21 Mayıs 2021 Cuma


  

SEVGİYE YOLCULUK..

                            Abdulkadir Kaçar... 

 

 

           İLK SÖZ

         Aslında farkında olmasak da olmasak da; tüm yaşamlar sevgiye başlayan ve ölüme kadar durmadan yapılan bir yolculuktur… Onun bulunup bulunmaması ayrı bir konudur; ancak sevgiyi ararken zamanın nasıl geçip gittiğini, ömrün nasıl bittiğini anlayamaz insan... Bu yolculuğunda karşılaştığı pek çok düşünceyi, duyguyu, ilk defa karşılaştığı pek çok olayları bulup varlığına katar; yararlarını ya da zararlarını dolu dolu yaşar... Altın Tepside sadece bir kez sunulan altın bir fırsat olan yaşamımda kendime hedef olarak seçtiğim sevgiye doğru yolculuk yaparken pek çok duyguyla karşılaştım yaşadım... Şunu rahatlıkla ve tüm içtenliğimle söyleyebilirim ki; bu kitaptaki düşüncelerimde en küçük bir hile, abartma, yanıltma, bir aldatma, yalan,    sahtekarlık, hile, politika, kandırma asla yoktur... Bu kitabımda on binlerce denememin arasından seçtiğim, "GELECEK", "UMUT", "BAŞARI", "KENDİMEZ–BEN–SEN–O–BİZ" ve "ÖLÜM" üzerine düşüncelerim bulunmaktadır. Ayrıca "SEVGİYE YOLCULUK" , ortak başlığıyla sunduğum bu yapıtımda, "DÜNYAYA YENİDEN GELSEM" dediğim düşüncelerimden oluşturduğu son bölüm yer almaktadır...  Sonuç olarak bu yapıtımda görüşlerimi dürüstçe ortaya koymaya çalıştım.

Abdülkadir KAÇAR

 

 

 

1. Bölüm

 

İYİMSERLİK

 

         Sevgilerimle, saygılarımla selamladığım siz güzel insanlara hemen kendimi tanıtmak istiyorum… Merhaba ben iyimserliğim, adımı hemen söyleyivermeyi uygun bulmamın nedeni, hakkımda iyimser olmanızı sağlamaktır… İnsanlara yaşama sevincini, coşkuyu, mutluluğu, tüm güzellikleri sadece ben veririm…  Ben insanları acı çekmekten kurtarırım… Yaşam isimli serüveninde rahatlatır esenlik sunarım… Evrene, dünyaya, yaşama, insana onun gözünden bakarım evrene, görenler hemen tanırlar beni... Çünkü mutlu olmayı başaran hemen her insanın yüzündeki gülümseme olarak görünürüm… Verdiğim güç sayesinde insanlar yaşamın önlerine çıkarttığı engelleri rahatlıkla aşarak sonunda mutluluğu bulurlar… Büyük ve acımasız sıkıntıları ve her türlü sorunlarında sadece bana sığınırlar, destek olmamı isterler… Koşarak bana gelip yardım isteyenlerin ellerini asla boş çevirmem… Gözlüğümden bakanların sorunsuz davranmaları, ruhlarına verdiğim esenliğin yüzlerindeki yansıması olarak görünür…  İddia ediyorum, inanıyorum, on binlerce yıldan beri deneyip kanıtladığım konuya gelince; şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki asla değiştiremeyeceğim insan yoktur… Hangi sorunu, sıkıntıları, acıları varsa, adeta sihirli bir değnekle dokunurcasına ışık hızıyla çözerim… Beni düşünmeye başladıklarında zaten sorunlarının yüzde ellisini çözmüş olurlar… Hiçbir insan dostluğumdan sıkılmaz; yeter ki istesin, her koşulda onunla olup-acılarını ve sıkıntılarını dağıtırım… Beni aklından geçirenlerin yardımına her an hazır beklerim… Reddedilinceye kadar sıkıntı vermeden-sorun yaratmadan ısrarla kalırım yanlarında... Böyle özverili olmasaydım, acılarla dolu bu yaşam sahnesinde kim, hangi insan mutluluklarla dolu uzun süre yaşayabilirdi ki? Efendim insana yaşadığım sürece hizmet etmek tek amacımdır. Onun mutluluğu benim mutluluğumdur… Kötülük, kıskançlık, hilebazlık, sahtekarlık gibi duygularla uzaktan-yakından ilişkim yoktur. Onların olduğu yerde durmam; sadece iyilik için, erdemler ve mutluluklar sunmak amacıyla yaşam sahnesinde yer aldığımı akıllı insanlar bilir… O nedenle sadece akıllı insanı dinler, ona doğru yolu gösterebilmenin savaşını veririm…  En yakın arkadaşlarıma gelince; hoşgörüyü, erdem, sevgi, sabır, adalet, bağışlama, cömertlik, yiğitlik, yardım, mutluluk ve yaşama sevincidir. Zaten bunlardan hiç ayrılmam… Sürekli onlarla birlikte gezer, çağıran-yardım isteyen insanlara onlarla birlikte konuk oluruz… Eleştireler umurumda değildir, çağıran, yardım isteyen her insana yaptığım hizmetlerim ortada olduğu için kendimi bazen de övmekten geri kalmayacağım... Aslında beni hor görmek isteyenler, reddedenler, kendileriyle sorunlarını çözememiş ham-cahil-kendini geliştirememiş, okuma-düşünme, yazma erdeminden uzak kalmış insanlardır. Beni yaşama biçimi olarak seçenlerin gözlerinden bakıldığında vazgeçilmez, yerim doldurulmaz olarak görülür… Diğer duyguların kendilerini övmek gibi bir yeteneklerinin bulunmaması benim de kendimi anlatmama engel olamaz... Ben iyimserliğim; kullanmasını, benden hizmet almasını başaranlara sınırsızdır etkin gücüm… Özgürlükleri ben dağıtırım, sevgiler, doyumlar, kavuşmalar, buluşmaları ben gerçekleştiririm… Yarin gönlünde açan bir gonca, buluğ çağındaki gençlerin düşlerindeki eşsiz sevgilileri olurum… Herkese, yaşamlarının her anında gerekliyim, politikacılar, devlet memurları, dilenciler, gazeteciler, fahişeler, katillere bile sınırsız yardım ederim. Olmadığım bir yerde anlaşma sağlanamaz, insanlar birbirlerini anlayıp yaşamın acılarına dayanamaz. Saraylar, gizli belgeler, devlet sırları, eşsiz mücevherler, paraları hep ben korurum. Birlikte olduğum sürece her şey, herkes güvendedir... Yoksam yok olurlar... Bu övünme değil saptamadır… Hava, su, ateş, ekmek, ışık kadar gerekli olmasaydım, insanlar beni arayıp bulamayacaktı… Yaptıklarımla kendimi kanıtladığım için  insanın saygısı her geçen gün daha da çok artmaktadır… Ben iyimserliğim çünkü…  Benden uzaklaşanlar ölüme yaklaşırlar. Varlığımın tarihi insanla eşittir; birlikte doğduğum, anam-babam-sevgilim insandır, yerim yüreğidir… Benden yardım almayı başaranlar dünyanın en mutlu insanı olur... Mutluluklarla dolu insan yaşamının her bölümünde imzam vardır; yardım istesin-istemesin tehlike sınırında bulunan her canı uçurumun kenarından çıkartıp, normal yaşama döndürme gücümü kullanırım... İnsanın başının dik, onurlu, gönençli yaşamını sürdürmesi tek isteğimdir. Ona hava, su, ışık, aş-ekmek kadar gerekliyim… Nerede olursam olayım, insanlar arayıp beni bulurlar... Her zaman bakımlı, taze, çekici, alımlıyım; sevgiyle evli sayılırım… Erdemlerimle süslediğim insanlardan kimse kötülük görmez, kazık yemez, kötü söz işitmez, kötülük düşünmesini ve yapmasını ben önlerim... Ayrılıklar, cinayetler hep olmadığım zamanlarda meydana gelmiştir… Gücümü en çok eşleri birbirlerine yaklaştırırken gösteririm… Onların beyin hormonlarını düzenler, tüm kusurlarını örter, gözlerine çekici, hoş, dünyanın en güzel insanı olarak gösteririm... Erdemlerimi sunduğum eşler kıskançlık, iki yüzlülük, aldatma, hile, yanlış, vefasızlık gibi olumsuzluklar görülmez... Kadın ve erkekleri çekim alanıma aldıktan sonra, öyle değiştiririm ki, milyarlarca insanlar arasında dünyaya birbirleri için geldiklerine inanmaktan başka çareleri kalmaz… Huzurlarını, mutluluklarını ben     korurum… Zaten insanları anne-baba olmaya da ben ikna ederim… Çünkü her türlü birikimlerini alan çocukları dünyaya getirmeye sadece ve sadece ben inandırır razı ederim. Tüm sözcüklerin içinde beni en çok, “BELKİ” anlatır. Efendim insanın düşüncelerini değiştirirken bu sözcüğü kilit olarak kullanırım:

         -Belki yanlış duydun…

         -Belki bildiğin gibi değildir...

         -Belki sen ona zarar vermek istedin…

         -Belki senin onu düşündüğünden daha fazla o seni düşünüyor…

         -Belki duydukların kasıtlı olarak uydurulan yalanlardır…

         Bu sözcüğün sihri işlerimi oldukça kolaylaştırır… İnsan böylece düşüncelerini, yaptıklarını ve kendisine karşı yapılacakları yeniden gözden geçirmeye karar verir... Bu düşünme zamanı ona olayları daha sağlıklı, derinden, başka boyutlardan bakma yeteneği kazandırır… Zaman her şeye ilaç olduğu, bu aşamada da devreye girer… İşte kendimi o zaman hedefime ulaşmış sayarım… Tüm bu aşamalarda, beden kimyasını olumlu yönde değiştirirken; insana iyilik, serinlik, rahatlık, hoşgörü, dayanma gücü, sabır sunarım… İnsan böylece düşüncelerini yeniden değerlendirir, sinir sistemlerini yatıştırır, stresini azaltır… İnsanı gittiği yoldan döndürüp-mutlu ve huzurlu güzelliklere yönlendiririm…

Ben iyimserliğim; işim gücüm akıllarını çok iyi kullanmayı başarabilen insana doğruyu sunmak, kendime onu efendi yaparak serüveninde hem öz’üne hem de ülkesine yararlı olmasını sağlamaktır… Böylece düşüncelerinde kendisini aşarak gelecekte seçkin ve üstün nesiller yetiştirmesi için çırpınır ve bunu da inanılmaz ölçüde başarırım. Ben iyimserliğim; sayemde sürer dostluklar, aradan çekildiğimde yıkılmayacak dostluk yoktur… Çünkü, dostların birbirlerini anlamalarını ben sağlarım, küsenleri barıştırmak, 40, 50 daha da uzun yıllar süren dostluklar oluşturmak efendim insana yaptığım en önemli hizmetlerimdir… Dost dostun kötülüğüne, acılarına, hakaretlerine, zararlarına, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tüm olumsuzluklara sayemde katlanır... Onları uzlaştırır, eğitir, ortak çıkar noktalarını bulup anlayışlı hale getirip barıştırırım… Birbirlerine dayanmalarını sağlarım… Dostu bazen dostuna öyle çekici, sevimli affedilip-katlanılabilir gösteririm ki, onun en ağır kötülüklerine bile sevinçle katlanır… Yaşamda hava-su-ekmek kadar gerekli dostlukları ben olmasam kim kurardı? Hangi duygu bunu başarabilecekti? Hiç birisi benim yaptıklarımı yapmazdı, yapamazdı… Diğer duyguları insanı yok etmeye çabalarken, ben yani iyimserlik kölesi olup, yaşamını gücüm ölçüsünde iyileştirip, sevinç, gönenç, sınırsız doyumlar sunarım... Dost yapamayacağım insan yoktur; efendim insan kendisine hizmetimi engellediğinde ya da benden vazgeçtiğinde diğer duyguları, onun tüm dostluklarını yok ederek acılarını arttırarak, ölüme kadar sürükler... Oysa ben insana hizmet ederim, tarihi boyunca ona iyilikler, mutlulukların her türlüsünü cömertçe ve karşılık beklemeden sunarım. Çünkü ben iyimserliğim... Efendim insana, uşağı olarak yaptığım hizmetlerimin başında, ona kendisini sevdirmem gelir… Öyle ki, bazen fiziki yetersiz, hasta, yaşlı, özürlü de olsa özüne aşık edebilirim… Çünkü yeniden başka bir bedenle yaşama gelme şansının olmadığını, tek ve altın bir fırsat olan yaşamını ancak bulduğu bedenle sürdürmek zorunda olduğu için sevmekten başka çaresinin bulunmadığını anlatırım... Bedeninin hiç de fena sayılmayabileceğini, özürleri kendisine örnek almasını söylerim... Sürekli öğütlerim sonunda yavaş yavaş efendim insan öz’üne karşı oluşturduğu ön yargıları yeniden düşünmeye başladığında onlardan kurtulmaya da başlar... Delikanlılar kendilerine böylece çağının en genç tv ve sinema artistleri gibi görür saçlarını onlar gibi tarar, sokakta onlar gibi yürür, karşı cinse onlar gibi bakar… Genç kızlar için de aynı kural geçerlidir… Bazen kısa sürelerle de olsa benzemek istedikleri sanatçılardan daha da çekici olduklarına inandırırım onları...  Yaşamın yükü insanları çocukluktan başlamak üzere ezdikçe ezer, yılların izi yüzünde derin derin çizgiler oluşturur… Son yaşlarına doğru insanlar bazen yanlışlıklar yapmayı alışkanlığa dönüştürürler. Hatalar sıklaşır, konuşurken söylediklerini kontrol edemezler, ağaran saçlarına kızar, kimi dişsiz kalmaktan, kimi ayakların artık kendisini taşıyamadığından yakınır… Gençlik hazlarından yararlanamadıkları, doyumsuz kaldıklarını bu dönemde söylerler… Çekicilikleri, her alandaki güçleri de bitmiştir… İşte bu aşamada devreye girer, o kişiyi kendisine yaklaştırmanın yollarını arar bulurum… Örneğin derim ki:

         -Yaşam altın tepside sunulan tek fırsattır… Her saniyesini ikinci kez kullanamayacaksın, her nefesindeki sana sunulan her saniyenin değerini bil ona saygıyla yaklaş ve de iyi kullan… Her yaşın tadı farklı güzellikler sunar, keşfet...

         -Senden önce ölen yaşıtlarına göre çok şanslı olduğunu unutma... Onlardan daha çok ve uzun yaşadın, acıların da oldu ama mutluluğu onlardan daha fazla tattın…

         İnanılmaz ölçüde beni dinleyen bu efendilerim yaşlanmış, hasta, özürlü de olsalar kendileriyle ilgili düşüncelerini kısa sürede olumluya çeviririm... Baştan aşağı olumlu düzenlediğim hormonlarıyla da artık dünyanın en iyi, en güleç yüzlü, saygıdeğer, sevilmeye layık insanlara dönüştürürüm… Bunu ustaca başarırım... Öyle ki, o kişi kendisini artık evrenin merkezi sayar, doğaya, insanlığa varlığa büyük saygı duyar... Sözümü dinlemeyi sürdürdüklerinde de ömrü uzadıkta uzar… Genç yaşta ölenler ise benimle tanışmayanlar, tanışmak istemeyenler, yaşamlarına küsüp, söylediklerimi yerine getirmeyenlerdir... İnsanlar hasta ve eksik organlarına karşı uzun yaşamak istiyorlarsa beni mutlaka dinlemeleri tüm hizmetlerimden de fazlaca yararlanmayı başarmaları gerekir…

Efendim insana ölümü anlama konusunda en büyük yardımı ben yaparım… Ölüm bazen gereklidir, öyle aranır hale gelebilir ki inanamazsınız… Onu yaşamlarında bazı insanlar anlar ve arar... Çoğunluk korkar ve reddeder... Ölümü kaçınılmaz olanları onunla buluşmaya, ikna ederek ben inandırırım… Örneğin ölüm sonrasında, ‘Belki ’leri çoğaltırım... Değiştirdiğim beden kimyasıyla efendim insan nasıl olsa gideceği ölümle buluşmaya böylece koşarak gider... Bazen sevgilisiyle buluşmaya gidercesine uçarak ulaşır ve onu bağrına basar… Sayemde ölüm bazıları için sevgili, bazıları için ilaç haline gelir... Çünkü ben iyimserliğim; insanı her zaman olumlu yönde etkilemeye, değiştirmeye, gücüm yeter… Tüm korkuları, olumsuz endişeleri, karamsarlıkları kötü düşünceleri, şok eden olayları, kabusları, yenerim, insanı korkularının üstünde mutlu bir yaşama ben taşırım... İyiyi-kötüyü, olumluyu-olumsuzu seçmesinde efendim insana inanılmaz yardımlar yaparım... Çabalarım sonucunda insan yaşamının önüne çıkarttığı her türlü acıya ve olumsuzlukların zararlarına katlanır. Onu cesaret, deneyim, hoşgörü, doyumlar sunarak ödüllendiririm… Ben iyimserliğim; insan yaşam denilen bu serüvende nelerle karşılaşır, nelerden kurtulur, neler onun canını alır, saymakla bitmez… Doğumla başlayalım; bir insanın diğer bir insanın içinde büyümesi, sonra (doğum)yaşam sahnesine çıkması ne kadar uzun, zor, acılı, zahmetli değil mi? İşte bu konu benim en büyük eserimdir ve insanı bu alanda istediğimi yaptırarak ne kadar güçlü olduğumu kanıtlarım… Bunu yaparken de en büyük sihirim hormonları kullanır, onu istediğim şekle sokarım… Çocukların ellerinden tutup büyütürüm, tertemiz, pırıl pırıl olan ruhları sayemde güzelliğini duruluğunu yıllarca korur... Kötüler ve kötülüklerle tanışmamaları-ona bulaşmamaları için elimden gelen her şeyi yaparım, bazen de görünmez kanatları olup korurum onları... Ana kucağına gereksinim duyduklarında koşarak bana gelirler... Sarıp-sarmalar-bedenlerine ve ruhlarına sağlık, neşe, sevgi, yaşama sevinci, gönenç katarım… Yaralananları hastaları iyileştiririm, düşmekte olanları kurtarırım…Çocukluktan sonra gençlik, olgunluk, sonra da yaşlılık dönemi gelir… Hastalıklar, sakatlıklar, bakıma gereksinimle doludur bu dönem... Her yaşlı insan yaşamının sonunda çocuklukta olduğu gibi ilgiyle, bakıma, özene, beslenmeye gereksinim duyar... Bunların yanında şanssızlık, kazalar, sakatlık, yoksulluk, cezaevleri, hastaneler, dost ve düşmanlarından yediği kazıklar türlü belalardan binlercesini gelip keser önünü... İşte yaşamdaki bu olumsuzlukların tamamında devreye ben girerim. İnsan isimli efendime derim ki;

         -Karşılaştığın bir kötülük belki de bir iyiliğe ulaşmanı sağlar…

         -Hasta olmasaydın, sağlığın değerini bilemezdin…

         -Çözdüğün sorun kadar mutluluğu elde edeceksin…

         Kendime, hatta onun kendisine inanmasını sağlarım… Aslında insan benim gibi bir hizmetkarı, gönüllü kölesi olduğu için insan sevinç duymalıdır... Sayemde ulaştığı, aştığı tüm engellerden sonra bana teşekkür etmelidir… Ben efendim insana bunları teşekkür etmesi için değil, onun rahat etmesi, kendisini geliştirmesi, içindeki yüksek insanı çıkartması için böyle davranırım... Başka deyişle köleler efendilerinin iyi yaşaması için ne yaparsa ben de insan için bunları yapıyorum…

         En iyi dinleyicilerim arasında devleti yönetenler vardır... Ve onlara ateşten gömlek giydirmeyi başarırım... Şu demektir; milyarlarca dolar borcu olan, iflas etmiş ülkeyi kim yönetmek ister ki? Hangi akıllı insan bu yükün altına girip, seçimle o koltukları ele geçirmek için istekli olur ki? Çıkarlarına dokunduklarınca düşman sayısı artan öldürülme riski taşıyan, bir makamı hangi insan kabul eder ki? Başbakan olarak ülkesini savaşa sokmayı, gerekirse yargılanarak idam edilmeyi, başarısız olduğu her an öldürülme riskini kim alabilir ki? Hangi insan devlet başkanlığı makamının sorumluluklarını almak ister… İşte ben bunu başarırım; inandırırım insanı, ateşten gömlek olan devlet yöneticiliğini kabul ettiririm. Bu insanların önce benim gözlüğümden bakmalarını sağlarım, sonra da o makamları çekici... Yüksek itibarlı, ulaşılması zor, ama en büyük onur olduğuna inandırırım… Aslında gerçekte öyledir... O zaman insanlar bir seçim öncesi oraları ele geçirmek, devletin ateşten gömleğini giymek için talip olurlar… Seçim adlı yarışta inanılmaz paralar, emekler, çabalar harcanır, propagandalar yapılır ve oraya ulaşırlar... Makamlara gelmekte yetmez, orda kaldıkları süreç içinde karşılaşacakları öyle çok sorun vardır ki geldikleri gün geri gitmek, peşlerine bakmadan kaçmak, terk etmek isterler… Ama onlar işin iyi yanlarını tekrar göstererek, olumsuzlukları silip atarım… Efendim insana öyle etkileyici bir güç veririm ki, ateşten gömlekte her an yandıkları ve yok olduklarını anlamadan bir dahaki seçime kadar kahramanca sayılabilecek şekilde görevlerini özveriyle sürdürürler… Daha sonraki yıllarda yeniden, yeniden seçilmek isterler ve asla bundan geri durmazlar… Çünkü efendim insan, beni iyi kullandığı sürece, uşak olarak bütün hünerlerimi ona sunmaktan onur duyarım… Çünkü ben iyimserliğim, efendim insana hizmettir tek varlık nedenim.

         Ben iyimserliğim; iş adamları ve iş kadınları sayemde daha çok itibar ve para kazanırlar… Onları riske girmesi, daha çok kazanmaları konusunda ikna ederim ve inanılmaz ölçüde sadık dinleyicim ve uygulayıcım olurlar… Belki biraz huzursuz olabilirler, acılarla yakın plan göğüs göğüse savaşmaları gerekebilir ama ulaştıkları sonuç kusursuzdur… Gerçi onların mutlu olup-olmadıklarını anlamaya zaman bırakmam… Çünkü ben sihrimi aşarak düşünmeye başladıklarında mutluluğa yakın olmadıklarını anlasalar bile sözümü dinledikleri-kazandıkları için mutlu sayılırlar… Onları dürüst olmaları, doğru düşünmeleri, herkesle barış içinde olmaları, iş yapsın yapmasın tüm insanlara saygı göstermeleri gerektiğine inandırırım… Kendisine beni köle yapmayı başaran iş adamları ve iş kadınları, daha çok çalışmak, daha çok kazanmak için diğerleriyle inanılmaz bir yarış içine girerler… Bu da toplum içindeki saygınlıklarını, her alandaki birikimlerini arttırır... İntihar, iflas eden başarısız iş adamları ve kadınları beni terk eden-ilişkilerini kesip-benden uzaklaşıp reddedenlerin arasından çıkar… İyimserlik gibi bir duygusunu yitirenlerin yani benimle iletişimlerini kesenlerin yaşamlarını sürdürmeleri olanaksızdır-bırakın başarısız olmalarını… Çünkü ben iyimserliğim; köle yapanlara efendim olarak en iyi hizmet etmeyi görev sayarım. Dünyanın en büyük ve eşsiz sermayeleri benim eserimdir… Amacım insan isimli efendimi kötülüklerden, belalardan, başarısızlıklardan, çaresizliklerden korumak, moralini her zaman yüksek tutup yaşama sıkı sıkı sarılmasını sağlamak, ona tüm zenginlikleri sunmaktır. Çünkü ben iyimserliğim, asli görevimdir bu... Hizmetlerim sırasında olumsuzlukları olumluya çevirmek kadar olumluları daha da etkin ve saygıdeğer hale getirmekte vardır… Örneğin yeterince iyi olan bir insan köleliğimi elde edebilmişse onun daha çok iyimser olmasını sağlarım… Bir iyilik düşünecekse beş, on düşünecek ve yapacaksa 50 iyilik yapar… Bu iyilikleri yapan efendim sayemde herkesin sevgi-saygısını kazanır, onurlandırılır… Bu iyilikleri süreç içersinde kendisine daha büyük kar olarak geri döner... Böylece daha da güçlenir, iyilikleri iyice yayılır ve diğer insanların yüreğine de bu efendime karşı minnet, bağlılık, saygı duyguları oluşur... Böylece iyi efendim sayemde dürüstlükler ve erdemler dünyasının neredeyse kralı olur… Bu dönüşüm daha da hızlanarak efendim sahip olduğu tüm zenginlikleri insanlarla daha çok paylaşır… İyilik yaptıkça da toplumun beğenisi daha da artar, bu büyüme kazancına da yansır… Herkes onunla işbirliği, ticaret, alış-veriş yapabilmek için birlikte hareket eder... Erdemli hale getirdiğim bu efendim artık gerçekten zengin olmaya adaydır, tüm zenginlikler onun ayağına koşarak gelirler... İşte bu sihiri sadece ben, yani iyimserlik olarak sunarım... Olmadığım yerde mi; adaletsizlik, kaygı, ayak oyunları, ayak kayırma, yağma. soygun, rüşvet, şantaj, tehdit bulunur. İyimserlik olarak efendim insanın kanaatlerini değiştirerek ona en büyük iyiliği yaparım... Yaşamındaki her saniye her kanaatine hoşgörü, sabır, bağışlama, adil olma erdemleri katarım… Böylece borçlar içinde yüzen bir işadamını rahatlatır, zayıf karne alacak öğrenciye ders çalışma isteği veririm. Eşiyle ayrılma noktasına gelenleri de birbirlerine aşık ederim...

         İnanıyorum ki; doğa yetenekleri, güzellikleri, dehayı, çekiciliği, aklı dağıtırken insanlara eşit ve adil davranmamıştır... Zenginlik ve sağlıkta da aynı biçimde milyarlarca kişiye haksızlık etmiştir… İyimserlik olarak sahip olduklarımı doğanın adaletsizliğini de göz önüne alarak her insanı eşit kapsayacak biçimde dağıtırım… Doğa belki de beni ortaya çıkartarak yaptığı haksızlıkları aracılığımla gidermek istemektedir... Çünkü ben iyimserliğim, tek amacım efendim insanı başarıya yöneltmek, gönençli, esenlik içinde yaşayarak yüksek insanları yetişmesi için teşvik etmektir. Sözümü tutanları iyimserlik olarak asla utandırmam… Beni en iyi anlayanların başında da yazarlar-filozoflar gelir… Sunduğum iyimserlik gücü sayesinde inanılmaz ölçüde ürün vermek için gecelerini-gündüzlerine katarak çalışırlar… Hizmet ettiğim efendim yazarlar er-geç öz’lerini aşıp kendilerinin ötesindeki başarıya koşmaya, yüksek insana ulaşmaya adaydır… Yazarlara filozoflara şunu yaz-bunu yaz demem; sadece yazdıkları ne olursa olsun önemli, anlamlı, kalıcı olabileceğini aynı işi yapanları geçebileceklerine inandırırım… Böylece çekim alanıma giren yazar yemek, içmek, gezmek, tatil yapmak, sevişmek, doyumlara ulaşmak gibi duyguların ötesine geçerek emek verdiği alanda derinleşmeye girişir... Yıllarca süren çalışmaları sonunda da gerçekten vaad ettiklerimi kendisine sunacağıma iyice inanınca bu kez benim peşimi asla bırakmaz... Aslında yazarların iyimserliğe, yani bana bağlanmalarının, kendilerini aşmaya çalışmalarının altında yatan şey; yaşamlarının en sonunda vaad ettiğim şeydir; yani ölümsüzlük... Bunu en çok ender de olsa beni dinleyen efendim yazara sunmak için çırpınırım... Yaşarken başarırsam daha çok hoşuma gider... Bazen de öldüklerinden sonra bu unvanı gecikmiş olarak veririm… İsterseniz gerçek yazarlar-filozoflar konusunda bazı ipuçları verebilirim. Onları ağır başlı, yaptıklarından ve kendilerinden emin, emek yoğun çalışmayla geçirirler zamanlarını… Dahi olsalar bile havaya girmezler… Onlar her an dengeli, akıllı, kontrollü bilgedir… Para, mal, mülkle ilişkileri en alt düzeydedir... Hedeflerinde daha çok, en üstün, en yüce bilgilere ulaşmak vardır… O nedenle elde ettikleriyle yetinirler… Kendilerini adadıkları sanatlarıyla sürdürürler yaşamlarını... Bu alanda derinleşerek eşsiz başyapıtlar ortaya koymanın peşindedirler... Hiçbir doyum, zenginlik, arzu, vaat onları yollarından geri çeviremez... Bazen yazdıkları düşünceleri uğruna ölümü göze aldıkları, hatta öldükleri bile olur… Bu efendilerime yaptığım hizmetlerime asla acımam… Yapıtlarının da sonsuza dek kalacağına inancım her defasında daha da çok artar... Politika ve politikacı her ülke için gereklidir... Toplumlar örgütlenip kendisine hizmet yapacak, lokomotif olacak politikacıları yetiştirmek ve seçmek ve ülkeyi teslim etmek zorundadır… Çağdaşlık, uygarlık, demokrasi bu şekilde gerçekleşmektedir modern toplumlarda... Bu yüzyılda politikacılar halkı sürekli oyalayan, kandıran kurnaz tilki-halk da salak kargayı oynamaktadır… Bilgilerini belki de kasıtlı yenilmedikleri için halkın gerisinde kalmaktadırlar... Eski parti tüzükleri, asla değiştirilmeyen seçim yasalarıyla bilinçli biçimde varlıklarını halka karşın sürdürmektedirler… İşte bu aşamada halk, her zamankinden farklı olarak aldatıldığını somut biçimde gören insan politikacıya güvenini yitirmekte, bazen de ona saldırmaktadır… Efendim insana yapabileceğim en önemli hizmetlerimin başında da politikacı-seçmen arasındaki iletişimsizliği yumuşatıp arayı bularak her iki tarafın da yararına davranışlar gerçekleştiririm…

         Devleti yönetmenin ateşten gömlek olduğunu,

         Politikacıya daha hoşgörülü yaklaşılmasını,

         Politikanın cesaret gerektirdiğini anlatırım.

         Bir şans daha verilmesini…

         Bundan en çok kurnaz tilki rolünü oynayan politikacı yararlanır… Ama, efendim insanın da zarar görmemesi, kendisini kötülere ve kötülüklere hedef yapmaması en büyük kazancı olur... Onu bu yönde programladığım, yumuşattığım, politikacıya dayanma ve anlama gücü verdiğim için kendimi çok değerli, çok vefakar, çok çalışkan, emek harcayan varlık olarak başarılı sayıyorum... Ben olmasaydım, politikacıya hiçbir insan katlanamazdı... Bu da insanın örgütlenmediği, modern sisteme ulaşamadığı anlama gelir, belki de neslinin sonu bile olurdu; böyle bir sonucu da kimse istemezdi… Uygarlık da politikada, politikacı da seçmen gibi varlığını bana borçlu. İyimserliğim beni görmek, duymak, hissetmek, hizmetlerimden yararlanmak isteyenlerin her zaman emrindeyim. Beni en iyi anlayanlarımın arasında bilgeler ilk sırada gelir... Yaşamı ve olayları yılmadan, gözlemleme, yorumlama, bilgilerini yenileme gibi kazandırdığım yetenekleri sayesinde yeni düşüncelere, bilgilere ulaşıp görüşlerini oluşturup-açıklarlar… Söylediklerimi noktasına virgülüne kadar gerçekleştirdikleri için toplumda öne çıkıp bilge unvanıyla onurlandırılırlar… Bilgeler düşüncelerini oluşturabilmeleri için kendilerini aşıp, ötelerindeki yeni ve geleceğe ait bilgilere ulaşabilmeleri için benimle işbirliği yapmak zorundalar… Girdikleri en zor emek yoğun araştırmalar, yaptıkları gözlemler, yaşama ve öz’lerine dair her konuyla ilgili bilgilere sayemde ulaşırlar… Varlıklarını bana borçlu olan bilgeler-iyi efendim olmayı başarmışlardır… Tarih boyunca sanatçılar-düşünürler listesinin zirvesinde yer alıp gerçekten ölümsüzleşenler kendilerine hizmet ettiğim gerçek efendilerimdir, bilgeler… Bilgelerin gözünden bakar, diliyle konuşur, eliyle hareket eder, evrene yüreğinde sıcak sevgi olarak yayılırım... Verdiğim dayanma, hoşgörü gibi duygular sayesinde bilge her türlü yokluğa, acıya, kin, nefret, aşağılama gibi duygulara karşı yaptığı savaşı hep kazanır... Verdiğim güçle kendisine inanılmaz bir mutluluk adası oluşturur. Diğer insanların peşinden koştuğu, zenginlikler, duygular, övülme gibi yapaylıkların peşinden gitmeyi aşağılık bir davranış sayar… Yalan söylemez, hırsızlık, tefecilik, hile, vurgunculuk, yağmacılık yapmaz... Entrikaların girdabından yardım beklemez… Bu şekilde davrananlar arasında da uyumsuzluk çıkartmaz ama onların yaptıklarını onaylamadığı gibi kendisi de yapmaz… O hep sağduyu sahibi insanlarla, yaşamı, evreni, kendini sorgular... Bu konudaki yasalara sıkı sıkıya bağlıdır, benim, yani iyimserliğin sayesinde asla ödün vermez… Her şeyin gelip-geçici bitici olduğunu bildiği için kanaatkardır… Elinde olanlarla yetinmeyi zenginlik sayar. Herkesle bunu paylaşmak için çabalar… Bilgelerle her an içli-dışlıyım, zaman zaman kaybolmamı istese de bensiz olamazlar... Kısa süre sonra kanatlarımın altına geri dönüp yardım ve ilgi beklerler… Olmasam, bilgelikleri hep yarım kalacaktır… Olgunluklarının doruklarında daha çok eşlik ederim... En ölümsüz başyapıtlarını katkım olmadan yazamazlar… İşte benim bilge de en çok sevdiğim yanım budur… Sadece bilgisiyle, erdemlerini insanlarla paylaşan, diğer tüm konularda gönül ve göz duygunluğuna ulaşan bilgeler benim gerçek ve tartışmasız efendilerimdir... Onlarla konuşmak, iyiliklerini çoğaltmak, kusurlarını azaltmak, bir takım yapay değerlere karşı tok gözlü hale getirmek için elimden geleni yaparım… Ben iyimserliğim, beni bilmek isteyenler gerçek bilgelere baksınlar; onların erdemlerini, yaşama biçimi haline getirdiklerinde bu söylediklerimin hepsini görmüş olurlar… İyimserlik olarak yaşamımı bilgelere ayırdığım, onlara öncelik sunduğum, içlerindeki daha yüksek insanı bulup ortaya çıkartarak diğerlerine örnek olmalarına yardımcı olduğum için kendimle ve bilgelerimle onur duyuyorum… Bugün insanlık tarihinin ölümsüz eserlerini verenler hep hizmet ettiğim, kölesi olarak çalışma-araştırma savaşını kazanmalarına yardım ettiğim bilgelerdir… Leonardo Vinci, Homeros, Montaigne, Nietzsche, Aşık Veysel, Fatih Sultan Mehmet, Bilge Kağan, Sokrates ve diğerleri… Sonsuzdan gelip sonsuza giderken alanlarında izler bırakanlar sanat şaheserleri ortaya koyanlar hep bana inananlardır... Çünkü efendim olmasalardı, yaptıkları bugünlere ve yarınlara asla ulaşamazdı… Yarın da eşsiz yapıtlar, inanılmaz başarılarıyla anılacak olanlar şüphesiz benim kölesi olduğum efendilerimin arasından çıkacaktır… Ben iyimserliğim, hizmetlerim ve köleliğimin üzerine oluşturulmayacak hiçbir görüş, yapıt, düşünce geleceğe kalmayacak, o kişinin ölümüyle yok olup gidecektir... Gücümü kullanan, benimle yürüyenler, özlerine çalışma, araştırma, kazanma yeteneği koyduklarım sonsuza kadar var olacaktır… Çünkü ben akılım, bilimim, çalışmayım, sevgiyim, sevdayım, hoşgörüyüm, adaletim, tüm bunların da ötesindeki iyimserliğim.

 

 

UMUT

Her şeyini yitirse de umudunu canlı tuttukça insan zengin sayılır…

 

Her umudun gerçekleşmesi umut edilir…

 

Umutlar bütünüdür yaşam; ve elde edilebilen mutluluk gerçekleştirilen umutlar kadardır… Umutlarımız bazen mutluluklarımızdan çok acılarımızı da oluşturur...

 

Yitirilenlerden daha fazlası umut edilemese yaşam tükenir...

 

Büyük umutları olanlar büyük hayal kırıklıklarına hazırlıklı olmalıdır…

 

Gerçekleştirilebilecekleri umut etmek doğru umut etmektir...

 

Yaşamımızla yazdık umudumuzun öyküsünü; yaşamımızın en güzel yeri gerçekleştirdiğimiz umutlarımızdı…

 

Umutların ortasındaki adadır mutluluk; kimi yüzerek, kimi uçarak varır; ama ulaşılması olanaksız değildir...

 

Umutla dolu yürek acıya daha rahat katlanır...

 

Bilge elde edebileceklerini umut eder, gerçekleştirebildiği için de sürekli kendinden ve yaşamından hoşnuttur. Gerçekleştiremediği umutları onun yaşama sevincini etkileyemez...

 

Umutsuzluğun zenginleştirdiği görülmemiştir, umut arada sırada bunu gerçekleştirmiştir…

 

Umutlar hep vardı; mutluluğa dönüştürmek, keşfedip yaşamak hep insana kaldı…

 

Beni umutlarım var etti; umutlarım da varlığını bana borçlu...

 

Umutla geldik yaşama/yaşadık onunla/varlığımızı borçlu olduğumuz umudumuz bittiğin de bizde olamadık/Umutlarımız dağlardan da büyüktü/umutlarımızla büyüdük/onlarla büyüktük...

 

Umuda gitmek gerekir; umutsuzluk nerede olsa bulur bizi…

 

Yaşarken umut etmeyi ve gerçekleştirmeyi öğrenemeyenler aslında hiç bir şey öğrenememişlerdir…

 

Hep umutla yaşadık/umudumuzdu yüreğimizdeki sımsıcak duyguydu/kavgaları umutla zaferlere dönüştürdük/umudumuz kadar büyüdük/onun kadar büyüktük/ umudumuz kadar başardık/mutluluğa onunla tutunduk/umudumuzu yitirdiğimizde her şeyimizi yitirdik…

 

Umutlar karnımızı doyuramaz; ama karnımızı doyurmak için bir şeyler yapmamızı sağlar…

 

Acılar ve umutlar birbirlerini yaratır; mutluluk umutların gerçekleştirilmiş, acılar ise gerçekleştirilememiş halidir…

 

Yaşam attığımız gollerden daha çoğunun yenildiği futbol maçı gibidir. Sonuçuna sadece umutla katlanırız…

 

Umutların boşa çıktığını görecek kadar yaşamaya yaşlılık deniliyor…

 

Umut en çok gençlerde bulunur, fakat en çok yaşlıları ayakta tutar…

 

Öyle umutlar vardır ki hiç bir işe yaramaz. Öyleleri vardır ki işe yarayacağı sırada yiter gider…

 

Adımlarımızı umutla atarız, nefes alışımız, iki gözümüzdür umut...

 

Hem acıya hem de mutluluğa ulaşır insan umutla, kendisine layık olanı alır…

 

Ellerimizle yüreğimizle hazırlarız umudumuzu. Hoşlanırsak kendimize, beğenmesek başkalarına mal ederiz…

 

Tutsağın umudu özgürlüktür...

 

Umut karlı dağların ardında açan çiçek/Umut namertlere karşı ayakta tutan destek/Umut su, aş, ekmek/Umut elbette yaşamak demek…

 

Çaredir umut/Bazen çareye giden yolu açan sihirli güç

Bazen mutlulukları gerçekleştiren öykü/Bazen açan çiçek, çiçekte arı, arı da bal bal da yaşam/Yaşamda insan, insan da yürek…

 

Umutlar asla tükenmez demek, umut etmektir…

 

Vaat ettikleri umutları gerçekleşmeyen politikacıya herkes güler... Ama onun umutlarının peşinde gitmeye hazır sayısız insan sırada bekler…

 

Bir umut, bin kaygıyı yok eder…

 

Gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin tüm yaşamlar umuda doğru yapılan yolculuktur…

 

Ömür denilen zamanını-serüveni gerçekleştirdiği umutlarla süsleyebilenlere mutlu insan deniliyor…

 

Cesaretsiz umut, sokaktaki taştır; cesaret onu akıldaki baş haline sokar…

 

Bugün gerçekleştiremediğin umutsuzluğa ağlarsan, yarın gerçekleştirebileceklerini göremezsin…

 

Olgun insanın umudu tez gerçekleşir; Çünkü olgun insan gerçekleştirebileceklerini umut eder…

 

Yitirilen umutlarımıza gözyaşı dökmeyelim, hatta daha da çok sevelim... Yeni umutlarımızın gerçekleşmesi için buna gereksinimimiz var…

 

Zamanla öğreneceksin umut etmeyi/Gerçekleştirmeyi zamanla,

Umutsuzluklarını yenmeyi öğreneceksin/Zamanla acılarını azaltacaksın/Belki de zamanla acılarınla yaşamayı seveceksin…

 

Umutsuzluk ancak umutlarımızı gerçekleştirdiğimizde peşimizi bırakır…

 

Umutlarımızla akıllı, ya da umutsuzluklarımızla salak rolünü oynarız…

 

İyi ve üstün akıl yaşamın enkazından bile en aydınlık umutları yaratır… En mutlu yaşamların bile parlak umutlara gereksinimi vardır…

 

Umutlu yaşlılık;  umutsuz gençlikten iyidir...

 

Her umut bir çare değildir; her çare ise bir umudun sonucudur...

 

Umudun kırılabilir ama sakın küçülmesin…

 

 

 

 

 

 

 

BAŞARI

İnsanın varlığı başarılarından oluşan bir heykeldir; tüm ömrünü bu heykeli güzelleştirmeye harcar…

 

Düşmanlarımızın gücü, başarılarımızın büyüklüğü kadardır…

 

Başarabileceklerine yönelirsen başarısızlıklarla daha az kaşılaşırsın...

 

Başarısızlıktan daha büyük can sıkıntısı düşünemiyorum…

Başarmak için yaşar insan, gerektiğinde onun için de ölür…

 

Başarılarımla elbette övündüm; başarısızlıklarım ise en güzel ve unutamayacağım dersleri veren saygıdeğer öğretmenlerimdi...

 

Başarılarımı başarısızlıklarımdan aldığım derslere borçluyum…

 

Yenilgilerinden aldıkları dersler sayesinde kendilerini başarıya programlayanlara, bunu uygulayabilenlere büyük insan diyoruz…

 

Yaşamın önümüze çıkarttığı zehri, bal'a çevirmeye başarı diyoruz…

 

Acısız bir yaşamda, başarı bir düş'tür…

 

Aç insandan başarı beklenemez; tok insanında başarılı olacağı kesin değildir…

 

Başarıya yürürken, elde ederken, denemediğimiz arkadaş ve dostlarımızı normal zamanlarda asla tanıyamayız…

 

İnsan çok başarırsa az, az başarırsa da çok konuşur…

 

Çalışmanın kölesi olan başarının efendisi olur...

 

Güç başarmakla açıklar kendini…

 

Tam başarı, hayatımızın her aşamasında kendimizi yenmektir...

 

Başarıdaki sınır; sınırsızlıktır... Başarısızlık içinde bu geçerlidir…

 

Öyle lider duygudur ki başarma isteği, diğer tüm duygular onunun kölesi olmaktan kurtulamaz…

 

Başarının sevinciyle dolan yürekte kötülere ve kötülüklere yer kalmaz…

 

Her insan kendi başarılarının kahramanı ya da başarısızlıklarının tutsağıdır…

 

En  büyük başarıyı insan,en büyük sorunla karşı karşıya kaldığında yakalar...

 

 

 

 

KENDİMİZ

(Ben, sen, o)

 

Kendimizi anladığımızda evreni anlamaktan daha büyük bir iş yapmış oluruz...

 

En zor kendimizi anlarız; çünkü en az kendimizi dinleriz…

 

Kendimizi hoş görmediğimiz de, hoşgörü duygumuz hiç bir işe yaramaz…

 

Tek varlığımız biziz; yokluğumuzun ise farkında bile olmayacağız...

 

İnsan en kolay kendini oynayabilir, yaşam denilen sahnede; ama ömrü başkalarını taklit etmekle geçer… Kendilerini oynayabilenlere filozof diyoruz; diğer milyarlarca insan, hep figüran ve amatör rollerle idare ediyor.

 

En son gördüğümüz kusur kendi kusurumuzdur…

 

Birlikte başlarız yaşam yolculuğumuza, kendimizle birlikte ölürüz; hiç kimseyle böyle uzun süreli birliktelikler yaşamayacağımız için kendimizi sevmeye zorunluyuz…

 

Beğensek de beğenmesek de yaşamımızın ve kendimizin eseriyiz…

 

Kendimizi kendimizle paylaşırken çok cimri davranırız; oysa başkalarına cömertçe ve sınırsızca sunarız…

 

Sığınacağın tek yer kendinsin, bu sığınağı nasıl bulmak istersen öyle hazırlarsın... Kendine sığınamıyorsan hiçbir yerde sığınak arama.

 

Çevremiz ne kadar kalabalık olursa olsun, kendi başımıza sürdürebileceğimiz bir serüvendir yaşam…

 

Yaşamdaki yalnızlığımızı sadece kendi dostluğumuzla aşabiliriz...

 

Kendinde başka dost arayan dostsuz kalır…

 

Yaşamak yetmez, kendini de sevmelisin… Kendini seven gerçekten sevgisine layık birisini bulmuş demektir.

 

Kendine layık görmediklerini, kimsenin sana layık görmesini bekleme....

 

Mutluluğunun sınırları kendine gösterdiğin hoşgörün kadardır…

 

Kendisiyle barışık olmayan içindeki zindanlarından kurtulamaz… Bu öyle bir cezadır ki, ona kimse aydınlıklarını geri sunamaz. ..

 

Yaşamın karanlıksa nedeni sensin; aydınlıksa da eserinle övünmelisin…

 

En sevinçli ve en üzüntülü anımızı, gerçekte sadece kendimizle paylaşırız…

 

Acılarımıza bizden çok üzülen, mutluluklarımıza bizden çok sevinen olmaz...

 

Karşımızdakini ne kadar çok seversek sevelim, sonunda kendimizle baş başa kalırız…

 

Cehalete de, bilgeliğe de kendisiyle gider insan…

 

Kendinleyken tehlikeli biriyle sayılırsın, düşmanına karşı almadığın önlemi kendin için almalısın...

 

Kendini arama kendi dışında, eğer görebilirsen bir galaksisin sen kendi içinde…

 

En iyi öğretmenin de öğrencin de sen ol, yaşama karşı eğit kendini…

 

Diğer dostlarına da güveniyormuş gibi yap ama kendinin dostluğunu hiç kimseyle değişme…

 

Kendini dost edinemeyebilirsin, ama sakın düşman edinme...

 

Cezaların en ağırı kendine verdiğindir, ödüllerin en büyüğü de kendine layık gördüğündür…

 

Yaşımız ilerledikçe, kendimizin dostluğuna daha çok gereksinim duyarız...

 

Olmasaydın sen, hiçbir şey olmayacak anlam kazanamayacaktı evren. Onun anlamı ve tek değeri sensin... Seninle bakar seninle tanır, konuşur, güler, hatta ağlar seninle evren...

 

Bir iyilik yapmak istiyorsan hemen yap; kötülüğü aklından bile geçirme…

 

Kendinle sonsuz barış,  kazandığın sürekli savaşın sonucudur...

 

Geleceğimizde bulacaklarımızı bugünden götürürüz… Ya da bugün bulduklarımız geçmişten getirdiklerimizdir…

 

Her hava karardığında/her can evine çekildiğinde/sadece sen kendinle kalacaksın/gecelerin boyunca özünle olacaksın yapacağın savaşlarda/yenmen gereken tek rakibin olacaksın/yendiğinde kendine kral olacak/yenildiğinde zindanlarında yaşayacaksın…

 

Yatağına girdiğinde/ tüm dertlerin, doyumsuzlukların, aynı anda saldırıya geçecek/kendin olmayı başardıysan, sevgili edindiysen özünü/saldırıların hiçbirisi etki edemeyecek/dost edinemediysen kendini/saldırılardan kurtulmak olanaksız hale gelecek/her gece duygularına yenilenlerin/sağlıklı mutlu yaşamaları olanaksızdır…

 

Senin yüzüne gülümseyemediğin yaşamının, sana gülümsemesini bekleme...

 

Her can taşıyabileceği ya da altında ezileceği yaşam yükünü kendisi yaratır…

 

En büyük iyiliği kendine yap/en büyük ödülü kendine ver/yakışıklı ya da çirkinde olsan/en çok kendini sev…

 

 

DÜNYAYA YENİDEN GELSEYDİM

 

Bu gün yaptığım gibi her nefesimde sevgiyi düşünür /sevgiyi yazar / sevgiyi konuşurum…

 

Sevdiklerimle daha çok paylaşırım kendimi…

 

İyiliği sadece kendim için değil, kötüler içinde isterim…

 

İyiymiş gibi davranmak yerine iyi olmayı başarırım...

 

Bin ömrüm olsa, iyilik yapmaya harcarım...

 

Yanlış öğüt vermektense susmayı seçerim…

 

Sorunlarımla dostlarıma, yakınlarıma, kendime sorun olmam...

 

Kırılmaktan değil, kırmaktan korkarım…

 

Dünyanın tüm zenginlikleri için bile küçük bir çocuğun kalbini kırmam…

 

Sözlerimin altından daha değerli, yasalardan daha doğru olması için çalışırım…

 

Bedenimle ruhumu evlendiririm…

 

Sınırsız mutlulukları, sevinçleri kendimde arar bulurum…

 

Savurgan olmam ama, varsıllık içinde aç karnına da dolaşmam…

 

Beni bana yaklaştırdığı için ömrümün büyük bölümünü yolculuklarda geçiririm...

 

Mutlu görünmeyi değil, mutlu olmayı başarmaya çalışırım…

 

Yaşamda çözüm olmayı seçerim...

 

Zaferlerimden daha büyük dersler çıkartırım, yenilgilerimden…

 

Yenenler dostum, yenilgilerim başarılı olmam gereken dersim olur…

 

Yenilmemek için tüm cesaretimi gösteririm. Buna rağmen yenilirsem, cesaretle kabul ederim…

 

Cömertliğimi ve en çok da bağışlama erdemimde gösteririm…

 

Yaşamımı baştan aşağı sevinçlerle süslerim…

 

Paradan uzak, kendime yakın dururum…

 

Kendimden başka dosta inanmam…

 

Kendi kendimin düşmanlığından korkarım, başkalarının düşmanlıklarından korkmadığım kadar…

 

Sevinçlerimi dünyayla paylaşır, acılarımı yüreğime gömerim…

 

Oldukları gibi kabul eder, kimseyi değiştirmeye kalkmam…

 

Yaptıklarımdan pişman olmam, pişman olacaklarımı da yapmam.

 

Biraz yakışıklı olmayı isterim…

 

Gözyaşlarının bulaşmadığı bir dünya kurarım…

 

Hep geleceğin ötesinde koşarım; zamanın getireceklerini önceler belirler, önlemlerimi ona göre alırım…

 

Dünyanın sadece benim olmadığına inanırım…

 

Dünyada değiştirebileceklerimden daha fazla, değiştiremeyeceklerimin olduğuna inanırım…

 

Filozoflarla daha sıkı arkadaşlık kurarım.

 

Yoksullukların içinde sadece sevgiye üzülürüm...

 

Zamanı değerlendirme bilincime, çocuklukta ulaşmayı isterim...

 

Anneme, babama daha çok “SENİ SEVİYORUM” diye sarılırım...

 

Susarak bazen konuşmaktan daha iyi açıklarım kendimi…

 

Gecelerin gizemini daha çok katarım yaşamıma…

 

Korkularımın, korkularından korkmam…

 

Aşırı uyumam ama uykusuz da kalmam…

 

Eşyalarımdan boşalan odalar, özgürlüğümün sınırlarını genişlettiği için zorunlu eşyaların dışındakileri kullanmam…

 

Daha çok kitap okur, kendimi daha çok keşfetmeye çalışır, daha az tv izlerim…

 

Duvardaki saate daha az bakarım…

 

Havanın kararmasına, yağmurun sürekli yağmasına asla moralimi bozmam…

 

Tüm şiirlerimi yağmurlu havalarda yazarım...

 

Yağmurlu havalarda doğmak, ölmek isterim…

 

Bulutların şekil değiştirmesini ve oluşturmasını daha uzun süreler izlerim...

 

Balkonumun tavanına yuva yapan kırlangıçların konuşmalarını anlamayı isterim…

 

Yüzüne bakıp, tüm insanların düşüncelerini-eyleme koymalarından önce görmek isterim…

 

Kendimle daha çok yetinmenin yollarını arar bulurum...

 

Yine gazeteci/tv program yapımcısı  olurum…

 

Şuanda yaşayacağım bir mutluluğu, gelecekteki bin mutluluğa üstün tutarım…

 

Her yıldızın adını ve gökyüzündeki hareketlerini ve konumunu daha iyi öğrenirim. Sabah kahvaltımı ay'da, öğle yemeğimi Mars'ta, akşam yemeğimi Plüton'da yiyip dünyadaki evimin yatak odasında uyumak isterim.

 

Daha az acı çekmek için isteklerimi azaltırım.

 

Gelecekten daha az kaygı duyarım.

 

Sadece ölümümü rastlantıya bırakırım.

 

Yazmadığım gün öldüğüm gündür.

ABDULKADİR KAÇAR ADANA, TÜRKİYE…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder