25 Mayıs 2021 Salı

YOKSULLUĞUN ERDEMLERİ...


 

 

 

 

 

 

         YOKSULLUĞUN

         ERDEMLERİ...

                                      Abdulkadir KAÇAR...

                                                        

 

 

 

 

         İlk söz…

         Darlık, fakirlik, fukaralık, kıtlık, parasızlık, sıkıntı, yokluk, züğürtlük anlamına gelen yoksulluk; yaşam isimli bu serüvende ölüm kadar gerçektir... Dünyanın her yerindeki hangi çağda, hangi kültürde, rengi, cinsi, dini, dini, siyasi güç, ekonomik olanakları ne olursa olsun insanlar zenginler ve yoksullar olarak varlığını sürdürecektir... Hiçbir öğreti, ideoloji, siyasi sistem politika, parti, liderin; insanlar arasında eşit gelir dağılımı, eşit paylaşımla, eşitliği sağlayarak bir yönetim kurabileceklerine; bu gezegendeki yoksulluğu sona erdireceğine inanmıyorum... Ama aynı sistemlerin, insanlar arasında kutuplaşmalar oluşturarak, zenginleri daha zengin, yoksulları daha da yoksul yapabileceklerine defalarca tanık oldum…

         Aslında çekilemez, dayanılmaz, çok kötü bir efendi olarak tanımlanan   yoksulluk kusursuz ve derslerini bire bir iyi anlatan, her sözcüğüne kadar söyledikleri çok iyi anlatan-çok iyi anlaşılan profesyonel ve kusursuz iyi bir öğretmendir… Onun eğitiminden geçenlerin; kendini olgunlaştırmak, bilgeleştirmek amacıyla bir araç olarak kullanmayı başaranların; sanat alanında, yazım dünyasında ölümsüz yapıtlar ortaya koyup erdemlerle ulaşabileceğine defalarca tanık oldum... Yüzyıllar önce yaşamış olsalar bile onun eğitimini alan akıllı kişilerin bu gün bile eserleri insanların hayatları üzerinde kalıcı etki yaptığını somut olarak görebiliyorum…

         Öte yandan, insanı rahatsız eden, paraları, malları-mülkleri yüzünden öldürülebilecekleri endişesiyle uykularını kaçıran zenginliklerle karşılaştırıldığında; yoksulluğun inanılmaz ölçüde rahatlatıcı olduğu, bu türdeki insanların hiçbir ölüm korkusu, mal yitirme, iflas etme, miras paylaşma, anlaşamama, paralarından dolayı cinayete kurban gitme korkularının olmadığı ortadadır...  Bakmasını, görmesini yaşamasını, ondan yararlanmasını bilenler yoksulluğun bu erdemlerinden ömürleri boyunca yararlanabilirler... Bunu başaran ender insanlardan birisi olarak; yoksulluğun sayılmayacak kadar erdemlerini saptadım, olgunlaşmak için ona iyi bir öğrenci olduğuma inanıyorum... Tüm zamanımı para, makam, şöhret, mal-mülk kaygısı taşımadan; sadece yaşamak için yazdım, yazmak için yaşadım… Bilgi olarak dünyanın en zenginleri arasına girdim; ama mal-mülk gibi konularda sınıf atlayamadığımı da itiraf etmeliyim… Ama eğer olanaklarım olsaydı yaşasaydım hiç şüphesiz ki zenginliğin de varsıllığın kitabını yazardım... Ama yoksullukta olduğu gibi başarılı olabilir miydim? Ona tam yanıt veremiyorum…

                                     

Abdulkadir Kaçar, Adana, Türkiye…

                                                        

 

 

         YOKSULLUĞUN ERDEMLERİ

                   Abdulkadir Kaçar

 

         Merhaba, sizinle tanışabilir miyim? Evet, benim adım yoksulluk; hayatıma insanla birlikte bu gezegende onunla birlikte başladım… Tıpkı doğum ve ölüm gibi hep insanla birlikteydim… Hatta canlı-cansız diğer varlıkları da etkilemesini çok iyi başardım… Binlerce, on binlerce yıl geçmiş olmasına karşın ben görevimi kusursuzca yaşmayı başardım-hala insanların peşinden ve yaşamından ayrılamıyorum… İnanın bana kusursuz sayılabilecek, bu gezegendeki en iyi öğretmenim; insanlar dünyaya ayaklarını bastıkları anda benim de eğitimim hemen başlar… Çünkü bu eğitimim her insan için acil olarak gereklidir... Beni iyi tanıyan, yararlanmasını bilenlere mutlu olmaları için bazen fırsatlar veririm, bazı tatlar, rayihalar, onurlar, alçak gönüllülükler sunarım… Ama her zaman benim dediklerim olur… Ben insanların başını asla boş bırakmam; bana her zaman gereksinimleri vardı… Bunu zaman zaman itiraf etmeseler bile, ben onların gözlerine baktığımda durumlarını çok iyi anlarım…

          İşte buradan yola çıktım; kendimi sizlere tanıtmaktan–zenginliğe göre farklarımı anlatmaktan-bunları bir bir kanıtlayacağım için inanılmaz büyük mutluluk duyuyorum... Acele etmeyin, biraz rahatlayın, nasıl olsa bolca zamanınız olacak… Sesime çok iyi kulak verirseniz, ileride yaşama biçimi haline getireceğinizi erdemlerimi anlatacağım...

         Ben çok iyi bir öğretmen olmama karşın, her insana kendimi adamaya, ona hizmet ederek üst sınıflara, yani zenginliğe gitmeleri için çok fırsatlar sunarım… Yani beni kendilerine köle yapmayı başaran insanı kendime efendi olarak kabul ederim... Şöyle ki o insana bilgi, yüksek akıl, yüksek cesaret, süslü, inanılmaz onur, erdemlerle, hepsinden de önemlisi sağlıklı yaşamlar sunarım...

         Toplumun her çağda hayatlarını kendilerine örnek aldığı bilgeler; beni yani yoksulluğu kendilerine köle yapmayı başaran; özüme efendim olabilen insanlar arasından çıkmıştır... Bu kişiler, sınırsız zamanlarını kendilerini geliştirmek için bilgiye adamışlardır… Ulaştıkları erdemler sonucunda da iç ve dış dünyayla dengeli ilişkiler kurmayı benim sayemde başarmış; gözlerinden önce ruhlarını(bilgi-beceri-ölümsüzlük düşünceleriyle) doyurduğum için, evrenle özleriyle, toplumla barış içinde çalışmalarını sürdürmüşlerdir yaşamlarını... Bana öğrenci olan bu kişilerden bazıları ölümünden sonra da isimlerini yaşatabilecekleri sanatsal başyapıtlar, ölümsüz eserler ortaya koymuştur… Yani şunu söylemek istiyorum bu akıllı ve bilginin peşinden giden, parada-malda-mülkte gözü olmayan, ölümsüz düşünceleri ve uzun ömürlü eserleri sayesinde insanların geleceğini ölümsüz bir ışık olarak aydınlatmaları yine sayemde olmuştur...

         Beni köle olarak kullanmayı, yani bana efendi olmayı başaran insanlar;

         1- Savurganlıklarının gereksizliğinden saçmalığından kurtulurlar...

         2-Her zaman olanaklarıyla yetinerek kimseye muhtaç olmadan mutlu biçimde yaşarlar...

         3-Sarhoş olup yasaların ve etik kuralların dışına çıkmalarına fırsat tanımam...

         4-Kontrollü, yaşamlarının tüm aşamalarında dengeli davranan, sınırlarını kendisi koyan, bunu disiplinli biçimde sürdüren akıllı ve bilge bireyler haline getiririm...

         5-Aşırı yiyip içerek mide fesadına uğrayarak, sağlığını bozmasına, riske atmasına izin vermem...

         6-Yüreğinde sevgiyi, aşkı, hoşgörüyü, adaleti, paylaşımcı bilincini eksik etmem... Kendinden zor durumda olanları örnek almalarını sağlarım...

         7-Cömertleştiririm... Zenginin mal varlığından bir gram vermeyi göze alamazken, bana öğrenci olan insan sahip olduklarını son zerresine kadar insanlara karşılıksız vermeyi en büyük onur sayar…

         8-Para, mal-mülk miras gibi kavgalara girmeleri gerekmez… Dünyanın yüzde yüz geçici olduğunu, malın-paranın-mülkün ölenlerle mezara gitmediklerini onlara defalarca kanıtlarım… Böylece akrabaları başta olmak üzere tüm insanlarla hoş geçinmelerine, çatışma ortamından uzak barış içinde yaşamalarına olanak tanırım... Üstelik yaşama evrensel olarak bakmalarını sağlarım...

         9-İçleriyle dışlarının aynı olmasını;  zengin olmadıkları için, sahtekarlıklardan uzak durmalarını; ya oldukları gibi, ya da göründükleri gibi olmalarını, yani dürüst olmalarını ve dürüst davranmalarını böylece gerçekleştiririm… Bu da onlara erdemli olma yeteneği ve fırsatı vermiş olur… Zaten tüm dürüstler erdemlidir de denilebilir…

         10- Kölesi olduğum efendim insanı çalışkan, alabildiğince çok emek verip, az kazanan ama üretken, bir yaşam sürmelerini gerçekleştiririm... Bunu fırsat bile patronlar onların emeklerini sülük gibi emerler… Sosyal güvencelerinin olup olmadığını, bunu kendilerine dert edebilecekleri zamanlarının bulunmadığı için durmadan çalışır-üretir-patronlarına armağan ederler…

         11-Doğduğu günden beri gönül ve göz tokluğuyla eğittiğim(zaten parası-malı-mülkü olmayan) bu yoksul insanlar, her zaman sınırsız hoşgörülüdür; bunu onlara yoksulluk olarak ben sağlarım...     

         12-Boş zamanı bol olanların çok okuyup, çok bilgi sahibi olmasını sağladığım için; bu kişiler her koşulda bedeni ve ruhlarıyla tam bir uyum içinde, öz severdirler… Bu insanlar elde ettikleri sınırsız bilgilerle kendisini aşmasını; aklını çağın en gelişmiş bilgileriyle süslemesini; aklını çok iyi kullanmasını çok iyi bilirler…

         Ve bütün bu üstün ve iyi değerler ve erdemlerle süslediğim insanlar;  yaşamlarını sevişerek, okuyarak, bilgiyi kullanarak, (para-mal-mülk gibi doyumsuz hırsları olmadığı için), kavga, entrika, ayak oyunlarından uzak biçimde bir düğün bayram havası içinde; sevgiyle kardeşçe, mutlu biçimde içinde yaşarlar... Efendim olabilen insanlar; zengin olan aynı çağdaşlarına göre her yaşlarında akıllıca, gözü-gönlü tok davranır, uyanık olurlar, bilgi sahibi olup, çeşitli erdemlere ulaştıkları için her zaman dengeli–bilinçli hareket ederler; toplumun önde gelen örnek gösterilen en akıllı bireyleri olurlar... Herkes onların önlerinde saygıyla eğilir; büyük ilgi ve sevgi gösterir....

 

         ...

 

         Aslında bütün insanlar yaşamlarının bir bölümünde benimle yani yoksullukla tanışır yaşarlar; ancak nedense; beni sevmez, hatta bazıları da haksız yere aşağılar, hor görür, reddeder, kötüler, öldürücü bir hastalıktan, ölümden kaçarcasına benden kaçarlar...

         Beni sevmeyenlerin benden kaçanların  bir tek amaçları vardır; zenginliğin sahte–gösterişli–yalanlarla dolu dünyasına girip orada yaşamak;  sonradan görmüşlercesine sahtekarca davranmak  kendilerini ve evreni kandırarak; gösterişli boş dünyalarda yaşayarak özlerini avutmak, kendilerinden kaçarak, yaşamın önlerine koyduğu çözemedikleri sorunlardan kaçmak  isterler...

         Bu ve benzer nedenlerle yoksulluk olarak benim eğitimimi kabul etmezler, üstüme basarlar, kötülerler, lanetlerler, küfürler savurup içlerine asla sindiremezler... Oysa sabırlı davransalar; benim efendim olarak hizmet ettiğim bu insanları görmek ve göndermek istediğim yer aslında daha soylu–görgülü–dengeli–yıkılmayan, sarsılmayan onurlarıyla zenginler olmalarını sağlamaktır...

         Para-mal-mülk olarak zenginleştirsem bile efendim olarak hizmetinde olduğum insanlara akıllarının aydınlığını ve her türlü erdemi sunarım; akıllarını  en iyi biçimde kullanmalarını, aklın aydınlığında bilgeliğe ulaşmalarını sağlarım...Hizmetlerinde olduğum efendilerimin; kimseye muhtaç olmadan, kendi olanaklarıyla yetinen dengeli, akıllı özüyle barışık, hoşgörülü, adaletli davranan bireyler arasında en önde yerlerini alması ve kendileriyle onur duyacakları bireyler olmalarını sağlarım...

         Bu gün maddi ve manevi bile bilgeliğe ulaşmış hizmet ettiğim, iyi huylu, olgunlaşmış, efendilerim;  kendilerini daha çok bilgeleştirmem, hatta ÜSTÜN İNSAN a ulaştırabilmem için; benden daha çok dersler almak isterler… Çünkü bu insanlar her zaman verdiğim derslerden akıllıca ve daha çok yararlanmışlar; insanlık ve erdemlerin daha çok derinlerine inmişler; inanılmaz olarak sunduğum ruhsal varlılıkların daha da yücelerine ulaşmışlardır...

         Onlara sunduğum; sınırsız bilgi, Olanaklarıyla yetinme, (göz ve gönül doygunluğu)kendileri ve çevrelerine yararlı olma, paylaşma, haksızlık yapmama, maskesiz davranma, zamanı doğru kullanma, akılcı davranıp kimselere gereksinim duymama, İsteklerini azaltma gibi özelliklerini keşfettiklerinde; benimle anlaştıklarında efendim insan; sıradanlıktan çıkıp yüksek gönençlere yüksek varsıllıklara ulaşır, kendilerinden hoşnut mutlu biçimde yaşarlar...

         Olayın başka bir boyutuna gelince; benim eğitimimi almamış, derslerimden geçmemiş, ama zenginliğe ulaşmak isteyen bazı çok hırslı insanlar beyninin çok az bir bölümünü kullanarak-risklere girerler, ya da basit işler yaparak bazı kazanımlar elde etmenin peşinden koşarlar… Bazıları da varsa aileden kalan mirasını-parasını-malını-mülkünü yönetmeye çalışır… Yine benim derslerimden geçmeyen, sınavlarımı başaramayan bazı kişiler de arada bir de şans oyunlarından büyük bir ikramiye elde ettiklerinde farklı davranışlar gösterebilirler… Bana öğrenci olmadıkları için para hemen onların efendisi olur; o paraya köle olur; kapitalizmin pençesinde kıvranarak acılar onursuz ve sıkıntılarla dolu bir yaşam sürerler... Bu kişilerin sonu çoğunlukla ellerindekileri kaybetmek, belki de bunun acısına dayanamadıkları için yaşamlarına son vermek olabilir…

         Oysa yoksulluk olarak beni kendisine köle yapmayı başarabilirse;  efendim olabilirse;  eğitimimden geçip, derslerimde başarılı olabilirse; bilginin peşinden koşarak; beynini daha çok çalıştıracak; aklını en zengin insandan bile daha güçlü ve daha verimli çalıştıracak, beynin bilinen ve bilinmeyen pek çok özelliklerinden daha çok yararlanacaktır... Böylece kendisinden önce yaşamış akıllı insanların ulaştıkları; felsefeyi, sanatı, deneyimleri, paylaşmayı, kendisiyle barış içinde yaşamanın kurallarını, diğer canlılara zarar vermeden var olmayı, evrensel düşünüp, o şekilde bakabilmeyi ve pek çok konuyu merak ederek; kendisini daha çok geliştirmenin çabası içine girecektir… Bilinen, görünenlerin de ötesinde özünü aşarak olağanüstülükleri elde edecek ve yaşamına uygulayıp örnek İNSAN olacaktır... Böylece ölümsüz düşüncelere, sanat eserlerine, diğer insanların ulaşamadığı yükseklikteki güzelliklere, bilgeliğe ulaşacaktır... Bunu da yaşama biçimi haline getirerek ÜSTÜN İNSAN a doğru hızla koşusunu kesintisiz sürdürecektir...

         Benim eğittiğim; olgunlaştırdığım insanlar bundan üç türlü karlı çıkar...

         1-Sahip olduğu çok boş zamanını okuyarak, gözlemleyerek, en ince ayrıntılarına kadar fark edecek biçimde aklını olağanüstü boyutlarda olgunlaştırarak bilgi zengini, bilge olacaktır...

         2- Yaşamını düzenleyebileceği; gereksinim duyduğu tüm olanaklar istediği anda ayağına gelecektir...

         3-Ya soylu yoksul, ya da onurlu ve sarsılmaz bir zenginliğe ulaşacaktır...

         Bu olayın başka boyutuna gelince; beni kendilerine efendi yapmayı başaramayanlar, hiçbir koşulda özümle anlaşamayanlar, hem bilgi hem de parasal mal-mülk zenginliğe ulaşamayanlar aklı kıt salak ve de zavallı olanlardır... Onlar da en kolay yolu seçerek suçu YOKSULLUK  olarak bana yüklerler; beni kötülerler; lanetlerler;  ölümden korkar gibi korkup kaçarlar..   Bütün gezegenlerden beni silip, insanların tamamının zengin olabileceği ütopya (gerçekleşmesi olanaksız hayal) peşinde koşarlar....

         Yoksulluk olarak en baştan söyledim; benim tarihim insanlık tarihi kadar eskidir... Onunla birlikte yaşam sahnesine çıktım ve insanlık var oldukça ben de yaşamaya devam edeceğim… Her zaman ve her koşulda insanlar bana gereksinim duyup, yararlanmaya çalışacaklardır; çok akıllı olanlar ise onlara sunduğum erdemlerin bilincinde olarak; benden daha çok yararlanacaklar... Beni kendilerine köle yapabilenler ise efendim olmayı başarabilen insanlar sunduğum         mutluluk, erdem, onur, soyluluk gibi özelliklerimden dolu dolu yararlanacaklardır... Yoksulluk olarak beni iyi tanıyan, bana iyi öğrenci olarak verdiğim dersleri çok iyi anlayanlara sunacaklarım; zenginliğin sunacaklarıyla asla kıyaslanamayacaktır... Milyonlarca yıllık hafızası olan benden daha büyük ve bilge bir öğretmeni yaşamlarının hiçbir aşamasında bulamayacaklardır...

 

         ...

 

         Her zaman övünerek söyledim ki; efendim olabilen insana en büyük ve en önemli hizmetlerimden birisi de şudur;  öncelikle beden ve ruhuyla kendinden, sonra da sahip olduğu her şeyden hoşnut olmaları gerektiğini anlatırım… Sahip olamadıklarına asla dönüp bakmamalarını, bu konuda üzülmemelerini, zengin olanları asla kıskanmamalarını, onlara kötü gözle bakmamalarını, her yaşta, her çağda bilgiye açık öğrenci olmalarını,  çok çalışmalarını, çok emek vermelerini, daha da önemlisi akıllarını son hücresine kadar çok aydın hale getirip kullanmalarını öğretirim... Her şeyin geçici olduğunu bilmesi, önemli olan iyi insan, iyi vatandaş, örnek yurttaş olabilmek için  bilgece ve tok gözlü davranmalarını derslerimde iyice anlatırım...

         Olanakları sınırlı olduğu için efendimin; az yiyeceği, az giyeceği, az eşyası, az araç-gereci, vardır... Belki evi kiradır; eğer şanslıysa atalarından miras kalmıştır... Ama; bunları en verimli, en etkin biçimde kullanmayı öğrettiğim için sahip oldukları azlarının arasında dünyanın en zenginlercesine düşünerek krallar gibi yaşarlar…

         Kendisiyle yaşamı boyunca, günün her saatinde, her nefeste baş başa kalmaktan asla sıkılmaz asla çekinmez... Kendisinden ve yaşamının her saniyesinden sınırsızca hoşnuttur;  çünkü kısıtlı olan zamanında her şeyi sevmesi gerektiğini, sahip olduklarını iyi ve doğru kullanması, elde edebileceği en büyük verimi alması gerektiğini öğretirim... Az, eski, yıpranmış, son kullanma tarihleri geçmiş, bazı bölümleri eksik, iş göremez olsa da; efendim insan onlara sevgide, saygıda, nazik ve kibar davranmada kusur işlemez… Tüm varlıklarını asla hor görmez, dışlamaz, aşağılamaz; onlara insanlara, sevdiği kişiye davrandığı gibi davranır... Sahip oldukları sonunda yaşamının ve kendisinin bir parçasıdır...

         Oysa zengin insanlar yoksulun kullandıkları eşyalardan daha kalitelisine sahip olsa bile bazen neye sahip olduklarının bilincinde değildir... Bunlardan hoşnut olmaz, böylece yeni lüks en pahalı eşyalara, giysilere inanılmaz para harcayarak mutluluğu, savurganlığı, doyumu bu şekilde arasa da bir türlü bulamaz... Mutsuz ve doyumsuz  insana en güzel örneği bu türlü davranan bazı zenginler verir; görmesini bilenlere....

 

         ...

 

         Adım zaten belli; ben yoksulluğum, korurum, kollarım, mutluluklarla dolu, aşklarla süslü,  doyumların zirvesinde yaşamlar sunarım efendim olan insana... Zamanın kör hırsı olan; aşırı para kazanma, mal mülk edinme, yapay zenginlerle yarışarak; kapitalizmin uşaklığını yaparak sıradan bir yaşam sürmesine efendim asla layık görmem; bu konuda derslerimde yer vermem...

         Bunların yerine; olanaklarıyla yetinmeyi, hoşgörüyü, adaletli davranmayı, sevgiyi, aşkı, mutluluğu, sevişmelerin en doyumlu zirvelerini sunarım…

Efendim olabilen insan bilgelikle; bilginin en derinliklerine ulaşır... Kendi  bedeninin sınırsızlığını; düşüncesinin evrensel sınırsızlığını, varlık amacının sevgi ve sevişmek olduğunu bu ve benzer büyük amacını bilgiyle  keşfetmesini sağlarım... Böylece bilginin aydınlığında; bedenini ve ruhunu güzel aşk çiçeği gibi kullanmanın coşkusuna ve doyumlarına ulaşır... Bunları varlığının amacı yaşama biçimi haline getirmiş efendim insandan doğar dünyanın en mutlu ve gelecekte en başarılı olacak çocukları... Genler aracılığıyla nesillerden nesillere yayılıp artar–çoğalır mutlu kuşaklar... Efendime bu güzellikleri sunmak, öğretmek, uygulama zamanını vermiş olman, onu bir aşk çiçeği haline getirmeyi başarmam az şey mi? Para, mal, mülk gibi çok büyük varlıklara sahip olan zenginin hayal bile edemeyeceği doyumları, efendime  sunma hizmetimi kusursuz olarak bundan sonra da sürdüreceğim...Yoksulluk olarak en büyük doyumlarımdan bazıları bunlardır...

         ...

 

         Efendim olabilen insana;  yaptığım en büyük hizmetlerden birisi de; onu zaman zengini yapmamdır; oysa her zengin zaman fakiridir... Efendim insana;   yaşamı boyunca kapitalist olup paranın malın, mülkün, siyasi gücün,  peşinden koşmasının anlamsızlığını, gereksizliğini anlatırım… Mutluluğun çok parada olmadığını; her insanın nasıl olsa karnını doyurabileceğini; ancak her insanın geleceği önceden görme üstünlüğü gibi bazı özelliklerini hissedip ona yönelemeyeceğini, kısacık yaşamında mutlu olamayacağını anlatırım... Efendim insanın; bir gün yüzde yüz bitecek tüm zamanını kendini eğitmesinde, bilgeleşmesinde kullanması gerektiğini anlatır ve kabul ettiririm...

         Efendimin her alanda gelişmesini, kendisini aşmasını, ruhsal ve bedensel olarak olgunlaşmasını, sevgiyi bulmasını, onu en ince ayrıntılarına kadar geliştirmesini, çoğaltmasını böylece sağlarım... Sevgiyi, onun yaşama biçimi haline getiririm... Bana iyi öğrenci olmayı başaran efendim de; bu anlattıklarımı çok iyi öğrenip uyguladığında; zamanını gereksiz şeylerin peşinde harcamayacağı için, bir tür zaman zengini olur, onu çok iyi kullanır... Her alanda durmadan gelişir, kendini aşar, ruhsal ve bedensel olarak eşsiz biçimde olgunlaşır...

         Sevgisini, mutluluklarını büyüterek, daha çok geliştirip yaşar; bu nedenle her efendimin yüreğinde evrene yetecek kadar sevgi oluşur... Bu büyük ve sınırsız sevgiden efendim insanın önce kendisi, sonra çocukları, daha sonra da yakınları ve bütün insanlık yararlanır... Böylece sevginin inceliklerini üretip paylaşmayı öğrettiği erdemleri mutluluğu çocuklarına aktararak, onlarında mutlu yaşamları olmaları sonucu sevgiyle dolu kuşaklar yetişmesini sağlar... Hatta anne karnındayken çocuğuyla ilgilenip, onunla ömür boyu sürecek sarsılmaz bir sevgi bağı kurar... Efendim olmayı başaran insan, doğumundan sonra, zengini olduğu zamanının tamamına yakınını çocuğuna vererek( el bebek – gül bebek ) şeklinde büyütüp tükenmeyen sevgisini ve mutluluğunu onunla paylaşır... Ömrü boyunca sahip olduğu her türlü malını, mülkünü, eşyalarını; çocuklarına koşulsuz olarak sunar... Öper, sever bağrına basar; en sınırsız sevgi bahçesi yaptığı yaşamında bir çiçek titizliğinde büyüktür onu... Yakın tensel ve ruhsal temas sayesinde sahip olduklarını sınırsızca paylaşarak, temel sevgi kavramını efendim insanın çocukları da çok küçük yaşta öğrenerek mutluluğa yolcu olurlar... Gelişip büyüdükçe; anne–baba–çocuklar arasında zenginliğin ve paranın-malın-mülkün hayal bile edemeyeceği öyle bağlar oluşur ki; bu ölüme kadar artarak, sürer... Varsılın hayalini bile kuramadığı bol zamanları sayesinde sevgi yumağı oluşturan aile bireyleri arasında; koşulsuz, sınırsız, karşılıksız dayanışma, hoşgörü, özveri oluşur...  Emeğin ortaya koyduğu değerleri birbirlerine karşılıksız sunma,  ölçüsüz paylaşma erdemleri karşılıksız ve sınırsızca, hatta coşkuyla yaşanır... İnsan olmanın bilincini, cesaretini, yiğitliğini, erdemlerini, kurallarını, kullanarak geliştirip yaşamıyla örnek olduğu çocuklarına miras olarak verir... Dünyanın en mutlu insanları da sevginin gücüyle işte bu aile ortamında yetişen çocukların arasında çıkar

         Yaşam isimli bu serüvende yüksek ölçüde ÜSTÜN İNSAN ın ulaşması gereken bir hedeftir... Bu hedefe yürümesi için bol bol zaman verdiğim, hatta zaman zengini haline dönüştürdüğüm efendim insan; bu zenginliğini yani zaman çok iyi kullanarak olanaksızları olanaklı hale getirir... Zengin zaman fakiri; yoksulu da zaman zengini olduğu için aradaki farkı yoksulluk olarak efendim insana en büyük zenginlik olarak sunarım... O da akıllı olduğu için doğru anlar, doğru davranır, doğru uygulayarak karlı çıkar...

         ...

 

         Vicdanın en büyüğünü, en eşsizini; en duyarlısını; yoksulluk isimli öğretmen olarak eğittiğim, derslerimde başarı sağlayarak bana efendi olmayı başaran insana veririm... Yoksulluğun acısını, çaresizliğini, olanaksızlığını, ilaçsızlığını, parasızlığını, aşsızlığını, işsizliğini, yolda kalmışlığını, tükenmişliğini, acıların, açlığın, işini halledememenin en büyük sıkıntısını o bilir ve yaşar... Yoksulluk olarak efendim insana  hizmet ederken; sıkı bir denetim yaparım; ahlak anlayışı, tutumluluk, disiplin, işini en iyi biçimde yapma, sabırlı davranma, kendi olanaklarıyla yetinme, kendisi olma, en kötü ve en aciz durumlarda bile mutlu olma, kendisini yenmesini öğrettiğim, yukarıda sayılan sıkıntıları en sınırsızını yaşattığım için bunların tadını ve acısını insanda yarattığı sınırsız  sıkıntılarını iyi bilir...

         İlk bakışta çok ilkel ve acımasız gibi davrandığım düşünülse bile; efendim  insan ancak böyle sert ve kararlı bir tutumla bu sistemle olgunlaşır, yetkinleşir, sabır taşına dönüşür, erdemlerini arttırıp bilgeleşerek, yardımsever ve vicdanının sesini en duyarlı biçimde fark eden kişi olur...  Böylece olanakları ne olursa olsun; aciz ve yardıma muhtaç insanların başyardımcısıdır, umutsuzların umududur, olanaksızlıklara olanaktır, yolda kalmışlara yoldaştır, çaresizlere çaredir, işini halledemeyenlerin başyardımcısıdır… Son lokmasını, son sigarasını, son ilacını diğer insanlarla çekinmeden cömertçe paylaşır...

         Büyük ve eşsiz bir vicdana sahip hale getirdiğim efendim insan;

erdemlerin en büyüklerinden birisi olan yardım severliğiyle; hırsıza, bencile, gaspçıya, sahtekarlara, kötülere, kötülük yapanlara, çalanlara vuranlara, öldürenlere karşı olumlu ve doğru bir örnek oluşturur... Her suç ve her suçlu efendim ve bana en iyi öğrenci olup derslerimin hepsinden geçen erdemli ve yiğit olan bu insandan çekinir... Böylece yaşamda sosyal adaleti dengeleyerek, toplumun kanayan yaralarını sararak, insanların barış, sevgi, yardımlaşma ve mutluluk içinde yaşamasına bireysel olarak katkıda bulunur... Yoksulluk olarak bu hale getirdiğim efendim insandan hiçbir karşılıkta beklemem...

         ...

 

         Yoksulluk olarak efendim insana yaptığım olumlu katkılar saymakla bitmez... Bunlardan birisi de içi boş ve yüzde 99 u gerçekleşmeyecek hayaller ve kaygılardan uzak tutup kurtarırım... Koyduğum belli sınırlar içinde ona sınırsız olanaklar ve mutluluklar, kıvançlar, sevinçler, doyumlar yaşamasını sağlarım...

         İşte bu sınırlar içinde efendim insan;

         -Evimi soyarlar mı?

         -Fabrikalarım iflas eder mi?

         -Gemilerim denizde batar mı?

         -Sahip olduğum evleri nasıl korurum?

         -Paramın değerini koruyabilir miyim?

         -Param ve altınlarım için beni öldürürler mi?

         -Otomobilim  çalınır mı?

         -Sokakta yürürken gasp ederler mi?  

         -En iyi lokantalarda yemek yemeden nasıl yaşayabilirim?

         -En iyi marka giysileri alabilecek miyim?

         -Vasiyetimde kimleri küstürürüm?

         -Malımı geride kalanlara adaletli biçimde dağıtabilir miyim?

         -Yalnız gezerken düşmanlarım peşimden gelip beni öldürürler mi? ve benzeri gibi sorulardan onu alabildiğine uzak tutarım...

         Çünkü yoksulluk olarak eğittiğim, bana efendi olabilen akıllı insanlar bu ve benzeri şüphelerden bunlardan uzakta yaşarlar… Aklını en iyi biçimde eğitmenin geliştirmenin, bilginin, bilimin, bilgeliğin peşinde ve ona talip oldukları için, yaşama biçimi haline getirmelerini sağladığım mutluluğun her saniyesinin tadını çıkartmanın çabası ve heyecanı içindedir... Bana efendi olabilen insana onun yaşamına yetecek kadar parasal olanaklar sunduğum; olanaklarıyla yetinmesini ve onun sınırlarına kadar mutlu olmasını sağladığım için; yüzde doksan dokuzu gerçekleşmeyecek olan korkulardan, hayallerden, şüphelerden, endişelerden uzaklaştırırım...

         Bana en iyi öğrenci olup, tüm derslerimi çok iyi öğrenen ve bilgeliğe ulaşabilenleri ise zenginliğe yolcu ederken büyük mutluluklar yaşarım… Çünkü eğitimimden başarıyla geçerek; soylu ve erdemli davranışlara ulaşanlar da; dünyanın en zengini haline gelseler bile para, mal, mülk,  gibi değerlere kavuştuklarında, kendilerinden emin, saygılı, soylu, huzurlu biçimde yaşamlarını sürdürürler… Ve onların bu türlü kaygıları olmaz...

         Rahat bir yaşamları vardır; alabildiğince hoşgörülü, erdemlerden oluşan bu güzel serüvenin sonunda tamamına yakını da bilgeliği hak ederler... Bende  en iyi öğrencim olmayı başarabilenlere; parasal, mal-mülk zenginliğin yanı sıra insanlığın ve erdemlerin zirvesi olan ÜSTÜN İNSAN olmayı, yaşamları boyunca korumaları koşuluyla sunarım... Efendim insanın her alandaki mutluluğu çoğu kez zenginlerle ölçülemeyecek kadar büyük ve sınırsızdır...

 

         ...

 

         Bir de başka boyuttan bakalım; zenginliğe ulaşmak için aklını yeterince kullanamayan bazı insanlar inanılmaz riskleri göze alırlar... Örneğin isteklerine ulaşabilmek için yasa tanımazlar, tüm yasal kurumlara rüşvet vererek işlerini yaptırırlar… Böyle davranarak suç işlerler, yalan söylerler, hile ve haksızlık yaparlar, adaletsiz davranırlar, başkalarının hakkı olan parasını, malını, mülkünü  gasp ederler, Çoğunun elleri kirlidir, düşmanlarıyla gerektiğinde işbirliği yapmaktan çekinmezler, cinayet bile işlerler... Uluslar arası boyutlarda yaptıkları işbirlikleriyle bazıları vatanlarına ihanet ederler… ( Atasözüdür her servetin  altında bir suç yatar) Para kazanma, daha çok para elde, başkalarının malını kendilerine mal etme gibi hırsın göze aldıramayacağı hiç bir suç ve cinayet yoktur... Toplum bunların karşısında biraz da korkularından, suçlarını bildikleri halde sessiz kalsa da bu kişiler geçici olarak büyük insan görüntüsü verseler de; kişisel dünyaları hep depremlerle, volkanlarla doludur... Yarattıkları suçluluk binlerce pişmanlık duygusunun altında ezilirler, Yaptıkları onursuzluklar onları psikolojik olarak içten yıkar; yüzleri kızarmış onurları kırılmış olarak dolaşırlar, utandıkları için insanların gözlerinin içine bakamazlar, hep korkak,

hep ürkek, hep kaçak olarak yaşarlar... Yüzlerine karşı kimse bir şey söylemese de yaptıkları bu suçlar ve yasadışı davranışları onursuzlukları kulaktan kulağa     fısıltı gazetesiyle dolaşıp durur... Öyle ki;  bu yapay ve yalan dünyasında elde ettiklerinden yararlanmak için, çevresindeki herkes leşçi akbabalar  onun  ölümünü bekler; kötülük ettikleri, haklarını gasp ettikleri, zarar verdikleri kişiler; yapay zenginlerin tökezlemelerini, yere düşmelerini sabırsızlıkla beklerler… Böyle bir durumda tümü bir araya gelerek sahte zenginleri yok etmek için saldırıya geçerler… Hele de o haksız zengin öldüğünde;

         -Ohhh!!! Dünya bir pislikten kurtuldu...

         -Dünya bir mikroptan kurtuldu... diye rahatlarlar...

          Yoksulluk öğretmeni  olarak hizmetinde bulunduğum; benim eğitimimden geçen, başarılı bir öğrencim olmayı başaran  onurlu, ama yasadışı yollarla zengin olmaya kalkmayan kişilere gelince; kimsenin malında-mülkünde, parasında, başarılarında gözleri yoktur… Kimseleri kıskanmazlar hepsi de kusursuz olarak yasalara tam anlamıyla yasalar uyarlar, hak etmediklerine ellerini uzatmazlar, bencilce davranmazlar, asla suç işlemezler, yalan söylemezler, gasp yapmazlar, hileli yollara sapmazlar, cinayet işlemezler, düşmanlarıyla işbirliğine girişmezler,(Çünkü düşmanları yoktur)… Ülkelerini   severler, gerektiğinde canlarını çekinmeden verirler… Yaşamları boyunca hiçbir canlıya-cansıza zarar vermezler… Yoksulluk olarak hizmetlerinde bulunduğum efendilerim; dünyanın cinayet işlemeye, başkasının hakkını gasp etmeye diğer insanların ekmeğiyle oynamaya, onların işini bozmaya, onursuzluk yapmaya   değmeyecek bir yer olduğuna inanırlar... Gözleri ve gönülleri yaşamlarının her aşamasında toktur... Olanaklarıyla yetişip; olanaklarıyla mutlulukları yakalamış bilgelerdir...

         Başları dik, alınları açık,  özleriyle ve toplumla barış içinde yaşarlar... Kısacası hizmetlerinde olmaktan gurur duyduğum efendilerimin geçmişleri; ve  bu günleri de tertemizdir, pırıl pırıldır, lekesizdir... Onurları, ilkeleri, dürüstlükleri, erdemleri, paylaşmaları, adaletli davranmaları,  toplumsal  anlayışları, herkese eşit ve saygıyla davranmaları, sevgileri, hoşgörüleriyle; tam bir insan olmanın huzuru içinde, toplumla ve kendileriyle barışık, hep güler yüzlü, bilgece düşünen ve yaşayan ÜSTÜN İNSAN olarak bilinir-tanınır-saygıların en büyüğünün gösterilmesine değen güzel insanlardır... Yaşları kaç olursa olsun; benim yani yoksulluk olarak hizmetinde bulunduğum; eğiterek olgunlaştırdığım insanlar; çevrelerinden her zaman ve her koşulda; sevgi, saygı görürler... İleriki yaşlarında, insanların onlara karşı bu ilgisi saygısı daha da çok artar... Ölümlerinden sonra da özlemle-hürmetle-saygıyla anılırlar...

         Çünkü efendim olarak, eğitimimden geçmiş olan insan;

         Paraya efendi olmayı başarmıştır,

         Nefsine uyup kötü insan olmamıştır,

         Nefsine efendi olmuştur,

         Kimseyi üzmemiştir, kırmamıştır, soymamıştır, gasp etmemiştir... Ömrü boyunca hep iyilik yapmıştır; saygılı davranmış saygı görmeyi hak etmiştir... ÜSTÜN İNSAN olarak doğru ve imrenilecek, örnek bir insan yaşamı sürmüştür... Başka hiçbir yararım olmasa bile; yoksulluk olarak insanlara onurlu, ilkeli, dürüst, saygın, temiz, yalansız, hilesiz bir yaşam sunduğum için bile beni takdir etmeleri gerekir... Yoksulluk olarak, benden daha iyi bir öğretmeni yaşamlarının hiçbir aşamasında bulamazlar... Buna herkes samimi olarak inansın… Beni sevmeyebilirler ama nefret edip, küfürler, lanetlerle anmasınlar… İnanın bana moralim çok bozuluyor, işte yaptıklarım ortada… Bunları bilmeyen-görmeyen-anlamayan mı var?

 

         ...

         Zenginliğin insanların başına sardığı en büyük kötülüklerden bazıları da şunlardır; doyum isteyen, ama asla doyuma ulaşmayan bir takım iç dürtüler ve sınırsız zevkler, sınır tanımayan istekler onları sürekli rahatsız eder..

         Hizmetinde bulunduğum efendim insana karşı en büyük görevlerimden birisi de; onu insanlık tarihiyle eşit olan, bu belli ve yüzyıllardır tekrarlanan zengin olma hastalığının ortaya çıkarttığı iç dürtüler ve sınırsız zevklerin   pençesinden kurtarmaktır... Sınırsız doyum isteyen cinselliğin, İç dürtülerinin, hırsın, ihtirasın, paranın, mal-mülk, paraya ulaşma açlığının, diğer zenginlerle ölümüne yapılan sahte yarışın, kin ve intikam duygularının peşinden koşmanın anlamsızlığına ve gereksizliğine inandırırım... Benim kendisinden önce eğiterek bilgeleştirdiğim; manevi doygunluğa ulaştırdığım; ölümsüzlüğün zirvelerine ulaştırdığım insanları örnek veririm... Mutluluğun; her alanda sahip olduklarıyla yetinmek; isteklerini azaltarak, olanaklarını en iyi biçimde kullanmak olduğunu anlatırım... Yasalara uygun yaşamanın en doğru davranış olduğunu, hile, yalan, politikadan uzak durması gerektiğini, kavgacılığın insana hiçbir şey kazandırmadığını, gidilen bu türlü yanlış yolların kötülükler, dikenlerle, bataklıklarla; silahlar, kurşunlar, cinayetler, intiharlarla ve zindanlarla dolu olduğunu anlatırım... Beni dinleyen efendim haklılığımı her zaman kabul eder ve de sonuna kadar uygular… Yasalara saygılı, sınırsız doyum isteyen zevklerden gerçekleştirebildikleriyle gönençli yaşayıp, gerçekleştirilmesi olanaksızlardan uzak, asla kötülük yapmayan, insanları sırtından hançerlemeyen, ihanet etmeyen, ihtiraslarından uzak duran, kavga etmeyen, dostça, sevgiyle herkesi kucaklayan bir kişi haline dönüşür... Efendim insan böylece; çekimser hatta biraz da korkak hale getirmeyi başardığım için huzurlu, doğru, sistemli, akılcı, olanaklarına göre hareket eden, mutluluğu bulup bilgece ve gönençli bir yaşam düzeyine ulaşır...

         Efendilerime hizmet etmek asli görevimdir... Herhangi bir ücret almadan bunu kahramanca ve bilgece gerçekleştiririm... Gelecekte ortaya çıkacak ÜSTÜN İNSANLAR eğittiğim, derslerimde başarılı olanlar arasından çıkacaktır... Onu bu günden geleceğe hazırlayarak; saygı duyulacak bir insan olmanın tüm sırları ve erdemleriyle süsleyerek harika bir canlı haline getirmekten onur duyuyorum... Zenginlik benim bu konuda yaptıklarımı hayal bile edemez...

        

         ...

         Yoksulluk öğretmeni olarak eğittiğim efendim insana öğrettiğim; en güzel, en çok benimsenen, onu sevimli hale getiren, örnek yaşamı çevresinden saygı görmesine neden olan davranışlarından sadece birisi de cömert olma ve paylaşma erdemidir... Efendim insan eğitimim sırasında söylediklerimi dinlediği, koşulsuz olarak uyguladığında;  malı-mülk ve parasal durumu  ne olursa olsun; onu diğer insanlarla paylaşımcı ve cömert  hale e getirmeyi başarırım... Böylece sınırlı da olsa elindeki her türlü olanağını diğer insanlarla paylaşır... Paylaşmanın güzellik ve huzuruyla; önce kendisi sevimli hale gelir, sonra çevresiyle barışık yaşar… Böylece diğer insanların ona güveni gittikçe    artar, güveni arttıkça, hem sosyal çevresi genişler, hem de çevresiyle olan dürüst-yiğitçe olan ilişkisi daha da gelişir... Paylaşma ve yardımlaşma erdemleri    çevresinde ona karşı olan sevgiyi saygıyı arttırarak örnek insan yapar... İtibarı artarak, çevresinde inanılmaz bir hareketlilik başlar... Bu niteliğe kavuşan      efendim insan artık zenginliğe yolcu edebileceklerim arasındaki ilk aday olur... Bu cömertlik, paylaşma, dürüstçe davranma, yasalara uyma, adaletli olma, kendinden daha yoksul insanlara yardım etme erdemleri arttıkça onu adım adım zenginliğe doğru yolcu etmeye hazırlanırım... Böylece efendim derslerimi çok iyi öğrenmiş, aklın aydınlığıyla hareket eden, bilgeleşen, sahip oldukları ve olacağı değerlerin önemini ve anlamını kavramış olarak;  soylu ve örnek davranışlarıyla zenginliğe ulaşır, onu yaşama biçimi haline getirir... Çok istisna olmasına karşın bu örnekler her zaman vardır...

         Eğitimimi alıp, erdemlere ulaştıktan, cömertliği ve paylaşma yeteneklerini yaşama biçimi haline getirdikten sonra soylu varsıllığa ulaşanlardan önce kendi kendine sonra da diğer insanlara hiçbir zarar gelmez... Çünkü her türlü sınavımdan başarıyla geçmiş; erdemlere-yeni olanaklara ulaşmasına karşın; onurlu ve soylu davranışlarından ödün vermeyen kişiliği kaya gibi sert biçimde oluşmuştur... Kendisini aşmış, önce bilgeliği, sonrada onurlu zenginliğe ulaşmıştır… Bu zenginler hata yapmazlar, hileci değildir, adaletli davranır,  çalmaz, çaldırmaz, her zaman haklarına razı olur, hak etmediklerine el uzatmaz, yalan söylemez, yetim hakkına saygı gösterir, gasp yapmaz, suç işlemez, kamu mallarına el uzatmaz, mallarında haksız tek kuruş yoktur, artı politika yapmaz...

Öyle ki yoksulluk olarak; bana iyi öğrenci olan, çok iyi eğittiğim, varsıllığa yolcu ettiğim efendim insan; dünyanın en zengini haline gelse de davranışlarında ve erdemlerinde farklı değişimler görülmez... İnsani ilişkilerindeki erdem ve kalite yoksulluklarınkinden de farksızdır... Dünyanın bütün paralarını, mallarını, mülklerini elde etseler de; soylu ve erdemli davranışlarından asla vazgeçmezler..

         Eğitimimden geçmeyen sonradan görme olan, zenginler ise her türlü hainlik, hile, hırsızlık, haksızlık, gasp yapar... İşte bana efendi olabilmeyi başaran, onurlu varsıllığa yolcu ettiğim insanlar ise, bu sonradan görmelerin olumsuz davranışlarının önündeki en büyük engellerdir... Efendim insan toplumu sonradan görme, her türlü haksızlık yapmaya hazır olan sonradan göre zenginlerin kötülüklerinden hem kendilerin, hem de devletlerini koruyarak dürüstlük ve onurlu kaleleri oluştururlar... Hatta sonradan görme zenginlerin akıllı olan bazılarını benim gibi eğiterek, onların yanlış hareketlerini düzelterek kendilerine, ülkeye, topluma ve devletlerine kazandırırlar..       

         ...

 

         Yaşamın bütün olumsuzluklarına karşı duran; onun ötesinde düşünüp yaşayabilen; ağzından bal tadında sözleri kimden dinleyebilirsiniz? Zenginden mi? Hayır ve de asla! Elbette yoksulluk olarak benim eğittiğim, beni dinleyen, beni anlayan, işbirliği yaparak benimseyen, tüm zamanlarını okuyarak, özünü aşarak bilgeleştirdiğim, efendim dinleyebilirsiniz… Bana öğrenci olan bu örnek insanın ağzından hep olumlu, hep güzel çıkar bal tadında sözleri çıkar... Kin, politika, nefret, yalan, hile, küfür,  aşağılama, hakaret etme,  üç kağıt, kazık atma, kıskançlık, ihanet, soygun, ahlaksızlık, insanı aşağılama gibi davranışlar yoktur… Bana, yani yoksulluk olarak efendi olmayı başaran, binlerce yıllık hafızamın bilgisinden yararlanan, iyi yetiştirdiğim, bilge ve onurlu hale getirdiğim efendilerimde, zengin olsalar bile hiçbir yanlış hareket görülemez... Çünkü onlar; yani efendim olan insanlar göz ve gönül tokluğunun zirvelerine ulaşmış, ilkel ve basit duyguların üstüne çıkmayı başarmışlardır... Sevgi, erdem , hoş görü, bağışlama, doğru yolda yürüme, doğru durma-doğru davranma, yardım severlik, adaletli davranma, haksızlık yapmama, olanaklarıyla yetinme, paylaşma, her zaman hakkına razı olma benim efendilerimin ortak kişiliklerini oluşturur... Her ortamda, her yaşta, her zaman, her koşulda ağzından bal gibi sözler çıkarak kendisiyle, evrenle, çevresiyle barışık, sürekli gülümseyen bilgece bir yüzle varlıklarını sürdürürler... Baldan tatlı davranıp; baldan tatlı sözleri sadece efendim olan eğitimimi alan yoksul insanlardan dinleyebilirsiniz... Çünkü yoksulluk olarak insanlığın en ince davranışlarını, erdemlerini,  Yoksulluk olarak bana efendi olabilen insanlara veririm, öğretirim; uygulamalarını, mutlu biçimde yaşamalarını sağlarım... Böylece yaşam isimli serüvende, üstün, anlayışlı, bilgeler, ölümsüz sanat yapıtları, ölümsüz düşünceler-eserler ortaya kayabilenler yoksulluk olarak benim hizmet ettiğim efendilerimin arasından çıkar...

         Yoksulluğum; efendilerime hizmet etmekten; onları kişilik,  güzel ahlak,  üstün ve yüce erdemlerle süsleyerek her çağda insan gibi insan olmalarını sağlamaktan; en iyi ve kusursuz biçimde eğiterek hoşgörülü değerli insanlar haline getirmekten onur duyarım… Onlara sunduğum hoşgörü, güven, anlayış, bağışlama, adaletli davranma, elindekileri daha yoksullarla paylaşma gibi erdemler sayesinde milyonlarca efendim;  dünya adını verdiğimiz bu gezegeni barış ve güzellikler gezegeni haline getirdiler...

 

         ...

         Efendim insana sunduğum başka bir hizmet ise sağlıklı beslenmedir; eğitimime aldığım akıllı insanın; olanakları sınırlı olduğu için; 45 yaşından sonra; sağlıklı beslenmesi, abur cubur besinlerden uzak durması, hareketlerini yavaşlatması ve dikkatli olması gerekir... Sunduğum kısıtlı olanaklarla çok az yiyip, hareketlerine dikkat ederek insan sağlıklı ve uzun ömürlü olur... Kendisini böyle bir doğal diyetle farkında olarak veya olmadan tazeleyerek daha dikkatli ve bilgece beslenerek zengine göre daha uzun ve sağlıklı yaşar... Sağlığını da koruduğum efendim olabilen insanla daha uzun süre birlikte olabilirim, sevgimizin tadını birlikte çıkartırız... Sağlıklı beslenme, yaşa, olanaklara, göre farklılıklar gösterir... En sağlıklı besinler; parasal olarak en ucuz olan yoksulların rahatlıkla elde edebileceği;  mevsiminde yeşil sebzeler, meyveler, süt, yoğurt gibi ürünlerdir... Kalori değeri yüksek; çok yağlı, çok pahalı ürünler ise onun sağlığını bozacaktır... Zaten parasal gücü de sınırlı olduğu için kendisine uyanı, daha sağlıklı olanı, daha düşük kalorili besinleri alıp tüketecektir... Bu güne kadar uzun yaşayanlar; inanılmaz uzun ömür sürenler; hep efendilerim olan insanlar arasından çıkmıştır... Kural bundan sonra da değişmeyecektir...

         Zenginler ise ileri yaşlarda beslenme konusunda iki çeşit sıkıntı çekerler;

         1- Çok parası olmasına karşın istediklerini yiyip içememenin mutsuzluğu ve acısını dayanılmaz boyutlarda hissederler...

         2-Sağlıklı beslenme konusunda kuralları bir yana bırakıp her şeyi sınırsızca yiyip içmesi nedeniyle sağlığının bozulmasıyla ortaya çıkan tedavisi olanaksız hastalıklarla karşılaşırlar... Zengini zora sokan bu kurallar;  benim efendim olan eğitimimdeki tüm derslerimden geçip başarılı olan insan için geçerli değildir... Koyduğum sınırlar, sahip olduğu parasal olanaklar sayesinde; ona her türlü dürüstlüğü, güzelliği, mutluluğun, erdemin sırlarını öğretirken, sağlığını korumanın hesabını ve uygulamasını da yaparak elimden geldiğince onu korur ve sağlıklı–uzun ömürlü yaşamasını sağlarım... En uzun ömürlüler genellikle efendim olan insanların arasından çıkar... Az yemek, çok  uzun yaşamanın kuralıdır… Zaten dünyada yapılan tüm araştırmalarda 45 inden sonra insanların hareketlerine dikkat etmeleri, az yemeleri, bol yürüyüş yapmaları, her türlü ürünü sadece mevsiminde tüketmeleri gerektiğini somut olarak ortaya koymuştur..

        

 

         ...

        

         Eğitimimin başka bir yönüne gelince; kölesi  olmaktan büyük onur duyduğum efendim olabilen akıllı her insanın her zaman aklının aydınlığında  çalışmasını, düşünmesini, yürümesini, her adımını iyice hesaplamadan atmamasını, varlığı boyunca her tavır ve davranışını-akıl ölçeğinden geçirdikten sonra uygulamasını sağlarım... Gelişmemiş akıl diye tanımlanan duygusal davranarak yanlışlara gitmesini böylece en baştan önlerim... Böylece çok büyük, geri dönülemez, inanılmaz zararlar görebileceği büyük riskli tehlikelere, girmekten korurum... Çünkü inanıyorum ki; parayı kendilerine efendi yapanlar; bir süre sonra ona köle olmaktan kurtulamazlar... Kapitalizmin çarkına giren insan; buğdayın değirmen taşları arasında öğütülüp yok olması gibi; paraya köle olan insanlar öyle küçülür, öyle onursuzlaşır, öyle anlamsızlaşır, öyle sıradanlaşırlar ki, bir insanın düşebileceği en alt seviyelere-çukurlara kadar inerler…  Diğer insanlar onun sadece parasına gereksinim duyduklarında ararlar–sorarlar... Çevresinde bulunanlar ondan bir parça kopartabilmenin fırsatçılığına, hilesine, üç kağıtçılığına, yalakalık yapma yarışına girerler... İnsanların sadece parası için kullandığı kişi haline dönüşen bu zavallı insan; malını-mülkünü-parasını yitirdiğinde ise çevresinde hiç kimseyi bulamaz; herkes onu varlığı için sevmiş sahte dost olarak davranmışlardır çünkü...

Yalnız kalız, paranın sağladığı görkemli yaşamı sona erince de denizden yeni çıkmış ölü bir balığa döner... Bu kişi acılar denizinden çıkmış erdemlerinin tamamını yitirdiği için, doğduğuna lanetler ederek, binlerce kez pişmanlık feryatları ederek bana gelip YOKSULLUK olarak şefkatli kollarıma sığınır... Yaralarını sarmamı, iyileştirmemi, paranın dışında yitirdiği tüm erdemleri geri vermemi ister, rica eder, yalvarır, ayaklarımın altına yatar... Parasıyla birlikte her türlü değerini yitiren bu eski zenginini asla reddetmem; kucaklarım; sevgiyle, şefkatle, teselli ederim... Ders vermeye sil baştan başlarım; bu kişileri eğitmek, paranın kölesi olan; onu başının üstünde taşıyan; ama yitirince de onun     kendisine ölümsüzlük, kalıcı sevgi, erdem, huzur, getirmediğine yaşayarak inanan  bu kişiler artık  yoksulluk olarak benim öğretimi kabul etmiş  eğitimimi almaya hazır öğrenci olmuştur... Yaşı kaç olursa olsun bu insanlara öğretmenlik yapmaktan büyük gönenç duyarım... Eğitim programımı hemen devreye sokarım...Yoksulluk olarak eğitimimi kabul edenler , söylediklerimi dinleyenler, derslerine iyi çalışanlar, tarihin ve zamanın söylediklerini iyi anlayanlar, büyük engeller ve acılardan sonra  büyük parasızlığı yaşayanları, kanla ateşle sınarım..

Her şeyleriyle bana uyum sağlarlarsa; kurallarımı yaşama biçimi haline getirirlerse; akıllarını iyi kullanırlarsa; verdiğim derslerimle yetkinleşirlerse; onurlu,  başları dik, kendilerinden emin, her türlü olumsuzluğa karşı eğitimli, bilgili birer birey olarak mezun ederim… Onları yeniden onurlu biçimde zengin olabilmelerinin, yeniden ona dönmelerinin kısa yollarını gösteririm... Yoksulluk olarak söylediklerimle, benim eğitimimle bu bilince ulaştırdıklarımı varsıllığa yolcu etmekten büyük onur duyarım... Onlara bir dönem kölelik yaptığım; bu efendilerim artık akıllarının aydınlığını kullanmayı başardıkları, az gelişmiş akıl diye tanımlanan duygusallıktan kurtulup nesnel düşünmeyi başarabildikleri için; yaşamlarının geri kalan bölümlerinde; hayal kırıklıkları yaşamazlar, acılar sıkıntılar onları etkilemez, derslerimden sonra artık paraya efendi olurlar;  başlarının üstünde taşımak yerine onu ayaklarının altına alarak yükselmeye başlarlar; ya da paranın biraz daha uzağında kontrollü durarak; onun kendilerini  olumsuz etkilemelerine izin vermezler... Paraya hak ettiğinden fazla değer vermedikleri; hatta ona efendi olmayı başardıkları için; yitirdiklerinde yaşamlarının sonu olmayacağının bilincine ulaşırlar... Yaşamları bir daha acılar denize dönüşmez... Daha çok para kazanmak uğruna, gülünç ve onursuz duruma düşmezler... Yoksulluk olarak hizmetlerinde bulunduğum;  efendim olabilmeyi başaran her insana; bütün kurallarımı öğrettiğim için;  prensiplerimle yaşamaları gerektiğine inandırdığım için; az parayla çok mutluluğu elde etmenin yollarını da bilirler... Paranın değerini, önemini, kullanma yöntemlerini tam olarak öğrendikleri için; pek çok zengin çok parayla yapamayacağını efendim insan parasız bile gerçekleştirmenin sihirine ulaşmış olur...

         Şunu her zaman söylerim; zenginin parasal gücü vardır;  bilinçli yoksulun ise o zengini bile yönetebilecek üstün akıl gücü vardır... Aklın gücü her zaman parasal gücü yenmiştir; kural bundan sonra da değişmeyecektir... Asıl büyük zenginlik;  parası olanları yönetebilecek bir üstün ve erdemli akıla sahip olmaktır... Yoksulluk olarak hizmetinde bulunduğum efendim insana bunu en iyi ben öğrettiğim için büyük mutluluk duyarım... Benim verdiğim dersi, eğittiğim ve esenliğe ulaştırdığım insana sunduğum hizmetlerimi zenginlik hayal bile edemez...

 

 

         ...

         Yoksulluk isimli en iyi öğretmenim; efendim olabilen insana inanılmaz ölçüde; derin bakış, yorumlama, anlama, anlamlandırma, sabır, dayanışma ve üretme ve sevgi gücü veririm... Yaşadıklarından ders alma, hata yapmama; yüzde yüz başarıya ulaşma, hayaller dünyasından çıkıp ayaklarını yere basma, her zaman erdemli olma, başarma gücü öğretirim... Kendisini tamamen işine veren; çok çalışan, üreten, her alanda dengeli olan efendim insan bazı şeyleri detaylarıyla düşünmek için fazla zaman bulamadığı için; sahip olduğu ya da olmadığı olanakların bilincinde bile olamaz... Tamamen kendi yararına olarak düşündüğüm; eğitim amacıyla kullandığım; kendisine bilerek verdiğim; acıların, sıkıntıların, yaşamına koyduğum sınırların farkında olamaz... Hatta öyle ki; en yakınındaki ölümleri–ölenleri bile kısa zamanda unutarak; gece gündüz savaşırcasına çalışarak kendisini işine verir... Böylece ömrünün nasıl gelip geçtiğini anlayamaz... Bu nedenle de ölüm korkusunu düşünecek fırsatı, zamanı olamaz... Çünkü yaşadığı koşullar hem ölümü düşünmesine fırsat vermez, hem de ölümle kol kola, yakın arkadaş olmasına engel değildir... Hatta bu durumu ben yoksulluk olarak bilerek teşvik eder... Çalışmalarını, üretimini, disiplinli yaşam biçimini, insanlara ve evrene yararlı olacak şekilde sürdürür... Ölümden sonra yok olma korkusunun ötesine geçmiştir, bu düşüncenin ötesinde sürdürür yaşamını; böylece olgun hali getirdiğim efendime şunları söyler kabul ettiririm;

         -Ölüm her canlının başına gelen doğal bir olay asla korkacak bir şey yok...

         -Ölüm zor olsaydı herkes kolayca ölemezdi...

         -Sen sevmeyi öğren, mutlu yaşamayı öğren; ölüm nasıl olsa sana kendisini öğretir...

         -Daha da uzun yaşasan bu güne kadar yaptıklarının tekrarından başka bir şey yapmayacaksın...

         -Ölümü öğrenmen gerekmez;  o gelir kendisini öğretmeye çalışırken sen gitmiş olursun...

         -İnsanlar karşılaşmayacakları bir durumun korkusundan korkarak yaşamlarını bilinçsiz biçimde, olumsuzlukları düşünerek karartmaktadırlar... Sen karşılaşmayacağın ölümün korkusundan asla korkma-o korkunun üstüne çıkacak zeka, bilinç, derin öngörüye zaten sahipsin...

         Efendim insanın ölüm korkusunu böylece yenerek onu bu doğal acının kaygısından, korkusundan endişesinden,  tedirginliğinden uzaklaştırırım...

         Malından ve parasından vazgeçemeyen zenginin karşısında ağlayarak, kendisini yırtarak, korkarak, gülünç duruma düşerek gittiği ölüm isimli doğal olaya; efendim insan gülüp oynayarak, sanki sevgilisiyle buluşmaya gidercesine coşkuyla, gerdeğe girecek damat gibi, sevinçle, hatta koşarak, uçarak gider...  Ölüm korkusuyla çelik – çomak oynadığı gibi; ölüm anında gülünç duruma düşecek yanlış ürkek ve aptalca hareketler yapmaz... Gülümseyerek, hatta ölüme minnet ve saygı duyarak kucaklaşır… İşte yoksulluk olarak; hizmet ettiğim efendim insan; paradan, maldan ayrılma; evlerini, fabrikalarını, uçaklarını, gemilerini kime bırakacağı gibi bir duygu yaşatmadığım için;  mal-mülk-para-her türlü varlık duygusunun üstünde yaşadığı ve onlara bağımlılığını tamamen ortadan kaldırmayı başardığım için sırf bu nedenle bile insanlara büyük hizmet yaptığımı söyleyebilirim... Bunun değerini hizmetinde bulunduğum bana efendi olabilen insanlar daha iyi takdir edeceklerdir... Beni en iyi anlayanlar, öğretimimden ve sınavlarımdan başarıyla geçmiş, bilgeliğe ulaşarak kalıcı eserler vermiş akıllı insanlardır…

        

 

         ...

        

         Yoksulluk olarak efendim insanı her türlü sınırsız risklerden, içgüdülerden, gerçekleştiremeyeceği içi boş-anlamsız-gereksiz-ayağı yere basmayan hayallerinden korurum... Aklın aydınlığını sunduğum için; bana efendi olmayı başarabilenleri olgunlaştırırım... Böylece bu kişileri; olayları önceden görebilme, önceden önlem alma yeteneğini geliştirmelerini sağlarım… Böylece attıkları her adımda, daha dikkatli, özenli, düzenli, kontrollü, kapasitesine göre davranan, ayağını yorganına göre uzatan, aklın aydınlığından      ayrılmayan bireyler haline getiririm…  Risksiz, stresten uzak, huzurlu,  ömürlerinin geri kalan bölümlerini mutlu sürmesini sağlarım... Risklere girecek aşamaya gelmeden önce efendime şunları anlatır ve kabul ettiririm;

         -Asla duygusal davranma, sınırlarını iyi belirle, kapasitene göre riskte gir...

         -Kapasiteni aşan riskler riskleri çoğaltır, olumsuzlukların altında kalırsın ezilir yok olursun...

         -Acılar acılarını çoğaltır;  başarısızlıkların başarısızlıklarını arttırır… Dünyaya yaşama geldiğine bin kez pişman eder...

         -Kaldıramayacağın riskler seni intiharlara, hatta ölümlere götürür...

         -Yaşam isimli bu serüvende uğrunda ölmeye değer tek bir değer yoktur...

         -Kapitalizmin acımasız, seni insanlıktan çıkartan, vahşi ve önlenemez ilkel kurallarını benimseme...

         -Kapitalist olduğunda insanlığın bütün değerlerini inkar edip sıradan bir canlı, kurtulmak istenilen kaçılan bir mikroba dönüşürsün

         -Edinebilirsen ki edinmelisin en büyük dostunun arkadaşının sen yani kendinin olduğunu unutma...

         -Beşikten mezara kadar kendinle olacağın için özünle barış içinde ol ve kendini dost edin... Beden ve ruhunla sevgi ve mutluluk içinde varlığını sürdür…

         -Yapamayacağın, işleri yapmaya çalışma... Hatalar yaparsın, hiç hesapta olmayan engeller, zorluklar, çözemeyeceğim sorunlarla karşılaşır perişan olursun…

         -En iyi bildiğin tek bir işte uzmanlaş, onu en ince detaylarına kadar öğren... Aynı işi yapanlara göre işini daha üstün, daha nitelikli, daha verimli, herkesin beğenebileceği biçimde yap...

         -Hile, sahtekarlık, adaletsizlik, üç kağıtçılık, onursuzluk yapma... Bu türlü kötülükleri işine-hayatına bulaştırma…

         -İçinde bulunduğun sistemi, devletini, milletini seve, onlara ihaneti aklından bile geçirme… Yıkıcıların, bölücülerin, vatan hainlerinin oyunlarına alet olma… En büyük otorite olan devletle iyi geçin, yasalarına uy, karşı çıkma, ona karşı yanlış yapma...

         -Yemenin–içmenin–uyumanın–cinsel- doyumun sınırları asla yoktur... Bu konuda ölçülü ve dikkatli davran...

         -Verdiğin sözleri ucunda ölüm bile olsa mutlaka tut; tutamayacağın sözleri asla verme...

         -Hangi işi yaparsan yap; yaşamının hesabını her an verebilecek gibi cebinde taşı... Birisi istediğinde çıkartıp hesabını ver...

         -Parayı efendi yapma; sen paraya efendi ol... Parayı ayaklarının altına almayı başarabilirsen ona efendi olursun, başının üstüne koyarsan ona uşak ve tutsak olursun...

         -Ölümden korkma; ölüm varken sen yoksun; sen oldukça da ölüm yoktur...

         -Aklını çıkartıp atıp ;  gelişmemiş akıl diye tanımlanan duygusal davranarak yanlışlara gitme...

         Bana öğrenci olan, derslerimi iyi öğrenen, hatta bana efendi olabilen akıllı insanların hepsi bu söylediklerimi nefes almadan dinlerler...  Söylediklerimi harfi harfine uygularlar… Daha önce girdikleri risklerin acı faturalarını ödedikleri; iflaslar, karakollar, adliyeler, karakollarda, cezaevlerinde biten serüvenleri yaşamlarına konulan kısıtlamaları anımsadıkları için yenilerine girmekten benim sayemde vazgeçerler...

         Az sayıdaki efendim beni dinlemez; kontrolsüz ve sınırlarını aşan risklere girerler, riskler risklerini çoğaltır; gönençlerini yitirip kendi sonlarını belki de mezarlarını kendi elleriyle hazırlarlar... Genç yaşta beklenmedik bir anda ( ya intihar ederek, ya da birileri tarafından öldürülerek ) yaşamdan ayrılıp, toprağın altına girerler... Buna da yoksulluk olarak en çok ben üzülürüm; efendimi yitirmiş olmasının yasını tutarım; acılarını içime gömerim... Çünkü görevimi yaparken efendim olan insana iyi hizmet edemediğimi düşünürüm... Amacım efendim olmayı başarabilen, öğütlerimden dersler çıkartabilen insanı yükseltmek, onun içinde gelecek binlerce, on binlerce, belki de yüz binlerce yıl sonra ortaya çıkacak olan ÜSTÜN İNSAN ı ortaya çıkartmasını hızlandırmaktır; yüksek, onurlu ve erdemli davranışlara yöneltmek onu eğitmektir... İsteklerimin dışına çıkanların sayısı az olmasına karşın, her çağda bu şekilde davranan, yoksulluk olarak beni üzenler vardır; olmaya da devam edecektir... Ama ben hiç birisine aldırmadan, derslerimi gece gündüz, aldıkları her nefeste vermeye, onların doğru, erdemli, güzel, mutlu zenginliklere ulaşması yönünde eğitimimi sürdürürüm…

        

 

         ...

 

         Soylu ve erdemli varsıllığı sunduğum; inanılmaz güç ve dayanılmaz eğitimimden geçerek başarıya ulaşan, mezun ettiğim efendim olabilmeyi, bana hükmederek hizmetlerimden yararlanmayı, derslerimden hep yıldızlı puanlarla geçmeyi başaran insanlar yaşamlarının hiçbir aşamasında beni asla unutmazlar... Parasız–aç kaldıklarını, çocuklarına harçlık veremediklerini, eşlerine karşı zor duruma düştüklerini, hastalandıklarında ilaç alamadıklarını, çocuklarının ve eşlerinin karnını doyuramadıklarını ev kiralarını ödeyemediklerini, faturalarının altından kalkamadıklarını, sevgilileriyle buluşmalarını olanaksızlık yüzünden ertelediklerini, hatta ondan kaçtıklarını, soğukta üşüdüklerini; sıcakta yandıklarını, ceplerinde bir tek kuruşun olmadığını, lokanta vitrinlerini süsleyen yemekleri yiyemediklerini, seyretmekle yetindiklerini, bir tek simitle bir kaç gün geçirdiklerini, saç–sakal tıraşı olamadıklarını, dişlerini fırçalayacak macun alamadıklarını, çok kötü giyindiklerini, ayakkabılarını boyatamadıklarını, arkadaşlarına çay ısmarlayamadıklarını, dolmuş ücretleri olmadığı için saatlerce, günlerce aylarca işlerine yürüyerek gidip geldiklerini, ve diğer tüm sıkıntılarını asla unutmazlar...

         Yoksulluk olarak efendim olabilen insana işte ben bunları öğretirim; her nefeslerinde, attıkları her adımlarında yaşadığı bu ve benzer sıkıntılarını unutmamasını sağlarım... İlk bakışta bu yaptıklarım için hain, zalim, kötü, iğrenç, bencil görünsem bile; bunların hepsi efendim insanın yararınadır..

         Bu gün geçmişte yaşadığı bu olayları unutmayanlar; söylediklerimi kusursuzca uygulayıp, bilgeleştikten sonra soylu varsıllığa ulaşanlardır... Eşlerine karşı başları dik olanlar, lüks evlerde, villalarda, inanılmaz yalılarda oturanlar; bir dönem kiralarını ödeyemeyenlerdir... Faturalarını gününde ödeyenler dün yaşadıkları sıkıntıdan ders alıp kendilerini doğru ve etkin biçimde kontrol edenlerdir... Simitle yirmi dört saat geçinenler; bu gün en güzel yemeklere ulaşanlardır... Saçlarını sakallarını  en güzel berberlerde kestirebilenler; dişlerini fırçalayanlar da; geçmişte yaşadıklarını unutmayanlardır... Güzel giysiler, ayakkabılar, kokulara ulaşanlar; dün bunun sıkıntısını çekip, benim eğitimimden geçen; yaşadıklarından güzel olumlu dersler çıkartarak hayatlarını sıfırdan düzenlemeyi başaran saygıdeğer efendilerimdir... Yine benim efendim olabilenler; bu gün en güzel sağlık kurumlarından hizmet alanlar, tüm hastalıklarını tedavi ettirebilecek ilaçlara ulaşanlar; bana iyi öğrenci olabilenlerdir... Toplum içinde parasızlık ve kötü giyim yüzünden zor duruma düşmeyenler; benim dersimi iyi belleyen soylu varsıllığı yolcu ettiğim kişilerdir... Sonuç olarak;

         En büyük, en iyi, en kuralcı, öğrettikleri asla unutulmayan ve unutulamayacak bir öğretmen olarak bu yaptıklarımla varsıllığı ulaştırmayı başardığım öğrencilerimin soylu davranışlarıyla; bilge kişilikleriyle gurur duyuyorum... Verdiğim eğitimimle soylu varsıllığa ulaşanlar beni yaşamlarının her aşamasında unutmadan, ders alarak, teşekkür ederek, minnet ve saygıyla anarlar... Ve beni yenerek varsıllığa ulaştıkları yaşamlarının en unutulmaz anılarının başında gelir...

         ...

 

         Yoksulluk olarak; bazen öğünmeye çalıştığımı düşünebilirsiniz... Ama söylediklerimin de en küçük bir yalan, şüphe, politika, sahtekarlık, kandırmaca, yutturmaca, hilem yoktur... Yaşamlarında bilgeliğe ulaşmış; devletin üst düzeylerinde yöneticilik yapan ya da zenginleri yöneten büyük akıla sahip olan kadın–erkek gibi en üst yerlere ulaşmış olanların çoğu benim eğitimimden, disiplinimden, insanı insan yapan katı kurallarımdan geçmiştir... Çünkü; erdemli, doğru, güzel yolu ancak böylece bulmuşlardır... Bu güzellikleri yaşama biçimi haline getirmişlerdir... Emsallerinden ayrılarak öne çıkmış, inanılmaz makamlara yükselmişlerdir... Ve yine yoksulluk olarak eğitimimden geçmiş kişilere sonuna kadar güvenebileceğinizin garantisini veriyorum...

         Çünkü efendim olabilmeyi başarmış, verdiğim derslerden çok iyi yararlanmış; kendisini iyi yetiştirmiş;  hatalarını tekrarlamamayı başarmış bu insanlar; benim eğitimim sırasında; olanaksızlıkların, çaresizliklerin, yolda kalmanın, acı çekmenin, aç kalmanın, ilaçsız kalmanın, yaşamı zar zor sürdürmenin ne demek olduğunu iyice öğrenmişlerdir... Bütün bunların yanında; efendim olabilen insan şunları da bilir; hata nedir? Başarı nedir? Çalışmanın – tembelliğin önemi ve anlamı, hilenin dürüstlüğün, politikanın-saflığın, yoksulluğun –zenginliğin, çarenin–çaresizliğin, yalanın – doğrunun, onurun – onursuzluğun, özgürlüğün – tutsaklığın, öldürmenin–yaşatmanın bağışlamanın – kin ve intikamın, kıskançlığın – övgünün, sevginin – nefretin, hastalığın – sağlığın,  yaşamla ilgili neler olduğunu; olumlulardan daha çok olumsuzlukların acıların ve onursuzluğun hepsini bilirler... Buna göre hareket ederek; kendisinin geldiği ve gidebileceği tek yerin dürüstlük ve erdem olduğunu; onurlu, bilgece davranmak olduğunun bilincindedirler...

         Böylece yoksulluk olarak benim eğitimimi almış; terbiyemden ve sıkı disiplinimden geçmiş, yetişmiş kişilere her zaman ve her koşulda güvenebilirsiniz... Dürüstlüğün, erdemlerin, çalışkanlığın, adaletli olmanın zirvelerine ulaşmıştır… Bu kişiler her zaman topluma örnek olmuş seçkin ve de her yönleriyle üstün kişilerdir...

 

         ...

 

         Yoksulluk olarak bana iyi öğrenci olmuş, eğitimimi iyice almış,

yoksulluk olarak sistemime tam uyum sağlayan; efendim olabilen insanları; zenginlerin uykularını kaçıran, yaşamlarını karartan, doğduklarına pişman eden;   tüm korkularından korurum, kurtarır mutlu hale getiririm... Korku dan kurtarırken efendim insanın şöyle düşünmesini sağlarım ;

         Paramı yasal yollardan kazanıyorum, yasaların bir santim dışına çıkmıyorum, geçimimi yasal olarak sürdürüyorum, çalmadım, suç işledim, yasaların beni tutuklayıp zindanlara atmasına gerektirecek yanlış bir davranışım olmadı; insanların mallarına, namuslarına, haklarına el uzatmadım... Her şeyimi emeğimin karşılığı olarak kazandım... Ne dev fabrikalarım, ne dev mülklerim, ne dev yatırımlarım, ne lüks otomobillerim, ne de taşınamaz servetim var...

         Yaşamım boyunca yasaların dışına çıkmadığım için onların suç saydığı, yanlış davranışım olmadı... Bilerek ya da bilmeyerek yaptığım yanlış davranışlarımdan dolayı yasaların bir gün yakama yapışıp beni zindana gönderme olasılığı da bulunmuyor... Ayrıca devletime, milletime, ülkeme asla zarar verecek suçlar işlemedim… Her zaman kutsal değerlerimin yanında oldum… Canlı-cansız hiçbir varlığa karşı yanlış-zararlı davranışım olmadı… Yitirmekten korkacağım bir tek şeyim var o da sevgi... İnsanların bana saygı duyacağı hale getirdiğim; beni sevmelerini sağladığım, yaşama biçimim haline getirdiğim en büyük varlığım... Diğerlerini yitirme korkusu gibi bir endişe taşımıyorum... Sadece sevgimi ve bana gösterilen saygıyı yitirme korkusu taşıyorum... İşte efendim insana yoksulluk olarak sunduğum; parayla-malla-mülkle, şanla, şöhretle elde edemeyeceği şeyleri verip; onu sonsuzdan sonsuza akan zaman dilimi içinde huzurlu ve mutlu yaşamasını sağlarım…

         Korkularını, kaygılarını silip attığım için efendim olan insan;

         Huzurlu yaşar, sağlıklı düşünür; sağlıklı uyur, iç ve dış dünyasıyla dengeli ilişkiler kurar... Zamandan ve kendisinden her koşulda hoşnuttur... Korkulardan, endişelerden, saygılardan uzaktır... Okuma – yazma – düşünmenin aydınlığında; sabırla ve bilgeliğin ön gördüğü akılla kusursuzluğa ulaştırdığı, tamamen dengeler üzerine kurulu bir yaşam sürer... Belirli bir dönemden sonra da yaşamın vereceği en büyük unvan olan bilgeliğe, oradan da ÜSTÜN İNSAN a ulaşmayı başarabilir...

         ...

 

 

         Her efendim evinde-yatağında rahatlıklı ölür; çünkü başka ülkeler gitme, seyahat etme, evini terk etme olanağı, gibi risklere girmez çünkü parası yoktur... Tüm zamanını bana öğrenci olmakla verdiğim dersleri öğrenmekle, kendini keşfetmekle; aklını keskinleştirmek ve bilgeliğe ulaşmakla, sevdikleriyle birlikte geçirir... Evinden bir gün sonsuzluğa ( ölüme ) yolcu edildiğinde ise geride bıraktığı; güzel davranışlar, iyilikler, hoşgörü, bilgeliğin ifadesi olan sürekli gülümseyen yüzü, üstün vicdanı, yardımseverliliği, adaletli davranması, sevgiyle herkesi ve evreni kucaklaması, kısacası erdemli davranışları güler yüzü örnek insan olması akılda kalıp; belki de kuşaklar boyunca dilden dile dolaşır... Yazdığı kalıcı ve ölümsüz düşüncelerle dolu kitapları, varsa ortaya koyduğu sanat yapıtları, icatları, kuşaktan kuşağa evrenselliğin sonsuzluğunda ölümsüzlüğü hak ederek gelecek kuşakların yaşamlarında ve gönüllerindeki yerini alır... Bu aslında her insana yakışan, en üst düzeydeki örnek ve ideal yaşamdır; herkes ister ama ben bunu; hizmetinde olduğum efendim insana yoksulluğun zirvesi olarak sunarım... Böylece gelişen, olgunlaşan, kalıcı yapıtlar vererek ölümsüzlüğe ulaştırdığım efendilerimin sayesinde insan gelecekte ortaya çıkacak ÜSTÜN İNSAN ı bu günden bulup yaşamayı başarır... Aslında yoksulluk olarak; efendim insana yaptığım katkılar, verdiğim eğitimler, öğrettiğim erdemli davranışlar, adaletli ve mutlu yaşama gibi ana değerler inanılmaz ve sayılamaz... Ancak ben bunlardan bir bölümünü sizlerle paylaşmaya çalıştım... Yoksulluk olarak insanlar beni lütfen ve de asla aşağılamasınlar, benden kaçmasınlar, beni lanetlemesinler... Tarihin ve zamanın söylediklerini tam ve doğru olarak anladıklarında; yoksulluk olarak, benim ne kadar büyük bir öğretmen, derslerini unutmayacak biçimde öğreten, milyarlarca yıllar atalarından geçen beyin kayıtlarıyla onların mutlu edebildiğimi her doğan insana açık ve net olarak anlatsınlar… Benim verdiğim dersi; zenginlik hayal bile edemez… İnsanlıkla çıktım yaşam sahnesine yoksulluk olarak; yok oluşum da sadece yeryüzündeki son insanın yok oluşuyla olanaklıdır... ABDULKADİR KAÇAR…. Adana, Türkiye…

        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder