VASİYET
(BİLGENİN ÖLÜMÜ)
ABDULKADİR
KAÇAR
(2011)
ÖNSÖZ
Yaşam bedeli ölüm olarak verilen bir
mucizedir... Her insan da evren içindeki evrendir… Bana göre her insanın ölümü
evrenin ölümü anlamındadır… Her insanın doğulu da evrenin doğumudur… Önemli
olan yaşarken sahip olduğumuz bu mucizenin değerini bilmek; erdemlerle süslemektir;
bunu yapmaya hemen şimdi başlamak gerekir... Yaşamın son hedefi ise mutlu
olmaktır; mutluluğu oluşturmak, bulmak, yaşamak ve gelecek yeni kuşaklara örnek
bir kişi şeklinde tamamlamaktır… Bana göre doğru yaşam ’KEŞKELER’ olmadan
tamamlanandır... Bilge işte buna en güzel, en somut örnektir; o dolu dolu
yaşamıştır; korkusunun karşısında zangır zangır titreyen diğer sıradan
insanların aksine, bilge ölüme koşarak-uçarak gider; sanki sevgilisiyle
buluşurcasına kucaklaşır, onun kollarına atılır ve teslim olur...
2011
ABDULKADİR
KAÇAR...
Son gün(bilgenin ölümü)
Ortada bir yatak, çevresinde üzüntülü
görünen, ya da öyle sanılan insanlar; yatakta bilge bir hasta, son dakikalarını
yaşamaktadır; bilge hastanın son saniyelerini izleyenlerden bazıları şöyle
düşünür;
Kimisi;
-Sağlığım da daha iyi... Ölüme oldukça
uzağım... Ölümde bana çok uzak… Hayatın tadını çıkartmalıyım…
Kimsi;
-Demek insan böyle ölüyormuş; ölüm
böyle oluyormuş? Ben uykuda haberim olmadan ölmek isterim...
Kimsi;
-Ben onun ölümünü gördüm, çok mutluyum,
artık o benimkini göremeyecek... Rahatladım…
Kimisi;
-İyiler bir bir ortadan kalkıyor… Dünya
her zaman kötülerin olmaya devam ediyor…
Kimisi;
-Ne yaparsan yap, akibetin kara toprak…
Bunu kimse önleyeyez…
Kimsi
-Daha yapacak işlerim, bitirmem gereken
projelerim var, diye düşünür...
Son gün
Hasta bilge yaşamla ölüm arasında son
nefeslerini alıp vermektedir… Göz kapakları hafif hafif oynamakta, bir şey
atmak istercesine yarım açılıp kapanmaktadır... Çevresindekiler son sözlerini
dinlemek, vermek istediği son mesajlarını alabilmek için sessizce bekleyip,
dudaklarından çıkacak ifadelere yoğunlaşırlar…
Ama bilge hasta bu anlarda geçmişte yaşadıklarını
sinemada bir film izliyormuşçasına tekrar tekrar sanki yeniden yaşar…
Sağlığında samimi, dürüst, kendinden
daha da bilge olan akıllıları dost edinmişti... Çünkü yaşamın düşman kazanmaya
değmeyecek kadar kısa olduğunun hep bilincindeydi... Mal, mülk, para, siyasi
güç, ekonomik çıkar gibi değerlere dönüp bile bakmadı… Yasaların ve hak ettiği
olanakların en sonuna kadar yaşamayı başardı…
Susma erdeminin konuşmaktan önemli olduğuna hep inandı... Bu politikayı
uyguladı…
Çocuk bilgeliğinden başlamak
üzere her zaman çok ekiydi; hem geçmişte, hem aynı çağda yaşadığı kendisinden
akıllı tüm insanların ve her türlü zekanın karşısında saygıyla eğildi...
Davranışlarında yanlışa, abartıya,
hileye, politikaya, yalana kaçmadı..
Bir iyiliğini gördüğüne 10 iyilikle
karşılık verdi...
Cimri değildi ama savurgan da olmadı...
Canını hiçbir olaya sıkmadı-sıkamadı… Çünkü öyle bilgili, öyle
matematiksel olarak attı ki adımlarını; yaşamın önüne çıkarttığı hiçbir olay
onun canını sıkamadı… Buna asla izin vermedi; durmadan çok çalıştı, çok üretti,
boş zamanlarını sürekli doldurdu...
Son gün
Bilge hasta yatağından kalkmak için
kendini zorlasa da sadece elleri birkaç santim, ayakları biraz hareket etti... Vücudu
bir külçe gibi yatakta boylu boyunca uzanmış duruyordu... Nefes aralıkları
gittikçe uzuyor, alıp-vermesi artık duyulamaz hale geliyordu…
Ölüm yatağındaki bilge hasta geçmişin
geçip bittiğini, bir noktayı bile artık değiştiremeyeceğini yaşadığı sürece benimseyen
bir serüven izlemişti...
Başardı,
başarılarıyla asla ve asla övünmedi, övünenleri
dost edinmedi...
Politikayı en ince detaylarına kadar öğrendi, gözlemledi ama o boş ve
yapay bulduğu serüvene asla ona girmedi, herhangi bir partiye üye olup politika
yapmadı...
Çocukluğundan başlayarak kimseye haksızlık yapmadı, kendisine yapılan haksızlıkları
ve haksızlık yapanları sonsuza kadar bağışlama erdemini gösterdi... İçinde
bulunduğu her ortamda, rakiplerinden öndeydi...
En büyük zaferi kendisini yenmesiydi; inanılmaz biçimde bunu başardı…
Başka bir ifadeyle, kendini yenmeyi dünyanın en güçlü ordularıyla yaptığı
meydan savaşında onları yenmekten daha büyük iş yaptığının bilincindeydi…
Yaşamının hiçbir döneminde hiçbir olaydan şikayet etmedi; yakınmadı,
karamsarlığı kapılmadı, önüne çıkan tüm engellere olumsuzluklara bilgece
gülümseyen bir yüzle katlandı... Hepsini de bir bir aşarak mutlu bir yaşam
çizgisi izledi…
Son gün
Derin derin nefes almaya çalıştı; öksürmek
istedi boğulur gibi oldu...
Sevecen bakışlarla çevresindekilere
bakmaya çalıştı; yarı kapalı, yarı açık gözleriyle bir sanki şöyle diyordu;
-Ellerimi tutun...
Bilge hastanın nabzı artık iyice durmaya
yaklaşmıştı durdu-duracaktı...
Yaşamı boyunca hiç ağlamadı; çevresindekilere
hep mutluluk ve neşe saçtı... Dünya vatandaşı olarak evrensel değerlere ulaşmak için gece gündüz aralıksız çalıştı;
ölümsüz düşüncelerinin ve en doğru yaptığı hareketlerinden oluşturduğu
deneyimlerinin yer aldığı kalıcı eserler ortaya koymayı mucize biçimde başardı...
Onları kendisinden sonra yaşama çıkacak olan insan soyuna ücretsiz olarak
armağan bıraktı…
Asla tembel olmadı, yaşamanın çalışmak,
çok çalışmak, üretmek olduğuna inanmıştı...
Yaşamın
sesini diğer tüm çağdaşlarından farlı ve dikkatli biçimde çok iyi dinledi; onun
verdiği, hatta vermediği mesajları da öğrenmesini-alıp yaşamına katmasını
bildi… Böylece o mutluluğa gitti; buldu, aldı, yaşadı, çevresiyle paylaştı, yaşattı...
Örnek insan oldu...
Yaşamdan
bir gün yüzde yüz ayrılacağı bilinciyle anı değerlendirdi an’ı yaşadı... Her an’ı
yaşamı bırakıp gidecekmiş gibi hareket etti...
Her zaman ince, kibar, nazik, centilmen,
saygıdeğer, sevilen, beğenilen oldu; örnek bir yaşam sürdü...
Parasına her zaman efendi oldu; onun karşısında
asla eğilip bükülmedi...
İyi olmanın kötü olmaktan zor olduğunu biliyordu; o zor olan yani iyi
olma yolu seçti, başardı...
Kendisini anladığında dünyayı
anlamaktan daha büyük iş yaptığını biliyordu... Bunu inanılmaz biçimde
başardı...
Mutluluğunu, yaşama sevincini en mutsuz ve en
acılı günlerinde bile yitirmedi...
Zulüm gördü, zulüm yapmadı; zulmünü gördüklerini
de sonsuza kadar bağışladı...
Son gün;
Nefesinin temposu gittikçe bozuldu... Çevresindekiler
de sanki onunla-onun gibi nefes alıp/vermekteydiler... Onlar da bilge hastayla
birlikte acı çekiyorlardı...
Ömrün kısalığından asla yakınmadı; iyi değerlendirilmesi
gerektiğine inandı; elde ettiği
güzellikleri karşılıksız ve cömertçe paylaştı...
Aklın ışığından ayrılmadı; artı onu daha da çok geliştirip, varlığına
katabilmek için gece gündüz durmadan
okudu-araştırdı-gözlemledi-inceledi-yorumladı... Her zaman aklın aydınlığında
yaşamayı seçti...
Hayatı boyunca hiç kimseye, hiçbir yakını ve kuruma, hatta kendisine
bile sorun değil, her zaman çözüm oldu...
Akıl isimli bahçesini bilgi sonsuz sayıda,
inanılmaz güzellikte, evrenin hiçbir yerinde bulunmayan bilgi çiçekleriyle
eşsiz biçimde süsleyerek mutluluk bahçesine dönüştürdü... Yaşlılığını eşsiz
bilgi bahçesinde yaşayarak/kitaplarında da yaşatarak geçirdi...
Yalana
dolana, hileye, üç kağıda, uydurmalara, kandırma kaçmadı, her nefesinde dürüst
oldu, dürüstçe yaşadı, artık şimdi de dürüstçe ölüyordu...
Son gün;
İlaçların, doktorların etkisi bitmişti...
Hiç bir şey onu yaşama döndüremezdi; çareler tükenmişti...
Dünyada
olmayacağı zamanlarda iyi ve dürüst yaşadı şeklinde anılabilmek için durmadan
ve aralıksız çalıştı; ölümsüz yapıtlar üretti, karşılık beklemeden ülkesinin ve
dünya insanlarınla paylaştı; çağında anlaşılıp anlaşılamamasını önemsemedi... Mutluluklara
ulaştı, kitaplarını insanlara bir tür ikram şeklinde dağıttı...
Kötü
ve hırsız bir efendi olan zamana en iyi öğrenci oldu; yaşam isimli dersini
başarıyla sürdürdü…
Ona filozofluk unvanını çağdaşları olan
akıllı insanlar verdi; onun yapıtları karşısında duygularını net olarak ifade
ettiler; yazılı ve sözlü olarak belgeler halinde sundular… O bunu aslında zaten
çoktan hak etmişti...
Çocukluğundan
başlayıp, yataktaki şu son anına kadar hep bilgeydi... Ailesi ondaki cevheri
çocukluğunda hissetmiş olmalılar ki; yaşamı boyunca ona bilge anlamına gelen
“DEDE” diye isimle hitap ettiler…
Son gün
Sönmekte ve bitmekte, sona ermekte olan
yaşamının son anında çocukluğu düşüncesinde beliriverdi; yüzünde sanki çiçekler
açtı...
Bilge hasta hayatı neredeyse o sıfır
hata, yüzde yüz başarıyla örnek insan olarak sürdürdü...
Ve artık tamamlıyordu...
Sürekli saygı, kibar, yiğit, cesur,
adaletli, dürüstlük elbiseleriyle dolaştı; her zaman hakkına razı oldu, adaletli
davrandı, kimsenin bir tek kuruşuna bile elini uzatmadı… Karıncadan insana, çiçekten
böceğe saygı kadar canlı cansız tüm varlıklara sınırsız saygı gösterdi... Ve
hep aşıktı, evrene aşkla ve seviyle baktı onun güzelliklerini izlemeye
doyamadı…
Hak ettiğinin dışında gelirini arttırma
yalana, dolandırıcılığı, tehdit, şantaj, olaylarına girmedi… Hep yasal olanaklarıyla
yetindi... Ayrıca mutlu olmak için
isteklerini azalttı...
Ruhu ve bedeni hep güzeldi; çünkü doğanın ikiz
güneşi olan sevgiyle yaşamının her anını süslemeyi başarmıştı...
Yüzü
hep bilgece gülümsedi; oysa en yalnızdı; ama güçlüydü... Her gece ölüp, her sabah
yeniden doğduğunun bilincinde ve coşkusunda yaşadı...
Gördüğü her şeyi sanki ilk ve son defa görüyormuşçasına saygıyla yaklaştı, dersler
alarak değerlendirdi…
Son gün
Bedenini ölüm soğukluğu sarmaya
başlamıştı; gözlerini yarım açar gibi oldu ama yeniden hızla geri kapandı... Bilge
hasta her geçen an yaşamın tek gerçeği olan ölümle yüzleşmek üzereydi... Yatağın
çevresindekiler birbirlerinin yüzüne ’BİTTİ GALİBA?’ diye anlamlı bakıyorlardı...
Bazıları çığlık atıyordu…
Herkese acı veren ölüm korkusunu ÜSTÜN İNSAN nın
nitelikleriyle yendiği için onun karşısında hiçbir sıkıntı, panik, şok
yaşamıyordu... Beden ve ruhunu her zaman uyumlu, her zaman
olumlu ve her zaman aynı frekansta yani birbirlerini sevgili haline getirerek
öyle tuttu...
Son
gün
Yarı kapalı gözlerini aniden sonuna
kadar açabildi; odasındaki eşyaları, insanları, raflarındaki kitapları,
elbiselerini, bırakıp gitmek zorunda olduğu her şeyi son enerjisi ve yarıya
kadar açık gözleriyle bir kez daha görmek istedi...
Bilge
hasta çocuk bilgeliğinde karartılmaya çalışılan
düşüncelerini sürekli aydınlattı; asla içi boş karamsarlıklara ve değerlere
önem vermediği için hep aydın oldu, aydınlıklar içinde yaşadı...
Hayatın her aşamalarında karşılaştığı önyargılarından
çoktan kurtulmuştu… Onların yerine daha pozitif, daha akılcı değerlerini
oluşturup, yaşama onların penceresinden, aklının aydınlığından bakmayı
başardığı için örnek bilgeydi…
Yeniliklere aşık oldu; çağındaki tüm
yeniliklerin peşinden gitti, buldu, aldı hayatına
uygulayıp sınırsızca yaşadı...
Yalnızlığı, isteyerek, bilerek, kendini bilgeliğe ve ÜSTÜN İNSAN’ nın
bazı üstün özelliklerine ulaşabilmek amacıyla seçmişti...
İçinde binlerce yıllık hafızasıyla varlığını
keşfettiği ÜSTÜN İNSAN’ a neredeyse dokunmayı başarmış; onun üstün bazı olağan
üstünlüklerini yaşamış ve insanlara yaşamıyla
örnek olmuştu...Bedenen ölümlü olmasına karşın; düşüncede ölümsüzlüğü
yakalamıştı...
Son gün
Bilge hasta son nefesini verirken; gırtlağından
boğulan bir kişinin çıkarttığına benzer ses çıkarttı... Artık bitmişti... Çünkü
ölümle karşılaşmayacağı, öldüğü anının bilincinde olmayacağı düşüncesi ve
inançla yaşadı... Şimdi de bu görüntüyü veriyordu...
Son gün
Bilinci ve gözleri tamamen kapandı; ölüm soğukluğu tüm bedenini kapladı... Artık
bir maddeye dönüşmüştü… Çevresindekiler
heyecanla bir ölümü izlemişti; kiminin gözlerinden birkaç damla yaş geldi, kimi
biraz hıçkırarak ağladı; kimisi de içinden bir şeyler mırıldanarak odadan
ayrılıp, kapıyı kapattılar... Bundan sonraki işi toprak anaya bırakacaklardı...
Son gün 2.son
Bilge hasta düşünsel olarak ölürken
kendisini insanların arasında hissetmeye çalıştı; oysa yaşarken olduğu gibi ölürken
de çevresinde hiç kimse yoktu... Ama o sadece öyle hayal etmişti... Yalnız
yaşadığı evinde yalnız başına öldü... Öldüğü bir hafta, 10 gün sonra fark
edildi...
Bir yaşam başladığı gibi bitmişti... Ama
boş bitmemişti... Kendisi ölümlü olan bilgeden ölümsüz düşüncelerinin yer
aldığı kitaplar kalmıştı geride... Çağdaşı olan diğer akrabaları ve
soydaşlarından farklı olarak; yaşama gelirken olduğu gibi, giderken de
insanları sevindirecek mesajlar bırakabilmeyi başarmıştı…
ABDULKADİR
KAÇAR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder