ruhuyla bedenini sevgili haline getiren, özüyle barışık insanların ölümleri ise
bir kuşun, kelebeğin uçması, rüzgarın insanın tenini bir saniyeliğine okşaması
kadar acısız, kolay, ani, güzel ve acısız biçimde rahat olur...
...
Kendini öldürmek isteyen(intihar) insana kimse engel
olamaz...
...
İnsan ölüm karşısında hep eksiktir-zayıftır-korunmaya
muhtaçtır; yine her ölüm insanın hiçliğinin en somut kanıtıdır...
...
Ölüm bazen de isteğe bağlı eylem değildir; ama durdurulamaz
da...
...
Cinayet karşı tarafın reddetmesine karşın, katil tarafından
gerçekleştirilen ölümdür...
...
Bahanesiz ölüm olmaz...
...
Bazı aşırı sevenler sevgililerini öldürerek onu başkalarının
ele geçirmesine izin vermez...
...
Her canlının doğmadan önce bulunduğu
yere dönmesine ölüm deniliyor...
...
İnsan için ölmekten daha kötü bir durum yoktur; ölmekten
daha iyi durum ise yaşamaktır...
...
Dünyayı bize bırakıp gidenlerden devir aldık; bizden sonra
geleceklere de bırakıp gideceğiz... Bizden önceki zamanlar gibi, bizden sonraki
zamanlar da bizim değildir...
...
Tüm iyilikler gibi, tüm kötülüklere de konulan son noktadır
ölüm...
...
Kimse kendinin ölümüne ağlayamaz.
...
Yaşarken yüzüne söylenemeyenlerin ölünce tabutunun başında
söylenmesi sahtekarlıktır ve ölen kişiye de hiçbir yararı yoktur; çünkü ölüler
duymaz...
...
Mutlu yaşayanlar güle güle ölebilirler... Mutsuzların
ölümleri belki de ağlayarak olacaktır…
...
Bana ait olan ve olmayan her şey doğumumla başladı; ölümümle
bitecek...
...
Zararı görülen ölüm kötü; yarar sağlayan ölüm ise iyidir...
...
Durup dururken ölmeyi istemek salaklık; tüm koşullar
hazırken ölümü reddetmek, ondan kaçmak ise aptallıktır...
...
İşlerimizi biraz sonra ölecekmişçesine en güzel, en hatasız,
en doğru, en iyisini yaparak ölüme hazır olmalıyız... Ölmesek yaşamı
kucaklamalı, ölürsek de gözümüz arkada kalmamalıdır...
...
Ölüm bize hazırım gel birlikte gidiyoruz demez; bizim ona
her an hazır olmamız gerekir...
...
Yaşam coşkumuzu, sevinçlerimizi ölüm korkusuyla engellemek;
yaşarken yarı yarıya ölmek demektir...
...
Kendini kendinden koruyanı ölüm korkusu etkileyemez; ölüm
korkusunu insanın sadece kendisi yaklaştırır...
...
Ne ölüme koş; ne de ölümden kaç; zaman her şeyin en büyük ve
tek ilacıdır...
...
Ölüme giden sonsuz yol vardır; kendisiyle ve yaşamıyla
arasını bozanlar bu yolları çok iyi bilir..
...
Ölümden korkmayanın korkacağı bir şey yoktur; ölümden
korkanların da korkması gereken başka korku yoktur...
...
Ölümü küçümsemek büyük özgürlüktür...
...
Kendimiz için yaşayıp, kendimiz için ölmektir doğru olan... Belki
başkaları için yaşayabilir insan; ama sadece kendisi için ölür...
...
İyi ölmek öğretilebilir belki; ama pek çok kimse bu bilgiyi
öğrenmeye yanaşmaz...
...
Bazı korkular ölümden daha da çok öldürücü olabilir...
...
Korkmak ölüme engel olamaz; cesaret içinde bu kural
geçerlidir...
...
Ölmeyi bilmek, nasıl ölüneceğini bilmek
bir bilgi değildir; böyle bir bilginin öğrenilmesine de gerek yok; belki de bu
gezegendeki en istenmeyen, en kötü bilgidir... Çünkü ölüm ne yapacağını
kimseden sormadan profesyonelce bilir-tereddütsüzce uygular ve birkaç saniyede
işini yapar bitirir...
...
Bilgeliğe ulaşan insana göre hiçbir ölüm ve şekli önemli
değildir; açlar, kuşlar, atlar, börtü böceklerde ölüyor... Bilgeye göre
akıllıca ölmek belki de yaşamdaki mutlulukların son perdesidir...
...
Yaşamı gibi bilgede ölümünün ustasıdır...
...
Ölüm tartışılamaz... Tartışılsa da bir sonuca varılamaz…
...
Aslında doğru ölüm yoktur: çünkü doğru gibi gelen bazı
ölümler; yanlış gibi de gelebilir...
...
Bilge ölüme yaşamında hak ettiği kadar yeri verir; ölüm
korkusundan korkmaz, ölümle korkutulamaz, ölüm karşısında asla çaresiz değildir...
Çare bilgeliği, aklı, doğal yasa olan ölümü kabul etme erdemidir…
...
Ölümü elinde olan kişiye acınmaz...
...
Uyku ölüme giden en kestirme yoldur; uykunun küçük ölüm
olduğu bilinir...
...
Sonu yüzde yüz bitecek ölümlü bir serüven olan yaşamda;
insanın sahip olduğu tek şey kendine ait olan zaman dilimidir; önemli olan da
onun her saniyesinin tadını alarak yaşamasıdır...
...
Her gününü son günüymüş gibi yaşayan insan; her sabah
yeniden doğmak gibi eşsiz bir zenginliğe ulaşır...
...
Aklın devre dışı kalmasıyla doğal olmayan yolla meydana gelen
ölümün adı intihardır...
...
Cinayet işleyen kişi sadece öldürdüğü şahısla kendini de
cezaevine, zindanlara mahkum eder; öldürdüğü kişi ise sadece ölüm borcunu
ödemiş olur...
...
Kendi değerleriyle yetinen bilge; ölümün erdemlerini de
anlar... Akılsız kişi ölüm sözünden/ölüm korkusundan korkar: bilge ise onu
anlamaya çalışır, anlar ve erdemlerine inanır...
İKİ İYİLİK...
İçinde yetiştiğim, enerjisi yüksek olan kültürde atalarım yaşam
isimli serüvende iki olayı iyilik sayarlar... 1.Yaşam... 2.Ölüm... Bu iki olgun
dünya isimli gezegenindeki iki farklı kutuptur... Birisi diğerini, öteki de
berikini sürekli çeker, çağırır durur... Yaşam olmasaydı ölüm iyilik olmazdı;
ölüm olmasaydı da yaşam iyilik olmazdı... Her iki iyilik arasında yaşam sürüp
gider...
…
Ölüm olmasaydı,yaşamın ne değeri
olurdu ki?
Savaşlar olmasaydı barışın,
Ayrılıklar olmasaydı kavuşmaların,
Mutsuzluk olmasaydı mutluluğun,
Olumsuzluk olmasaydı olumlunun,
Çirkinlik olmasaydı güzelliğin,
Acı olmasaydı tatlının,
Yoksulluk olmasaydı paranın,
Kötülük olmasaydı iyinin,
Açlık olmasaydı tokluğun,
Hastalık olmasaydı sağlığın,
Hasret olmasaydı kavuşmanın,
Delilik olmasaydı aklın,
Tutsaklık olmasaydı özgürlüğün,
Başarısızlık olmasaydı başarının,
Korku olmasaydı cesaretin,
Eğrilik olmasaydı doğruluğun,
İhanet olmasaydı dürüstlüğün,
Aşksızlık olmasaydı aşkın,
Sahtekarlık olmasaydı dürüstlüğün ne değeri olurdu ki?
Her değer, karşısındaki değersizlikle kendisini gösterir,
benimsetir, kabul ettirir...
...
Bana göre her insan bir çiçeğe benzer; doğar, güzelliklere
ulaşır, döllenir, çoğalır, yaşlanır ve ölür... Topraktan gelir-toprağa döner…Evrensel
olan bu kural değişmeyecektir... Sonsuza kadar yaşayabileceğini düşünmek sadece
aptalların kabul edebileceği bir davranıştır...
...
Yaşamaya itiraz etmeyen insanın ölümden de korkmaması, onu
lanetlememesi gerekir...
...
ÖLENLERİ KISKANIYORUM...
İnsanın yaşı kaç olursa olsun; ki
her yaş ölmeye uygundur... Ancak sağlıklı olmak, yaşamı gittiği son noktaya
kadar taşımak kararında olmak gerekir... Ölüm boyutuna geçerken; kolay ölümler
istenebilir; aniden ayakta, ya da uyurken yatakta; yine bir aracın içinde uyurken
trafik kazasında, ya da bir bilmediği/ nereden – kimden geldiğini bilmediği bir
kurşunla, belki farkına varamadığı bir uçak kazasında... Uzun aylar, yıllar,
hasta yatalak başkasının bakımına muhtaç olmak; bir doktorun vicdanına mahkum
olmak; gerçekten hem o kişiye; hem de ona hizmet edenlere büyük sıkıntı ve acı
verir... Kimse ölmek, ölüm sözünü duymak bile istemez... Oysa, yaşam kadar
gerçektir ölüm; çünkü ölenler; yaşam karşılığında yüzde yüz ödemeleri gereken
borcu ölerek ödemiş; bu borçtan sonsuza kadar kurtulmuş oluyorlar... Ya
ölmeyenler; ya da ölmek isteyip te ölemeyenler; onlar için ödemeleri gereken
ölüm isimli borç hanesi her zaman açık durur...Ölümünü düşünmediği ve sonsuza
kadar yaşayacağına inanan bazı insanlar ise canavarlaşır, ilkelleşir, hayvandan
daha da aşağılık bir konuma da olabilir… Şunu söylemek istiyorum; yaşam bedeli
ölüm olarak elde ettiğimiz altın tepside sadece bir kez sunalın eşsiz bir
ödüldür... Nerede, ne zaman, nasıl, kaç yaşında, öleceğimizi de bilmiyoruz... Bilsek
bile; bilemediğimizden daha çok acı çekeceğimiz kesindir...
...
Yaşam başlangıç; ölüm sonuçtur; tıpkı gündüzle gecenin
birbirini izlemesi gibi; yaşam ve ölüm de birbirini izler... İnsanlar gibi 200
milyon türü olan canlılar için bu doğal yasa geçerlidir....Kimi doğmadan, kimi
cenin halinde, kimi doğduğunda, kimi bir yaşında, kimi daha uzun yaşlarda, kimi
de 100 yıl hatta daha uzun süre yaşayabilir...İster doğmadan, ister 100
yaşından sonra da olsa her canlının sonu ölümdür... Bu kural doğanındır ve
şaşmadan uygulanır… Ve yine insan; eğitimi, yaşı, kaç olursa olsun, hangi
bilgiye ulaşırsa ulaşsın; sosyal konumu ne olursa olsun; sonunda yaşamın
boş/anlamsız ve bitici olduğunu acı biçimde anlar... Öleceği tarihi/zamanı bilseydi
insanlar yaşayamazlardı; ölüm tarihinin
bilinmemesi insanın mutluluğu için gereklidir...
...
YAŞAMAK ÖLÜMÜ BEKLEMEKTİR...
Her canlı yaşamı boyunca; bilinçli ya da bilinçsiz olarak
ölümünü, onun gelip kendisini alıp götürmesini bekler;
Kimi babasının prostatında sperm olarak: kimi annesinin
yumurtasında bekler ölümü...
Kimi ana rahminde bekler; kimi doğarken bekler ölümü...
Kimi hayatının ilk aşamalarında bekler; kimi birkaç aylık
iken bekler ölümü...
Kimi delikanlılık çağında bekler: kimi orta yaşlarında...
Kimi öğretmeninden ders dinlerken öğrenci olarak bekler
ölümü...
Kimi hayatının en güzel, en verimli çağında bekler ölümü...
Kimi futbol oynarken; kimi basketbol oynarken bekler
ölümü...
Kimi insanları yaşatmak için seçtiği doktor olarak bekler
ölümü...
Kimi mimar/mühendis olarak bekler ölümü...
Kimi savaşarak bekler ölümü; kimi barışta ona yakalanır...
Kimi otomobil, ya da başka araçlar kullanarak binlerce
kilometre yol yaparak trafik kazasında bekler ölümü...
Kimi kaldırımda yürürken; kimi karşıdan karşıya geçerken
bekler ölümü...
Kimi seyahat ederken; kimi evinde gece gündüz ibadet ederken
bekler ölümü...
Kimi yaşamını yüzmeye adar, sularla savaşa savaşa bekler
ölümü...
Kimi elektrikçiliği meslek edinmiştir, yaşamının bir yerinde
ve bir zamanında elektrik işlerini yaparak bekler ölümü,..
Kimi yaşamın getirdiği engellere, yokuşlara, bataklıklara
dayanamayarak ölümü beklemeden kendisi ona gider; intihar eder...
Kimi aklını ve düşüncelerini iyi kullanamadığı için
mutsuzluklarına başkalarının neden olduğunu düşünerek cinayet işleyerek zindanlarda
bekler ölümü...
Kimi uçaklar kullanarak,
Kimi taş ocaklarında, yeraltı madenlerinde çalışarak bekler
ölümü...
Kimi genelevlerde seks yaparak, bedenini/etini satarak
bekler ölümü...
Kimi gazetelere dergilere kitaplara yazılar yazarak bekler
ölümü...
Kimi sahnelerde şarkılar söyleyerek bekler ölümü ..
Kimi defilelere çıkarak, yakışıklılığını veya güzelliğini
sergileyerek bekler ölümü...
Kimi tımarhanelerde bekler ölümü...
Kimi kahvehanelerde, meyhanelerde bekler ölümü...
Kimi saraylarda yaşamını sürdürerek bekler ölümü...
Kimi denizlerde, gemilerde, denizatlılarda bekler ölümü...
Kimi yağmur yağarken sığındığı ağacın altına düşecek
yıldırımla gelecek ölümü bekler...
Kimi evinde bekler, kimi merdivenlerinde bekler ölümü...
Kimi çarşıda gezerken; kimi otobüslerde, tramvaylarda,
metrolarda bekler ölümü...
Kimi büyük/küçük çişini yaparken; kimi banyoda bekler
ölümü...
Kimi duvar örerken, harç kararken, sıva yaparken bekler
ölümü...
Kimi tarlada çalışarak, üreterek bekler ölümü...
Kimi mezarlıkta mezar kazarken; kimi başsağlığı dileyenlerin
dileklerini kabul ederken bekler ölümü...
Kimi hastanede; kimi ambulansta, kimi itfaiyede bekler
ölümü...
Kimi ilkokulda, kimi üniversitede, kimi mesleğinin
zirvesinde bekler ölümü...
Kimi su kuyusu kazarken; kimi su kuyusundan suç içmeye
çalışırken bekler ölümü...
Kimi öykü, kimi roman yazarken masasının başında bekler
ölümü...
Kimi mikrofonun başında kameranın karşısında sunuculuk
yaparken; kimi mikrofonun başında kameranın karşısında şarkı/türkü/pop müziği
söylerken bekler ölümü...
Kimi yatakta uyurken; kimi yarı uyanıkken, kimi yataktan
kalktığında bekler ölümü...
Kimi camide, kimi havrada, kimi kilisede bekler ölümü...
Kimi ağacın altında; kimi pamuk tarlasında; kimi biçer/döver
kullanırken bekler ölümü...
Kimi tımarhanede, kimi postanede, kimi hastanede bekler
ölümü...
Kimi kral olarak; kraliçe olarak bekler ölümü
Kimi çöpçü olarak bekler ölümü,
Sonuçta her can bekler ölümü; her doğan mutlaka ölür...
...
Yaşamak çok güzel; öldükten sonra unutulmak çok acı...
...
Yaşam serüveninin içinden çıkılamaz hale getirdiği; beden
isimli canlı makinenin eskidiği, yıprandığı, çalışamaz hale geldiği bir
dönemde; ölüm kişiye sunulan en büyük armağandır...
...
Her insanın bir yaşamı, bir de ölümü vardır; dünyaya
gelirken yaşamı ve ölümüyle birlikte gelir; dünyadan ayrılırken ölümüyle
birlikte gider...
Ölümüm de benimle birlikte ölecek… Benden sonra ölümümde
kalmayacak... Diğer ifadeyle; ölümüm beni ben de onu alıp bu evrende sonsuza
dek yiteceğiz... Ölümüm de benimle öleceği için kimseye zarar vermeyecektir... Diğer
insanlara zarar verecek ve onları yok edecek olan da kendi ölümleri
olacaktır...
...
Ölüm yaşamın pahasına savaşarak elde ettiğin her şeyi olduğu
gibi dünyada bırakıp gitmektir... İşin güzel yanı; ölenin öldüğünün farkında ve
bilincinde olmaması... Başka bir deyişle ölen için sorun bitmiş; yaşamının
bedeli olarak verilen ödemesi gereken ölümle buluşmuş ve defteri isteyerek ya
da istemeyerek kapatılmıştır... O kişi yaşama ne gelmiştir, ne yaşamıştır, ne
okumuştur, ne yazmıştır, ne yaşam savaşından galip gelmiştir... Ama sanat
yapmışsa, edebiyatla, felsefeyle
uğraşmış ve ortaya eser/eserler koymuşsa, yüzyıllar geçse de anılır, yüzyıllar
sonra da ismi yaşar yaşatılır... İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur... Her
insan için olması gereken hedef yaşamak, yaşamı yukarılara taşımak, bu
serüvenin önüne çıkardığı tüm engelleri aşmak, yaşama karşı zaferler kazanmak;
ölümsüz eserlere, ölümsüz düşüncelere ulaşmak olmalıdır... Yaşamın tüm engellerine
rağmen durmadan ilerlemek, ilerlemek ve herkesin örnek alacağı bir serüven
izleyerek zirvelere çıkmak olmalıdır... Yaşamak her şeye rağmen altın tepside
bir defa sunulan altın bir fırsattır... Toprağın üstü her zaman altından daha
da güzeldir...
...
Tüm diğer canlılar gibi elbet bende ölümlüyüm ama düşüncelerim
ölümsüz olduğuna inanıyorum; beden
isimli canlı makine vücudumun ölümlü olmasından asla üzülmüyorum, alınmıyorum, gocunmuyorum...
Yaşamı tadını ölüm veriyor... Sonsuza kadar yok olmak olan ölüm olmasaydı yaşam
böyle çekici, güzel, vazgeçilmez olamazdı... Ben bilincim yerindeyken, beden ve
ruh sağlığımla sorum yokken; sürekli okuyorum, düşünüyorum, yorumluyorum,
yazıyorum; içimde yürek atışlarını, nefes alışlarını fark ettiğim ÜSTÜN İNSAN’ nın
bazı özelliklerinin peşinden koşup, olup hayatıma uygulayarak örnek insan
olmaya çalışıyorum… Ölüm nasıl olsa bir gün beni de alacak ama ben öldüğümün
farkında olmayacağım... Yaşam bazen her
şeydir; bazen de hiçbir şeydir... Her şeydir varlığımızı sağlıklı ve mutlu
biçimde, kimseye muhtaç olmadan sürdürebilmemiz için pek çok cephede savaşmayı
gerektirir; pek çok konuyu yararımıza işler hale getirmek için çalışmamız,
gerektiğinde kan terleyinceye kadar üretmemiz gerekir... Bazen de hiçbir
şeydir; öldükten sonra, her alanda sürdürdüğümüz savaşlarımızın, ortaya
koyduğumuz bireysel olarak tüm kazanımlarımızın ve başarılarımızın hiçbir
anlamı ve değeri kalmaz... Sanki hiç yaşamamışçasına her şeyi burada bırakıp
gideriz...
ABDULKADİR KAÇAR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder