13 Ağustos 2025 Çarşamba

HAZIR DEĞİLİM ÖLÜM…

 

HAZIR DEĞİLİM ÖLÜM…

 

ÖNSÖZ

Alman şair ve filozof GOETHE en üzüntülü ve en mutlu olduğumuz anlarda sanata gereksinim duyarız diyor…

Tüm sanatların anası-babası-kardeşi-arkadaşı-sevgilisi-sevdalısıdır şiir… Şair ise söz ustasıdır; yine akıllı bir insan iyi şiir de kendini yazdırmak için şairini bekler… Başka bir düşünür şair de; ben kötü şiir yazmaya çalışıyorum, çünkü iyi şiir yoktur demiştir…

Bu bilgilerden yola çıkarak 1993 te yazdığım ve “HAZIR DEĞİLİM ÖLÜM” isimli kitabımda sunmuştum… Takdir her zaman olduğu gibi okurundur… Abdulkadir Kaçar-şiirler 1993-Adana/Türkiye

 

 

HAZIR DEĞİLİM ÖLÜM

Hazır değilim ölüm

İshalim,

hava soğuk,

gece karanlık,

hem annem evde yok

sana hazır değilim ölüm…

odamın duvarlarına sor,

kitaplığıma

yorganıma,

yatağıma

daktiloma,

karbon kağıdıma,

yağlıboya tabloma,

takvimime,

lambama sor

sana hazır değilim ölüm…

yaşamadığım milyarlarca duygum,

yazılacak şiirlerim var

arkadaşlığıma ne dersin?

 

 

DÜNYA MACERAM

Kanlı intihar gelir

her sonbahar can evime oturur,

zakkumlarda açar rengarenk

nefesini genlerimde hissederim,

beyaz sabahlarda

boyundan büyük sevdalar çırpınır yüreğimde

dünya macerası

piç

züppe

dalaşma

boğuşma

kızılca kıyamet yaşam,

tadı kalmadı baharların,

yıldızları koynuna dolduran çocuk,

uçurtmalarının süzüldüğü sonsuz

mavi gökyüzü yok artık…

 

 

KAN ZAMBAKLARI

Hükümlüyüm sürgünüm ölüme

kanla yıkanır sabahlarım

gecelerim kapanmaz yara

irin seli

ellerimde kördüğüm ayrılık

sanık gecelerimin en orospu konuğu umutsuzluk

saldırganlığınla gel

zehir zıkkım çirkef çıkmazlarım,

girdaplarında anarşi,

cunta sokaklarında çatışıyor ruhum

her hücrem terörist

yaşam burcuna kayıtlı pörsümüş yıpranmış depremli

silinmiş eski bir kimlik

sermayem can

biçimsiz

isyankar

karaborsa sevinçler

yılan insanların zehirlerinden koruyup

ağırcaklı zaman mor bir at

dizginsiz basıp geçiyor

yüreğimdeki kan ırmaklarıma

kentsoylu türkülerin

kaygısı yüreğimde

kıyısındayım kokuşmuş ayrıntıların,

dipsiz uçurumlu akşamlarım

camlarda parçalanıyor

eriyor yüzün yaratılmamışçasına

yokluğun küstah

kuluncumun ortasına saplı

paslı bıçak

hayvansal

bir dağ gibi oturur

gözbebeklerime hasretin

karanlık hicazkar soyunur

soylu bir fahişe

çiğnenip çiğnenip tükürülmüş

kan bulaşığı yasaklar

kirli renkler taşır

her düşüncem yokluğuna kilitli

otobanlar

caddeler

çıkmaz sokaklar dolanır boynuma

isyanlarım semirmiş birer yılan

gökyüzünde apartmanların arasında

kara bir hıçkırık düğümlenir

boğamıza yumrukçasına

ölüm son kez ertelenir

göklere çekilir yağlı urgan

can dört köşe

alıcı kuş

katil

hunhar ölümlere direniş

ırmak olmak dağlarca özgür

kolay mı intiharlar üretmek

kalbi çıkartılmış cesetçesine yaşamak

karanlık parçalıyor bekar sokaklarımı

acı çekiyorum

umutlarım saplı ustura

can evimde yitik

salyalı kuduz it yalnızlık

akşamın eşiğinde bekliyor

kan emeci

kör cellat

ıssıza çökertilmiş bir deli

zincirli içim sürgünüme

demir kapılarım üstüme kilitli,

yüzyıllardır sevgilere küskün

anahtarları küflü paslı darmadağın

bir yaz bırakıyorum ardımda

yüreğimde ıslak yeşil bir bahar

içime gidiyorum

kan zambaklarıma…

(İlk yaz dergisi Türkiye birincisi şiir ödülü…)

 

 

YAR

döl evim sevinç içinde

kardelenim çiçeğim

can parçam

yar geliyor

akasyam

ıhlamurum

nergis sevdam

bir dokunuşuna bin can verdiğim

öpüşünde dünya değiştirdiğim

kollarımda terlemesi aşk pınarım

ekmek ağacım

güneşleri kucağıma dolduran,

gömülerini bana açan yar

ayrılığın ölümlere eş

yokluğun beynime saplı kurşun

kanlı çıban…

 

 

 

ÖLÜME YATARIM

İntiharlar giyinirim

uçurumlarımın kenarında

akrep yuvalarında

kan mezarlarında

ölüme yatarım

cüzamlı kangrenli sabahlarda

yıldırımlara yaslarım yüreğimi

alevlerden demir kırbaçlarla

döver rüzgar

cesedim parça parça

anarşistler basar can evimi

kurtarma operasyonları kapalı kapılarım

vahşi kasırgalar

düşüncelerimle alır sonsuzluğuna

derin hava boşluklarında kara deliklere yuvarlanırım

düşüncelerimde yiterim…

 

 

UTANIRIM

camda keşmekeş karakış

üşür duygularım

göçmen

kararsız

darmadağın

sarı bir hüzün deformesi

yüzüm kendime yabancı

yüreğimde(mi) bemol bir sancı

yaşam kırıntılarım yanaşır

iskelem parça parça

ölüm

soyunup

girer koynuma

utanırım…

 

 

TURKUAZ

beyaz sevinler taşır buğday çiçekleri

türkuaz ikindilere

kimliksiz baharın acı sarısı

ışık akar yüreğime

yer altı mağaralarımda yaşar

en garip duygularım

heyelanlar çökertir ince yerini

pıhtı sevdalarım

ceset ağırlığında beyaz

kan terler ellerim

karanlığa kelepçeli

düşerim ortasına

erten akşamların

sevinçlerimi boğar

cinayetlerle kuşatılmış karanlıklar

yaşam toz bulutu

saralı ruhlar labirentinde

ölümleri göğüsleyerek

sabahlara kan revan içinde yürürüm…

 

 

BEN BİLİRİM

ölümler peşin

yokluklar vadesiz

sürgünümde yalnızım

isyan çiçeklerinin neftisini

ben bilirim

yanımdaki sevgiliye milyarlarca yıllık hasreti

yürek tanrısının şarkısını

açlığı

acıyı

seçeneksiz

virane

çaresizim…

 

 

KENDİMİ YARATIRIM

içimdeki okyanuslarımın kuytularında

düşünceye yatarım

döllenmemiş yumurta

doğmamış cenin olurum

kendimi yeniden biçimlendirir

en baştan yaratırım

bilinçaltı duvarlarımın ötesinde gizlice

yeni dünyalar kurarım

her nefesimde milyarlarcasını yok eder

yeniden yaratırım…

 

 

KENDİMLE KALACAĞIM

güneşte parçalanıyor gölgeler

çiçeklere kilitleniyor kırmızı

ustura ağızlı kahkahalar kaplanıyor

gözbebeklerime

kırık hayaller

intiharlar biriktiriyorum

yine de gelme

kendimle kalacağım

simsiyah hasretinle…

 

 

ORKİDE

duran kalp

beyazı dönen göz

omuzlarda giden cenaze

ben miyim

mezara indirilen

kefeni çözülen ceset

üstüne toprak atılan

başucuna isimli tahta çakılan

telkin verilen fani

ruh mu gök yüzüne yükselen şu beyaz enerji

boşlukta nasıl yol alır

ölümden sonra ilk durak var mı

orada gökyüzü bulut giyinir

eflatun yağmur ağlar mı

ağaçlar hangi rengi kuşanır

papatya beyaz

orkide siyah mı

anne-baba çocuklarını tanır mı

intiharlı ruhlar nasıl avunur

şairler hangi bölümde kalır

dünyada zemheriyse orada bahar mı?

 

 

MEZARIMDA BAHAR

bulutlardan düşen saf çocukçasına

dünyadan bilinmez karanlığa

ilk adımımı atacağım istemeyerek

varsa gökyüzündeki yıldızım kayacak

benden dünyaya toprak yığını bir mezar hatıra kalacak

üzerine yağmur-kar yağacak

rengarenk çiçek denizleri dalgalanacak

kuşlar ötecek

kaç bahar

kaç milyar yıl geçecek

ve benim bunlardan hiç haberim olmayacak…

 

ABDULKADİR KAÇAR 1993 Adana-Türkiye…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder