26 Mayıs 2021 Çarşamba

DELİ YÜCEL BEY’İN ANILARI…


 

 


 

DELİ YÜCEL BEY’İN ANILARI…

 

 

Önsöz

Deli Yücel gerçekten “DELİ Mİ?” yoksa “VELİ Mİ?” üç yıldır anılarını yazan birisi olarak bunu çözemedim… Ama emin olduğum tek şey var; kaleme aldığım anılarının yüzde yüzünün doğru ve hepsinin noktasına virgülüne kadar yaşanmış olduğudur… Anlattıkları belki eksik olabilir diye düşünüyorum… Onun Ekspres ve Toros Gazeteleri’nde yıllarca süren anılarını yazarken, bazen Keloğlan, Bazen İncili Çavuş, Bazen Temel Reis, Bazen Nasrettin Hoca canlandı zihnimde… Deli Yücel’in kartviziti zaten onun ne kadar renkli bir kişiliğe sahip olduğunun da somut bir kanıtıdır… İşte kartvizitindeki meslekleri;

AŞI-VACI-DELİ YÜCEL BEY(Aşık kurşuni), Milli atıcı, öğretmen, şair, yazar, mumyacı, müzisyen, Çukurova Avcılar Atıcılık Dalı Başkanı, Adana Atış Poligonu amiri, Bölge trap skeet tabanca atıcılık takım antrenörü, Boksör, pehlivan, Atlet, Basketbolcu, Voleybolcu,  müzisyen, Fahri erkek ölü yıkayıcısı… Anılarını teybe kaydederken, teypten tekrar çözerken, yeniden yazarken, gazetede yayınlandığında tekrar okurken, bu kitabı düzenlerken her okuduğumda ayrı bir tat aldım… Bu güzelliği siz sevgili okurlarla paylaşmak, gerçekten büyük mutluluk… Bu kitabın oluşmasında ve Türk Milletine sunulmasında beni teşvik eden gazeteci arkadaşım sayın Murat Zöhre  ve Oğuz Baytok’a gazetelerde bu anıları dizen,mizanpaj yapan, tüm basın çalışanlarına yürekten teşekkürü borç bilirim….

Mayıs 1994

 

 

 

 

 

DELİ SÖYLER AKILLI İNANIR

Anneciğim çok iyi fal bakardı… Ben de bozulurdum… Evde tek başımayım, Firdevs teyze geldi… Eli göğsünün üzerinde, bir fincan tutuyor…

-Buyur Firdevs teyze?

-Nazmiye hanım nerede?

-Ne yapacaksın?

-Özel bir işim vardı…

Anladım fal baktıracak…

-Firdevs Teyze fal için geldiysen falın piri benim…

-Kurban olayım, o zaman şu fincanıma bir bak bakalım…

Firdevs Teyzenin oğlu da Eskişehir Akademisi’nde okuyor, o gelecek… Onun için fal baktıracak…

Fincanı elime aldım;

-Allah alllahhh

-Ne oluyor Yüceeeel?

-Neler görüyorum neler?

-Neler görüyorsun çabuk söyle…

-Senin kanından ve canından bir çocuğun…

-Eeee?

-Trene biniyor, trenin lastiği patlıyor, derken Firdevs Teyze;

-İsmaaaaaal? Diye şak düşüp bayıldı…

-Ayıl yahu, ayıl yahu… Şaka yaptım… Ayılsana?

Yüzüne su serptim, kolonya döktüm bir türlü ayılmıyor… Neyse Nadire Teyze de geldi; sarımsak ve soğan koklatırken ayılttık… İlk sözü;

-İsmaaaal nerede? Öldü mü? Kaldı mı? dedi…

Nadire Teyze de,

-Yücel sana şaka yapmış… Trenin lastiği patlar mı hiç?

-Doğru anam… Deli söyler akıllı inanır… Lan Deli Yücel sana bundan sonra fal baktıranın babasının sinine s…çayım…

 

 

NAMAZ KILAN CEMAATİN BAKLAVASINI YEDİM

Hasan Öge ile birlikte teravih namazını her gün bir camide kılıyorduk… Bir gün Ağca Mescit’e gittik… Teravih namazı başladı… Meğerse her bir rekattan sonra hatim indirilirmiş… Daha üç rekat namaz kılmıştık, Adana daki tüm camiler boşaldı…. Her rekattan sonra hoca hatim indiriyor… Biz alışkın değiliz… Hasan iyidir ama biz böyle Müslüman değiliz ki…

Hoca okudukça okuyor,

Hoca okudukça okuyor,

Hoca okudukça okuyor,

Bir baktım ki,  bir sini baklava köşede duruyor…

Hasan’a gösterdim…

-Hasan bu baklava ne?

-Yücel namaz kılanların enerjileri bitince bunu verirler… Enerjileri yerine gelir… Her gün birisi bir sini baklava getirir;

Hoca;

-Allahuekber derken, ben namazı bırakıp doğru baklavanın yanına doğru koştum…

Hasan;

-Lan yapma laaaan…

-Karışma, dedim… Siniyi kucağıma aldım…

Yer misin? Yemez misin?

Yer misin? Yemez misin?

Yer misin? Yemez misin?

-Elhamdulillah rakbilalemiiiiiin… Maliki yevmüddin…

Ağır çekim gibi zamanı unutmuşçasına dua okuyan hoca, benim baklavayı yediğimi hissedip sinin gıcırdadığını duyunca;

-Maliki Yevmiddiiiin…İyya kenabüdü ve iyya kenestain… Allahu ekber…

Esselamün aleyküm verahmetullah…

Esselamün aleyküm verahmetullah…

-Amin dedi…

Cemaat hızlandı, hoca hızlandı, ama baklavanın yarısını bideme indirmiştim… Hoca demiş ki;

-Deli Yücel bir daha gelirse baklava getirmeyin… Getirirseniz de en öne koyun… Gözümüzün önünde bulunsun… Ne olur ne olmaz?

 

 

KIÇ KANSERİ

Doktor Cüneyt İnanç Anamur da doktorluk yapmıştı… Beni de ava davet etmişti…. Durmuş Ali Arıcı isimli bir arıcıyla tanıştırmıştı… Arıcı bana satmam için 1,5 ton bal gönderdi…

-Sat karı senin olsun, dedi…

Ben balları aldıktan sonra bazı kişiler;

-Eyvaaah! Balın gitti… Paran gittiii, Deli Yücel’den para alamazsın, demişler…

Aradan 10 gün geçti bana geldi;

-Yücel Hocam,

-Ne var lan?

Kızın başında ur çıktı… Nadar sattıysan parasını ver, doktora gideceğim…

Bir hafta sonra;

-Yücel hocaaa,

-Ne var lan?

-Kız kanser oldu doktora götüreceğim….Nadar sattıysan parasını ver…

Beşk gün sonra,

-Yücel hoca,

-Ne var laaaan,

-Kızımın ayağı kırıldı… Doktor parası…

Baktım hadarır nehzi gioilodbbb

Lan napiiim?

Lan napiiim?

Lan napiiim?

Adam her hafta geliyor… Bir telgraf çektim…

-Kardeşim kıç kanseri oldum… Lütfen para istemeye gelme… Tedaviden artan parayı da size takdim edeceğim…

Gelen Mektupta;

-Yücel kıç kanserine çok üzüldüm… Allah şifalar versin… Kanserin çok türleri olduğunu duydum ama kıç kanserini duymadım…

Ne yapim? Adam beni yek ekmeğe muhtaç edecekti…Başka çarem yoktu…

 

 

BURNU KOKAN ÇOCUK

Balcalı Hasnanesi Ortopedi Servisi’nde film çektiriyorum, bir çocuk bekliyor… Çok saf, çok temiz, çok vesveseli….

-Oğlum sen burada ne arıyorsun?

-Abi burnumun filmini çektireceğim…

-Neyi var lan burnununu?

-Burnum kokuyormuş, abi….

Adamın ayağı kokar,

Adamın ağzı kokar,

Adamın götü kokar, ama burnu kokan adam görmedim… Baktım çok evhamlı…

-Lan bana bak sen ne olacağını biliyor musun?

-Benim arkadaşımın götü kokuyordu, Adam eline makineyi aldı, götünü yaktı… Adam hala sıçamıyor… Nişatır değmiş gibi… Poposu hala yanıyor…

-Peki abi benim burnumu da yakarlar mı?

-Lan elin götünü yakan doktorlar, senin burnunu yakmazlar mı?

Çocuk birden koşarak kaçtı… Peşinden bağırdım…

-Gel lan burayaaaa… Gel lan burayaaaa? Nereye kaçıyorsun?

Çocuk hem koşuyor hem de geriye dönüp dönüp bağırıyor;

-Abi az kokuyor, az kokuyor abi….

 

 

DELİNİN AKLINA İNANILIR MI?

“VURUŞ” isimli köpeğim öldü ya,

Ağlıyorum,

Ağlıyorum,

Ağlıyorum…

-Yandı Deli Yüceeeel…

Öldü Deli Yüceeeeel…

Köpeksiz kalınır mı? Bu acıma DR.Cüneyt İnanç dayanamamış, getirip kendi köpeğini bana hediye etti… Çok cins bir köpek…. Hoca minareye çıkıp

-Allahu ekber allahü ekber, derken,

Köpekte,

-Huuuuu…

-Hüüüüüüü, diyor…

Allah Allah….

Lan napim?

Lan napim?

Düşündüm, taşındım, şaşırdım…”HU” da Allahın 99 isminden birisi ya… Eshab-ı Kefh Suresi’nde “KITMİR” isimli birköpeğin adı geçer ya… Zaten cennete girecek tek köpektir…

-Lan bu”KITMİR” soyundan olmasın?

Camiden çıktım, yaşlı müezzin vardı, bana yaklaştı, biliyorum köpeği şikayet edecek….

-Yücel beeey,

-Buyur amca?

-Senin köpeğin var ya? Ezan okumaya başlayınca uluyor haaaa…

-Hayırdır ne oldu?

-O köpek varya çok inançlı…

Çörekçiye uluyor mu?

Tablacıyı uluyor mu?

Sebzeciye, meyveciye, uluyor mu?

Ezan-ı Muhammed okunduğunda uluyor…

-Huuuu diyor…. Hu Allahın 99 adından birisidir… O da Allahını çağırıyor… Kıtmir soyundan olduğunu ispat ediyor….

Müezzin iyice şaşırdı..

-Yaa demek öyle amca?İyi ki bana söyledin, karakola şikayet edecektim…

Karısı da müezzine ;

-Haciiiii, O deliye söyle bu köpek çok uluyor…. Başımıza bir kötülük gelecek deyince, müezzin de;

-Sus hanım sus… Günaha girme… O imanlı köpekmiş…

-Kim dedi?

-Deli Yücel dedi…

-Haciii Delinin aklına inanılır mı?

Şimdi müezzin hiçbir şey demiyor… Köpekte istediği kadar uluyor…

 

 

 

EŞEK ŞAKASI

Yolgeçen Köyü’nden Mahmut Şaşmış çok bonkör, çok şakacı(mukallit) bir adamdır… Çok severim, Küçüksaatte dalgın-dalgın giderken beni görmüş… Bir şaka yapmak istemiş… Yanıma gelmiş;

-Havvvvv! Dedi…

Bir hopladım,

Bir hopladım,

Bir daha hopladım…

-Lan Mahmut anamı siktin… Yarım aklım vardı o da gitti… Sen benim anamı siktin, intikamımı senden almasam her bildiğim yalan…

Aradan 6 ay geçti; Ataman Fedai’ nin bir kara yılanı vardı… Aldım, doğru Yolgeçen Köyü ne gittim… Köyün kenarında arabamı stop ettim, bunların namaza girmesini beklemeye başladım… Hoca,

-Allahu ekbeeeeeeer, dedi…

Herkes namaza girdi… Behre doğru içeriye girdim… Cemaat saf tutmuş, baktım Mahmut içeride, en uzun boylu olan… Hemen fark ettim… Yılanı çuvaldan çıkarttım ayağının arasına bırakırsam, namazı bıraktı;

-Yılaaaaan,,

-Yılaaan,

-Yılaaaan diye bağırıp dışarıya kaçtı….

Cemaat peren peren oldu, dışarıya kaçtılar… Hoca şöyle bir geriye baktığında yılanın poposunun altına girdiğini görünce o da şimşek gibi dışarıya kaçtı… Bana çok kızdılar…

-Yahu Allahın evinde böyle şakalar olur mu?

Ben de;

-Müslümanım ama her yer Allahın evidir… Mahmut Küçüksaatte beni korkuttu, artık çocuğum da olmaz…Kulağımın dibine yaklaşıp “HAVVVVV” dedi… Bende it zannettim… Bana böyle şaka yaparsanız sizin camiye ejderha bile getirmeyenin anasını avradını …

 

 

JET İMAM

Akılbaliğ oldum-olalı Allahımla baş başa oldum… Dinin gereklerini de iyi kötü yerine getirmeye çalışırım… 42 senedir Teravih namazlarını da hiç kaçırmadım…

Çok jet imamlar gördüm,

18 dakida,

17, dakika,

15 dakikada teravih kıldırırlar… Arkada cemaat onların hızına ulaşmak için bayılır düşer…

Bazı gazeteler yazar, imam hakkında soruşturma açılır… Bizim gibi gevşek Müslümanlarda nerede tez namaz kıldıran imam varsa, onun peşinden geediriz… Nefimize namaz ağır gelir…

Allah affetsin, zaten arkadaşlar bir araya toplandığımızda hızlı imamları ararız… Bir gün bir arkadaşımın evine yemeğe davete gittim… Adana nın ünlü iş adamları,

Kemal Aslan,

Nevzat Aslan,

Hasan Öğe,

Nadir Şahin,

İhsan Karaca, yemekler birbirinden güzeldi… Hepimiz iftarımızı ettik… Hoca o sırada ezanı okudu…

-Eyvaaah! Namaza geç kalacağız, dedik..

Arkadaşım da,

-Şimdi camiye gitmeye kalksak namazın yarısına yetişiriz… Bir jet imamımız var aramızda… Size namaz kıldıracak…

Herkes bana bakıyor,

Herkes bana bakıyor,

Herkesin gözü bende…

Allah biliyor, ben namaz kılıyorum ama fazla dua bilmem… Öğle namazı olsa sessizdir, ikindi de öyle… Ama teravih olunca malım pazara çıkacak…Her rekatta ayrı ayrı sureler okumak gerekiyor… Ben bilmiyorum o kadar duayı…

Herkes bana bakıyor,

Herkes bana bakıyor…

Ben kafamı öne doğru eğiyorum… İçimden de keşke bu sofrada olmaz olaydım… Evimde kuru soğan, ekmek yeseydim… Ne işin var lan burada eşekoğlu eşek… Namazı nasıl kıldıracaksın diye kendi kendime kızıyorum… Büyük bir abi vardı; benim kalbimi okumuş olmalı ki;

-Yücel namazı sen kıldıracaksın… Kul darda kalmasa Hızıralihisselam yetişmezmiş… Senin yanakların kızıl kızıl oldu heyecandan… Ben anlıdım ki, sen fazla dua bilmiyorsun… Biz sana yardımcı oluruz… Nadir Şahin 145, Hasan 16, Güloğlu 160, Nevzat 130 kilo… En hafifleri benim 115 kiloyum… Toros Ekspres treni gibi namazı  abi kıldırdı.. Yaşlı olan abi namazı kıldırdı…

Allahu ekber,

Allahu ekber,

Allahu ekber şişmanlar yere yattı… Namazı tam 13 dakikada kıldırdı… Namazdan kalkanlar, su isteyen isteyene… Bizi evine davet eden arkadaş şöyle dedi;

-Bama imam olsan, il müftüsü olsan 2.günde seni görevden alıp Şırnak’a tayin ederler…

 

 

DELİ YÜCEL’İN KATLİ VACİPTİR

Karagöçer Köyü’nden Halil İbrahim Dayı beni çok severdi… İyi bir iş yaptığımda;

-Amerika’ nın haberi olsa, senin gibi insanlar üretir… Süper adamlar imal eder… Çok yüksek zekalı adamsın, derdi…

Kötü bir iş yaptığımda da,

-Bunun zürriyetini kurutsunlar… Katli vaciptir, derdi…

Halil İbrahim Dayı Avcılar Kulübü’nde kafayı çekti… Yere yıkılacak hale geldi…

-Beni Karagöçer’e gönderin, dedi…

-Halil İbrahim Amca senu bu saatte Karagöçer’e nasıl gönderirim?

Taksi parası o zaman çok pahalıydı…

Lan napim?

Lan napim?

Lan napim?

Taksi ile doğru Otogara götürdüm… Otobüs muavini;

-Karaman, Karaman, Karaman diye bağırıyordu…

Karagöçer yerine Karaman otobüsüne bindirdim…

-Arkadaş sen bunu Karaman da indir….

-Tamam abi, dedi…

Halil İbrahim Dayı, uyuyup uyanıp muavine soruyormuş…

-Lan daha gelmedik mi?

-Lan daha gelmedik mi?

Lan daha gelmedik mi?

Bir süre sonra Karaman’a vardıklarında, muavin uyandırıyor…

-Baba geldik… Haydi in…

-Burası neresi?

-Karaman deyince, şaşırmış…

-Oğlum Karagöçer neresi? Karaman neresi?

Başlamış bana küfürler savurmaya…

-Vay ananı avradını Deli Yücel, lan senin oymağını…

Adana ya ertesi gün geri dönmüş… Avcılar Kulübüne gelmiş…

-Deli Yücel’ in katli vaciptir… Zürriyeti üretilmemelidir… Derhal kafası kesilmelidir, demiş…

 

 

 

TUVALETE GİRENLER İYİ ÖKSÜRÜN

Kaportacı Sarı İsmail’ den çok çektim… 1952 model Chevrolet’ imin kaportasını yıllarca yapmadı…

Üç defa mavzer çektim,

Üç defa bıçağı gırtlağına dayadım,

Okulda, tuvalette, banyoda, yatakta ümitleniyorum, hayaller kuruyorum, otomobilim bir türlü yapılmıyor…

Tamirci Sarı İsmail’ in oradayım, akşamüstü sıkışmıştım… Tuvalete gittim, oturdum, büyük abdestimi yapıyorum… Kapı;

-Güüüüm… Gıııırt… açıldı…

-Öhö öhööööö diyorum… duymuyor…

-Takır tukur birisi girdi… Üstüme geliyor… Adam yüzüme;

-Şııııır… Şıııırrrr işiyor… Yüzüm, burnum sidik oldu…

-Lan yapma laaaaan? Pezveenk… Terbiyesiz adam….

Adam şaşırdı;

-Ne oluyor yahu?

-Ayıp değil mi? 20 defa öksürdüm… Sen gelip yüzüme şaptın… Utanmaz adam…

Meğer Sarı İsmail’ in babasıymış…

-Oğlum daha iyi öksürseydin… Benim kulağım sağır…

-Oğlu otomobilimin kaportasını yapmadı… Babası yüzüme işedi… Bundan sonra herkes tuvalete girerken iyice öksürsün…

 

 

“ANANIN YERİNİ TUTMAZ…”

Niğde Bor da yayladayız, bir vatandaş, beyaz eşeğinin üstüne kar yüklemiş sarıyor…

Kar beyaaaaz… Eşek beyaz… Adam beyaz giyinmiş… Bizim evin önünden geçerken eşek anırıyor…

-Aaaiiiiii… Aaaiiiii…

Adam bağırıyor;

-Yayla buzuuuu… Yayla karııııı…

Eşek adamdan daha çok bağırıyor,

-Aaaaiiii…. Aaai…

Adam bağırıyor;

-Karcııııı, karcıııı…

Sesler birbirine karışıyor… Rahmetli Ökkeş vardı…

-Yücel sor bakalım;

-Ne sorayım?

-Karcııı, karcııı karın beyaz mı? de…

Ben hemen ayağa kalktım, kapıya yöneldim;

-Karcı amcaaaaa, Karcı amcaaaa.

-Ne var?

-Karın beyaz mı?

O sırada annem de yanımda duruyordu…

-Eşşekoğlu eşek karım beyaz ama yanından duran ananın yerini tutmaz…

Akademiyi bitirdim, ama böyle espri yapamam… Halkımızın zekasının kıvraklığına, espri anlayışına, cinaslı konuşmasına hayranım…

 

 

NEVZAT DOĞAN YATAĞIN HAKKINI VER

Seyhan Belediyesi’nde Zabıta olan Nevzat Doğan 100.yıl mahallesinde üst katımda oturur, komşumdur…

-Yücel bizim hanımla yattığımız karyolanın yatağı keçe gibi oldu… Allah için şehre giterken götürüp hallaça attırır mısın? Benim otomobilim yok biliyorsun…

-Tamam… Emrin olur Nevzat’ım…Şerefin var…

Aldım, götürdüm, yatağı hallaça attırıp getirdim… Gece saat 01:00 den sonra kornaya bastım…

-Dat dat daaaaat! Dat dat dat…

Nevzat uykudan uyanıp hayret dolu gözlerle bakarken;

-Gel yatağını al… Bak fıstık gibi oldu…

-Ciğerim sabah olsaydı… Hayırlı olsaydı, dedi…

Yatağı sırtlayıp giderken arkasından seslendim;

-Nevzaaat! Yatağının hakkını ver…

-Tamam abi… Emrin olur, dedi çıktı gitti…

Mesaja anlayamadı, sabah oğlu Metin elinde 100 bin lira bize geldi;

-Babam gönderdi… Yatağın hakkı kaç liraysa parasını kessin dedi…

-Nevzat Doğan hala anlamamış;

-Buradan sesleniyorum, oğlum Nevzat, yatağın hakkını ver, parasını istemiyorum…

 

 

HOCAM 100 NUMARA VERDİ

Ticaret Lisesi’nde Tarih dersindeyiz… En iyi bildiğim konuydu…

-Hocam ben anlatacağım, dedim…

Hoca safsaf yüzüme hayretle baktı;

-Kalk anlat lan, dedi…

Anlattım,

Anlattım,

Anlattım,

Anlattım dersin tamamını anlattığım için 100 bekliyordum…

Hoca,

-60 veriyorum, dedi…

-Hocam hakkımı yediniz… Sizden 100 puan istiyorum…

-Deli Yücel otur oturduğun yerde… Sevildiğini bil…

Neyse bir şiir yazdım;

Sayın hocam/arzı hörmet ederim/her iki ellerinden saygıyla öperim/100 numaram hakkımdır/onu acilen isterim/hocam tekrar ellerinden öperim…

2.gün hoca;

-Yücel ayağa kalk

Kalktım,

-Lan sana 100 numara verdim, git al…

-Nerede hocam?

-Koridoru çıkınca sağa dön, soldan 8.kapı…

Meğerse bana tuvaleti vermi…

 

 

“ALLAH CEZASINI VERSİN”

52 model Chevrolet’ime Namrun’ daki evimden eşyaları yükledim, Armutoğlu yaylasına taşınıyoruz… Araba tıklım tıklım…

Mafraşlar, üstün de Ceylan, üstünde Martı, üstünde Karaca, üstünde Turna, en üstte keklikler bağlı… Onun üstünde köpekler, yanımda da Ayla oturuyor… Parı yoldan gitsek trafik rastgelir diye eski yoldan gitmeye karar verdik… Vay ananı avradıııııın… Bir yokuşu tırmandık, aşağıya doğru inerken gelen aracı-giden aracı durdurmaya başlamış polis… En küçük hatası olana ceza yazıyor…

Lan napiiim?

Lan napiiim?

Lan naapiiim?

Lan naapiiim?

Polisin yanına yaklaştık,

Lan naapiiim?

Lan naapiiim?

Lan naapim?

Polis benden önceki aracı durdurdu… Bizim Nasrettin Hoca türbesi gibi arabamızı görünce gözlerini ayırdı, tekrar açtı, kapattı, tekrar kapattı, geri açtı, iki gözünü iki eliyle,

-Geeç… Geeeeeççççççç…

-Geeeeeççççç Allah cezanı versin…

Eğer polis durdursaydı 1500 maddeden 1500 tane suç bulup yazması gerekirdi… Akıllı adammış, benim gibi deliyi durdurup başına belamı etsin? En doğrusu geçmeme izin vermesiydi…

 

 

SENİ CİN ZANNETTİ

Süleyman Kar’la geyik avındın dönüyoruz… Toros tünellerindeyiz… Yorgunluktan öldük…

-Ne olur bir tren gelse de binsek, dedik…

Bir bekçi tren raylarını kontrol ediyor… Yaklaştık;

-Bekçi dayı tren gelecek, lambayla durdursan da binip gitsek olur mu?

-Mümkün değil kardeşim… Sen deli misin?

-Kardeşim durduruyor musun, durdurmuyor musun? Treni ben durdururum ama hesabını da sana sorarım…

Bekçi delendi, delendi, delendi…

-Yahu kardeşim sen git başımdan…

Bu sırada TOROS EKSPRES treni geldi, geldi, geldi zınk diye önümüzde durdu… Meğer erken kalkmış…

-Haydi Süleyman, binelim, dedim…

-Yücel kalbin ne kadar temiz senin…

Trene binerken  bekçiye bakıyoruz, ağzı yarım metre açık bakıyor…

-Beni tanıyamadın… Senin kalbini durdurayım da gör, diye bağırdım…

Süleyman Kar’a yalvardı bekçi;

-Söyle hocaya, herhalde cindarmış… Ne olur kalbimi durdurmasın, bana dokunmasın… Ben fakir bir insanım… Çoluğum-çocuğum var…

Tren hareket etti, bekçi hala bana şaşı olmuş gözlerle bakmaya devam ediyordu…

 

 

 

 

AKİF ORTAÇ’IN DİREKTİFİ

Müteahhit Akif Ortaç’ la tanıştık…

-Yücel ben 40 yıllık avcıyım… Ama 30 yıldır ava gitmiyorum… Seni görünce içimdeki kurtlar kıpır kıpır ediyor… Bana tüfek alır mısın?

-Emrin olur abi…

1,5 milyon lira verdi… Gizim, aldım, geldim…

-Yücel bana bir de çizme al…

-Emrin olur abi…

Gittim, aldım geldim…

-Yücel ağa bu gün nereye gidiyoruz?

-Sarıçam’a…

-Gidiyoruz boş dönüyoruz,

Gidiyoruz boş dönüyoruz,

Gidiyoruz boş dönüyoruz…

Lan naapiiim?

Lan naapiiim?

Lan naapiiim?

-Akif Ortaç Ağa..

-Efendim Deli Yücel ağa?

-Lan gel seni bu gün av membaına götüreceğim… Ama öyle bir yere götüreceğim ki, otomobilin bağajı kuşlarla dolup dolup taşacak…

-Tamam… Ciddi misin lan?

-Akif’ime bak… Ne demek ciddi misin demek? Sana bunu ispat edeceğim… Saat 03:00 evinden aldım… Doğru Dolaplı Köyü ne otomobilimizi bıraktık…

Yürü Allah yürü,

Yürü Allah yürü,

Yürü Allah yürü,

Yürü Allah yürü… 4-5 saatte Akyatanın dibine vardık… Ama ne ördek var, ne bir bok var… Akif geriye dönüp bakmıyor bile…

-Ne oldu lan abi?

-Lan Deli Yücel ben arkaya bakmaya bile cesaret edemiyorum…  Anamızı ağlattın lan…

-Abi burası örnek membaı…

-Lan böyle membaın  anasını avradını s… Sen ördek olsan buraya gelir misin?

Bir süre sonra geri döndük, yağmur başladı… Titreye titreye köyü geri zor bulduk…

-Yücel bir dakika?

-Ne var lan Akif abi?

-Lan bundan sonra arabaya en fazla uzaklık 300 metre olacak… daha uzak yerler için beni asla arama…

-Tamam… Lan abi, kusura bakma… Sana bir kıyakçılık yapacaktım, ama ördekler hain çıktı… Ne yapayım?

 

 

KARISIYLA KAVGA ETTİ, EZANI ERKEN OKUDU

Gülseren Hocahanım bizim mahallede oturuyordu… Bir gün bizi Alata Pikniğe götürecekti… Hoca;

-Yücel beni sabah 05:00 te uyandır… Çünkü ancak hazırlanırız…

-Peki emredersiniz hocam….

Yumurtalar kaynattık,

Sucuklar hazırladık,

Yufka ekmekleri suladık,

Sabah9 Alata’ ya geziye gideceğiz… Kız arkadaşlarla alem yapacağız… İp atlayacağız… Saklambaçlar oynayacağız… Gözüme uyku girmedi… Caminin hocası;

-Allahuekber allahu ekber, deyince hemen sıçrayıp kalktım… Hazırlandım…

-Tırttttt aşağıya indim… Gülseren Hocanhanımın kapısını vurmaya başladım…

-Dan daaan daaaan…

-Hocaaam kalk…. Hocam gözlerini oğuşturup saate baktı;

-03:00

-Hocam ezan okundu… Hocamın sesiyle kalkıp buraya geldim… Benim ne günahım var?

-Allah hocanın gözünü kör etsin… Karısıyla kavga etmiş… Ezanı erkenden okumuş…

Tabii saatin 05:00 olmasını bekledik… Sabahleyin Alata da muhteşem bir piknik yaptık…

 

MKE SATIŞ MÜDÜRÜ

Mke satış müdürü Hüseyin Acar,

Türkiye nin en ciddi,

Türkiye nin en titiz,

Türkiye nin en sihirli,

Türkiye nin en cinli adamıdır… Analar böyle adam doğurmamıştır… Bir bağırdı mı memurların hesi çil yavrusu gibi dağılır ama süper adamdır… günde bin kişiyle muhatap olur, bin kişinin işini bitirir, bin kişiyi karşılar, bin kişiyi yolcu eder…

Titiz, titiz, titiz, titiz, titiz, titiz…

Sabah 06:00 da geliyor, akşam 20: 00 de evine gidiyor… Uyku yok, yemek yok, kendini tamamen işine adamış durumda… Herkes önünden selamla geçiyor…

-Lan bu adamla nasıl samimi olayım,

-Lan bu adamla nasıl samimi olayım?

Adana nın arap kıyafetlerini aldım, doğru MKE GİTTİM… Tuvaletinde soyunup bu arap kıyafetlerimi kiydim… Hüseyin Acar geldi, baktı, tekrar batkı, tekrar baktı… Sekreterine;

-Araplara silah satıyor muyuz?

-Hayır efendim…

Ben takıl tukul takıl tukul, takıl tukul konuşmaya başladım… Tüfeklere baktım… Kızın birisi yanımdan geçerken;

-Maşalllaaaaahhhh

-Süphanallllllh dedim…

-Ay estafurullah, dedi kız kaçtı…

Müdür beyin masasına gittim; dişlerini sıktı, yüzünü kırıştırdı;

-Okur kardeşim otur…

-Mafik elemtere fik,, yani Allah, ya Allah mafi mafi?

-Ben geldim Suudi Arabistan dan, telefon etti…

-Kardeşim burada Arapça bilen yok mu? Diye Hüseyin Acar harıl harıl termeleye çalışırken, kıyafetimi çıkartıverdim…

-Allah gözünü kör etmesin Deli Yücel, buranın da ciddiyetini bozdun lan… Bu herifin ne işi varsa acil yardım yapın… Burada otorite bırakmadı…

Tabancamı verdiler, otobüse bindim geldim…

 

 

HAMAMA GİRDİM KADIN SANDILAR

Bor da yayladayız, annemler, komşular, hep hamama giderlerdi… Bir gün;

-Bende gelecem, ben de sizinle geleceğim, diye bağırmaya başladı…

-Oğlum orası kadınlar hamamı… Delendin mi? Olmaaaz…

-Bana ne bana ne Gelmesem evin bütün canlarını kırarım, diye elime taşları aldım…

-Olmaaaz…

-O zaman ırmakta yıkanırım…

-Boğulursun deli oğlum..

Neyse;

-Bu g…verenin başına eşarp bağlayalım, dediler…

Bağladılar, kadın kılığında içeriye girdim…

Tarladım, terledim, terledim, terledim… Nasıl peştamal düşerse, her tarafım ortaya çıktı;

-Erkeeeek… Aboooovvvv erkeeek… diye örtüneni mi ararsın? Bayılıp düşeni mi ararsın….

Kadınların büyük bölümü dışarıya kaçtı… Daha sonra hamama kontrol etmeden kimseyi almadılar… Bende zaten içeriye fazla bir şey göremedim… Bir daha da kadınlar hamamına gitmedim…

 

 

ANIRAN DELİ

Hilmö Özsöyler, Rüstam Sardaşlar, Fadıl Köyü muhtarı Remzi Avcı, Billuriyeci Hüseyin le birlikte avdayız… Araziye dağılacağımız zaman;

-Arkadaşlar birbirimizi ka,bedersek ben bir çama çıkarım, eşek gibi anırırım… Sizler de karşılık verin… Parolamız bu olsun…

-Tamam, dediler…

Bir ara ben oruç olduğum için hızlı gezeceğimi, yemeğimi ayırlamalırı tembihledim…

Gezerken, gezerken, gezerken, Allah allahhhhh…. Karaisalı’ nın başlıklı Köyü’nden başlamışıtm, Ayaklı köyünü aşmışım, Recine ormanlarının ötesindeki Beydemir Köyüne varmışım… Akşam oldu olacak… Bağırmaya başladım…

-Hilmi ağabeyiiii?

-Rüstem ağabeyiiiii?

Dağlar:

-Rüstem ağabeyii diye yansılanıyor…

Aklıma geldi, parolamız esek gibi anırmaktı… çıktım ağacın tepesine;

-Aaiiiiii…. Aiiiiiii… Aiiiiii…

Dalar taşlar benim bu anırmamla indiyor… Baktım aşağıdan çıtır çıtır sesler geliyor… İki kişi tüfeklerini bana doğru doğrulmuşlar…. Tetiklerini çektiler, çekecekler…

-Laan naaapiyorsunuz?

-Sıkmayın laaan..

-Ben eşek değilim insanım…

-Öldürüp günaha girmeyin laaaaan!

-Benim karım var, çocuklarım var… Kıymayın bana laaaaan…

-Aaaaiiii… Aaaaiiiii… Diye bir taraftan da anırıyorum…

-Yahu sen deli misin? Akıllı mısın? İn misin? Cin misin?

Arkadaş çok deli gördük ama senin gibisini görmedik… Eşekten daha iyi anıran deliler görmedik dediler…

Sonra bu kişilerle samimi olduk; hepsi de şu anda çok samimi arkadaşım…

 

 

KEDİ HAMİT’İN ÇORAPLARI

Aladağlar da geyik avındayım, Pozantı’nın Gökbey Köyü’nden bize Kedi Hamit rehberlik yapıyor… O da avlanıyor birlikte…. Öğlen oldu, herkes yoruldu;

-Şurada yatalım… İkindi de yeniden avlanırız… Nasıl olsa geyikler de yatıyor…Buradan devam ederiz, dedik…

Herkes gölgeye uzandı… Uyumuşum… Ama burnum düştü düşecek…

Bir koku,

Bir koku,

Bir koku,

Bir koku…

Baktım Hamit lastik kundura giymiş… Uyurken de ayağını çıkartmış, uyandırdım…

-Hamiiit beeeee

-Buyur Deli Yücel abi?

-Yahu senden bir ricam var…

-Emret abi…

-Lan şu çoraplarını bana ver seni zengin edeyim..

-Nasıl yani?

-Benim diş doktoru bir arkadaşım var… Hastalarını bayıltmak için Avrupa dan ilaç getirtiyor… Bazen de bulamıyor… Bu doktor arkadaşıma vereyim de bu çoraplarını, hastalarına koklatıp, bayıltsınlar dişlerini öyle çeksin…

Kedi bozuldu…Kızardı, bozardı. Utandı…

-Yahu dağların anasını-bacısını belledin… Bu kokan çorapların dağları taşları zehirledi….

Sesini çıkartmadı… Bu günlerde duyuyorum ki Hamit her gün ayaklarını yıkamaya başlamış… İyi bir alışkanlık kazandırdım değil mi?

 

 

 

TUNCER AKDOĞAN’A SİLAH DAYADIM

Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ndeki 13.yılım… Sınıf arkadaşım Süreyya Karay, Tuncer Akdoğan… Tuncer’e yalvardım…

-Tunceeeeeer…

-Ne var laaan?

-Ne olur bana sınavda yardım et… Sen bu dersi biliyorsun…

-Canın sağolsun lan gardaş… Sorularımı yaptıktan sonra sana yardım ederim…

-Bana bak, beni yalnız bırakma… Sana güveniyorum…

-Ayıp ettin lan…

Sınav başladı, Tuncer sınıfın en önündeki sırada oturuyor, hocaların gözleri önünde…  Ama sınav sırasında benden kaçıyor… Bne de yakınında bir yer buldum, oturdum… Sorular soruldu… Ben bir nokta bile doymadım…

Oturdum,

Oturdum,

Oturdum,

Lan naapiim?

Lan naapiiim?

Tuncer den en küçük bir hareket bile yok… Sınavın sona ermesine 10-15 dakika kaldı…. Bana hala yardımcı olmadı… Silahımı çektim sırtına dayadım…

-Sesini çıkartma ulan… Kağdını alıyorum…

Tuncer terledi,

Tuncer terledi,

Tuncer terledi…

Kağıdını aldım, oturuşunu değiştirmeden;

-Tabii Yücel… Al lan… dedi…

Kağıdını aldım, bendeki boş kağıdı da ona verdim… Onun adını, soyadını silip, kendi adımı soyadımı yazdım… Kağıdı hocaya verip çıktım… Tuncer dersten kaldı… Ben sınıfı geçtim…

 

 

MAHALLEDE ŞAAPAN ADAM

Mahallede bir gün baktım, bir adam yolun ortasında;

-Şııııııııır….

-Şıııııııııır…

-Şıııııııırrrr işiyor…

-Napiyorsun lan eşşekoğlu eşek?

-Abi özür dilerim, dedi hemen toparlandı….

-Önümde duvar var sandım….

-Lan itoğlu it, duvarla adamı ayırt edemiyor musun? Ulu orta mahalleye işenir mi?

-Abi özür dilerim…

-Lan oğlum ayıp ayıp… Ayrıca ayakta işemek bereketsizlik getirir lan…

Bu ve benzeri çirkinlikleri Allaha şükür mahallemizde, kahvehane açan Yılmaz Dilbaz yok etti… Allah ondan razı olsun…

 

 

KENDİMİ MÜDÜR YAPTIM AMA SÖKMEDİ

Sanat Enstitüsü Kütüphanede memurum… Tek görevliyim… Bir yıl oldu beni müdür yapmadılar… Müdür yok…

-Lan buranın müdürüyüm, dedim…

Gittim sarı pirinçten, “SANAT ENSTİTÜSÜ KÜTÜPHANE MÜDÜRÜ” yazdırdım…. Enstitü Müdürü Ziya Şahin duymuş… Bir baktım küfürler savura savura geliyor…

-Nerede bu eşşekoğlu eşşşşşşşşşeeeeek?

Geldi,

Geldi,

Geldi  ben ayak seslerini takip ediyorum… Ayağıyla kapıya;

-Güüüüüüüümmmmm diye vurdu…

Ben oturuyorum…

-Kalk ulan ayağa…

Kalktım…

-Lan sen misin müdür ben miyim?

-Siz siniz Müdürüm… Ama siz okulun, ben kütüphanenin müdürüyüm…

-Bok yemişsin sen eşşekoğlu eşek… Çöplükte iki horoz olur mu? Sök lan şu yazıyı?

Söktüm bir daha da takmadım… Kendimi müdür yaptım ama yutturamadım… Sökmedi…

 

 

YENİ UĞUR HELVACISI

Yeni Uğur Helvacısı Adnan, cezerye, lokum, sultan lokumu, tahin, küncü satar… Bir gün yanlarına gittim;

-Oooooo Deli Yücel hoş geldiiiiiin?

-Şööyle ramazan gezisine gelmiştim… Ziyarete gideceğim bana ayrı ayrı halinde, cezerye, lokum, sultan lokumu, koyun… Hazırlayın…

-Kaç paket olsun abi?

-5’ er paket yeter…

Çalışan 5 kız paketi yavaş yavaş diziyorlar… Baktım, cevizli, fındıklı, fıstıklı, cezeryeler, lokumlar beni kendilerine çağırıyorlar… Yavaş yavaş yemeye başladım…

Yedikçe iştahım açıldı,

Yedikçe iştahım açıldı,

Yedikçe iştahım açıldı,

İştahım açıldıkça yedim,

İştahım açıldıkça yedim,

Hele biraz daha,

Hele biraz daha,

Hele biraz daha,

Hele biraz daha…

Adnan görmüş, kızlara bir işaret etmiş… Yavaş yavaş dizen kızlar;

-Tık tık,

-Tık tık,

-Tık tık,

-Tık tık makasla kesip kesip koydular… Paketleri örttüler…

-Buyur Yücel paketin hazır…

Ben bu arada 2/3 kiloyu rahatlıkla yedim ama ben çıkınca Adnan;

-Bir daha Deli Yücel geldiğinde paketleri geç hazırlamayın… 5 kilo bedava yedi… Paketi yavaş hazırlayanın işine son veririm…

Şimdi her gittiğimde kızlar ellerinde paketler hazır bekliyorlar… Bir şey isteyince şimşek gibi hazırlıyorlar… Satın aldığımdan fazlasını yemeyeyim diye…

 

 

FAZLA AKLIM YOK

Bener Kamışlı ya telefon açtım;

-Ciğerim silah milah almıyor musunuz?

-Lan tabancam var satmak istiyorum… Lan Deli aradığına iyi ettin… Benim de aklımdan geçiyordu… Ne temiz bir kalbin var lan?

-Sağol abi….

-Ben de sana bir şey soracaktım..

-Emrin olur abi?

-Bne yeni işe başladım..

-Hayırlı-uğurlu olsun…

-Mısır dan pirinç getirip satıyorum…

-Allah bereket versin…

-Lan Deli Yücel Mısır da hanımların sünnet edildiğinri duydum… Acaba sünnet sırasında kirve kullanıyorlar mı?

-Abi bende bilmiyorum…

Buradan Bener Kamışlı ya sesleniyorum… Kadınlar sünnet olursa olsun, kirve kullanıyorlar mı, kullanmıyorlar mı Onu bilemem… Sanan ne elin kirvesinden… Sen işine bak… Zaten aklım yok… Olmayan şeyi karıştırma… Kötü kötü şeyler düşürme aklıma… Aman aklını başına topla… Ben bu türlü şeylere yoracak aklım yok…

 

 

GÜLLOĞULU NU BIRAKIP KAÇTIM

Güllüoğlu ile istanbul’a gittik…

 Tıs tıs tıs tıs tıs yürüyemiyor…

-Lan nasıl kaçayım?

-Lan bu adamdan nasıl kurtulayım? Diye düşünüyorum…

-Paşam buyur?

-Gel Eyüp Sultan’a gidelim… Günahlarımızdan arınalım gülüm

-Peki paşam, dedi…

Taksiye bindik, Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesine vardık… Aman allahım, bir kalabalık, bir kalabalık… Kadınlar, kızlar, ihtiyarlar, gençler, erkekler, ellerimi havaya açtım;

-Eyyyy Allahın sevgilisi Eyüp Sultan, herkesin muradını veeeeer…

-Amiiiiin, dedi herkes…. Orada bulunanlar yönlerini bana döndüler… Birden binlerce kişiye dua ettiren hoca gibi oldum.. Devam ettim…

-Allahım esnafın rızklarını bol ver… İlla da Güllüoğlu na sandık sandık gönder yarabbiiiiiiii?

-Amiiiiiiin…

-Kaza bela verme Allahııııııııııım…

-Gençleri sevdiklerine bağışlaaaaa.

-Herkesin gönlündekini gönder yarabbbiii…

-Amiiiiiin…

Neyse dua bitti… Çevredekiler benim etrafımda büyük bir halka oluşturdular… Herkesi öpmeye başladım…

Öperken,

Öperken,

Öperken,

Güllüoğlu ile aramıza kalabalık girdi…

-Tıııııırpppp… Kaçtım…

Güllüoğlu orada kaldı, dolmuşa atladım…   Güllüoğlu beni aramadığı yer bırakmamış, emniyet, jandarma günlerce dolaşmış…

-Acaba Deli Yücel’i Eyüp Sultan Hazretleri yanına mı aldı? Öldü mü? Havaya mı uçtu? Demiş…

Adana ya geldi, benimle küstü…

 

 

GÜLLÜOĞLU’NUN KURBANINI KAÇIRDIM

Güllüoğlu Baklavalarının Cemalpaşa Şubesi açılacak… Güllüoğlu beni çağırdı…

-Lan Yücel?

-Buyur ağam…

-Şöyle iyi bir program yapalım… Öyle ses getirsin ki, halkın dikkatini çeksin… Dükkana gelecek olan müşterilerimizin sayısı artsın…

-Emrin olur ağam… Bakanları, Genel Müdürleri, valileri, paşaları çağıralım… Şiirler okurum… Herkes gelir…

-Tamam… Çok iyi olur…

Gidip çok besili, muhteşem bir koyun aldı…Kendisi gibi şişman 180 kiloydu… 5 kasap zorla kesti… Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak kurdelayı kesti… Valiler, paşalar, kaymakamlar, herkes geldi… Ben şiirler okudum… Herkes tatlıya, baklavaya daldı… Baktım kesilen koyun yerde yatıyor…

-Lan yücen Deli Yücel bunu çarpabilirsin, ailen bir yıl et yer…

Güllüoğlu na gittim;

-Paşam?

-Bu kurbanı hayır kurumuna versek nasıl olur? Bol bol dua ederler….

-İyi paşam, sen daha iyi birsin… Götür ver… Gelirken de makbuzu getirmeyi unutma…

-Emrin olur paşam…

Hemen Murat 124 taksiyi çağırdım… 8-10 kişiyle arabanın bagajına zor koyduk… Araba çöktü… Şoföre;

-Sür eve, dedim…

Götürdüm, yüzdüm, parçaladım… Aylaya’ da;

-Bunları güzel kavurma yap… Ben Güllüoğlu’ nu alıp geleyim, dedim..

Tekrar pastaneye gittim;

-Ne yaptın paşam?

-O-6’ ya götürdüm…

-Makbuz aldın mı?

-Bizim 0-6 da makbuz ne gezsin?

-Neresi o paşam?

-Ayla 01, ben 02, Martı 03, Turna 04, Ceyhan 05, Karaca 06…

-Yapma paşam… Nasıl olur?

Ağlamakla gülmek arasında bir hale girdi… Şaşırdı… Neyse kendisini eve götürdüm… Kavurmaları yedi, çok sevindi…

Biz bir yıl boyunca,

Güllüoğlu tepsi kavurması,

Güllüoğlu dolması,

Güllüoğlu yahnisi,

Güllüoğlu içli köftesi,

Güllüoğlu çiğköftesi yedik…

 

 

SEÇİM TAHMİNİM

Ticaret Lisesi’ndeki müdürüm olan Ziya Şahin’ in yeğeni Aslan Yaları fabrikası sahibi Kemal Aslan, Ali Sepici’ nin listesinden Belediye Meclisine adaydı… Hatırlarını sormaya gittim; Ziyapaşa beni görünce;

-Ooooo Deli gel lan buraya…

Gittim;

-Buyur müdürüm…

-Bu deli Yücel var ya, bu namussuz toplumun barometresidir… Kimin seçilip, seçilemeyeceğini çok iyi bilir… Aslında bundan akıllı adam yoktur bu şehirde… Gel lan otur… Oturdum..

-Kemal Aslan Ali Sepici’ nin listesinde belediye meclis üyeliğine aday durumu nasıl görüyorsun?

Sandalyeye iyice oturdum, gırtladığımı temizledim…

-Müdürüm 8-0 götürür…

-8-0 mı?

Çevremdekiler hayret dolu gözlerle baktı… Müdür bey şaşırdı;

-Allah Allah…

-Allah Allah…

Kemal Aslan da saf saf;

-İnanalım mı Deli Yücel?

Müdür bey;

-inan inan… Bu eşşekoğlu eşşege ne derse çıkar…

-Akkapı, Mıdık, güneyli Ali Sepici’ye verseler yeterli… Kemal Aslan liste başı çıkar…

-Vay Allah razı olsun…

-Ammmmmmma, dedim…

-Ammaaaaası ne lan deli?

-Seçmenleri görmen lazım… Hem de iyi görmen lazım…

Kemal Aslan, mahallelere yağlar, bulgurlar, pirinçler, sabunlar dağıttı….

Seçim yapıldı; sandıklar açıldı… Kemal Aslan’a bir tek oy bile çıkmadı… Kemal Aslan gelip Dayısısı Ziya Şahin’e dert yanmış…

-Yahu dayı, hani sen Deli Yücel ne derse çıkar demiştin ya…. Anamı s…ler  dünyalarca para harcattı…

Ziya Şahin de;

-Ulan Eşşekoğlu eşek delinin lafına inanılır mı? Deli’ nin aklı olsa, önce kendine hayır yapar…

-Yaaa gördün mü? Eğer benim söylediğim çıkıp seçimi kazansalardı; Deli Yücel dünyanın en akıllı adamı derlerdi…

 

 

 

ATAMAN FEDAİ’NİN ŞAKASI

Ataman Fedai’ nin babası Hasan Fedai ölmüştü… 40.mevlidi okunacaktı… Tören Horzum Yaylası’ndaki maden ocaklarında yapılacaktı… Atilla Fedai;

-Yücel abi gelir misin?

-Niye gelmeyeyim? Kuran okurum Allah için dua ederim…

Horzum yaylasına gittim; koyunlar kesildi, yemekler yendi, mevlitler kuranlar okundu… Atilla Fedai;

-Yücel kardeşim biz burada aldın da çıkartıyoruz… Gizli maden ocağımız var… Al şu bir kilo altını sakla… İleride bir işine yarar…

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah bir sevindim ki; çünkü o yıllarda bir kilo altın 60 milyon liraydı… Bana verdikleri taşın yarısı altın olsa 30 milyon ederdi….

-Allah razı olsun ağam, dedim… Otomobilimin arkasına koydum… Tam nizamiyeten çıkıyorum, görevliler önümü kestiler, silahları falan hazırladılar…

-Duuuuuuurrrrrr! Arama yapacağız kardeşim…

-Arayın…

Bağajımda ağanın verdiği altını bulmasınlar mı?

-Jandarma çağırıyoruz, dedi…

-Yapmayın etmeyin…

-Kardeşim bunu Atilla-Ataman Fedai birlikte verdi…

-Telefon falan açtılar kurtuldum…

Bastım gaza,

Bastım gaza,

Bastı gaza seviniyorum… 30 milyon lira fena para değil… Hem bir çok borcumu ödeyeceğim, hem de bir süre beni rahatlatacak… Sarıçam civarına geldim: bu kez jandarma durdurdu…

-Beyefendi hakkınızda “ALTIN ÇALDI” ihbarı var… Arayacağız…

Beni gözaltına aldılar… Daha sonra Atilla Fedai gelip kurtardı… Meğerse bana altın diye verdikleri krommuş… Hem de jandarmaya yakalattıklarında da şaka yapmışlar… Bundan sonra onların ölüsünü de gitmem, dirisine de…

 

 

DELİ DOKTORUNDAN AKILLIYIM

Adana Valiliği Basın Danışmanı Arif Tekin’ in yüzünden başıma gelmeyen kalmadı… Neredeyse tımarhaneyi boylayacaktım… Bir gün bana;

-Lan Yücel, benim emeklim geldi… Seninkine daha 2-3 sene var… Sana zaten deli diyorlar, dünya bir araya gelse akıllanmana imkan yok… Gel senin deliliğini değerlendirelim…

-Nasıl lan?

-Emekli olalım, bir av bayii açalım, ama kasada ben oturacağım…

-Niye lan? Ben hırsız mıyım?

-Peki kasada sen otur…

-Hem senin çenen kuvvetli, satışa sen bakarsın….

Neyse kararımızı verdik… Emekli olacağız, elimize 20’ şer milyon lira ikramiye geçecek… Av bayiliği açacağız… Arif Tekin meğerse kafayı benim evin altındaki dükkana takmış…

-Peki ben nasıl emekli olacağım?

-Deli raporu alacaksın… Balacılı Hastanesindeki Çukurova Üniversitesi Tıp fakültesi psikiyatri bölümünde bir doktorla konuştum… Benim kafamda patlamalar oluyor diyeceksin… Sana deli raporu verecekler…

-İyi lan, dedim..

Balcalı Hastanesine gittim, psikiyatri bölümüne girmek için rapor çıkarttılar… Gün verdiler… O gün orada olmam istendi… Gittiğimde baktım şaşırdım… Oradaki insanların hepsi akıllı…”DELİLER KLİNİĞİ” diyorlar birde… Oturup doktorla konuştuk… Çok akıllı, çok terbiyeli, iyi bir insan…

-Neden geldiniz beyefendi?

-Kendi rızamla geldim… Kafamın içinde patlamalar oluyor…

-Allah Allah… Nasıl patlamalar…

-Güüüüüm… Güüüüüümmm…. Güüüüüüm…

-Kardeşim sen ne iş yaparsın?

-Öğretmenim…

- Spor yapıyor musun?

-Avcıyım doktor bey..

-Kardeşim o silah seslerinin yankısıdır… Senin şuur altına yerleşip, sonra patladı sanıyorsun… Senin bantların çok güzel kayıt ediyor…

Anan kim? Baban kim? Çocuklukta hastalık geçirdin mi? Para  darlığın var mı? İşinden memnun musun? Ne çalarsın? Hangi sazı, hangi türküleri söylersin?

Bana sorduğu tüm sorulara doğru cevap verince “DELİ RAPORU” cverecek doktor bana dedi ki;

-Hayatımda gördüğüm en akıllı adam sensin…

-Ben deli değil miyim?

-Hayır… En akıllı sensin… Ara sıra gel de bize akıl ver… Moralimiz düzelsin… Seni tebrik ederim… Senin kadar üstün zekalısını görmedim…

Arif Tekin bana hala “DELİ YÜCEL” diyor… İnanmıyorsa doktora sorsun… Benden daha akıllı adam yokmuş Türkiye de… Deli doktorundan bile akıllıymışım… Ama yine de doktorlar akıllı demesine rağmen delilik peşimi bırakmıyor…

 

 

TRAFİK POLİSİNİ ÇILDIRTTIM

1952 Chevrolet  model arabamı 10 bin 660 lira 60 kuruşa almıştım… Arkadaşlarımı hemen evime götürmeye karar verdim…

Arif Tekin,

Şişko Ali,

Papam Mehmet,

Yılmaz birlikte arabaya bindik…

Şişko Ali’nin beli sakat, yürüyemiyor…

Pampam Mehmet’in kolu çolak,

Amcaoğlu Yılmaz’ın trafik kazasında bir ayağı kesilmişti… Arabam yeni ya, yavaş yavaş gidiyorum… Dikiz aynası olmadığı için annemin çeyiz aynasını aldım… Onu bir kolumla tutup, ötekiyle direksiyonu idare ediyorum… Annemin çantalı radyosunu da otomobilimin göğsüne koydum, radyo motorun sesini çekiyor…

Radyo;

-Nihansın dideden diyor,

Motor;

-Tıııııııııtttt.

Radyo;

-Ey mesti nazım diyor,

Radyo;

-Tıııııırtttt..

Hepimiz çok sevinçliyiz… Elimde ayna, önde radyo, çala çala ava gittik, döndük… Bagajda 12 tane köpe dolu… Şehirde;

-Vıııııın…. Trafik polisi durdurdu…. Yağmur çiseliyor….

Polis indi, yanımıza geldi;

-Lütfen evraklarımız? Dedi…

-Memur bey, vallahi, billahi, iki gözüm çıksın, annem-babam ölsün evraklarım var…

-Çıkart öyleyse…

-Şimdi arabadan ineceğim, kontak anahtarlarını çıkartacağım, bagajı açacağım… Yapma, etme gözünü seveyim… Yağmur yağıyor…

-Çıkart öyleyse…  Anlaşılan senin evrakların, ehliyetin yok….

-Annem babam ölsün var… Hem ehliyetsiz, ruhsatsız arabaya binilmeyeceğini biliyorum…

Bu arada tartışmaya  komiser girdi;

-Ne diyor?

-Komiserim, annem babam ölsün, gözüm çıksın ehliyetim ve ruhsatım var diyor… Ama yağmur olduğu için bunları çıkartmıyor,dedi…

Trafik kilitlenmişti… Herkes korna çalıyor, komiser indi yanıma geldi…

-Çıkart, yoksa karışmam, dedi…

İndim, ağzına kadar köpek dolu olan bagajı açarsam, köpeklerin hepsi dışarıya fırladı… Polislerin üstüne koştu… Evraklarımı naylondan çıkartıp gösterdim… Komiser;

-Oooooştttt…. Oooooşştttk diye köpekleri kovalamaya çalışıyor…

Polis;

-Komserim ben sana bu arabayı durdurmayalım demedim mi?

Neyse köpekleri çektim, evraklar tamam çıktı… Arkadaki  arabalar arttıkça arttı…. Kontağı çeviriyorum, araba çalışmıyor…

-Komserim iteleyeceksiniz?

Arif Tekin indi eli sarılı,

Şişko Ali yürüyemiyor,

Pampam Mehmet’ in kolu çolak,

Yılmaz’ ın iki ayağı birden yok..

Komiser polise soruyor;

-Lan bunlardan sağlam olanı yok mu? İnen sakat, inen sakat, inen sakat…

Polis;

-Vallahi komserim şoför de kafadan sakat, dedi…

Komiser ve polis otomobilimi itmeye başladılar…

-İndir-kaldır,

-İndir kaldır,

-İndir kaldır…

100-150 metrede araba zor çalıştı… Komiser nefes nefese yanıma geldi…

-Bak arkadaş, bundan sonra biz seni yanlışlıkla durduracak olursak, korna çal çek git… Sakın durma… Sakın durma… Eğer durursan seni öldürürüm, dedi…

 

 

 

DELİ YÜCEL TABUT SANAYİ

Vilayet Basın Danışmanı Arif Tekin aklıma getirdi:

-Lan Yücel,

-Ne var Arif?

-Lan sen geçim zorluğu çekiyorsun değil mi?

-Evet..

-Lan öğretmenlerin büyük bölümü kimi ticaret, kimi pazarlama yapıyor… Sen tek maaşla ne uzarsın, ne de kısalırsın…

-Haklısın Arif lan…

-Tabut Sanayi kurayım… Çünkü hiç kimsenin yapmadığı, yapılmayan bir iş… Dükkanımın  önüne bir iki tabut dizerim… Herkes görür… Ayrıca zaten Kayseri den bir adam bu konudan zengin olmuş…

-Çok akıllısın lan yücel… Hem Bora Reklama veririz… Alsaray Sineması’nda falan yayınlatırız… Fakirlere kavaktan tabutlar satarsın... Memurlara taksit yaparsın… Kapıya da “ÖLÜCÜ DELİ YÜCEL TABUTLARI, HERKESE UYGUNDUR” yazarsın… Siyah bir baykuş mumyası koyarsın… Teybe bir de kuran kesi koyup sabahtan akşama kadar kuran okutursun… “BİR GÜN GÖTÜRÜRLER SENİ EVİNDEN/KURTULUŞ YOK AZRAİLİN DİLİNDEN” diye yayınlarsın… Sonra el ilanları bastırırsın, arada bir de çekiliş yaparak ücretsiz tabut verirsin… Noter huzurunda “ÖLMEDEN ÖNCE KENDİ KABUTUNU KENDİN AL” kampanyası düzenlersin…

-Hay aklınla bir yaşa Arif abi… İyi iş valla… Ben hemen harekete geçiyorum…

Eve geldim, bir marangozla anlaştım, hemen bir tabut yaptırdım, evin önüne koydum… Üzerime siyah elbise, yi, kafama siyah fotr şapkayı giydim…. “ÖLÜCÜ YÜCEL, TABUT SANAYİİİ ÇOK KISA ZAMANDA FAALİYETE GEÇECEKTİR” bez afişi de yaydırdım… Teybe ilahiler koydurdum, kuran okutuyorum, mahalle bir birine girdi…

Anavatan Partisi İl 2.Başkanı Aziz Pamuk gelip sitem etti;

-Allah için güzel bir iş yapıyorum, güzel para kazanıyorum….Helal para kazanmak istiyorum… Biziniz ölseniz ölene mi ağlayacaksınız, yoksa tabut derdine mi düşeceksiniz? Oysa ben burada hazır tabut yaptırdım, satıyorum…

-Lan Deli Yücel kurban olayım ne kadar kazanacaksın bu işten? Sana o parayı hemen ben vereyim… Evlerimiz zaten karşılıktı, kiraya da gitmiyor… Bundan sonra sen böyle yaparsan kimse de tutmaz… Bir İki kiracımız da (Kapıyı açıp tabutu görüyoruz, sabahtan akşama kadar mevlitler kuranlar okunuyor biz çıkacağız) diyorlar…

Neyse mahalleli aralarında para toplayıp, beni bu işten vazgeçirdiler… Yaptırım dükkana koyduğum tabutlar mı?

Nenem öldü tabut bedava,

Dedem öldü, tabut bedava,

Kirvem öldü tabut bedava,

Komşum öldü, tabut bedava,

Acısı olan insandan da para istemiyordum; tabut sanayi de böylece iflasla kapandı… Arifin aklına uymak mı? Bir daha tövbeler tövbesi…

 

 

KEKLİK PALAZI

Nevzat Aslan, Hasan Öge, Baklavacı Gülllüoğlu’yla yemek yedik… Arabayla şehrin içinde tur atıyoruz…

Nevzat;

-Lan Deli Yücel keklik palazı bulabilir miyiz? Besleyeceğim… Büyük olanlar kafeste yaşamıyor, ölüyor…

-İtin olur… Emrin olur Nevzat… Hemen Salbaşa gidelim, yolda çocuklar satarlar, alıp gelelim…

Çok sevindi;

-Sahi mi lan Deli ?

-Vallahi sahi…

Arabamızın benzini az, Salbaş’a vardık… Keklik palazı yok… Güvenç’e vardık keklik palazı yok… Karaisalı’ ya gittik yok...

-Kızıldağ’ a gidelim, yüzde yüz vardır, dedim…

Gittik bol bol peynir yedik, orada da yoktu…

Nevzat Aslan;

-Deli Yücel benim işim var Adana ya acele dönelim, dedi..

-Benim bildiğim kestirme bir yol var oradan dönelim…

Aslında Pos ormanlarının içinden geçirip Pozantı ya çıkartıp E-5 ten getireceğim… Girdik bakir ormana, bir iki yıl önce devrilen ağaçlar, taşlar, yolları kapatmışlar… Ben önde dozer gibi açıyorum, onlar otomobille geliyorlar… Nevzat başladı Ayet-el kürsüyü okumaya... Nevzat’ı biraz daha korkutmaya karar verdim…

-Lan Nevzat, geçen yıl buralarda vahşi insanlar görmüşler… İnsan etleri yiyorlarmış…

-Yapma lan Deli Yücel?

-Vallahi… Billahi…

-Ala hüla illlahü diye okumayı daha da hızlandırdı… Bir süre daha gittik;

-Mekanları buradaymış…

Nevzat zangır-zangır titriyor,

Zangır zangır titriyor,

Zangır zangır titriyor...

Bir süre daha gittik, durdum;

-Lan Nevzat pusulan var mı?

-Lan ne pusulası? Biz şehir içinde geziyorduk…  Pusula falan yok… Ne gezer lan pusula?

Biraz daha gittik;

-Deli Yücel daha çok var mı?

-Deli Yücel daha çok var mı?

-Deli Yücel daha çok var mı?

Nasıl Armutoğlu yaylasına geldik, E-5’i görünce;

-Lan Deli Yücel buraya Karaisalı bizden önce gelmiş…

-Ne Karaisalı’sı lan… Orası Pozantı, dedim…

Herkes derin derin nefes aldı… Stepme yok, benzin az, tam Tekir’n yanından geçerken ;

-Nevzat şuradaki köylere de uğrayıp keklik palazı soralım mı? deyince…

-Lan kekliğinden de, palazından da, daha ona niyet edenin de Anasını avradını, dedi…

Daha sonra bir daha benimle yola çıkmadı…

 

 

BÜYÜ YAPTIM TERS TEPTİ

Küçükdikili köyü muhtarı Atilla, Boymul Ali, ben Namrun da(Çamlı Yayla) ava gidiyoruz… Ak saçlı, aksakallı birini gördük, evliya belledik…

-Sordum sarı çiçeğe/Annen baban varmıdır?

Çiçek eydür derviş baba/Annem-babam topraktır, diye yanık yanık ilahiler söylüyordu…

-Selamünaleyküm amca?

-Aleyküm selam… Ben de sabahtan beri sizi bekliyordum… Bana Deli Mustafa derler…

-Memmun oldum, bana da DELİ YÜCEL derler…

-Belli oluyor deli olduğun yavrum… Deliler gelmeden velilere ayan olurmuş, dedi şaştık kaldık… Bizi Yörük çadırına davet etti… Evliya Deli Mustafa Amca bir süre sonra dert yandı;

-Yahu bizim şu oğlanın bahtı açılmadı…

-Neden?

-Halasının kızını kaçırdı, kız şişmandı, kızın altında kaldı… Karnı patlayacaktı… Çadırda yakalayıp bir iyi dayak attılar… Bir daha da evlenmedi…

-Ohoooo Deli Mustafa Amca ondan kolay ne var?

-Nasıl olacak?

-Ben açılmayan bahtları da açarım… Tatsız ağızları da tatlandırırım… Mutsuzlara mutluluk dağıtırım…

-Nasıl açacaksın?

-Şu çadırın direğinin çevresinde döneceğim, siz de belimden tutup tek sıra söylediklerimi tekrar edin…

-Deli elime aldım, başladık dönmeye…

-La ilaha illlah, la ilaha illlah, la ilahe illalah… Yedi deliler huuu Allah…

Dönerken,

Dönerken,

Dönerken hepsinin başı döndü...

-Yeter laaaan… Yeteeeer…   Duuuur dediler…

-Şimdi de 40 ar tane kulufallahı okuyacağız….

Okuduk,

Okuduk,

Okuduk..

-40’ar da amentüyü okuyalım…

Okuduk,

Okuduk,

Okuduk,

-Şimdi 40’ar kere de fatihayı okuyalım…

Okuduk,

Okuduk,

Okuduk…

-Haydi Deli Mustafa Amca gözün aydın… Ya iki, ya da üç gün sonra inşallah bahtı açılır diye ayrıldık…

Dönüyoruz, bir de geyik vurduk… Deli Mustafa Amcaya uğrayıp, biraz geyik eti verelim dedik…

Yüzü asık, küskün, morali bozuktu…

-Selamünaleyküm Deli Mustafa Amca,

-Aleykümselam,

Allah Allah adam selamımızı zor aldı…

-Hayırdır inşallah…

-Lan sizin yaptığınız büyünün anasını avradına başlatacaksınız….

-Ne oldu ki?

-Akşam büyü yaptınız, gece benim kızımı kaçırdılar… Yeter gitti, oğlum yine evde kaldı, dedi…

Çok üzüldüm, 6 yıl sonra yine kız bulup oğlunu yine ben evlendirdim… Deli Deliye yardım etmeyecekte kime edecekti ki?

 

 

İNGİLİZCE DE SIFIR ALDIM

Ticaret Lisesi’ndeki  İngilizce öğretmenim Sevil Arkun bir gün sözlü yapıyordu… Atilla ile birlikte hiçbir şey bilmiyorum…

-I em sittin my desk…

-what iz it?

-İt’e corner falan…

Tam numara sırası bize doğru gelirken;

-Vay namussuzlar?

-Vay alçaklar…

-Vay şerefsizler, diye ben pencereden aşağıya dışarıya atladım… Atilla da peşimden gelidi…

-Ne oluyor Yücel? Diye bağırdı…

-Hocam mahallemizin kızını tavlamışlar… Anasını avradını,  diye bir yandan kaç koşarak kaçtık…

Bir süre sonra sözlü sınav bitmiştir diye okula geldik… Dilimiz bir karış dışarıdaydı…

-Hahh hhhahhhhh

-Ne oldu? Dedi…

-Hocam mahallemizin namusunu kurtardık… Mahallemizin kızını zamparaların elinden kurtardı…

-Allah cezanızı versin…

Biz de; on puan vermesini bekliyoruz;

Hocam;

-Sıfır, sıfır sıfır veriyorum…

 

 

 

BAL PARASI YERİNE ÖLÜM İLANI

Para kazanmak için ticaret yapıyorum… Doktor Cüneyt İnanç ın da Anamur da tanıştırdığı durmuş Ali Arıcı isimli bir arkadaşı vardı…

-Yücel, Durmuş Ali Arıcı’ nın Ermenek te çok güzel arıları var… Çok güzel bal yapıyorlar… Buraya getir Adana da sat, hem sen para kazan, hem de o sebeplensin, dedi…

-Çok sevindim abi…

Bana iki ton bal getirdiler…

Satıyorum, parasını harcıyorum,

Satıyorum, parasını harcıyorum,

Satıyorum parasını harcıyorum…

Bal bitti, para kalmadı… Çok az bir para yolladım… Adam bana mektup yazmış…

-Çok kıymetli kardeşim, Deli Yücel KILIÇYALDIR, balların hepsini sattıysan, parasını gönder… Eğer satmadıysan 50 NC kamyon tut, balları koy, ödemeli olarak bana gönder…

Lan naapiim?

Lan naapiiim?

Lan naapiiim?

Hürriyet, Milliyet, Espres, Cumhuriyet gazeteleri aldım… Hepsindeki ölüm ilanlarını kestim… Parşömene yapıştırdım… Mektup döşedim;

-Sayın Durmuş Ali Arıcı; benim üzüntülerim bana yetmezmiş gibi bir de senin benden para istemen tüm acılarımı unutturdu… Filanca tarihte, filanca yakınımı kaybettim… Altına kupürleri yapıştırıyorum… Filanca tarihte filanca yakınımı yitirdim… Kayseri de, Kars ta, Erzincan da, Ankara da, İzmir de, Adana da, Hakkari de,  İstanbul da, Ankara da yakınlarım öldü… Yalan yok, hep din kardeşiyiz… (Müslümanlar birbirine kardeştir ya) Bu acılarım yetmezmiş gibi  40-50 akrabalarımı da  aynı günde kaybettiğimi zamanda paralarını istemem ölümden acı geldi…

Durmuş ali Arıcı mektubu almış;

-Allah Allah… Arkadaş, 50 kişi ölmüş… Yazık… Adres-madres yok…. Hangi birisine telgraf çekeceğimi bilemiyorum… Bari Deli Yücel’e telgraf çekeyim, demiş… Bir telgraf geldi;

-Sayın Deli Yücel Kılıçyaldır, ölüm ilanlarını okudum… Aynı tarihte, aynı aileden 40-50 kişinin öldüğü görülmemiştir… Her şeye rağmen acılarını paylaşır, gözlerinden öperim…

Bir süre sonra paralarını gönderdim… Bir hafta sonra Durmuş Ali Arıcı Doktor Cüneyt İnanç’ın yanına gelmiş…

-Ne oldu? Hayırdır? Deli Yücel’ den para istemeye mi geldin?

-Yok canım… Çocuğa baş sağlığına geldim… Telgraf çektim, yüreğim rahat etmedi… 50 tane yakını ölmüş… Bana gazetelerdeki ilanları gönderdi deyince dr. İnanç;

-Yok kardeşim yok… İnanma… En son 10 sene önce annesi ölmüştü…

 

 

 

AHİRETTEN MEKTUP

Muhasaracı-helvacı Yeni Uğur Tahin Helvası Fabrikaları sahibi merhum Kemal Özdoğru vefat etti… Oğlumun 101 kirvesinden birisiydi… Şimdi sevmesin, beni çok severdi… Her gittiğimde;

-Ooooo Deli Yücel bey hoş geldin… Gel otur şöyle… Yücel’in ihtiyaçlarını karşılayın, derdi…

Ben onun bu söylediğine itibar etmem cebimden çıkarttığım demir paraları “BEREKET PARASI” olarak dükkanına saçardım… İhtiyaçlarım olan;

Tahinler,

Pekmezler,

Helvalar,

Susamlar,

Belbenler,

Lokumları arabayla evime kadar gönderirdi… Aybaşında vergi iadesi alacağım zaman nereden bulacağım? Doğru Kemal Abi ye giderdim… Çocuklarına emreder;

-Offf, puuufff laya onun söylediklerini yaparlar, fişleri doldurup doldurup bana verirlerdi… Şamsıma bak, Kemal Ağa öldü, keşke o ölünceye kadar kötü adamlar öleydi… Allah Rahmet eylesin Kuran okudum, dua ettim… Aradan günler geçti, bir gün fabrikalarına gittim; çocukları kebap yiyor… Ali’yle Adnan kendilerini öyle kaptırmışlar ki;

-Hapır-hupur,

-Hapır-hupur,

-Hapır-hupur…

-Selamünaleyküm, dedim… Zorla, isteksizce;

-Aleykümselam, dediler…

Sanki kıtlıktan çıkmışlar

Sanki yıllardır aç kalmışlar… Neyse;

-Babanız rahmetli beni çok severdi… Çocuklara şuradan biraz mal alayım, ay başında öderim, dedim…

İkisi iki yandan;

-Müdürlere vere vere fiş kalmadı…

Ne desem önümü kesiyorlar,

Ne desem önümü kesiyorlar,

-Ben sizin ebenizi bellerim, dedim… Hemen bir mektup yazdım… Zarfın üstüne de “GÖNDEREN KEMAL ÖZDÜĞRU, FANİ ALEM MAHALLESİ, SONLARI MEZAR SOKAĞI, HERKES ÖLÜYOR, GELEN GÖÇER/YALAN DÜNYA”

Kıymetli oğlum Ali ve Adnan’a, Hey Allahtan korkmaz, kuldan utanmazlar… Sizi ne dar günlerde kazandım… Büyük servet kazanıp sizi bol günlere eriştirdim… Fabrikanın sahibi eyledim… Ey oğullarım, insan babası ölünce dostlarını unutur mu? Benim burada hiç hzurum yok… Mezar beni sıkım sıkım sıkıyor… Hayırlarım hasenatlerim yüzürden cennette olmaya cennetteyim de, az kalsın beni cehenneme attıracaktınız… Sebebini sorarsanız, benim deli YÜCEL Oğluma neden sahip çıkmıyorsunuz? Neden aydan aya fişini, bayramda seyranda helvasını, tahinini, pekmezini, göndermiyorsunuz? Darda kaldı mı onun elinden tutmuyorsunuz? Aman ha aman, Deli Yücel’e sahip çıkın… Onu dünyadayken “DELİ Mİ VELİ Mİ” olduğunu çözemedim… Aman aman onun bir dediğini iki etmeyin…

Ali oğlum, Adnan’ım/ Deli Yücel’i mi sakın kırmayın, o hatıradır/onu yormayın/ Deli midir, velimidir/dünyadayken bilemedim/ahirette bu sırrı tövbe çözemedim/aybaşında fişlerin/ bitirin işin/ tahin, helva lokum alsın/bol nasibini… Babanız Kemal Özdoğru…

Mektubum ellerine geçimiş, okumuşlar… Rahmetli babalarının zamanında ikişer-kilo gelen helva teneke teneke, tahinler teneke teneke, kutu kutu sultan lokumları, ihtiyacım olan bir milyon liralık vergi iade fişleri,5 milyon liralık tarihleri açık atabilmem için fişler göndermişler… Şimdilik böyle iyi gidiyor… Mektubun foyası ne zaman ortaya çıkar onu da bilemiyorum…

 

 

HÜKÜMET AF ÇIKARTI HAKKI BENİ AFFETTİ

Ziraat ilaçlarımı borca alırım, taksit taksit öderdim… Vilayetin yanında dükkanı olan mühendis Hakkı Köse’ ye;

-Hakkı ilaçlarımı taksitle verir misin?

-Canın sağ olsun Deli Yücel, derdi… Taksitle alırdım…

Taksitle alırken,

Taksitle alırken,

Taksitle alırken,

Taksitle alırken,

Taksitle alırken, borçların günü geldi ödeyemedim… Sabah 07;30 da haberleri veren radyo hükümet bildirisini okudu;(hükümet almış olduğu bir kararla küçük çiftçilerin borçlarını affetti) Doğru Hakkı’ nın dükkanına koştum; baktım henüz açmamış, bir mektup bıraktım kapısına;

-Hakka hükümetimizin aldığı kararlara çok saygılıyım…  Küçük çiftçi affa uğramış… Borcumun silinmesini saygılarımla arz ederim… İşlerinizde başarılar dilerim… DELİ YÜCEL…

Hakkı eve mektup yazmış;

-Deli Yücel’i affeden devlettir… Sen şahıs olarak bana borçlusun… Devlet milletin borcunu affediyor, dedi…

Ama yine de benim borcum affa uğradı… Hakkı;

-Ah keşke DYP’ ye oy veren elim kırılsaydı, dedi…

-Neden?

-Küçük çiftçiye af çıkarttı; Deli Yücel’in borcu da gitti…

 

 

ASRİ MESARLIK’IN HORTLAĞIYIM

Dellenmiştim,

Dellenmiştim,

Dellenmiştim, evi yaktım;  kendime ceza verdim; eve kendimi hapis ettim 40.gün dışarıya çıktım… Tam bu günün sonunda üstüme bir fistan giydim… Sakalım uzamış, babamın kılıçlarını belime bağladım, doğruca Asri Mezarlığa gittim…  Babamın mezarın başında yasin okuyorum, yakınımda,

-Cart, cuuuurt,

-Cart cuuuurt diye sesler geliyor… Ya ölü soyuyorlar ya da kafataslarındaki altın dişlerini çekiyorlar diye düşündüm… Yavaşça kılıçları çektim, otların arasından sesleri çıkartanların yanını doğru ayağa kalktım, meğerse kadınlar koyunlarına ot topluyorlarmış… Beni görünce;
-Hortaaaaaaalaaaaak! Diye kaçtılar…

Kadınlardan birisi mezarlığın Anadolu mahallesi’ndeki duvarlara çarptı, orada devrildi bayıldı… Birisi çöken mezarın içine düştü… Birisi erkek ölü yıkama yerinde yıkıldı… Mezarlığın bekçileri bunlardan illahlah etmişler… Ama başa çıkamamışlar… Asli Mezarlık’ta cenaze soygunculuğu benim sayemde engellenmiş oldu… Bekçiler de;

-Allah senden razı olsun… Deli Yücelefendi arada, sırada gel… Sakal falan uzat, yine fistan giy, kılıçlarını tak ve bu soyguncuları korkut, dediler…

Mahalleye geldim, herkes;

-Asri mezarlıkta hortlak türemiş… Milleti kılıçlarıyla kovalıyormuş… Fistalı, sakalı varmış, dediler…

Halbuki hortlak dedikleri bendim…

 

 

ALİ ÖZSÖYLER’İN KOŞU ATI

Şerefe günü rahmetli Hilmi Özsöyler’in oğlu Ali Özsöyler’in ziyaretine gittim… Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah pür neşe…

-Hoş geldin Deli abi, bayram hediyeleri dağıtıyordum tan da zamanında geldin, dedi…

Personele talimat verdi;

-Yahu ne zahmet ettin, ne iyi ettin…

-Yücel Abime 15 çanta getirin,

-Yahu niye zahmet ettin, ne işi ettin,

-Yücel abime 10 kilo çay getirin,

-Yahu ne zahmet ettin, ne iyi ettin,

-Deli Yücel abime 15 kilo şeker getirin,

-Yahu niye zahmet ettin, ne iyi ettin…

Sonunda durdu;

-Deli Yücel’im senden bir ricam olur…

-İtin olur, emret…

-Senin kalbin çok temiz… Sen Karabucakların damadı Nusret Balkaroğlu’nun atını okumuştun, birinci olmuştu… Çok rica etsem, benim şu atımı da otur musun?

-İtin olur… Açtım ellerimi, yarım saat Allaha yalvardım, ağladım, o da benimle birlikte dua ediyor… Ben duanın sonuna gelmeden;

-El fatihaaaaaa, dedi…

-Lan ne oldu lan?

-Abi bırak bu atın birinciliğe doğru hızla koşmasından, kalbi durur be… Bu kadar dua yeter… Fazla bile….

Çektim, gittim, At İstanbul da koşmuş; bir süre sonra birinci olmuştur diye yanına gittim…

Ne şeker veren var, ne hatrımı soran var, ne iş elbisesi veren, ne çay, ne de çanta veren var…Suratları kırk kat,;

-Abi birinciliğin hayırlı olsun…

-Ne birinciliği lan, öyle dua etmişsin, öyle etmişsin ki, at birinci olmaya oldu da en arkadan birinci oldu… Bunun yerine ne şeker, ne iş elbisesi verilse hiçbir şey verilmez… Ancak acı biber verilir, dedi…

Oradan kaçarak uzaklaştım… Bundan sonra kesinlikle atlara okumayacağım… Dualarım ters tepiyor arkadaş…

 

 

 

KUZU HIRSIZI SANDILAR

Tepebağ Ortaokulu’ndan kovulduktan sonra Adana Erkek Lisesi orta bölümüne başladım… Hemen orada da idareyi ele geçirdim… Av partileri düzenliyorum, müzik aletleri çalıyorum…

-Yücel Allah senden razı olsun… Sen bize yaşamayı öğrettin… Meğerse biz yaşamıyormuşuz, dediler…

Bir gün Nazmi beyin başkanlığında bir gezi düzenlendi… Otobüslere bindik Alata’ ya gittik… Tüfekler, köpeklerimizi de aldık… Alata da gezerken baktık iki kuzu, arkadaşlarıma;

-Burhan gel, bu kuzuyu götürüp müdür beye hediye edelim…

-Çok iyi olur, hadi yapalım, dedi…

Kuzuyu kucağıma aldım… Meğerse annesinden ayrılınca bağırırmış…

-Meeeeeee,

-Meeeeeee,

-Meeeeeee,

Duyan köylüler, çobanlar, çevremizi sardılar, beni aldılar ele;

-Yer misin? Yemez misin?

-Yer misin? Yemez misin_

-Yer misin? Yemez misin?

Ortalarında dövdükçe dövdüler, dövdükçe dövdüler….

-Beni dövmeyin laaaaan,

-Beni dövmeyin laaaaaan,

-Beni dömeyin laaan bağırıyorum…

-Amcalar acıyın bana, acıyın ne olur yapmasın…

-Sen kime yutturuyorsun lan? Geçen hafta 50 keçimizi çalmıştın….

Vururken,

Vururken,

Vururken,  tüm öğrenciler toplandı… Müdür bey falan geldi…

-Niçin dövüyorsunuz bu çocuğu?

-Hırsız… Geçen haftada 50 keçimizi çalmıştı…

-Yahu yapmayın… Bu çocuk talebedir… Sadece sevmek için kucağına almıştır… Buraya ilk defa geldik…

Beni çobanların, köylülerin elinden zor kurtardılar… Kuzuyu da elimden aldılar…

 

 

KÖRLÜK NUMARASI

Hayatımda ilk tüfeğim tek kırmaydı; babama,

-Baba lütfen tüfek alalım, diye yalvarıyordum,

-Oğlum param yok…

-Baba lütfen tüfek alalım, diye yalvarıyorum,

Avcılar Kulübü Başkanı Tatlıcı Zekeriya abi bir akıl verdi;

-Lan Deli Yücel, ben gençken tabancaya meraklıydım… Babama(al) diyordum(Param yok) diyordu… Defalarca söyledim almadı…

-Eeee sonra ne oldu abi?

-Sen kör ol, gerisine karışma… Kör numarası yap… Bak baban sana nasıl tüfek alır, görürsün, dedi…

Sabahleyin kalktım başladım ağlamaya, annem-babam-akrabalarımın hepsi başıma toplandı…

-Bu kaç oğlum?

-Göremiyorum baba?

-Bu kaç yavrum?

-Göremiyorum anne…

Annem, babam, tüm akrabalarım parmaklarını gözüme sokacaklar, ama ben göremiyorum…

-Görmüyor musun?

-Görmüyorum,

-Bu kaç lan?

-Göremiyorum…

Anneciğim dizlerine vurarak çırpınmaya başladı…

-Vaaaay vay oğlum artık kör oldu…

Hemen doktora götürelim..

Doktor muayene etti;

-Bu çocuk bir şeye merak etmiş… Göz damarları sıkışmış… Ama açılır…

Çevremde dört dönüyorlar… kuşun sütünü bulup getiriyorlar…  Zekeriya abi geçmiş olsuna geldi… Bana göz atıp içeriye girdi… Kulaklarımı o tarafa çevirdim..

-Hocam bu çocuk kör olmadan önce sizden ısrarla bir şey istedi mi?

Babam birkaç saniye düşündü;

-Evet… Tüfek istedi… Ama almadım…

-Tamam hocam, ondan… Bende babamdan tabancı istemiştim, hasta oldum gözlerim böyle görmez olmuştu… Tabancayı babam alınca, iyileştim… Siz hemen bu çocuğa bir tüfek alın, gözleri açılır…

-Sahi mi?

Adana nın ilk av bayii olan Topal Ziya dan 2 bin liraya çifte kırma alıp getirdiler… O zaman babamın maaşı 300 liraydı… Tüfeği elime verdikleri an, gözlerim açıldı…. Sabah oldu erkenden ava gittim… 3 tane keklik vurdum, eve geldim, keklikleri babama verirken;

-Babam bu bin, bu iki bin, bu da üç bin yani senin bana 3 bin lira borcun var… Şimdi bin liramı ver dedim…

 

 

BOK GÖRDÜK

Adına reis deriz arkadaşımla Edipağa’nın bağımdayız… Av yapıyoruz;

Reis;

-Yücel daha evlenmiyor musun?

-Evleneceğim inşallah…

-Bak oğlum, şu bağın sonunda bir ev var… Çok güzel bir kız var… Onu sana göstereyim mi?

Yanındaki oğlu,

-Baba Yücel utanır… Sen gelme… Biz Yücel abimle gideriz…

-He be reis

-Olur mu?

-Olumaaaz,

-Olur olur, biz kızar sıkar geliriz…

Reis,

-Gidin bok görürsünüz, dedi…

Ağzı fal fincanı mıdır nedir? Adam ermiş midir nedir?

Neyse avlana avlana gittik, bağın sonundaki eve vardık, kız dereye inmiş, bizi görünce;

-Caaaaartttt diye kaçtı gitti… Evlerine girdi…

Meğerse kız dereye inmiş, tuvaletini yapmış… Kızı görmek için sağa-sola bakarken gerçekten onun bokunu gördük… Döndüğümüzde reise;

-Gerçekten dediğin çıktı reis…

-Bok mu gördünüz?

-Evet… Dediğin çıktı…

 

 

 

NENEMDEN PARA ALMA YÖNTEMİM

Nenem Nazife Koçak ağa hanımıydı… Pamuğu satınca parayı sütyenine koyardı… Kasası da, bankası da her şeyi orasıydı… Eli memesine yakın gezerdi… Öyle yatar, öyle kalkardı… Bir yıl nenem yine pamuğu satmıştı, eli sütyeninin üstündeydi…

-He desen, elini memesine koyardı…

Annem bir gün evde yoktu… Nenemden para almayı kafaya koydum…

-Neneeeee…

-Ne var Yücel kuzum?

-Sana bir şey söyleyeceğim, ama sakın anneme söyleme…

-Söylemem yavrum…

-Yok söylersin söylersin…

-Vallahi billahi söylemem… Lan aşnalık(densizlik) etme…

-Nene annem beni yıkamıyor, koktuuuuum…. Tüm mahalle çocukları parmaklarıyla vücudumdan kirler çıkartıyor…

(Nenem çok titizdi, öyle titizdi ki, su içmek için bile bardağı 50 defa sabunlardı… Nenem su kaynattı, içine turunç yaprağı falan attı… Başladı beni yıkamaya,

Yıkarken,

Yıkarken,

Yıkarken,  ben bayılma numarası yapmak istedim…

-Paaaaatttt diye düşüp bayıldım… Gözlerimin beyazı döndü… Nenem paniğe kapıldı…

-Yüceeeeel kuzum bayılmaaaaaa…. Yaruuuum…

Ben olup biteni dinliyorum, kendi kendine;

-Öldü mü neee? Nefes alamıyor mu neeee?

-Yücel sana ne oldu?

Başladım ağlamaya;

-Yücel sana top alayııııııım, tüfek alayııııııımm… Nenen kurban olsun…

-50 lira ver(40 yıl önceki 50lira büyük paraydı) ayılayım dedim…

-Vereyim kuzuuuuuum…. Vereyim yavruuuum, dedi… Canın sağolsun… Yeterki sen ölme….

Parayı alıp kaçtım, nenem bir daha beni banyo yaptırmadı…

Anneme de;

-Sen bu Deli Yücel’e niye inanıyorsun anne? Derdi…

-Naapim yavrum? Seni bana kesti… Koktuğunu söyledi….

Annem;

-Yücel nenenin parasını ver yavrum dedi…

Ben de sadece 10 lirasını verdim… 40 lira benim oldu… O 100 dönüm tarlanın 1/3 parasıydı… Bugün kaç lira olduğunu hesaplayın artık…

 

 

HÜSEYİN ULUDAĞ’A ATTIĞIM KAZIK

Hüseyin Uludağ’a mermi getirmek için parasını peşin almıştım… Herkes te;

-Deli Yücel sana kazık attı deyince, Hüseyin Uludağ bir akşam bize geldi;

-Lan Deli Yücel al şu bir milyon ikiyüzelli bin lirayı, tek beni kazıklama… Dile düşürme beni aleme rezil etme… Mermilerimi mutlaka getir demişti…

Mermilerini alıp getirdim,ama tabanca kılıfında Hüseyin Uludağ’a yine kazık attım…  MKE den silahları  çıkınca almaya gitmişler, Timur Özgiray ile  birlikte…

-Bir de kılıf alayım diye GİMAya uğramışlar…

Orada çalışan Ayhan Kalay isminde bir arkadaşıma ona tabanca kılıfının fiyatını sormuşlar..

-250 bin lira, demiş..

Timur da jeton düşmüş;

-Neeeee? Hüseyin hani sana Deli Yücel kazık atmazdı?

-Atmadı lan…

-Sana tabanca kılıfını kaç liraya satmıştı?

-bir milyon 250 bin liraya satmıştı…

-Burada sadece iki yüz elli bin lira…

Hüseyin Uludağ bozuntuya vermemiş…

-Mermilerde atmadı, kılıfta attı canı sağ olsun… demiş…

Gerçekten de mermilerde kazık atmayacağıma dair söz vermiştim ama kılıftan atmayacağım diye söz vermemiştim…

 

 

 

HA HOR HOR, HA HIR HIR

Ankara dan dönüyorum, otobüste bir ara uyumuşum… Uykumun en derinliklerinde birisi;

-Beyefendi, beyefendi…

-Beyefendi, beyefendi,

-Beyefendi diye beni dürttü…

Ben rüyamda söylüyorlar sanıyorum, ama aynı ses;

-Muavin bey,

-Muavin bey,

-Muavin bey mahsus uyanmıyor…

-Ne vah yahu kız? Diye fırladım…

-Terbiyeli konuş…

-Ne oluyor yahu?

-Horluyorsun kardeşim, Tuzgölüne kadar kendimi zor tuttum… Ama artık dayanamıyorum…

-Muavin;

-Abi lütfen horlamayın… Hanımefendi rahatsız oluyor…

-Yalan kardeşim, ben horlamadım… Boğazım hırrrr hırrr etmiştir…

Kadın da;

-Ha hor hor, ha hır hır… Ben uyandım ya kardeşim…

Adana ya kadar uykum kaçtı, gözüme gram uyku girmedi…

 

 

 

İYİLİK ETTİK, İYİLİK BULDUK

Fadıl Köyünde öğretmenim, muhtarın karısı Nafia koşarak geldi;

-Hocam ölüyorum… Beni hemen kurtar…

-Nafia baıc şimdi doktora götürsem köy yanlış anlar, sen benim bacımsın… Yücel ile tek çekti gitti derler… Sen öleceksen de burada öl… Adana ya gidip, hanımımı alıp getireceğim sonra seni götürürüm… Doğruca, hanımın çalıştığı Beden Terbiyesi Bölge Müdürü olan şu andaki DYP milletvekili Veli Andaç Durak’ ın odasına gittim…

-Sayın müdürüm saygılarımı sunarım… Hasta ölüyor… Cennetin kapısını aç… Hanım…/…/ dedim…

Hiçbir şey anlamadı;

-Al hanımını götür, dedi…

Attım otomobile, doğru Fadıl’a. Naifa’yı alıp Adana ya geldik… Çocukları eve kilitledim, Nafia’yı Balcalı’ya götürdük… Apandisti patlamış…

-Raaaaptttt diye kadını ameliyata aldılar…

Hanımı Beden Terbiyesine bırakmak için gittiğimde orada çalışanlar;

-Geçmiş olsun Yücel abi… Evin mi yandı?

-Ne evi? Evim mi yandı?

Rüzgar gibi eve geldim, Ceyhan kibritle oynamış, ev yanmış, itfaiyeler gelmiş, kurtaramamış… Herkes bizim köyde öğretmenlik yaptığımızı biliyor… Ev cayır cayır yanıyormuş… Çocukları eve bıraktığımı uzaktan gören Aziz Pamuk, kahramanca kendisini ateşin içine atmış… Çocukları bir bir dumanların içinden bulup çıkartıp dışarıya atmış, pencereye gelip, biraz nefes alıp yeniden dumana dalıp çocuklardan birisini çıkartıp dışarıya atmış…

-Dışarıya çık Aziz, Yücel’in fişekleri patlayacak, ev çökecek diyenlere aldırmamış… Çıkışına yakın dişi beşiğin demrine değmiş, dumanlar içinde yarı baygın Karaca’ yı da kurtarmışlar… Eve geldim, nefes nefese…

-Aziz çocukları kurtardı, dediler…

Derin derin nefes aldım…

-Allaha şükürler olsuuuun… Hanıma döndüm, iyilik ettik, iyilik bulduk… Allah Aziz Pamuk tan razı olsun…

 

 

YUNANLILARA KÜFÜR EDİNCE

Ticaret Lisesi’nde Gülseren hoca hanım müdür muaviniydi… Puanları birden yükseldi 10,20,30,40,50,60,70,80,90,100 oldu… Örenci dersini anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor...

Gülseren hoca, 40 veriyor 50 veriyor, 60 veriyor… Daha yukarısı yok… Tarih dersinde ben kalttım…  Devrim Tarihi’nde Atatürk Anasını, Avradını şaaptığım Yunanlıları denize dökmüştür, deyince hocam çıkıştı;

-Sus alçak…

-Hocam Yunanlılara sövdüm…

-Sus terbiyesiz, dedi…

Beni İdareye götürdüler, müdür bey;

-Yücel’ in ağzından kolay kolay sinkaf çıkmaz… Ama hocahanım demek ki, milliyetçi hisleri galeyana gelmiş… Ama Yücel bir daha yapmaz, dedi de kurtuldum…

 

 

DELİLİK KRİZİM

Yılda bir ya da iki , üç, dört kez dellenirim… 40-50 gün eve kapanırım… Bir defa daha delenmişim; silah sıktım, evdeki eşyaları balkondan aşağıya attım… Mahallede kaçan kaçana, evde kimse kalmadı… Ekspres Gazetesi’nden OğuzBaytok, 6.Kolordu Komutanlığı Halkla ilişkiler albayı İbrahim Hekimoğlu, Vilayetten Arif Tekin, Av,Hülagü Balcılar, Karataş Kaymakamı, Avcılar Derneği Başkanı Hilmi Özsöyler beni ziyaret etmeye gelmişler…

-40 Gün doldu… Nasıl olsa akıllanmıştır, dışarıya çıkartırız demişler…

40.günüm ama tam olarak dolmasına iki üç saatim var… Birkaç saat erken geldikleri için yatağımda birlikte sarılıp yattığım silahlarımı aldım, kapıyı açıp girdiklerinde;

-Güüüüm… Güüüüm…Pompalıyla sıkıyorum… Hepsi çil yavrusu gibi dağıldı… Kaçarak aşağıya indiler, oysa yattığım odanın kapısına;

-Arkadaşlar ben hastayım, gelmeyin, vururum, diye yazmıştım…

Yine de en akıllıları Oğuz muş;

-Yahu arkadaşlar delinin akıllısı olmaz, girmeyelim, demiş… Çekip gitmiş…

Arif Tekin silahların patlamasıyla birlikte;

-Amman kaçın deliliği hala devam ediyor, diye bağırdı….

Çekip gittiler, aradan bir süre geçti… Öğretmenlik yaptığım Fadıl Köyü’nden İdris beni yoklamaya gelmiş… Kurban kesecep kasap diye İdris’e ilgi gösteriyordum…. Çünkü iİdris benim diktiğim çamların dallarını kopartıp emzir yapardı… Şimdi senden intikamımı alayım da gör diye düşündüm… Fistan giymişim, kılıçlarımı(dört taneydi) kuşadmışım… İdris’i içeriye aldım, kapıyı kilitledim, yere yatnırdım, kılıcımı boğazına dayadım;

-Sen benim ağaçlarımı keserdin değil miiiii?

İdris titriyor, hem korkuyor, hem ağlamaklı bir sesle;

-Hocam o cahillikten di…. Tamaaaan… artık kesmem…

-Şimdi seni keseyim mi? anasını avradını s…

-Etme hocam…. Yapma hocam…. Ayden’e acıııı(Ayten de kızı öğrencim)

-Lan acıyanın anasını avradını s.y.. Şahadet getir ey kafiiii…

-Hocam yapma taaaaaaan…

-Eşhedüellaailaheillahlah ve eşhedüennemumamederrullullah, dedi…

-Seni şimdi koyun gibi boğazlayacağım…

-Etme hocam, yapma hocam… Kıyma bana…

Başladı ağlamaya… Kalpten falan ölmesinden korktum;

-Peki İdris sana bir fırsat daha vereceğim…

-Peki hocam…

-Sana bir soru soracağım, bilirsen affedeceğim…

-Sor hocam, yalvarırım tez sor…

-Altımdaki don ne renk?

-Kırmızı hocam…

-Bilemedin kafiiiiir,

-Beyaz,

-Bilemedin kafir,

-Sarı,

-Bilemedin kafir….

-Kahverengi,

-Bilemedin kafiiiir, yezit…

-Sarı hocam…

-Bilemedin kafiiiiir,

Nasıl entariyi kaldırırsam;

-Don yokmuş tamaaaan, dedi…

Baktım ölecek, dedim ki;

-Salbaş ta bir Deli Halil var, fadıl’la Salbaş arasında gider gelirdi….

-Bana Halil’i çağır, o evliyadır… Beni ancak o iyi eder…

-Peki hocam… Halil’i Sana elimle getiririm, dedi….

İdris köye kahveden Halil’i çağırmaya gittiğinde bayılıp düşmüş…

Çay, su, ayran, kolonya falan derken iyileştirmişler… Doktor Halil Tekin’e gitmiş… Tansiyonunu ölçmüşler sıfır çıkmış… Doktor şaşırmış;

-Oğlum senin annen mi öldü? Baban mı öldü? Karın mı öldü? Çocukların mı öldü?

-Vallahi Doktor bey, Deli Yücel’i ziyarete gittim deyince doktor çıkışmış;

-Lan deliyle ne işin var? Al şu ilaçları 40 gün kullanacaksın… Sonra tekrar geleceksin… Geri göreceğim seni, demiş…

İdris ölüm korkusundan okuldaki çocuklara,;

Her gün şeker,

Her gün portakal,

Her gün çerezler dağıttı…

Hacca gittim, geldim İdris’i yolda gördüm…

-Nasılsın İdris?

-Yok ağam, sana hakkını helal edenin anasını avradını s… Senin haccın kabul olmaz…

-Niçin İdris?

-Lan benimle helalaşmadan gittin… Hala gözümü yumsam fistanlı, sakallı, kılıçları gırtlağıma dayadığın, beni kesmeye çalıştığın önüme geliyor…

 

 

ANANIN DONU

Av’ ım tutuldu, gidiyorum vuruyorum, gidiyorum, vuramıyorum, vursam da bulamıyorum… Bulsam da alamıyorum… 2 yıl boyunca bir tek canlı vuramadım… Bir Yörük akıl verdi;

-Yücel tarlaya pisleyip ona ateş edeceksin, ya da yufka ekmeğin içinden tüfeğini geçireceksin, ya da gerdek görmemiş bir kızın donundan tüfeğini üç defa geçicreceeksin…

Adana ya geldim;

Karşı komşumuz olan Hafize Abla ya seslendim;

-Hafize ablaaaa.

-Hafize ablaaaa,

Camı açtı, başını çıkarttı…..

-Ne var deli oğlan?

-Kızının donunu versene…

-Deeertttt… G.veren… Delendin mi ne yapacaksın kızımın donunu lan?

-Av’ım tutuldu…. Tüfeğimi üç kez geçirirsem avım açılacakmış… Yani urasa yapacağım….

-Ananın donundan geçirsene pezveenk…

-Yok Hafize abla, gerdek görmemiş kız donu olacak…

Camı yüzüme kapattı…. Sonra tarlaya pisledim, ona ateş ettim de av’ım açıldı…

 

 

 

MEZBAHA DAMGALI GEYİK ETİ

Bolat Bolatoğlu Adana Emniyet Müdürü… Bizim kullandığımız mevzerin mermisi de henüz ithal edilmedi… Sayın Bolatoğlu’nan mermi istemeye gideceğiz… Atif Tekin’e dedim ki;

-Gel arif, bende geyik eti var, gidelim Bolat beye, önce ikram edelim… Sonra da mavzer mermisi isteriz…

Doğruca kasaba gittim:; kocaman bir dana uyluğu aldım…. Güzel bir ambalaj kağıdına sardım…(Kasap kağıdına saracak kadar deli miyim?) Makama gittik;

-Deli Yücel bey hoş gelmiş, deyin, dedim…

-Hemen kabul etil…

-Sayın Müdürüm, Aladağlar da bu geyiği vurdum, boğazımdan geçmedi… Zat-ı alinizin de avcı olduğunu bildiğim için size getirdim… İnşallah darısı size de bulaşır, siz de vurursunuz, dedim..

-Niçin Zahmet ettin Deli Yücel?

-Estafrulullah, ne zahmeti müdürüm…

O gün misafirleri varmış… Bir üst kattaki lokantaya pişirttirmiş, beyaz gömlekli aşçı gelip;

-Müdürüm özür dilerim bu ne etiydi?

-Geyik… Geyik etiydi, demiş…

-Müdürüm üstünde Adana Büyükşehir Belediyesi’nin damgası var, demiş…

Gece saat 24:00 telefon;

-Zıırrrr…

-Ayla açtı, Emniyet Müdürü arıyor Yücel…

Başladım titremeye, korkuyorum, dilim dolaştı…

-Yüceeeeeel…

-Buyur müdürüm, emredin…

-Yüceeel bu etin neyi güzel olur? Rahatladım, demek anlamamıştı…

-Sayın Müdürüm, o etin içli köftesi, çiğ köftesi, yahnisi, kavurması güzel olur…

-Yücel bunu nerede vurmuştun?

-Aladağlarda vurdum sayın müdürüm…

Gayet sakin bir sesle; alaycı bir ifadeyle;

-Yücel senin geyiğin var ya;

-Evet müdürüm,

-Aladağlardan geçerken, senin kurşununu yedikten sonra Adana Büyükşehir Belediyesi mezbahasının da damgasını yemiş, dedi…

Nutkum tutuldu, titremem arttı…

Ayla;

-Haydi Yücel yat, dedi…

Yat yatabilirsen… Sabaha kadar kabus gördüm…

Not; şu anda Mardin Valisi olan Bolat Bolatoğlu’nun okumaması kaydıyla anlatılmıştır…

 

 

BENİM KÜFRÜM İYİDİR

49 yıl öğretmenlik yapan babam;

-Yücel oğlum, iyisin, hoşun, kalbin temiz, pırıl bir çocuksun ama şu küfrünü bırak, derdi…

Bırakmaya çalıştım olmadı,

Bırakmaya çalıştım olmadı,

Bırakmaya çalıştım olmadı…

Bir gün 10-15 arkadaş toplandık, sohbet ediyoruz;

-Şunun şu kadar balı,

-Bunun bu kadar parası,

-Bunun bu kadar tarlası,

-Ötesinin şu kadar kızı,

-Berikinin şu model arabası var…

Dedikodu yapıyorlar; söz sırası bana geldi…

-Yücel sen fazla küfür ediyorsun lan…

-Ne küfrü be, Küfür edenin anasını avradını s…dedim…

-Lan işte şimdi küfür ettin…

-Lan benim küfrüm iyidir… Sizin dedikodunuzdan daha da iyidir… Dinimize göre birisinin arkasından konuşan, ölü eti yemiş gibi olur… Beni belki de ileride Allah affeder, ıslah eder, ama siz cehennemde ölü eti yemiş gibi oluyorsunuz…

Ama daha da iyisi, benim küfrü onların dedikoduyu bırakmasıdır…

 

 

GEYİĞİMİ ÇALANLARDAN

12 Eylül Darbesinden sonra Adana Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kurmay Albay Nuri Korkmaz, oğlumun 101 kirvesinden birisiydi…

-Sayın Başkanım, bir gün sana geyik eti yedireceğim

-Nerede Yücel?

-Pozantı Topbaşlar da… Ben bu gün gidiyorum, sizi de iki-üç gün sonra orada beklerim… Lütfen beni kırmayın gelin geyik etimden yeyin…

-Peki Deli Yücel…

Horoz Köyü’nün 3-4 kilometre üst tarafında 11 yaşında bir geyik vurdum… Sarp kayalık olduğu için indiremedim, ayrıca almam da mümkün değildi… Topbaşlar’a geldim, olayı anlattım…

-Yücel Ankara yolundan gidelim, alalım, dediler...

-Peki, dedim…

-İşte şurada vurdum, diyorum adamlar çıkıyor yok,

-Burada vurdum, diyorum, adamlar çıkıyor yok,

Bu sırada Horoz Köylüleri geliyorlardı…

-Hayırdır?

-Deli Yücel geyik vurdu ama alamadı…

-Biz alırız, dediler…

-Nasıl alırsınız?

-7 bin lira verin… (10 yıl önceki 7 bin lira)

-Lan kardeşim avcı avını parayla alır mı? Benim hakkım olan şey…

-Peki o zaman yarın gel, alırız… Sabah gözüyle indiririz, dediler…

Ben Pozantı’ daki Toros Oteli’nde sabahı beklerken, köylüler gece karlı dağlara çıkıp 11 yaşındaki geyiğimi alıp aşağıya indirmişler… Aralarında paylaşıp o gün yemişler… Sabah çıktım, geyiği vurduğum yere gittim ki kan izleri, ayak izleri var… Geyiğimi indirip götürmüşler…

Köye gelim

-Arkadaşlar geyiğimi verin…

-Yoook, av vuranın değil, bulanındır…

-Yahu etmeyin, tutmayın, gelecek arkadaşlarım var, onlar için vurdum…

Vay namussuz herif, sen arka butunu götürmüşsün,  avımı kaybettim… Sen de hırsızsız diyeceğim ama olmadı…

Ali Hocalı’ dan avdan geliyorum… Köylülerine bir ders vereyim dedim;

-Lan naapiiim,

-Lan naapiim,

-Lan naapiim, 

Düşünürken bir taftan da köye doğru gidiyorum… Horoz Köylülerinden bir kadınla bir erkeğe rastladım… Onları arabama aldım… Enişte kayanaymış…

-Hayırdır nereye? Köye gidiyorum… Bu köyde keklik olur mu?

-Ne kekliği beyefendi, geyik olur geyik… Sen nerelisin?

-Adana dan…(Ama ben ismimi ve Deli unvanımı söylemiyorum…)

-Adana dan DELİ YÜCEL dile birisi geldi… Geyik vurmuş, köylüler ayıp etmişler… Dağdan çalıp indirmişler…

-Sen neredeydin o zaman?

-Ben kasabadaydım abi… O gün tesadüfen bulundum… Ayıpladık bu işi…

-İyiiiii.

Kahvehaneye oturduk; Musa Emmi’yi, köyün imamını sordum, her ikisi de yoktu… Namaz zamanı geldi, camiye gidip ezan okudum… Köylüler geldiler… Cübbeyi ve takkeyi getirip,

-Ne olur, imamımız ol,  deyince, tamam bin rekat namaz kıldırayım, dedim… Ama ikindi 6 rekat, yatsı olsa kıldırırdım…

Lan naaapim

Lan naapiim,

Lan naapiiim,

Namazı kıldırdım, tespih çektirdim,,
-Amiiin, dedim, hepsinin ellerini Allaha açtırdım…

-Allahım bu köyün rızkını bol eyle…

Cemaat hepsi gür sesle vu huşu içinde;

-Amiiiin, dediler…

-Allahım bekarların hayırlı yuvalar kurmasını ihsan eyle…

Cemaat;

-Amiiiiin, dediler…

-Evlere ağız tadı ver allahım…

Cemaat,

-Amiiiin dediler..

-Bu insanlara haram yüzü gösterme allahım…

Cemaat;

-Amiiiin dediler…

-Allahım dağlarda avcıların vurduğu geyiklerden kursaklarına haram lokma sokma yarabbbiiii…

-Köylüler, yavaş yavaş korkak ve titrek sesle;

-Amiiiiin, dediler…

-Allahım şeytanları bunlara musallat etme…

-Amiiin…

Dua bitti, hocam diye bir şeyler soracaklar ama soramıyorlar… Birisi yavaş yavaş;

-Hocam avcılık var mı?

-Yok arkadaş… Köylü vatandaşları buraya getirirken bir olay anlattı… Deli Yücel isminde birisi geyik vurmuş, köylüler getirip yemişler, olmaz, bu arkadaş, zehir zıkkım olur…

Elime kağıdı kalemi aldım, Musa Fmmi’ye bir not yazdım…

-Musa Emmi, ben Deli Yücel, köylü hıyarlar beni tanımadılar… Bunlar zamanında geyiğimi çaldı… Allahtan korkmasam bin rekat namaz kıldıracaktım… Anaları, bacıları bellenecekti… Beni tanımadılar… Onlara söyle, çağırıp bana bir geyik vurdurmasalar Allah hakkımı haram etsin… AHİRETTE ALACAĞIM OLSUN, KAĞIDI VERDİM KÖYDEN AYRILDIM… Köylüler açıp okumuşlar…

-Yahu gelen Deli Yücel’ miş… Yarın gelsin bin tane geyik vurduralım, demişler…

 

 

 

AKİF ORTAÇ

Pazarlık delisi; zırzırı deli, ipli-zincirli, kırmızı limoni deli… 50 bin türlü deli vardır ama müteahhit Akif Ortaç pazarlık delisidir…Ondan ev alacaklara tavsiyem; onun pazarlık etmesinden sakın korkmasınlar… Kimi görsem, ondan ev almasını öneriyorum…  Firmasının ismi ORFEN İNŞAAAT…  Tüfek arıyormuş;

-Deli Yücel de var, o satıyor demişler…

Çağırdı, gittim, selamlaştık;

-Ben Akif beyle görüşmek istiyorum…

Gazeteci Kenan Gedikoğlu nun kızı da orada sekreter…

-Oooo Deli Yücel abi….Hoş geldin… Az bekle, şimdi gelir, dedi…

Bekle Allah bekle,

Bekle Allah bekle,

-Şimdi gelir abi…

Bekle Allah bekle,

Bekle Allah bekle…

-Deli Yücel abi kebap söyleyeyim mi?

-Söyle kızım…

Bekle Allah bekle…

Bir kebap geldi, yedik,

Bekle Allah bekle,

Bir kebap daha geldi,

Bekle Allah bekle…

Neredeyse büroda koşuşturmacalar, sekreterler, muhasebeciler, memurlar,koştular…

Gangaster gibi dev birisi içeriye girdi…

-Kim lan bu?

-İşte Akif Ortaç bu bey,

-Ooooo Deli Yücel beeeey… Nerdesin yahu? Namını duydum ama bir türlü tanışamadık… Gazetede Abdulkadir Kaçar’ ın yazdığı anılarını okuyorum… Ciğerim gel seni öpeyim…

Şapır-şupur öptü…

-Ciğerim Deli Yücel’i aç bırakmayaydınız… Doyurdunuz mu?

-7 Kişilik kebap yedi abi…

-Abi Allah razı olsun, arkadaşlar gerekeni yaptı…

-Lan Deli Yücel sen tüfek satıyormuşsun ciğerim…

-Abi valla satıyorum..

-Nedir fiyatı?

3 milyon 250 bin lira…

-Abooovvvvvvvv… Eder mi lan o kadar?

50 bin lirayı kebap için düştü, 50 bin lirayı içtiğim çaylar için, 50 bin lirayı telefonlarını kullandığım için, 3 milyon 150 bine dayandı…

-Olurdu, olmazdı,

 Olurdu, olmazdı,

 Olurdu, olmazdı dekken tam 1,5 saat kan ter içinde bıraktı… Ateşli bir pazarlık sonunda 3 milyon 50 bin liraya tüfeği sattım…

-Hayrını gör abi, dedim..

Tam çıkıyorum;

-Duuur Deli Yücel, buraya kadar zahmet etmişsin, vesika için uğraşmışsın, taksi parası vermişsin al sana 500 bin lira anamın sütü gibi harca… Helal olsun, bu 500 bin lira da ikinci fedakarlığın için… Şaşırdım… Lan 3 saat benimle pazarlık etti, 500 bin lira bahşiş veriyor… Şaşkınlığımı görünce anladı;

-Ciğerim bizde böyledir… Sıkı pazarlık ederiz ama karşı tarafın da gönlünü hoş ederiz…

Yaaaaa; buradan sesleniyorum Akif Ortaç’ tan daire almak isteyenler, korkmadan gidin, pazarlığa oturun, kesin olarak zararlı çıkmazsınız…. 50 bin lira için sizinle pazarlık eder, bire on, yirmi, otuz oranında da bahşiş verir, daireniz bedavaya gelir… Ben 50 bin liraya pazarlık ettim, karşılığında bir milyon lira bahşiş aldım… Keşke üç milyon liraya pazarlık etseydim, 10 katı, 30 milyon lira bahşiş verirdi… Bir daha gittiğimde bunu göz önünde bulunduracağım…

 

 

 

DR.CÜNEYT İNANÇ’A DAİR TARİHİ BİR AÇIKLAMADIR

Dr. Cüneyt İnanç beni çok sever; ben de onu çok severim… Bir gün dağda vurduğum geyik kayboldu… Bir arkadaşım da boynuzlarını bulup Cüneyt İnanç’a vermiş… Biz avcılar kupası ise her zaman vurduğumuz geyiklerin boynuzudur…

-Cüneyt benim boynuzlarımı ver lan..

-Olmaaaz…

Cüneyt ver benim geyiğimin boynuzlarını,

-Olmaaaz veremem…

Bir gün hastaneden bir doktor ayarladım(Adını versem ayıp olur)

-Abi ben bir boynuz getireyim, yerine koyalım, benim boynuzumu alıp götüreyim…

-Yoook… Olmaz… Deli Yücel belli olur… Sen boynuzunu al götür…

Baktım DR.Cüneyt ameliyatta, içeriye girdim, boynuzu alıp kaçtım… Doktor ortalığa düşmüş;

Boynuzum da boynuzum,

Boynuzum da boynuzum,

Boynuzum da boynuzum,

Boynuzumu isterim….

-Lan Deli Yücel elime geçme ananı belleriiiiiim…

Boynuzum da boynuzum,

Boynuzum da boynuzum… Görenler sormaya başlamış…

-Ne boynuzu doktor bey?

-Geyiğimin boynuzunu Deli Yücel çaldı…

-Hangi boynuz?

-Şu boynuz mu?

-Canım Deli Yücel yalan söylemez…

İnanılmaz biçimde dedikodusu Adana yı sardı… Bende vurduğum başka bir geyiğin boynuzunu tahtaya çaktım, aynı tahta… Aynı renge boyadım… Avcılar kulübünde Cüneyt ve arkadaşları kafayı çekiyorlarmış, boynuzu kapının önüne koydum, zili çaldım, kaçtım… Boynuzun üstüne şöyle bir not yazdım;

-BİR BOYNUZ KADAR KIYMETİMİZ YOKMUŞ… AL SANA BOYNUZUNU… DELİ BÜCEL BEY…

Sonra dost olduk Dr. Cüneyt İnanç’la… Boynuzlarını değiştirdiğimin hala farkında değildir… Bu köşeyi okusun anlasın… Ciğerim kusura bakmasın… O boynuzlar vurana gerek çünkü…

 

 

SPOR ALKOLDÜR

Spor Bakanı İsmet Özaslan Adana ya gelecekti… DYP’ nin şu andaki milletvekili sayın Veli Andaç Durak’ da Beden Terbiyesi İl Müdürüydü… Beni çağırdı;

-Lan Deli Yücel sayın bakanımızı karşılamaya gideceğiz… Bir şiir oku, onurlandıralım bakanı…

-İtin olur müdürüm…

Davullar,

Zurnalar,

Bandolar tören yerinde çalıyor… Folklor ekipleri birbirinden güzel halaylar çekiyor… Bakan uçaktan inerken bağırdım;

-Sayın Bakıııııın!

Herkes dönüp bana baktı… Bakan ‘ZINK’ diye olduğu yerde durdu…

-Spor alkoldüüüüür,

Bakan;

-Ne ne ne diyor?

-Spor alkodüüüüür…

Bakan sinirlendi yürüdü gitti… İl Müdürü Veli Andaç Durak’a demiş ki;

-Sporun sağlık olduğunu söylüyoruz… O deli de kalkmış spor alkoldür diyor… Şiiri daha akıllı birisine okut…

 

 

1952 CHEVROLET

Hanımı kaçırdığım, çocuklara beşik kurduğum, törenlerde, resmigeçitlere katıldığım 1952 model Cherolet otomobilim yaylada kaldı… İçinde antifriz yotu, suyunu da boşaltmamıştım patlamış.. Geçenlerde Helvacı Adnan Doğru’ nun yanına gittim…

-Lan Yücel, arabanı özledik be nerede?

-Ciğerim yaylada kaldı…

-Ciğerim nasıl bırakırsın?
-Valla böyle oldu…

-Lan senin arabanı teröristler yakar…

-Ama yakmadılar…

-Neden?

Çünkü benim otomobilimin ekonomik değeri yokmuş ciğerim…

 

 

 

ÇOCUK NASIL OLUR?

Meraklı bir çocukluğum vardı… Çocukların nasıl olduğunu hep merak ederdim… Gökten mi inerler, leylekler mi getirir, dereden mi tutarlar? İnsanların ağzından mı çıkar?

Çıldırdım,

Çıldırdım

Çıldırdım,

Ama bir türlü çözemedim… Teyzem hamileydi: ben çocuğun nasıl olduğunu mutlaka göreceğim diye kendi kendime söz verdim… Doğumevine gittik, teyzem biraz sancı çekiyor, biraz sonra içeriye girecekti;

-Ben de gireceğim, dedim…

Doktor;

-Terbiyesizlik etme, giremezsin…

-Gireceğim lan…

Doktor zile bastı, hemşire geldi, hasta bakıcıları da karga tulumba beni dışarıya attılar… İki teneke su içip 35 metre işeyen 130 kiloluk halam geldi…

-Lan deli Yücel, senin yüzünden hastaneden kovuldum… Hiç erkek çocuk doğum haneye girer mi g…veren seni…

Beni bir güzel haşladı; üstüme üstüme yürüdü, halam, doktor, hemşire, hastabakıcılar üstüme geldiler… Doğumu göremedim, ama merakımı da hiçbir zaman yitirmedim…

 

 

MÜFETTİŞ ÇOCUKLARIMI HAYVAN SANDI

Fadıl Köyü’nde öğretmenim, okulun tatiline bir iki gün var…

-Çocuklar kimse teftişe gelmez, okulu baştan aşağıya yıkayalım, dedim…

Sıralar dışarıya taşındı, sular getirildi, yerler yıkanıyor, tatil için okulumuzu temizliyoruz… Baktım birisi geliyor, elinde çanta, gözünde gözlük, baktım müfettiş;

-Kardeşim siz öğretmen misiniz?

-Evet..

-Ben ilköğretim müfettişiyim…

-Hoş geldiniz efendim…

-Okulu neden erken kapattın?

-Efendim yarın tatil, okul temizliği yapıyoruz…

-Peki okulun öğrencilerinde temizse, sana takdirname vereceğim…

-Ayıp ettin hocam! Çocukları çağırdım…

-Hazıroooooollll!

-Rahaaaatttt!

-İki kere iki kaç eder?

-Dööörttttl…

-Gördün mü müfettiş bey, nasıl muhteşem çocuklar… Müfettiş güldü;

-Allah gözünü kör etsin… Neyse sana bir takdirname vereceğim…

Müfettiş tam gidecek;

-Hocam gel sana martı, turna, ceylan karaca’yı da göstereyim…

-Nerede?

-Lojmandalar hocam…

Müfettiş birden kızdı, sinirle bana döndü;

-Hocam sen deli misin? Lojmanda hayvan beslenir mi? Bu tüzüğümüze tamamen aykırıdır….

-Hocam insan kendi evladını evinde besleyemez mi?

Sözümü kesti;

-Kardeşim hayvanları sevebilirsin, evlat gözüyle görebilirsin… Ama devletin lojmanında besleyemezsin… Sana takdirname vermiyorum…

Sinirlenip üstüne yürüdüm;

-Dellendin mi müfettiş bey? Bu söylediklerim benim çocuklarım…

-Ne çocuğu?

-Martı, turna, ceylan, karaca çocuklarımın ismi…. Beni dellendirme…

-Çocukların mı?

-Tabii çocuklarım…

-Yahu hocam kusura bakma… Bende okulun içinde hayvan aldığını sandım… Özür dilerim… Beni bağışla, dedi… Takdirnamemi de gönderdi…

 

 

TABANCALI MAÇ

Şu memleketin en büyük mucidi tartışmasız benim… Oynadığım her maça belimle tabancayla çıkardım… Tüm maçları tartışmasız benim takım kazanırdı, şimdi olsa;

-Ne Fener’i

-Ne Beşiktaş’ı,

-Ne Galatasaray’ı kesinlikle kalmazdı… Hatta dünya karmasını bile dize getirir, hepsini yenerdik…

Yeşildirekspor da oynadım, Mestanzade, Sucuzade takımlarını ben kurdum, kaptanlıklarını da hep ben yaptım… Ayrıca ben asğa açık, kardeşim özer sol açık oynardı… Bizim mahalleye gelen takımların mağlup olması şarttı… Galip olarak gitmeleri ise kesinlikle yasaktı… Ağızları, burunları kırılırdı… Bir gün Kuşdili’nde maç yapıyoruz, belimde yine tabanca var; çok hareketliydim… Hava toplarına da hakimdim… Takımımız zor durumda, topu aldım,

Bir çalım ona,

Bir çalım ötekine,

Bir çalım berikine attım…

Hakem düdük öttürdü, sağ hakem sol hakem bayrak kaldırdı, tüm futbolcular durmuş vaziyette…. Hakem;

-Ofsaaaayttt diye bağırdı…

Ben aldırmadım, gittim, gittim, gittim, topu carp diye kaleye attım… Hakemin yayına geldim, tabancamı göstere göstere;

-Gol mü lan gol değil mi?

Hakem, bir bana, bir tabancaya, bir kaleye baktı;

-Gol mü lan?

-Gol abi… Kesin gol abi… gooooool, dedi…

 

 

BOKTAN KÖPEK

Ben insanlar gibi köpeklerin de sarrafı sayılırım; elime bir av köpeği geçti adını “BOKTAN” koydum… İstanbul’ dan milli atıcı, Gıyasettin Ersöz, hanımıyla gelmişti… Birlikte ava götürdük… Metin Şengül de vardı, köpeği görünce;

-Ooooo bu ne güzel köpek, adı ne? Dedi…

-Efendi adı pislik…

-Nasıl yani?

-Afedersinhiz terbiyem izin vermiyor “BOKTAN” dedim…

-Yahu böyle bir güzel köpeğe, boktan ismi koyulur mu? Fino, Kumaş, Atar, Tutar koysaydın ya…

Avda yürüyüş sırasında konuşuyoruz bunları…

-Fırt, fırt fırt bıldırçın kalktı…

-Plofff… PLOFFF tüfeğimi sıktım…

“BOKTAN” hemen kuyruğunu kıstırıp çalıların arasına saklandı…

-Lan boktaaaaan, Lan boktaaaan gel yavrum…  Bul şu bıldırcını… Yardımına ihtiyacım var…

Yok, ortalıkta yok, hem köpek, hem de bıldırcın birden yok oldu…

-Lan boktan Ananı avradını s… Geeeel… Çık lan ortaya…  Çıkmıyor…

Barut kokusu geçti, bıldırcını biz bulduk, “BOKTAN” çalıların içinden çıkıp geldi… Kemerime astığım bıldırcını da yemeye başlamaz mı?

Gıyasettin Ersöz;

-Yahu Deli Yücel seni tebrik ederim… Gerçekten köpek sarrafıymışsın… Bazı insanlar insan sarrafıdır ama seni tekrar köpek sarraı ilan ediyor ve kutluyorum… Bu köpeğin adı gerçekten “BOKTAN” olsun… Bu botanın da boktanıymış…

 

 

 

ÖĞRENCİLER AŞIDAN BIKTI

Karaisalı’nın Fadıl Köyün’oe öğretmenim, ava gideceğim ama kaçamıyorum… Tek öğretmen olunca ya tatil olacak, ya da sağlık ekibi gelip aşı yapacak… Ancak o zaman ava gideceğim…

Lan naapiiim,

Lan naapiim,

Lan naapim,

Lan naapiim?

Sağlık ocağını ayarladım…

-Ne tür iğneleriniz var?

-Karma aşınız var mı?

-Verem aşınız var mı?

-Çocuklar ölüyor, her gün gelip aşı vurun… Annelere, babalara yazık oluyor… Bunları kurtaralım…

Tekrar arıyorum;

-Lütfen gelip yeniden aşılayın, bu aşınız tutmadı…

-Kızamık aşınız var mı? Gelip vurun…

-Çiçek aşınız var mı? gelip vurun…

Ben bu arada kaz avına gidiyorum,  Cumartesi Pazar günlerini de ilave ediyorum 5-6 güne çıkıyor tatilim…

Bir gün tekrar Sağlık Ocağına gittim;
-Hangi aşınız var?

-Yahu Yücel, daha geçen hafta vurduk…

-Kardeşim, çocuklarımız ölmeye başladı…

-Tekrar gelip aşı yaptılar, geyik avına kaçtım…. Birkaç gün sonra avdan hırsımı alamadığım için tekrar gittim….

-Çocuklar pazite benzer bir hastalığa yakalandılar… Kuyu suyu içiyorlar… Haydi tekrax ve tenya mücadelesi… Okul yine tatil…

Neyse Salbaş’ ta köylüler sohbet ediyorlarmış…

-Sizin köye sağlıkçılar ne zaman geleyoooor?

-Yılda bir defa ya geleyorlar, ya da gelmeyorlar… İğneleri dürtüp dürtüp gedeyorlar…

-Bizim köyler naaal olayor? Biz köye her hafta geleyorlar, her gün çocuklarımız tatil… İğne yiye yiye çocuklarımız götünde hal kalmadı, demişler…

 

 

 

HAMİT DESTE, ÇORAP BORCUNU VER

Sabuncu’nun mevlidi vardı, gittim; verdikleri şekerler-çikolatalar çok güzeldi… Şapkalı sıraya girdim aldım, şapkasız sıraya girdim aldım, arkadan dolandım aldım, önden dolandım aldım… Gazeteci Hamit Deste de beni izliyormuş;

-Lan Deli Yücel 25 paket şekeri ne yapacaksın? Hem çektiğin tüm numaraları gördüm…

-Şey Hamit abi, seninle şimdi hesaplaşırım dedim….

Hoca;

-Allahuekber deyince namaza durduk… Hamit Deste ayaklarımdan çoraplarımı çıkartıp aldı… Tam arkamda namaz kılıyordu… Bir şey yapamadım… Dışarıya çıktık;

-Lan Hamit abi ver çoraplarımı….

-Yoook..

-Lan ver…

-Yooooook…

50 yıllık arkadaş olarak çoraplarını almışım çok mu? İleride ölürsen açık arttırma ile satacağım…

Arkadaşlar 25 paket şeker aldım ama 50 paket değerindeki çoraplarımı Hamit Deste ye kaptırdım… İnşallah vicdanına danışır da çoraplarımı iade eder, ya da bu günkü değeriyle 500 bin lira parasını verir…

 

 

ANNEM DOĞURDU

Ticaret Lisesi’nde Sevil Hoca hanım vardı; ben ise derslere hep geç kalıyordum… Bir gün mahallemizde doğum vardı, geç kalmışım… Sevil hoca hanım dersinin ortasında kapıyı vurdum, içeriye girdim…

-Niye geç kaldın Yücel? Çık dışarıııııı…

-Hocam annem doğum yaptı, onun için geç kaldım…

Sevil hoca,  annemin doğum yapamayacağını biliyordu… Beni doğru müdür Şahin Milcan’ın odasına götürdü…

-Müdür bey, bu terbiyesizin mazeretini sordum(Annem doğum yaptı) dedi…

Müdür bey hemen annemi çağırdı;

-Otur bakalım Nazmiye hanım… Sen nasıl doğurursun? Kocan öleli 15 sene oldu… Kızın mı, oğlun mu oldu?

Annem şaşırdı, renkten renge girdi, şoke oldu…

-Ne doğurması hocam? Ben doğum falan yapmadım…

Müdür bey bana döndü;

-Lan Deli Yücel (annem doğurdu, onun yüzünden derse geç kaldım) diyor…

-Müdür bey dedi annem, olayı anladı, Yücel mahallede herkese “ANNE” der…   Bu gece de bir komşu kadın doğum yaptı… Yücel de ona ebe getirdi… Sabaha kadar çocuk uykusuz kaldı… Yücel’in yalanı yok, yanlışı var…

Müdür güldü,

Sevil öğretmen güldü,

Annem güldü,

Ben koşarak derse girdim…

 

 

YATARAK PARA KAZANDIM

Yatarak, uyuyarak, televizyon seyrederek para kazanılır mı? Dünyada ilk kez ben böyle para kazandım… Kemal Aslan telefon açtı;

-Deli Yücel ne yapıyorsun iyi misin?

-İyiyim..

-Lan deli para kazanmak ister misin?

-Kim istemez abi?

-Hemen buraya gel… Mesai yap, anasını satayım, para kazan…

-Kemal, ben taş taş üstüne koymam… Gelirim, otururum, tahin helvanı, şekerini, nohutunu, kuru fasülyeyi alır giderim…

-Tamam gel gardaş…

Gittim, kendisi yok, odasına geçtim, minderini, başımın altına koydum.. Mis gibi yattım uyudum… Uyanınca tv seyrettim… Kızlar güzel yemekler çıkarttılar… Yedim, içtim tuvalete gittim… Kemal Aslan akşama doğru çıkageldi…

-Oooo Deli Yücel hoş geldiiiiin? Niye işe başlamadın lan?

-Ayıp ettin, başladım, hem çok çok iyi işler yaptım…

-Ne yaptın?

-Özel odana girdim, televizyon izledim, makamındaki minderi başımın altına koyup uyudum, uyandım, yemek yedim…

-Lan Deli böyle mesai mi olur?

-Olur olur… Bal gibi olur… Ben sana söylersem, bir gün yat dersem yatabilir misin? Ama taa akşamdan sabaha yatar yatmışım… Buraya kadar gelip sabahtan akşama kadar yattım…

-Haklısın ağam, aklıma yattı…

-Akşam evde televizyon seyretmişim, burada da 6-7 saat daha seyrettim…

-Onda da haklısın… Aklıma yattı… Peki borcum ne kadar?

--Sen söyle…

-Sabahtan akşama kadar yattım 500 bin lira…

-Lan aylık asgari ücret o kadar…

-Bilmem, yedi düvele rezil ederim…

-İyi oğlum, verin bu adama 500 bin lira…

-Bir teneke de yağ,

-Lan bu ne?

-O kadar televizyonu baban mı seyretti? Gözlerim yoruldu… Enerjim bitti…

-Peki verin oradan bir teneke yağ, 50 kilo şeker, ufak çay, büyük çay paketleri…

Kemal Aslan(verin) dediğinde, önce kırmızı, sonra sarı, sonra yeşil renge bürünüyor… Ben gidince eve telefon açmış;

-Yenge Deli Yücel böyle sakın mesaiye gönderme… Yatıp, televizyon izleyip para kazanıyor… Benim fabrikamın anasını belliyor…

 

 

METE ALTAN’A DUA

Adana Emniyet Müdürü Sayın Mete Altan bu günlerde en çok mektubu benden alıyor…20 yıldır Atış poligonu amiriyim, orayı ben yaptırdım, bakanlıktan paralar kopartan da benim…

İlk Milli Avcı Yücel Kılıçyaldır,

İlk Milli atıcı Göksel

İlk milli bayan atıcı Şensel,

İlk bayan Milli atıcı Nursel kardeşlerim…

Türkiye de tabancayı spor olarak ilk defa kullandıran benim… Anamdan doğdum doğalı silahım var; bir gün yanımda silah taşıma ruhsatı istemedim… Bir gün Ankara ya gittiğimde, diğer illerin atış poligon amirleriyle karşılaştım…

Ankara Atış Poligon Amirinin silahı var,

İstanbul Atış Poligon amerinin silahı var,

Kocaeli  Atış Poligon amirinin silahı taşıma ruhsatı var…

Düşündüm, taşındım…

-Lan naapiiim?

-Lan Naapiiim?

-Lan naapiim?

-Lan naapiiim?

Oturup Emniyet Müdürü Mete Altan’a 20 sayfalık bir dilekçe yazdım… Alt alta ekledim…

-Sayın Müdürüm, dedim, benim buradan silah ruhsatı alma hakkım yoksa bile, İçişleri Baklığına havale et… Sayın Bakanım İsmet Sezgin’le daha önce 10 yıl çalıştım…  Adana ya her geldiğinde dizinin dibindeydim… Yücel bakanın gözünün içidir… Bakan Sezgin’in iki elini öperim, 30 yıl devlet hizmetindeyim, devletin bana silah değil sadece taşıma ruhsatı versin… Bunun için ailecek duaya başladık…

Sabah namazı şiir yazıyorum, öğleden sonra dua ediyorum, ikindi namazında dua ediyorum, akşam namazında dua ediyorum… Ebabil namazında dua ediyorum, Tespih namazında dua ediyorum belki yetmez diye…

Eşim Ayla, çocuklarım turna, Ceyhan, martı karaca’ya da her namazda dua ettiriyorum… Namazlar bittiğinde;

-Dua ettiniz miiii? Emniyet Müdürümüz Mete Altan’a? Diye soruyorum…

-Ettik babaaaaa diyorlar…

Sevgili Okurlar, bu söyleşimiz sırasında ezan okundu, Deli Yücel birkaç saniye put gibi durdu…

-Allah şahittir, herhalde Mete Altan benim işimi yapacak… Ama alırsam çocuklar gibi sevineceğim…

 

 

KAHRAMAN EŞEKLERİ KURTARAMADIM

Samsunspor eski başkanı Hasbi Menteşoğlu Adana dan Fransa’ya köpek maması ihracatı için memleketin atlarını, katırlarını, eşeklerini toplayıp kesti… Bizim milli hayvanımız olan cinsel organı kusursuz bulunan; köylünün arabası, traktörü, kölesi, milli mücadele de cepheye mermi taşıyan o güzelim eşekleri katlettiler… Bir gün balkonda oturuyorum, bir kamyon eşeği bizim evin önünden geçirip eski mezbahanenin yanındaki Tek Tırnaklılar mezbahane’ sine götürüyorlar…

Bu canlarım,

Bu ciğerlerim,

Bu kahraman eşeklerimizi kurtarmaya karar verdim… Hürriyet Karakoluna hemen bir telefon açtım,

-Aloooooo,

-Buyurun ben baş komiser filan…

-Lütfen acil ekip yollayın, çok rica ediyorum…

-Ne oldu ki?

-Sayın Baş komiserim bir kamyon eşeği ihraç etmek için kesmeye götürüyorlar… Eğer yetişemezsiniz hepsini kesecekler… Allah rızası için ekip yollayın…

-Kardeşim sen deli misin, akıllı mısın? Bende adam kesecekler sandım… Elimizden bir şey gelmez… Duygularınızı çok iyi anlıyorum… Ama nasıl müdahale edelim? Hayvanları koruma cemiyetine falan telefon açın lütfen dedi telefonu kapattı…

Hayatımda bir kez eşekleri kurtarmak istedim ama başarılı olamadım…

 

 

DÜNYANIN EN ZENGİNİ OLACAĞIM

Annem rahmetli olduktan sonra evinde bir tane altın buldum, ölüm hak, miras helal derler ya… 5-6 kardeş paylaşmaya kalksak paylaşılmaz…

Lan naaapim?

Lan naaapim?

Lan naapim?

Lan naapim?

Bir arkadaşım hacaa gidiyordu, yanına gittim;

-Lütfen beytullahı tavaf ederken tepesine şu altını at..

-Peki Deli Yücel dedi….

-Allahım Deli Yücel sana bir altın gönderdi, sen ona milyonlarca ver, cami yaptırsın de… Okullar yaptırsın, halka kervansaraylar yaptırsın, bu altının milyon katını ver, hayır sahibi olsun dersin…

Arkadaşım aldı gitti; gelince söylediklerimi yaptığını anlattı… Allahın inayetiyle çok zengin olacağım… Bu uzun ömrümde de, Sabancılar dan, Ramazan oğlullarından, Balkar oğullarından, karabucaklardan daha da zengin olacağım.. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, şerefsizim, Allah beni kahretsin… Edilen duaların boşa çıkmayacağına inanıyorum, herkes için istiyorum…

İmamı olmayan böylece imana gelecektir… Beytullah’ ta ettiğim üç dua tuttu… Allah kabul etti… Yayla evi’nde, 100.yılda evim de, oldu, arabam oldu, milyarlarca altın olayı da tutacaktır…

 

 

DİLENDİM

İnsanlar için dünyada yapamayacağım hiçbir şey yoktur… Eğer mutluluk getireceğini bilirsem tüm tüfeklerimi satar onları mutlu etmek için harcarım… Bir gün Cuma namazından çıktım, yaşlı birkadın yere mendil sermiş dileniyor… Arkasında da güzeller güzeli bir kız var ki eh… Türkiye güzeli Günseli Özkaya dan daha da güzel… BOYU 1.70, 1.80 CİVARINDA… Beyaz benizli, babayiğit ama dilenmeye utanıyor…

Kim bu,

Kim bu,

Kim bu?

-Neden dileniyorsunuz? Desem ayıp olacak… Herkes ona sarkıntılık falan yaptığımı düşünecekler…

Lan naaapiiim?

Lan naapiiim?

Lan naaapiiim?

Avcı Mehmet Üstün’e söyledim, o da 70 yaşlarında….

-Mehmet lan durum bundan bundan ibaret… Şu kişilere gidip sorar mısın?

-Yok oğlum… Ben de gencim… Avrada asılıyor derler…

Orada yaşlı, zehirci bir amca vardı;

-Amca bunlar neden dileniyorlar? Eğer gerçekten ihtiyaçları varsa, kapı kapı dolaşıp para  toplayalım… Lütfen sorar mısın?

-Hay hay, dedi… Gitti sordu, ben de yanındaydım…

-Kardeşim, size bu arkadaş yardım etmek istiyor, ama neden dilendiğinizi anlatın bakalım…

Kadın;

-Çok mağdurum… Bu kız öğrencidir… Ona defter, kalem, kitap almak için param yok… Mahfesığımaz’ da bir bağ evinde oturuyoruz…

-Tamam bacım… Ben Avcı Deli Yücel beyim… Allah rızası için sizinle birlikte dileneceğim…

Kızı da, annesini de taksiye attım hemen bizim eve getirdim…

-Aylaaaa,

-Ne var yücel?

-Sende ben de bu gün dileneceğiz…

-Peki ama neden?

-Durum bundan bundan ibaret…

-Peki çok iyi etmişsin, dedi…

Ayla’yı da arabaya aldım, doğru Kemal Aslan’ın yanına gittik…

-Kemal biz Allah rızası için dileniyoruz… Bu anne kızın durumu kötü… Onlara yardım için bu gün bu dilenme işini yapıyoruzy…

-Canın sağolsun Deli Yücel’ime bak…

Arabanın arkasına pirinç, yağ, un, bulgur doldurdu… Kemal kulağıma eğildi;

-Yüzde kaç ortaksın lan?

-Lan tövbe tövbe… Yok vallahi dedim…

O gün Ayla ile kapı kapı dolaştık… Anne ve kız için, sonra araştırdım, soruşturdum, kız Tepebağ Ortaokulunda öğrenci çıktı… Himayemize aldık… Mezun oldu, sonra evlendirdik… Şu anda çok mutlular.. Yine aynı olayla karşılaşsam, yine dilenirim…

 

 

AYI’NIN RIZKINI ÇIKARTTIM

Sarıçam Atış Poligonunun parasını bakanlıktan kopartmak için Ankara ya gittim… Bakanlıklarda geziyorum, sabah 06-07 falan… İki üç kişi toplanmış;

-Ooooo mastika mastika…

-Ooooo mastika mastika…

Aycı oynatıyor, ama üzüntülü…

-Abe güzüm hiçbir Ankara lı para atmıyor… Kocaoğlan senin rızkını nasıl çıkartacağım; Abiler, ablalar, kardeşler, gelin kocaoğlan size göstersin, genç kızlar nasıl yataaaar?

Ayı yatıyor…

-Abe kadınlar nasıl yatar?

Ayı hemen yatıyor…

-Abe yaşlı kadınlar nasıl yatar?

Ayı hemen yatıyor…

-Abe delikanlılar nasıl yatar?

Ayı hemen yatıyor…

-Ayı yüzünkoyun, soykasının üstüne yattı….

Baktım kimse para vermiyor, ben orada toplananlara bir nutuk çektim;

-Arkadaşlar, ayıcıya acımasanız da ayıya acıyın… Bu hayvanlar ne yiyecek? Ne içecek? Allah için ben şimdi onunla göbek atacağım, kimin üstünde kaç kuruş varsa vermezse şerefsizdir… Çal lan ayıcı;

-Oooo mastika mastika,

-Ooooo mastika mastika…

Yallah yallah,

Yallah yallah,

Yallah yalan göbek attım… İnsanlar toplandıkça toplandı, toplandıkça toplandı…

Ayıya;

-Genç kızlar nasıl yatar? Genç kadınlar nasıl yatar? Delikanlılar nasıl yatar diye yaptırdım… İnsanlar ayıdan fazla beni alkışladılar… Ayıcı paraları topladı,

-A be Allah senden razı olsun… Sen ne iş yaparsın? Gel bizimle çalış, sende para kazan,biz de para kazanalım…

-Lan ibne, la g…veren beni ayı mı sandın? Dedim… Adam kaçtı gitti… Ama ayının rızkını Ankara nın göbeğinde çıkarttım çok mutlu oldum…

 

 

DOĞUŞTAN DELİYİM

Ben Yücel’im, Deli Yücel’ im ve doğuştan deliyim… Çocukluğumdan beri garip bir insanım…

Nenem öldü, teyzelerim, dayılarım, amcalarım, tüm mahalle mezarlıktayız… Cenaze namazı kılındı hoca bağırıyor;

-Allah rahmet eylesin diyenin akıbeti hayrolsunuuuuunnnn….

Cemaat hep bir ağızdan;

-Allah rahmet eylesiniii….

Hoca bağırıyor;

-Allah rahmet eylesin diyenin ahireti mağmur olsun…

Cemaat,

-Allah rahmet eylesiiiiin diyor…

Cenaze gidiyor, düşündüm düşündüm,

Lan naaapiiim,

Lan naapiiim,

Lan naapiiim,

Ama Arapça bir şeyler söyleyemiyorum… Bağırdım;

-Allah rahmet elesin demeyeninin anasını avarıdını, s…kim…

Annem kafama bir tokat indirdi…

-Sus ulan, eşşekoğlu eşek… İt olu it… Sus lan… Ne boy yiyorsun sen?

 

 

 

URFALI’YA BİR TANKER BENZİN

12 Eylül 1980 öncesi;

Yağ yok,

Şeker yok,

Benzin yok,

Mazot yok,

Gazyağı yok…

Vilayet Basın görevlisi Arif Tekin’in yanına gittim, bir Urfalı vatandaş oturuyor, fistanlı, başında da poşisi var… Ağlayıp dövünüyor, yolda kalmış, benzin yok, üzüldüm, içimden iyilik etmek geldi… Arif içiriye girdi;

-Yahu arif neredesin?

-Geldim lan deli Yücel hayırdır…

--Vali bey sabahtan beri seni aratıyor… Urfa dan misafiri gelmiş… Onun isteğini yerine getirsin, benzin temin etsin dedi…

Arif Urfalı vatandaşımızın elini öptü, çayını ısmarladı;

-Şerefin var, dedi, adam bir bidon istiyorsa bir fıçı benzin için fişini verdirdi…. Adam sevinç içinde gitti…

Arif Tekin Valinin karşısına çıkmış, zafer kazanmış komutan edasıyla;

-Sayın Valim, emriniz yerine getirilmiştir…

Vali bey şaşkın şaşkın,

-Ne emri? Kim söyledi Arif?

-Deli Yücel söyledi efendim… Urfalı misafirinize benzin temin edin demişsiniz…

Tabi vali den fırça yeyince tam 6 ay Arif benimle küstü…

 

 

AVRAT  HİKAYESİ

Sevda çekiyorum, bastığım yerden haberim yok, barajda çamların arasında geziyorum, bir adamla karşılaştım, konuşacak bir şey yok, ortaya bir espri atayım da konuşalım dedim…

-Selamünaleyküm amca?

-Vay aleykümselam..

-Yahu amca, kendimi suya atasım geliyor… Ben bu avradımdan öyle dertliyim, öyle dertliyim ki(Halkubi bekarım…) bana hayatı zindan etti…

Amca benden daha da dertliymiş… Vay o avratların anasını avradını… O avratlar beni gece evden kovdular… üç gündür buralarda dağ bayır dolaşıyorum… Deli divane geziyorum… Sende mi gelip bana çattın?

Herif bir dertliymiş,

Bir dertliymiş,

Bir dertliymiş,

Bir dertliymiş,

Adam konuştu, konuştu, konuştu, konuştu hane 5 kuruş verip konuşturdum ama 10 kuruşa susturamadım… Ben yanından ayrıldığımda o kendi kendine hala konuşuyordu…

 

 

ALLAHI SEVER SENİ DUYUNCA

Rızkımı çıkartabilmek için tüfek alıp-satıyorum… Süreyya Kayar da benim arkadaşımdır… Çok eskiden beri tanırım, iyi konuşuruz…

-Lan deli Yücel?

-Ne var lan?

-Lan benim arkadaşlarım senden silah almak istiyor…

-Kim bunlar?

-Lan Bülent Özülkü, Müteahhit ama senden ricam fazla kazık atma adama… Bir tüfek sat sebeplenirsin…

-Hay hay… Allah razı olsun…

Hemen Bülent Özülkü’nün yanına gittim; tüfeğimi de götürdüm…

-Selamünaleyküm,

-Aleyküm Selam Deli Yücel… Biliyorum, seni, tanırım, severim, sayarım… Tüfek kaç lira?

-Ciğerim 7,5 milyon lira… Ama senin hatırın var… Süreyya Kayar gönderdi… O nedenle sen 7 milyon lira versen de olur… Ben de belki üç beş kuruş kazanmış olurum…

-Peki dedi… Çıkarttı verdi parayı… Tam kapıdan çıkacağım;

-Lan Deli Yücel, tüfeği sattın, hayırlı-uğurlu olsun… allahını seversen doğru söyle kaç lira kazandın?

İşin içine allahını seversen sözü girince, durdum, döndüm..

-Ciğerim 1,5 milyon lira kazandım… Doğrusu budur…

-Tamam deli yücel, anamın ak sütü gibi helal olsun, dedi…

 

 

KARADUTU YUTTURAMADIM

Ali Tör Vatandaş Gazetesinin Yazı İşleri Müdürüydü… Mahmut Karabucak’tı gazetenin sahibi de… Demokrat Parti’nin sesiydi… Ali Hoşfikirer, Kurtar Çakın oralarda takılıyorlardı… Ben de avcılık, atıcılık köşesi hazırlıyordum… Ali Tör,

-Deli Yücel Urum dutu getirir misin? Canım çok istiyor da…

-Emrin olur abi…

Gittim, mevsim ilkbahar, tüm dutlar olmuş, Urum Dutu olmamış… Kırmızı dutun üstüne turunç sıktım, biraz eklettim… Neyse ertesi gün evinin kapısını çaldım, Kazım Karabkir İlkokulunun orada oturuyordu…

-Abi urum dutunu getirdim, dedim…

Bir tanesini ağzına aldı;

-Niyeti şifa, dedi… Ağzına attı.. yedi, yedi, ağzında çevirdi, evirdi, çevirdi…

-Lan Deli bu urum dutu ise ben Adana turpuyum… Lan i…ne… Karadut bu… Fazla ekşimiz… Bana nağme yapmışsın… deyince gerçeği anlattım…

-Abi sana sözv erdim, nefsin kalır diye düşündüm… Akşamdan turunç ekşisine yatırıp getirdim, deyince…

-Lan Deli Yücel yine de sağ ol… Yamasan da gürledin dedi…

 

 

NİKAH İŞİNE KARIŞMIYORUM

Adana nın en zenginlerinden olan kirvem Cumali Tuncer’in oğlu Yılmaz telefon açtı;

-Kirvem, lan Deli Yücel sana bir işim düştü, bir ricam var…

-Emrin olur, itin olur, buyur…

-Deli Yücel çok rica ediyorum, nikah işlemlerimi yapıyorum, biraz yardım et, yuvamı kurarsam gelip evinde seni ziyaret eder, elini öperiz karımla…

-Ciğerim başımla gözümün üstün… Bundan daha şerefli bir iş olur mu?

Hemen gittim, evraklarını elinden aldım, eskiden 15-20 günde nikah askısı falan vardı… Yıldırım nikah kıydım ben… Bir gün sonra;

-Buyur nikaha, dedim…

Kız yüzük atmış…

-Niye babam böyle yıldırım olarak yapıyorsunuz? Bu oğlan benim kızıma tecavüz mü etti? Kızımın başına bir iş mi getirdi? Yıldırım nikaha ne gerek vardı?

Nişan bozuldu,

Aman allahım,

Aman allahım bir üzüldüm, bir üzüldüm..

Yılmaz da üzüldü… Araya adam koyduk, nikahı normale çevirdik, Yılmaz evlendi, gerdeğe girdi,… Sonra derin bir nefes aldım… Yeminim var artık nikah işine karışmıyorum…

 

 

53 ŞİŞ CİĞER YEDİM

Ali Kurttepe su sayaçlarını pazarlıyordu…

-Deli Yücel gel seninle Kozan, Kadirli ’ye gidelim… Hem su sayacı satarız, hem de arkadaşlarımızı görürüz…

-Emrin olur, itin olur abi…

Beni Ali Kurttepe, üç aylar ya, oruç sanıyormuş… Oysa nafile oruç tutuyorum… Yani tutsan da olur, tutmasan da… Öğle oldu, Ali Kurttepe,;

-Lan Deli Yücel oruç olmasaydın sana ciğer kebabı ısmarlardım…

-Abi ben oruç değilim…

Şaşırdı, şoke oldu,

-Neeee? Oruç değil misin? Lan deli üç aylarda oruç sanıyordum seni…

O saate kadar da birkaç tane su sayacı satmıştık, yavaş bir ses tonuyla…

-İyi gidelim o zaman, nefsimizi körleyelim dedi…

Bir lokantaya girdik, hemen patronun yanına koştum;

-Tanıştırayım adana nın eşrafından Ali Kurttepe,

-Oooo Beyefendi hoş geldiniz… Şöyle baş köşeye alalım sizi…Tekmil masa donatalım…

Salatalar, kebaplar, soğuk, sıcak mezeler, şalgamlar, ayranlar, turşular geldi…

-Aman haaa iyi pişsin, beni bu saygıdeğer müşterilerime rezil etmeyin diye patron durmadan işçilerine talimat veriyor...

Bende seviniyorum

Üç şiş,

Beş siz,

Otuz şiş,

Arkadaş tam 53 şiş ciğer yedim… Ali Kurttepe hesabı öderken, sattığı tüm suç sayaçlarının parasını verdi… Kadirli ye gideceğiz, yol ayrımına geldik;

-Ali Abi akşam yemeğini de burada yeriz artık deyince otomobili Adana ya çevirdi…

-Lan Deli Yücel seninle Kadirli’ ye gidenin anasını avradını, s….dedi… 2 sayaç sattık onun parasını da yedin bitirdin… Oruç olmadığını zamanlarda artık seninle yola çıkmayacağım… Lan ye ye ama bu kadar da yenir mi deli?

 

 

BAKKAL MEHMET’E AHIM TUTTU

Perşembe günü hanım;

-Yücel iyi bir nohut al da akşam etli humus yapayım…

Cuma akşamı ya; hanımların emirleri kırılır mı?

-Hay hay hanım… Emrin olur, itin olur, dedim…

Doğru bakkal Mehmet’e gittim;

-Mehmet Ağa pişkel mi nohutun?

-Abooooovvvv Deli Yücel abime bak… Krağılı suda bile ilik gibi pişer…

-Tamam, tart 5 kilo… İçimden seviniyorum…

Akşam takla atacağım ya, sevinçten dört köşeyim.. Öğleyin sobanın üstüne koyduk, ikindi oldu hala kaynıyor, kaynıyor, kaynıyor, kaynıyor,

Biz de ilik gibi pişecek, dibekte dövüp tere yağlı, humus yapacağız… Yanında turp, tereli, şahane bir akşam sofrası kuracağız, yiyip içeceğiz… Akşam da takla üstüne takla gelecek… Ben de nasibimi alacağım… vay ananı s…lan nohut…

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez, Mobilgaza koydu,

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez,

Kaynar pişmez…

“AÇ AYI OYNAMAZ”  dedikleri gibi pişmedi… Cuma günü ne humus yedik, ne de takla attık… Hanımla bacı-kardeş gibi yattık… Nohutun pişen ve pişmeyenlerini, yani hepsini poşete koyup Bakkal Mehmet’in yanına gittim… Bir pusula ekleyip, nohutunu oraya bıraktım… Notum aynen şöyleydi;

BAKKAL MEHMET EFENTİ;

Nohutunu s…sinler/ kıçına kazık çakıp/orta yere diksinler/bir at yükünce odun yandı/soba bitti/sanma ki nohutun pişti/ çelik tencere bile/pişirmeye yetmedi/onca karbonat attım/ tövbe yine pişmedi/düdüklü de denedim/suyu buharla bitti/ne g…veren nohutmuş/bana mısın demedi/öve öve satarken/dedin anında pişer/kadı kazından dahi/önce tez pişer/yoluyorum/acil parayı gönder/bu mahşer yarasıdır/her halde epeyce sürer/bu nohutun yüzünden/gecemiz zehir oldu/yücel Allahın emri/bu gece unutuldu/dilerim ki Allahtan/ahım yerde kalmasın/taptığın yüce Allah/yanına koymasın/ben nohut yüzünden/bir gecemden oldum/bakkal Mehmet/ topal yengemle/ kaç gece taklasız geçirecektir/Allah bu kaya nohutu bakalım satar mısın?

Not; ahım tuttu, bakkal Mehmet’in hanımının ayağı bir gece sonra kırıldı…

 

 

35 YAŞINDA KÜÇÜKTÜM

35 yaşına geldim, evlenmek isteyenlerin yaptığı her şeyi yapıyorum… Pilava kaşık saptıyorum, annem;

-Oğluuuuum… Anladım… Daha bir karış çocuksun deli oğlum…

-Anne evleneceğim… Bir kıza gönül verdim…

-Oğluuuum, biraz olgunlaş, biraz akıllan…

-Anne şu arkadaşım da evlendi haaaa…

-Olsuuuun yavrum, sen biraz daha büyü…

-Anne arkadaşım 20 yaşındaki kızını da gelin etti haaaa.

-Bekarlık sultanlıktır oğlum... Elektrik, su, kira parası arka arkaya gelir, perişan olursun… Tövbe dersin…

-Anneeee; baktım annemden fayda yok, aynı dairede çalıştığım Ayla’ dan da her ay borç para alıyordum… 100, 250, 500 lira falan derken borcum 800 lirayı geçti… Ödeyemedim, Ayla’yı kaçırmaya karar verdim, kaçırdım… Arkadaş kızı kaçan mı ağlar, oğlu kaçan mı ağlar? Aman allahım, aman yarabbim eve geldim anacığım, sağ yana düşmüş bayılmış, kaynanam sol yana düşmüş bayılmış….

Annem diyor ki;

-Alllaaaaaah bir karış çocuğumu kandırmışlar… İnşallah sizin de ayaklarınıza dolanır… Muskayla, büyüyle, kandırdınız…

Kaynanam ağlıyor, bize gelen arkadaşlar şaşırdılar;

-Lan Deli Yücel anan hangisi? Kaynanan hangisi?

-Bana büyü ve muska yapıldığını söyleyen annem… Öteki de sessiz sessiz ağlayan kaynanam dedim…

 

 

EŞEK OLDUM ANIRDIM

Benim hanım Ayla kalbi çok temiz bir insandır… Başıma gelecekleri önceden bilir… Namrun(Çamlıyaylada) bir gün;

-Ayla…

-Ne var?

-Yahu ben eşek olup Nedim Boymul’un kapısını çalacağım…

-Yapma lan Yücel… Başına taşı yersin…

-Yahu Nedim Boymul Abinin şeftali, kaysı, erik, dutlarını yiyeceğim…

-Lan Yücel yapma… Başına taşı yersin…

Gece saat 02;30 Kapısının önüne atladım; başladım bahçedeki meyvelerini toplayıp yemeye;

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim, karnım boyunca başladım eşek gibi anırmaya…

-Aiiiiiii…. Aiiiii…

Karısı Nedim abiyi uyandırdı;

-Nediiiim, nediiii…

-Ne var hanım?

-Yahu bahçeye eşek girmiş…

Nedim abi  kalkıp bir taş atarsa, omzuma değdi… Kan içinde kaldım…

-Nedim abi, ben Deli Yücel… Yaktın beni, diye bağırdım…

-Lan eşek konuşur mu?

-Lan Nedim abi ben Deli Yüceeeel…

-Allah gözünü kör etsin… Eşek sandım lan Deli seni… Boynun da eşek gibiydi… Bir de anıyordun ki, tam eşek sandım…

-Beni hemen hastaneye kavuştur…

-Lan ne Alman doktoru çağırırım, ne de seni hastaneye götürürm… Ayla kızım kantoron yağını sür… vine girdi, kapısını kapattı…

Nedim Abi’nin bahçesine ne at, ne, öküz, ne de eşek olarak bir daha girmedim… Ayla saf ve temiz kalpli olduğu için başıma geleceği önceden söylemişti, lafını tutmamamın cezasını çektim…

 

 

 HANIM ELİNİ TUTTURMUYOR, YÜZÜNÜ ÖPTÜRMÜYOR

Evin erkeği hasta olsun önemli değil; Allah kimsenin karısını hasta etmesin, ona sakatlık vermesin… Avrat hasta oldu mu, tüm işyer yattı demektir… Hanım avda uçurumdan yuvarlandı, kolu kırıldı, sakat sakat yatıyor… Yanağını öptürmez, elini tutturmaz, saçını koklatmaz… Arkadaş ben de erkeğim, hacıyım, bu yaştan sonra sağa-sola mı gideceğim? Her gün doktora telefon açıyorum;

-Doktoooor,

-Buyur Yüceeel… Buyur Deli oğlan…

-Benim hanımın kolu ne zaman iyi olacak?

-Yakında Deli Yücel…

2.Gün,

-Aloooo doktor…

-Buyur Deli Yücel…

-Benim hanımın eli ne zaman iyi olacak?

-Az kaldı Deli Yücel…

3.Gün,

-Alooooo,

-Buyur Deli Yücel,

-Benim hanımın eli ne zaman iyi olacak…

4, 5,  6, 7, 8, 9, 10 Doktor Cüneyt İnanç’ı aradım…

-Lan Cüneyt benim hanımın eli ne zaman iyi olacak?

Öldüm lan,

Öldüm lan,

Öldüm lan…

-Ben Emre beyi hemen telefonla ararım, dedi…

1,5 ay sonra,

-Alooooo doktooooor,

-Ne var Deli Yücel? Yine mi sensin? Oğlum bir buçuk aydır Balcalı Hastanesi sana çalışıyor….

-Evet benim….

-Lan Deli Yücel, senin hanımın kolu kırılıncaya kadar benim kulum, kafam, ayağım kırılsaydı lan…

-Doktor hanımın alçısını söküyor musun? Sökmüyor musun? Eğer sökmüyorsan 2.evlilik cinayeti işletiyorsun…

Alçılarını neyse söktü, avrat gene iyi olmuyor… Avrada dedim ki;

-Lan avrat, sana 5 gün daha müsaade iyi oldun oldun, olmadın, yoksa derhal evleniyorum… Avrat 2.günde iyi oldu…. Şimdi ağzımızın tadı çok iyi…

 

 

ÖLÜ NUMARAMI HERKES YUTTU

100.Yıl mahallesi civarında Ceylan, Martı, Turna, Karaca ile birlikte ava gidiyoruz; av başladı, karşımızdan Seyhan Belediye fen İşlerinde çalışan Şef Naci, zabıta Nevzat Doğan ve bir de bayan geliyorlar…

Naci ve Nevzat bir kuşa nişan aldılar ama kuş tam bizim önümüzde;

-Ploffff… Ploffff diye sıkarsa kendimi yere attım…

-Yandım alllaaaaah…

Çocuklar başıma toplandılar, ben can çekişiyorum, Nevzat’la, Naci koşa koşa geldiler…

-Aman allahım… Deli Yücel Abi yi vurmuşuz…

-Öldüm anaaaaam….

-Bittim anaaaaammmm…

-Yandım anaaaaam…

-Abi yaran nerende?

-Lan anamı bellediniz…

-Yahu sen de niye ses çıkartmadın?

 Hepsi çevreme toplandı, benim can çekişmemi, son nefesimi izliyorlar… Korkulu gözlerle bakarden, birden parmaklarımı çıtlatarak oynamaya başladım…

-Nanay da nay na,

-Nanay da nay nay,

-Konyalım yürü… Yürü yürü aslan yarim yürü…

Ben oynamaya başlayınca, Naci bir yana, Nevzat bir yana düşüp bayıldı… Neyse bir süre sonra ayıldılar…

-Lan Deli Yücel sen gerçekten de deliymişsin… Biz seni bu kadar ileri derecede deli olarak bilmiyorduk, dediler…

Daha da benimle ava gitmediler… Ölüm numaram öyle canlı, öyle etkili olmuştu ki, çocuklarım bile başucumda hüngür hüngür ağlayıp gözyaşı döktüler…

 

 

BASRİ KARABUCAK ŞAŞTI

Hanımı kaçırdıktan 3,5 yıl sonraydı; düğün falan yaptım, gidip Basri Karabucak’ın elini öpmeye karar verdim… Fabrikaya gittik, arabadan indiğimizde ayla’yı gelinlikle, beni takım elbiseyle görenler birden alkışlamaya başladılar… Balkona çıkan Basri Karabucak, elini güneşe doğru koruma yaparak, gelin ve güveyi tanımaya çalıştı…

-Lan işçilerden birisi ama kim? Kim? Kim diye kendi kendine soruyor…

Neyse biz yukarı çıktık, elini öperken;

-Lan Deli yücel sen evleneli ne kadar oldu?

-3,5 yıl oldu…

-Peki gelinlik neyin nesi?

-Bırak gelinliği, hanım halime bile… Elini öpmeye geldik… Hediyemizi alıp gittik…

 

 

HOCA DELİ Mİ, AKILLI MI?

Fadıl Köyü’nde öğretmen olarak gittiğim ilk günlerdeydi, köylüler yavaş yavaş ziyaretime gelmeye başladılar…

Kimi ekmek,

Kimi meyve,

Kimi yumurta,

Kimi başka şeyler getiriyorlardı… Bir kadında bir çingil yoğurt getirmiş… Adım”YİYİCİ HOCAYA” çıkmasın diye kadın gelirken bağırdım;

-Bu neeeee?

Kadın olduğu”Zınk” diye yerde durdu…

Utangaç ve pişman olmuş bir sesle;

-Hocam yoğurt getirdim tamaaaan…

-Yok kardeşim, zahmet etmeyin… Allah için taaa karşıdoan öyle zalmete girmeyin… İstemem, istemem, parasını vermediği hiçbir şeyi de almam, yemem…

-Aman hocam sana ye diye getirdim…

Baktım kadın döndü geri gidiyor;:

-Duuuur! Diye bağırdım… Kadın yine “ZINK” diye durdu…

Kadın iyice şaşırdı;

-Madem buraya kadar getirmişsin, zahmet etmişsin, iyi de etmişsin… Getir alayım, dedim…

Kadın şaşırdıkça şaşırdı,

Kadın şaşırdıkça şaşırdı,

Kadın şaşırdıkça şaşırdı…

Birkaç saniye de dört beş ayrı kişilik, kimlikle karşılaştığı için çok şoke oldu…. Öteki köylü kadınlara şöyle demiş;

-Hoca elleem fıttırık… Yoğurdu niye getirdin, parasını vermediğim şeyleri yemek diyor…

Biraz sonra da, iyi etmişsin, zahmet etmişsin ver yiyeyim diyor… Deli midir, akıllımıdır; Biz bununla ne edeceğim?

BOYMUL NEDİME İKİ ŞAKA…

Boymul Nedim 100 tane cikcik, 50 tane Deli Yücel, 2 tane Nasrettin Hoca eder… Öyle renkli, öyle güzel bir kişidir… Bir defa mucittir… Çocuklarının hepsi şu anda üniversitede okuyor… Bir gün;

-Nedim abi, Medetsiz’e geyik avına gidelim mi?

-Ben Medetsiz den korkarım lan deli yücel… Kar kış var, kıyamet kopuyor…

-O zaman sığır yaylasına gidelim…(Vatandaşlar sığırhlarını oraya bırakır)

-Lan deli orada geyik mi var?

-Hem de acayip var, anlatamam…

Kavnumuzu, karpuzumuzu, azığımızı aldık evde hanımlar yok, benim hanım da o yıllarda hala çalışıyor… El lambasını aldık, silahlarımızı kuşandık… Çocukları uyuttum, halbuki el lambasıyla tavşan avı bile olmaz… Geyik avı olur mu? Olmaz…

Çık Allah çık,

Çık Allah çık,

Çık Allah çık,

Sığır Yaylasına geldik…50-60 metreden öküzlerden birisinin gözü parladı… Fısıltı halinde;

-Nedim abi?

-Ne var lan deli Yücel?

-Abi geyik,gözünü gördüm… Sen arkadan dolan, milyoner olduk milyoner… Canlı canlı yakalarsak 5 milyona satarız 2,5 milyon senin, 2,5 milyon da benim olur…

-İyi lan Deli…

Pıskıra haskıra,

Pıskıra haskıra,

Pıskıra haskıra,

Pıskıra haskıra

50-60 metre  ötedeki öküzün arkasından dolanıp geldi….

-Hooop diye alladı… Öküz…

-Moooo deyince de hem bana doğru korkarak kaçıyor, hem de bağırıyor…

-Lan Deli Yüceeel bu öküzmüş beeeee.

-Ne bileyim ağam, ben geyik zannettim…

Neyse avımız sona erdi… Eve geldik, kurufasülye koydum ocağı… Kaynaya kaynaya 02:00 de pişti…  Nedim Abiye şaka yapacam ya, 03:30’ da pişti, sarı suyunu dökmeden, Fasülyeyi pişirdim…

-Boymul Nedim abi lan iç bunu…

Bir tabak,

Bir tabak daha,

Bir tabak daha,

Nedim Abinin gö, Belemetik tüneli gibi oldu… Ben evin bahçesinden seyrediyorum, her 5-6 dakikada bir bahçesindeki tuvalete gidip-geliyor… Her üç beş dakikada bir tuvalete gidip gidip geldi… O oldu, bu oldu Nedim Abi, benim ne toprağıma bastı, ne de yemeğimi yedi…

 

 

KAYNANAMIN BÜYÜLERİ

Kaynanam en akıllı, en üstün zekalı, en çalışkan, en girişken, süper zeki damadının benim olduğumu söyler… Hre defasında da ( aman ha, iyi gecinin, Amman kavga etmeyin) diye de tembiller… Köfteler, makarnalar, işkembeler, mumbarlar, dolmalar getirir; içinde pirinçten çok eti vardır… Kaynanam öteki eniştesi de Bahçe Savcısı Ali Elbeyli’ dir… Ona da ;

-En akıllı,

-En terbiyeli,

-En üstün zekalı damadım sensin der… Ama sözünün sonunda da sakın Deli Yücel duymasın… Yemeklerine büyüler yaptırıyorum, muska suları içiriyorum, akıllanması için, dermiş…

Bir gün sordum;

-Yahu Kaynana, gerçekten bana büyü yaptırıyor musun?

-Oğlum hayırlı büyü yaptırıyorum, akıllı olasın, çocuğnuzun, evinizin, birbirinizin kıymetini bilin istiyorum… Bir gün büyü yapmamış ki çok fena kızdım… 

-Ayla, Turna, Martı, Ceylan Karaca; hepinizin anasını avradını… Hazırlanın,  hepinizi götürüyorum, Silifke sizin yeriniz…

-Yücel etme, Deli baba tumaaa,

-Yooo gideceksiniz… Hayatta bu eve bir daha gelemezsiniz…

Hanımda belli etmiyor ama o da annesini özlemiş, dünden razı;

-Hakkınızı helal et, dedi… Helelaştık, kapımızın yanındaki taksiye bağırdım; Mehmetcaaaan,  Gel lan buraya… Geldi…

-Buyur Deli Yücel abi…

-Al bunları Ceyhan, Martı, Turna, Karaca, Ayla’ yı doğru Silifkeye götür bırak gel… Al paranı da peşin veriyorum..

-Emrin olur Deli Yücel abi, dedi, gittiler…

Gittiler, aradan bir gün geçti, ev kabristan gibi, ne başını okşayacak çocuk, ne takla atacak hanım var; bu yaştan sonra da kerhaneye gidecek halim yok ya…

Taksi şoförü Mehmet Can’ı çağırdım…

-Emret Deli Yücel abi?

-Abi hadi gidip, hanımın hatırını sorup gelelim…

-Emrin olur abi…

-Al şu 200.tl paranı da…

Gittik;

-Nasılsınız demeden kaynana;

-Oooooo Deli Yücel damat, buyur yemek ye, dedi… Köfteler, mumbarlar, şirdanlar, yedim, yedim, yedim… Ayla gözüme Türkan Şoray Farah Diba, Elizabeth Taylor gibi göründü… Meğerse yemekler büyülüymüş… Büyüler sayesinde hanımı alıp geldim… Taksi Şoförü dert yanıyormuş;

-Ahh yine iş yok… Deli Yücel abi, yine kavga etse hanımıyla, iki defa Silifke servisine gitsem, rızkım çıkar, diyormuş…

Bak bak, benim avradı boşadığıma değil, kazandığı parayı düşünüyormuş kerata…

Kaynanamın büyüsü şimdilik iyi gidiyor, bakalım etkisini ne zaman kaybedecek?

 

 

 

HOCA OSURTAN YOKUŞU

Beledediğin karşısında rampa Aladağ’lara çıkar… Yanımda Karaisalı dan Kazımağa ile geyik avında bu yokuşu tırmanıyoruz…

Bir saat,

İki saat,

Üç saat,

Dört saat, her tarafımızda terler fışkırıyor… Yokuşun ortasına geldik; ben,

-Zarttt! Diye osurdum…

-Kusura bakma Kazımağa, dedim… bana döndü;

-Oğlum burasının adı yoktu, sen öğretmensin, buranın adı bundan sonra “HOCA OSURTAN YOKUŞU” olsun, dedi…

Şimdi herkes o yokuşu benim sayemde bu şekilde ifade ediyor…

 

 

 

100.YIL MARATONU

Büyük Atatürk’ümüzün 100.doğum yılı nedeniyle maraton düzenlenmişti… İstasyona gittim, koşuya katıldım, yarış başladı, hemen en öne geçtim… Herkesi 100-200 metre geride bıraktım… önde polis ekibi, hemen arkasında benim… Mücahitler caddesi’nin tren köprüsü civarına geldiğimizde yorulmuştum… Polisler;

-Deli Yücel abi, çok güzel koşuyorsunuz… Maşallah maşallah… Arada 500 metre mesafe bıraktınız, diyorlar ben daha dı hızlı koşmaya devam ettim… Çitfminarenin yanına geldiğimizde artık dökülmeye başladım…

Gelen geçti,

Gelen geçti,

Gelen geçti,

Dörtyol civarına geldiğimde trafik polisi;

-Geeeççççç geçççççç diyor…

Yaklaştım;

-Sayın ağabeyciğiim, ben kaçıncıyım?

-Herkes geçti Deli Yücel bir saat oldu, sen hala geriden geliyorsun… Sen gitte araç trafiğine yol vereceğim…

Meğerse maratonda en arkadan birinci olmuşum… Maraton oysa yavaş başlar, koşma hızı sona yaklaşırken arttırılırmış… Ben de bunu yeni öğrendim…

 

 

TARZANCA İNGİLİZCE

Nusaybin de öğretmenim, İngilizce derslerine de girmem istendi,

-Müdürüm etmeyin, tutmayın, kıymayın…

-Yook Deli Yücel sen bu dersi de öğreteceksin…

-Yahu müdür bey çocuklar bile bana güler… 

-Bunu çocuklara öğretmeye mahkumsun, dedi…

Neyse öğretmen olarak atadılar, derslere girdim;

-Ey, bi, si, di, if, efçi…

Yıl sonu geldi,

-Ey bi si, di if, efçi…

Yıl bitti, öğrencilerden birisi;

-Ya muallim, harflerle başladık, harflerle bir yılı bitirdik… Bu nasıl iş? Deyince…

-Merak etme… Bunun tarzancası da var… Siz dua edin ben onu size öğretmedim dedim…

 

 

SÜPER AKLIM ANAMDAN GELİR

Akıllı, süper akıllı olmamı anne borçluyum… Rahmetli anacağım bir iş yaptığımda;

-Allah akıl versin,

-Oğlum Allah fikir versin…

Yanlış yaptığımda da, derslerimden zayıf aldığımda da;

-Allah zihin açıklığı versin,

-Allah berrak düşünce versin, derdi… Böylece Adana nın en süper akıllı insanı ben oldum… Neyse para kazanmaya başladım, memuriyetimin ilk yıllarında getirdiğim para anneme verdiğimde;

-Allah razı olsun… Her tuttuğun altın olsun, dedi…

Bir gün;

-Anne, dedim…

-Ne var deli oğlum?

-Bana eskiden dua ederken Allah akıl versin, Allah fikir versin, zihin açıklığı versin derdin… Şimdi Allah razı olsun diyorsun… Neden sözlerinin şeklini değiştirdin?

Annem güldü;

-Oğlum 40 sene sana ettiği dua tutmadı… O nedenle fikrimi değiştirdim…

 

 

ÖLÜM FALI

Fal bakmıyorum, artık yeminde ettim, çünkü bir gün kayınvalidem geldi, kahve içti;

-Deli Yücel falıma bakar mısın? Dedi…

-Yok anne bakmıyorum, yeminliyim, bakamam…

-Bak lan ne olacak sanki? Bir şey olmaz, dedi fincanı elime aldım, aman allahım çok kötüydü… Kaynanama bağırdım;

-Kalk burada durma…

Ağlar gibi bir yüz ifadesiyle yüzüme baktı;

-Neden lan? Ne var? Ne oluyor?

-Senin bir yakının erkek toprakla mezar arasında duruyor… Hemen evine dön…

Neyse kalktı gitti, aradan 4-5 saat geçti; Silifke den telefon açtı;

-Ayla kızım başımız sağ olsun, babanızın cenaze törenine kavuşamadım, dedi…

Artık fal bakmıyorum…

 

 

HOCAYA(imama) SİLAH SIKTIM

Ramazanlık, karım, çocuklar, ellerimizde sıkmalar, börekler, iftarı, ezanın okunmasını bekliyoruz; top atıldı atılacak…  Gözümüz minarenin şerefesinde, hocanın ezanını bekliyoruz…Ulucami, Yağcami, tüm camilerin hocaları ezan okudu… Bizim  hocadan ses yok… Adam şerefeden aşağıya bakıyor, bizim mahallenin kadınlarını-kızlarını gözlüyor…

-Ayla tüfeği getir, dedim…

-Yapma Deli Yücel, dedi…

-Aylaaaa hızlı tüfeği getiiiiiir, diye bağırdım…

Getirdi, bize doğru dönünce minareyi hedefledim tüfeği ateşledim;

-Güüüüüm…. Güüüüüüüm…

Hoca hemen elini kulağına götürdü;

-Allahüekber allahüekber…

Ezanı okudu, iftarımızı yaptık, daha sonraki günler de de tüfeğimi alıp dama çıktım, hoca diğer camilerden birkaç saniye önce okumaya başladı ezanı…

 

 

ŞAHİNAĞA SINIF GEÇİRDİ

Ticaret Lisesi Müdürüm Şahin ağa nişanlımı bana istemişti ya; derslerimize de giriyordu, finansman dersimizde bir gün beni sözlüye kaldırdı…

-Yücel büyük sayılar kanununu anlat, dedi…

Ben dut yemiş bübül gibi sustum… Sınıfın içinde bir tur attı gitti-geldi…

-Bre Adolf Ketenenin kanunun anlat….

Yine dut yemiş bülbülüm…

-Bre bildiğin bir konuyu anlat… Adana’daki av hayvanlarını say…

-Keklikler, turaçlar, kazlar, bıldırcınlar, Ağustos tan eylül’e kadar avlanır… Keklik avı yapmak isteyenler dağlık ve bodur çalı bölgelerin, bıldırcın avlamak isteyenler hasadı yapılmış tarlaları, gezmeleri gerekir… Turaçlarla, keklikler aynı aylarda, aynı yerlerde daha çok yoğunlaşır… Otomatik makine gibi hepsini anlattım…

Şahin ağa sınıfa döndü;

-Bu soruya itirazı olan var mı?

Geçti, geçtiiii, geçti dedi… Sınıfımı böyle geçirdi…

 

 

AKLA BAK AKLA

Mersin de Türkiye atış şampiyonası yapılıyor, federasyon başkanı Hilmi Gürz, Gaziantep ten Avcılar Kulubü Başkanı Ahmet İnceoğlu da bize moral vermeye gelmiş… Avcı Mustafa Kalakoğlu da var…

Ali Bürken attı vurdu…

Sıra bana geldi; ben vurursam biz, vuramasam İstanbul takımı kazanacak, bir heyecan bastırdı… Attım “TAKKKK” diye vurdum… Ama plakayı vuramadım, ama plaka havadayken bağırdım;

-Arpacığa sinek kondu…. Görmediniz miiii?

Hakemler tartışmaya başladı, Dünya atış yarışmalarında böyle bir olay yok…

Kondu, konmadı,

Kondu, konmadı,

Kondu, konmadı…

Sonunda arpacığa sinek konduğunu kabul ettiler… Ben yeniden ateş ettim, yeniden vuramasam beğerir misiniz? Federasyon Başkanı Hilmi Gür bağırdı;

-Bu seferde arı kondu, arı…

Puan kaybettim böylece dünya atıcılık tarihine de geçmiş oldum… Akıla bak akıla…

 

 

GÜLLÜOĞLU NUN HATIR HESABI

Güllüoğlu Baklava salonu açtı, paramız nasip olsun diye Ayla, Ceylan, Turna, Martı, Karaca iftar yemeğine gittik…

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah bir tek kuşun sütü eksik… Oysa bizim ödemeyi düşündüğümüz hesap 100 bin lira falan…

Gelen gelene,

Oradan börek,

Oradan furun kebabı,

Oradan kuzu yumurtaları,

Ağzımıza kadar duyduk, yumurtaları kim yiyecek, Martı saf saf;

-Baba bu nasıl yumurta kabuğu yok..

-Sus eşşekoğlu eşek bu kabuksuz yumurta dedim…

Hesap 160 bin lira geldi… İtiraz ettim, ama hatır hesabıymış, ya gerçek hesap olsaydı ne yapacaktım?

 

 

 

İT VURUR GİBİ ÖLDÜRECEKLERDİ

Yıl 1971 Sarıçam da avdayım, Kızılderililerin taptığı totem gibi, yıldırım düştüğünde sadece kalın dalları kalan ağacın tepesine çıktım… Kamufle elbisem öyle bir uyuyor ki, gelen üveyiklere,

-Plofffff…Plof sıkıyorum düşüyor…

-Plooff…Plooof sıkıyorum düşüyor…

Tüfeğimde kamufle, uzaktan iki avcı geliyor, lan bu g…verenlere bir numara yapayım da iyice korkutayım dedim…

Geldiler, geldiler,

Geldiler, geldiler,

Geldiler, geldiler…

Gelenler kimler? Ezacı Ali Bugay, veteriner Edip Karaharnup, durdular sağlarına sollarına baktılar….

-Allah Allah, dediler… Birisi;

-Yahu duymadınız mı?

-Şeeeey…

-Allah Allah…

-Lan yoksa cin falan olmasın..

100 metre kadar yaklaştılar, ben onları görüyorum, ama onlar beni kamufle elbiselerim ve ağacın üstünde olduğum için görmediler… Ağaca iyice yaklaştılar;

-Yahu bu nasıl ağaç?

-Kurumuş kardeşim, yıldırım düşmüz…

Ağaca çok yaklaştılar, yeniden bağırdım;

-Söyle baiiiim…

Ağaca doğru silahlarını doğrultular, tam tetiğe basacaklar;

-Lan edip bu cin…

-Nereden geldin lan?

-Ne cini ne ağacı lan?

-Bak lan görmüyor musun?

Tam tetiğe basacaklar;

-Aman abiler yapmayın… Ben Deli Yücel’im deyince son salisede tüfeklerini sıkmadılar, ölümden döndüm… Korkularından beni vuruyorlardı… Beni görünce dizlerinin bağı çözüldü… Oraya ıhtılar…

-Lan Deli i…ne bizim anamızı belledin… Ya sana sıksaydık… Bundan sonra bizim çocuğumuz da olmaz… Katil edecektin lan bizi…

O aradan 20 yıl geçti, o gün Edip rast geldi…

-Lan Deli Yücel oğlum avantadan yaşıyorsun haa… Totem Ağacını hatırladın mı?

Avcılar birbirlerine sakın şaka yapmasınlar… Adamı it gibi vururlar, şakaları yoktur…

 

 

 

VALİNİN GÖZÜNE GİRDİM

Yıl bilmem 1900, bilmem kaç, bilmem kaç… Adana Valisi o yıllarda Alaadin Özkiper stadyumda maç izliyordu…. Benim serbest giriş kartım olduğu için şeref tribününde oturuyorum… Adana Demirspor bilmem kiminle oynuyordu…

Hakem ufak bir düdük çalsa, seyirciler,

-Bilmem ne hakem,

-Bilmem ne hakem,

-Bilmem ne hakem,

-Yuuuuuh….! Diyorlardı…

Maçtan hiç anlamıyorum ya, bir şeyler yapıp vali beyin gözüne girmek istedim… Bu sırada staddaki seyircileri, ana avratlar, kürler, küncüden ufak yerlere indiriyor…  Bir ofsayt verdi hakem, benim beynime nasıl kan hücum ederse ayağa kalktım…

-Teessüf ederim Hakem bey, dedim…

Vali arkasını döndü, beni gördü, birkaç saniye beni süzdü…

-Tebrik ederim beyefendi… İşte bu senin yaptığın tüm seyircilere örnek olmalıdır… Heyecanını herkes böyle dile getirse bir tek sinkaf sözü çıkmaz kimsenin ağzından dedi…

On binlerce kişinin olduğu stada, valinin gözüne girmeyi başaran tek kişi olarak çok mutlu oldum… Aslında ben akıllı adamım da bunu dediğimde kimse inanmıyor… Ah bir inandırabilsem akıllı olduğuma çok mutlu olacağım… Ama herkes bana Deli diyor…

 

 

OF LAN OFFFF!

Tüfekçi Ragıp Yıldıran vardı;

-Lan deli Yücel keklik avına gidelim mi?

-Gidelim ama trenle gidelim…

-Lan oğlun onun tangırtısı-tungurtusu, dumanına nasıl dayanacağız?

-Bir şey olmaz… Bana güven… Hem daha da zevkli geçer, dedim…

Tüfeklerimizi, köpeklerimizi aldık, Niğde Bor trenine bindik gidiyoruz…  Gece yarısından sonra 02:00 ‘ de Niğde ye vardık…

-Lan Ragıp,

-Ne diyorsun Deli Yücel?

-Lan Niğdelilere kendimizi tanıtalım mı?

-Lan Deli Yücel yapma lan…

Ben 100 metre ileriye gittim başladım;

-Laaaaaan, ooffffff…

-Laaaaan, oooofff ooofffff…

Baktım bekçi düdük öttürüp üstüme doğru geliyor;

-Lan Osmaaaan,

-Lan Osmaaaaan,

Baktım bekçi düdük öttürüp üstüne doğru geliyor,

-Ne bağırıyorsun lan?

-Arkadaşımı çağırıyorum…

-Yahu delirdin mi?

Eğer oooooooffff un sonuna “LAN” getirseydim yanmıştım… Ragıp,

-Lan Deli yücel sonunu iyi kurtardın haaa, dedi…

Keklik vurmadan trenle geri döndük….

 

 

MİSAFİR ÖĞRETMENLERİ EVLENDİRDİM

Küçükdiliki Köyü ilkokulu müdürü bir gurup öğretmen, toplu olarak benim görev yaptığım FADIL Köyü’ne ziyaretime geldiler… Ben de bekarım…

Bekar bir hanım öğretmenle,

Bekar bir erkek öğretmenin gözlerine baktım,

Birbirleri için yanıp tutuşuyorlar…

-Evli misiniz öğretmenlerim?

-Yok, ama evleneceğiz… Babamlardan istemeye gidecek, dedi…

-Şu karda kışta, taa Trabzona mı gidilir? Ben sizi evlendireyim…

-Lan Deli Yücel abi, biz misafiriz olur mu?

-Olur olur… Düğnünüzü de sonra yaparsınız… Karda kışta Trabzon nere, Adana nere? İkiniz de bu işte ciddi misiniz?

-Taabiii… Tabii, dediler…

Öğrencimi çağırdım;

-Hazır ol… Rahat…

-Oğlum git Kuddusi hocayı çağır gel…

Hoca geldi, nikahlarını kıydırdım….

 Lojmanda sularını kaynattırdım, yemeklerini hazırlattım, çektim gittim… Evlenmişler, ertesi gün;

-Allah mesut etsin diyelim mi? diye sordum…

-Daha demesi mi kaldı Deli Yücel HOCA, dediler…

Şu anda üç çocukları var; öğretmenleri evlendirdikten üç gün sonra da Ayla’yı kaçırdım, ben de evlendim, onların darısı bulaştı bana…

 

 

 ATAMAN AĞA İŞİMİ HALLET

Ayın ortası, parasal darlık başladı, Ataman Fedai’nin işyerinin önünden geçiyordum, yukarı çıkıp halini hatrını sormak istedim… Sekreteri beni çok iyi karşıladı, telefonla söyledi;

-Ataman Bey, Avcı, hacı Deli Yücel bey ziyaretinize gelmiş… Selamı var…

-Ziyaretini anladık kelamı neymiş?

-Nezaket ziyaretiymiş…

-Buyursun al içeriye…

İçeri girdim,;

-Hoş geldin Deli Yücel…

-Sağ ol ağam… Hoş bulduk…

-Nezaret ziyaretinde bulunacakmışsın bulun bakalım…

-Sağ ol ağam, öyle… Nezaket ziyaretimin yanında biraz da derdim var… Tüfeklerim var, Reşat hocaya muska da yaptırdım ama bir türlü satamadım… Hocamın muskası da sökmedi… Bir yardım dilemeye geldi…

-Nasıl bir yardım?

-Bir iki tabancamı siz alsanız…

-İyi, şu ruhsatları al, günü doldu, çıkart, senden bir tabanca alayım, fiyatı nedir?

-45 milyon…

-iyi canın sağ olsun… Muhasebeye git istediğin kadar para versinler….

Hemen gittim, 1,5 milyon lira aldım, adliye, polis, karakol, emniyet, koş, koş, koş koş, koş…

Tüm işleri tamamladım, Ataman Beyin nüfus kütüğüne baktım Kayseri’ nin Yahyalı’sı… Bir adam kiralayıp gönderdim, bir haftada işlemler tamamlandı… Zafer kazanmış komutan edasıyla, makamına girerken kapıyı çaldım;

-Tak tak tak..

-Giiiiiirrrr… Buyur Deli Yücel…

-Emriniz yerine geldi efendim… Ruhsatınız da hazırdır…

-Veeeer…

Verdim…

-Muhasebeden kaç lira aldın 1 milyon 500 bin lira….

-500 bin lira ruhsata, bir milyon lira Kayseri ye gidip gelirken yeme-içme-tuvalet harçlığı-masraflar…

-İyi iyi Allah razı olsun… güle güle…

Durdum gitmiyorum, yerimden kımıldamıyorum…

-Ne gitmesi ağam? Sen benden bir tabanca alacaktın ya?

-Oğlum benim tabancam var, tabancayı ben ne yapayım?

Kasasından Baretta yı çıkarttı…

-Ağam sen dedin…

-Lan Deli Yücel ben tabanca alacağım demeseydim, sen benim işimi bir hafta yapar mıydın? Ama hele biraz düşüneyim…

Aradan 10 gün geçti… Ataman Fedai hala düşünüyor… Ağam benim işimi hallet, vefasız değilim, iyiliğinin altında kalmam…

 

 

BEREKET PARAM

İftar yakın, canım sultan-i lokum istedi, cezerye, sıcak helva istedi;

Lan naapiim?

Lan naapiim?

Lan naapiiim?

Lan naaapim?

Oğlumu çağırdım;

-Karacaaaaaaa…. Gel buraya…

-Buyur baba…

-Koş lan eşşekoğlu eşek, hoca minareye çıkmadan Yeni Ugur Helvaya git… Selamımı sözle, babam size 10 bin lira gönderdi de,

Biraz tahin,

Biraz sultan-i lokum,

Biraz cezerye,

Biraz da küncü al, fırına götür, git güzel ekmek yaptır, jet gibi de gel…

Yeni Uğur Helvacının sahibi Adnan, Karaca’yı kapıda karşılamış…

-Hoş geldin yavrum Karaca…

-Hoş bulduk amca, babamın selamı var, size 10 bin lira gönderdi… Tahin, cezerye, sultan-i lokum, küncü sıcak helva istedi….

-Neeeee? Memurlar Ahmet, Enişte, Halil, koşun gelin laaaan… Deli Yücel 10 bin lira göndermiş… 30 seneden beri bedava yiyip içen, adam nasıl olmuşta bu parayı göndermiş… Bana acilen camcıyı çağırın… Hemen camcıyı çağırmışlar, 10 bin lira mı çerçeveletip dükkanına asmışlar… Cimrilik simgesi olarak mı? Yoksa bereket simgesi olarak mı oraya astılar hala çözmüş değilim… Bereket simgesi olarak astıklarını tahmin ediyorum…

 

 

KURU FASÜLYE NİMETTİR

Dünyadaki tek nimet nedir? Diye sorsalar çekinmeden kurufasülyedir derim…

İnsanın sıhhati,

İnsanın hazmi,

İnsanın afiyeti,

İnsanın neşesi,

İnsanın damak tadı,

İnsanın huzuru,

İnsanın cilası,

İnsanın cıvatası,

İnsanın güzelliği kuru fasulyedir arkadaş… Bizim milli yemeğimizdir… Bu devirde biraz milliyetçi olmalıyız değil mi? Bahçesi olan kuru fasulye ekmeli, bahçesi olmayan da her gün pişirip yemeli…Bütün bunlara bildiğim için evlenirken karıma demiştim ki;

-Hanım bizim evde haftada 6 gün kuru fasulye pişecek… Bir gün istisna…

Pişmene ananı bellerim,

Ya kuru fasulye suyu,

Ya kuru fasulye piyazı,

Ya kuru fasulye çorbası,

Ya kuru fasulye dolmaşı,

Ya kuru fasulye tatlısı… Eğer pişmese seni babanın evine götürür bırakırım….

Bir gün avdan geldim,

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah, burnumda kuru fasulye tütüyor….

-Hanım getir kuru fasulyeyi…

-Vallahi bu gün kuru fasulye yok…

Çıldırdım,

Çıldırdım,

Çıldırdım

Çıldırdım…

-Haydi annenin evine…

-Yapma Yücel… Etme, bir kuru fasulye yüzünden avrat boşanır mı?

Çocuklar ağlar,

Anası ağlar,

-Haydi annenin evine…
-Yücel yapma etme,…

-Ağlamayın anasını avradını… s… çocukları… Şimdi gidip yeni bir avrat alacağım… Hanım hem ağlıyor, hem de;

-Lan Deli Yücel kandım seni aldım, bir kez ben aldım, benden başka seni kim alır? İtlerini kim yıkar? Kim senin deli kahrını çeker?

-Vaaaay demek öyle, Hadi seni annenin evine götüreceğim…

Kaynanamın Silifke’deki evine gittik, çok sevindiler… Bizi ziyaretlerine geldiğimizi falan sandılar, arabadan inmeden;

-Kaynana, bana bir kişi versin, ben sana 5 kişi veriyorum… Al kızın, çocuklarını…

Bilge birisi olan Kaynanam;

-Oğluuum oğluuum… Almaya alırım ama dinimizde faiz haramdır… Sen çocuklarını da hanımını da al götür, dedi…

Götümüzü teneke bağladı, biz güle oynaya geri geldik… Faizin haram olması yuvamızı kurtardı…

 

 

 

HAFTADA 7 GÜN FASULYE

Fasulyegilleri çok severim, bizim evde haftanın yedi günü kuru fasulye pişer…

Kuru fasulye,

Taze fasulye,

Fasulye turşusu

Fasulye kızartması,

Fasulye ezmesi,

Fasulye pilakisi,

Kuru fasulyenin VARTAVİT PAÇASI diye bir yemeği vardır ki, eh sarhoşu bile ayırtır…. Haca giderken yanıma VARTAVİT PAÇASI için gerekli mulzemeleri de almıştım… Mekke de;

-Hacılar size bir ziyafet çekeceğim, dedim…

Vartavit paçası yaptım…

Yiyenin motoru bozuldu,

Yiyenin motoru bozuldu,

Yiyenin motoru bozuldu…

Tuvalete gidenler, deliğin yerine tavanına pislediler…

-Ya haci nedir bu?

-Ya haci bizi mahvettin…

Türk hacılar da;

-Vartavit paçası bu sıcakta yenir mi?

Ama iyi niyetimle vartavit paçasıyla, hacıların hepsini ishal ettim… Günah işledim… Demek ki, iyi niyetten bazen kötülükler de doğabilirmiş… Ve ayrılırken vartavit paçası yedirdiğim kişiler şöyle dediler;

-Ya haci, hakkını helal et… Bir daha bizimle ahirette bile karşılaşırsan Vartavit parası ikram etme…

 

 

KIZIM ÖLÜMÜMÜ BEKLİYOR

Çocuklar büyüyor, sorunları büyüyor, çocukluk, bebeklik, gençlik halleri insanın gözünün önünden geçiyor…  Anne-babanın görevi çocuklarının yuvasını kurmaktır… Bize de artık görücüler gelmeye başladı…. Olayın içine girince benim kız vermek yapacağım bir iş değil… Adam canını çıkartıp başkasına verir mi?

-Peki Ayla Yengeyi nasıl verdiler? Diye aklına bir soru gelebilir…

Vermediler ben kaçırdım… Hanıma dedim ki;

-Artık kızlara görücü heyeti geldi-gitti, geldi-gitti, geldi-gitti ama bundan sonra kapıya bir yazı asacağım… Buraya görücü giremez…

-Yücel bu nasıl olur? Gelen misafire git denir mi?

-Misafir için demedim ki, kapıya levha asılması için söyledim(BU EVE GÖRÜCÜ GİREMEZ…)

-Lan sana deli derler…

-Anlamam Ayla, zaten adım çıkmış 9’a inmez 8’e…

Çocuklarımı evlendirmeye kıyamam, ölürüm o zamana kadar ölürüm… Ben öldükten sonra da ne yaparlarsa yapsınlar… Enişte fakir olsun, ekmeği tatlı olsun… Petrolü, benzinli, yaylası, yazlığı, deniz evi olsun… Birkaç üniversite bitirdin…

Birkaç gün sonra  evin en küçük cin kızı  Martı;

-Anne,

-Ne var?

-Babam ne zaman ölür?

Gördün mü? Kızım ölümümü bekliyor… Demek ki, Allahın emriymiş… Bu işten döndüm, ergen kızların kısmeti açılırsa evlendirmeye bakın… Bu da benden nasihattir…

 

 

DEMİREL”YÜCEL GERÇEKTEN DELİ” DEDİ

Süleyman Demirel 1980 öncesi Başbakan olarak Adana ya gelmişti… Çeşitli tesislerin açılışını yaptı… Saat 01:00 de partiye gelip sorunları dinliyordu… Türkiye’ nin her tarafında anarşi vardı… Günde 15-20 kişi öldürülüyordu… Ben de atıcılık ajanıydım… Beni görünce;

-Söyle Deli Yücel, dedi…

-Sayın Başbakanım, Adana’mıza hoş geldiniz…

-Sağ ol sağ ol, sağ ol…

-Adana ya şeref verdiniz…

-Sağ ol sağ ol, sağ ol… Deli Yücel çabuk söyle…

-Sayın Başbakanım Adana’nın 35 yıl önce atış poligonu vardı, şu anda yoook…

-Oğlum nutuk çekmeyi bırak, sorununu söyle…

-Sizden Adana ya bir atış poligonu yapılması için emir vermenizi diliyorum… Bunun içinde 1 milyon 600 bin lira paraya ihtiyaç vardır… Lütfederseniz bu poligon Sarıçam’a yapılacaktır, dedim..

Durdu,

Durdu,

Durdu, düşündü, düşündü, düşündü,;

-Kardeşim Türkiye’ nin her tarafı gayri nizami atış poligonu olmuş… Onların sesini keseriz, sonra da sana modern bir atış poligonu kurarız… Yoksa şu anda olduğu gibi Türkiye’nin her yeri atış alanı haline gelir… Kardeşim git, deli misin? Yahu bu Deli Yücel gerçekten Deli yahu, dedi… Partide bulunanlar gülmekten kırılıp geçti…

 

 

 

 

ADEM BABADAN ÇIPLAKTIM

Ben, hanım, Ceylan, Martı, Turna,(Martı bebek) Kıbrıs’ ta tatildeyiz… Karaca henüz doğmamıştı… Anasının karnına Kıbrıs ta ektim Karaca’yı… Girne ye 15-20  kilometre uzaklıkta sessiz bir yer buldum… Sinek uçmuyor, çok uzaklarda Arap’ların kampı var… Serbest serbest yıkanıyoruz… 3.günün sonunda üç Arap ortaya çıktı… Deniz kenarında güya gezinti yapıyorlar, bizi dikizliyorlar…

-Yaa hayyyooooo…

-Mafiiiş… Mafiiiiş…

-Mıttıl tayyare… falan diyorlar… Rahatsız olduk… Bir gün yine geliyorlar, çocuklara, Ayla’ ya bağırdım…

-Çubuk girin içeri?

-Niyeee?

-Girin dedim… Ben bu Araplara bir iş yapacağım…

Onlar içeriye girdiler, bizim çadırın önünden bir geçtiler, tekrar geçecekleri sırada, anadan doğma soyundum….

Yaklaştılar,

Yaklaştılar

Yaklaştılar,

Birden ayağa kalktım, çırılçıplak heykel gibi yönüm Türkiye ye dönük put gibi duruyorum…

Görmediler,

Görmediler,

Görmediler,

Birden beni çırılçıplak görünce;

-Edep mafiş, edep mafiş,

Yallah ruuuh,

Yallah ruuuh,

Yalan ruuuh

Tuh tuh tuh,

Tuh tuh tuh, diye kaçarcasına çekip gittiler… Bende arkalarından;

-Lan bakacaksanız böyle bakın,

-Lan bakacaksanız böyle bakın,

-Lan bakacarsanız böyle bakın, diye haykırdım…

 

 

 

İNSANIN ŞEYİ ELİNDE DEĞİL Kİ

Niğde Bor dayım, Paşa Camiinde ezan okundu, abdest alıp namaz kılmak için camiye gideceğim; akşamdan kuru fasulye yemiştim, biraz da bağırsaklarımı üşütmüş olacağım ki tuvalete oturduğumda;

-Güüüüüüü…. Daannn Dannnn

-Cıvııııı cıvııııı sesler çıkmaya başladı…

Lan aman dikkat edeyim, kendimi biraz kontrol altında tutayım diyorum;

Olmuyor,

Olmuyor,

Olmuyor,

Olmuyor…

-Çat çat çaaaaat…

-PLOFFFF… Ploffff…

-Cıvvvvv cıvveee

-Tırrttttt diye gidiyor…

İnsanın elinde değil ki… Yan tuvaletteki adam kalkmış benim tarafa bakıyor kafasını uzatmış;

-Hemşehiriiim, lan hemşeriiiiimmm.

Baktım üstten geliyor ses;

-Lan sessiz yapsan… Deli misin sen?

-elimde değil kardeşim… Mani olamıyorum…

-Olmaaaz, beni rahatsız etme… Sonra sana deli derler… Rahatsız etmeye hakkın yok…

-Lan elimde değil…

-Ne yaparsan yap lan, deli cehennemin dibine git…

 

 

 

RÜYAMDAKİ KURAN’IN PARASI

 

Avcı Celal kardeşler şakayı, espriyi, çok severdi… Genç yaşta öldü, Allah gani gani rahmet eylesin… Bir gün param kalmadı, kıvranıyorum;

Lan naapiiim,

Lan naapiiim,

Lan naapiiim,

Celal ağa bir adamdı… ihtiyacı olanı geri çevirmezdi… Yılmaz güney’e benzerdi… Kale Kapısı’ndaki işyerine gittim, tam önünden geçerken;

-Ne var lan deli oğlaaan?

-Hayırdır Yılmaz abi?

-Hayırdır lan?

-Babanı, Habip ağayı rüyamda gördüm…

-Hayırdır lan?

-Dedi ki beni ahirette unuttu… Bir kura oku…

-Okudun mu?

-Okudum, okudum, okudum….

Elini cebine attı, kefenin cebi yok ya para çıkmadı… Ne dedi biliyor musun?

-Ne dedi Deli oğlan?

-Git, Celal’i bul, sana Kur’an parasını versin… Helal edilmeden buraya gelenleri ceheneme atıyorlar….

-Eee? Yani?

-Ben para istemem dedim…

-Yok lan olur mu? Ölülerimizin yerini cehennem mi edeceksin?

Hemen cebinden 50.tl çıkartıp verdi… Allah razı olsun… O yıllarda bu para hemen hemen benim bir aylık gelirimdi… Giderken de arkamdan bağırdı;

-Deli Yüceeeel…

-Ne var abi?

-Lan rüyanda bir daha bizden birisini görme olur mu?

 

 

YEĞENİM HALUK’A TABANCA…

Yeğnim Haluk, Dostlar Kebap Salonun sahibidir…

-Selamünaleyküm Haluk..

-Aleyküm selam Deli Yücel Amca…

-Yahu ciğerim sana Colt Piton marka bir silah alalım yahu…

-Fiyatı nedir?

-Piyasada 60-70 milyon lira… Fakat sana 55 milyon liraya kalır… Ben de 4 milyon lira kar ederim…

-İşlemlerini hemen yapalım…

-Olmaaaaz…

-Atla arabaya…

Seyhan Kaymakamlığı, Emniyet Amirliği, Yarbaşı Karakolu, Sağlık Müdürlüğü, Savcılık, vilayet bir tek işlem kaldı saat 17:00 oldu…

-Amca bu ne sürat yahu?

-Ciğerim,  sen bu evrakları al, sabah Emniyet Müdürlüğünden evrakları tamamlayıp silahını alırsın…

-Olur, dedi…

İki gün sonra gittim Haluk kayıp,

Üç gün sonra gittim Haluk yok,

Bir hafta sonra gittim Haluk yok,

15 gün sonra gittim evrakların tümü kayıp…

-Lan ne oldu?

-10 günde işlem yapılır dediler… Bir günde bu kadar işin peşinden koşup yoruldum… Daha 9 gün böyle koşarsam amcamın peşinden ölürüm dedi… Buradan Haluk’a selam ve sevgilerimi gönderiyorum;

-Yeğenim o silahı sana ayırdım… Bizde söz sözdür… Caymayız… Yücel amcan 10 gün denilen olayı bir saate sığdırır, ruhsatını al, tabancanı beline tak, yoksa amcanın deliliği nereden anlaşılacak?

 

 

“ALLAHIM DELİ YÜCEL’E SEN AKIL VER…”

Kabe-i mükerremede Hacel’ül Esvet’i öpmek her babayiğidin harcı değildir… Ben öperken kaburga kemiklerim kırılıyordu… Hanım eziliyordu, çünkü milyonlarca kişi aynı anda hücum ediyor… Ben de;

Lan nasıl öperim,

Lan nasıl öperim,

Lan nasıl öperim diye düşünürken 3 tane izbandot gibi Kenya lı gördüm…

1.90, 1.95, 2 metre boylarındaydı…

-Selamünaleyküm,

-Vay aleyküm selam…

-Elhamdülillah mecnun, Türkiye den gelmek, Şems kafaya geçmek, ben hacerül esvet’i  öpmek, kafamı sokmak istiyor…

-Ruh… Yallah ruh… dediler…

Kollarını 5’er metre açtılar… Fil gibi adamlar, beni kollarının altına aldılar, yandan, yandan, yandan yandan Beytullah’a kafamı soktum…

-Allahım Deli Yücel’e akıl ver,

Allahım Deli Yücel’e akıl ver,

Allahım Deli Yücel’e akıl ver,

Allahım Deli Yücel’e akıl ver,

Allahım Deli Yücel’in işlerini rast getir, diyorum…

-Yeeteeeeeeeer…

-Çekiiiiiiil diye polisler vuruyor,

-Ruh ruh… Yallah ruh… diyor…

Hacer’ül Esvet’te dua boşa çıkmadı…Ev aldım, Allah istediklerimi verdi 2 dakika dua ettim, yalladan ev aldım… 10 dakika daha dursam Türkiye yi alacaktım… Ayla eve getirdiğim karımı dövdü, beni dövdü, nikah olmadı…

 

 

3 SELA DA KULÜP BAŞKANI ÖLDÜ…

Adana Avcılar Kulübü Başkanı Tatlıcı Zekeriya’ nın

4 karısı,

4 tüfeği,

4 köpeği vardı… Çok şen şakrak birisiydi…

- Lan Deli Yücel akşam hazır ol gelip seni ava götüreyim,

-Tamam abi, dedim…

Sabah 03:00 te balkona çıktım,

Gelen yok giden yok,

Gelen yok giden yok,

Saat 04;00,

Saat 06;30 olunca doğru camiye gittim… Minareye çıkarken imamı durdurdum…

-Hocam çok yakınımı kaybettim, selasını ben kendim vereceğim…

-Tabi Deli Yücel bey, dedi, minareye çıktım…

-Esselatü vesselamün aleyk…///….///

Okudum, okudum, okudum, mahalledeki herkes uyandı… Perşembe ya da Cuma olmadığı için herkes mutlaka bir ölenin olduğunu anlamışlardı… Kafaları uzattılar…

-Dikkat dikkat, vefat eden Adana Avcılar Kulübü Başkanı Büyüksaat civarında Gaziantep Pastanesi sahibi Köprüköyü CHP Ocağı başkanı Zekeriya Dönümcü Allahın rahmetine kavuştu… Allah rahmet eylesin…

Mahalledeki insanlar:

-Vah vah…

-Tuh tuuuh…

-Yahu daha dün görmüştük..

-Ne çabuk öldü…

Ben anonsuma devam ediyorum;

-Zekeriya Dönümcü’nün cenazesi  Büyük hanımı Fikriye Hanımın evinin önünden kaldırılacaktır… Eşine, dostuna, avcılara duyurulur…

Büyük hanımı,

Ortanca hanımı,

Küçük hanımı,

Ağlayan, bağıran, yırtınan, parçalanan, kendisini yerlere atıp elbiselerini yırtanların feryatları mahalleyi sarmıştı… Kadınlar arasında rekabet olduğu için;

Kim daha çok ağlayacak,

Kim daha çok haykıracak,

Kim daha çok yırtınacak diye kendilerini yerlerden yerlere attılar…

Dördü de dört tarafa düşüp bayıldı…

Akşam oldu, Zekeriya Abi avdan otomobiliyle tırtttt diye evine döndü… Hanımları bu defa sevinçten bayıldılar…

Zekeriya iki defa beni kandırdı, iki defa selasını verdim… Adam bu kez gerçekten öldü… Yine caminin minaresine çıktım;

-Esselattüveslelamün aleyk//…. Selasını verdim…

Nasıl ağlıyorum,

Nasıl ağlıyorum,

Kendimi minarede yırtıyorum…

-Vefaaat eden, Kilise Kesikli Köyü’nden Avcı Mehmet Gedik’in babası, derken mahallede;

-Lan Deli Yücel, bu götveren yırtınıyor, herhalde zengin birisi öldü demişler… Ben devam ettim;

-Adana Avcılar Kulübü Başkanı Zekeriya Dönümcü, deyince;

-Hastir, yalan söylüyor, diye pencerelerini kapatmışlar… Hiç kimse inanmadı…

Kimse gelmiyor, 

Sadece 4 karısı ağlıyor… Koskoca Avcılar Kulübü Başkanının cenazesini ben, Tahir Arıcıoğlu, Mehmet Gedik, kardeşim Özer, Eniştem Alican 6 kişiyle kaldırdık… Biz cenazeyi taşıyoruz; Tahir,

-Lan Deli g…veren… Koskoca Avcılar Kulübü Başkanının cenazesi törensiz kalkar mı? Bunlar hep senin yüzünden oldu… Tabutu tutacak adam yok…

Zekeriya yı cemaatsiz gömdük… Mahalleye geldik; herkes hüngür hüngür ağlıyor… Ben kendimi yerden yere attım… Burada bir özelliğimi daha söyleyeyim, düğüne gidince en çok ben oynarım, cenazeye gidince de en çok ben ağlarım… Ben yırtınırken, kendimi yırtarken oğlu Mahmut Dürümcü’nün gözünden bir damla yaş akmıyor… Meğerse ağlamama hastalığı varmış… Lan gözüne soğan sür ağla, adam babasına ağlamaz mı, mahalledeki kadınlar, ben gittikten sonra Mahmut’a hücum etmişler…. Aradan birkaç gün geçti Mahmut’u vilayette, otobüs durağında beklerken gördüm;

-Selamünaleyküm Mahmut abi, babanın 7 mevlidi ne zaman?

Sinirlendi, köpürdü;

-Ne yedisi lan? Ne 40’ı, ne 52’si…Ne yıl dönümü… Kardeşim ne ölümüzü, ne de dirimize sen gelme… Geliyorsun, kendini yerden yere atıp götünü yırtıyorsun… Bende ağlamama hastalığı var… 7 mahalle elin oğlu ağladı, öz oğlu ağlamadı diyorlar… Ben komplekse girdim… gelme kardeşim, git Allah’ını seversen dedi kaçtı gitti…

 

 

3.KIZIM OLUNCA KÜSTÜM

Hanım doğuruyor kız, doğuruyor kız…

-Lan yine hamile olan karım yine kız doğurursan millet benimle dalga geçmeye başlar…

Tarlayı eken ben,

Tarlayı diken ben,

Kız oluyor,

Kız oluyor,

Kız oluyor, oysa erkek adamın erkek evladı olması lazım… Bunu düşünerek yolda yürüyorum, Seyhan Avcılar Kulübü Başkanı Orhan Yazıcıoğlu rast geldi…

-Hayırdır Deli Yücel’im?

-Hanım doğuruyor kız, doğuruyor kız… Hep kız, hep kız, hep kız… Bu kez de hamileliğinde bir kız daha doğrur diye korkuyorum…

-Hiç üzülme… Benim ayağım uğurludur…

-Nasıl?

-Benim tüm çocuklarım erkek oldu…

-Eeeee?

-Doğuma yengeyi birlikte götürelim… Muhakkak oğlun olur…

-Sahimi lan?

-Sahi lan Deli Yücel…

Neyse aradan birkaç gün geçti saat 03:00 karımın sancısı tuttu… Taksiyle onu hastaneye götürürken, Orhan Abinin kapısını vurdum;

-Orhan ağabeyiiiii…. Lan Orhan ağabeyiiii… Karımın sancısı tuttu… Acil hastaneye gidiyoruz…

-Hemen geliyorum Deli Yücel, dedi…

Gözünün biri açık, biri kapalı, pijamayla arabaya atladı… Elinde getirdiği pantolonunu daha sonra arabada, yolda giydi… Balcalı ya gittik, Doğumhanenin kapısında bekliyoruz… Hanımı içeriye aldılar…

Ha doğdu-ha doğacak…

Ha doğdu-ha doğacak…

Ha doğdu-ha doğacak…

Gelip gelip gidiyorum,

Gidip gidip geliyorum,

Gelip gelip gidiyorum,

Gidip gidip geliyorum… Sabaha karşı şişko bir ebe koşarak geldi;

-Deli Yücel Bey kiiiiim? Yüceel beeeeey Yücel beeey;

Nefes almadan konuşmasını dinliyorum;

-Gözün aydın, gözün aydın… Nur topu gibi bir kızın oldu…

Deeeeeerttt…. Evde iki kız var, oğlan müjdesi bekliyorum, ebeye bağırdım;

-Defooool… Anasını avradını s… Orhan abi arkamdan ağzımı kapattı…

-Deli misin sen , Bu adam deli mi neeeee? Diye ebe kaçtı gitti…

Dr. Cüneyt İnan diyor ki;

-Senden o zılgıtı yedikten sonra o ebe artık kimseye müjde vermiyor…

Müjde paramı cebime koydum, hanım doğumhanede kaldı, ben küstüm ve Fadıl Köyü’ ne gittim… Resmen küstüm…

-Ben böyle avrat istemiyooooruuuuuuuu!

Bu kadar emek veriyorum, bana durmadan kız doğruyor, anasını avradını… Fadıl’a vardım, sinirimden çıldırıyorum… Yattım, sabah oldu, kalktım duvardaki takvime gözüm takıldı….Hz.Muhammet’in hadisi şöyleydi;

-Müjdeler olsun, Allah bir kimseye üç kız evlat verir ve onu yetiştirir, okutur, Allah rızası için gelin ederse, bizden ona cennet müjdeler olsun, dedi…

Hemen hastaneye koştum, çiçek aldım Ayla’ya çiçeği verirken kulağına eğildim;

-Bundan sonra kız doğur ma tamam mı?

-Tamam Deli Yücel, dedi…

 

 

 

KATİL ZANLISINI YAKALATTIM AMA

Nuri Korkmaz Adana Belediye Başkanıydı… Yol Müdürü de Fevzi Onaç’tı… Bizim mahalledeki bir yolun yapılması için Korkmaz’ Albayın mesajını Onaç’a iletmek için yol şantiyesine yaklaştığım sırada bir kadın fişek gibi sokağa fırlayarak;

-Vurdu kaçtııııı,

-Vurdu kaçtıııı,

-Vurdu kaçtııııı diye feryat ediyordu…

-Ne tarafa kaçtı bacım?

-Şu tarafa… Ne olur yardım et…

Hemen Emniyet Müdürlüğüne haber vermek istedim, koşarak E-5 Karayoluna çıktım… Kenedy Bulvarı’dan bir polis arabası geçerken kendimi önüne attım…

-Vurdu kaçtı… Polisssss

-Polisssss

 Polis arabası rap diye durdu…

-Adam öldürdüler, suçlu kaçıyor, dedim…

Arabadaki Emniyet Müdür Yardımcısı Ercan Karakurum’muş, banabaktı;

-Lan sen Atış Poligonu Amiri Deli Yücel değil misin?

-Evet ama katil kaçıyor… Yakalayıııın…

Hemen telsize sarıldı, her tarafta yollar kesildi, köprüler tutuldu,araç trafigği tıkandı… Polis arabasına atladım, Kozan Yoluna doğru ters yönde kaldırımın üstünden gidiyoruz… Adam dolmuşa atları, arkadan;

-Aiiii aiiii…aiiiii

 Polis sirenini duyunca dolmuştan atlayıp, yeniden kaçmaya başladı… Sadan soldan, önden, arkadan kovalarken, kovalarken adamı yakaladık… Ağzı burnu kan içindeydi… Bu kaçmaca, kovalamacak 1,5 - 2 saate yakın sürdü… Eve getirdik, kadınlar toplanmış… Adana ayağa kalkmış, Ercan bey bana sordu:

-Hangi Ev Deli Yücel?

-Şu ev müdürüm…

-Kimi öldürdün, kimi vurup kaçtın lan?
-Ben kimseyi öldürmedim…

Kapıda bekleyen kadını görünce biraz önce şimşek gibi yola fırlayan kişi olduğunu tanıdım…

-İşte o kadın…

Ercan bey kadının yanına gitti;

-Ceset nerede? Dedi…

Kadın şaşırdı;

-Ne cesedi babam?

-Sen vurup kaçtı demişsin işte bu adama…

-Kardeşim, karısına bir tokat vurup kaçtı…

-Ben vurdu katçıyı adam öldürdü sandım…

Karakurum;

-Git kardeşim, dedi…

Bende bundan sonra öldürüp kaçan kişileri bile görsem sesimi çıkartmıyorum…

 

 

 

 

ATICILARA İSHAL SABOTAJI

Adana Atıcılık Ajanıyım, aynı zamanda atıcı sporcuyum… İstanbul’a davet edildik… İstanbul, Ankara, İzmird, Gaziantep gibi pek çok şehrin sporcuları var… Biz de Adana’yı temsil ediyoruz…

-Hoşgeldiniz, demiyorlar…

Attık attık vuramadık,

Attık attık vuramadık,

Attık attık vuramadık, kafam bozuldu….

-Ben size sorarım, dedim… Arkadaşlar size bir çiğköfte yapayım mı? deyince bize selam vermeyen İstanbul lular çevremizde toplandılar… Diğer atıcılar da var…

-Neyle yoğurursun?

-Buzla, domatesle yoğururum, sakız gibi tavana yapıştırırım…

-Harika, çok güzel, şahane, dediler…

Eczaneye gittim,  bir şişe müshil ilacı aldım…

-Ne yapacaksın? Diyenlere de,

-Kabız olmuşum… İçersem sabaha kadar söker, dedim…

Köftenin suyuna bir güzel karıştırdım…

Yoğururken,

Yoğururken,

Yoğururken,

Yoğururken sakız gibi olduuuuu… Poligonu da yeni boyamışlar bir attım tavana yapıştı…

-Eyvaaah, keşke atmasaydın, dediler…

-Kardeşim bu çiğköftenin kıvamını gösterir, ölçüsü budur… Hem bu bir gelenektir… Şanlıurfa da birisi yapıp duvara yapıştırmış, cahil birisi gelip sökmüş, evi başına yıkılmış…

-Etme yahu, dediler, şaşırdılar…

5 yıl sonra gittiğimde köfte hala tavanda yapışık duruyordu…

Verdim yediler

Verdim yediler,

Verdim yediler, atışa gideceklere daha fazla verdim yedirdim… Sonra da arabaya atladık kaçtık… Aydın’ın Yeniköy Belediye Başkanı Fettah Güney orada kalmıştı… Bize anlatıyor;

-Lan Deli Yücel anamızı s…tin Atış yapmaya gitmeden önce tırrrrttt tuvalete gittim, tıııırttt tuvalete gittim…

Atışa kalkan tuvalete gitti,

Atışa kalkan tuvalete gitti…

Ankara takımı tuvalette,

İstanbul takımı tuvalette,

İzmir takımı tuvalette…

-Ulan diyorlarmış Adana dan bir Allahın delisi geldi, size amma atış yaptırdı haaa… Daha sonra katıldığım yarışmalarda elimden kabuklu ceviz bile yemediler…

 

 

 

BOHÇACI OLDUM

Rahmetli kayınbabam Ali Çınar’ın öğüdüydü;

-Lan Deli oğlum, zengine sürün geç, açtan kaç bir şeyler bulaşır…

Düşündüm;

-En zengin kim? Timur Özgiray…

Lan ne satiiim,

Lan ne satiiim,

Lan ne satiiim,

Bir sucuk makinesi aldım; “BABAMOĞLU SUCUKLARI” nı imal edim satmaya başladım…

Götürüyorum alıyor,

Götürüyorum alıyor,

Oyuncak götürdüm aldı,

Oyunca götürdüm aldı… Bir gün;

-Lan Deli Yücel bir bohça taşımadığın kaldı… Yarın bir gün de bohçacılık yaparsan hiç şaşmayacağım, dedi…

Akşam düşündüm, neden olmasın, kadın kilotları, kadın sütyenleri, iç çamaşırlarını doldurdum, doğru Timur’un yanına gittim, baktı şaşırdı…

-Ne oldu lan?

-Bohçacılık yapıyorum abi…

-Ben demedim mi, bu Deli Yücel yakında bohçacılığa başlar…

-Abi kahin olmaya gerek yok…

-Ne satıyorsun?

-Terbiyem müsaade etmeyen, çorap,

Terbiyem müsaade etmeyen sütyen,

Terbiyem müsaade etmeyen kilot,

Terbiyem müsaade etmeyen şeyler…

Özgiray hiddetle;

-Lan eşşekoğlu eşek, aç kalırsın;

Ne demek terbiyem müsaade etmeyen, terbiyem müsaade etmeyen; Timur Özgiray şöyle diyormuş;

-Deli Yücel bundan sonra inşallah gelmez… İyi ki erkek giysisi satmadı, terbiyesi müsaade eden şeyler satsaydı, bizi mahvetmişti…

 

 

BOYMUL NEDİM’E ÖKÜZ DAMGASI

Boymul Nedim, Ali Kurttepe’nin öz kardeşidir… Çok saf, temiz, dürüst, esprili, kıymetlidir… Boymul’un eniştesi ümmet e bir gün dedim ki;

-Lan Ümmet,

-Buyur Deli Yücel?

-Sen söylediklerimi yapacaksın, gerisine karışma…

-Tamam Deli abi…

Nedim’in yanına gittim;

-Lan Nedim Ağa, senin Ali’nin öküzleri bahçeni talan ediyor, eriğini, üzümünü, bağını, mısırını, bostanını yiyor…

-Ben ilgilenirim Deli Yücel Bey, dedi…

Akşam oldu doğru Ümmet’in yanına gittim;

-Lan Ümmet sen gel, şu mısırların içine gir… Ben de öküz gibi bağıracağım…

-Peki Lan Deli Yücel…

Ben helaya saklandım, öküz gibi başladım bağırmaya;

-Muuuuuu… MOOOOOO…  Müüüüüüüü…

Akşamdan evinin kapısına taş hazırlayan Boymul Nedim, taş atmaya başladı… Öküz sandığı, mısırların içindeki Ümmet’in başına bir taş değerse, Ümmet yere düştü… Başladı can çekişmeye, tepinmeye… Ben hemen tuvaletten çıktım…

-Lan Boymul, Allah gözünü kör etsin… G…veren… Ne yaptın lan? Ne yaptın?

Şaşırdı, eli ayağına dolaştı…

-Vallahi essahtan öküz zannettim….

Ümmet’i alıp hemen hastaneye yetiştirdik, 20 den fazla dikiş atıldı… Hepimiz çok üzüldük… Ya ölseydi… Nedim Ağa Ümmet ağayı öküz sandı… Zavallı ümmet hiçbir suçu yokken birkaç ay yatıp, lastik tamiri yaptığı dükkanını kapatmak zorunda kaldı…

 

 

 

1952 MODELLE MEZARA GÖTÜRDÜM

Muhasebeci Metin Özbağ’a gittim, 1952 model cehvrolet’i vardı…

-Otomobilini satıyor musun?

-Satıyorum lan Deli Yücel..

-Nerede?

-Garajda duruyor…

-Garaj nerede?

-Kuruköprüden Eski istasyona giderken oradaki oto alım-satım yapan yerde…

-Ne istiyorsun?

-11 bin lira ver…

Neyse pazarlığı yaptık 10 bin 6666.666 kuruşa aldım… Notere gittik, işlemleri yaptırdık… Eve geldim…

-Anne bak araba aldım…

-Hani nerede?

-Garajda, biraz sonra gidip getireceğim… 10 bin 666.666.krş aldım…

-Lan Deli oğlum bu paraya otomobil verirler mi?

Bu sırada komşulara haber verdim, annem;

-Huuuu Hafize komşu…

-Huuu Gül hanım…

-Huuu Nadire hanım, Yücel, deli oğlum araba almış, haberin olsun…

-He yaaaa.

-Hayırlı olsun..

-Güle güle kullan Deli Yücel…

Öğleden sonra otomobili almak için garaja vardım ki; ne boya, ne akü, hiçbir şey yok… Üstüne de tonlarca tozlar yığılmış, bir at arabası buldum, arkasına bağladım, çeke çeke mahalleye getirdim… Annem, tüm mahalleyi temizleyip, süpürmüş, sulamış… Baktılar ki, at arabasının arkasında geliyor, kadıncağız hayal kırıklığına uğradı….

-Yüceeeeellll Deli Oğluuuum… Bu ne laaaan?

Tüm mahalle düğün,bayram varmış gibi toplanmışlardı, hemen geri dağıldılar…

-Heeeey tüm komşular aküsünü çalmışlar, dedim…

Bir saat falan evin önünde durduktan sonra kaportacı Sarı İsmail’e götürdüm…

-Lan Sarı İsmail bu arabayı bir güzel tamir et, olur mu?

-Ayıp ettin Deli Yücel emrin olur… Eskisinden daha da güzel olur…

-Kaç günde yaparsın?

-20 günü bulur… desem olmaz, 25 gün sonra güzel bir genç kız gibi tertemiz olur, gel al…

Abi giderim yok,

Giderim yok,

Giderim yok,

Giderim yok,

 Tam 50 tane 25gün geçti… 2,5 sene sonra mahkeme kararıyla aldım.. İçinde ne parçası kalmıştı, ne başka bir aleti… Meğerse Sarı İsmail benim arabamdan alıp başka arabalara takmış… Oradan da kamyona yükleyip götürdüm, daha sonra başka yerlere tamir ettirdim… Sarı İsmail arkasını kesmek için benden 10 bin lira istedi… 2,5 liraya anlaştık… Trafik yakaladı, vali beye yalvardım, karayollarına telefon açtı, bir proje çizdirdik, Karayollarının trafik kurallarına uygun hale getirdik… Şu anda hala biniyorum… Ölürsem 1952 model arabamla götürsünler mezarlığa… Herkes kolay kolay süremez.. Ustası Karşıyaka’daki Enver Başçı’dır… Ondan önce ölürsem beni bu arabamla götürsünler gömmeye…

 

 

 

NUSRET BALKAROĞLU

Nusret Balkaroğlu denizevleri yaptırmış… Birisine göz koydum, bağlandım, üstüne şöyle bir levha yazıp astım;

-ALLAHIM, HAKKIMDA HAYIRLIYSA BANA NASİP ETSİN…

40 milyon liralık altın yatırımı yapmıştım… Denizevi olursa çoluk-çocuk balık tutar, yıkanırız, dedim… Adana ya doğru Nusret Balkaroğlu na geldi…

-Nusret abi nerede?

-Kahramanmamaş’ın Göksün İlçesinin Karaahmetli Köyü’ne gitti…

Çerkezler ya; bunlar müziği de çok severler… Akardiyonu, Ayla yı aldım gittim…

-Alya çalar mıyız? Nusret Abiyi ikna ederiz…

Gittik gittik,

Gittik gittik,

Gittik gittik, Karaahmetli’yi bulduk… Arabası sokağa çektim, akardionu boynuma takdım, Balkaroğlu’nun evinin önüne gelince;

-Nay ne nay nay,

-Nay ne nay nay,

Kazaskayı çalmaya başladım… Balkaroğlu balkona fırladı;

-SUSSSSSSS! Laaaan,

-SUSSSSSS! Laaan,

Şaşırdım sustum…

-Ne oluyor laan?

-Lan Deli Yücel dayım daha dün öldü…

Vay şansımın Amasını s… Adama bak, tam ölecek zamanı bulmuş… Döndük geldik… Dayısının ölmediği bir zaman gidip inşallah deniz evini alacağım…

 

 

LAN ARİF HAKKINI HELAL ET

Vilayet Basın Müdürü Arif Tekin iki gömlek, Aslanyağ dan çay, şeker, kahve aldı…. Arabayı Kız Enstitüsünün oraya park ettik… Anahtarlarını unutmuş… Aramaya gitti, bu sırada bir arkadaş;

-Lan Deli Yücel, gel çilingirci getirtip açalım dedi…

-İyi olur lan, dedim..

Arif Tekin anahtar buluncaya kadar otomobilini açtırdık, içindeki yağ, şeker, çay, gömlekleri alıp adres değiştirdik… Yani yeni adresleri bizim ev oldu… Kader böyleymiş, gömlekleri Karaca giyer, kahveyi eve gelirse kendi için, Ayla’ya da ilaç gibi geldi… Eee, ne dersin kaderin önüne geçilmiyor… Buradan sesleniyorum Arif Tekin hakkını helal et…

 

 

AVDA FAZLA KAMUFLE OLMAYIN

Yüksel Bindebir, Tahir Arıcıoğlu ile birlikte Konya da kaz avındayız… Üstümde kamufle elbiselerim var… Öyle bir kamufle oldum ki; kazlar bizden 400-500 metre uzaklıkta, yattım, kurbağa gibi yere, onların bana doğru yaklaşmasını bekliyorum; arkamdan,

-Güpürdük güpürdük pat, dedi yere düştü…

Baktım adamın birisi yerde yatıyor, ben kamufle elbiselerimle toprağa o kadar çok benziyorum ki, adamı taşıyan neredeyse üstüme basacak kadar kadar ürkmüş sahibini aşaıya atmış… Adam hem korkmuş, hem de bağrıyor;

-Kardeşim sen toprak gibi olmuşsun… Seni çim belledim…

Eğer az daha kımıldasaymışım, eşek üstüme binecekmiş…

-Kardeşim eşeğini anasını s..tin… cin çarpmış gibi oldu, dedi çekti gitti…

Şimdi buradan sesleniyorum, kimse fazla kamufle olmasın..

İyi değilmiş…

 

 

 

FUAT ÖZDOĞRU SİLAHINI AL

Müteahhit Cahit Özdoğru’nun kardeşi Fuat Özdoğru ile karşılaştık…

-Lan Deli Yücel, bana bir tabanca alır mısın?

-Hay hay… İtin olur abi…

Gerekli işlemleri yaptırdım, harçlarını yatırdım,

Ha bu gün,

Ha yarın,

Ha bu gün,

Ha yarın almadı… Masraflar bir iki on, on iken, yüz, yüz iken beş yüz, beş yüz iken bin oldu… Hala almadı… O yıllarda alıp satsaydı, iyi para kazanırdı… Ama şimdi bu işler para getirmiyor, silah bollaştı… Buradan Fuat’a sesleniyorum…

-Lan Fuat, öldün mü, kaldın mı, aslanım silahın hala duruyor… Masrafların duruyor… Gel silahını al…

 

 

KÖPEĞİMİN YEDİSİ KIRKI

Adana nın ünlü kabadayıları vardı; her akşam nara atarlar, mahalleden geçerlerdi… arap Ahmet Sabaha karşı 03:00’ te, Tilki Osman, Efe Mehmet, Karikatür Duran; yine o dönem İnce Cumali, Topal Mithat, Küçükmustafa, Asfalt Rıza, Otomobil Osman, Melez Ahmet, Allahın oğlu Kemal, Ayı Mustafa, Uykusuz Yaşar, Çatıkkaş Recep, Süleyman Sırdı, Tahra Hamit ve diğerleri vardı… Arap Ahmet Sabaha karşı bizim evin oradan geçiyor, ağlayarak feryat ediyordu;

-Evladııım öldüüüüü…

-Yavrum öldüüüüü…

-Hayırdır Ahmet Abi?

-Lan Deli Yücel acım sonsuz…

-Ne oldu ki? Lan anan mı, baban mı öldü, kardeşin, evladın mı öldü?

-Yooook yooook… Daha da beter…

-Kim öldü lan Arap Ahmet abi? Başın sağ olsun…

-BOMBA ÖLDÜ… BOMBA ÖLDÜÜÜÜ… ÖHÜÜÜ ÖHÜÜÜÜ…

-Üzülme be lan Ahmet Abi,  canın sağ olsun….Üzülürken başın sağ olsuna gelmezler…

Aslında BOMBA çok akıllı bir köpekti… Karşıdan karşıya geçerken önce soluna, sonra sağına bakar, sonra tekrar soluna bakarak koşmadan hızlı hızlı karşıya geçerdi… Ahmet Abi evine çekildi, yaslara büründü…

Tüm avcılar sırayla evine gelirdi;

-Başın Sağ olsun Ahmet abi…

-Başın sağ olsun Ahmet abi…

-Başın sağ olsun Ahmet abi…

Ben de gittim;

-Lan Arap Ahmet Abi, bomba’nın 7’sini, 40’ını yapalım mı?

Düşündü, düşündü;

-Lan Deli Yücel’in aklına mı uydunuz… Hiç köpeğin 7’ si, 40’ı olur mu? Yapmadı…

 

 

FÜZE SELAMİ AVA TÖVBE ETTİ

Bir gün futbolcu Füze Selami’ye;

-Dayı gel seninle bir ava gidelim…

-Gidelim yeğenim, nereye?

-Dolaplı olur mu?

-Olur olur… Neden olmasın?

Kış, hava soğuk, 52 model arabama bindirdim…

Gittik,

Gittik,

Gittik, yolda köpekler çevirmez mi?

Köpekler geliyor, biz kaçıyoruz,

Köpekler geliyor, biz kaçıyoruz, 10 kilometre doğuya, 10 kilometre batıya, on kilometre kuzeye, güneye derken döne döne Füze Selami bağırdı;

-Oynamıyorum lan? Oynamıyorum Deli Yücel…

-Niye lan Füze Selami abi?

-Lan 50 yıllık füze Selami yi çakal ettin…

Sanki 10 yaşındaki çocuk gibiydi; bir daha da benimle ava gitmedi…

 

 

 

ATAMAN FEDAİ’NİN SEKRETERİNDEN ŞİKAYETÇİYİM

Ataman Fedai’nin sekreterini buradan kendisine şikayet ediyorum…

Hatırşinam insanım,

Bir gönül, bir hatır kazandığım zaman kendimi mutlu hissederim… Ama birisi üzdüğüm, kırıdğım, hakkını yediğimde de kendimi asla affetmem…

Yanımda bir koku var, gittiğim her yerdeki insanlara;

-Gülyağı kokusu diye sürerim…

Halis Isparta Gülyağıdır, benim sürdüğüm bu pahalı gülyağı kokusunu, Süleyman Demirel bile süremez…

-Allah razı olsun…

-Deli Yücel harikasın… Çok güzel kokuyor, derler…

-Niye zahmet ettin derler?

-Allah sevdiklerine bağışlasın şeklinde bol bol dua ederler…

Ataman beyin yanına gittim, bekliyorum, sekreterine;

-Ağa burada mı? dedim…

-Yok, dedi…

Gülyağımı çıkarttım;

-Süreyim, çok güzel Sayın Süleyman Demirel’in memleketinden özel olarak geldi… Gramı 150 milyon liradır… Krallara layıktır, dedim…

-Sağol Deli Yücel abi, dedi…

Kokladı, kokladı;

-Allah cezanı versin… Uzaklaş… Hemen uzaklaaaşşş, dedi…

-Niye kız, ne oldu?

-Lan Deli Yücel abi, bu koku Darendelilerin eşeği gibi koktu, beni eşek gibi kokuttun, dedi….

-Gözü kör olmaya hacı yağı, meğerde 40 gün kokusu çıkmazmış… Şimdi kapıdan girerken daha Ataman Fedai’ye buradan sesleniyorum;

-Esans sürmek, birlik beraberliğin simgesidir… Allahını seversen, sekreterine söyle kalbimi bir daha kırmasın diyorum…

 

 

ANINDA TUTAN DUA

Namazdan çıktık, 25-30 yaşlarında bir ayağı hafif aksak şivesiyle Karadenizli olduğu belli bir genç geldi;

-Selamünaleyküm abiler… Sabahçı kahvesi var mı buralarda? Varsa bana tarif edin, hemen oraya gideceğim…

Adan para-pul istemedi, tarif ettik, kahvehaneye gitti…

2.gün köşeye büzülmüş, rengi solgun, muzdarip, 25 kuruşsuz, aç olduğu her halinde belli… Ordu’luymuş… İş aramış, bulamamış, son kuruşuna kadar harcayarak, Adana ya kendini atmış… Ulucaminin orada duvara yaslanmış duruyor, biz de camiden çıktık orada çay içiyoruz…

Tersi ipsan,

Hamdi abi,

Nevzat Aslan,

Hasan Öge,

İsmet Atlı, bir ecza deposu sahibi, Hasan Öge’nin yeğenleri, bir sürü kıymetli kardeşimiz vardı… Yanına gittim;

-Kardeşim sen ne iş yapıyorsun? Mesleğin nedir?

w-Allah için üç gündür açım… Haya ediyorum dilenmeye… Çalışmak istiyorum, iş bulamadım… Kımıldamadan duruyorum ki, efor sarf etmeyeyim diye…

-Vay canım, vay çiğerim…

Hemen arkadaşlarımın yanına getirdim;

-Kıymetli arkadaşlarım, durum böyle böyle… Allah rızası için bu arkadaşımıza yardım edeceğiz…

Herkes sırayla, 50 bin, 50 bin, 50 bin, 50 bin lira çıkarttı attı…

-Ciğerim bu iş 50 bin lira ile olmaz, sabah seninle Allah için dileneceğiz… Beni yarın sabah yine burada bekle, dedim nasıl seviniyor, nasıl seviniyor…

-Allah senden razı olsun abi…dedi…

Arabam tamirdeydi, 11;00 de tamiri bitti, geldim orada beni bekliyor…

Nevzat Aslan’a

Nadir Şahin’e,

Hasan Öge’ye,

Sami Öge’ ye gittim… Para verdiler hepsi…

Kemal Aslan da;

-Kim bu arkadaş? Dedi…

İş aradığını söyledim…

-Al şu parayı memleketine geri gönderelim, çünkü yaz geliyor, yayla çocuğu yaza alışamaz dedi…

Allah razı olsun… Otobüse binerken şöyle dua etti;

-Allah senin arkadaşlarına, arkadaşlarının da arkadaşlarını aziz etsin… Allah sizlere yokluk yüzü göstermesin… Ne muradınız varsa versin, dedi…

Ağlaya, ağlaya, çekip gitti… Baktım Nevzat Aslan’a o da ağlıyor…

-Niye ağlıyorsun lan Nevzat?

-Lan Deli Yücel Allah senden razı olsun… Sen olmasan, bu cennet kapısını biz nasıl açarız? Sen para kazandırdın, arabayla gezdirdin, al sana 200 bin lira…

-Niye zahmet ettin ciğerim?

Hemen cebime indirdim, çocuğun duası anında kabul oldu… Benzin aldım, o fakire yardım edenlere selam ve hürmetlerimle… 50 bin lira verdiler… Allah onlara 50 milyar lira versin…

 

 

 

DAHA EVLENMEDİK Kİ

Arkadaşım Ercan’ın Santralpalas ’ta düğünü oluyordu, kırlara gittim, çiçekler topladım, laleler, papatyalar, nergisler ve konfeti gibi başlarına serptim…

-En vefalı, en iyi arkadaşı deli Yücel’ miş dedirtmek için öncelikle ben hayırlı olsuna gitmeye karar verdim… Amcamın oğlu Yılmaz da;

-Önce ben giderim, senden önce (HAYIRLI OLSUN DERİM) deyince ben ondan önce davranmaya karar verdim…

Düğün çok güzel oldu, ben hemen eve gittim, mumyaladığım bir örneği aldım, saat 02;30 da  kapının ziline bastım;

-Zırrrrr… Zırrrrr…

-Zırrrr… Zırrrrr…

Kapıyı açmıyorlar, elimle vuruyorum;

-Tak tak tak…

-Tak tak tak…

-Tak tak tak…

Kapı açılmıyor, bu defa ayağımla tekmeledim;

-Güm güm güm…

-Güm güm güm…

-Güm güm güm,

-Güm güm güm…

Ercan kapıyı açtı, hayret ve uykulu gözlerle;

-Hayırdır lan Deli Yücel…

-Allah mesut etsin… Mübarek etsin, diye salona girdim oturdum… Anladım hiçbir iş yapmamışlar ikisi de;

-Vaaay sağ ol Deli Yücel… Teşekkür ederiz…

-Allah utandırmasın, gelmişken bir de kuran okuyayım dedim…

Okurken,

Okurken,

Okurken,

Okurken, benim gitmemden ümitlerini kestiler… Artık sabırları taştı… Birbirlerine bakıyorlar… Ümit ve gitmemi isteyen bir sesle;

-Bari burada yatsaydın, dediler…

-Erken mi geldim ki?

-Deli Yücel, sen geldin hayırlı uğrulu etsin diyorsun, bahtiyar etsin diyorsun ama biz daha düğünden çıkıp buraya henüz geldik… Daha evlenmedik ki?

 

 

 

BOZ KAZI KAÇIRDILAR İNTİKAMIM ACI OLDU

Belediye de çalışan Naci Eroğlu, Nevzat Doğan la 100.Yıl mahallesinde aynı apartmanda oturuyoruz… Birisi alt katımda, öteki üst katımda…

-Lan Deli Yücel abi bir gün ava gidelim…

-Peki gidelim ciğerlerim… Ama zorluklara dayanabilecek misiniz?

-Ayıp ettin,  dayanırız, dediler…

Yeni tüfeklerini de almışlar çok hevesliler, doğruca Dolaplı’ya gittik… Arabayı koydu, İsahacılı’nın kulağına oturduk, oturduk, oturduk, oturduk, boz kazlar;

-Gaaaak… Gaaaak… geldi…

Atış menziline girmeden;

-Plooof… Plooof sıkınca, sıktılar…

Kazlar gitti, sinirden çıldırıyorum, fıttırıyorum, delleniyorum… Bu yetmezmiş gibi bir de üşüyoruz diye ateş yaksalar beğenir misin? Bunlardan korkun intikam almaya karar verdim…

-Ciğerlerim sizi daha büyük kazlı yerlere götüreceğim, dedim…

-Hay Deli Yücel abi, teşekkürler harikasınız, dediler…

Taktım peşime gece saat 24;00 e kadar;

Yürürken

Yürürken

Yürürken

Yürürken

Çatallı Ada ya getirdim…

Oradan İsahacılı’ya oradan Dolaplı’nın önüne, bittiler, bende bittim, su yok, yiyecek yok…Nevzat yalvarıyor;

-Öldüm abi… Bittim abi… Hakkınızı helal edin…

İnsan açıyor, ama bende pişman oldum, bir kez yola çıktık… Dolaplı’ya iki saat kaldı artık ayakta duramıyorlar…

Geldik geldik,

Geldik geldik,

Geldik geldik tam köye 100 - 150 metre kala Çuval gibi yere yığılıp kaldılar… Bağırıyorum…

-Nevzaaat kaz geliyor…

-Vay kazının anasını avradını s…

-Naciii lan kaz geliyor…

-Vay kazının anasını avradını s…

Bayıldılar, köye geldim, kahvenin önünde oturanlar, vallahi arkadaşlarım ya öldüler, ya bayıldılar, yardım edin, dedim…

Toplanıp gidip getirdiler… Hani harpte ayaklarını yitiren yaralı hastalar vardır ya; köylülerin omuzlarında ayaklarını, tüfeklerini sürüte sürüte getirdiler… Tüfeklerini de başkaları taşıyordu… Ceset gibi arabaya bindirdim, araba çalışmıyor…

İndir-kaldır,

İndir kaldır,

İndir kaldır çalışmalı… Aklıma kolçakg eldi, çevirirken çalıştı… Adana ya geldik 2 yıl benimle av’a gitmediler… Şimdi ava giderken benimle pazarlık yapıyorlar;

20;00-21:00 de dönmek için söz alıyorlar… oda yetmiyor, arabanın anahtarlarını da kendileri alıp taşıyorlar…

 

 

 

İTİN YERİNE HAVLADIM

Adnan Karabucak’ın evine hırsız girmişti…

-Lan Deli Yücel senden bir ricam var, bana bir bekçi bul, hem eve baksın, hem de beklesin…

-Olur ağam… Emrin olur,  başımın üstüne… Sana öyle bir bekçi getireceğm ki düşmanına göster geri çekil karışma…

-İyi bekliyorum… Ama bu gün getir…

Hemen İtfaiye Ramazan’ı  götürdüm… Kellesine baktı, boyuna, ayaklarına, dişlerine baktı…

-Hemen işe başla, dedi, işe aldı…

Adnan Karabucak;

-Lan Deli Yücel bir de bana köpek lazım, dedi…

İtafiye Ramazan;

-Sayın patronum benim hanımın dayısında bir köpek var… Kaçını-uçanı-gideni hemen yakalar…

-Sahi mi lan?

-Vallah-billahi, iki gözüm önüme aksın…

-Nerede?

-Tapur Köyünde…

Balkaroğlunun yanına gittik, Derby Pastanesinin kamyonunu verdi, Ramazan 1.90 boyunda, ya zorla sığdı… Tapur’a gittik… Köpeği getirdik…

-Hav demeyen köpek bulunur mu? Yok arkadaş köpek havlamıyor…

-Lan havla lan… Lan köpek havla lan…

Etleri bulduk, kemikleri önüne dizdik, Karabucak yenge öyle yemekler yaptı,o etler ite verilir mi? Çaktırmadan etleri ben yerim, yenge baktı;

-Lan Deli Yücel bu köpek çok mülayim duruyor…

-Yadırgıyor yenge, akşam olsun karanlıkta havlar…

Ramazan da bir gün sonra işe başlayacak, ben potakal bahçesinin içine gittim, başladım kendim köpek gibi havlamaya;

-Hırrrrrr Hava havvvvv…

-Hırrrr havvvvv havvv…

Karabucak yenge;

-Lan Deli Yücel  bu köpek çok ince sesli havlıyor….

Ama hem itfaiye Ramazan’ı hem de iti işe aldırdım… Allah rızası içinde havladım… Bir süre sonra itfaiye Ramazan’ı gördüm…

-Lan köpeği övdün, şöyle kaçar, böyle sıcar dedin… Hamile avradın çocuğunu düşürdü dedin, teyp bulda it havlalarını doldur, akşama getir çal…

-Tamam lan Deli Yücel iyi akıl ettin… Hemen yapacağım…

 

 

 

 

ÖLÜCÜ ADNAN

Toros Birol7un ortağının amcasının oğlu, küçük Dikili’ de Adnan var, yakalı da, “ÖLÜCÜ ADNAN” dır… Kim görse, nereye gitse;

-Adnan kim öldü? Derler…

Adamın birisi öldüğünde motosikletine atlar köy köy dolaşır, selasını veri…

Ağzından hayırlı hiçbir şey çıkmaz…Bu gün sana anılarımı anlatmaya gelirken bankaya gitti; sabah saat 08:00 de kapıları kapalıydı… 08;30 da başlıyormuş… Yolda Adnan’ı gördüm…

-Nasılsın lan g. veren? derken,

-Abi müdür amca öldü, dedi…

/Lan hiç mi güzel-hayırlı bir haber vermezsin?

-Lan Deli Yücel abi, senden bir ricam var…

-Söyle ciğerim…

-Bana bir tüfek lazım, ama param-pulum yok, kefil olur musun?

Düşündüm paran çoksa kefil, aklın yoksa şahit ol mahkeme mahkeme gez derler… Düşünürken bir kağıt aldı, kalemi de yokmuş, tuhafiyeciden de bir kalem aldı başladı;

-Seyhan Kaymakamlığına, ruhsat verilmesi falan…

-Lan ne yapıyorsun Ölücü Adnan?

-Abi, Lan Deli Yücel kefilim sensin ya…

-Tamam Annan…  Sen nasıl istersen öyle olsun… Ama önce ruhsatını al, dedim oradan kaçtım… Buradan sesleniyorum;

-Lan Ölücü Adnan oğlum, beni tüfek almak için ömür boyu arasında kefilin olamam… Her gün evime gelip, her gün ölü haberi duyurmanı istemiyorum… Ne şayın şekeri, ne de senin yüzünü görmek istemiyorum… Ölücü Adnan oğlum, lan kendine bir kuş lastiği yap, şimdilik onunla idare et, “ÖLÜCÜ ADNAN”  adın aklandığında gel, sana tüfeğini söz ben alıp hediye edeceğim… Ama ölü lakabının kalkması şartıyla… Şimdilerde ciğerim gözüme fazla görünme…

 

 

 

BEN EVLİYAYIM

Vallahi billahi evliya gibi adamımım… Dua etsem tutar, intizar etsem dutar, dilekte bulunsam tutar, bahtı kapalıların bahtını açarım…

Çukubirlikte çalışan mühendis Çetin Atilla isimli bir arkadaşım 10 yıllık evli olmasına rağmen çocuğu olmuyordu… Bir gün karısıyla bize geldiler…

-Çetin, Lan senin çocuğun olsa sevinir misin?

-Ne demek Lan Deli Yücel göklere uçarım…

-Lan peki çocuğuna benim adımı Yücel koyar mısın?

-Lan Deli Yücel abi, deli misin sen? Keşke olsa da senin adını koysan…

-Lan kurban keser misin?

-Kesirim lan.. Vallahi, billahi, tillahi keserim…

Çetin, karısı, benim hanımla birlikte Namrun’a gidiyoruz, Eshab-ı Kef’in yanından geçerken, aniden durdum;

-İnin lan aşağıya, dedim…

Herkes indi, ellerimi açtım;

-Allahım sen Eshab-ı Kehf’in  yüzü suyu hürmetine, bunlara hayırlısıyla bir çocuk ver… Bahtiyar olsunlar, Eshab-ı Kehf_e gelip kurbanlarını kessinler… Adını da Yücel koyacaklar…

-Haydi gözünüz aydın, çocuğunuz olacak, dedim…

Bir sevindiler,

Bir sevindiler,

Bir sevindiler,

Bir sevindiler…

Aradan yıllar geçti, merak ettim, çocukları olmuş, kurban kesmişler mi? Adını Deli Yüce koymuşlar mı? Kontrol etmek için gittim;

-Lan Çetin Eshab-ı Kehfte söz vermiştiniz… Koyun kestiniz mi lan?

-Lan Deli Yücel’ime bak, hem hamileyken, hem de doğunca kestik… Allahın işine ban adını da “YÜCEL” koymuşlar… Evliya gibi adamım…  İnşallah çocuk benim gibi akıllı olur…

 

 

İTİN EKMEĞİYLE ZİYAFET ÇEKTİM

“VURUŞ” isimli bir köpeğim çok akıllıydı… Karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, sonra yeniden sola bakar, koşmadan hızlı adımlarla araç gelmiyorsa karşıya geçerdi….

Bu köpeğim, hain bir şoförün tilki sanarak sarampole aracıyla çarpması sonucu vefat etti… Dr. Cüneyt inan’ da “duman” isimli bir köpek hediye etmişti… O da çok imanlı bir köpek çıkmıştı… Her ezan okunması sırasında “Huuuuuuuuu” ÇEKERDİ…. Allahı çağırırdı…

Duman,

Martı,

Karaca,

Ceyhan,

Ben Av Dergisi’ nin temsilcisi Cahit Yalçın, oğlu Melih bir gün kaz avındayız, bir baktık ki, karşıdan kocaman bir  avcı kafilesi geliyor… Dr. Cüneyt İnanç, Çukobirlik Müdürü Tahir, Timur Özgiray, Aslan Ali bey, Muhtar Gücüm;

-OOOOO ciğerlerim diye sarıldık, öpüştük, koklaştık… Baktım azıkları yok, köpeğim Duman’a yedirmek için aldığım ekmeği çıkarttım…

-Arkadaşlar açsanız ekmeğim var…

-Tabi tabii… Hay hay, Allah razı oldu, dediler…

-Tırttttttt Dumanın ekmeğini götürdüler…

Güldüm;

-Yahu arkadaşlar ama iştahla yediniz ha… Şimdi de köpek, yani Duman aç kalacak…

Hepsi birden şaşırdılar;

-Neeeeeeee? İtin ekmeği miydi?

-Eeeee, kime niyet kime kısmet… İt için almıştım size nasip oldu… Bu sırada Duman ferma yaptı…

-Basss oğlum dedim, bastı, plofff, ploooof sıkarsam bir kaz vurayım diye saçma gitti Duman’ımı yaraladı… Vücudunda pek çok saçma vardı… Dr. Cüneyt İnanç  tedavi etti de köpeğimi kurtardık…

 

 

 

NASİP

Nasibin olursa gelir Hind’ ten Yemen den, nasip değilse ne gelir elden?

Bir gün evin önüne geldim, kamyon duruyor, giriş kapımızı kapatmış, içeriye giremiyorum…

Delendim

Delendim

Delendim

Delendim,

-Gel lan tamirci? Nedir bu lan? Gözün kör müydü? Neden evimin kapısını kapatacak şekilde park etmesine izin verdiniz?

-Lan Deli Yücel abi, delikanlı bir çocuk, uzun yoldan gelmiş…

-Kimmiş bu g…veren?

-Bossa Un Fabrikası’nın yanındaki Yabancı Garajın sahibinin(RAHMETLİNNİN) oğluymuş…

Biz tartışırken kamyon sahibi şoför geldi;

-Lan Deli Yücel Abi benim, uzun yoldan geldim, haber göndermişsin, seni ziyaret için buradayım…

Düşündüm, uzun yoldan gelenler, evlerine şeker, pişmaniye, çeşitli heyideler de getirirler…

-Hanım iki çay yap, dedim… Ciğerim kahvaltıyı burada yapalım…

-Yok yahu, deminden hiddetlendin, şimdi çay ikram ediyorsun…

-Ciğerim ben misafiri severim…

Yukarıya gelmedi, ben çayı aşağıya gönderdim, yanına indim…

-Lan Deli Yücel abi, senin kısmetin burada saklı, vereyim bari, dedi…

Bir paket pişmaniye çıkartı;

-Yahu ciğerim niye zahmet ettin, iyi ettin… Geri almasın diye de elinden kopartırcasına aldım…

-Estağfurullah abi….

-İyi ettin, çay da senin nasibinmiş… Afiyet olsun… Nasip insanı nerede olsa buluyor…

 

 

 

SAÇ KEPEKLENMELERİNE DİKKAT

Her şeyde bir doğruluk payı vardır… Üç kağıtçının üç kağıtçı tarafı, sahtekarlığın sahtekarlık tarafı, Delinin delilik tarafı mutlaka vardır… Tepebağ Ortaokulunda okuyorum, başımda bir kepek var, bir kepek var, bir kepek var…

-Soğuk suyla yıka diyorlar, yıkıyorum geçmiyor,

-Yeşil sabunla yıka diyorlar, yıkıyorum, geçmiyor,

-Kına sür diyorlar, sürüyorum geçmiyor… O yıllarda şampuan nerede? Biryantin nerede?

Şu anda Fransa da evlenen Ziya Pekin;

-Lan Deli Yücel,  saçlarının kepeklerinden şikayetçisin değil mi? Ben yaptım geçti gitti…

-Evet lan…

-Lan sana bir yol söyleceğim, kesin kepeğin biter…

-Söyle lan…

-Masturbasyon yap, saçına sür kesin geçer…

Günlerce masturbasyon yapmamı düşündüm, o hale geldim ki, büyük şeyimi şaapıp saçına sür deseler onu da yapacağım… Bir gece şeytan azdırmış, kilotumun içi kolmuş;

-Lan naaapiiim?

-Lan naaapim?

-Lan naaaaapiiim?

Bir gün, iki gün, üç gün  saçıma sürdüm… Kafamı da sardım… Lan 404 mü desem, Japon yapıştırıcısı mı desem? Saçlarım bir birine yapıştı, yıka yıka çıkmıyor..

Doğru berbere gittim, ustra ile kazıttım…. Doğru Ziya yı buldum;

-Lan ziya senin ananı, beni yaktın lan… Saçımın kepeği geçmedi;

-Lan Deli Yücel benimki geçti…

-Bundan sonra ne yapayım?

-Büyük abdestini yap, kafana sür…

-Lan ben deli miyim?

Kimse bu türlü şeylere kalkışlasın… Sonucu çok acı oluyor…

 

 

ÜÇ KAĞITÇILARA PARA KAPTIRMA

Ortaokulu bitirdim, Mahmut Tekin’e bakıyorum muhasebecilik yapıyor, şoförlük yapıyor, paraya para demiyor, bol bol para kazanıyor… Ben de bici bici yapıp satmaya başladım… Evimizin önünde aldığım buzları taşlarla kırıyorum, müşteri kaçıyor… Neyse haftalarca 12,5 lira rende parası biriktirdim… Cebime koydum Sebze Halinin oraya gittim rende alacağım… Tam pazara yaklaştığımda;

-Bas parayı, bul karayı, al parayı,

-Bas parayı,, bul karayı, al parayı,

-Bas parayı, bul karayı, al parayı…

Adamlar öyle üç kağıt yapıyorlar ki, başına herkes toplanmış… Adamlar cayır, cayır para kazanıyorlar…

-Kara burada, 2,5 lira basıyorum, dedim,

Baktım para gitti,

Öyle hırslandım,

Öyle hırslandım,

Öyle hırslandım ki,

-İşte burada, dedim, 2,5 lira yine gitti…

O para da bitti, gitti…

Nasıl ağlıyorum,

Nasıl ağlıyorum

Nasıl ağlıyorum,

Baktım sivil polisler üç kağıtçıları yakaladılar, benim yanıma gelip;

-Neden ağlıyorsun?

-Paramı aldılar öhöööö, öhööööö… diye karşılık verdim…

-Lan eşşekoğlu eşek, ananın babanın parasını getirip kumara verdin demek ki? Diye birkaç tokat çektiler… Paramı da o üç kağıtçılardan alıp geri verdiler… O oldu, bir daha üç kağıtçıların yanına yaklaşmadım… Kumar oynayanların yanına gitmedim… Ticaret hayatımda o olaydan sonra başladı…

Sevgili Abdulkadir Kaçar; ben hayata çok erken atıldım, tapa sattım, tabanca sattım, biçi sattım, karsambaç sattım, maçlarda yumurta ekmek sattım, Bor’a gidip gelirken trende esans sattım.. Hayatta yapmadığım iş yapmadı, ekmeğimi taştan çıkarttım, çok para kazandım, ama polisin üç kağıtçılardan alıp iade ettiği para kadar tatlı olmadı…

 

 

 

TARİHE GEÇEMEDİM

Ankara dayız, tüp gazlarda yeni çıkmıştı, musluklardan akıyordu… Herkes kullanıyordu, çok hoşuma gitti, misafir kaldığımız Albay Şükrü Dikmen’e sordum;

-Nedir bu nasıl yanıyor?

-Lan Deli Yücel bu metan, hayvanların dışkıları da bunları üretir;

-Nasıl yani?

-Tezek olarak yakarlar ya, işte aynı derecede ısı verir…

-Peki insanlarda da olur mu?

Kendi kendime şöyle dedim; Lan Deli Yücel, ömrün palavrayla, avcılıkla, fıkrayla, gelti-geçti… arşimed, Edison gibi bir buluş yapta tahire geç dedim…

Kurufasülyeler bir gün sonra karnımı şişirdi, çakmağı elime aldım;

-Zartttt ederken, çakmacağı çaktım rüzgırı söndürüyor,;

-Pırt, derken çakmağı çıkıyorum, yanmıyor…

Meğerse çakmağı sonuna kadar açmışım, kıçımı yaksam beğenir misiniz? 5 gün büyük abdestimi yapamadım… Yemedim, içmedim, buzlar bastırdım, merhemler sürdüm, bu deneyimden vazgeçmiş değilim… Bir popo bulduğumda yeni deneyler yapacağım….

 

 

VALİNİN OĞLU NUMARAM TUTTU

Adana Valisi Rıza Aydost, Tuncer Mobilya’nın sahibi Zihni Tuncer’e;

-Lan zihni?

-Ne var lan Deli Yücel?

-Lan Karakeçili Köyünde muazzam bir av var… Fakat av’ı yasak etmişler… Köylüler avlandırmıyorlar… Eğer sen  Valinin oğlu olursan ben de seni (VALİ BEYİN OĞLU) diye satarsam iyi av yaparız…

-Sahi mi lan?

-Sahi… Hem sen parlak çocuksun, vali çocuklarına da benzersin…

-Peki lan Deli Yücel…

Karakeçeli Köyü’ndeki Halil Dayı’ya bir mektup yazdım… Halil Dayı hazırlık yap, Adana Valisi sayın Ali Rıza Aydost’un oğlu Zihni Aydost av’a gelecek… Elektrik, su, yol, köprü, hepsini yaptırırız…

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah,

Köye gittik, davullar, zurnalar çalıyor, tavuklar, kazlar kesilmiş, hal yolda tek sıra halinde dizilmiş, herkes sırayla Zihni’ nin elini sıkıyor…

-Bey hoş gelmişsin..

-Hoş geldin,

-Hoş geldin?

Zihni efendiye çaylar, kahveler, on çay birden 10 kahve birden ikram ediliyor, bana hiçbir şey yok…  Köylüler akşam yemeği de yedirdiler, tepi tepki börekler, çörekler, kase kase sütlaçlar, sıkmalar, ayranlar, içliköfteler, bayram ediyoruz…  Yedik, içtik Halil İbrahim Dayı herkesin duyacağı biçimde;

-Bey dedi, bu devletin bize hiçbir hayrı olmadı, eltriğimiz, okulumuz, yolumuz, köprümüz, yok…

Zihni de;

-Vali babama söylerim… Derhal yaptırır…

-Bravoooo, varooool… Çok yaşa…

-Bey yolumuz da hala toprak;

-Babama söylerim, derhal yaptırır… Köy hizmetlerine emir verir…

-Bravooo Varol…

-Sular akmıyor,

-Babam onu yaptırır…

-Bravooooooo… Varol çok yaşa… Valinin oğlu çok yaşa…

Köylüler geldiğimizde olduğu gibi davulla, zurnayla yolcu ettiler…

Vali beyin oğlu rolündeki Zihni el lambasını köyde unutsa beğenir misin?

Halil Dayı da;

-Vali beyin oğlunun el lambasını vali beyin kendisine elimle takdim edeceğim diye şafakla çıkıp Ardana ya gelmiş… Vali bey uyanmamış bile, vilayetin önünde 07:00 de dikilmiş… Polisler;

-Yahu ne arıyorsun bu saatte? Terörist misin nesin?

-Yok evladım… Vali beyin oğlu bizim köye ava gelmişti, el lambasını unutmuş, onu vali beyin kendisine ellerimle takdim edeceğim…

Neyse vali gelmiş, Halil İbrahim amca yere eğilmiş;

-Sayın Valim,  dün oğlunuz köyümüze ava gelmişti, el lambasını unutmuş… Size taktim etmeye geldim…

Vali bey oldukça şaşırmış;

-Kardeşim benim bir oğlum var, o da İstanbul da okuyor…

-Yok sayın valim, el lambasını unutmuş…

-Yok kardeşim sen deli misin?

Halil İbrahim amca beni aramış,aramış bulamamış… Not bırakmış…

-Söyleyin o DELİ YÜCEL’ e erkekse o valinin oğlu ile bir daha bizim köye gelsin…

Deli Yücel’e elbise dikilemez…

 

 

 

KAYINBABAMA ELBİSE

Ramazan Alaçam, benim bokstan arkadaşım… 52 kiloda Türkiye şampiyonu oldu… Şu anda da Beden Terbiyesi’nin Osmaniye’ deki temsilciliğinde çalışıyor… Ramazan Kuruköprü deki Baran Dershanesinin orada terziydi…

-Lan Ramazan bana bir elbise diksene…

-Tamam lan Deli Yücel dikerim… Dikerdi, dikerdi, hem çok temiz, hem de çok ucuzdu… Ayla’yı kaçırdığımda ilk bayramda Kayınbabama bir elbise diktirip götüreceğim, barışacağım…. Kumaşını aldım, Ramazan’a verdim…

-Ramazan kayınbabama hediye olarak götüreceğim aman ha ihmal etme…

-Ayıp ettin lan Deli Yücel’ime bak… Arefe günü sabaha kadar çalışırım yine de bitiririm…

Bayramdan tam 15 gün önce verdim… Gittim yok, gittim yok, gittim yok… En son Bayram namazından önce gittim kaçmış, dükkanını kapatmış… Yani elbiseyi dikkemiş… Kızını kaçırdığım kayınbabamın yanına gideceğim, barışacağım, dikilmese olur mu? Tabi ki olmaz…

-Ramazan’ın evi nerede, Alidedede, neresinde? Caminin karşısında… Bayram namazından çıkıp doğru evine gittim;

-Selamünaleyküm, aleykümselam… Ama sapsarı oldu…  Hanımı da giyinmiş, süslenmiş, Osmaniye ye kayınbabasıyla bayramlaşmaya gidecekmiş…

-Lan Deli Yücel kusura bakma yetiştiremedim…

-Tamam lan… Ya sen beni öldüreceksin, ya da ben seni… Bu bayram ya senin, ya da benim başıma kara gelecek…

-Lan Deli Yücel’im yapma…

-Şaka yapanın anasını avradını s… Biliyorsun lan ben kız kaçırdım, şu elbiseyi diktirip kayınbabama götürüp elini öpüp barışacağım, sen nasıl dikmezsin? Üstelik sana 15 gün önceden verdim…

Yalvardı, yakardı, yenge gözlerimin içine bakıyor;

-Yenge hanım hiç gözlerimin içine bakma… Kocan adam olup dikseydi…

-Pek, dedi, Ramazan’ı alıp dükkanına götürdüm, dükkanını açtırdım, başında oturdum… Ben iğneye iplik takıyorum o dikiyor, ben iğneye iplik takıyorum, o dikiyor, terzilerin elbise bir ayda çıkarsa erken olur, 2 ayda çıkarsa sağlam olur sözüne inanmayın… Sabah 08;00 de başladı dikmeye, akşam takım elbise hazırdı… Bana teslim etti teğellerini hanım yolda söktü… Ramazan dükkanına bir yazı asmış;

-DELİ YÜCEL VE EFRADINA ELBİSE DİKİLMEZ…

 

 

UKİ ERGÜN’LE AV

Uki mağazalarının sahibi Ergün Akdoğan;

-Lan Deli Yücel bir gün ava gidelim mi?

-Peki, sen bilirsin, dedim…

Keklik avına hiç gitmemiş, adamı “ BOZ KAZ” avına götürdüm… Soğuk suyun içine gireceksin, sabaha kadar kaz bekleyeceksin, kazlar geldiğinde;

-Gaaaaaakkkk… Gaaaak… Gaaaak… sesler çıkartınca Ağyatan inim inim inler…

-Ama Ergün’ün soğuğa dayancaksın tamam mı?

-Tamam lan Deli Yücel…

-Eğer dediklerimi yaparsan 20-25 tane kaz vurursun…

-Peki Lan Deli Yücel sen nasıl istersen öyle olsun…

Amcasının çocuklarını da almış, yiyecekleri arabaya doldurmuş, av yerine vardık… Uki Ergün başta  yürüyor, START BOX a giren at gibi…

Daha hızlı,

Daha hızlı,

Daha hızlı…

Dolaplı Köyü’ndeki sazlığa ulaştık… Adamları 100’er metre mesafe ile oturttum… Bol kaz gelecek diye saat 19:00 oldu, bir poyraz çıktı… Buz gibi esiyor, ben belime kadar suyun içindeyim, birkaç dakika sonra da Ergün’ün amcasının oğlu ağlaya ağlaya geliyorlar… Tirtirtiriyorlar…

-Lan Deli Yücel ağabeyiii…

-Ne var laaaan?

-Çok üşüdük… Şimdi gidelim… Yoksa öleceğiz… Baharda gelelim….

Neyse ateş yaktık, ama yine ısınamadık, bir bahar akşamı av olur mu? Kaz gelir mi? Bir daha da onlarla ava gitmedim…

 

 

EBU CEHİL KARPUZU

Yarı hoca dinden, yarı doktor candan edermiş… Yağcami müezzini İbrahim Cansız da az kalsın herkesi canından ediyordu… Hacca gittik, tavafımızı yaptık, gerekli kuralları yerine getirdik, dönüyoruz… Öndeki otobüs durdu, içindeki beyaz ihramlı hacı otobüsten fırlayıp tarlalara doğru koşmaya başladı…

-Allah Allah… Delendi mi bu hacılar? Neden koşuyorlar?

Ben bu işlere meraklıyım ya, indim, otobüsün yanına koştum…

-Yahu kimdi o ihramlı koşan? Sıçmaya mı gidiyor? İshal mi oldu?

-Yok lan Deli Yücel, adam karpuz toplamaya gidiyor…

-Ne karpuzu lan?

-Ebucehil karpuzu… Dünyada sadece Medine civarında yetişir, kansere, çocuğu olmayanlara, erkekliği olmayanlara iyi gelir… Yağcami müezzini İbrahim Cansız da canı çıkaydı; Ayla ya dedim ki;

-Ayla koş, durma, Adana ya bu karpuzdan götüreceğiz…

Topla Allah topla,

Topla Allah topla,

Topla Allah topla… Doldurduk…

-Hacı İbrahim Cansız efendi bu neye yarar?

-Size söylemediler mi? Kansere, çocuğu olmayana, erkekliği olmayanlara iyi gelir…

Ne kadar kanserli tanıdık,

Ne kadar çocuğu olmayan,

Ne kadar yaşlı ve erkekli kalmayan varsa hepsine dağıttım…

Karpuzu yiyen hastaneye koşmuş,

Karpuzu yiyen hastaneye koşmuş,

Karpuzu yiyen hastaneye koşmuş,

Karpuzu yiyen hastaneye koşmuş…

Karpuza dilinizi değdirdiğinizde elektrik çarpar gibi çarpıyor…

Meğerse o karpuzdan tırnak kadar yenmesi gerekirmiş… Kinin tadı vardı… Bol takla atmak isteyenler bol bol yemişler… Midesi yıkanan yıkanana, çocuk olmayanlar bol bol yemişler, midesi yıkanan yıkanana…

Hacca gidenlere sesleniyorum; İbrahim Cansız iyi arkadaştır, hoş arkadaştır onunla hassa gidin, yola gidin, lokantaya gidin, ava gidin, sakın ola ki şifadır diye Medine den getirdiği ebucehil karpuzunda yemeyin… Vallahülazim doğru ahıreti boylarsınız…

 

 

 

ANNEM KIZI ARKADAŞLARIMLA BASTI

16-17 yaşlarındayım, iki kız arkadaşım vardı; ikisinin de arası benimle çok iyiydi… Ama birbirlerinden hiç haberleri yoktu… Evlerine sık sık ders çalışma bahanesiyle giderdim… Birine İngilizce, diğerine matematik çalıştırıyordum… Hiç anlamadığım, hiçbir beliğdim halde İngilizce dersini bir odada, matematik dersini başka bir odada veriyordum… Bir odaya gidip ders veriyor, öpüyor seviyor, diğer odaya giriyor öpüyor, seviyordum… Annem bizi gördü, damdan inip;

-Pattt diye yakalasa beğenir misiniz? Sizi ahlaksızlar, sizi terbiyesizler, sizi alçaklar, dedi, süpürgeyi bir o kıza, bir diğer kıza, bir o kıza, bir diğer kıza vurdu…

-Benim bir karış yavrumun ahlakını bozuyorsunuz haaa?

Aradan aylar geçti, bu olay benim bilinçaltıma işledi….  Daha sonra hayatta kız arkadaş edinemedim… Çünkü annem gölgem gibi, hayfiye gibi beni takip ediyordu ve yakalayınca da dövüyordu…

 

 

 

YEĞENİMİ KORSAN SÜNNET ETTİRDİM

Kardeşim Özer’in oğlu, Burak, Namrun yaylasında bizi ziyarete gelmişti… Çocuk 12-13 yaşlarında, boyu uzadı,;

-Oğlum niye sünnet olmadın?

-Nenem öldü ertelendi, dedem öldü ertelendi, dayım öldü ertelendi, halam öldü ertelendi, halamın kızı öldü ertelendi, halamın damadı öldü ertelendi… O nedenle amca sünnetim geriye kaldı…

-Peki Burak seni burada ben sünnet ettireceğim, oğlun kız arkadaşın falan olur, ayıp olur…

-Peki amca, nasıl istersen?

Namrun da sünnet ettirdim, ertesi gün annesindenbir mektup;

-Yücel abi, Burak’ı gönder, haftaya sünnet ettireceğiz…

-Eyvaaaah! Şimdi boku yedim…

-Oğlum Burak kimseye söyleme sünnet ettirdiğimi…

-Tamam amca….

Davtiyeler basıldı, sünnetlikler alındı, annesi sünnet banyosu yaptırırken ne baksın oğlu sünnetliiii.

-Özeeeeer, oğlun sünnet olmuş…

Baba düşüp bayılmış,

Anne düşüp bayılmış…

-Yahu niye canınızı sıkıyorsunuz, dışarıda sünnet ettirdik dersiniz olur biter… Yoksa sünnet düğününüz toz duman olur, dedim… Kabul ettiler… Dışarıda sünnet hikayesi uyduruldu da öyle kurtuldular…

 

 

AŞNA FİŞNE OLMAYIN

Ticaret Lisesi’nde okurken, Kız Kalesi’ne bir gezi düzenledik… Narlı Kuyu da öğrenciler zulada içtikleri yemekleri yapıyoruz… Ben de okulun inzibatıyım… Saat 12:00 olunca okul müdürüyle falan yemeğe oturdum… Müdür şöyle çevresine baktı;

-Lan Deli Yücel bu teresler kayboldu… Neredeler? Hele bir bak…

Herkes ağaçların altında, kayaların arasında sevgilisiyle kucak kucağı oturmak için kaçmış… Müdür biraz daha sinirlendi;

-Lan Deli Yücel, çocuk onları buraya topla, dedi…

Davulu omuza taktım;

-Dom dom dommmmm,

-Dom dom dommmmm,

-Duyduk duymadık demeyin… Müdürümüz şahinağanın emridir…

-Dom dom dom dom…

-10-15 dakika içinde  herkes, bütün öğrenciler müdür beyimizin masasında toplansıııııın!

10 dakika geçti

20 dakika geçti,

30 dakika geçti, kimse gelmedi… Müdür bana çıkıştı;

-Lan Deli Yücel, hızlı bağır, daha hızlı bağır kimse duymadı…

Taşın üstüne çıktım;

-Dikkat dikkaaaat! Müdür beyimizin emridiiiiir… Herkes toplansııııın… Herkes saklandığı yerden çabuk çıksıııın…

-Dom dom dom…

-Dom dom dom… Tam geldim müdür beyin masasına oturacağım;

-Lan Deli Yücel bunlar aşna-fişne yapmasın, bir hal olmasın…

Hemen taşın üstüne geri çıktım;

-Dikkat dikkat… Müdür Şahinağanın emridir… Sakın şeytana uyup, aşna-fişne yapıp bir hal olmasın haaaaaa….

Müdür bağırdı;

-Lan Deli Yücel sus laaaaaan? Bu söylenir mi? Eşşekoğlu eşek…

 

 

VEYSEL USTA’ YA DERS

Hanım geçen sene Namrun da cehennem deresindeki av kazası sırasında 600 metre uçuruma düşmüştü… Tüfeği parça parça olmuştu… Ayla’nın kolları kırılmıştı… Çiçekler yaptırıyorum;

-Tüfeğimi de yaptır Yüceeel…

Muzlar alıyorum,

Çikolatalar alıyor,

Tahinler alıyorum,

Cezeryeler alıyorum,

-Tüfeğim de tüfeğim diyor…

Tüfekçi Veysel ile de aramız iyi, eve çağırıp yapmasını istesem;

-Lan Deli Yücel bedava yaptıracak diye düşünür…

Tüfekçi Eyüp Çilingir’e telefon açtım;

-Yengene moral dopingi yapmak için, kırılan tüfeğini yaptıracağım… Veysel’le sen pazarlık et, gelsin tüfeği alsın…

-Peki lan Deli Yücel, dedi…

500 bin liraya yapacağını söylemiş… Veysel geldi tüfeği aldı götürdü… Bir hafta sonra almaya gittim, çok güzel yapmış, üstelik cevizden, 500 bin lirasını tık tık tık tık tık tık tık saydım…

-Eline sağlık usta çok güzel olmuş, dedim…

-50 bin lira daha vereceksin Deli Yücel abi…

Orada da iki müşterisi daha var;

-Hayırdır Veysel? Seninle 500 bin liraya pazarlık ettik, ama şimdi sen 50 bin liralık polyester attırdım diyorsun… Veysel benim huyum hem iyidir, hem kötüdür… Ne pazarlık yaptıysan onu alman lazım…

-Lan Deli Yücel vallahi olmaz…

-Lan Veysel bana iş çıkartırsın… Vermemek için bana iş çıkartıyorsun… Yabancı müşterilerin de var yapma…

-Yok lan Deli Yücel 50 bin lira daha versene olmaz…

-Veysel lan bak bu tüfeği burada kırarım… Yeni yaptın demem haaa… Artistlik etme, dememle tüfeğin namlusundan tutup betona vurursam parça parça oldu… Veysel renkten renge girdi…

-Lan Deli Yücel gerçekten deliymişsin… Lan ben sana şaka yaptım laaaaan…

Kalktım gittim, iki gün sonra tüfeği tekrardan yapıp eve göndermiş… Şöyle diyormuş;

-Hayatta bundan sonra yaptığım hiçbir pazarlığı bozmayacağım… Ona güzel bir ders verdim…

 

 

 

CİVAN OTELDE RAHATSIZ OLDU

Mardin, Nusaybin Talati Tınati Kurukeçetto Kapaklı Köyü’nde avdayız.. Köpeğim civan, ben Uzun Celal, Hasan Kardeşler, keklik, turaç, sülün vurduk çok güzel avlar yaptık… Adana’ya dönüyoruz, Şanlıurfa’yı geçtik mutlaka konaklamamız, dinlenmemiz gerekiyor… Kapaklı Oteli’nde  gecelemeye karar verdik… Şanlıurfalılar şafi’dir… Köpeği sevmezler, Uzun Celal de sevmez…

-Köpek arabada yatsın, bizi almazlar dedi…

Köpeklerim benim evladımdır… Onu nasıl o soğuklarda arabada yatırırım? Onlar girdi, yattı, uykuya daldıklarında ben kalktım, aşağıya indim, köpeği arabadan aldım, kaputuma sardım, getirdim bizim köpek zangırdamaya başladı… Meğerse kaloriferleri sevmiyormuş…

-Lan civan sus,sesini kes… Celal Abin duymasın, diyorum…

Köpeğin zangırdamasının durması mümkün değil… Gece saat 03:00 Uzun Celal;

-Horrrrr! Horrrrr! Deyince Civan da;

-Hova hava… Hav ha, dedi… Celal fırladı, kalktı…

-Allah Allah…  Oşttt dedi… Lan Deli Yücel bir daha seninle ava gidenin anasını.. dedi…

Köpek’le Celal’in sesine otel sahipleri koşarak geldiler;

-Köpek nerede laaan? Biz şafiyiz Ulaaaan… Köpek otele sokulursa bizim rızkımız kesilir…

Sabaha karşı bizi otelden dışarıya attılar… İki üç saatlik uykuyla yola düştük, daha da güneş doğmamıştı…

 

 

BÜYÜK ADAM OLADIM

Bor’ un Adamusun Köyü çok ünlü adamlar çıkarttı.. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios ta bu köyde doğdu… Devlet Bakanı Mukadder Öztekin de burada doğdu, Vali Lütfi Tuncel de aynı köyden çıktı… Ben büyük adam olur muyum acaba diye bu köylerin suyunu içtim, delikanlılığım bu köylerde geçti; 8 senede ortaokulu, 13 senede Akademiyi zor bitirdim… Hala yerimde sayıyorum… büyük adam olamadım…

 

 

ALİ LİMONCU NUN TEKNESİ

1-12 Yaşlarımdayım, bir yakınım beni Ali Limoncu dan saz dersi almaya götürdü… Limoncu da tam bir Çukurova delikanlısıydı…

-Parmağını şuraya koy dedi koydum..

-Vur, dedi vurdum… Tın tın tın…

-Koyun gelir, yata yata, çamurlara bata bata…

-Devam et, dedi, devam ettim…

 Bir ara dışarıya gitti, o yanımdan ayrılınca ben hemen İspanyolca;

-Röpmeodöreeeeee…

-Alfondomereeeeeee, gibi şarkılar çalmaya başladım… İçeriye girdi, hırsla, hışımla üstüme yürüdü; sazı elimden aldığı gibi yere vurdu, saz kül oldu…

-Lan deli misin? Başka bok bulamadın mı çalmaya?

Götüme bir tekme vurdu, akrabamı görmüş sokakta demiş ki;

-Arkadaş, yanıma bir daha akılsız çocuk getirme, gönderme…

Bir daha da yanına gitmedim, sazı kendi kendime öğrendim…

 

 

 

ALMAN DOKTORA DOMALDIM

Namrun da Akasya sokak no;12 de Yeni Cami’nin arasında oturuyorum, ev yıkıldım yıkılacağım diyor… Orada kaldığım sırada hastalandım, komşumuz Nedim Boymul’u aradım…

-Lan Nedim abi,

-Ne var lan Deli Yücel?

-Ölüyorum laaaan, bana acilen bir doktor getir…

-Tamam lan Deli Yücel, dedi…

Gitti bir Alman doktor getirdi, sarışın, kısa donlu, pançar suratlı, 1.90 boyunda ama Türkçe konuşuyor… Meğerse adam Türk’müş… Sıhhıyeymiş… Herkese yardım ettiğinden alman Doktor’ lakabıymış… İçeri girdi, sandalye yok;

-Ber yere oturmam, dedi…

Ben ölmek üzereyim, yatıyorum, evde sandalye zaten yok iki odalı bu şatıda birinci katta köpekler, üst katta da biz kalıyoruz…

-Lan nereden bulayım ben sandalyeyi? Lan Nedim abi, şu akardion kutusunu ver de üstüne oturdun…

-Ben ona oturmam, oturamam, dedi…

-Yahu etme, bir iğne vuracaksın, ona oturmam, buna oturmam, gel yere otur, dedim…

-Yere oturma alışkanlığım yok…

-Lan ben sana sandalyeyi bu dağ başında nerede bulacağım?

-O zaman sen de ayağa kalk, iğneyi ayakta yaparım…

Yani yere eğilip iğneyi vurmuyor, hayatımda ilk defa böyle birinin önünde domaldım… Akardion kutusun üstüne çıktım, götüm leylek gibi havaya kalktı…( Deli Yücel bu bölümü anlatırken aynısını gösteriyor) Lan birisi dışarıdan görse Deli Yücel’i kesin diziyorlar diyecekler… İyi ki Nedim abi yanımda… İçimden bildiğim bütün küfürleri ediyorum…

-Bir şey mi diyorsun?

-Yok  içimden ah çekiyorum, diyorum…

Efendi bana gıcık olsun diye bir iğne batırdı, çocuk çükü kalınlığında… Hala aşı yapmış gibi izi var… Tam kapıdan çıkıyordu, pencereden kafamı uzattım…

-Senin her yerin şifa olsa ne yazar be? Bundan sonra sana iğne vurduranın anasını avradını s… Bundan sonra senin önünde domalanın da anasını avradını s…

Alman Doktor bağırıyor;

-Bende bir daha bu eve gelip sana iğne yaparsam, yapanın anasını avradını s…

Boymul Nedim araya girdi, sıhhiyeci sövüyor, ben sövüyorum, o sövüyor, ben seviyorum… Son küfrü Nedim Abi yaptı…

-Lan Deli Yücel ölsen de sana doktor çağıranın anasını avradını s… İkinizin arasında kaldım… Seni Allah iyi etsin Deli…

 

 

ARİF’İN TÖVBESİ

Ciğerim Cahit;

-Lan Deli Yücel parmaklarım kaşınıyor ava gidelim mi?

-                      -Tamam gidelim ciğerim, dedim…

-                      Sabaha karşı evinden alırım dedim; evine gittim kornaya bastım,  kafasını uzattı, baktı yazlık araba;

-                      -Ciğerim bununla mı gideceğiz?

-                      -Ciğerim öteki arabayı çalıştaramadığım için Arif Abi’ye telefon açtım(Gel lan Deli Yücel onunla gidelim, delikanlı adamız üşür müyüz) dedi…

-                      -Canım ciğerim, kuzum, iyi geleyim bari, dedi…

-                      Aşağıya indi; dört tane battaniye getirmişti, kafası gözü de sarılıydı… Arif Tekin’in evine gittik, iyi ki o pencereden arabayı görmedi;

-                      -Arif çabuk çabuk, Cahit Yalçın Bekliyor, dedim..

-                      -Tamam, tamam dedi… Aşağıya indi arabayı görünce birkaç adım geriye attı…

-                      -Neeee? Lan Deli Yücel bununla mı gideceğiz?

-                      -Tabiiii…

-                      -Ağam ben gelemem, gelmem…

-                      -Arif abi, Ayla dan utan, bak Ayla bile üşümüyor, sen nasıl üşürsün?

-                      -Yahu biz Ayla mıyız? Üşürüz Lan Deli Yücel…

-                      -Lan Arif abi sen bana güven bir şey olmaz… İkna ettim, arabaya bindi, bu defa da araba çalışmaz… Jiklesi falan da yok…

-                                 -İnip iteleyin dedim… iterken, iterken, iterken araba çalıştı… Herkes ısındı, Cumhuriyet Fabrikasının oradan gidiyoruz 80 kilometre yapıyorum herkesin götü donuyor… Benzin istasyonuna geldik;

-Haydi beyler eller cebe… 

Arif itiraz etti;

-Lan Deli G…veren… Hani bizi sen götürecetin?

-Şansınıza küsün ağam, ben sizi götürecektim ama LADA çalışmadı… Yoksa o benzin doluydu… Arif Tekin ağlar bir ses tonuyla;

-LanDeli Yücel bayrama kadar çolğuumun-çocuğumun rızkıydı, al şu parayı, dedi gönülsüzce verdi…

Benzin dolu ya, 100 kilometre hızla gitmeye başladım, ama yolda bizden başka kimse yok…

Uçuyoruz,

Uçuyoruz

Uçuyoruz…

Hız sınırımız üst noktaya eriştiğinde;

-Güüüüüüüüüüm!!!! Diye ön teker pazlamaz mı? Direksiyonu çevirdim ama hakim olamıyorum… Haydaaaa şarampole yuvarlandık… Arif yerleri öpüyor ellerini açmış gökyüzüne dua ediyor;

-Allahım sana şükürler olsun, bir şey olmadı, hala yaşıyorum ya… Beni karıma, çocuklarıma bağışladığın için binlerce şükür…

Benim aklımdan da şöyle geçiyor;

-Lan Deli Yücel bundan sonra ava gidilmez, geri dönelim diyecekler ve bir depo benzin bana kalacak… Arif Abi ayağa kalktı;

-Gidelim kardeşim, gidelim…

-Acaba gitmesek mi Arif abi falan derken;

-Lan bir depo benzin aldık… Ölsek de gideceğiz, kalsak da gideceğiz…

Lastiği değiştirdik, yola devam ettik… Ama sonra şöyle dedi;

-Lan Deli Yücel seninle bir daha ava gitmem…

Ama onun tövbesi sık sık bozulur… Daha sonra yıllarca tekrar tekrar ava gittik…

 

 

 

CAMİ İMAMI DUL ANNEME TALİP OLDU

Babam öldüğünde 17-18 yaşlarındaydım… Camide ağlıyorum, hocam yanıma geliyor;

-Lan Deli oğlum ağlama… Öldüren de yaşatan da allahtır… Allahın takdiri ilahisi böyleymiş… Ne yapalım? Sabredeceksin…

Babamın 40’ı çıktı, hoca yanıma geldi;

-Oğlum annen dul kaldı… Ailede en büyük çocuk sensin… Her Cuma annene soracaksın(Anne seni evlendirelim mi?) diyeceksin… Yoksa günaha girersin…

-Hoca sen delendin mi? Ben bunu anneme nasıl söylerim/ Annem tam Osmanlı, kadını, beni okalavayla kovalar…. Lan dümbük, pezevenk der… Ben yapamam…

-Deli Yücel oğlum, bu Allahın emri… Sen bilirsin.. Söylemesen cehennemde cayır cayır sen yanarsın..

Yanmaktan korktuğum için anneme söylemeye karar verdim… Eve geldim kıvranıyorum, annem kuru fasulye pişiriyor;

-Lan Delioğlan senin bir derdin var…

-Yok yok anne…

-Lan doğru söyle paran mı yok?

-Var..

-Peki derdin nedir?

-Anne seni evlendirelim mi? dememle birlikte kurufasulye tenceresinin kapağını bana fırlatması bir oldu… Pencereden camı kıran kapak dışarıya uçtu gitti…

-Lan dümbüüüüük, lan pezevenk… Sen benim 6 kocamın olduğunu bilmiyor musun? Sizleri yetim bırakcağımı mı sanıyorsun? O zaman öldürüz….

Elinden zor kurtuldum… Sabahleyin camiye gittim,  hoca yaklaştı;

-Söyledim söyledim, kurufasulyenin tenceresinin kapağını yedim…

-Neyse iki defa daha söylemen gerekir… İki Cuma akşamı söylemezsen cehennemde cayır cayır sanarsın…

Neyse ikinci Cuma akşamı oldu, annem banyoda yıkanıyor, bir de Halep Takunyası (HABAB) var… Büüük, her biri ikişer kilo gelir… Anneme dışarıdan sesleniyorum;

-Anneee,

-Ne var deli oğlan?

-Taaaaak, takunya kapıyı ikiye yardı…

Camiye gittim, hocaya yaklaştım;

-Ne oldu?

-Hocam vallahi bir daha söylemem… Söyleyenin anasını avradını…

-Niye oğlum? Son kez söyleyeceksin… Çoğu gitti, azı kaldı…

Hoca kafaya koymuş, beni anneme öldürtecek…

3.Cuma geldi; annem tuvalette;

-Anne,

-Ne var deli oğlum?

-Anne, seni evlendireyim mi?

Taaaaak tuvaletin taşını fırlattı… Kafamı biçti gitti… Meğerse hocanın annemde gözü varmış… Akadan iki gün geçti, hoca önde, mahalle muhtarı Ramazan efendi ihtiyar heyeti tüm ekabirler peşinde bize geldiler… 3.kız kardeşim var, Şensel, Nursel, Göksel bakalım hangisini isteyecekler? Merak ediyorum… Fötr şapkalar çıktı,sıra sıra dizildi, kunduralar dizildi, annem çay, kahve getiriyor, hizmet ediyor… Saat 23:00 oldu… 24:00 oldu ses yok… Meğerse annemin mutfağa geçmesini bekliyorlarmış: annem mutfağa gidince;

-Hangi kızı isteyecek ler? Şensel mi? Nursel mi?  Göksel mi? diye içimden geçiriyorum…

Ancak;

-Yücelbeeeeey, dediler…

Yüreğim güm güm atıyor; ağzımdan sanki dışarıya çıkacak…

-Allahın emri peygamberin kavli ile hocamıza anneniz Nazmiye Hanımefendiyi istemeye geldik…

Yerimden nasıl fırladım, duvarda asılı mavzeri aldım hatırlamıyorum…

-Güüüüüüm… Güüüüümm…. Güm güm güm…

Tetiği çekersem hepsi çil yavrusu gibi dışarıya kaçtı,fötr şapkalar, ayakkabılar, pardesöler hep yerinde kaldı…

-Sizi anasını avradını şaaaptıklarım sizi….

Ortalık darma dağın oldu… Olayı daha sonra vali beyin şoförü olan Ziya’nın annesi anlatıyor, kaçanlar şöyle diyormuş;

-Fesupanallahhhh... Bunların dulunu istedik mavzerle kovalandık, ya kızlarını isteseydin neler yaparlardı?

 

 

HASAN TEKİN’İN UFO PANİĞİ

Hasan Tekin benim ortaokuldan arkadaşımdır… Ortaokulu da 7 ya da 8 yılda bitirdi… Ama bu konudaki Türkiye rekoru bendedir… Hasan’a bir gün otobüste rastladım, o günlerde de kafamı ufo ya takmıştım…

-Lan Deli Yücel sende bir hal,

-Sorma Hasan lan,

-Ne var Lan Deli Yücel?

-Sır saklar mısın?

Ortaokulu, liseyi birlikte bitirdik… Sen benim kardeşimsin, arkadaşımsın, namuslu, dürüst, terbiyeli bir insansın…

-Aman Deli Yücel’ime bak lan…

-Ben bir derneğe girdim, gel senide aramıza alalım…

-Ne Derneği lan Deli Yücel lan?

-UFO’ ları yaşatma derneği…

-Lan Deli Yücel Lan bu nasıl bir dernek?

-Ciğerim sakın kimseye söyleme, biz UFO’ larla ilişki kurduk… Ufo’ lar adamı ışınladı mı her yere gönderiyorlar… İsterlerse seni aya, yıldızlara, Ankara, İstanbul, Paris’e bile gönderebilirler…

Baktım otobüste benim yanımdan yavaş yavaş uzaklaşıp kaçıyor, elini tuttum;

-Ciğerim, yakında seansımız da olacak… Ama yanına tüfek falan almayacaksın… Ufo’ cular tehlikeden korkarlar, sonra seni istediğin yere gönderelim, deyince…

-Şoför beeeeey, ben ineceğim, müsait bir yerde durur musunuz?

-Zınk diye duran otobüsten Hasan kaçarak, ölümüne atlarcasına inip kaçtı… Tellidere de inecekti, Kanalköprü’ de kendisini aşağıya attı…

-Seninle sonra görüşürüz lan Deli Yücel, dedi…

Aradan yıllar geçti, beni şimdi gördüğünde bile yanımdan geçmiyor…

 

 

 

KARIN KIZ ÇIKMASA?

Ayla yı kaçırıp evlendikten sonra;

-Ha bu gün,

-Ha yarın,

-Ha bu gün,

-Ha yarın düğüm yapacağız diye çook zaman geçti… Ayla üçüncü çocuğuna hamile… Bir yakınımızın düğününe gittik, Ayla gelini görünce oradaki çalgıları, insanları falan görünce çok duygulandı;

Ayla ağladı,

Ben ağladım,

Ayla ağladı,

Ben ağladım…

Annem de;

Lan deli oğlan neden ağladınız? Gözleriniz neden yaşlı?

-Yok yok anne ağlamadık…

-Siz ağlamışsınız… Bana yutturamazsınız… Kıza gelinlik giydirmesen daha çok ağlarsın…

Gelinlik giymeyen kız, hayatında muradını alamaz, dedi… Para verdi, Ayla’ya gelinlik aldık, düğümüzü evimizde yapıyoruz, davetliler tıklım tıklım… Davullar, zurnalar çalınıyor, herkes halay çekiyor, Ayla gelinliğini giydi;

Sağ dizine Ceylan’ı,

Sol dizine de Murta’yı,

Karnında da Martı var… Dillere destan bir düğün yapıyoruz… Avcılar Kulübü Başkanı Hilmi Özsöyler kafasını kaşıyor, bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor…

-Lan Hilmi abi bir diyeceğin mi var?

-Var yahu lan Deli Yücel sana bir şey desem moralin bozulur, canın sıkılır diye söylemiyorum…

-Estağfurullah söyle abi… O nasıl söz? Emret…

-Lan Deli Yücel merak ediyorum…

-Neyi merak ediyorsun?

-Şimdi gerdeğe gireceksin, ya yenge hanım kız çıkmazsa?

Karım iki çocuk dünyaya getirmiş, üçüncüye hamile söylediğine bak…

 

 

 

AZİZ PAMUK MİLLETVEKİLİ

Gece sabaha karşı saat 04:00, kalktım, oturdum, bana ayan oldu; Aziz Pamuk milletvekili olmuş… Ankara ya gitmiş, çok katlı apartman tutmuş, her odasında ranzalar, misafirler, lokantalar, çay ocakları, Adana’lılar,

Gelenler gidenler,

Gelenler gidenler,

Gelenler gidenler, dev apartmanın önünde lüks arabalar, şoförler, hastaları hastaneye taşıyor, Bakanlıklara evraklar gidip geliyor, insanlar gönderiliyor, yemyeşil bir masada oturmuş Aziz Pamuk;

Bir organize,

Bir organize,

Bir organize ediyor inanılır gibi değil…

Ruya değil ya bu ha, bana ayan oldu…

-Lan Aziz olur mu?

-Lan olmaz mı?

-Lan Aziz olur mu?

-Lan Aziz olmaz mı?

Benim 15 yıllık karşı komşum, çocuklarımı da yangından kurtardı…

Bileği kuvvetli,

Sözü kuvvetli,

Kesesi kuvvetli,

Gece gündüz halkıyla yaşıyor, onlarla sevinip, onlarla gülüyor, onlarla birlikte hızla yükseliyor…

Aziz şofördü, taksi durağı sahibi oldu…

Aziz komisyonculuk yaptı, yüceltti, yüceltti, devretti…

Aziz yükseldikçe yükseldi,

Aziz yükseldikçe yükseldi,

Aziz Anavatan Partisi  2.İl Başkanı oldu…

Sevgili Abdulkadir Kaçar, sana bu anıyı anlattığım 18 Kasım 1992’ydi unutma… Bunu yazman için anlatıyorum… Yücel’in müneccimliğini kanıtlamak için, kalbinin temizliğini kanıtlamak için anlaman için söylüyorum… İlk genel seçimlerde Aziz Pamuk Milletvekilidir… bak daha adaylığı belli değil, daha seçim bile yok, bu kaseti, bu konuşmayı iyi sakla…

-Deli Yücel 18 Kasım 1992 de saat 13;00 te söylemişti, dersin…

 

 

ÇOK ACI İNTİKAM

Akademi de 9.yılım, okul bir türlü bitmiyor… Ava gidiyorum, uykusuz kalıyorum, sınavlara yetişemiyorum…

Bitmiyor,

Bitmiyor,

Bitmiyor,

Bitmiyor…

Bir de asistan Dina hoca var; dili pepe;

-Lan Deli Yüceeeeey beeeey… Şeni çok şeveyiiiim biliyşiiiin… Benim paşıma bir şey geydi, bir şey muşayyat oldu, kuytayıy mısın?

-Emredersiniz hocam… Benim hocamsın… Bana ekmek veriyorsun…

-Hayıy Deli Yücey bey, öyye biy şey fayan deyiy…

-Ya nedir hocam?

-Hamam böcüyiiii… Hamam böcüyüüüüü… Elbiseyelimi yiyooooy …

-Hocam sen hiç merak etme… Ben onların anasını bellerim… Yeter ki beni sınavından geçir…

-Şen meyak etme… Geçeysin… Ayyah şenden raji olşuuuun…

Sınava üç gün var;

-İyacı ne zeman getiyiysin?

-Üç gün sonra getiririm hocam…

-Peki Yücey, Ayyah şenden yazı olşuuuun…

Sınav yapıldı, Dina hoca beni şıp diye sınıfta bırakmaz mı?

-Hocam şimdi senin ananı belledim, dedim… Eve geldim, süt tozu, pudra şekerini karıştırdım, poşete koydum… Evine gittim…

-Öpiiiim hocam…

-Şok yaşa, şok yaşa… Deli Yücey şok yaşa…

-Hocam Amerika dan geldi, tüm böcekler imha olacak, dedim..

Kürk mantosuna,

Elbiselerine,

Yastığının altına, üstüne,

Kunduralarının içine üstüne,

Karyolasının altına, üstüne attım… Çektim gittim… On gün geçti aradan… Bizim eve anneme beni şikayet etmiş…

-Najmiye teyjea, Yücey vayy ya Deli Yücel, iyaç getirip eşyayayımı jehiyyedi, Görşen güçcük güçük hamam böcükyeyi goca goca oymuş… Her bir şeyimi yemişyey…

-Yücel o ilaçları Amerika dan getirdi hocam, çok keskin ilçlarmış…

-Yok Najmiye abya yok… Tahyiy ettiydim, pudya şekeyiymiş getiydiği…

Böylece sınıfta bırakan hocadan acı biçimde intikamımı almış oldum..

 

 

 

ÖLÜRSEM SICAK SU İLE YIKAMASINLAR

Vasiyetimdir; ben öldüğümde kesinlikle sıcak suyla yıkamasınlar;

-Hoooop! Diye kalkarım, bana sıcak su dökenleri tokatlarım…

Feriha Halamın atlı sivari polis olan kocası Niğde’ye Bor’ daki yazlık evimize geldi… Emekli de olmuştu;

-Ooooo Haydar abi… Hoş geldin, artık bizde kalırsın, dedim…

-Tamam Deli Yücel ama hamama götürürsen…

-Neden olmasın? Tamam gideriz abi…

Oysa ben hayatımda hamama gitmemiştim; hamama gittik,

Buğular,

Buğular,

Buğular,

Buğular yükseliyor; tası vuruyorlar;

-Tın tın tın…. Sesi yansılanıyor…

Haydar Abiyi  göbek taşına yatırdım… Ama sıcaktan çıldıracağım… Bu sırada birisi banyosunu bitirmişti;

-Tık tık tık, tasını vurdu, peştamal geldi…

-Tırttttt çıktı gitti… Bu olayı gördüm ya Haydar Abiyi bırakıp kaçacağım… Kafasını, gözünü iyice sabunladım;

-Tık tık tık tık tası vurdum… Peştamal geldi…

-Tırtttt Kaçtım… Haydar abi gözlerinin birisi açık, birisi kapalı bağırıyor;

-Lan Yüceeeel… Daha yüzüm sabunluuuuu…. Lan bizim baldızın helaya düşürdüğü Deli Oğlaaaan… Şimdi de beni hamamda mı bırakıyorsun?

Bir daüha da benimle  hamama gitmedi…

-Hamama gidelim mi Haydar abi?

-Yok oğlum, gözümü yaktın, kafamı sabunlu bırakıp kaçtığını unuttum mu sandın? Derdi…

 

 

 

ÇİFTE TABANCA TAKTIM

Okul bir gün boykot yaptı, müdür Şahin ağa geldi;

-Lan Deli Yücel, sen erkek adamsın… Solcular istasyonda miting yapacaklarmış… Gidip bak bakalım, bizim okuldan kimse var mı?

-Emrin olur müdür bey… Öğleden sonra hazırlığımı yapar giderim, dedim…

Eve gittim, çifte silahımı belime taktım, tekrar okula geldim… Müdür beni çağırdı;

-Lan Deli Yücel hazır mısın?

-Hazırım Müdürüm…

-Aman kimseyle kavga mavga etme ha… Adını şanını kimse duymasın… Bu işi gizli yapacaksın…

Ceketimin iki tarafını açtım, iki tabancamı gösterdim;

-Bana ne olacak ki müdür bey? Bana ne yapabilirler ki?

-Bok yeme lan eşşekoğlu eşek… Solcular da kardeşimiz, sağcılar da kardeşimiz… Gitme mitinge… Beni göndermedi…

 

 

 

KEFİLİM  ALLAH

Ankara da MKE den mermilerimi aldım, dışarıya çıktım, bir kamyon malı iki kişiye satmaya çalışıyor… Orglar, morglar, şunlar bunlar… Kızımın da doğum günüydü, her gün başımın etini yiyordu;

-Baba bana orga al, baba bana org al, baba bana org al diyordu…

Satının yanına yaklaştım…

-Nerelisin hemşehrim?

-Eskişehirliyiz…

-Bir orgun fiyatı kaç lira?

-Bir milyon 200 bin lira…

-Pahalı… Ben öğretmenim,

-Bende öğretmenim kardeşim…

-Peki o zaman bir milyon 50 bin lara vereceğim… Bu orgu peşin olarak alıyorum… Ayda da öderim…

Adam hık mık etti… Kehir mehir dediler… Senetler imzalandı, kefil hanesine de “ALLAH” yazdım… Adamlar baktılar;

-Kardeşim böyle olur mu?

-Bana bak öğretmen, bana bak… Verirsen ver, yoksa org sende kalsın… Git beni Adana ya sor… Soruştur…. Namıyla, adıyla bana DELİ YÜCEL DERLER:..

Adamın gözleri açıldı;

-Neeeeeee? Üstelik bir de delisin haaaaaa…

Öteki ortağına baktı, gözleri faltaşı gibi açıldı;

-Bir de Ankara lı değilsin…

-Kardeşim kefilim Allah… Ödeyeceğim… Şaapılır, şaapılır borcumu öderim…

-Ver kardeşim, zaten kazanamıyoruz… Ver orgu gitsin…

Orgu aldım borcumu ne zaman ödeyeceğim? Aradan uzun bir süre geçti… Ama kefilim sağlam, yani Allah olduktan sonra öderim…

 

 

SÜLEYMAN DEMİREL ARABAMA BİNDİ

Başbakan Süleyman Demirel o yıllarda da Başbakandı… Paktaş fabrikasının açılışına eşi Nazmiye hanımla birlikte geldi;

Demirel çok akıllı,

Demirel çok kurnaz,

Demirel kafası çok iyi çalışan bir adam…

Beni çok sever sayar… Yüzlerce, onbinlerce kişinin içinde görse;

-Oooo Deli Yücel der hemen sarılır…

Spor arabamı aldım Paktaş’ın açılış törenlerine katılmak üzere Tarsus Yolundaki Paktaş’a gittim… Demirel’in koruma polisi Tarzan Mustafa da avcıdır… 5 Ocak kurtuluş bayramında geldiğinde;

-Sayın Müdürüm, Sayın Başbakanımı, Paktaş’ın açılışında arabama alacağım,  deyince;

-Lan Deli Yücel olur mu? Başbakan bu arabaya biner mi?

Arabam 1952 model… Yazlık, Nasrettin Hocanın türbesi gibidir… Töreni koordine eden Yılmaz Hocaoğluna da;

-Sayın Başbakanımızın bana sözü var, arabama bindireceğim…

Hocaoğlu şaşkın şaşkın bakararken;

-Başbakanımız söz mü verdi?

-İnanmasan git sor, dedim…

-Peki iyi, dedi, korumalara da;

-Başbakan kendisine söz vermiş…

Sayın Başbakan açılış törenini yapıp çıkmıştı, hemen önüne geçtim;

-Sayın Başbakanım deyince, rapppttt diye durdu…

-Ne diyeceksen de Deli Yücel?

-Sayın Başbakanım benim bu arabama binmek lütfunda bulunursanız bu avcı, atıcı Deli Yücel’i bahtiyar etmiş olursunuz…

Durdu gerdanını oynattı, herkes merakla bize bakıyor; kalabalık gittikçe arttı, gazeteciler geldi, geldi geldi, yanımızda durdu; Sayın Süleyman Demirel;

-Bizzz böyüüük, müreffeh Türkiye de herkesin yüzünü güldürürüz… Fakir otomobiline de bineriz, dedi…

Otomobilime bindi, polisler, korumalar çevresinde yürüyor, arabamın çaburluğuna binenleri mi ararsın, yere düşüp ezilenleri mi ararsın;

-Allah cezanı versin diyenleri mi ararsın…

Demirel hanımefendiye bağırığyor;

-Sıkı tut Nazmiye, sıkı tut…

-Tutuyorum, tutuyorum, merak etme, diyor…

Bu hengame içinde Yenicenin oraya kadar geldim, TRT Kameramanı gelinceye, gazeteciler ulaşıncaya kadar Demirel arabada bekledi, onlar çekim yapmaya başlayınca da;

-İn artık Nazmiye, dedi… Teşekkür ederim kardeşim dedi şöyle ekledi;

-Türkiye deeee, herkesi seveeeeeer, herkesi sayaaaar, herkesin yüzünü güldürürüz… Büyük Türkiye, müreffeh Türkiye, fakirin, zenginin yüzünün gülmesiyle meydana gelir…

Beni öptü, akşam tv de izledim, arabamla geçiyordum…

 

 

CAMİDE TÜFEK YAPTIRDIM

1981 yılında av’ da namlu içinde patlayıp silahımı parçalamıştı…

Lan bunu kim yapar,

Lan bunu kim yapar,

Lan bunu kim yapar? Derken tüfek ustalarının yapabileceğini söylediler… Huğlu’ ya gittim… Adamlara gösterdim 75 bin lira istediler… Mavzer yapma işine de gelmiyorlar… Ben 50 bin lira veriyorum…

Lan kim yapar,

Lan kim yapar,

Hüseyin Dere(Huğlu’ nun eski ustası) o yapar, dediler…

Hüseyin Dere’ nin özellikleri nedir?

-Çok inançlı bir insan… Camiden çıkmaz…

Doğru camiye gittim,  Hüseyin Dere teravih namazı kılıyor, arkasına oturdum, namaz bitti; hoca;

-Rapbena rabyiyet aliyil eliyei vahap derken ellerimi açtım;

-Amiiiin Allahım Hüseyin Dere’nin işini gücünü rast getir, kaza bela verme yarabbi…

Herkes hep bir ağızdan;

-Amiiiiin

Hüseyin Usta şaşırdı, devam etti;

-Eğer benim tüfeğimi yapmasa da başından belaları eksik etme yarabbi deyince vatandaşlar;

-Amin derken arkasını döndü;

-Yaptım ulan tüfeğini, yaptım gitti, dedi…

 

 

SAAT TAKMAKTAN VAZGEÇTİM

Yepyeni bir saat almıştım, bir yerine basınca 20 melodiyi peşpeşe çalıyordu…

-İki yabancı,

-Saman yolu,

-Aşk eski bir yalan…

Çifte minareli camideyiz; horca farzı bitirdi, sünneti kıldırıyor, yanımda da Zihni Tuncer Vardı,  Zihni 1.94 boyunda, iki kişinin üstüne devrelirek namaz kılardı… Secdeye giderken bir batkım saatim durmuştu… Düğmesine bir basarsam;

-İki yabancı kalpler birleşmiş..

-Saman yolun,

Aşk eski bir yalanı peşpeşe çaldı…. Hoca selam veriyor;

-Esselamınüleyke verahmetullaaaah..

Eslelamünaleyke verahamutlllaaaaah…

Zihni bana döndü…

-O..çocuğu namazı berbat etti, dedi…

Ondan sonra saat başka bir melodiye geçti…

-Giydiğim atlas…İğneler batmaz/yar bensiz yarmaz…

Hoca ikinci rekatı da kıldırdı ama yine selam verdi, saat hala durmuyor, Zihni Tuncer alıp betona vurdu, vurdu, vurdu, ben de yüzüne anlamsız anlamsız bakınca;

-Gel lan Deli Yücel dükkana paranı al, dedi…

 

 

 

KOYUNU KURT YEDİ

Nuri Sabuncu’ nun yeğenleri, Hasan Öge, Nadir Şahin öğretmenlik yaptığım Fadıl’a geldiler…

-Lan Deli Yücel sana bir koyun getirdik… Haftaya hanım ve çocuklarımızı da getireceğiz… Bunu keser, yemek falan yaparsın…

-Hay hay… Başım gözüm üstüne…

Vazgeçerler diye düşündüm, onlar kapıdan çıkmadan koyunu kestim… Buzluğa yerleştirdim… Her budundan üç türlü yemek yaptım… Onlar gelinceye kadar çocuklarımla birlikte yetim, etler bitti… Pazar günü oldu, eşleriyle falan birlikte geldiler, çocukları da var, yemekleri getirmeye başladım;

Kuru fasulye pilav,

Kuru fasulye pilav,

Kuru fasulye pilav…

-Lan Deli Yücel hani koyun getirmiştik geçen hafta ne oldu…

-Aaaaaah ah… Hiç sormayın, koyunu kurt yeti, Salbaş’tan et aldım size kuru fasulye yaptım…

-Lan Deli Yücel zahmet etmişsin, ama bundan sonra sana koyun teslim edenin anasını avradını s…dediler…

 

 

 

 

YENGEÇ DELİKANLILARIMIZ

Mestanzade Mahallesi gündüz gündüz dünyanın en sakin yeridir… Ama akşam delikanlılar yavaş yavaş piyasaya çıkarlar… Yengeç tipi yan yana yürürler… Kafayı bulunca da kıyametler kopar… Hürriyet Karakolu’nun polisleri devreye gezip gittikten sonra “OFFFF” lar başlar…

-Offff ulan ooooofff diye bağırırlar…

Bende delikanlı erkek sesini çok severim, bayılırım…

-Ooooo lan oooofff…. Bana filanca, falanca derler… Önümden geçenin ağzına sıçarım…Kafasını keserim, derisini yüzerim… Lan offf…

Bir gece saat 02:00 yine delikanlımız;

-Ooooofff ulan oooooofff… Lan ben adamı jilet delisi ederim… Usturalarım laaaıaaan… Var mı bana yan bakan?

Pencereyi açtım;

-Ola ki Allah için ola,

-Ola ki Allah için ola,

-Ola ki Allah için ola…

Adan yine durdu bir den ayıktı;

-Bu ne demek?

-Delikanlı kardeşim, Elazğı da Nakşibendi tarikatından Kazım efendi vardı, Senden uzak bir sarhoş“OOOFFF” çekiyormuş, o da pencereyi açıy(Ola ki Allah için ola) didemiş…

Sarhoş ayakta zor durarak;

-Ya biz kimin için çekiyoruk bu of’ui Allaha kurban olayım… Şeydanlaşmış insan şerrinden kurtulup derebeyliğimi ilan edip derken;

-Raaapt diye polis geldi…

Ben de pencereden;

-Polis abiler bu abi, Allah için ooooffff çekiyordu, dedim…

-Lan hem telefon ediyorsunuz, hem de böyle diyorsunuz… Biz aptalmıyız…

Delikanlının gözünün yaşına bakmadan alıp götürdüler… Yani hayatımda ilk kez Allah için bir delikanlı off çekti, ona da kimse sahip çıkmadı…

 

 

 

AYLA YETİM ROLÜNDE

Ayla ile Konya ya ava gittik, hanımın saçları uzun olduğu için şapkasının altına koyuyordu… Alnındanda püskülleri sarkıyordu… Adamın biri bize doğru geliyor;

-Ayla sen konuşma, senin kadın olduğunu anlamasınlar, laf ederler, dedim…

Adam geldi,

Adam geldi,

Adam geldi;

-Hoşgeldiniz oğlum, ben karşı çiftliğin sahibiyim, akşam kahvaltısına bizde kalın… Sizi ağırlayayalım…

-Zahmet olur Sağ ol..

Ayla’yı gösterdi;

-Bu neden konuşmuyor…

-Aaaah ah amca bu yetimdir… Adaklıdır, ava getirdim…

-Vayyyy yavrum vaaaa… Peygamber efendimizde yetimleri çok severdi…

Akşam evine gittik, yetim misafir geliyor diye bize kuzu doldurtmuş…

Yiyoruz,

Yiyoruz,

Yiyoruz,

-Ayla sakın sesini çıkartma dedim…

Çiftlik sahibi bir ara;

-Neden konuşmuyor?

-Yetimin sesi çıkmıyor…. Ahh ah… Yetimlerin sesi çıkar mı amca?

-Vay yavrum vaaaayyy Hatçe ayran getir… Yetimin tabağını doldur… Tatlı da ver…dedi…

2.gün oldu; kazları, ördekleri vurduk, Adana ya döneceğiz, ayıp olacağını düşünerek adama bir kaz vermeyi kararlaştırdık, dedim ki;

-Emmi, bu adaklık oğlan ne yetim, ne öksüz… Bu benim avradımdır… Sana şaka yaptık…

-Ahhhh gavur Adanalıları ah… Kuzu doldurmasıyla Hindiyi yedikten sonra söylüyorsun değilmiiiii? Lan siz ne kurnazzınız siiiiiz?

 

 

 

AYLA’NIN SESİ AVI BOZDU

Ayla ile avdayız, Ceyhan’lı avcılar da var, ama hanımı ava getirdiğimi bilmiyorlar, biz önde;

-Plofff… Plofff  tüfekleri sıkıyoruz…

Ayla kaz vurdu… Almak için gittiğinde gece karanlıktı… Ceyhan lı avcıların avcının kadın olduğunu kilbeden ayağa kalkıp Ayla’ya bağırdılar;

-Otur laaaaan… Otuuuuuurrr….!

-Tuh terbiyesizler… Bir kadınla böyle konuşmaya utanmıyor musunuz? Dedi…

Avcılar hayret etti,

Avcılar şaşırdı,

Avcılar şoke oldu…

-Kıyamet koptu, arkadaş kadın sesi bu değil mi?

-Eveeeet o zaman hemen gidelim… Av bozuldu… Kalkın, diye gittiler… Giderken de arabalarında şöyle konuşuyorlardı;

-Bu olsa olsa DELİ YÜCEL dir… Hiçbir akıllı avcı karısını ava getirmez yoksa…

 

 

HÜSEYİN ULUDAĞ’IN MERMİLERİ

Hüseyin Uludağa varlıklı, sofrası herkese açık, davul-zurnaya aşık sevdiğim insandır…

-Lan Deli Yücel sana işim düştü yapar mısın?

-Emret kardeşim, başım gözüm üstüne, itin olur…

-Bana magnum 357 bir silah mermisi lazım…

-Tamam zevkle yaparım… Emniyetteki işini yaparım, Ankara ya giderim, mermini de alıp getiririm…

-Tamam lan Deli Yücel sana güveniyorum…

Ankara dayım 357 magnum ve tüfek alacağım para eksik…

Lan naaapiiim,

Lan naaapiiim,

Lan naaapiiim,

Lan naapiim?

Hüseyin Uludağ’ın ricası aklıma geldi, telefon açtım….

-Lan Hüseyin, mermiler Ankara ya gelmiş, üç milyon lirayı şu hesaba hemen yatır, alıp geleceğim…

Adana dan parayı yatırdı Ankara dan çektim… Tabi önce kendi işimi yaptım…

Hüseyin Uludağ Avcılar Derneğin de;

-Deli Yücel yarın mermilerimi getiriyor, diye hava atınca;

-Neee Deli Yücel miiii? Lan ne mermisi?

-Eee para gönderdim magnum 357 mermisini alıp getirecek deyince kahkahalarla gülmüşler…

-Lan o parayı unut, Tilkinin boynuna tavuk asmışsın…

Allah Allah

Allah Allah,

Allah Allah,

Mercedes araba kapımın önünde durdu; Hüseyin beni görüp abğırdı;

-Gardaş memiler ne oldu?

-Ciğerim hiç sorma, soyadını unuttum…

-Lan aklına dağ gelmedi mi? Taş gelmedi mi?

-Soyadın neydi?

-Lan Deli Yücel arkadaşlar benimle dalga geçtiler, böyle böyle dediler, Allah için  beni mahçup etme al 3 milyon lira daha, vereyim, beni dolandırma….

Parasının gittiğine yanmıyor, arkadaşlarının davranışlarından korkuyor Hüseyin…

Şimdi Timur Özgiray Hüseyin’e diyormuş ki;

-Lan oğlum senin soyadını hiç unutur mu? Marlyn Monroe, Elvis Presly, Marlon Brando değil ki soyadın unutsun… Senin adını dağ görse hatırlar… Lan bu Deli Yücel’in dolandırdığı herkese yaptığ klasik numarasıdır…

 

 

 

BOR’LU CANCI MEHMET

Lokmayı severim, hem yer, hem de yediririm, beni ya davet etmeyeceksiniz, ya da yemek yerken elime bakmayacaksınız… Çünkü davet edilen misafirin eline bakılmaz…

Bor da Cancı’ nın Memet ağa isminde bir arkadaşım vardı… Devlet Hastanesinde Cankurtaran sürüyordu “CANCI MEMET” diyorlardı… Ava ara verdiğimizde, çantasındakileri çıkartır, peynir, zeytin, içili köfte, İzmir köftesi, pastalar, böreklerini koyar, tam yemeğe başladığımızda CANCI MEMET;

-Lan Deli Yücel, Adana’ lı 9 karının yediğini yedin yeter derdi ve zoruma giderdi…

Elim ekmeğe varmaz, yeniden uzanırken;

-Laaan 9 avradın yediğini yedin haaaa…

Elimi geri çekerdim…

Nazar değer diye sofradan aç kalkarım, Cancı Mehmet’e çıldırıyorum, çıldırıyorum,

-Lan Naaapiiim,

-Lan Naaapiiim,

-Lan naaipiim? İntikam almayı kafama koydum ya bir gün avın tam ortasındayız Mehmet;

-Ben tuvalete gideyim, dedi…

-Niye Cancı Mehmet?

-Karnım bozukta…

-Peki git, bekliyorum, dedim…

Fotoğraf makinemi çıkartım, onun gittiği yönün uzağından duvardan atladım,

Kenardan,

Kenardan

Kenardan

Kenardan yaklaştım, beni görmüyor, tam donunu indirdi, çömeldi, önce baktım ince mi yapıyor kalın mı? Kafası kadar yaptı gö…veren sarı yılan gibi pisliği çıkarken;

-Pat pat pat… diye fotoğraflarını çektim çaktırmadım… O gelmeden gen arkadaşlarımın yanına geldim…

-Ne oldu çekebildin mi?

-Yok çekemedim,oysa fotoğrafların kralını çektim… Adana ya gelip tab ettirdim, Bor daki avcı arkadaşlarıma bayram tebriği olarak gönderdim… Cancı Memet düşünmüş, düşünmüş, fotoğrafı alınca;

-Lan Deli Yücel, ben bu çocuğa çok takıldım…

Geldi özür diledi;

-Lan bundan sonra yediğim yemeklere karışacak mısın?

-Yok lan Deli yücel karışanın anasını avradını s… dedi…

Şimdi ne zaman evine gitsem, bir yerine beş verir ama en büyük olay da “CANCI MEHMET” in adının “SIÇARIN MEMET”  olarak kaldı… Bu lakabın değiştirilmesi de Deli Yücel’in üstün zekası sayesinde oldu…

 

 

 

 

ANNEM DEDEKTİF GİBİYDİ

Nişanlandığım sırada bende gözü olan kız karşıma çıktı…

-Benim ırzıma geçti,

-Deli Yücel bana tecavüz etti  diye iftira attı…

-Kızım ben seni ne zaman iğfal etmişim? Ses yok..

Sayın Kaçar hem vallahi, hem billahi ben iğfal etmedim, elin adamı traktörle, tırla gemiş, ben bisikletle bile geçmedim…

2.Ağır Ceza Hakimi Ahmet Kırmacı ilk duruşmada;

-Bu kızı tanıyor musun?

-Tanıyorum Hakim bey..

-Sen bu kızı iğfal etmişsin doğru mu?

-Yok efendim…Hiçbir şey yapmadım… o beni seviyor, benimle evlenmek istiyor,o nedenle böyle bir iftira attı…

Adli tıbba havale etti, kız dul çıktı… Bu arada rahmetli annem de dedektif gibiydi… İstanbul’a gitti; mermerli köşk(Kadıköy)deki randevu evinde buldu… Kızın oradaki dostlarıyla çektirdiği tele kız çıplak fotoğraflarını buldu…

2.Duruşma oldu, hakim;

-Oğlum elini sürdün mü?

-Hayır hakim bey, ben nişanlıyım… Elimi sürmedim diyemem ama el traktörle, tırla geçmiş, ben bisikletimle geçtim, dedim…

Hakim;

-Yaz kızım, gereği düşünüldü, dulken icra edilmiştir…

Herkes gülmekten yerlere yattı… Allah kimseyi iftiraya uğratmasın… Çok kötü bir olaydır…

 

 

LAN DELİ YÜCEL BENİ BAŞTAN YARATTIN

Namrun’ da “DONDURMACI HALİL” vardır… Boyu 1.95 tir, herkül gibi bir adamdır… Ama serçe kadar yüreği vardır, yetenekli bir ağabeyimizdir… Bülbül besler, öttürür, konuşturur, kekliğe şakımasını öğretir, çiçeklerini ıslah eder, tohumlarını insanlara dağıtır, resim yapar, İtalyan ressamlara taş çıkartır, şiirler, romanlar, öyküler yazar ama hepsini amatörce yapar… Halil Amca’nın dondurması da kendi hüneri-kendi icadıdır… Dondurma rengarenktir, elma, armut, karpuz, kavun, ısırgan, şamşıha, nanelerden dondurmalar yapar… Elinde dundurma sanki konuşur… Bir gün yanına gittim morali bozuk kara kara düşünüyor;

-Halil amca neyin var, neyi düşünüyorsun?

-Lan Deli Yücel oğlum artık ufukta emeklilik göründü, bir paşanın dediği gibi sudan çıkmış balık olacağım… İnanır mısın, meşrubatlarım, dondurmalarım sayesinde çok büyük itibar görüyordum…

-O zaman emekli olma, şu cennet mekanı, kabristana çevirme… Ben sana alıştım…

-Yok Lan Deli Yücel, kararımdan döndüremezsin…

Konuştu,

Konuştu,

Konuştu,

Konuştu… Bir peçeteye şöyle yazdım;

Halil Amca terk etme/etme eyleme/senin yerin alınamaz/bizi sakın terk etme/dondurmanın alası/senin elinden çıkar/Halil amca eliyle/ Binbir rayiha katar/sen şairsin, ressamsın/paraya değer vermezsin/bırakma bu mesleği/namrun baştan şenlensin…

Aslında şiir daha da uzun; akşam oldu…  Hanımı Melahat ablayla etini, mangalını almış, bıçak, satır, maydonoz, kırmızı kara biberlerini de alıp bize geldiler… Hem ağlıyor, hem de bir yandan kebap yapıyor… Dedi ki;

-Lan Deli Yücel, sen beni baştan yarattın… O şiirin beni geri çevirdi, oysa milyarlar beni geri çeviremezdi…

Şiirimi camlatıp duvarına asmış aradan üç sene geçti, Dondurmacı Halil Amca hala işyerinde görevine devam ediyor…

 

 

HACI MURAT’IN ARKASINDA NAMAZ KILMAM

Hacı Murat Yalçın, Cahit Yalçın, Osman Gökçe, yiğenleri yatılı avdayız… Çadırla naylonu arabaların içinde kuş sütü eksik… Römorklar su dolu, meyveler, kömürler, etler, sebzeler, tam bir safari yapıyoruz yemekleri yedik, karnımız iyice doydu, gece saat 23:00;

-Benimle kim boz kaz avına gelecek?

-Hacı Murat gelir ancak dediler…

Hacı Murat’ta fıtık ameliyatı olmuş;

-Tamam Lan Deli Yücel, ben geleyim, dedi…

Düştük yola,

Ha Nergizli,

Ha Çatal Ada,

Ha Feşmekan,

Ha filan,

Ha Dolaplı Köyü,

Ha tapur köyü,

Derken sabah oldu; ancak Hacı Murat Yalçın;

-Lan Deli Yüceeel, ben ölüyorum, hakkını helal el…

-Aman ciğerim, sen burada otur, acayip kaz gelir…(Halbuki sabaha kadar kaz gelmemiş) ben gideyim Cırrık Köyü’nde namazımı kılayım… Öğleden sonra gelirim..

Ses çıkartmadı, ben devam ettim…

Oturmuş, düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş, ben Cırrı Köyü’ne yayan gideceğim tam 2 saat, döneceğim 2 saat, Cuma namazı 2 saat 6 saat, 6 saatte gölgesi etti 12 saat…

-Lan bu Deli Yücel’in gelmesi gece 24:00 ü bulur, demiş…

Cuma namazını kıldım

Lan dönsem mi? Dönmesem mi?

Lan dönsem mi? Dönmesem mi?

Lan dönsem mi? Dönmesem mi?

E, geri dönsem akşam olacak, eve gitmeye karar verdim, çekdim geldim… Hacı Murat Yalçın geri dönüp arkadaşlarının yanına akşam varmış…

-Lan Deli Yücel’in ipiyle kuyuya inilir mi? İnersen böyle olur… Seni kuyuda bırakır, kaçar, demişler…

-Ben de imtikamımı alayım da aklı başına gelsin demiş…

Yağ cami de teravih namazındayım, Murat Yalçın da önümde namaz kılıyor, tam secdeye gittim, iki ayağıyla kafamı ve kulaklarımı kıstırdı; bir türlü kendimi kurtaramıyorum, kafam yerde, secdede kaldı… Hoca,

-Allahuekber dedi, yeniden secdeye vardı, cemaat yeniden;

-Allahuekber dedi, kalktı…

Herkes bize bakıyor; tüm cemaat ayakta, elleri göbeklerinin üstünde bağlı, Hacı Murat ayaklarının arasındaki kafamı, kulaklarımı kurtaramıyorum… Kendimden geçip;

-Bırak laaaan!

-Bırak laaaan! Diye bağırdım…

Namaz bozuldu, dönüverdi Hacı Murat;

-Nasıl Lan Deli Yücel intikamımı aldım mı?

Bundan sonra Hacı Murat’ın arkasında namaz kılanın anasını avradını s…

 

 

 

İSMET SEYMEN’İN EVİ

İl Genel Meclis üyesi İsmet Seymen Adana mızın yetiştirdiği merhametli, delikanlılarından biridir… Allah onu milletvekili yapsın…

Halkını bu kadar seven,

Halkına bu kadar hizmet eden,

Halkının sorunlarıyla bu kadar uğraşan kimse de yoktur…

Gece saat 03:00 telefonu aç:

-İsmet şu işim var de, iyi mi kötü mü demez, pijamayla, donla kalkıp emniyete, polise jandarmaya gider…

Halkın derdi İsmet’in kendi derdidir… Bir gün kendisini görmeye gittim, Talip Manga da alt komşusudur, Talip Manga’ ya;

-Abi İsmeti ziyarete geldim, her kat 10 daire, hangi ev ona ait bilmiyorum, bana yardımcı olda çıkıp kendine teşekkür edeceğim… Çok önemli bir işimi halletti…

-Lan Deli Yücel İsmet’in evini bulmaktan kolay n var?

-Nasıl yani?

-Çıkacaksın 9.kata, hangi kapının önünde yığınla kasalarla, naylon torbalarla, portakal, limon, greyfurt kabuğu varsa İsmet’in evi orasıdır…

-Yahu nasıl olur?

-Üç günde bir çiftliğine gider, greyfurt, limon, mandalina, tatlı limon, portakal alıp getirir… Sabahtan akşama kadar yer, çöpçüler onun portakal kabuğunu, taşımaktan bıktı usandı…

Gerçekten de 9.kata çıktım, Talip Manga abartmamış; kapısının önünde yığınla portakal, limon, greyfurt, mandalina, kabuğu yığılıydı… Kapıyı çaldım, açtı, benigörünce;

-Ooooo Lan Deli Yücel gardaş, canım ciğerim hoş geldin, kaynanan seviyormuş, yeni portakal yemeye başlamıştım… Gel birlikte yiyelim;

Ben de piş boğazım ya,

Yer misin, yemez misin,

Yer misin, yemez misin,

Yer misin yemez misin; yerken yerken, yerken çekip gittim.. Talip Manga ya telefon açmış İsmet Seymen;

-Lan bu Deli Yücel beni de geçti…İki günde bir gelse 4-5 günde portakal getiriyorum, her gün çiftliğe gitmem gerekir…

İsmet Seymen’nin evini bulmak isteyenlere de ipucu, nerede dağlarca portakal kabuğu yığılmış olarak görürseniz, bilin ki orası İsmet Seymen’in evidir…

 

 

HER YIL BİR TULUM PEYNİR

Fadıl Köyü’nde öğretmenim, çevrede bir trafik kazası olmuştu…

Suçlular dışarıda,

Suçsuzlar içerideydi… Suçsuzların yakınlara geldiler;

-Lan Deli Yücel biz adamları öldürmedik… Kim yapar, kim yapar diye düşündük, seni söylediler…

-Buyurun ağam…. Şambayat ile Karahan Köyü arasındaki kazayı başkaları yaptı, bizim üstümüze attılar… Biz suçsuzuz, ne olur, bize yardımcı ol, ayrıca ilk defa buraya geliyoruz…

-Peki, bana bırakın, dedim…

Araştırdım,

Araştırdım,

Araştırdım,

Araştırdım, muhtar D.Ali İnce’yi araya koydum… Gerçek suçlulara itiraf ettirdik, ben işi hallettim… Tarsus 2.Ağır Ceza Reisi olan eniştem H.İbrahim Tok’la gerçeklere dayanarak gerekli işlemleri yaptım… Suçsuzlar salıverildi, suçlular yakalandı… İşlerini hallettiğim Yörükler, her yıl bana bir tulum peynir getirirler…

-Lütfen bunu hakim beye verin, derler…

Ben de;

-Tamam, derim, ha bu gün, ha yarın götüreceğim, ha bu gün, ha yarın götüreceğim derken, peynirin şöyle bir tadına bakarım… Çocuklarla,bol bol yedik…

-Aman bitti,

-Aman ha bitiyor,

-Aman ha az yiyelim diye tulum peyniri bitiririz…

-10 yıl boyunca 10 tulum peyniri getirdiler, ben de hakim beye götürmedim…

 

 

 

ÖLÜMDEN KARLI DÖNDÜM

Ali Buyurgan hala komşumdu, evlerini yeni yaptıklarından bizim evden cereyan bağlanmıştı, fazlarını ters monte etmişler… Hayatımın en ciddi tehlikesini o zaman geçirdim… Allah yüzüme baktı da şu anda hayattayım, gece yayladan döndü kapıyı açtım;

-Çaat çaaaaaaattttt  çççççaaaaaat çaaaat…

Öteki kapıyı açtım, ampuller infilak etti… Evin içi bir yanık kokusu sardı… Daha sonra buzdolabıma elimi attım, soğuk su içmek için, dolap beni yerden yere vurdu… uzun süre yerde baygın yatmışım… Gelektrikçi getirdim, gece saatlerinde kontrol ettirdim…

-Abi bunların fazı ters bağlanmış, dedi…

Aklıma gelmişti, gece yarısı bağırdım;

-Ali ağaaaaaa Ali ağaaaaa…

Titrek bir ses tonuyla pencereden;

-Lan Deli Yücel sen misin? Sen mi geldin?

-Aliağa seni sıkı yönetime vereceğim, imkanı yok… Sabahtan beri on defa  elektrik çarptı, ölüm tehlikesi geçirdim…. Şurada ölüp kalsaydım, kimsenin haberi olmayacaktı, kokacaktım…

-Amaaan Deli Yücel Lan etme, diye yanıma geldi… Ben bağırıp çağırıyorum…

-Fazlarını ters bağladığını neden kapıya kağıtla yazıp asmadın… Hiç imkanı yok sizi sürüm sürüm süründüreceğim…

-Lan Deli Yücel etme, sen akıllısın…

-Yooook…

Araya ricacılar falan koydu… Mahallenin büyükleri rica ettiler…

-O zaman kümesimi yaptırsın, madem kendi evini de yaptırıyor…

-Tamam, canı sağ olsun Deli Yücel’in demiş…

Çimento benden, briketler benden demiş, ustalarını emrime verdi… O 30-40 tuğlalı kümes yaptıracağımı zannetti… Elime fırsat geçince,

Hele biraz daha

Hele biraz daha,

Hele biraz daha diye, diye, diye kocaman bir oda yaptırdım… çivi yetmedi  çivi aldırdı, tuğla yetmedi, tuğla aldırdı, sıra çinkoya geldi;

-Ali efendi, malzemeler yetmedi deyince, seni cereyan çarpıncaya kadar beni çarpsaydı, anamı s… diye dert yandı…

 

 

 

PROFESÖRÜN ACI İNTİKAMI

Prof. Dr. Sedat Günsalan, Doç. Yaşar Gürgen, Pehlivan Hüseyin’le birlikte Yener’in köyüne ördek avına gittik… Akşam Hüseyin abi motorla bizi göle götürdü… Sazların kenarında yürüyoruz, kurbağalar;

-Vak vak var..

-Vijiiiiik… Viiijiiiiik  ötüyorlar…

Hoca;

-Yaşar örnek, sık, dedi…

Yaşar ploff, plooof sıktı…. Kurşunlar suyun içine gidiyor…

-Yahu hocam ne ördeği, kurbağa, kurbağa bu ötenler…

Yürümeye devam ettik, beni takip etti arkamdan geldi; çizmelerim öğüsüme kadar geliyor, bir göletten geçtim, ya beni takip edecekler ya da av yapmaktan vazgeçecekler… Peşimden gelen hoca;

-Patttt diye suya düştü…

-Hocam kusura bakma, dedim…

-Yok yok Lan Deli Yücel… Kusara bakılır mı? Sadece kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış…

Neyse hocayı çekip dışarıya çıkarttık… Ben unutmuşum, aradan aylar geçmiş… Hoca unutmamış, bir gün beni bisikletle gelirken İstikamet Eczanesinin önünde hocaya rastladım… Hemen bisikletten indim;

-Hocam, bana ver şunları götüreyim…

Bisiklet büyük, hocanın boyu kısa;

-Peki Lan Deli Yücel bana bisikletini ver, sen şu paketlerimi al, dedi…

Hoca bisikletle gitmeye başladı, ben İmir’in iti gibi arkasından koşuyorum… Ellerimde hocanın; portakal, elma,  sebze, meyve fileleri, kitapları, yavaş yavaş, Büyük saatin oradan boşladık koşmaya; Mestanzade, Hürriyet, Şehit duran, Papazın bahçesi, setten eski Topel Durağından yeniden eski vilayet… Yeniden Büyük saatin yanındaki istikamet Eczanesine geldik… Dilim 2 karış dışarıya çıkmış, hoca bisikleti durdurdu, indi;

-Ver lan Deli Yücel şu paketleri, dedi…

-Al tekerini… Aldım…

-Lan Deli Yücel ayıklın mı?

-Ne ayıkması hocam?

-Hani sen beni o av yerinde suya düşürmüştün ya, işte onun intikamını böyle aldım…

Gördün mü hocayı?

 

 

 

 

CUMHURBAŞKANI OLURDUM

Müteahhit Cahit Özgeren’in silah alacağını, ama bulamadığını duydum… Hemen bürosuna gittim, mühendis sekreteri;

-Vaaaay Deli Yücel Abi, lan hoş geldin?

-Hoş bulduk bacım… Cahit Bey yok mu?

-Şu anda yok ama gelirim diye dışarıya çıktı, dedi…

Oturdum, Cahit abiyi bekliyorum, bir kız çıktı odadan, matematik işlemini yapamamış, çözememişler iki kişiyle;

-Kardeşim yardım edebilir miyim?

-Hay Allah razı olsun, al şunu çöz, dediler…

Kağıdı aldım, çözdüm, çözdüm, çözdüm… 8 Yılda ortaokulu, 13 yılda akademiyi bitirmişim, çözemeyeceğim, anlayamayacağım bir tek şey olabilir mi? Aldım elime parşömeni bir şiir yazdım;

-SEKRETER BACIMA

Bu denklemin elinden/aklım tarumar oldu/çözeyim derken bunu/yarım aklım kayboldu/bilmez misin ki bacım/ben hep cebirden kaldım/8 yıl ortaokulda kaldım/bu matematik olmasa/çok okulda okurdum/bu gün cumhurbaşkanı inan ki ben olurdum/yine de bu aklımla bir akademi/bir öğretmen okulu bitirdim/çözemedim-çözemedim/işte çekip giderim/sayın Cahit Özgören’e de/bol bol selam ederim… Kağıdı katladım;

-Bacım denklemi çözdüm, dedim..

-Hay Allah razı olsun Lan Deli Yücel abi dedi… Kağıdı eline verdim kaçtım gittim… Ben gittikten sonra ortalık gülmekten kırılıp geçmiş…

 

 

HANIM MALTA HUMMASI OLDU

Tam hac’ca gideceğiz, Kalak Mustafa, Avcı Mustafa, Güllüoğlu’na veda edeceğiz Allaha ısmarladık, hakkınızı helal edin, dönmek var görmemek var, gitmek var dönmemek var diye veda edeceğiz 20 gün sonra  otobüsümüz hareket edecek… Hanım hastalandı…

Allah kimseye vermesin, başını tutamıyor, ateşi 40-50 derece…

Ne hıfzısıhha,

Ne numune,

Ne devlet,

Ne Balcalı,

Ne Dispanserler kaldı…. Kan, böbrek, dalak, dışkı, akciğer, karaciğer tahlilleri, renkli filmler çektiriyoruz, yok yokyok… Hastalığı teşhis edilemiyor… Hanım göz göre göre gidiyor… 50 profesör toplanıyor, olayı görüşüyor, teşhis konulamıyor… Hanım adım adım ölüme gidiyor… Köyden gelen bir vatandaşı, fakir babası Dr. Mehmet Çepni’ye götürdüm, doktor;

-Çocuklar nasıl lan Deli Yücel? Dedi…

-Yengen ölüyor doktor bey…

-Lan nasıl ölür, nasıl ölüyor?

-Boynunu tutamıyor, ateşi var, yaptırmadığımız tahlil, göstermediğimiz profesör kalmadı… Hac’ca da gidemiyoruz…

-Peki Lan Deli Yücel bu günlerde hiç süt falan içti mi?

-Urfa dan getirtmiştim, taze peynir yedi…

-Peki sarı suyunu akıtmadan mı yedi?

-Evet…

-Lan Deli Yücel senin hanımın Malta Humması olmuş…

-İdrar, kan, dışkı, akciğer, kara ciğer tahlilleri yapıldı, film çekildi…

-Lan Deli Yücel, ilaç alan bunda sonuç vermez… İlacı iki gün keseceksin, sonra tahlil ettireceksin…

Neyse, hanımı Hıfzısıhha da bir daha kontrol ettirmeye getirdim, şişe verdiler…

-Buna idrar yaptıracaksın…

Ben de dr. Çepni’ye inanmadığım için; nasıl olsa bir şey çıkmayacağına inandığım için;

-Ben çiş yapsam olmaz mı? Şişeye işedim geldim…

-Lan sen manyak mısın? Deli misin? Hanımın işeyecek, hanımın işeyecek… dediler…

Çerçi Yusuf’a gittim, aşlama aldım;

İçir Allah içir,

İçir Allah içir,

İçir Allah içir,

İçir Allah içir… 24 saat sonra hanımda birkaç damla idrar geldi… Hıfzısıhhaya götürdüm, Malta Humması çıkmasın mı?

-Vaaaa Doktor Mehmet Çepni, Allah senden razı oldun, dedim…

Buradan şunu söylemek istiyorum, doktorun avcısı bile kendi mesleğinin şahı oluyormuş… Allah ondan razı olsun, onun sayesinde hac’ca da gittik…

 

 

 

AŞIK NOKSANİ

Karaisalı da aşıklar gününe katıldı; vali, kolordu komutanı, kaymakamlar, belediye başkanları, halk, her yer tıklım tıklım doluydu… Bana mahlas(takma ad) verecekler, bir aşık mikrofona geldi;

-Ben Deli Yücel mahlasının tevhidi olmasını öneriyoruuuuum…

Başka bir aşık;

-Ben Deli Yücel’in mahlasının AŞIK NOKSANİ olmasın öneriyorum…

-Tamam, o zaman AŞIK NOKSANİ  olsun dediler ben de kabul ettim… Adana ya döndüm, karşılaştığım ilk arkadaşım;

-Lan Deli Yücel “AŞIK NOKSANİ” mahlasın hayırlı olsun dedi..

-Lan nereden duydun?

-“AŞIK NOKSANİ” olarak sana mahlas verilmedi mi? Verildi…Hayırlı olsun…

Arkadaş, 15-20 dakika önce verilen mahlasımın benden önce Adana ya gelmesi çok şaşırttı…

 

 

DİNİ KASET

Müteahhit Fuat Özdoğru’yu ziyarete gittim, bürosu da yüzme havzunun arkasında…

Yedik içtik,

Yedik içtik,

Yedik içtik, sohbet ettik, müsaade istedim çıktım, hemen yanımdaki “BOŞ BOŞÇU” lar sağlı sollu dizilmişti… Dini bir kaset alayım, dinleyeyim, ağlayacağım diye içimden geçti…

Kasetçilerden birisi yanıma yaklaştı;

-Ciğerim bir isteğim var, galiba sizde bulunur?

-Emret abim… İtin olsun…

-Ciğerim varsa bana bir dini kaset rica ediyorum…

-Emrin olur abi, hem de Filipinler den yeni geldi… Endonezya kaseti… Sakarno ’nun sarayında çekilmiş…

-O zaman iki tane ver ciğerim…

-Tamam abi kafanı yorma… Memnun olmasan geri getir, hemen değiştiririz…

Gece saat 22:00, 23:00 oldu, videoyu açtım, kaseti koydum;

Aman allahım,

Aman allahım,

Aman allahım,

Aman allahım,

Ha babam, de babam, ha babam, de babam…

-Lan acaba yanlış mı koydum? Odan çıkartıp öteki kaseti koydum, o daha da beter porno kasetleri… Sabahleyin erkenden Amerikan pazarına gittim, boşboşcuların yanına elimde kasetler;

-Gel lan buraya…

-Buyur lan abi…

-Nedir lan bu kasetler? Benimle dalga mı geçiyorsunuz?

-Abi sen istemedin mi?

-Lan ben sizden dini kaset istedim…

-Abi sen yaşlı başlı adamsın… Gençler bunu miki kaset olarak, yaşlılar dini kaset olarak isterler… Sen de çevrenden utanıyorsun diye böyle istedin… Hem kime numara yapıyorsun, seyrettin bedavadan… Başka bir tane daha isteyeceksin değil mi?

-Gevezelik etme lan, al şu kasetleri, ya paramı ver, ya da polise gidiyorum…

-Abi bizde para vermek yoktur… Ama değiştiririm… Yeni dini kaset veririm…

-Nerede o kasetlerden, ben dini kaset istiyorum lan? Allah senin cezanı versin…

Paramı geri aldım…

 

 

KİTABI TURAÇ SANDI

Ticaret Lisesi’nde öğrenciyim, nişan, nikah, kız isteme derken bir türlü ders çalışamıyorum… Aklımda on metre havalarda geziyor… Müdür Şahin Milcan’ın dersi, finanstan yazılı yapıyordu… Kafamın içi tıngır mıngır… Kopye çekmeye karar verdim… Hoca sınıfın içinde dönüp dururken, tam bana arkasını döndü, elimi sıranın içindeki finans kitabına uzattım… Büyük sayılar kanununu buldum… Askerlerine;

-Hücuuuuuum! Emri veren komutan edasıyla arkasını birden döndü;

-Duuuuuuurrrr! Herkesten çık çıkmıyor, benim yaptığımı da gördü, sınıfta küçük düşürmekte istemiyor, sakin ve bana alaylı alaylı gülerek şöyle dedi;

-Çocuklar bilirsiniz, arkadaşımız Yücel avcıdır… Keklikleri, turaçları okşamasını çok sever, bizim de finans kitabını keklik ya da turaç sandı, okşuyor, okşuyor, okşuyor…

 

 

İBRAHİM BİLAL

İbrahim Bilal saf, temiz, kalbi pırıl pırıl, gönlü açık, saygılı, eşine işine karsı sevgili, kıymetli bir Anadolu insanı… İftar yemeğine davet ettik, bize geldiler… O gün teravihe gideceğiz… Herkes teravih namazını 10-15 dakikada kıldıran hocayı tercih eder…

Bir gün beni Çalışkanlar akça Mescit’e götürmüşler, her rekatı yarım saatte kılmıştık orada… 30 rekat sabah namazına kadar sürüyordu… Yemek bitti İbrahim bilam,

-Lan Deli Yücel biz izin isteyelim, camiye gideceğiz, dedi…

-Lan biz gitmeyecek miyiz?

-Lan Deli Yücel bizim hoca çok kısa zamanda namaz kıldırır…

-Lan İbrahim Bilal ben seni Akça Mescit’e götüreyim girmenle çıkman bir olur…

-Hay Allah razı olsun, lan Deli Yücel… Gidelim öyleyse, dedi…

Camiye girdik, hoca;

-Allahuekber diye namaza durdu, okudu, okudu, okudu, okudu, daha ilk rekatta, İbrahim Bilal;

-Ooooffff offf demeye başladı…

Her rekat yarım saat olunca inlemeye başladı, 15-16 dakikada teravih namazına aşışmış ya… Hoca selam verdi, Allahuekber derken  gözümün içine bakıyor… Neyse otuz rekat kıldı, ama dizinin kaytanları kırıldı… Teravih namazı bitti, hoca daha duaya başlamadan, tesbih çekmeden camiden firar etti… Aradan iki ramazan daha geçti, hala göremedim, ümidim gelecek ramazana inşallah…

 

 

TREN CANIMIZI KURTARDI

Şekerci Ali ile Akdağ da av yaptı… Pozantı Belemedik yoluna geldi, hava eksi 10-15 dereceyi gsöteriyor… İnsanların hepsi evlerinde, sıcak sobalarının başında, biz dışarııyadız… Tüneli geçtik, tren şantiyesinin kurulduğu yere geldik; ama yalvarıyoruz;

-Arkadaşlar ne olur bizi trene bindirin…

-Mümkün değil kardeşim, tren burada yavaşlar, atladınız atladınız, yoksa binemezsiniz… Baktık tren geliyor,

Koştuk, koştuk, koştuk, koştuk, sonunda bindik… Yüzü asık bir şimendifer geldi;

-Atlayın aşağıya, trene kaçak binilir mi?

Sinirlendim, delendim;

-Konuşma beeee, konuşma… Devletin haberi olsa bize helikopter bile gönderirdi…

Şimendifer silahlarımızı da görünce sustu, biz oturduk…

Ne onlar konuşuyor,

Ne biz konuşuyoruz,

Ne onlar para istiyor,

Ne biz para veriyoruz…

Pozantı ya girerken, Ali’nin silahı kaçak olduğu için atlayıverdi, kaçtı, tren dururken bende atladım… Şimendifer arkadan bağırdı;

-Laaaan, Deliler… Devletin haberi olsan helikopter gönderirmiş… Helikopter…

 

 

YÜZÜĞÜ NAH BULURSUNUZ

Cahit Yalçın’la Çimento Fabrikası’nın orada arabadan indik, Çalıdağı’nın çevresinden avlana avlana, Yarbaşından Adana ya geleceğiz… Amacımız biraz da spor olsun, hem de bıldırcın vuracağız…

Avlandık, avlandık,

Avlandık, avlandık,

Avlandık, avlandık bir Yörük çadırı gördük… Su ve çay içmek için gitmeye karar verdik… Çadıra yaklaştığımızda16/17 yaşlarında bir çocuk davar güdüyordu…

-Amuceeeeee…

-Ne var laaan?

-Siz avcı mısınız?

-Evet…

-Hani kuşlarınız?

-Daha vuramadık…

-Nah siz avcısınız…

Küfrü andıran bir ses tonuyla Ciğerim Cahit Yalçın;

-Lan sen bizim avcı olup olmadığımızı merak ettin… Bak elinde yüzüğün var…

-Siz benim yüzüğümü alacaksınız… Erkekseniz gelip alın…

Cahit abi;

-Lan yok ciğerim yok, yani bizden şüphen varsa o yüzüğünü havaya at, buna Deli Yücel derler vursun da gör…

-Nah vurursunuz?

50 metre ileriye gitti,

-Buradan atıyorum… Vurursanız helal olsun atam mı emmi?

-At laaan… Attı…

Deli Yücel,

-Ploooof plooofff bir çekerse yüzük, vııııııııı etti… Koza çubuklarının arasına parça parça olup düştü, kayboldu gitti…

Çoban bu kez düfürle;

-Ananızı avradınızı s…. Anne, babaaaa diye bağırdı…

-Ne var oğlum? Derken,

Cahit abi;

-Kaç Yücel kaç,

-Kaç Yücel kaç,

-Kaç Yücel kaaaaaç dedi, kaçarak kurtulduk… O Yörüklere buradan sesleniyorum, çünkü orası kendi çöplükleriydi… Adana ya gelsinler de görüşelim…

 

 

DELİ ÖNER

12 Eylül darbesi oldu, Kurmay Albay Nuri Korkmaz Adana Belediye Başkanlığına getirildi… Deli Öner’in mahallesine hizmet gitmiyor…

-Lan Deli Öner…

-Ne var lan Deli Yücel?

-Lan ne yapalım biliyor musun?

-Ne yapalım lan Deli Yücel? Sen ne dersen onu yapalım…

-Senin hizmet almayan mahallene ALBAY NURİ KORKMAZ SOKAĞI adını yazdır…

-Eeee?

-Faydası olur… Belediye Başkanı Kurmay albay Nuri Korkmaz gelir, o gelirse hizmette getirir…

Sokağa o adı verdik, ben belediyeye geldim;

-Sayın Başkanım, sizi tebrik ediyorum, halk adınızı bir sokağa verdiler…

-Nereye lan Deli Yücel? Eşşekoğlu eşek?

-Mutlu akülerinin arkasına…

-O zaman bir gidip bakalım lan Deli Yücel…

Neyse başkanın geleceği belli olunca; horoz kestik, meyveler, kolalar, çaylar, kahveler, belediye başkanı geldi;

-Çok beğendim, teşekkür ederim, dedi… Benden bir isteğiniz var mı?

-Başkanım mahallemizin yolları bozuk…

-Tamam o sorununuz şimdi çözümlenecektir…

Neyse Yol Müdürü Fevzi Onaç’a talimat verdi, hizmet başladı… Traktörler, kamyonlar, asfaltlar, çakıllar getirilip sarıldı… Deli Öner’in mahallesinin sorunu çözümlendi….

İkinci gün Nuri Korkmaz’ın tabelası o sokağa asılmıştı; çalındı…

 

 

 

MENEMENCİOĞLU UYAN ARTIK

Seyhan Belediyesinde çalışan anakent belediyesi eski zabıta müdür yardımcısı Cemal Menemencioğlu Cemal ile Ankara ya giderken otobüste tesadüfen yan yana oturduk… Mavrayı kurduk;

-Len Deli Yücel abi ben biraz kestirecğim… Bu gidişle hayatımızı anlatacağız…. Sonra sohbet ederiz, dedi…

-Olur ciğerim, dedim… Kafasını koyarken;

-Tıııııırtttt etti uyundu…

Lan aman,

Hır ederken,

Hor edersen,

Tırt ederken,

Zırt ederken,

Ha şimdi katlı, ha  şimdi uyanacak… Orhan Ağaçlı ’ya geldik… Aman uyansa sohbet etsem, derken, Varan Tesisleri’nde çay molası verildi…

Lan işte katlı,

Lan işte uyandı derken Ankara ya geldik, otobüs durdu; kaptan;

-Sayın yolcularımız geçmiş olsun, dedi…

Yolcular da;

-Sağ ol, dedi… Cemal gözünü açtı, sağına-soluna baktı sepetlikten çantasını aldı;

-Haydi lan Deli Yücel abi sana uğurlar olsun, dedi…

-Lan Memenencioğlu sohbetine hiç doyulmuyor haaaa… İyi ki Amerika’ya falan gitmedik, belki hala da uyuyordur… Uyan be…

 

 

YEĞENİM HALUK

Yeğenim Haluk, Metin Özbaş, Ali Kurttepeli, Havrani de ava gitti… Hava pırıl pırıl…

Vay anam, Ordan, buradan, şurdan bulutlar geldi, tepemize domaldılar…

Bir şimşek,

Bir fırtına,

Bir yıldırım,

Bir rüzgar ağaçlar yerleri öpüyor…

Tufan, resmen tufan….

Haluk da ince dalan erkek güzeli;

Yağmur yerken

Yağmuru yerken

Yağmuru yerken,

Yağmuru yerken ciğerini, böbreğini, dalağını, midesini üşütmüş… Gülizar Ablaya gitmiş;

-Haluk Seyhanda mı ıslandın?

-Yooo Deli Yücel ‘le ava gittim… Beni hasta ettiler….

Doktorlar getirmişler, iğneler, ilaçlar, şuruplar yeğenim benken korktu 23 yıldır ava gitmedi, geçenlerde gördüm;

-Yeğenim ava gidelim mi?

-Sağ ol lan Deli Yücel amca sağ ol dedi…

 

 

ANAMA SÖVEN AVCI

Yedi köyün ağası Ramazan Öztekin’in hanımını hac’ca götürmek bana nasip oldu… Ramazan ağanın bende çok büyük hakkı vardır…  Ramazanağa ile Yarbaşındaki bahçelerde tavşan avındayız, tavşanın birisi kalktı;

-Tıpırdık

-Tıpırdık

-Tıpırdık, Tıpırdık üstümüze doğru geliyor… Ramazan abi beni cimdikledi…

-Aman çocuk sıkma… İyice gelsin… Menzile girsin...

Ben tüfeği aldım,

-Traaaak attım, tavşanı vuramadım kaçtı; çok sinirlendi…

-Vay anasını s… oğlu, dedi…

Durdum;

-Ne dedin ne dedin?

-Yok lan köpeğe dedim…

-Yoook Ramazan abi, benim anama sövdün, artık benim babam oldun…

-Yok lan oğlun Deli Yücel vallahi köpeğe sövdüm… Eve gider bir şey söylersin, cinayet çıkart… Sana azıcık harçlık versem unutur musun?

-Çalışırım…

-Çıkarttı iki bucuk lira verdi(otuzbeşyıl önceki para)

Aradan günler geçti, Ramazan Öztekin abi, bize bayramlaşmaya geldi, babam, annem, herkes oturuyor… Ramazan Abiye baktım;

-Anne,

-Ne var lan Deli oğlum?

-Ramazan abi var ya…

-Eeeee?

-Avda, deyince Ramazan abi, birkaç saniye olmuştu oturalı, hızla kalktı;

-Bayramınız mübarek olsun, dedi…

Bana da bir tomar para verip kaçarcasına çıkıp gitti…

Zavallı Ramazan Abiye o küfrü yüzünden çok çektirdi… Nur içinde yatsın…

 

 

 

KURSUN DÖKTÜRDÜ

Silah satamıyorum, nazar değdi, paramın bereketi yok, ev alamıyorum, işim-gücüm rast gitmiyor… Bu arada Ali Yazgan ve Mavra Kemal sürekli aleyhimde propaganda yapıyorlar…

-Lan Deli Yücel kazıktır…

-Lan Deli Yücel den asla silah almayın,

Laman adamın rızkıyla şaka olur mu? Propaganda olur mu? Lan hanım bana kurşun dök dedim…

-Tamam Lan Deli Yücel, dedi… Ama evde kurşun yok, saçmaları cezveye koyduk,

Isıt Allah ısıt,

Isıt Allah ısıt,

Isıt Allah ısıt, Lan bir türlü erimiyor, başımda örtü, tepemde bir elek içinde su dolu kap, kurşunun erimesini bekliyorum…

-Lan döküceksiniz döküüün, yoksa öleceğim…. Sabrım taştı laaaaaan…

Mum atıyorlar erimiyor,

Soğan kabuğu atıyorlar erimiyor,

Tuz atıyorlar, erimiyor,

Neyse eridi kaynanam;

-Cazzzzz diye dökerse rahatladım, rahatladım, rahatladım…

-Gel bak lan Deli Yücel kurşun ne hale geldi?

Arkadaş baktım ki, kurşun mavra Kemal’in göbeği olmuş, Ömer’in çatılı dili şekline dönmüş… Kaynanam;

-Kurşun piş piş, kem gözlere şiş şiş diye çevremde 50 defa döndü… Ondan sonra rızkım açıldı… Şimdi rızkım kapandığı an kurşun döktürüyorum…

 

 

 

KORKMAZ ALBAY’LA

1980’ li yıllar mahalledeki camide sabah namazından çıktım geliyorum;

-Plooofffffff… Bir it eniği, inleye inleye, inleye inleye her tarafından kanlar sızarak bana doğru geliyor… Belediye itlaf ekibi tüfekle öldürmek istemiş, hayvanı iyi yerinden vuramamış, hayvan koşup benden yardım istiyor, elinde tüfek görevli snasıl üstüne üstüne koşuyor, köpek birden durdu kendisini vuran adamın üstüne atladı…

Çıldırmışım,

Çıldırmışım,

Çıldırmışım,

-Lan bana bak, lan sizin yaptığınızı Amerikalılar Vietnam da bile yapmadı be… Halkın duygularını neden kötüye kullanıyorsun? Vurursan kalbine sık, vur…

Doğru Belediye Başkanı Kurmay Albay Nuri Kormaz’ın makamına gittim, gireceğim sırada koruması zabıta Casim üstüme atladı;

-Lan Deli Yücel dur,

-Lan gireceğim Casim…

-Lan köpek hakları var, hayvan hakları var…

-Olmaaaz… Haber verelim, şu anda sayın Başkan meşgul…

Makamın kapısındaki tartışmamızı duyan Korkmaz albay dışarıya çıktı;

-Ne oluyor burarda? Dedi…

-Başkanım ben Deli Yücel’im,  yüzüme baktı…

-Lan oğlum akıllıların işini yaptık da delilere kaldı bu vatan? Gel kardeşim, ne diyeceksin? Deli misin, akıllı mısın?

Beni içeriye aldı;

-Albayım sabah sabah bir köpek ağlayıp alkanlar içinde bana sığındı, köpek itlaf ekibinden birisi hayvanı kıçandan vurmuş…

Albay sinirlendi, birden rengii değişti;

-Vay it oğlu it… Ben halkın gözleri önünde köpek öldürün demedim… Zile bastı;

-Çağrını ekibin başını… Adam geldi, zangır zangır titriyor;

-Lan alçak, lan namussuz adam, sen nasıl köpeği halkın gözleri önünde vurursun?

Adam durdu, hık mık etti…

-Başkanım siz emir vermediniz mi?

Albay bozuldu, bir sağa, bir sola baktı;

-Sus lan, eşekoğlu eşek, bir daha herkesin yanında ağzından kaçırma, herkesin yanında söyleme…

Bana döndü;

-Tamam lan Deli Yücel, bundan sonra sokak köpekleri tüfekle vurulmayacak…

Zaten bu olaydan sonra da arkadaş olduk, oğlumun 101.kirvesinden birisidir…

 

 

AYLA EVLENİYORUM

Mestanzade mahallesi’ndeki caminin müezzininin karısı hep ikiz, hep ikiz doğuruyordu…

Bir gün,

Birini üç ay sonrada birisin

Dört ay sonra da ötekini doğuruyordu…

Allah Allah…

-Lan Ayla?

-Ne var lan Deli Yücel?

-Lan bu iş nasıl olur, tıpta böyle bir olay yok, müezzinin karısı her üç ayda, altı ayda bir doğuruyordu…

-Bilmeeeeeem…

Efendi, meğerse müezzin çifte evliymiş… İki hanımı iki taraftan çocuk doğuruyorlarmış… Biz de altı ayda bir çocuk doğuruyorlar sandık… Buradan Ayla’ya sesleniyorum;

-Lan Ayla ikinci hanımı almam artık şart oldu… Ayda  12  çocuk yaptıran bizim müzezzinin iki karısı varmış, senin de bana söyleyecek sözün yok… Ben de evleniyorum haberin olsun…

 

 

OSMAN GÖKÇE’NİN BAKLAVASI

Osman Gökçe Gazioğlu baklavalarının sahibi, Hüseyin abinin de kardeşidir… Osman Abinin yeğeni Hacı Ömer bir gün telefon açtı;

-Lan Deli Yücel, kumpanya toplandı ava gideceğiz, gelir misin?

-Yok ciğerim gelemem… Başka randevularım var… Gelemem… Ama içim gidiyor, biraz ısrar etmesini istedim…

-Lan Deli Yücel gelirsen lokmalar  kallavi, içliköfteler, çiğköfteler, kuzu dolmaları, tavuk kızartmaları, tandık kebapları neler neler var…

-Sağ ol ciğerim gelemem, dedim ama ağzımın du suları akıyor, canım gidiyor…

-Ciğerim vurduğumuz avları orada yiyeceğiz, kazan kazan piliçler, hindi dolmaları, baklavalar, daha neler neler var…

-Sağ ol ciğerim..

-Tamam lan Deli Yücel, sen gene bir düşün… Biz Karataş ta falan yerde çadır kuruyoruz…

-Eh… Bakalım… Kafam eserse gelirim…

Onlar ava gitti, ben Dolaplı Köyüne arabayı koydum,

Yayan yürüyerek,

Yayan yürüyerek,

Yayan yürüyerek çadırı buldum… Bazıları;

-Lan Deli Yücel sana kim haber etti?

-Yerin kulağı var ciğerlerim…

-Kaynanan da severmiş, gel bari şunlarıye dediler…

İçliköftöleri yiyoruz,

Çiğköfteleri,

Tavukları yedik,

Kuzu dolmalarını yedik,

Baklavalar bir türlü çıkmıyor… Havada bir soğuk, bir soğuk ki; Osman Gökçe çok ilmi bir avcı olduğu için avdan sonra kuru baklavaları yuttu, hindinin cevizi yuttuğu gibi;

-Culk… Culk…

Saat gece 03:00 oldu… Kaz avından geldim, Hacı Ömer’e sordum;

-Baklavalar nerede ciğerim?

-Hacı Osman Baklavası yastıığnın altındaki kutularda, alabilirsek yaşadık, dedi…

Çadırı naylonlanmış olan Hacı Osman’ın çadırının naylonunu açtık, Tarık bir horluyor, bir horluyor…

-Horrrr,

-Horrrr,

-Horrr,

Onun horlama sesinden rahatsız olan Osman Gökçe battaniyeyi kafasına çekmiş, hemen içeriye girdim,

Bir kutu,

Bir kutu,

Bir kutu daha,

Üç kutu kuru baklavasını aldım, Ömer’le dışarı çıktık;

Bir sen, bir ben,

Bir sen, bir ben

Bir sen, bir ben,

2,5 kilo baklavasını bitirdik… Ben ayağa kalktım… Hacı Ömer’e,

-Ciğerim ben firar ediyorum.. Osman Abinin laflarına dayanamam, dedim, 5 tane de kaz alıp yola çıktım…

Osman abi uyanmış;

-Yeğenim baklavalar nerede?

-Dayı dün sen yedin ya?

-Lan ne zaman yedim? Hadi birini yedim, üç kutu nerede?

Yücel yol azığı yapıp götürdü, demiş…

-O… Gö… bir daha yatı avlara çağırmayın… 40 tavuğumu, 50 koyunumu yese zoruma gitmezdi, ama bu özel baklavaların acısını kolay kolay unutamam…

Yaaa hala obaklavaları arıyormuş…

 

 

HAŞİM ERYÜREK BENİ RÜYANDA GÖRME.

Adana’nın ünlü tüfek satıcısı Haşim Eryürek beyefendi bir insandır… Bir özelliği vardır, rüyasında ne görse aynen çıkar… Bir adamı rüyasında öldü gördü mü gidip selasını verdirirmiş camide… Para görse ertesi gün piyanodan milyarlar çıkarmış, tren devrildi görse sabah ekspres gazetesini açarmış tren devrilmiş, bir gün dükkanına gelmiş, üzgün üzgün oturuyor, oğlu Cemil de;

-Baba neden üzgün oturuyorsun? Diye sormuş…

-Ah oğlum ah… Deli Yücel’i kaybettik… Siz sağolun…

-Deme yahu?

-Vallahi hangi camide selasını verdirsek diye düşünüyorum…

Cemil tüm gazeteleri alıp okumuş, bakmış hiçbir haber yok…

Haşimağa,  üzgün otururken Cemil Kafasına;

-Oğlum, git Ayla Yenge’ye sor, başın sağolsun de, cenazesi nereden kalkacaksa o camiye gidelim…

-Peki, demiş…

Bizim kapıyı çalışından  kimin geldiğini anlarım… Borçlu mu geldi? Taşla demir kapıya vurur…

-Çat çat çat…

Ayla kapıyı açar;

-Deli Yücel bey evde mi?

-İsminiz nedir?

-Hasan…

-Neden aradınız?

-Ufak bir hesabı vardı da…

-Yücel de az önce çıktı, size geliyordu, görmediniz mi?der..

Cemil’in kalfası geldi;

-Çat çat çat…

Hanım kapıyı açtı;

-Hayırdır inşallah, buyur…

-Yenge beni Cemil abi gönderdi, başınız sağ olsun… Yücel abi rahmetli olmuş…

-Kim deri?

-Haşim amca söyledi, cemil abi de beni gönderdi… Cenazesi hangi camiden kalkacak? Cenaze namazına gidecekler…

-Lan oğlum Deli Yücel evde yatıyor…

Tabi ben korkudan tir tir titriyorum… Hz.Peygamber de rüyaları hep iyiye yorarmış… Hamım da iyiye yordu, kuran okudu… Akşama kadar evden çıkmadım… Ya araba çarpsaydı, ya iki kişi kavga ederken kurşun sıkarlarsa bunlardan birisi bana değseydi, oturdum;

Haşim Abiye buradan sesleniyorum;

-Abi, lütfen beni rüyanda bir daha sakın görme… Görürsen de böyle görme…

 

 

İBRAHİM BİLAL’IN KIZI

İbrahim Bilal’in evine gezmeye gittik, hanımıyla büyük ilgi gösterdi…

Çaylar, kahveler, pastalar, börekler, yiyecekler, içecekler, dağdan bayırdan konuşurken tam kalkacağız, İbrahim Bilal;

-Duruuuuun lan Deli Yücel sana sütlaç yedirmeden göndermem…

-Lan İbrahim Bilal yapma…

-Yok yahu olmaz..

-Lan zamanımız yok,

-Lan zamanın beni ilgilendirmez…

-Allah ziyade etsin dedi… Getirdiler, ayak üstü birkaç  saniyede, ayla ile birlikte;

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

Jet gibi birkaç saniyede mideye indirdik…

-Allah ziyade etsin, dedi…w

İbrahim Bilal’in de çok akıllı bir kızı var, üç başında;

-Anne dedi, hepimiz baktık…

-Sütlacı ne kadar hızlı yediler…

Çocuklar film gibidir, hareketlerin tamamını ekiyorlar, bundan sonra bize ikram edilen sütlaçları yerken o çocuğun sözleri aklımıza geliyor…

Daha yavaş,

Daha yavaş,

Daha yavaş yiyoruz….

-Beğenmediniz mi? diyenlere de;

-Ellerinize sağlık, ama hızlı hızlı sütlaç yemeye korkuyoruz… Sütten dilimiz yandı… sütlacı üfleyerek yiyoruz…

 

 

 

VİLLA BÜLENT HAKAN YARDIMCI

Villa mağazasından kızım Turna ya bir etek aldım, altı ay sonra yıkanınca daraldı, küçüldü, çekti, büzüldü; kızım çok üzüldü…

-Kızım üzülme ben değiştiririm, dedim…

Telefon açtım Bülent’e;

-Lan Bülent abi sizden kızım için aldığım etek yıkanınca daraldı, büzüştü, küçücük kaldı… Emir verip değiştirsinler…

-İtin olur Lan Deli Yücel’im…

Sabahleyin erkenden gittim, tezgahtar kız sordu;

-Ne zaman almıştınız?

-180 gün önce önce...

-Neeeee? Diye gözlerini açtı…

Bülent geldi;

-Bülent Bey tam 6 ay önce almışlar… Yani yarım sene olmuş…

-Lan Deli Yücel nasıl olur?

-Lan Bülent abi, dedim, baktım benden kurtulamayacak…

-Değiştirin çocuklar, yoksa gider gazeteye yazdırır…

Aynı etekten yoktu;

-O zaman paramı verin, dedim…

Para verirken;

-Lan Bülent Abi, bana bir koltuk çık…

Bülent abi, görevlileri çağırdı;

-Lan Deli Yücel’in borcu ne kadardı?

-2 milyon 600 bin lira…

-Kaç lira düşeyim bundan lan Deli Yücel?

Benden ses yok;

-Lan 100 bin lira yeter mi? 2 milyon 500 bin lira kalsın borcun…

Benden ses yok;

-Lan bir milyon?

Benden yine ses yok…

-Lan Deli Yücel o zaman 300 bin kalsın, deyince;

-Tamam lan Bülent Abi… Yeterli…

Görevlilere şöyle talimat verdi;

-Deli Yücel ne değiştirmeye gelirse hemen değiştirin, bunu benim söylememe gerek yok…2 dakikada iki milyonumu götürdü… Böyle müşteri olduktan sonra kötü müşteriye gerek yok…

Buradan Villa Bülent’e sesleniyorum; abi Allah razı olsun… Yakında yine geleceğim, kızıma 15 sene önce aldığım elbise, Karaca’nın 7 yıl önceki pantolonu, hamımın 19 yıl önceki kundurası hep bozuk çıktı, aman oradan ayrılma… Mutlaka geleceğim…

 

 

 

KONAKLI  AVCILARI

Konaklı Köyü’nün avcıları çok ünlüdür, rahmetli Fettah Ağa onlardan biridir, torunu Abdil Toygun yanıma geldi;

-Ooooo Abdil hoş geldin ciğerim… Nasılsın?

-Yav Lan Deli Yücel canım ciğerim, bir av yapalım…

-Gel ciğerim, seni Akkapı, Mıdık’taki pırasa tarlalarına götüreyim, oralarda tavşan bol, bol bol vurursun…

-Tamam Lan Deli Yücel abi…. Sağ ol… Ama benim tüfeğim yok…

-Lan benim tüfeğim sana da bana da yeter, ortak sıkarız…

-Tamam… Oluuuur…

Yayan yapıldak Akkapı, Mıdık, Hadırlı, Ağba gezerken, gezerken, gezerken, tavşanının birisi önümden kalkarsa;

-Plooofff ploooofff sıktım…

-Lan Deli Yücel abi sıra bende,;

-Olmaaaz laaan… Ben bir tavşan vuramadım, vurmadan da sana tüfeğimi veremem…

-Yapma Lan Deli Yücel abi… Sıktın vuramadın…

-Bir tane daha kalksın kesin vururum… Seslenmedi,

Yürüdük,

Yürüdük

Yürüdük

Yürüdük,

-Tavşaaan diye bir tavşanın üstüne atlarsa elleriyle yakaladı…

Tavşan;

-Jiiiik, jiiiik, jiiik diye bağırıyor…

-Lan abdil bırak vurayım….

-Yok lan Deli Yücel abi, sen kocaman tavşanı vuramadın bunu nasıl vuracaksın…

Şimdi bunu anlatsam, avcı yalanı derler, ama gerçekten öyle oldu… Ben tüfekle vuramadım, Abdil tavşanı eliyle yakaladı…

 

 

 

DELİNİN FENDİ

Şakirpaşa da Öge Plastik karşısında Özbucak’ın bitişiğinde bir cami var, caminin imamı da her ay gidip Öge plastikten fiş alıyormuş, ben de istedim; Hasan Öğe,

-Lan Deli Yücel abi yarın sabahleyin erken gel, dedi…

Gittim ki caminin hocası benden erken gelmiş…

-Lan Deli Yücel abi, hoca senden erken geldi, ona verdim, gitti…

Bir gün yine gittim;

-Deli Yücel senden erken geldi, ona verdim demiş…

İmam bozulmuş…

-Eskiden hep bana veriyordunuz, bu deli nereden çıktı? Cemaatten isteyecek halim de yok… Gelip sizden alıyordum…

Şimdi Caminin imamıyla ben Öge plastik arasında mekik dokuyoruz… Ama hep ben galip çıkıyorum… Hoca geldiğinde;

-Deli Yücel’ e verdik, 10 dakika öncçe geldi diyorlar…

Hoca da;

-Söyleyin o deliye, delinin fendi hocayı yendi, diyormuş…

Bende bundan sonra her gün ay başlarında oraya hocadan önce gidebilmek için antrenman yapıyorum.. Erkekse hoca da eşofmanıyla koşsun… Kim erken giderse fişi o alıyor… Ne bana, ne ona, fiş erken gidene veriliyor…

 

 

MÜSLÜMAN TAVŞAN

Çukobirlik Müdürü Tahir Arıcıoğlu mühendis Mehmet Gedik, Bor Reşkeriye 7e ava gittik… Av yaptık, güzel keklikler vurduk, oturduk, yemekler yedik, espriler yaptım, türküler söyledim, dualar okudum, tam namaz kılalım dedim;

-Tabii Lan Deli Yücel; dediler…

Kalktım elimi kulacıma attım;

-Allahuekber allahu ekber, eşhedüenlailahe ihlllah…

-Carp diye bir tavşan ayağımın dibinden kalkıp gitmez mi?

Vallahi, billahi, tillahi, iki gözüm kör olsun söylediğim doğrudur… Demek ki, Müslüman bir tavşanmış, ezanı saygıyla dinledi, sonra kalkıp gitti…

 

 

 

ERKEK ÖLÜ YIKAYICISI

Asri mezarlıkta bir arkadaşım vardı, erkek ölü yıkayıcısı… Tayini Akkapı Mezarlığına çıkınca beni gördü;

-Lan Deli Yücel, böyle böyle oldu… Beni sürdüler…

-Sen merak etme, bir gün gel, namazını bizim mahalledeki camide kıl, ben başkan Ege Bağatur’a telefon açar, senin yerinde kalmanı sağlarım…

-Tamam Lan Deli Yücel, dedi…

Bir sabah erkenden kapı;

-Güm güm güm…

Tak tak tak,

Şak şak şak, çalındı… Anneme kapıyı açmasını rica ettim;  annem kapıyı açınca 1.90 boyundaki ölü arkadaşım;

-Ben Erkek ölü yıkayıcısı Asri Mezarlık’tan geliyorum, deyince annemin dili tutuldu…. Koşarak yukarı çıktı;

-Yüceeeel, kim bu kim? Erkek ölü yıkayıcısıymış, diye kaçıp odasına gitti…

Sanki ben sabah namazında bizim oraya gel kapıyı çal demişim gibi… Erkenden gelip böyle yaptı… Annem odasına kapandı ve arkadaşıma hoş geldin bile demedi…

 

 

SUYA SIÇAN DELİ

Arşimet suyun kaldırma gücünü eğer banyoda bulmasa, birkaç yüzyıl sonra ben bulacakmışım… O tarihe geçti, ben geçemedim… Buna da çok üzülüyorum…

Herkül Behzat,

Çennikçi Yaşar,

Çennikçi Hasan,

Bakırcı Erol,

Sümer, Karataş’a birlikte denize girmeye gittik… Mayomuzu, karpuzumuzu, yiyeceklerimizi aldık… Denizin içinde çift kale top oynuyoruz, büyük abdestim gelmez mi?

Lan bir sıkıştım,

Lan bir sıkıştım

Lan bir sıkıştım, oyunu bırakıp gitmem olmayacak, hemen dışarıda da tuvaleti nereden bulacağım… Denize pislesem dibe çöker, suyun içine osurdum falan onlar dışarıya çıkmadı…

Kim bilecek benim ne yaptığımı? Yavaş yavaş yavaş yavaş mayomu indirdim, büyük abdestimi suyun içine yaptım… Millet topu bırakmış boktan kaçmaya başlamaz mı?

-Lan suya sıçan deliye bak, diye beni gösteriyorlar…

-Lan ne olmuş lan?

-Bak suyun içine suçmuş, boklara bak, suyun üstünde yüzüyorlar…

Abavvoooooo yüzüm yerlere geçti, deniz yarılsa denize girecektim… Ondan sonra da adım suya sıçan deliye çıktı…

 

 

DELLENİYORUM;

Tapır Köyü’ne av için gittiğimizde evinde kaldığımız Nazlı çok üşür… Romatizma ve siyatiği olduğu için sık sık odunları sobaya doldurur…

-Amaaan donduuuuuum! Odun atın, der…

Bir gün evindeyiz, oda fırın oldu, bağırmaya başladım;

-Lan Nazlıııı,

-Ne var lan Deli Yücel?

-Ben niye delendim biliyor musun?

Nazlıdan ses yok, ses tonumdan korktu gözlerime garip garip baktı;

-Niye Delendin Lan Deli Yücel?

-Bu sıcaktan,

-Bu sıcaktan,

-Bu sıcaktan delendim…

Odanın ısısı arttı, ben dellenirsem bu evini içinde canlı kalmaz, deyince,

-Aman pencereleri açın,

Aman pencereleri açın,

Aman pencereleri açın, ben üşümüyorum, üşümüyorum artık, diye korkulu bir sesle karşılık verdi… Arif Tekin de kalkıp kapıları, pencereleri açtı…

 

 

 

 

HİLMİ UMSULUK OLACAKTI

Deli Muhittin’in kayınbiraderi  Hilmi’ nin Mestanzade de fırını var… Çok güzel ekmekler pişirir, bir gün Namrun’a gelmiş, Deli Muhittin’e de;

-Lan Deli Yücel’i ziyaret edelim, çayını kahvesini içelim, demişler…

Geldiler;

-Lan deli Yücel bir çayını içip gideceğiz, dediler…

-Yooook bırakmam lan sizi… Yengeniz mumbarlar, çiğköfteler işkembeler yaptı, onları yedirmeden sizleri bırakmam…

-Lan Deli Yücel yapma arkadaş, bizi tutma…

Oysa evde ne mumbar, ne ciğer, ne içli köfte, hiçbir şey yok… Hanıma göz kırptın, sofrayı hazırlamasını istedim… Ekmek, peynir, zeytinler ortaya konuldu… Hilmi;

-Eyvaaah, mumbarı aklıma düşürdün, ben yemesem umsuluk olurum, ölürüm Lan Deli Yücel…

Neyse çıkıp gittiler, doğru Tekir’e uğramışlar, oradan mumbar, işkembe almışlar, temizletmişler, köze atmış, yemişler, yemişler, Deli Muhittin hasta olursun dedikçe;

-Lan Deli Yücel beni umsuluk etti, yemeseydim ölürdüm, çocuğum olmazdı, demiş…

O günden beri Hilmi benim evime misafirliğe gelmez oldu…

 

 

 

 

KÖPEĞE APANDİSİT AMELİYATI

Civan isminde bir köpeğim vardı; 1963-74 yılları arasında her 5 ocak Adana’nın kurtuluş bayramlarında resmi geçide benimle birlikte katılırdı… Ağzında taşıdığı sepetteki gülü protokoldeki kişiye verir, başıyla da selamlardı… Köpeğim bir gün hastalandı, karnındaki apandisitin üzerini sürekli yalıyordu… Tıpkı insanlar gibi ağlıyordu… Dr.Cüneyt inanç’a gidip durumu anlattım;

-Lan Deli Yücel kızan mızan olmasın?

-Yok lan Cüneyt Abi,

-Memesinin altına doğru mu yalıyor?

-Evet Lan abi…

-Lan Deli Yücel o köpeğinin apandisiti var…

-Nasıl olun Lan Cüneyt Abi?

-Sen resmi geçitlerde sepetin içine ne koyuyorsun?

-Çantamı, kunduramı, av malzemelerimi koyuyorum lan…

-Lan Deli Yücel, köpekler de insanlar gibidir… ağır kaldırırlarsa fıtık ya da apandisit olurlar…

-Lan Cüneyt abi ne yapalım lan?

-Lan Deli Yücel ameliyat olması gerekir, ben yaparım…

Çok sevindik, eve geldik, burnuna narkoz bağladık, tıpkı insanlar gibi bayıldı… Apandisit ameliyatı başarıyla gerçekleşti… İnsanlardaki aletler, iplet, ilaçlar aynen kullanıldı… 7 gün içinde köpeğim yeniden sağlığına kavuştu… Doktor Cüneyt İnanç benim çocuklarımın da doktorudur; hükümet izin versin köpek müteahasısı da olsun… Hayvanları bu kadar seven, onlara hayatını adayan bir başka doktor düşünemiyorum…

 

 

 

UKİ ERGUN

Uki mağazalarının sahibi Uki Ergun her geçen gün enine doğru genişliyordu…

-Uki lan geyik avına gidelim mi?

-Lan Deli Yücel ben yapamam lan… Evden işe, işten saunaya dolaşıp duruyorum…

-Lan Ergun neden yapamayacaksın? Baklavacı Güllüoğlu nu da o gövdeyle ava götürüyorum bana mısın demiyor?

-Allah Allah… Şaşırdı devam etti;

-Lan Deli Yücel stadın orada bir camcı arkadaşım var, ona bir soracağım, git derse giderim, yoksa gelmem…

-Peki Lan Ergun nasıl istersen öyle olsun…

Gidip camcıya sorduğumda;

-Lan oğlum sen deli misin? Deli Yücel ile yola mı çıkılır? O seni ya uçurur, ya göçürür, ben olsam gitmem, demiş…

Ertesi gün yanına gittim;

-Lan Ergun Abi bir rüya gördüm…

-Hayırdır lan Deli Yücel?

-Sen kalabalığın içindesin, bir kaza mı geçiriyorsun, bir şeyler oluyor…

-Eeeee?

-Keşke ava gitmeseydim diyorsun..

-Lan Deli Yücel teşekkür ederim… Lan kalbin ne kadar da temiz… Vallahi ben de ava gitmeyecektim, böyle bir rüya gördün madem gideceğim, dedi…

Video kameralarını aldı, fotoğraf makinelerini aldı, mavzerlerini aldı av yerine gittik… Namrun’un Sebil’indeki Gelinuçtu dağlarındaki sarpa gidiyoruz… Uki kedi gibi indi, indi, indi, indi, indi, kayanın başına oturdu, ama kan terliyor…

Poh pop

Poh pop

Poh poh,

Ateş körüğü gibi ağzını açıp açıp kapatıyor…

-Lan Deli yücel getireceksen yürüyen birini getirseydin… Usi patladı, patlayacak hale geldi, az sonra rampa çıkmaya başladı, her inişin bir çıkışı olur ya, önceden ceketinin birini attı, az çıktık yeleğini, az daha çıktık, gömleğini az daha çıktık pantolonunu çıkartı attı, bir tek donuyla kaldı…İki adım atıyor;

-Vaaaaaaayyy Aklımı si…yim… Niye camcıya değil de Deli Yücel’e uyarsın?

İki adım daha attı;

-Lan Deli Yücel, bundan sonra camcı izin vermese bir yere gidersem, benim adım Uki Ergun olmasın…

Şu anda Camcı Uki’yi benimle ava göndermiyor, ava göndersin diye Reşat Hocaya muska yazdırdım… Fakat fayda etmedi… Çok üzülüyorum…

 

 

 

HAYATIMIN HATASI

12 Eylül darbesinden sonra Adana Belediye Başkanı olan Kurmay Albay Nuri Korkmaz göreve gelmişti… Bir gün makamında kurmaylarıyla toplantı yapıyor, bana döndü;

-Lan Deli Yücel, sen üstün zekalı bir insansın… Adana ya ne gibi hizmetler yapayım?

-Sayın Başkanım, Seyhan ırmağını İtalya’nın Venedik şehrinde olduğu gibi kentin içine akıtın, kıvrıla kıvrıla, Küçüksaat, Büyük saat, İstasyon, Kale Kapısı, Kurtuluş mahallelerinden geçsin… Adana’lılar da gondolla dolaşsın…

-Aponoodoreeeeee… Mammamiyaaaaaa (Deli Yücel burada pavorotti gibi opera söylüyor)….İngilizce, İtalyanca şarkılar söylesinler, şiirler okusunlar, Seyhan Nehri şu anda sadece bok taşıyor, hem Ak denizi kirletiyor, hem de denizi bozuyor, çevre kirliliği yapıyor… Neden İtalya gibi, neden Venedik gibi olmasın?

-Lan Deli Yücel ama nehrin sevyesi çok düşük? Nasıl olacak?

-Sayın Albayım, Sayın Başkanım, barajdan nehirler açacaksınız, göl nasıl olsa kentin en yüksek bölgesinde, oradan aşağıya doğru akıtacaksın…. O zaman muhteşem olur…

Nuri Korkmaz albay masaya vurdu;

-Efendi efendi… Bak bir de deli derler, akla bakın akla… İtalya’yı Venedik’i görmüş, Seyhan Nehri’ni tıpkı orası gibi yapalım diyor, dedi, bana döndü;

-Lan Deli Yücel İtalya’ya kaç tarihinde gittin?

-Valla albayım italya’ya hiç gitmedim… gazetelerden, filmlerden gördüm deyince, makamından ayağa kalktı, gök gürültüsü gibi kükledi;

-Lan bak eşşekoğlu eşeğe… Allah senin cezanı versin… Görmüş gibi anlatıyorsun lan, it oğlu it…

Hayatımın en büyük hatasını orada yaptım… Keşke görmedim demeseydim, gördüm deseydim… Seyhan Nehri Adana’nın ortasında akacaktı… Ne bok yedim tuh bana…

 

 

 

NUSRET BALKAROĞLU

Nusret Balkaroğlu’nun yanına gittim;

-Öhö öhööööö.

-Ohooooo ohoooo…

-Ne oldu ağam sana?

-Sorma lan Deli Yücel, Adana nın havası, yayla seven sportmen adamlara iyi gelmiyor, Kahramanmaraş’ın Göksun havası nere, Adana havası nere?

-Doğru söyledin lan…Sana bir şişe vururum bir şeyi kalmaz… Ciğerlerimi üşütmüşsün…

-Lan Deli Yücel profesörlere gittim, şiddetli üşütme var dediler;

-Lan profesörler bu işten ne anlar? Lokman Hekim den kol almış olanlardan ben kol aldım… Sana bir şişe vurayım hiçbir şeyin kalmaz… Derhal iyi olursun lan…

-Sahi mi Lan Deli Yücel?

-Sahi lan…

Koca koca bardakları aldım, ispirto, acı zeytinyağı, melengiç kahvesi, şiş, pamukla evine gittim…

-Yat lan Nusret…

-Peki Lan Deli Yücel;

Şişeyi vurdum su çıktı,

Şişeyi vurdum su çıktı,

Şişeyi vurdum su çıktı…

Bağırıyor;

-Lan Delin Yüceeeel, kesss… Lan öldüreceksin?

-Duuuuur… Bu birinci seans..

-Üç, dörte mi var lan?

-Bakacağım… Zeytinyağını, karabiberi, sürdüm, ipek gömleği simsiyah oldu;

-Lan bende akıl olsa senin gibi delinin önüne yatmaz, şamşura içerdim, Zeytinyağı ile kantaron yağı içerdim…

Reçetemi yazdım;

-Haşlanmış karnabahar, tere, maydonoz, lahana, havuç püresi yiyeceksin… Zeytinyağına turunç dökeceksin… 2-balı soğuk suyla içeceksin, böyle içilirse kabızlık abartmış olur bunu bilemedim… 3-Süt içecesin, 4-banyo yasak, 5-iyi olacak hastadan doktor ücret almaz, iyi olmayacaktan ücret alır…

 

 

 

MEMLEKET DELİ DİYOR

5 Ocak kutlamalarında resmi geçitte, bayrakların içine kireç falan doldururlar, havaya atarlar, bende vururum… Bayram bitti, dönüp eve geliyorum, vilayetin orada Topel Durağı’nın kahyası ali Emmi;

-Ne haber palavracı Deli Yücel, nereden geliyorsun?

--Atıştan geliyorum lan Ali Emmi…

Attılar vurdum,

Attılar vurdum,

Attılar vurdum,

Attılar vurdum,

Attılar vurdum, kahya alaycı biçimde;

-Lan palavracı başı Deli Yücel şu kalemi atsam vurur musun?

Güya mahsustan yapıyor… Vilayetin yanı, emniyet önü, beni deniyor…

-Haydi lan at bakiiim…

Çıkartıp kalemi attı, pelikan marka, ama içinde bana kızıyor, sözünden dö dönemiyor…

-Yalnız yükseğe at,

-Peki lan Deli Yücel, dedi attı…

-Plooofffff…. Bir tane çekersem üstü başı mürekkep içinde kaldı…

-Vay o…çocuğu, eşşekoğlu eşek… Lan Deli Yücel sen gerçekten deliymişsin…

İbneye bak, bana memleket deli diyor, kendini akıllı belledi… Dersini aldı…

 

 

 

GÜLLÜOĞLUNUN İFTAR YEMEĞİ

Ramazan ayı içinde canım kebap istedi; ayın sonu, ben kafamı kesseler bir kişilik kebapla asla doymaz… Çünkü günümüz kebaplarının eni, boyu, cüssesi çok kısadır… 5 kişilik yemeliyim ki eskinin bir kişiliğini yemiş olayım…

Lan naaapim,

Lan naaapim,

Lan naaapim,

Lan naapim,  hem düşünüyorum, hem de Güllüoğlu nun oradan geçiyorum, hemen içeriye girdim;

-Oooo Lan Deli Yücelpaşam hoş geldin,dedi…

-Hoş bulduk Güllüoğlu paşam…

-Ne yapıyorsun lan Deli Yücel paşam?

-İyiyim paşam geçerken uğrayayım dedim, halinizi hatrınızı sormaya geldim…

-Hoş geldin lan Deli Yücel paşam… Sefa geldin… Çabuk Deli Yücel’im için yemek hazırlayın…

-Paşam iftara daha çok var…. Evde ailemle falan orucumu açayım….

-İmkanı yok lan Deli Yücel paşam senin gibi misafirler benim rızk teknemdir…

Beytiler, fırın kebapları, tandır kesapları yaptırmak istiyor…

-Yok paşam ben eve gitmem lazım… Çocuklarla iftar edeceğim…

Tam ayağa kalktım, hoca;

-Allahuekber deyince; paşam kovsan da gider miyim, dedim çöktüm sofraya…

-Allah müstahakını versin lan Deli Yücel paşam…

Oturdum;

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim,

Yedikçe yedim… Lokantasındakiler bitti, karısının evde yaptığı gönderdiği özel yemekleri, çorbaları, mantıları da yedim… Tatlılar, baklavalarla hayatımda ilk defa bu kadar çok yemek yedim, bu kadar iyi doydum… Demiş ki;

-Lan Deli Yücel tesadüfen geçti, burayı yangın yerine döndürdü… Ya misafir olarak gelse halimiz nicolurdu?

 

 

 

İSHAL EDEN ERİK

Niğde nin Kemer ilçesindeki içmesine giderken, Orhan Yazıoğlu’nun Tekir’deki yazlık evine uğradım… Beni görünce sevindi;

-Ooooo lan Deli Yücel, Deli oğlan hoş geldin, seni artık bırakmam…

-Kalamam lan Orhan abi, içmeye gideceğim…

-Lan Deli Yücel seni bırakmam… Asla olmaz…

-Lan Orhan abi, Niğde’nin Kemer ilçesindeki içmeye gidiyorum, safram var, onun dökülmesi lazım, gitmem şart…

-Lan Deli Yücel iki gün yanımda kalmadan vallahi billahi seni bırakmam…

-Peki lan Orhan abi… Evinin bahçesini gösteriyor;

Sarı erikler, kırmızı, mavi, eflatun, siyah erikler, erikler, erikler… Canım çok istemesine rağmen Orhan abinin çok hassas olduğunu biliyorum, içimden geçeni anlamış olmalı ki;

-Lan Yücel mutlaka canın istemiştir, hele şu kırmızı erikten ye dedi… Eniştesi ve kayınbiraderi de onun “YE” komutunu bekliyormuş…

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah,

Hani derler ya onlarda başladılar yemeye…

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

Ye Allah ye, hani derler ya “GÖRMEMİŞİN BİR OĞLU OLMUŞ, ÇEKMİŞ ÇÜKÜNÜ KOPARTMIŞ” ağaçtaki tüm erikleri bitirdik… Meğerse o ağaçtaki erikler motoru bozuyormuş… Aradan iki dakika geçmeden tuvalete koştum… Enişte, yeğen bana katıla katıla gülüyor, ben tuvaletten çıkmadan, kapıya geldiler yalvarıyorlar;

-Ne olur lan deli abi

Ne olur Lan Deli Yücel,

-Ne olur deli abim, kurban olayım, çabuk çık…

Helanın deliği aşağıda değil mi, ben taaa tavana yapıyorum;

-Tırrrrtt,

-Tırtttt,

-Tırttt durmadan gidiyor… Meğerse o erik müshil ilacı gibiymiş… Orhan abi bana bağırdı;

-Lan Deli Yücel Niğde Kemer’e gitmekten kurtuldun…

Dünyanın en zevkli işi yiyip içip sıçmakmış… İnsanlar darda kalmasa tuvaletin kıymetini anlamıyorlar… Yiğen de, enişte de, dağların, taşların arasına sıçmaya gittiler… Ben oturdum tuvaletin kapının arkasına şiir yazdım;

Ey hela kadrini yeni anladım/olmasaydın eğer billahi yanardım/içine sıçtıkça sıçasım geldi/zira yiyip içip sıçmak büyük nimetmiş/sen hela sen hela/çok şeye bedelsin/tüm bunları hepsen/hizmet edersin/helanın adabı var/sol ayakla girilir/türlü hayaller kurulur/sıçmaya devam edilir/o deşarj olmak var ya/o an, dünyaya değer/helasını temiz tutan milletler/asaletini belli eder/yazıcıoğlu dalından erik yedirdi/Niğde içmesini geçti de gitti/ve hela şiiri kapıya işlendi/sayesinde yücel helanın tarihine geçti…

 

BANA DELİ DİYORLAR

Madenci ve Aslan kahve firmaları rekabetteler; aslan firmasının sahibi Nevzat aslan;

-Lan Deli Yücel abi, para kazanmak ister misin?

-Lan Nevzat kim para kazamyayı istemez, memur maaşı adama yeter mi?

-Lan Deli Yücel abi, sana büyük para vereceğim,

-Lan Nevzat kaç lira hele bir adını duyalım şu paranın…

-Lan Deli Yücel abi 200-300 bin lira koltuk çıkacağım… Sen bana bir buluş yap, bir icat yapacaksın… Reklam şiirleri hazırlayacaksın, bizim kahvenin reklamını çok iyi yapacaksın, diğer firmaların önüne geçelim…

-Lan kabul ediyorum, dedim… Düşündüm;

-Lan naaapiiim?

-Lan naaapim?

-Lan naapim?

Bir tane deve bulsam, üstüne şiirlerimi assam, Küçüksaatten başlayıp, Adana yı deveyle dolaşsam, aklıma gelen fikir güzeldi… Hem Türküler de söylerim…

-Kahve yemenden gelir/gülü çemenden gelir/yari güzel olanlar/her gün hamamdan gelir vay vay… Telefon açtım;

-Lan Nevzat nasıl buluş? Kesin madenci kahvelerini geçeceksin….

-İyi lan Deli Yücel abi…

Ataman fedai’nin çiftliğine gideceğim, devesini isteyeceğim, arap elbisesini giyeceğim, devenin önünde arkasında sağında-solunda aslan kahveleri yazdıracağım, Küçüksaatten geçecçeğim, fakat vizite parası biraz artar….

-Ne kadar artar lan Deli Yücel abi?

-Bir milyon liraya katlarım… Devyi bulacağım, kamyonla Adana ya getireceğim;

-Tamam lan Deli Yücel abi….

Ataman’ın yanına gittim,

-Ağam bir deve istiyorum…

-Hayırdır Lan Deli Yücel sabah sabah rüyanda mı gördün? Avradını mı gördün, kırığını mı gördün… Ne yapacaksın deveyi?

-Ağam kahve reklamı yapacağım…

-Lan Deli Yücel deve taaa çiftlikten buraya nasıl gelir?

-Ağam ben kamyon tutup götüreceğim, hem sen  rısklara saygılı bir kişisin…

-Lan Deli Yücel bu kampanyadan kaç lira kazanacaksın?

-Ağam 500 bin lira…

-Lan Deli Yücel ben sana bu parayı vereyim, bu deve ve reklam işinden vazgeç…. Benim 50 milyon liraya aldığım deveye trafik kazası geçirtirsin, bir daha deveyi ben nerede bulurum? 500 bin lirayı  bana verdi…. Nevzat’a hiç söyler miyim? Gece saat 03:00 Nevzat’ı aradım…

-Aloooo Lan nevzaaaat…

-Buyur Lan Deli Yücel abi?

-Lan senin kahve reklamının anasını avradını…s… Üstüne bindim poposuyla tekme atarsa eski 4 gibi havalara uçtum… Yerlere düştüm, kaza geçirdim, şu anda Devlet Hastanesindeyim… Trafik kazasından da beter lan… Sakatlandım yatıyorum… Masrafları da 100 bin liranın üstünde

-Lan Deli Yücel abi geçmiş olsun… Çok üzüldüm…

-Lan ben deve reklamından vazgeçtim, iyileşirsem atla gezeceğim…

-Tamam Lan Deli Yücel abi….

19 bin liraya ucuz bir at aldım, ayakları kırık, çeşitli yerleri balon yapmış, her tarafında yaralar var, sinekler gözlerini yiyor… Bu atın üstünde kocaman kalemlerle;

-ASLAN KAHVELERİ, yazdım… Renki elbiselerimi giydim, atla birlikte melek girmeze girdim, her yeri çirkin hastalıklarla yaralı olan atla geldiğimi görünce Nevzat Aslan koşarak yanıma geldi;

-Lan Deli Yücel abi, kurban olayım, reklamdan vazgeç… Lan bu uyuz atı görenler benim kahvemi almazlar… Ben sana 1 milyon 100 bin lira vereyim vazgeçt… Ayrıca evine yiyecek maddeleri de gönderirim… Ertesi gün 1 milyon 100 bin lira ile yiyecek maddeleri geldi… Reklamdan vazgeçtim, Ataman beyden 500 bin lira, Nevzat Aslan’dan l milyon 100 bin lira artı gıda maddeleri aldım… Allah dilediğine verir, nasıl verdi, bir de bana Deli Yücel derler…

 

 

MEZARA GÖNDERECEKTİM

Kardeşim Özer’in Şevket isimli bir arkadaşı vardı; şehitduran ortakıkolunda okuyordu… Çocuk müziğe çok hevesliydi, ama katır gibi bir sesi vardı…  Ona müzik dersi vermeye karar verdim… Önce majör gamdan başlıyorum;

-Doooo reeee miiii, faaaa,soool, laaa, siiii, dooooo….

Sesin merdiven gibi inip çıkması gerekir; Şevket;

-DOOOO Fİİİİİİ diyor…

Bir ayda ben gam yapmayı öğretemedim, ondan sonra da adı Fiiii Şevket kaldı…

Bir gün Şevket;

-Ne var abi?

-Lan sesinin incelmesi için günde birkaç tane yumurta içeceksin…

-Tamam abi, zaten ben Kürkçüler Köyü’ndenim, her gün on tane içerim…

-Köyde yumurta bırakmamış, yemiş, bu defa katırın sesi gibi olmuş…

-BbBbBbBbB

-Bababababababaab

-Ooooo demesi gerekirken,

-Oooooaaaaaa diyor…

Sesi istediği gib olmadı…
-Lan Şevket?

-Ne var lan abi?

-Lan sesinin incelmesi için yeni bir formül buldum…

-Hemen söyle lan abi?

-Kafanı sıfıra vurduracağız, hakiki zeytinyağı sürecksin…

-Abi gece nasıl uyurum lan?

-Lan oğlum kafana naylon poşet geçirirsin, yastığa bulaşmaz… Ama sesin bir incelir, bir incelir ki çok güzel olur… İzzet ve Sadık Altınmeşe gibi olursun… Onların yanına götürdüm;

-Bu şevket sizin gibi sanatçı olmak istiyor…

-Lan Deli Yücel yapma,

-Karışmayın abi…

Şevketin kafasını traş ettirdim, ustra ile kafasını kazıttım, bir güzel de zeytinyağı sürdüler, prıl prıl ampül gibi parlıyor… Kafasına ilk tokatı ben attım;

-Şrraaaaaaaaaaak…. Bak lan tokatın sesi bile çok tiz geliyor…

-Ne zaman çalışacağız lan abi?

-Vallahi bir ay aynı şekilde yapman gerekiyor… Şimdi git, bir ay sonra gel…

-Peki lan Abi…

Köylerinde yumurta içmiş,

Köylerinde yumurta içmiş,

Köylerinde yumurta içmiş, bir ay sonra geldi, sesi daha da kalınlaşmış, daha sonra saplıcan hastalığına yakalandı…

-Lan Şevket deli misin? Sen ne yaptın? Diyenlere de,

-Deli Yücel’in söylediklerini yaptım, herg ün 20-25 tane yumurta içtim… Her hafta kafamı ustraya verdirdim… Zeytinyağı sürüp, kafamı naylon torbaya sarıp yattım deyince,

-Lan Deli Yücel seni radyoevi mezarlığına gönderiyormuş haberin yok, demişler…

 

 

ATAMAN FEDAİ’NİN DEVESİ.

Ataman Fedai aslında küçük bir çiftlik kuracaktı, bu çiftliğin hayvanat bahçesi olmasına ben neden oldum…

-Lan Deli Yücel ne eksik?

-Ağam deve  eksik… Buraya deve çok iyi yakışır…

-Peki Lan Deli Yücel alalım, dedi, iki tane deve istedi, 1,5 milyon lira,a 2 deve satın aldım, deve başına 750 bin lira kar ettim…

-Lan Deli Yücel kaç lira kar ettin?

-Ağam yarı yarı kar ettim…

-Lan Deli Yücel helal olsun sana, develer bari akıllı mı? Tefo’nun aklından olmasın da… Ataman Fedai Tefo’nun aklını hep develere benzetir… Ben üstün zekalıyım ya…

-Yok ağam akıllıdır…

Meğer develer kızanmış aşk yapacaklarmış, çiftliğin telini kırmışlar…

Allah Allah,

Allah Allah,

Allah Allah,

Erkek deve dişinin aşkından çiftlikten kaçmış, Ataman Fedai beni aradı;

-Lan oğlun Deli Yücel…

-Emret ağam,

-Lan devenin biri kaçmış, şimdi adının şeyine kar yağdırdım… Nereden bulacaksan bul getir…Ya vur, ya da kasap götür kestir… Eti senin olsun, param araya gitmesin…

Bir basap buldum, pazarlık ettim, deveyi 4000 yüz bin liraya kesecek… Meğerse derisi milyonlar ediyormuş…Adam bıcakları biledi, Anadolu mahallesi’nde olduğu hakkında bilgi aldım… Meğerse develet melekmiş, bıçaktan gıcık alırmış, kasap yaklaştı, deve ayağı ile bir tekme vurursa yalllllllllh kasap uçtu kaçtı, gitti, canını zor kurtardı…

-Si…lan beni mi öldürecek siniz? Dedi gitti…

Canını zor kurtardı, dürbünlü tüfeği getirdim; nişan aldım, nişan aldım, tam tetiği çekeceğim, melek olduğu aklıma gelince vazgeçtim…

Cono kardeşler yakalamışlar, yatırmışlar, ne melekliğine, ne şeytanlığına bakmamışlar, afiyetle yemişler Ataman Fedai’nin anasına rahmet okumuşlar… Ataman Fedai Telefonda bağırıyor;

-Lan Deli Yücel, devenin haberini aldım, mahşere yolcu olmuş… Bundan sonra deve cinsinden bir şey getirirsen ananı bellerim…

 

 

 

 

TURGUT TEKİN’İN PROPAGANDASI

Arif Tekin’e dedim ki;

-Lan Arif abi, beni yedi düvel tanır, şimdiye kadar hiçbir siyasi ipte oynamadım, fakat senin Turgut Tekin’i çok severim…  Benim avcılıktan tanıdığım, samimi olduğum birkaç tane köy var… gidelim, rica edelim, oylarını Turgut’a versinler..

-Lan iyi olur Deli Yücel…

Arif’in anadol otomobiline bindik, 10 metre gidiyoruz, pırrrrrrrrpıııııırtttt edim motor bozoluyor, inip iteliyoruz, yine bozuluyor… Vay anano anadol…

Menekşe Köyünü güçtik, Deliçay önüne yaklaştık, kahvehnanye yakın araba yine bozukdu…. İte kaka, kahvenin önüne getirdik…

-Pırıııı, pıııırıtt etti, yine bozuldu…

Köylüler kahvenin önüne oturmuş bize bakıyorlar, acıyorlarda, güya seçim propagandası yapıyoruz, köylüler;

-Lan şunların arabalarına bakın arabaları böyleyse milletvekili adayları nasıldır?

Motoron kaputunu açtım, hemen damına çıktım;

-Muhterem köylü kardeşlerim, bana Avcı Deli Yücel derler deyince;

-Oooooo Deli Yücel hoş gelmiş, diye çevremde toplandılar…

-Bu sefer av için gelmedim, sevdiğim bir avcı kardeşime oy istemeye geldim…

-Kime kime? Dediler…

-Turgut Tekin’e…

-Oooooo lan oyunuzu verdik gitti, dediler…

-Arabamızın arızalı ve çirkin olduğuna bakmayın, modeline bakmayın, milletvekili adayımız, güzeldir…

Neyse birkaç köyü aynı şekilde dolaştık… Yahu kardeşim ya ben politikayı bilmiyorum ya da köylüler beni kandırdı… fukura Turgut Tekin kendi bölgesinde epeyi oy aydı, ama milletvekilliğini kıl payı kaçırdı…

 

 

 

YEMEK Mİ DEMİR Mİ YEDİM?

Talip Manga çok sevdiğim bir arkadaşımdır;

-Lan Deli Yücel bana yayladan bir arsa alalım mı?

-Emrin olur, itin olur Talip… Pazar günü gidelim ciğerim, benzin benden…

-Tamam lan Talip…

Ayla, Karaca, Martı, Turna, ceylan hep birlikte arabaya bindik, yaylaya gittik… Ramazan ayına da bir gün var… Bri gün sonra oruç başlayacak… İyice acıktık, Talip Manga;

-Ey yiyelim mi? dedi…

-İtin olur lan Talip dedim…

Yanımızda Talip Manga var ya, bana para mı verdirecek=? Ertesi gün de oruç, garsonu çağırdım;

-Lan oğlum 4 kilo et at;

-Tamam Deli Yücel abi..

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

-Oğlum kuyruğundan da kes at,

Ye Allah ye,

Ye Allah ye,

-Oğlum ön ayağından da kes at,

Ye Allah ye

Ye Allah ye

-Olum coca cola getir,

İç Allah iç,

İç Allah iç,

-Hanım sende ye,

-Karaca sende iç,

-Martı sende ye,

-Turna sende içi,,

-Garson sıcak ekmek getir oğlum,

Üffffff üüüüüüfff,

Bedava sirke baldan tatlıdır derler ya; Talip Manga doydu, eklerini yıkadı…

-Elhamdülilllah Deli Yücel lan kesene bereket, Allah ziyade etsin…

Yarım kilo daha et var, ben devam edeceğim, lokmalar boğazımda, ekmek elimden yere düştü, belim büküldü, bir şey de diyemiyorum… Cebinde para da yok… Tüm planlar suya düştü….

Lan naaapim?

Lan naapim?

Lan naaapiim?

Lna naaapim?

Talip Manga soruyur;

-Lan Deli Yücel neden yemiyorsun? Yavaş yavaş yiyorum, ama demir yutmuş gibi oturuyorum, Arabaya binip anarya anarya mı kaçayım dişe düşünüyorum…

Talip manga;

-Lan Deli Yücel kalk elini yıka gel, dedi, yıkadım, ses yok, rengin attı…

-Lan Deli Yücel ne duruyorsun arabaya binsene dedi… Bindim yine bir şey diyemiyorum, tık yok…

-Lan Deli Yücel neden duruyorsun, daha yemek istiyorsan yiyelim,(meğerse bu sırada parayı ödemiş)

-Yok lan Talip… Allah ziyade etsin…

-Lan Deli Yücel şaka yaptım…

-Yahu abi, böyle şakanın anasını avkadını s.. Lan beni kalbimden vurdun… Tansiyonumu havalara attırdın, böyle şaka yapma, cebimde 15-20 lira vardı…

 

 

UKİ RÜYASINDA HORTLAK GÖRECEK

Ayla ile 2.kez haca giderken Uki Ergun’a tüfeklerimi satmaya gitmiştim…

-Uki bi lan şu tüfeğimi al, benim haca gitmemi sağla…Allah inşallah sana da nasip eder…

-Lan Deli Yücel, naapim ben?

-Allah sana da nasip eder inşallah…

-Lan Deli Yücel benim hacda falan işim yok, biraz daha fazla yaşayayım yeter…..

Neys ikna ettim, Uki 30 bin liralık tüfeğimi 3 milyon liraya almıştu dua ettim…

-Allahım Uki Ergun’un çilesini doldur, devlelerin sırtında hacca gitsin gelsin, hayır sahibi olsun, abdestini alsın, namazını kılsın, cennetini kazansın… Ben kendini çok seviyorum, bir insan bir insandan razı olursa Allah ta ondan razsı olurmuş… Rabbim duayı kabul etmi Uki Haca  gitti… Giderken de;

-Aman Lan Deli Yücel duymasın, peşime takılır bir hacı parası daha çıkartır… Parayı bırak orada yapmadığı numara kalmaz… Bana 50 numara çeker, sinirlenir kaçarım.. Hac yarım kalır,en iyisi tek gideyim, demiş..

Deli YÜCEL’in duasıyla hacca gidmiş, doğru Mekke’ye deveye binip Arafat’a çıkmış,hacınıyapmış, bir vagon dolusu hediye almış, duydum ki gelmiş, gidip ziyarete avcının içini öptüm;

-Allah hayırlı uğurlu etsin lan Ergun abi…

-Lan Deli Yücel sağ ol sağ ol sağ ol…

Hedi çıkmıyor,wTesbih çıkmıyor, takke çıkmıyor, seccade çıkmıyor….

-Uki abi lan kimler senin ziyaretine geldiler?

-Geldiler Lan deli Yücel çok geldiler…

Canım sıkıldı, sinirlendim;

-Efendi efendi Ergun efendi, hani lan benim hac hediyelirim?

-Ne yapayım Lan Deli Yücel tekkeyi bekleyen çorbayı içen, ben hacdan geldim geleli en son sen ziyaretime geldin, her şey bitti… Teyp, televizyon, çamaşır makinesi, buz dolası, otomobil getirmiştim sana ayırdım ama gelmedin…

Yüreğimin yağı eridi, kalktım, canmı sıkılarak gidiyorum baş müdür;

-Lan Deli Yücel nereye gidiyorsun? Dünyalar yıkılmış, altında kalmış gibisin…

-Lan ben dua ettim, Ergun hacı oldu,  ağanızın yanına geldim, hediyemi getirmemiş, bir daha da gelmem…

-Lan Deli Yücel kolay, hediye mi istiyorsun?

-Lan tabi, ben onun parasında pulunda değilim, mübarektir…

-Tamam lan kimseye söyleme amaaaaa,

-Söyler miyim lan?

-Bak Deli Yücel abi, yeniden hacca gideceksin, bir dua daha edeceksin,o yeniden hacca gidecek, dünyalar kadar hediye getirecek o uçaktan inmeden ben sana telefon açacağım…

-Lan müdür müsün nesin beni dellendirme lan? Sen 30 milyonluk akıl veriyorsun…

Buradan Uki ye sesleniyorum, yedi düvel duyar hac hediyemi bekliyorum, yoksa Reşat hocaya gider, muska yaptırırım, rüyanda hortlak görürsün…

 

 

 

ÖĞRENCİLERİM TV SATTI

Mardin, Nusaybin, Akarsu, Talati, Tınati Kurukeçetto Doğanlı Köyü’nde öğretmenlik yaptığım sırada Cibril ve Yunus Anar kardeşler öğrencilerimdi… Belediye pazarında ticaret yapıyorlardı… Ziyaretlerine gittim…

-OOoooo hoş geldin hocam, hudeşte razi Allah ana baba rahmet eysin… Nasılsın?

Boynuma sarıldılar…

-Allah seni kavuşturanlardan razı olsun, bize emeğin geçti, bir emrin varsa söyle, okuya okuya öğrenemediysek de senin emeğin çoktur, emret Adana yı senin için yakalım…

-Estağfurulllah sağol… Bir televizyona ihtiyacım var, taksitle olabilir mi?

-İtin olur öğretmenim…

-Ulan Cibril nedir hocama en iyi televizyonlardan birisi;

Şokoroma mı

Totoroma mı,

Mumbarlarla mı,

Şırdanlarla mı,

Uzak doğu ülkesi malı hiç duymadığım, adını bilmediğim bir televizyon indirdiler..

-Hocam şöyle iyi, böyle iyi…

-Kaç lira lan?

-Başkaları için 10 milyon ama senin için 4 milyon 700 bin lira olur…

-Parayı nasıl vereceğim?

-Ölmesek burada, ölürsek sahirette…

-İyi lan…Tamam, dedim…

Eve getirdim, anteni taktım düğmeye bastım,

Allah Allah, Allallah Allah,

Televizyonu doğru koyuyorum adamlar baş aşağı geliyor, arka üstü koyuyorum tepe taklak geliyor; telefon açtım;

-Lan oğlum cibriiiil, Televizyonda spiker baş aşağı duruyor…

-Hocam tepesine vur tepesine…

-Güm güm güm…

-Lan oğlum Cibril adamlar yana kaydı…

-Sol tarafına vur hocam sol tarafına…

-Güm güm güm…

-Lan adamlar iyice kayboldu…

Ata binmek bir ayıp, attan inmek iki ayıp derler… Bir ay idare ettik, tükürdüğümüzü yalamak olmazdı, bu sefer televizyonda görüntü tam kayboldu… Gece saat 02:00

-Aloooo hacaaa… Kimsin…?

-Deli Yücel’im hocayım hoca…

-Buyur ya muallim?

-Lan adamlar iyice kayboldu…

-Vaay muallim var, kaybolduysa televizyon mahvoldu….

-Nasıl yapacağız?

-Garanti belgesi var, yaptırırız…

Olum Kara ile televizyonu dükkana bıraktım;

-Ciğrim benim biraz işim var, size uğradım dedim, kaçış o kaçır, ikide bir telefon açıyor Ayla’ya…

-Yenge Televizyon bir güzel bir süper oldu, ne adam kayıyor, ne spiker yan yanıyor, hocam gelsin alsın…

40 Ramazan geçse de analının anasını s…m…

 

 

 

SÜRGÜN MÜFETTİŞİN TEFTİŞİ

Fadıl Köyü de öğretmenim, müfettiş geliyor;

Bozuk rapor,

Bozuk rapor,

Bozuk rapor verdi… Daha sonrada tayinimi Kurttepe İlkokuluna çıkarttı…. Müfettiş birgün yine geldi, bu kez de bozuk raporverirseöğretmenlik hayatım bitecek, müfettiş öğretmenlere bozuk rapor vermektan 70 ilden sürülmoş… MüdürMustafa Karakuş beni çağırdı, yalvarır birdille;

-Aman Deli Yücel hoca, müfettiş çok sinirli, biz yalvarıp yakaracağız,sana bozuk rapor vermesini önleyeceğiz, aman sakin ol, sessiz ol, dedi…

Benim cinlerim tepeme çıktı baırdım;

-Lan beni mi kesecek?

Müdür yalvarırcasına;

-Lan Deli Yücel  yapma…

Yine bağırıyorum;

-Beni adam gibi teftiş edilmek isterim, adam gibi sorar, adam gibi cevap veririm… Takdir onundur, müdür bey şaşırdı… Sessizce;

-Tamam Deli Yücel… Sen bilirsin…

Derse girdim, kapı açıldı;

-İyi dersler hocam….

-Öpiiim müfettişim…

-Sağ ol…

-Öpiiiiim,

-Sağ ol…

-Sağ ol oğlum, dedi, bana yağ çekmeye başladı…

-Sen terbiyeli, akıllı bir çocukmuşsun…

-Öpiiiiiim müfettişim…

-Sağ ol…

-Sana Deli Yücel diyorlarmış, oysa sen akıllı bir adamsın…

-Öpiiiiim Müfettişim…

Bana iltifat ediyor, elini öpüyorum

Bana iltifat ediyor, elini öpüyorum,

Bana iltifat ediyor elini öpüyorum…

-Hocam lan Deli yücel senin sınıfın çok temizmiş…

-Öpiiiiim müfettişim…

El öpme faslı bitti, sınıfta dolaşıyor;

-Tabiat dersi işliyor muşsın…

-Evet müfettişim…

-Ama tahtada şekil olması lazım, insan anatomisini gösteren haritan yok…

-Ben onu sevmem müfettişim…

-Yok yok getirelim,o insan anadomisinin krokisini asalım… Hademeyi çağırdı;

-Koş bir tane insan anatomisi getir, dedi…

Böbrek, akciğer, karaciğer, bağırsak, benim de bunlara alerjim var, ince kalın bağırsağı gördüm mü kafamın tası atıyor… Hademe getirdi, tahtaya asıyor, feryat eder biçimde bağırdım;

-Kaldııııııır…

Müfettiş şaşırdı;

-Neden hocam?

-Kaldıııııır… Boka karşı alerjim var… Ben sıçarken bile kendimden nefret ediyorum, dedim…

Benim dellenmem karşısında müfettiş kaçarcasına sınıftan gitti… Ekmeğimle oynamadı…

 

 

 

ALİ KURTTEPE

Ali Kurttepe Adana’nın en zengin adamıydı, saçma fabrikaları vardı, pavyona alıştı, bir hanıma takılmıştı, ama hanım elini bile sürdürmüyordu… Zaman zaman beni de pavyona götürdü, oalkol içerdi, ben cola alırdım… Ali Kurttepe hanımın yanına giderken, teypler o yıllarda yeni çıkmıştı, bilezikler, beşibiryerdeler alıp götürüddü… bana bir gün;

-Lan Deli Yücel senden bir ricam var…

-Emret itin olurabi…

-Lan şu anda 4 çift Tarsus burması al,( bugünkü fiyatı 500 milyon liraya bile alamazsın), götür yengene tak… Şu teybi de ver, gece pavyona geliyorum…

-Emrin olur abi, dedim…

Bilezikleri alıp otele götürüp elin oruspusuna vereceğim, günaha gireceğim;

Lan naaapiim,

Lan naaapiiim,

Lan naapiiim,

Doğru hanımının yanına gittim;

-Selamünaleyküm Selma Yenge…

-Ve aleyküm selam Lan Deli Yücel…(Selma yengem Kadir inanır’ın rahmetli abisi Mehmet’in de baldıyızdı, Halil Akgün’ün kızıydı)

-Doğum günün hayırlı uğrulu olsun…

-Lan Deli Yücel ne doğum günü? Delendin mi?

-Ali abim, sana 8 tane bilezik gönderdi…

Allah Allah,

Allah Allah bir şaşırdı, bir şaşırdı;

-Lan Deli Yücel hangi derede kurt öldü?

-Yooook,  öyle değil… Evlilik o zaman, nikah yıldönümü, falan kutlamak gibi bir gelenek yoktu….

-Yahu neyse bu bilezikleri Ali Abim gönderdi, dedim…

Kadıncağız çok duygulandı, akşam olup Ali Kurttepe kafayı çekip çekip pavyona gitmiş, kadın yanına gelmiyor, Ali Kurttepe;

-Ne yazi az mı gönderdik? Deyince…

-Ne gönderdinki?

--8 tane Tarsus burması, yanında teyp,

-Kimle gönderdin?

-Deli Yücel ile getirmedi mi?

-Haram olsun yok öyle bir şey görmedim…

Ali Kurttepe kafayı orada da çekmiş, çekmiş, doğru eve… Selma yenge boynuna sarılmış;

-Aliciğim, çok teşekkür ederim… Deli Yücel’le bana hediye göndermişsin…

Sabah oldu, Ali Kurttepe eve gelmiş aşağıdan bağırıyor;

-Laaan Deli Yüceeeeel…! İn aşağıya laaaaan…

-Buyur Ali abi?

-Lan hediyeyi neden yengene götürmemişsin?

-Yahu Ali abi, gül gibi yengem durukne, elin oruspuna takar mıyım?

-Lan Deli Yücel bir de sana deli derler, lan vallahi çok iyi etmişsin…

 

 

 

YANLIŞ BÜYÜ

Ben büyüye inarırım, allahını, imanını yıkan insan büyü yapsın, karşısındaki kişiyi zangır zangır titretir… Bor da otururken, karşımızdaki komşunu kızına aşık oldul…

Lan naaapim,

Lan naaapim,

Lan naapim? Her yerlere bahar geldi, çayda örnekler yüzüyor, ağaçlar yapraklarını açmış, meyve veriyor, yağmurlar çiseliyor, ben çok heyecanlanıyorum, aşıklığımın derecesi her geçen gün biraz daha artıyor… Lan öleceğim, bir arkdaşım;

-LAN Deli Yücel bir hoca var, gel ona büyü yaptıralım, madem aşıksın, o kız senin ayağına gelsin…

-Lan olur mu?

-Olur olur…

Gittik hocayı bulduk, Niğde deki hocaya 25 kuruşa büyü parası ödedik, geldik akşam hocanın söylediği suyu hazırlayıp, içindeki muskayı eritip komşunun evinin önüne döktüm, sabanh kız üstünden geçeck, büyü tutacak…. MKeğerse o gün teyzesine grimiş, orada kalıyormuş…

-Raaaap diye annesi suya basmasın mı?

Allah Allah,

Allah Allah, lan başıma gelenlere bak… Kadın bizim evden çıkmıyor, aramızda 35-40 yaş var…

-Yücel çok yakışıklısın,

-Yücel boyun çok güzel,

-Yücel boylu poslusun,

-Yücel muhteşemsin…

Annem de;

-Lan bu avrat delendi mi diyor?

-Aman Yücel ne akıllı… Yücel çok beyefendi… Ama mahallede her gün 50 kişiyle kavga ediyorum, taşı havaya atıp başımı altına tutuyorum…

Aman yücel,

Canım Yücel,

Paşam Yücel,

Gülüm Yücel, kadın bana kara sevdalı oldu… Halbuki ben onun kızına aşıktım, büyü yapan hocaya yeniden gittik;

-Hocam bu büyüyü bozalım… Yanlışlıkla suya annesi bastı, şimdi bana kara sevdalı oldu… Peşimden ayrılmıyor…

-Oğlum onu bozmam için devre yazmam şart, ver 25 kuruş daha, dedi…

25 kuruş daha verdim, bir büyü yaptı, getirip evinin önüne döktüm, hem annesi, hem de kızı bastı üstüne… Zaten kız beni sevmiyordu, daha çok tiksindi… Annesinden de kurtuldum, annesi beni unuttu… Büyü yaptıracaklara tavsiyem, Amman suyu dökerken zamanlamanızı iyi yapın…

 

 

 

ARİF TEKİN’İN GEÇMİŞLERİNE DUA

Vilayet Basın Müdürü Arif Tekin bir gün;

-Lan Deli Yücel, hanım içliköfte, ördek kavurması, kaz dolması yaptı; ciğerim mahmut’u da al gel… Geçmişimize bir kuran okursunuz… Hem de güzel bir yemek yeriz…

-Lan arif abi emrin olur, canın sağolsun…

Namazımı kıldım, yengemin yaptığı köftereler;

Bir iki,

Bir iki,

Bir iki,

Bir iki, derken tam 32 taneyedim… Herkes ördek kavurmasını, kaz dolmasını yiyemeyeceğimi sandı… Onlara da bir bıçak attım, açtım ellerimi;

-Amiiiiiin, dedim… Ey allahım okuduğum kuranı kerimi Arif Tekin’in geçmişlerine hediye eyledik, tüm geçmişlere, peygamberler, evliyalar, embiyalar, ruhuna hediye eyledik yarabbi…

Dua uzadıkça uzadı, uzadıkça uzadı, tam iki saat oldu; eller yavaş yavaş yorulup yere doğru iniyor, önce canlı olan sesler;

-Amiiiin, şeklinde çok silik şekilde çıkıyor,

-Arif Abinin komşularının ruhuna,

Arif abinin komşularının komşularının da ruhuna,

Arif abinin komşularının derken Arif Tekin;

-El fatihaaa dedi….

Beni çağırdıklarına ve çağıracaklarına pişman oldular, hem çok yedim, hem de çok dua ettirdim… Arif Tekin şöyle dedi;

-Lan Deli Yücel, arkadaş, bu eve her zaman yemeğe gelebilirsin, kaz dolması, ördek kavurması, içliköfte yiyebilirsin ama ne olur bir daha dua ettirme… El fatiha demesem sabaha kadar dua ettirecektin… Ölülerimizin ruhu şad olsun diye seni çağırdık ama onları hedefr ettin yahu…

 

 

BAŞBAKAN BÜLENT ULUSUNUN ŞEYİ

Çatalan Barajı’nın temel atma töreni hazırlanıyor; başbakan Bülent Ulusu da törene katılacak, sıkıyönetim korumatnılğı çok sıkı önlemler aldı… Ben de Fadıl Köyü’nde öğretmenim… Çocuklara çiçekler falan verip yollara dizdim, davullar, zurnalar çalıyor, Karaisalı yolunda bekliyoruz… Fakat Sıkıyönetim komutanlığından kesin emir var başbakanın arabası hiçbir yerde durmayacak, doğruca temel atma tören yerine gidecek…

-Vııııııııııınnnnn eskortlar geçti, ama ben kendimi arabanın altına atıp durduracağım… vali de Hayri Kozakçıoğlu,;

-Sayın başbakanım, burada heyecanlı bir öğretmen var, durmasanız kendini arabanın önüne atar, demiş… Başbakan da;

-Duralım öyleyse demiş… Durdular, çocuklara komut verdim;

-Hazırooooooooooollll

-Rahaaaaaaatttttttttt, Üç kere;

-Sağ ol, sağ ol, sağ ol… Dediler, kıyametler koptu, çiçekler verildi, Sayın Başbakanın yanına gittim, elini öpmek istiyorum…

-Öpiiiiiiiiim Başbakanım diyorum geri çekiliyor,

-Öpiiiiiiiiiim Başbakanım diyorum geri çekiliyor,

-Öpiiiiiiiim Başbakanım diyorum geri çekiliyor…

Üstüne doğru gidince elim hızla başbakana çarpmaz mı? Başbakan iki büylüm kaldı, adam doğrulamıyorur, rengi kırpırmızı, yeşil, mor oluyor d….larına vurulan adamı işetir…

-Şuraya işe başbakanım da diyemiyorum,

Sıkı,.yönetim komutanı sol, Vali sağ koluna girip adamı iki kat arabaya bindirdiler, temel atma töreninde de fazla kalamamış…

Ankara da Vali Hayri Kozakçıoğlu ile karlaşınca şöyle demiş;

-O deli öğretmen hala oraa duruyor mu? Ama resmi törenlere mörenlere sokmayın, adam heyecanından ne yaptığnı bilmiyor…. 50 yaşımdan sonra erkekliğimi kaybedecektim, günlerce açısını çektim…

 

 

 

BÖYLE OKUL MÜDÜRÜ VAR MI?

Ticaret Lisesi’nde paltolarımızı, şemsiyelerimizi dışarıya asar sınafa öyle gelirdik…. Çala çala benim paltomu çaldılar… Babam emekli maaşıyla bir palto almıştı, ben evde kaldığımda babam, babam evde kaldığında ben giyiyordum…

Baktım poltom çalınmış;

Hüngür hüngür, hüngür hüngür ağladım… Müdür çağırdı;

-Niye ağlıyorsun?

-Müdürüm paltomu çaldılar… diye hıçkırıyorum, Şahin Milcan Müdürüm gayet sakin bir sesle beni teskin edercesine;

-Lan Yücel zaten sana da büyük geliyordu, hocamın paltonu giyin geliyordun….

-Oluuuuusuuuuuuuuun ben babama bunu nasıl söylerim?Babam anamı beller…

-Ağlama, ağlama, hadi sana bir palto alırım, dedi…

Öğretmenler odasına gitmiş, birer lira, 50’ şer kuruş toplamış, bit pazarından bana yeni bir palto alıp getirmişti…. Allah nur içinde gölünde yatsın…Şimdi böyle müdür var mı acaba?

 

 

 

KARDEŞİME KIZ KAÇIRDIM

Küçüğümün küçağı erkek kardeşim;

-Abi lan?

-Ne var lan?

-Abi bankada bir kız beğenmiştim, benim bu kızı müfettiş gelmiş o da beğenmiş… eğer ben almasam, müfettişler alacaklar…

Hemen mküdürüm Ziya Şahin’in oğlu Çetin’ le baş başa verdik… Plan yaptık, ilkönce caminin imamını sabah namazına giderken kaçırdık, Ömer Hoca;

-Aman lan bismillah, nereye falan derken belimdeki tabancayı görünce karşı koyamadı… Sonra vilayetin köşede bekledik, kız bankaya doğru giderken onu da zorla arabaya attık, sonra erkek kardeşimi kaçırdım, hoca nikahlarını kıydı, taklayı, attılar ver elini Ankara Kaman, Gemlik, büyük kıllık, Küçük kutluk, Nide, Bor da düğünlerini yaptık, 1,5 ay sonra da Adana ya getirdim…Şimdi mesut ve bahtiyarlar….

 

 

 

TÖRENDE KÖPEKLER ÇİFTLEŞTİ…

Nusaybin de öğretmenim, 23 Nisan bayramını kutluyoruz… Kaymakamın yerine Üsteğmen vekalet ediyor, resmi geçit başladı, herkes hazır ol vaziyetinde duruyor, ben de köpekler tüfekler, çocuklarla geçiyorum… Hatta çocuklar av sahnesi tam olarak canlandırılsın diye evlerinden tavuk getirmelerini de istedim… Bir kaçtane de köpek vardı… Benim köpeğim kacıktı, herkes selama duruyor, köpeğin bir tanesi benim kancık köpeğin üstüne çıkıp;

-Raaaaapttt diye geçirmesin mi?

Köpeklmer kenetlendi, yüzlerce kişinin önünde çitleşiyorlar, herkes gülmeye başladı, resmi geçidin disiplini de bozuldu… Okula ertesi gün bir yazı,

-Bundan böyle resmi törenlerde köpeklerin geçmesi yasaktır…

 

 

 

TÜRKEŞ’İ BEYAZA BOYADIM

5 Ocak Adana nın kurtuluş bayramlarında avcıların en önünde yürürüm… Bol bol tüfek sıkarım, bardağın içine kireç koyarız, tören sıradında bir avcı bu bardığı havaya atar ben sıkıp parçalarm, bembeyaz un gibi dağılır kireçler… Halkda beni bol bol alkışlar…

Yine 5 ocak kurtuluş bayramı; protokolde;

Devlet bakanı Alpaslan Türkeş, Vali Mukadder Öztekin, Adana Milletvekilleri, tüm resmi ve kamu kurumların yetkilileri vardı… O geçitde de içi kireç dolu bardakları atan Pampam Mehmet’ti…. Mehmet’e protokolün önüne glince iki adet ad, daha çok alkış alayım ama bardakları yolun ortasına doğru at, dedim…

-Tamam Lan Deli Yücel, dedi…

Balkonlardan insanlar sarkıyor, yolların kenarında binlerce kişi var… Pampam Mehmet;

-Pattt diye bardakladı protokolün üstüne atarsa, diz çöktüm;

-Ploffff… Ploooof vurdum…

Parçalanan bardaklardaki kireçler Alpaslan Türkes’in tepesinden tırnağına kadar bembeyaz etti, Türkeş;

-Kim buuuuu? Diye gürleyince, çevresindekile altına edecekken birisi;

-Sayın Bakanım, bu ünlü Deli Yücel Türk sporunu çok sever, milliyetçi bir insandır, demiş…

Türkeş te; bundan sonra resmi bayramlarda silah sıkılması yasaklansın demiş… Bir hafta sonra yazı geldi, resmi ve dini bayram törenlerinde silah sıkarak geçmek yasaktır…

 

 

 

BASRİ KARABUCAK’IN ELİNİ ÖPMEYE GİDENİN

Bayramların amacı küsleri barıştırmak, kırgınları bir araya getirmek, yoksulları sevindirmek gönül almaktır… Ben, Ayla, Ceylan, Turna, Martı , karaca toplandık Basri Karabucak’ın hem bayramını kutlamak, hem de Amerika dan yeni döndüğü için geçmiş olsun demeye gittik…

-Selamünaleyküm Basri ağam?

-Lan Deli Yücel Aleykümselam… Hoş geldin…

Ganime yengem falan gayet nazik biçimde ilgilendiler… Bize Amerika dan getirdiği çikolataları ikram ediyor…

-Yücel bir daha daha al, aldım,

-Yücel bir daha daha al, aldım

-Yücel bir tane daha al, aldım

-Yücel bir tane daha al aldım…

Ben bu konulardan çekinmem”BUYUR” denildikçe alırım… Baktılar  gondoldaki çikolatalar bitmek üzere, Basri abi;

-Yenge nasılsın?

-İyim abi…

-Lan Deli Yücel sen nasılsın?

-İyiyim Basri abi, dedim..

Basri Abi birden;

-Yahu Deli Yücel bu hangi hanım? Dedi…

-İlk ve son hanımım…

-Lan Deli Yücel bok yeme, pezvenek, lan bu ilk hanımın mı?

-Basri abi, lütfen, evet…

-Lan Deli Yücel yapma, dikkat et… Geçen bayram elimi öpmeye getirdiğin(Abi ben evleniyorum yardım et) dipe top top bezler götürdüğünü unuttun mku?

-Ne zaman Basri abi?

Şakadır, espridir, güldük geçtik… Oradan çıkıp Silifke’ye kayınvalidemin elini öpmeye gideceğiz, arabaya bindik, bizim hanım Süleyman Sırrılaştı…. Suratı asık, sürekli dışarıya bakıyor, saçları elektrik çarpmış gibi tel tel dikleşti… Tekmili alan komutan edasıyla;

-Lan Yüceeeeeeel…

-Ne var Ayla?

-O hanım hangi hanımdı?

-Ayla vallahi billahi Basri abi şaka yaptı…

-Yoooook Çocuklarının başı için;

-Vallahi, billahi, alanlım tövme, senden başkasını götürmedim dediysem de inanmadı.. Arkadaş bayram başımıza kara geldi; Silifke ye nasıl gittik, Silifke den nasıl geldik anlayamadım…. Basri Abiyi daha sonra gördüm;

-Lan Deli Yücel Şaka yaptım, dedi…

Ayla ya telefon falan ettiyse de gönlünü almaya çalıştıysa da bir ayımız küs geçti… Bundan sonra Basri abinin elini öpmeye gidenin…

 

 

 

AMERİKALILARIN ÖLÜSÜ ÇABUK KOKUYOR.

İncirlik’te bir Amerikalı, ölmüş, Kanada ya götürecekler, cesedin bozulmaması için mumlayanması şart…

-Lan kim yapar?

-Lan kim yapar?

-Lan kim yapar? Derken akıllarına ben gelmişim… Çünkü avladığım hayvanları mumladığımı herkes bilirdi… Tercüman önde, Amirakalı kadın arkada, en sonra da bir arabaya koydukları Amerikalı ceset… Vee geldiler, durumu anlattılar, 250 bin liraya anlaştık; cesedi açıp ne göreyim; ne fil, ne geyik, ne inek, ne domuz, adam hiç birisine benzemiyor… Kocaman kafa, 59 numara ayaklar, boynu eğri… Karısına döndüm; tercüman aracılığıyla;

-İyi ki ölmüş, kurtulmuşsun, azmanmış, dedim…

Tercüman renkten renge girdi, bir tarafta üzüntülü kadın, bir tarafta bir ceset, bir tarafta benim söylediklerim…

-Bunu tercüme edemem beyefendi; kadın;

-Ne diyor, ne diyor? Diye sık sık soruyor…

Tercüman;

-Bunu tercüme edemem beyefendi diyor papağan gibi… Ben okulda öğrendiğim ne kadar sözcük varsa peş peşe söylüyorum…

-The desk, pencil, chair, corner, boook, yellow red, falan… Amerikalı kadın şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor…

Neyse siyanür, arsenik, elime ne geçtiyse adamın vücuduna pompaladım, Amerikalı oldu Ramses, alıp gittiler; annemler kır gün süreyle evde yemek yemediler… Mahalleliler  evlerine gavur cesedi getiriyor diye şikayet ettiler, kadın kocasının cesedini Amerika ya götürmüş, tabutu bir açıp baksalar ki, kurtlar yiyip bitirmiş… Amerikalı kadır Türk büyük Elçiliği aracılığıyla bana dava açtı 250 bin liranın 200 bin lirasını geri aldı… Artık yemin ettim Amerikalı mumyalamam…

G…verenler çok çabuk kokuyor,

Bir türk, bir arap, bir rus olsa daha fazla dayanır… Amerikalılar kadar çabuk kokan bir millet yeryüzünden yoktur…

 

 

 

3 HANIMLA HACCA GİTTİM

Hac’ca gideceğiz, yanımızda birisi 87, diğeri 97 yaşlarında iki kadını da götürmem gerekti… Müftüye gittim;

-Götürebilirsin oğlum ama nikah şart, şeriat oyunca değil, elini süremezsin….

-Peki, dedim, cami hocası bir yorum yaptı; bak oğlum bu din oyuncakdeğil, giderken kesin nikah yap, dönünçe de boşa olmaz kadınları, her durakta s..sin…

-Lan yapma, ama nasıl olur? Birisi 87, birisi97 yaşında…

Yanlarına gittim, ;

-Şer an haccınız kabul olmazmış, mutlaka nikah apmak şartmış… 97 yaşındaki;

-G…veren, d…bük…. Buyaştan sonra nikah mı olacağız? Hac dönüşü boşamayacaksın, sonra kocamın tarlasına konacaksın olur mu?

-O zaman sana karışmam, ama nikah yaparsam müftünün dediği değil, hocanın dediğini yaparım haaaa?

 

 

PETER HANS HASTA OLDU…

Mehmet Birol benim çocukluk arkadaşındı… Almanya ya gitmişti, yıllar sonra bir mektup geldi…

-Canım ciğerim Lan Deli Yücel’im Almanya da beni çok destekleyen, Berlin Emniyet Müdürü Peter Hans var, yanına gelecek, onu ava götür, ama adamı yokma…

-Emrin olur Lan Memet kardeşim…

İçimden de o g…veren gelsin onun anasını belleyeyim…

Adam geldi, havaalanında karşıladık, eve götürdüm, av için Namrun’a götürdüm…

Ora senin bura benim

Ora senin bura benim,

Ora senin bura benim, adamı taaa namrun dan Ereğli’nin Aydos dağlarına 21 saat yayan yürüttüm… Herifin anı-bacısı bellendi…

Sarp içniş çıkış başladı,

İndik-çıktık,

İndik çıktık,

İndik çıktık,

İndik çıktık,  hangi kanaldan su içirmeye kalksam içinden kurbağı yumurtaları, solucan pislikleri dolu… Adamın motoru bozuldu…

-Tırttt.

-Tırttt,

-Tırttt,

-Tırttt,

Toprak yerine taşların tepesine şaptı… Mağrada yatıyoruz;

-Lan Deli Yücel?

-Ne var Hans?

-Lan ben kaput… diyor… Bu adam üşümüş zangır zangır titriyor diye üstüne kaputumu örtüyorum…

Meğer Almanca raput hasta demekmiş… Mu macedalı yolculuktan adam hiçbir şey vuramadı…

Yollarda yata yata,

Dağlarda yata yata,

Adana ya getirdim…

Peter Hans Almanya ya uçakla gitti; Mehmet Birol’a demiş ki;

-Türkiye çok güzel,  Adana çok güzel, ama Deli Yücel var orada, yok ben bir daha gelmek…

 

 

 

HALAMIN BACAKLARI

Semiha halam 165 kiloydu… Çınarlı mahallesinde oturuyordu, ben de misafirliğe gitmiştim, dışarıda satıcının sesi geldi;

-Süüüüüüüülüüllllllk, Sülüüüüüüçüüüü…

Tııp bu kadar gelişmediği yıllarda sülükler alınıp şişman ve romatizmalı olanlara yapıştırılır kanı emdirilir, şiva verdiğine inanılırdı… Halam,

-Lan Deli oğlan 15 kuruş ver de 3 tane sülüm alayım…

-Tamam hala al… Ama paramı isterim… Lan hala ya vermesen? Aklıma götü kötü şeyler geliyor…

-Veririm lan deli oğlan…

Ya vermese

Ya vermese

Ya vermese,

O sırada sokaktan simitçi geçiyordu:

-Çöreeeeek… Çöreeeeek…

Ayağına sülükleri yapıştıran halamın aklına düşmüş; ya Yücel’in aklına düşers, ya parasını isterse, derken ben başladım;

-Haaaaaa, paramı isterim….

-Oğlum Arif gelsin akşam veririm…

Çörekçi bağırıyor;

-Çöreeeeeeeeekkkk

-Hala paramı ver, çörek alacağım….

-Yok oğlum akşam Arif gelsin vereceğim…

Halam çörekçinin gitmesi için küfürler ediyor…

(Vay senene s…çayım çörekçi…. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdü)

-Halaaaaa paramı veeeeer…

-Halaaaa paramı isterim…

Aldım elime taşları,

-Camınızı kıraram, kapınızı kırarım, paaaramda param….

-Param da param…

Halam dayanamadı, bacaklarına yapıştırdığı sülükleri tutup çekerse, ;

-Al sülüğünü, al küllüğünü diye,

Meğerse  sülüğün kafası meğerse gömülüyormuş… Kan emmeye devam edip, şişip düşmesi gerekiyormuş…Halamın ayaklarında daha sonra kocaman çibanlar çıktı, oğlu siyah merhem getirdi ve aylar sonra iyi oldu, sağlığına kavuştu…

 

 

 

UFO’LAR

Zabıta memuru Nevzat Doğan, Emin Başer,Naci Eroğlu ile birlikte geyik avına gittik… Kamp ateşimizi yaktık, uyku tulumlarımıza girdik ve uykuya daldık… Ateş sönmüş, közler;

-Çııııııııınnn, gökyüzüne çıkıyor,

-Çıııııııııın, gökyüzüne çıkıyor… Uçan daireler gibi aşağıya iniyor… Şakacaktan tüfeğimi çektim, kendi kendime bağırıyorum;

-Gelmeyin laaaaaan…. Buraya gelmeyin laaaaan…

-Dünyalılar uzaylılar kardeştir…

Nevzat uyandı bana bakıyor, elimi dudaklarıma götürüp;

-Sussssss işareti yaptım…

-Sakın sesini çıkartma, sağına soluna bak dedim fısıldayarak…

-Lan Deli Yücel bu ışıklar ne?

-Ufo’lar,  Ufo’ lar, Ufo’lar… Ufo’ lar geldi lan… Uçan daireler geldi, uçan daireler gitti, uçan daireler sabaha kadar burayı kontrol etti… Biz Nevzat’la sabaha kadar uçan daireleri konuştuk…

Yaktığımız ateşten çıkan çıngılar gökyüzüne çıkıyor, geri iniyordu;

-Uçan daire geldi, bak aşağıya iniyor, bak kondu, şimdi uzaylılar geri gidiyor… Bunlar beni çok iyi tanır… Geçmişten gelen bir dostluğumuz var… Ama kimseye söyleme…

-Tamam lan Deli Yücel söylemem… Ama çok sıkıştım tuvalete gitsem bir şey olur mu?

-Sesini çıkartma, tulumun içinden çıkma, gerkirse oltına yap gitsin, dedim…

Zabıta Nevzat Doğan, kımıldamadan, yerinden kalkmadan yattı… Sabah oldu, az daha donuna edecekti…

 

 

 

YERİN KULAĞI VAR

Karaisalı’nın Fadıl Köyü’nde öğretmenim, köylüler ara-sıra ekmek, süt, yumurta, peynir, sebze gönderirlerdi… Bekir Garip’in hanımı da bir gün içli köfte yapmış, kalaylı bir kapta getirdi;

-Yahu niye zahmet ettin, iyi ettin, dedim aldım…

Bir güzel yedim, kap içeride kaldı kadına da;

-Yıkarım gönderirim dedim… Kap boş gönderilir mi?

Unutmuşum 6 ay geçmiş, köyde dedikodu gezdiği yerde;

-Elleeem bu hoca bizim kabı da yedi…

-Ne kabı?

-İçli köfte götürmüştüm…

Hoca kabı yedi,

Hoca kabı yedi,

Hoca kabı yedi diye laflar aldı yürüdü… Bir gün kabı elime aldım, içine sadece bizim köyde, okulun bahçesinde yetişen hindi incirlerini koydum, götürdüm, kapısını vurdum;

-Annaaam anaaaam, hoca kabı yedi, bakırı yedi getirmedi demiştiniz;ama ben kabı boş getirmemek için bu incirlerin olmasını bekledim… Kadıncağız şaşırdı;

-Hocam vallahi ben öyle bir şey demedim…

 

 

KUŞ LASTİĞİYLE ŞEYTAN TAŞMALAMASI

Suudi Arabistan hükümeti az kalsın beni Kabe den kovacaktı; çünkü ne olduysa şeytan taşlamada oldu… Şeytan taşlama bir azap;

Büyük cemre,

Küçük cemre,

Daha büyük cemre, milyonlarca insan taş atabilmek için birbirlerini eziyorlar… Ölenler, düşenler, kafası kırılanlar, kolu kırılanlar… Ben hacca giderken kuş lastiği götürmüştüm, bak ağa akla ban, bir de bana deli derler… Herkes taşlamak için birbirlerini ezerken ben kuş lastiğiyle;

-Taaaak,

-Taaaak,

-Taaa hedefi vuruyorum… Meğerse kuş lastiğiyle şeytan taşlamak harammış… Taak diye taş arap hıcıların başını şişiriyormuş, polisler beni yakaladı, lastiğimi aldılar, başladılar beni jooopla dövmeye;

-Lan amcaaa yapmayın,

-Lan amcaaa yapmayın,

-Lan amca yapmayın, ben şeytan taşlamaya geldim…Ben kafa kırmaya gelmedim, ben masumum, dedim…

-Yallah ruh…Yallah ruh kodes doset, diyorlar…

Arapça bilen birisini buldukta;

-Lastiği insanların değil, şeytanları taşlamaya getirmiş deyince serbest bıraktılar…

Dünyada kuş lastiğiyle şeytan taşlayan ilk ve tek akıllı insan benim… Yakalap, jop yine ama sonra da serbet bırakılan kişi de ben oldum…

 

 

 

OĞLUMUN SÜNNETİ

Ben üç kez sünnet oldum, bir işe yaramadı, oğlum Karaca’nın sünneti önemli bir iş gördü… Biraz büyüdü;

-Baba bana tüfek al, baba bana tüfek al, baba bana tüfek al…

-Lan oğlum neyle alacağız? Para lazım…

-Baba bana tüfek al, baba bana tüfek al, baba bana tüfek al…

-Oğlum tüfek pnarayla alınır, neyle alacağız?

-Baba ben o zaman sünnet olayım… Onunla alalım…

Bak efendi akla bak, Deli Yücel derler, aklına bak oğlumun…

-Tamam oğlum, gerçekten sünnet yaparız, el alem hediye getirir tüfeğini alırız….

Hürriyet Gazesinin toplu sünnet etkinliği vardı, gittim, apar-topar çocuğu sünnet ettirdim ama kimsenin haberi olmadı, kim hediye getirecek… Oğlumun sünneti törenle falan olmalı ki o zaman hediye geldi… Oğluma dedim ki;

-Oğlum seni evde yatırırız, sanki sünnet olacakmışsın gibi, sonra gelen hediyelerle sana tüfek alırız…

101 kirvesi vardı zaten oğlumun, bir davetiye bastırdım;

-Oğlumuz Karaca’nın sünnetine eşinizle birlikte onur vermeniz rica olunur….

Sünnette tandır kebap, içli köfte, mumbar, Konya Darende, Adana kebapları ikram edilecektir…

Ataman Fedai davetiyenin altına şöyle yazmış;

-Lan Deli Yücel’e güvenip aç gelmeyin, evinizde yemeğinizi yiyin, Deli Yücel’in aklı belli olmaz, son gelenlere de yemek kalmaz…

Davetiyedeki tarihte gelen geldi, gelen geldi…

-Yahu sünnet ne zaman oluyor?

-Geç kldınız,

-Sünnet ne zaman olacak?

-Geç kaldınız… Bazıları da;

-Sabah geldik, çocuk sünnet olmuştu…

Neysei gelenler para vermişti 450 bin lira toplantı, gittim, baretta marka bir tüfek aldım, oğlum;

-Bak baba gördün mü? Küfür ettiğimde(sus alçak) diyordun, aklıma sünnet gelmeseydi tüfeği nasıl alacaktık? Şeyim şimdiden işime yaradı…

 

 

 

BORCUNU ÖDERKEN İNTİKAMIMI ALDIM

Valilik Basın Müdürü Arif Tekin’e uğradım….

-Lan Arif abi, Fadıl Köyü muhtarı Nazmi Avcı’ya 60 bin lira borcum var… Adam bana kefil olmuştu, haciz edildi…. Traktörünü götürdüler, zor duruma düştü, çok sıkıntı çekdi, lan şimdi paralandım, gel senin arabana 1000 tl bensin koyalım Salbaş’a beni götür… Seni severler, ne de olsa Turgut Tekin’in kardeşisin…

Arif Benzin parasını duyunca göklere uçtu, oysa 500 liralık benzinden daha az benzinle gidip gelirdik…

-Lan Deli Yücel, canın sağolsun, benzinin ne önemi var…

Ben de Merkez Bankasına gittim 60 bin liralık parayı;

10’ar liralık,

5’er liralık, desteler halinde yaptım… Ayrıca 20 bin lirasını da içinde 5 kuruşluk, 10 kuruşluk, 25 kuruşluk, bir liralıklardan oluşan bir biçimde yaptırdım… Arımızla namusumuzla borcumuzu ödeyeme köye vardık…

-Selamünaleykim…

-Aleykümselam…

Arif konuşmaya girdi;

-Deli Yücel’e sen küsmüşsün,kardeşim, öteki dünyada alacaklı hakkını yine alacak….

Muhtar ofladı, pufladı, Arif Tekin’e döndü;

-Arif madem sen geldin, bu iş burada bitti, canın sağolsun… hoş geldiniz dedi, çocuklarına bağırdı;

-Yemek hazırlayın…

İçli köfteler, çif köfteler, sıkmalar, ayranlar doldu yer sofrası… Arif beni dürtüyor;

-Lan Deli Yücel Allah senden razı olsun… İyi ki borcunu ödemeye kalktın, sayende içli köfte yiyoruz… Yemekleri yedik, kahvelerimizi içik, Arif;

-Nazmi abi sıra borç ödemeye geldi dedi, ben;

-Hele bir legen getirin dedim… Kocaman bir legen geldi, arabanın bağajındaki  valizi getirdim, açtım, aslında bir 50 bin liralık, bir de 10 bin liralık tamamını ödemek mümkündü, ben onlardan intikam alacağım ya, beni üzmesi kolay mı? Bozuk para torbasının ipini çözdüm;

-Şangııııırtttt diye legene döktüm, kağıt paraların destesinin bağlarını kopartım, onları da leğenin içine doldurdum, koskoca bir legen para oldu… Karıştırdım, karıştırdım, karıştırdım…

Adam, hanımı, kızları, arif, başladılar saymaya, 5,10,20,30 diye baştan başladılar, tekrar 5,20,40,70 diye saydılar saydılar.. Baştan tekrar başladılar,

Saydılar,

Saydılar,

Saydılar baktık ki altınkan kalkamayacaklar, Nazmi Avcı ayağa kalktı;

-Hanııım kaldır bu paraları kaldır…. Adam bizim aklımızı zayi ettirecek, pösteki saydırıyor…

Arabaya bindik Arif dedi ki;

-Lan Deli Yücel, sana deli diyenin anasını avradını s… Akıllı adamsın… Lan borcunu bile öderken acı biçimde intikamını alıyorsun, senden korkmayan kafirdir…

 

 

DURAK IN İTİ

Dyp milletvekili olan Veli Antaç Durak, Beden Terbiyesi İl Müdürüydü orada çlaşıyordum… Ava gideceğim, bıldırcınlar keklikler, ördekler, kazlar ovada dönüp duruyor, ben çalışıyorum…

İl müdürlüğüne bir dilekçe yazdım;

-Ninem öldüğünden dolayı yıllık iznime mahsuben 5 gün izin verilmesi…

Altına not dilekçe kaydı ile geldi;

-Soralım, geçen sene de bu tarihte yine ninesi vefat etmişti, şimdi vefat eden hangi ninesidir?

Altına not yazdım;

-Geçen sene vefaad eden ölen babamın annesiydi, şimdi ölen annemin annesidir…

Dilekçe altına;

-Uygundur, izin verilmesi…

Dedemi iki kez, ninemi üç kez öldürdüm… Öldüre öldüre öldürecek kimsem kalmadı… Düşündüm,

-Vali Andaç Durak neyi sever?

Beden Terbiyesi İl Müdürlüğünün bahçesinde “ORFE” isimli bir siyah kurt köpeği vardı… Sürekli bağlı dururdu… Köpek öyle büyük, öyle korkunçtu ki; yanına kimseyi yaklaştırmazdı… Deli Muhitini buldum, bir dişi köpek getirdi, uzaktan uzaktan yanına yaklaşacağız, sonra da köpeği kaçıracağız, köpek kanca…

-Sınıf sınıfffff diye yanına yaklaştı, Orf bir iç çekti ki, Toroslar dan esen rüzgarlar gibirdi…

-Vuuuuuvvvvvvv…. Vvvvvvvvvvuuuuuuu

Yavaş yavaş,

Yavaş yavaş,

Yavaş yavaş köpeğin tasmasını yakaladık, attık arabaya, doğru bizim eve… Veli Andaç Durak yana yana köpek arıyor, ne kadar yetkili, görevli, görevsiz kim varsa hepsini seferber etti…

-Bana Deli Yücel’i çağırın, demiş… Gittim;

-Lan Deli Yücel, sana bir işim düştü…

-Emret Müdürüm;

-Lan Deli Yücel Orfe’yi çalmışlar…

Bilmezlikten geliyorum:

-Allah Allah kim çalacak ki? Belki de kızan olup dişilerin peşinden gitmiştir…

-Yok lan Deli Yücel benim köpek namuslyudur gitmez…

-Müdürüm köpeğin namuslusu mu olur kızan olursa çeker gider ama;

-Lan Deli Yücel git, araştır, köpeği bulursan sana bir hafta izin vereceğim…

-Baş üstüne müdürüm, bana araba verdi, gittim abdal kardeşlerimi gezer gibi yaptım, birkaç saat sonra köpeği getirdim…

-Müdürüm, izin?

-Tamam lan gidebilirsin… Ben izini koparttım, aradan altı ay geçti, yine ava gitmem lazım, izin yok…

-Ne yapayım? Tekrar Deli Muhittin’e  o kişi köpeği getirttim; Orfe’yi çalıp eve götürdüm, bende ortalıkta görünmüyorum, bilerek…

Veli bey beni aratmış;

-Deli Yücel’i bulun bana demiş… Yanına gittim, aynı şeyleri söyledi…

-Lan Deli Yücel o zaman bu köpeği iğdiş edelim…

-Yok yahu günah olur…

Neyse Abdal kardeşlerime gider gibi yaptım,eve gidip köpeği getirdim, yine bir hafta izin aldım… Aradan iki ay geçti, aynı marayla Veli Beyin köpeğini yine çaldım…

Ambulanslar,

Resmi araçlar,

Çalışanların hepsi Orfe’yi arıyorlar… Abdallara kendisi gitmiş, ama benden de şüphelenmişler, neyse köpeği ben bulup getirmiş gibi yaptım… veli Bey;

-Lan Deli Yücel sana bu defa 15 gün izin, dedi…

Sevinçten havaya uçuyorum…

-Hay Allah razı olsun müdürüm, deşekkürederim…

Meğerse Veli bey evimize, hanıma telefon etmiş;

-Ayla Kızım, Deli Yücel bizim köpeği götürmüştü, tasmasını getirmeyi unutmuş, bir adam göndereyim de onu veriver…

-Tamam Abi, demiş…

Yalancının munu yatsıya kadar sözü burada çok doğru, foyam böylece meydana çıktı, memur Türkan’ı çağırdı;

-Bu Deli Yücel ne kadar köpek izni kullandı?

-14 gün müdürüm…

-Kızım bu günleri, yıllık izininden düşün, dedi…

 

 

 

 

 

YEĞENİM HALUK

Yeğenim Haluk’u bir dava va götürmüştüm, işler kötü gitmiş tam 26 yıl benimle görüşmemişti…Bir gün yanına gittim;

-Yeğenim lan sana alabalık yedireceğim, yediğin yerde titreyeceksin günde 5 takla atacaksın…

-Sahi mi Lan amca?

-Sahi lan… Hem vallahi, hem billahi… Hem alabalık yersen içinde ara varsa içini iyileştirir, dışında yaran varsa, üstüne koysan onu iyi eder, kırık kemikleri kaynatır…

-Peki lan amca…

Yiyeceğimizi, içeceeimizi aldık  ver elini Papaz’ın bahçesi…  Sular çağlıyor, alabalıklar atlıyor… Bakıcı Mustafa ya ikişer kilo balık vermesini, bir bölümünü de temizlemesini söyledim…. Ama fazla temizleme, insan yiyince kudurur… Burada duramayız sonra…

-Tamam Lan Deli Yücel abi….

Yerken yerken,

Yerken yerken,

Yerken yerken artanları da alıp doğru eve geldik… Sabahleyin Haluk’a telefon açtım;

-Yeğenim Haluk, ne oldu?

-Yapma lan amca senin yapıtğın iş mi be?
-Lan neoldu?

-Nerede söyledin şifa diye, çok takla attım diye yengen bundan sonra eve alabalık getirmemi yasak etti…

Demek ki kudurmuş;

-Üzülme yeğenim, biz o balığı kurufasulye, armıt,elma diye de eve sokarız…

 

 

 

SUDAN SINIF GEÇTİM

Yüzücü Ergüven, basketçi Haşimo, Ruhi Yangın’ın da hocası olan Bakkal Mahmut beni okuttu… Hoca:

-10 allahın, 9 peygamberin, 8 hazretin, 7 şeyhülislamın derdi, 4 verirse canı çıkardı… 4 gün uyuyamazdı… Bizim enişte Bakkal Mahmut’un evini kiraya tutmuş, 2 bin lira olmasına rağmen, 4 bin lira kira parası almış… Eniştemin halasının mine Yavuz isminde bir kızı vardı… Mine küçüktü, çok güzel bir kızdı, Hülya Koçyigit gibi çalışkandı…  Konuşkan, akıllı, o yıllarda da 3,4,5  yaşında falan vardı… Mine’yi çağırdım…

-Mine kızım, her akşam balkona çıkıp, Mahmut amcaaaa, Bakkal Mahmut amcaaa diyeceksin… O da;

-Buyur yavrum diyecek… Buyur evladım diyecek… Sende ona;

-Deli Yücel amcamı sınıf geçirdin miii?

Hoca da;

-Hayır derse kafasına bir kova su dökecektin…

Mine her gün, her gün, her gün, kafasına su döke döke, artık Bakkal Mahmut imana geldi… Beni de sınıfımı geçirdi, 4,5 tan 5 vermişti… Hayatım kurtuldu…

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder