25 Mayıs 2021 Salı

VASİYET


  

 

         VASİYET

         (BİLGENİN ÖLÜMÜ)

                                      ABDULKADİR KAÇAR

                                               (2011)

  

 

         ÖNSÖZ

         Yaşam bedeli ölüm olarak verilen bir mucizedir... Her insan da evren içindeki evrendir… Bana göre her insanın ölümü evrenin ölümü anlamındadır… Her insanın doğulu da evrenin doğumudur… Önemli olan yaşarken sahip olduğumuz bu mucizenin değerini bilmek; erdemlerle süslemektir; bunu yapmaya hemen şimdi başlamak gerekir... Yaşamın son hedefi ise mutlu olmaktır; mutluluğu oluşturmak, bulmak, yaşamak ve gelecek yeni kuşaklara örnek bir kişi şeklinde tamamlamaktır… Bana göre doğru yaşam ’KEŞKELER’ olmadan tamamlanandır... Bilge işte buna en güzel, en somut örnektir; o dolu dolu yaşamıştır; korkusunun karşısında zangır zangır titreyen diğer sıradan insanların aksine, bilge ölüme koşarak-uçarak gider; sanki sevgilisiyle buluşurcasına kucaklaşır, onun kollarına atılır ve teslim olur...

                                                         2011

                                               ABDULKADİR KAÇAR...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Son gün(bilgenin ölümü)

         Ortada bir yatak, çevresinde üzüntülü görünen, ya da öyle sanılan insanlar; yatakta bilge bir hasta, son dakikalarını yaşamaktadır; bilge hastanın son saniyelerini izleyenlerden bazıları şöyle düşünür;

         Kimisi;

         -Sağlığım da daha iyi... Ölüme oldukça uzağım... Ölümde bana çok uzak… Hayatın tadını çıkartmalıyım…

         Kimsi;

         -Demek insan böyle ölüyormuş; ölüm böyle oluyormuş? Ben uykuda haberim olmadan ölmek isterim...

         Kimsi;

         -Ben onun ölümünü gördüm, çok mutluyum, artık o benimkini göremeyecek... Rahatladım…

         Kimisi;

         -İyiler bir bir ortadan kalkıyor… Dünya her zaman kötülerin olmaya devam ediyor…

         Kimisi;

         -Ne yaparsan yap, akibetin kara toprak… Bunu kimse önleyeyez…

         Kimsi

         -Daha yapacak işlerim, bitirmem gereken projelerim var, diye düşünür...

 

         Son gün

         Hasta bilge yaşamla ölüm arasında son nefeslerini alıp vermektedir… Göz kapakları hafif hafif oynamakta, bir şey atmak istercesine yarım açılıp kapanmaktadır... Çevresindekiler son sözlerini dinlemek, vermek istediği son mesajlarını alabilmek için sessizce bekleyip, dudaklarından çıkacak ifadelere yoğunlaşırlar…

 

          Ama bilge hasta bu anlarda geçmişte yaşadıklarını sinemada bir film izliyormuşçasına tekrar tekrar sanki yeniden yaşar…

           Sağlığında samimi, dürüst, kendinden daha da bilge olan akıllıları dost edinmişti... Çünkü yaşamın düşman kazanmaya değmeyecek kadar kısa olduğunun hep bilincindeydi... Mal, mülk, para, siyasi güç, ekonomik çıkar gibi değerlere dönüp bile bakmadı… Yasaların ve hak ettiği olanakların en sonuna kadar yaşamayı başardı…

           Susma erdeminin konuşmaktan önemli olduğuna hep inandı... Bu politikayı uyguladı…

            Çocuk bilgeliğinden başlamak üzere her zaman çok ekiydi; hem geçmişte, hem aynı çağda yaşadığı kendisinden akıllı tüm insanların ve her türlü zekanın karşısında saygıyla eğildi...

            Davranışlarında yanlışa, abartıya, hileye, politikaya, yalana kaçmadı..

            Bir iyiliğini gördüğüne 10 iyilikle karşılık verdi...

           Cimri değildi ama savurgan da olmadı...

           Canını hiçbir olaya sıkmadı-sıkamadı… Çünkü öyle bilgili, öyle matematiksel olarak attı ki adımlarını; yaşamın önüne çıkarttığı hiçbir olay onun canını sıkamadı… Buna asla izin vermedi; durmadan çok çalıştı, çok üretti, boş zamanlarını sürekli doldurdu...

                  

         Son gün

          Bilge hasta yatağından kalkmak için kendini zorlasa da sadece elleri birkaç santim, ayakları biraz hareket etti... Vücudu bir külçe gibi yatakta boylu boyunca uzanmış duruyordu... Nefes aralıkları gittikçe uzuyor, alıp-vermesi artık duyulamaz hale geliyordu…

 

           Ölüm yatağındaki bilge hasta geçmişin geçip bittiğini, bir noktayı bile artık değiştiremeyeceğini yaşadığı sürece benimseyen bir serüven izlemişti...

            Başardı, başarılarıyla asla ve asla övünmedi, övünenleri dost edinmedi...

            Politikayı en ince detaylarına kadar öğrendi, gözlemledi ama o boş ve yapay bulduğu serüvene asla ona girmedi, herhangi bir partiye üye olup politika yapmadı...

            Çocukluğundan başlayarak kimseye haksızlık yapmadı, kendisine yapılan haksızlıkları ve haksızlık yapanları sonsuza kadar bağışlama erdemini gösterdi... İçinde bulunduğu her ortamda, rakiplerinden öndeydi...

        

            En büyük zaferi kendisini yenmesiydi; inanılmaz biçimde bunu başardı… Başka bir ifadeyle, kendini yenmeyi dünyanın en güçlü ordularıyla yaptığı meydan savaşında onları yenmekten daha büyük iş yaptığının bilincindeydi…

           Yaşamının hiçbir döneminde hiçbir olaydan şikayet etmedi; yakınmadı, karamsarlığı kapılmadı, önüne çıkan tüm engellere olumsuzluklara bilgece gülümseyen bir yüzle katlandı... Hepsini de bir bir aşarak mutlu bir yaşam çizgisi izledi…

        

         Son gün

         Derin derin nefes almaya çalıştı; öksürmek istedi boğulur gibi oldu...

         Sevecen bakışlarla çevresindekilere bakmaya çalıştı; yarı kapalı, yarı açık gözleriyle bir sanki şöyle diyordu;

         -Ellerimi tutun...

         Bilge hastanın nabzı artık iyice durmaya yaklaşmıştı durdu-duracaktı...

 

         Yaşamı boyunca hiç ağlamadı; çevresindekilere hep mutluluk ve neşe saçtı... Dünya vatandaşı olarak    evrensel değerlere ulaşmak için gece gündüz aralıksız çalıştı; ölümsüz düşüncelerinin ve en doğru yaptığı hareketlerinden oluşturduğu deneyimlerinin yer aldığı kalıcı eserler ortaya koymayı mucize biçimde başardı... Onları kendisinden sonra yaşama çıkacak olan insan soyuna ücretsiz olarak armağan bıraktı…

         Asla tembel olmadı, yaşamanın çalışmak, çok çalışmak, üretmek olduğuna inanmıştı...

          Yaşamın sesini diğer tüm çağdaşlarından farlı ve dikkatli biçimde çok iyi dinledi; onun verdiği, hatta vermediği mesajları da öğrenmesini-alıp yaşamına katmasını bildi… Böylece o mutluluğa gitti; buldu, aldı, yaşadı, çevresiyle paylaştı, yaşattı... Örnek insan oldu...

          Yaşamdan bir gün yüzde yüz ayrılacağı bilinciyle anı değerlendirdi an’ı yaşadı... Her an’ı yaşamı bırakıp gidecekmiş gibi hareket etti...

           Her zaman ince, kibar, nazik, centilmen, saygıdeğer, sevilen, beğenilen oldu; örnek bir yaşam sürdü...

           Parasına her zaman efendi oldu; onun karşısında asla eğilip bükülmedi...

          

           İyi olmanın kötü olmaktan zor olduğunu biliyordu; o zor olan yani iyi olma yolu seçti, başardı...                                         

            Kendisini anladığında  dünyayı anlamaktan daha büyük iş yaptığını biliyordu... Bunu inanılmaz biçimde başardı...

            Mutluluğunu, yaşama sevincini en mutsuz ve en acılı günlerinde bile yitirmedi...

            Zulüm gördü, zulüm yapmadı; zulmünü gördüklerini de sonsuza kadar bağışladı...

 

         Son gün;

         Nefesinin temposu gittikçe bozuldu... Çevresindekiler de sanki onunla-onun gibi nefes alıp/vermekteydiler... Onlar da bilge hastayla birlikte acı çekiyorlardı...

 

           Ömrün kısalığından asla yakınmadı; iyi değerlendirilmesi gerektiğine inandı; elde          ettiği güzellikleri karşılıksız ve cömertçe paylaştı...       

           Aklın ışığından ayrılmadı; artı onu daha da çok geliştirip, varlığına katabilmek için gece gündüz durmadan okudu-araştırdı-gözlemledi-inceledi-yorumladı... Her zaman aklın aydınlığında yaşamayı seçti... 

           Hayatı boyunca hiç kimseye, hiçbir yakını ve kuruma, hatta kendisine bile sorun değil, her zaman çözüm oldu...

           Akıl isimli bahçesini bilgi sonsuz sayıda, inanılmaz güzellikte, evrenin hiçbir yerinde bulunmayan bilgi çiçekleriyle eşsiz biçimde süsleyerek mutluluk bahçesine dönüştürdü... Yaşlılığını eşsiz bilgi bahçesinde yaşayarak/kitaplarında da yaşatarak geçirdi...

          Yalana dolana, hileye, üç kağıda, uydurmalara, kandırma kaçmadı, her nefesinde dürüst oldu, dürüstçe yaşadı, artık şimdi de dürüstçe ölüyordu...

 

         Son gün;

         İlaçların, doktorların etkisi bitmişti... Hiç bir şey onu yaşama döndüremezdi; çareler tükenmişti...

          Dünyada olmayacağı zamanlarda iyi ve dürüst yaşadı şeklinde anılabilmek için durmadan ve aralıksız çalıştı; ölümsüz yapıtlar üretti, karşılık beklemeden ülkesinin ve dünya insanlarınla paylaştı; çağında anlaşılıp anlaşılamamasını önemsemedi... Mutluluklara ulaştı, kitaplarını insanlara bir tür ikram şeklinde dağıttı...

          Kötü ve hırsız bir efendi olan zamana en iyi öğrenci oldu; yaşam isimli dersini başarıyla sürdürdü…

            Ona filozofluk unvanını çağdaşları olan akıllı insanlar verdi; onun yapıtları karşısında duygularını net olarak ifade ettiler; yazılı ve sözlü olarak belgeler halinde sundular… O bunu aslında zaten çoktan hak etmişti...

          Çocukluğundan başlayıp, yataktaki şu son anına kadar hep bilgeydi... Ailesi ondaki cevheri çocukluğunda hissetmiş olmalılar ki; yaşamı boyunca ona bilge anlamına gelen “DEDE” diye isimle hitap ettiler…

 

         Son gün     

         Sönmekte ve bitmekte, sona ermekte olan yaşamının son anında çocukluğu düşüncesinde beliriverdi; yüzünde sanki çiçekler açtı...    

         Bilge hasta hayatı neredeyse o sıfır hata, yüzde yüz başarıyla örnek insan olarak         sürdürdü... Ve artık tamamlıyordu...

          

         Sürekli saygı, kibar, yiğit, cesur, adaletli, dürüstlük elbiseleriyle dolaştı; her zaman hakkına razı oldu, adaletli davrandı, kimsenin bir tek kuruşuna bile elini uzatmadı… Karıncadan insana, çiçekten böceğe saygı kadar canlı cansız tüm varlıklara sınırsız saygı gösterdi... Ve hep aşıktı, evrene aşkla ve seviyle baktı onun güzelliklerini izlemeye doyamadı…

         Hak ettiğinin dışında gelirini arttırma yalana, dolandırıcılığı, tehdit, şantaj, olaylarına girmedi… Hep yasal olanaklarıyla yetindi... Ayrıca        mutlu olmak için isteklerini azalttı...

           Ruhu ve bedeni hep güzeldi; çünkü doğanın ikiz güneşi olan sevgiyle yaşamının her anını süslemeyi başarmıştı...   

          Yüzü hep bilgece gülümsedi; oysa en yalnızdı; ama güçlüydü... Her gece ölüp, her sabah yeniden doğduğunun bilincinde ve coşkusunda     yaşadı... Gördüğü her şeyi sanki ilk ve son defa görüyormuşçasına saygıyla yaklaştı, dersler alarak değerlendirdi…

 

         Son gün

         Bedenini ölüm soğukluğu sarmaya başlamıştı; gözlerini yarım açar gibi oldu ama yeniden hızla geri kapandı... Bilge hasta her geçen an yaşamın tek gerçeği olan ölümle yüzleşmek üzereydi... Yatağın çevresindekiler birbirlerinin yüzüne ’BİTTİ GALİBA?’ diye anlamlı bakıyorlardı... Bazıları çığlık atıyordu…

 

          Herkese acı veren ölüm korkusunu ÜSTÜN İNSAN nın nitelikleriyle yendiği için onun karşısında hiçbir sıkıntı, panik, şok yaşamıyordu...                             Beden ve ruhunu her zaman uyumlu, her zaman olumlu ve her zaman aynı frekansta yani birbirlerini sevgili haline getirerek öyle tuttu...

 

         Son gün

         Yarı kapalı gözlerini aniden sonuna kadar açabildi; odasındaki eşyaları, insanları, raflarındaki kitapları, elbiselerini, bırakıp gitmek zorunda olduğu her şeyi son enerjisi ve yarıya kadar açık gözleriyle bir kez daha görmek istedi...

 

          Bilge hasta çocuk bilgeliğinde karartılmaya çalışılan düşüncelerini sürekli aydınlattı; asla içi boş karamsarlıklara ve değerlere önem vermediği için hep aydın oldu, aydınlıklar içinde yaşadı...

           Hayatın her aşamalarında karşılaştığı önyargılarından çoktan kurtulmuştu… Onların yerine daha pozitif, daha akılcı değerlerini oluşturup, yaşama onların penceresinden, aklının aydınlığından bakmayı başardığı için örnek bilgeydi…

           Yeniliklere aşık oldu; çağındaki tüm yeniliklerin peşinden gitti, buldu, aldı hayatına uygulayıp sınırsızca yaşadı...

           Yalnızlığı, isteyerek, bilerek, kendini bilgeliğe ve ÜSTÜN İNSAN’ nın bazı üstün özelliklerine ulaşabilmek amacıyla seçmişti...

           İçinde binlerce yıllık hafızasıyla varlığını keşfettiği ÜSTÜN İNSAN’ a neredeyse dokunmayı başarmış; onun üstün bazı olağan üstünlüklerini yaşamış ve insanlara yaşamıyla örnek olmuştu...Bedenen ölümlü olmasına karşın; düşüncede ölümsüzlüğü yakalamıştı...

 

          Son gün

         Bilge hasta son nefesini verirken; gırtlağından boğulan bir kişinin çıkarttığına benzer ses çıkarttı... Artık bitmişti... Çünkü ölümle karşılaşmayacağı, öldüğü anının bilincinde olmayacağı düşüncesi ve inançla yaşadı... Şimdi de bu görüntüyü veriyordu...

 

         Son gün

         Bilinci ve gözleri tamamen kapandı;  ölüm soğukluğu tüm bedenini kapladı... Artık bir maddeye dönüşmüştü…  Çevresindekiler heyecanla bir ölümü izlemişti; kiminin gözlerinden birkaç damla yaş geldi, kimi biraz hıçkırarak ağladı; kimisi de içinden bir şeyler mırıldanarak odadan ayrılıp, kapıyı kapattılar... Bundan sonraki işi toprak anaya bırakacaklardı...

 

         Son gün 2.son

         Bilge hasta düşünsel olarak ölürken kendisini insanların arasında hissetmeye çalıştı; oysa yaşarken olduğu gibi ölürken de çevresinde hiç kimse yoktu... Ama o sadece öyle hayal etmişti... Yalnız yaşadığı evinde yalnız başına öldü... Öldüğü bir hafta, 10 gün sonra fark edildi...

         Bir yaşam başladığı gibi bitmişti... Ama boş bitmemişti... Kendisi ölümlü olan bilgeden ölümsüz düşüncelerinin yer aldığı kitaplar kalmıştı geride... Çağdaşı olan diğer akrabaları ve soydaşlarından farklı olarak; yaşama gelirken olduğu gibi, giderken de insanları sevindirecek mesajlar bırakabilmeyi başarmıştı…

ABDULKADİR KAÇAR…

        

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder