Politikacılar aslında mutlu
olduklarını sanan deliler topluluğudur...
POLİTİKACI...
ABDULKADİR KAÇAR/2012
Adana/TÜRKİYE…
ÖNSÖZ
Gazeteci ve televizyon
programcısı olarak çağımda izlediğim, tanık olduğum, hakkında yazılar yazdığım
sayısız politikacı oldu...
Rüzgara göre yön
değiştirenler, kafasına göre “YAPTIM OLDU” diyenler…
Ama bu arad devleti ve
milleti için hayatını gözünü kırpmadan harcamaya hazır olanlarla da tanıştım…
Elbette sayısız düşüncelerim,
farklı yorumları, inanılmaz saptamalarım oldu…
Bu çalışmamda da parti,
politika, politikacılarla ilgili düşüncelerimi anlatmaya çalıştım…
Peki, politika ne demektir;
Politikacı ne demektir?
1.Politika; Hükümet
yönetimince izlenen yol
POLİTİKACI; 1.Politika ile
uğraşan siyasetçi...
2.Karşısındakinin duygularını
okşayarak çıkar sağlayan siyasetçi...
3.Kötü politika ise; iyi bir
düşünce sonucu üretilmiş, düşünceleri yozlaştırıp, toplumun aleyhinde ve kendi
çıkarlarına kullanmak...
Bu genel kurallar, dünyadaki
tüm politikalar ve politikacılar için geçerlidir...
ABDULKADİR KAÇAR(2012
ADANA/TÜRKİYE)
Dışından herkesin istediği
gibi; içinde ise sadece kendi istediği gibi davranır politikacı...
...
Devlet eliyle bazen yoksulluk,
mutsuzluk verir politikacı; ülkesini seven politikacı ise devlet eliyle hastalıkları
tedavi eder, yoksulları korur, kollar yaşatır...
...
Profesyonel politikacı yüzüne
karşı halkı çoğunlukla över; sırtını dönünce de farklı şeyler söyler...
...
Politikacılar en ilkel
toplumsal yasalarla, en modern, en gelişmiş, en çağdaş, en ileri toplumları
yönetme dehasını gösteren akıllı varlıklardır...
...
İktidarı eline geçiren
politikacı hem devlet hem de kanun oluverir...
...
Politikacıya göre toplum;
yönetilmesi gereken/ dişi ve erkeklerden oluşan insan topluluğudur…
...
Her toplum kendi politikacısının;
her politikacı da toplumunun kopyasıdır...
...
Açıkgöz politikacı saf
insanın efendisi; akıllıların da kölesidir...
...
Politikacı yoksulun gözünde
çok büyük görünür; bu kişiler politikacıya yararlanmak için birbiriyle
yarışırlar...
...
En sıradan partili üyenin
bile büyük hedefi bir gün tüm dünyayı/evreni egemenliğine alabilmektir...
...
Kendinden daha da önce
dünyanın düzenini değiştirme düşüncesi politikacıların ortak karakteridir...
...
Bazı politikacıların deli mi
yoksa dahi mi oldukları birbirine karıştırılır...
...
Politikaya yeni başlayanla;
en kıdemli politikacı çılgınlığa eşit uzaklıktadır...
...
Çılgınlık politikanın tadı
tuzudur...
...
Politikacılar aslında
kendilerini mutlu sanan çılgınlar topluluğudur...
...
Politikacı hiç kimseden aşağı
da üstün de değildir; politikacı uğraşı gereği sadece ünlüdür...
...
Çılgın yürektir politikacı,
objektiflikle bağını yıllar önce kesmiştir...
...
Kuşu bile evrimleştiren yasa;
politikacı için kılını bile kıpırdatmamıştır; bin yıl önce neyse politikacı, bu
gün de hemen aynıdır...
...
Politikacılar olmasaydı
dünyadaki çılgınlık düşüncesi hep eksik kalırdı...
...
İçi boş parti bile fırsatını
yakaladığında bazen iktidar olur...
...
Çok partinin ve politikacının
olduğu yerde iktidar yoktur...
...
Politikacı, bireyin ve toplum
hayatını birkaç saat içinde, hem iyi hem de kötü yönde değiştirme gücünü elinde
tutar...
...
Aslında en büyük politikacı
halktır; hem partiyi, hem politikayı, hem politikacıyı üretir; iktidarı verdiği
partiyi ve politikacıları şakşaklarıyla havaya sokar, ayaklarını yerden keser...
İktidarı’ndan zarar gördüğünde ise karşısına muhalefeti çıkartır; halk böylece
her zaman iki taraflı oynar; birisini kahraman, diğerini yedek
kahraman(muhalefet) olarak iktidara hazır bekletir... Böylece iki taraftan
yararlanmaya çalışır; insanlık tarihi boyunca demokrasi ve politika oyunu bu
şekilde sürmektedir...
...
Politikacı kendisine dik
bakan ışıkları bile söndürür...
...
Çılgınlık abidesidir bazı
politikacılar...
...
Herkesi inandırdığına
politikacının kendi çoğunlukla inanmaz...
...
Yaşam bir tiyatro oyunu; halk
daimi seyirci; politikacı ise her zaman başrol oyuncusudur...
...
Milyonları peşinden
sürükleyen, politikacı her insan gibi tek başına ölür...
….
Gerçek yazmak için yaşar;
yaşamak için yazar...
YAZAR…
ABDULKADİR KAÇAR
Adana-Türkiye...
ÖNSÖZ
Gerçek yazar yaşar; yaşamak
için yazar… Sonu yüzde yüz ölüm olan yaşam isimli bu serüvende insanın
ulaşabileceği en yüce erdemdir... Yazma olgunluğuna ulaşabilen insan,
diğerlerinden; farklı bakar, düşünür, konuşur, görür-gösterir... İçinde
yaşadığım çağımda hem yararlarını hem de zararlarını da gördüğüm deneylerimi
benden sonra yaşam sahnesine çıkacakların dünya insanlık ailesine sunuyorum;
biliyorum ki, bu düşüncelerim akıllı ve kendini aşmak isteyen her insanın
yolunu aydınlatacaktır…
Yazarı sözlük şöyle
tanımlıyor;
1-Bilim ve sanat alanında
yapıt veren kimse...
2-Gazete dergilerde herhangi
bir konuda yazı yazan kişi muharrir...
ABDULKADİR KAÇAR 2012/ADANA-TÜRKİYE...
YAZAR…
Gerçek yazar yazmak yaşar;
yaşamak da yazmak... Diğer türlü düşünen ve hareket edenler aslında yazarcılık
oyunu oynamaktadır…
Yazarların tarihi, namuslu,
dürüst, bilgeliğe, ileri derecede akıllı olan, zekâlarını her zaman olumlu
yönde kullanan insanların tarihidir...
Okumadan, düşünmeden,
yorumlamadan yazmadan yaşamak yarı ölü şeklinde var olmaktır...
Bu gün ulaştığımız
uygarlığımızı yazan, her türlü bilgiyi ve oluşturduğu deneyimleri bir sonraki
nesillere ulaştıran akıllı insanlara borçluyuz...
Yazmak önce dış ve iç evren
başta olmak üzere, dünyayı, yaşamı, insanın adım adım kendini yeniden öğrenmek;
bilinçaltında oluşturmayı başardığı programlarla kendini ileri insana
yönlendirmek ve bunu yaşama biçimi haline getirmektir...
Düşünmeye zaman ayıranın
yazmak için bahanesi olur...
Çağlar boyunca yaşam isimli
bu serüvende insanların önünü aydınlatan, dünyayı daha da güzelleştirebilen en
ölümsüz eserleri deliler ve dahiler vermiştir; bu kural bundan sonra da
değişmeyecektir...
Yazmak bir tür kendine
tapınmaktır...
Yazmak dünyayı bilgisayar
tuşlarının, kalemin, kâğıtların, mürekkeplerin,
harflerin penceresinden görmektir...
Yazan insanın her anı
ışıktır; bir saniye sonrası bile bilinmeyen yaşamın karanlıklarında varlığını
sürdüren birey ve toplumların yazarın ışığına ihtiyaçları hiç
bitmez-bitemez-bitmeyecektir...
Yazarların yazdıklarına,
görüşlerine, doğrularına, ortaya yeni çıkarttığı değerlere ve eleştirilerine
katlanmak, uygar olmanın kanıtıdır...
Yazarlar içinden çıktığı
topluma mutluluğun, başarının, sevginin, erdemin, adaletin, hoşgörünün,
sevincin yolunu mutluluk haritalarıdır... Yazarın ışığı dünya insanlık
ailesinin önünü aydınlatan işaret feneridir... Her toplum içinden çıkarttığı
yazarının ışığında yürüyerek büyük uygarlıkları-devletleri kurmuş ve yaşatmıştır...
Yazar çözülemeyen sırların
çözümünü, bilinemeyen karanlıkların bilinmesini düşünceleri, yazdıkları,
söyledikleriyle anlatır… Onun aydınlığından yararlanan bireyler ve toplumlar en
ileri uygarlıkları kurdukları için-mutludurlar...
Yazmaya adanmış bir yaşam,
aydınlanmaya, aydınlatmaya adanmış bir güzelliktir...
Yazmak öyle kutsal bir
adanıştır ki; gerçek yazar yazmadan yaşayamaz...
İnsanlar ikiye ayrılır;
1.yazarlar, 2. ölüler...
Yazan insan için yaşadığı
çağında anlaşılmak ya da anlaşılmamak önemli değildir; önemli olan yazmak, daha
çok yazmak, daha çok derinlere inmek, insanüstü çabayla durmadan
üretebilmektir... Çağında fark edilmeyenlerin ölümünden yüzlerce yıl sonra fark
edildikleri tarihte bilinen bir durumdur…
Yazmak bazen kendinden
kaçmak, bazen kendine sığınmaktır...
Yazmak aslında doyuma
ulaşılamayan iç dürtülerin bir tür duygusal mastürbasyondur... Ölümsüz eserleri
yazanlar genellikle cinsel tatminleri olmayanların arasından çıkar... Doyuma
ulaşsalar bile ruhu aç olan yazar yazmayı bir doyuma ulaşma aracı haline
getirmiştir… Cinsel yaşamında tatmine ve doyuma ulaşanlar yazma konusunda
ölümsüz eserler ortaya koyamazlar...
Çok basit kuraldır;
yazılmayan her deneyim, belki de ölümsüzlük mesajları taşıyan her düşünce
toprak olur...
Yaşamın önüne çıkarttığı bazı
engelleri aşmakta zorlanan belki de çaresiz kalan insan; yazarak yaşamın ipine
tutunarak hayatta kalmayı başarır...
Yazmak ölüme karşı kazanılmış
bir zaferdir...
Okumadan, düşünmeden,
yorumlamadan, yazmadan yarı ölü gibi yaşamaktansa; yazarak delice-çılgınca
yaşamak daha üstündür denilebilir...
Yazmak insanın iç evreninde
on binlerce yıllık hafızası olan bilgenin bilgilerine ulaşmak için yola çıkmak,
bazılarına ulaşarak örnek insan olma yolunda ilerlemektir...
Gece gündüz birbirini kovalar;
güneş doğar-batar; gündüz-gece kurşun hızıyla gelip-geçer... Ölümsüz
düşüncelere ulaşabilen yazarların eğer değerliyse eserleri sonsuza dek yaşar...
Sonsuz değişimin tek yasa
olduğu bu gezegende; her şey değişir, her şey dönüşür, her şey başkalaşır, her
şey başlar ve her şey biter… Sadece ölümsüz düşüncelerden oluşan
eserler-yazılar sonsuza kadar kalır...
Dünyayı-ülkesini-ailesini
değiştiremeyeceğini anlayan akıllı insan; kendini değiştirmeye yönelerek
sorunsuz yaşamak ve de mutlu olmak için yazar...
Yazarak öğrenir insan;
yazarak yaşar, acılarını unutur, kendini aşar;, yazarak mutluluğu bulur;
mutluluk içinde yaşar...
Yazmak denemektir; denemek
ise en üstünü, en iyiyi, en yeniyi, çağın ilerisini gösteren değerlere ulaşıp,
elde edip, örnek insan olarak yaşamanın adıdır...
Yüzde yüz ölümle bitecek olan
yaşam serüveninde; akıllı insanların yazma düşüncesi ölümsüzlüğe attığı ilk
adımdır… Artık gerisi, ömrünü, maddi ve manevi tüm kazanımlarını bu alanda
programlamaya ve üstün biçimde çalışmaya başarmaya bağlıdır...
Acı çeken yazar; mutluluğu
yazamaz...
Yazar, yazdıklarında aslında
kendini arayan insandır... Ömür boyu yazsa da kendini bulamadan da yaşamdan
ayrılması mümkündür...
Yazar mükemmelin olmadığını
bilir; ama bir ömür boyu onu aramaktan da asla vazgeçmez...
Hemen her yazar hem kendinin,
hem toplumun öğretmenidir gönüllü ve çok akıllı öğretmenidir… Sadece yazarak
yaşar, gösterir, öğrenir, öğretir; yaşamak için de yazar…
Hiçbir yazar yazdıklarından
dolayı şaşırmaz; yazdıklarından da asla pişmanlık duymaz...
Her insan gibi yazar da
yanılarak öğrenir, yanılarak yanarak-olgunlaşır sonsuza kadar kalacak eserleri
ancak o zaman verebilir...
Yazar bin defa düşünür; bir
defa yazar...
Yazar bir yerde hayatının
önüne çıkarttığı devasa acılarını azaltmak; bu serüvenin içinde tek tük bulunan
mutluluk kırıntılarını arayıp bulmak ve büyütmek için yazar...
Yazan beyin
ışıltılıdır-aydınlıktır-coşkuludur-sevgiyle doludur; yazmayan beyin ise
bozulur, paslanır, taşlaşır ve de ölür...
Yazmak bir yerde kendimizle
savaşmak ve de çoğunlukla özümüze karşı yenilsek bile arada bir de zafer
kazanmaktır...
Yazar kendi nefesiyle
dünyasını tuğlalar şeklinde ören ustadır; mutluysa da, mutsuzsa da eser
kendinindir...
Yazar; bazen toplumdan
kaçmak; bazen topluma sığınmak, bazen kendinden kaçmak; bazen kendine sığınmak,
bazen içindeki bilgeye ulaşmak; bazen bu bilgeyi geçmek için yazar; tüm bunları
yaparken de değişir, dönüşür, gelişir, yenilenir, farklı pencerelerden bakar,
görür, gösterir, yaşar, örnek insandır...
Diğer insanlardan daha
akıllı, daha zeki, çalışkan üretken olan yazar aslında inanılmayacak kadar çok
şey bilir; kendini yazarak insanı, tüm dünyayı evreni yazmış olduğuna inanır...
Aydın ve akıllı bir yazara
neden yazıyorsun diye sormak; neden ölmüyorsun diye sormak kadar aptalcadır...
Aydın ve cesurlar alanlar
ölümü göze alarak yazar; gerektiğinde yazdıkları uğruna ölebilirler...
Yazmak, yazarın belki de
bunalımdan-intihardan ve ölümden kurtulmak için sığındığı tek iç limanıdır...
Yazarlar da ölür, ancak eserleri
değerli ve ölümsüzse yazdıklarıyla sonsuza dek unutulmazlar...
ABDULKADİR KAÇAR…
….
Rotterdamlı Filozof Erasmus
”Her insanda deliliğin birkaç türü bulunur” der…
DELİLER...
Abdulkadir KAÇAR/2012
Adana/TÜRKİYE...
ÖNSÖZ
Meydan Larousse sözlüğü DELİ
yi şöyle tanımlıyor;1.Aklını yitirmiş, zihinsel bir bozukluğu olan... 2.Söz ve
davranışlarında korkusuz, ateşli, atılgan... 3.Bir şey delisi, ona aşırı düşkün
olanlar için kullanılır... 4. âşık olmak, gönlünü kaptırmak...
Mesleğim olan gazeteci ve tv
program yapımcılığım sayesinde pek çok insanla karşılaştım, söyleşi yaptım,
haberlerini hazırladım, ekranlarda canlı yayınlara çıktım; ama en keyifli, en
yaratıcı, en neşeli insanlar hiç şüphesiz ki deli olanlardı… Öyle ki, hızımı
alamadım, onlardan bazı delilerin anılarını kitaplaştırdım… Ama en büyük kazığı
da bu insanlardan yedim… Bana göre deliliğin ilk sırasında politikacılar yer
alır... Zihinsel bozukluğu olan ve tedavi altındakileri saymıyorum… Delilik
türleri farklıdır; bazıları akıllı deli, bazıları zır deli, bazıları da halkın
ifadesiyle tüm sınırları aşmış-uçmuş olan kırmızı delidir… Delilerle dahilerin
arasında bir çizgi bulunduğu söylenir; dahiler çizginin bu tarafında deli,
öteki tarafında ise dahi olarak değerlendirilir… Bir denememde de”
POLİTİKACILAR KENDİNİ AKILLI SANAN DELİLERDİR” demiştim… Sonuç olarak; yaşamın
bu vazgeçilmez rengi delilik konusundaki gözlemlerimi, düşüncelerimi okura
sunuyorum...
ABDULKADİR KAÇAR
Türkiye, adana, 2012…
En iyi deliler sever/ya da
nefret eder...
...
En iyi deliler ağlar/ya da
güler...
...
En iyi deliler yaşar/ölür...
...
En iyi deliler en iyi/ya da
en kötü örnek olur...
...
En iyi delisi politikacı olan
ülke en iyi/en kötü şekilde yönetilir...
...
En iyi delilik seçimi kazanan
politikacıda görülür...
...
En iyi deliler konuşur/ya da
susar...
…
En iyi deli kendisini akıllı
sanıp susandır
...
En iyi deliler yazar-çizer/ya
da siler-yok eder...
...
En iyi deli hem deha/hem de
salaktır...
...
En iyi deli büyük yalan/ya da
büyük doğru söyler...
...
En iyi deli hem bilge/hem de
cahildir...
...
En iyi deli cömert/ya da
cimridir...
...
En iyi deli barışçı/ya da
savaşçıdır...
...
En iyi deli masum/ya da
katildir...
...
En iyi deli en centilmen/ya
da en barbardır...
...
En iyi deli şakşakçı/ya da
suskundur...
...
En iyi deli aile kurar/ya da
ailesini yıkar...
...
En iyi deli
şehveti/yıkılmışlığı aynı anda yaşar...
...
En iyi delinin kadını/erkeği
olmaz...
...
En iyi deli kendini anlar/ya
da sürekli nefret eder...
...
En iyi deli felsefe yapar/ya
da vazgeçer...
...
En iyi deli en iyi sex yapar/
ya da yarım bırakıp vazgeçer...
...
En iyi delinin derdi
yoktur/ya da sınırsız dertlidir...
...
En iyi deli bazen soytarı/ya
da bazen dahidir...
...
En iyi deli eşini ölürcesine
sever/ya da öldürür...
...
En iyi deli kendini en çok
sever/ya da en çok nefret eder...
...
En iyi deli mutlu/ya da
perişan eder...
...
En iyi deli acı çektirir/ya
da şifa verir...
...
En iyi deli bazen
hükümdar/bazen de katildir...
...
En iyi deli en iyi efendi/ya
da uşaktır...
...
En iyi deli ya en iyi arkadaş/ya da en kötü düşmandır..
...
En iyi deli hüznü-sevinci ya
aynı anda yaşar/ya da yaşamaz...
...
En iyi deli ya kahraman/ya da
haindir...
...
En iyi deli ya ölümlü-ölümsüz
anıtlar yapar/ya da yıkar
...
En iyi deli ya devlet
kurar/ya da yıkar...
...
En iyi deli bazen eşsiz bir
hatip/ bazen de pısırıktır...
...
En iyi deli kanun yapar/ya da
bozar...
...
En iyi deli en güçlü hakim
taraftır/ya da taraf değildir...
...
En iyi deli meclise girer/ya
da çıkar...
...
En iyi deli ya dünyayı yönetir/ya
da yakar...
...
En iyi deli bilim yapar/ya da
bozar...
...
En iyi deli icat yapar/ya da
yok eder...
...
En iyi deli ya miras
biriktirir/ya da bitirinceye kadar bir anda savurganca harcar...
...
En iyi deli en şanlı-şerefli
görünür/ya da en onursuzdur...
...
En iyi deli en ya akıllıları
deli/ya da veli eder..
...
En iyi deli ya her
ödülü-unvanı alır/ya da ödül ya da unvan dağıtan kişi olur...
...
En iyi delinin vereceği dersi
en akıllı hayal bile edemez...
...
En iyi deli hiçbir şeyden
utanmaz/ya da her şeyden utanır...
...
En iyi deli ya korkar/ya da
korkmaz...
...
En iyi deli ya en uygar/ya da
en vahşidir..
....
En iyi deli bazen boyun
eğer/ya da sürekli baş kaldırır...
...
En iyi deli yaşamın ölümden
başka hiçbir şey olmadığını bilir/ya da bilmez..
...
En iyi deli dünyadaki iyi ya
da kötü olan her şeyin kendisinden kaynaklandığına inanır...
...
En iyi deli kendinin hem
düşmanı/hem de dostudur...
...
En iyi deli dünyadaki tüm
deniz kumlarından daha çoktur/ya da daha azdır...
...
En iyi deli doğanın akla
çizdiği sınırları aşar/ya da bocalar aşamaz..
...
En iyi deli doğa yasalarını
da diğer yasaları da takar/ya da takmaz...
...
En iyi deli en
bilge-alim/bazen de en cahildir..
...
En iyi deliyi hırsı bazen
yaşatır/ bazen de öldürür...
...
En iyi deli çevresinin
neşe-mutluluk-umut/ya da acı kaynağıdır...
...
En iyi deli ruhunda yaz
mevsimini yaşarken/birden kara kışa dönüşür...
...
En iyi deli aynı anda iyiyken
kötü/ya da kötüyken iyidir...
...
En iyi deli krallara
layıktır, delilerle yaşamak kralların zevki/ya da bazen kabusudur..
...
En iyi deli kralların arasından
çıkar/ya da çıkmamak üzere onların arasına girer...
...
En iyi deli deliliğini
söyler/akıllı ise deliliğini söyleyemez...
...
En iyi deli düz bir insandır
tek bir dili vardır kendini söyler-açıklar/bazen de kendini saklar...
...
En iyi deliyi halk her zaman
bulup gerçeği işine yarayacak şekilde söyletir/bazen de zorla susturur...
...
En iyi delisi çok olan halk
bazen mutlu/bazen de mutsuz yaşar...
...
En iyi delinin bazen
övgüleri/bazen de sövgüleri zevk verir...
...
En iyi deli her şeyi söyler;
deli sözü onların ceza almasını, idam edilmesini önler/bazen de önlemez...
...
En iyi deliler birbirlerine
güler/ya da ağlarlar...
...
En iyi deli sormadan yanıt
verir/ya da sorunca susar...
...
En iyi deli nedensiz güler/ya
da nedensiz ağlar...
...
En iyi deli ayıp-günah-yasak
bilmez/ya da bilemez...
...
En iyi deli zindanlarda
özgürlüğü-özgürlüklerinde zindanı sınırsızca yaşar...
...
En iyi deli işini en iyi
yapar/ya da yıkar-yakar...
...
En iyi deli en büyük işlere
kalkışır bazen başarılıda olup toplumun zirvesine çıkar/bazen de düşer...
...
En iyi deli savaşlardan sağ
çıkar/ya da barışta onulmaz yaralanır...
...
En iyi deli
şana-şerefe-şerefsizliğe kısa zamanda ulaşır/ya da ulaşamaz...
...
En iyi deli çocukken
çocukluğunu, yaşlanınca yaşlılığını bilmeden mutlu-mutsuz yaşar/ya da
yaşayamaz...
...
En iyi delisi olmayan;
deliliğin kıymetini bilemez/...
...
En iyi deli yaşarken kendi
cenaze törenini düzenler; tören sırasında da ölmediği için kahkahalarla güler/ya
da ağlar...
...
En iyi deli bazen dahidir/ama
her dahi deli değildir...
...
En iyi deli politika
yapandır; dünyanın her yerinde kendisine tapacak, alkışlayacakları bulur...
...
Her millet kendisine acı
verecek, felakete götürecek, kendisini güldürüp eğlendirecek kadar delisini
üretir/ya da yeryüzündeki diğer delilerden yararlanır...
...
En iyi deli bilgedir/ama her
deli bilge değildir...
...
En iyi deli olmadan-veli
olunmaz/ya da olunur...
...
En iyi deli saygı görür/ya da
horlanır...
...
En iyi deli küstahtır/bazen
de erdemli...
...
En iyi deli toplumu en
ulaşılamaz hayaller içinde yaşatmayı vat eder/ya da yaşatamaz...
...
En iyi deli de aklın, her
akıllıda deliliğin birkaç hali bulunur...
...
En iyi deli evrendeki ölümsüz
yapıtları yapar/ya da yıkar-yakar...
...
En iyi deliliktir ki; ölümsüz
eserler vermek için insan üstü çaba harcatır/ya da ölümsüz eserleri yok
ettirir...
...
En iyi delilik olmasaydı
insan kendini beğenmez, çalışamaz, üretemez, yaşayamaz/ölürdü...
...
En iyi deli dalkavuk,
şakşakçı, katil, yamyam/ ya da ruha en büyük şifadır...
...
En iyi deli yaşama çoğu zaman
delilik/bazen de diğer insanlardan daha fazla akıllılık sunar...
...
En iyi delilik insana deha ve
aptallığı aynı anda sunar...
...
En iyi deliler bu gün
insanlığın ulaştığı uygarlığı yaratanlardır....
...
En iyi deliler şairlerdir;
insanının ulaşabileceği deliliğin en üst /bazen de en alt noktasıdır; onlar
deliliğin en renkli ve yararlı/ya da zararlı halidir; delilik şairlere büyülü
ve ölümsüz sözler söyletir/ ya da susturur...
...
En iyi deli kendini tanımadan
yaşar/ölür...
...
En iyi deli ölüme rağmen
mutludur...
...
…
İnsan doğmasaydım der
doğmuştur, ölmesem der ama ölür…
İNSAN…
ABDULKADİR KAÇAR/2012
Türkiye/adana
Önsöz;
İnsan aklını kullanan,
düşünen, konuşan, alet yapabilen, semboller (yazı-rakkam vb gibi)bilgilerini
gelecek kuşaklarına aktarma yeteneği olan evrendeki en mucize, en üstün
varlıktır... İnsan üzerine bu güne kadar kimsenin sayısını bilemediği kadar
kitap yazılmıştır; yine de insan nedir sorusunun yanıtı tam olarak
verilememiştir... Doğumu gibi ölümü de tam bir mucize olan insanı yazmak evreni
yazmak kadar sonsuz ve sınırsızdır... En yakından tanıdığım insan olan
kendimden yola çıkarak, deneyimlerime, gözlemlerime dayanarak insan dediğimiz
bu varlığın bazı özelliklerini vurgulamaya çalıştım...
Abdulkadir KAÇAR/2012 ADANA –
Türkiye...
Dünya ya gelen her insan
sonsuzdan beri yaşadığına; sonsuza kadar yaşayacağına inanır... Oysa her insan
için doğduğunda güneş doğar; ölümüyle de güneşi sonsuza kadar batar...
Tüm canlılar gibi insanlar da
masumdur; onları kavgacı, yırtıcı, savaşçı, katil yapan şey bastırmak için
çalıştıkları açlık ve cinsel tatmin isteğidir...
Akıllı insan hünerlidir;
hünerli insan başarılıdır, başarılı insan da mutludur...
İnsan her zaman aldanır/her
zaman aldatır...
Yalanın, entrika,
dolandırıcılık, hile, riya, sahtekarlık, katliam, cinayetin tarihi, aynı
zamanda insanın da tarihidir; diğer canlılar bunu yapamazlar... İnsanlar bu
yönleriyle de diğer 200 milyon tür canlıdan farklı ve ileridedir…
Soyluluk insanın arkasına
sığındığı en büyük yalan kalkanıdır; bir bakla bile bir kraliçeden daha
soyludur...
Yaratan da yok eden de
insandır...
Hayat aslında hep aynı şeyi
söyler; kuşaklar onu farklı anlar, farklı yaşar...
İnsan, en çok bilinmeye
çalışılan ama maalesef en az bilinen meçhuldür...
Bin insana ne gerekirse, bir
insana da o gerekir...
Yapılan en büyük iyiliği
inkar eder unutur da insan; en küçük kötülüğün intikamını yıllar sonra almaktan
mutluluk duyar...
Hemen her insan iyiliğe
engeller çıkartır; kötüler ve kötülükleri teşvik eder, kaşır, ortam hazırlar,
çoğu zamanda göz yumar insan...
Aklını geliştirip/çağın
bilgileriyle süsleyemeyen, keskinleştiremeyen ve kullanma gücünü gösteremeyen
insan yaşamın dibi görünmez tuzak ve çukurlarında yok olur...
Cinsel tatmin insan yaşamının
merkezini oluşturur;
Güneş cinsel tatmine
ulaşanlar için doğar,
Kuşlar onlar için şarkılar
söyler,
Çiçekler onlar için açar,
Ağaçlar onlar için meyve
verir,
Sevgi yağmurları cinsel
doyuma ulaşanlar için yağar,
Şarkılar türküler onların
mutluluğunu anlatır,
Sanat eserleri onlar için
yapılmıştır,
Cinsel tatmine ulaşanlar
mutlu yaşar;
Ulaşamayanlar ise bazen
canavarlaşır,
Yeryüzünde görünen ve bilinen
tüm sanat eserleri, saraylar, anıt mezarlar onun için yapılmıştır…
Savaşlar ve barışlar da o
felsefenin sonucunda gerçekleştirilir…
Kadın erkek arasındaki cinsel
ilişkinin aşağılandığı, hor görüldüğü ya da lanetlendiği aileler ve toplumlar
da yetişen çocuklar ileride ya mutsuz, ya da deli olurlar... Bazen de
dahi(filozof) oldukları görülür...
Sağlık insanı iyi huylu
yapar; hastalık ise kötü huylu...
İnsanın bir dakika daha
yaşayabilmek umuduyla feda edemeyeceği hiçbir değer yoktur...
Her insan hemen her yaşında
kahramanlığa da hainliğe de aynı uzaklıktadır...
Dünya aynı dünya; gün aynı
gün; saat aynı saat; doğan-yaşayan-yaşlanan-değişen ve de ölen sadece
insandır...
İnsanı fark edebilirse,
yönelebilirse içindeki bilge ses onu ÜSTÜN İNSAN a yöneltir... Orada insan
eşsiz eserler verir, ölümsüzlüğe ulaşır...
Evrenin merkezine kendisini
koyar bazen insan; oysa bir kuş, bir böğürtlen, biber, portakal, domates,
kelebek, karınca, bir ağaç ve mantardan farklı değildir...
Yaşam serüveninde acılar da
mutlular da çoktur ve insan her ikisinin arasında dövüle dövüle olgunlaşır...
Ben varım; evren de var; ben
yok olunca evrenim de yok olacak nokta...
Yaşam ne yaparlarsa yapsınlar
mutlu olanlar ve ne yapsalar da mutlu olamayanlar diye ikiye ayrılır...
Yaşam insanın mutlu ya da
mutsuz olmasını beklemez; o akar gider, mutlu olursa insan karda dır, mutsuzsa
zarardadır...
Acı insanı nerede olsa bulur;
acısız yaşam, köksüz ağaç, güneşsiz dünya gibi olanaksızdır...
Kavga ederek de doyuma ulaşır
insan; bazen kavgaların cinsel doyumdan daha fazla mutluluk verdiğine inanır...
Böyle davrananlar biraz hastadır…
Sadece mutlu olan insanlar
başarılı olur; başarılı oldukları için mutlu olmazlar...
Gülümseyen insan, gülümseyen
yüzlerle karşılanır...
Gülümseyen bir yüz en iyi
kartvizittir...
Aslında görüntüsü yanıltsa
bile dışı taş gibi katı; içi ise pamuk kadar yumuşaktır insanın...
Kral-kraliçe de olsa; bu
günkü insanlar gelecek yüz binlerce yıl sonra ortaya çıkacak olan ÜSTÜN İNSANIN
taslağıdır...
Ölümün olmadığı bir yaşam;
yaşamın olmadığı bir ölüm olmaz…
İnsan yaşamı güzellik
bahçesine de, ölüm çukuruna da çevirebilir... Seçim her zaman kendisinindir…
Doğumla başlar insanın
ihtiyaçları sadece ölümle mezarda biter...
Doğmasaydım der doğmuştur,
ölmesem der ölür insan...
Bazı insanları ölüm bilinci
frenler; yoksa en vahşi hayvandan daha da acımasız yırtıcı, yok edici, katiller
olurdu insan... Gerçi öyle olanların sayısı da az değildir…
Cinsel tatmine ulaştığı yer
onun yurdudur; insan sadece orada mutlu yaşar... İnsanın hayatının pusulası
olan Cinsel tatminin gösterdiği doğrultuda yaşar ya da ölür...
Hastalıklarla ölüm insanı yok
etmek için birbiriyle inanılmaz biçimde yarış eder; ölüm her zaman kazanır...
Çok acı öldürür; aynı şeyi
çok mutluluk da yapar...
Yaşam insana büyük bedeller
karşılığı verdiğini, kolayca geri alır;
aslında ölüm bir tür yaşamın verdiklerini geri almasıdır...
Her insan öleceğini bilir;
kimse kendinin öleceğine inanmaz...
İnsan gerçekleştirebileceğini
düşündüğü hayalleriyle doğar; genellikle de gerçekleştiremediği hayalleriyle de
ölür...
Doğum-ölüm, tuvalet, cinsel
ilişki, mezarlık insanların eşit olduğu yerler ve zamanlardır...
İnsan ölür, evren ölür; insan
doğar, evren doğar; bana göre her insan bir evrendir...
Bu gün daha net biçimde
inanıyorum ki; yaşam isimli bu serüvende insanın benim dediği hiçbir şey
yoktur... Doğduğundan başlayarak sahip olduğu ve yaşamı boyunca sahip olacağı
her şey geçici, bitici, yitici, değişkendir; bazıları yeniden başlar, çoğu da o
yaşarken yok olur... Mezarlar öleceklerine inanmayanlarla doludur...
ABDULKADİR KAÇAR…
…
Ben varım ölümde var; ben
yoksam ölüm de yok olacak...
İNTİHAR MESAJLARIM...
Abdulkadir KAÇAR /2012
Adana/Türkiye…
ÖNSÖZ
Biliyorum ve inanıyorum ki;
ölmek kolay-yaşamak en zordur... Yaşamım süresince her gece öldüm; her sabah
yeniden doğdum... Yaşamı denedim çok denedim... Gözlemim şudur ki; yaşam
yalanlar, hileler, haksızlıklar, entrikalar, doyumsuzluklar, kıskançlıklar,
kaygılar, karamsarlıklar, kötülükler, trafik kazaları, suda boğulmalar,
kavgalar, yaralamalar, sahtekârlıklarla bazen de cinayetlerle doludur... Bunun
için de intihar etme özgürlüğümü kullanıyorum... Cesedimi babamın(Ceyhan’ nın
Yellibel Köyü’ndeki aile mezarlığımıza)yanına gömün... Üzerime kitaplarımı da
koyun... BABACIĞIM SANA GELDİM...
Abdulkadir KAÇAR...
Adana/Türkiye-Dünya, sonsuzdan sonsuza...
İNTİHAR MESAJLARIM
Kendi isteğimle yaşamımı terk
ediyor, ölüme gidiyorum; çünkü artık onu gelip beni almasını-götürmesini
beklemekten yoruldum...
...
Yazacaklarımı
yazdım; söyleyeceklerimi tamamladım; ölümün her zerresini artık hak ettim;
şimdi ölüyorum; kendinize iyi bakın... Hoşça kal dünya… Hoşça kal insanlık…
Hoşça kal yaşam…
...
Yaşamın
mantıksızlıklarına-deliliklerine, haksızlıklarına daha fazla katlanmak
istemiyorum; beni bekleyen, peşimden ağlayacak ve hoşça kal diyeceğim kimsem de
yok...
...
Annemden babamdan onların
genleriyle bana geçen, insanlık tarihiyle ilgi tüm bilgilerin yer aldığı
beynimin 70 yıla yakın sürdürdüğü kayıtlarını kendi özgür irademle burada
kapatıyorum-kesiyorum...
...
Bir kez doğdum, ama
düşüncemde; milyonlarca kez öldüm... Ama artık sadece bir kez olan gerçek ölüme
gidiyorum...
...
Tek mirasım olan ölümsüz
düşüncelerimin yer aldığı kitaplarımı ve günlüklerimi dünya insanlık ailesine
miras olarak bırakıyorum...
...
Hepsi de ölümlü damgasıyla
doğan insanlara benim bu dünyadan geçtiğimi anlatacak güçte sağlamlıkta
yapıtlar/günlükler bırakıyorum...
...
Biliyorum yaşam ışık; ölüm
karanlıktır; gözlerimi yaşam isimli bu ışık fazla kamaştırdı; artık ölümün
karanlığını istiyorum...
...
Yaşama, canlı cansız hiç
kimseye kırgın değilim; kırgın olduklarımı yıllar önce zaten bağışlamıştım; o
nedenle ölüme kuşlar gibi özgürce uçuyorum... Ölüm yaşamımın zirvesinde duran
ve almamı bekleyen benim ödülüm...
...
Ölümüm de benimle birlikte
sonsuza kadar ölüyor; dünya adını verdiğimiz bu gezegende kalan diğer
ölümlerden de sorumlu değilim...
...
Ey ölüm! Seni bu kadar yıl
beklettiğim için özür dilerim... Lütfen bağışla ve kollarına aldığında beni
incitme… Seni seviyorum…
...
Değişe değişe/gelişe gelişe
ölüm düşüncesine ulaştım; artık geri dönemem... En büyük özgürlüğüm olan kendi
ölümüme gidiyorum.
...
Aslında ben üşündüğüm için
ölüm vardı; diğer canlılar düşünemediği için ölüm onlar için yoktu...
...
Ölüm bilinci olan bir canlı
olmasaydım yazmayacaktım; yazmasam da yaşamımın izlerini, benden sonra gelecek
insan soyuma deneyim olarak bırakamayacaktım... Bu yönümle bile diğer
canlı-cansız varlıklardan ne kadar ileride bir varlık olduğum somut biçimde
ortaya çıkmış olur…
...
Ben kimim ki? Yaşamım kimin
umurunda oldu da; ölümüm kimin umurunda olacak? Bu nedenle rahat rahat kendimi
onun huzurlu kollarına bırakıyorum…
...
Doğmadan önceki dünya isimli
bu gezegendeki olaylar, tatlar, sıkıntılar, mutluluklar, sevgiler, saygılar,
doyumlar umurumda değildi ki, ölümümden sonra, içinde bulunmadığım dünyada
umurumda olmayacak...
...
Yapılan bilimsel
araştırmalara göre bu gezgende bu güne kadar 120 milyar insan yaşamış ve de
ölmüş; zaten ben de ölüyorum…
...
Gözümü açtım dünyadaydım;
şimdi kapatıyorum artık yokum...
...
Doğanın canlılar için kurduğu
sinsi tuzaklarına düşmedim; ölümü
vermemek için çocuklarıma yaşamı da vermedim; tek geldim, tek yaşadım ve
de tek gidiyorum...
...
Çok acılı, çok sorunlu, biraz
da mutluluk kırıntılarıyla süslenmiş, doğanın sinsice ve haince planlarıyla
işleyen renkli bir filmdi yaşam; bu filmi ben başlatmamıştım ama bitirme
yetkimi kullanarak yaşam ışıklarımı söndürüyorum...
...
Siyasetin, üç kâğıtçılığın,
sahtekârlığın, paranın, hilenin, kavganın, entrikanın, kötüler, kötülüklerin, kavgaların,
cinayetlerin, ilacın, hastalığın, köleliğin, tokluğun /açlığın,
iyiliğin/kötülüğün, yaşamın/ ölümün olmadığı yer beni çağırıyor; esas sevgilim
olan toprağın sesine-çağrısına uyuyorum...
...
Bana göre her ölüm
gereklidir... Yaşam isimli serüvenin kilit taşıdır ölüm; her an, her yerde,
canlı-cansız tüm varlıklara gereklidir…
...
İnsan’ın icat ettiği her
araç/gereç, her eğlence, her zevk, her keyif verici şey; sahip olduğu
maddi-manevi her varlığı, ölüme karşı boş bir direniştir...
...
Ağlayarak da gidilir ölüme,
gülerek de; ben ikinci maddeyim... Ben güle güle gidiyorum...
...
Bu gezegende 200 milyon tür
olduğu kabul edilen her canlının yaşamının sınırlarını hep ölüm çizer; ben de
kendi yaşamımın sınırlarını çizmeye karar verdim... Buraya kadarmış, sınırımı
burada kendi özgür idaremle bitiriyorum…
...
Düşmanlarım zaten hiç yoktu;
kendimi dost edinebilen nadir insanlardan birisiydim; bana dost olduklarını
düşünen dostlarım sizler de lütfen beni bağışlayın...
...
Sonsuza kadar sürecek olan
ayrılığı ben kendi öz irademle istedim... Varlığım süresince her zaman özgür
yaşadım; hareketlerimde özgür, düşüncemde, davranışlarımda, insanlarla olan tüm
iletişimimde her şeyin sınırlarını belirleyen en özgür bir insandım… Ve hayatım
boyunca özgürlüğümün iplerini kimseye vermedim, şimdi de özgür irademle özgür
biçimde ölüyorum...
...
Gözümü açtım dünya, ben ve
ölüm birlikte vardık; şimdi kapatıyorum dünya da ölümde, bende yokum artık...
...
Şu ana kadar, tüm dünyayı
yenmekten daha büyük bir meydan savaşını kazandım; çünkü bilinçaltıma
hükmederek-onu egemenliğime alarak kendimi yendim; düşüncelerime, duygularıma,
yaşamımın her anına hükmettim, her şeyime istediğim şekli, istediğim biçimi
verdim; sonsuzluğa giderken ölümümü de öldürmüş ve yenmiş oluyorum...
...
Dostum-sevgilim olan ölüm bu
gün belki de biraz acı, ama tek gerçeği söylüyor; “Abdulkadir haydi artık
hazırlan gitme vakti geldi…”
...
Öleceğim ama öldüğümü
görmeyecek/bilemeyeceğim;
Benden dünya’ya ölümsüz
düşüncelerimin yer aldığı kitaplarım ve günlüklerim bir de
mezar-taşlarım(varsa) hatıra kalacak...Mevsimler değişecek, yağmurlar yağacak,
çiçekler açacak, kuşlar uçacak, insan belki diğer gezegenlerde galaksilerde
yaşamı başlatacak; beni geleceğe ölümsüz düşüncelerimden oluşan
kitaplarım/belki günlüklerim taşıyacak...Ve
bunlardan hiç haberim olmayacak..
...
Yaşam isimli bu serüven bana
hiçbir şey vermedi;
Ne isteğime göre evrene
hükmedebildim/ne de en küçük bir katkım oldu,
Ne ay isteğime göre doğdu/ne
de battı,
Ne güneş’e hükmüm geçti/ne de
ışıklarını çoğaltıp azaltabildim,
Ne bulutların yer
değiştirmesine katkım oldu/ne de gök gürültülerine ve şimşeklere engel oldum,
Ne yağmur isteğime göre
yağdı/ne de durdu,
Ne isteğime göre yağmuru
çöllere yağdırabildim/ne de yağmurun oluşturduğu sel baskınlarını önleyebildim,
Ne isteğime göre depremlerin
neden olduğu yıkımları engelleyebildim/ne de insanların depremden ölmelerini
engelleyebildim,
Ne toprağa düşen tohumun
çimlenmesine etki edebildim/ne de boy verip büyümesine katkım oldu,
Ne isteğime göre sarıçiçek
mor menekşe çiçek açtı/ ne de mevsiminde toprağın altına dönmesini
engelleyebildim,
Ne meyveler isteğime göre
meyve verdi/ne de çiçek açtı,
Ne isteğime göre ağustos
böcekleri mevsim’ini şaşırdı/ ne de ses çıkartmalarını engelleyebildim,
Ne isteğime göre sivrisineklerin
çoğalmasına etki edebildim/ne de sıtma mikrobunu vücutlarında taşıyıp insanları
hasta etmelerine, öldürmelerine engel olabildim,
Ne kuşlar isteğime göre
uçtu/ne de geri döndü,
Ne karıncalar isteğime göre
yuva yaptı/ne de göç etti,
Ne kambur balinalar isteğime
göre göç etti/ne de geri döndü,
Ne güvercinler isteğime göre
havada takla attı/ne de istediğim yere yuva yaptı, civciv çıkarttı,
Ne timsahların gunu(yaban
öküzlerini) öldürmelerini engelleyebildim/ne de gunu’ların göçlerini
durdurabildim,
Ne kırlangıçlar isteğime göre
göç etti/ne de geri döndü,
Ne isteğime göre aslan’lar
geyikleri kovalayıp, parçalamaktan vazgeçti/ne domuz/su aygırı huyunu
değiştirdi,
Ne atlar istediğim hızda
koştu/ne de durdu,
Ne inekler istediğim de süt
verdi/ne de ikiz doğum yaptı,
Ne gece isteğime göre gündüz
oldu/ne gündüz gece oldu,
Ne rüzgâr isteğime göre
arttı/ne de eksildi,
Ne denizde dalgalar isteğime
göre büyüdü/ne de küçüldü,
Ne insanlar isteğime göre
erdemli/ ne de erdemsiz oldu,
Ne doğumların acısız olmasına
katkı koyabildim/ ne de ölümü engelleyebildim,
Ne isteğime göre çaresiz
hasta olanlara yardım edebildim/ne de ölümleri engelleyebildim,
Ne zengin’ler yoksullara
yardım etti/ne de yoksullar zenginleri kıskanmaktan vazgeçti,
Ne fakirler isteğime göre
zengin/ ne de zenginler fakir oldu,
Ne dedikoduları isteğime göre
ortadan kaldırabildim/ne de kini silebildim,
Ne isteğime göre sevgiyi,
barışı dostluğu dünyaya yayabildim/ne de dünyayı esenliğe kavuşturmaya gücüm
yetti,
Ne istediğimde kıskançlıkları
yok edebildim/ne de kıskançlara söz dinletebildim,
Ne istediğime göre dostlarım
oldu/ne de istemeden kendini dost sananlara gerçeği anlatabildim,
Ne nefes almam isteğime
bağlıydı/ne de vermem,
Ne acıkmam isteğime
bağlıydı/ne de doymam,
Ne susamam isteğime bağlıydı
ne de su içince mutlu olmam,
Ne uyku’yu yenebildim/ne de
uyku’yu ortadan kaldırabildim,
Ne büyük küçük çişim isteğime
göre oluştu/ne de durdu,
Ne canlılar isteğime göre
yaşadı/ne de öldü,
Ne fallar isteğime göre
çıktı/ne de gerçekleşti,
Ne sevenler kavuştu/ ne de
sevmeyenler kötülerden kurtuldu,
Ne isteğime göre aşkları
yönlendirdim/ne de aşık olanlara söz geçirebildim,
Ne cinayetler isteğime göre
durdu/ne de kavgalar bitti,
Ne isteğime göre
cezaevlerindeki suçluların sayısı azaldı /ne de teröristler insanlara zarar
vermekten vazgeçti,
Ne isteğime göre silahların
yapımı durdu/ne de ülkelerinin doğal zenginlikleri için insan katliamları.
Ne isteğime göre devletler
barış yaptı/ne de kaynaklarını diğer insanlarla paylaştı,
Ne isteğime göre vahşi
kapitalizm uygarlaştı/ne de söz dinledi,
Ne isteğime göre savaşlar
bitti/ne de çatışmalar-ölümler durdu,
Ne isteğime göre toklar
açlara acıdı/ne açlar daha zayıfları ezmekten geri durdu,
Ne isteğime göre hainlikler
yeryüzünden kalktı/ne de düşmanlıklar,
Ne isteğime göre sevişmelerim
oldu/ne terk etmeler,
Ne umutlar isteğime göre
gerçekleşti/ne de beni terk etti,
Ne rüyamdaki mutluluklarım
isteğime göre gelişti/ne de yok oldu,
Ne sevgililer isteğime göre
sevişti/kavuştu ne de mutlu oldu,
Ne çirkinler isteğime göre
güzel/ne de özürlüler sağlığına kavuştu,
Ne baharlar isteğime göre
kış/ne de kışlar ilkbahar oldu,
Ne uçaklar istediğim yöne
uçtu/ne de geri döndü,
Ne isteğime göre insanın
uzaya gitme ve araştırma yapmasına yön verebildim/ne de insan bu merakından
vazgeçti,
Ne şarkılar
istediğim-özlediğim sevgilimi getirdi/ ne de elimden tutup beni ona götürdü,
Ne türküler vaat ettikleri
mutlulukları verdi/ne de acıları vermekten geri durdu,
Diğer tüm varlıklar kendi
tasarım programlarını uyguladılar...
Ben yaşamak varlığımı sürdürebilmem
için bu sisteme-doğa yasalarına tam olarak uyum sağlamam zorunluydu... Evrenin
varlığımdan/yaşadığımdan haberleri bile olmadı....Aynı evren yokluğumun da
farkında olmayacak...
Ölümüm olgunlaşan bir
meyvenin/sararan bir yaprağın dalından düşmesi, dağ başında bir böceğin ölmesi
gibi, sıradan kimsenin farkına bile varmayacağı bir basit olay olacak... Bütün
bunların bilincinde olarak şimdi ise ben kendi tasarım programımı uygulayıp
yaşamdan ayrılıyorum...
Yaşam isimli serüvenime
burada nokta koyuyorum...
Hoşça kal dünya...
SÜRPRİZ SONUÇ;
MERHABA YAŞAM; SENİ
SEVİYORUM...
Eğer intihar etmeye kesin
karar vermiş olsaydım bu ve benzer mesajları yazardım... Ama hayatı, dünyayı,
yaşamı, insanı, canlı cansız tüm varlıkları sonsuz ve sınırsızca seviyorum…
Yaşam bir mucize, insan mucizeler içindeki inanılmaz mucize… Buna inanıyorum ve
yaşamımı gittiği son noktaya, son nefesime kadar taşımaya kararlı biçimde devam
ediyorum… ABDULKADİR KAÇAR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder