21 Haziran 2021 Pazartesi

Çivi


 

ÇİVİ

 

ÖNSÖZ…

Çalıştığım yerel gazetelerdeki köşe yazılarımdan oluşan bu kitabımda da kentimizin çeşitli konularını anlattım…

Merhaba, “KILÇIK” isimli kitabımdan sonra ikinci çalışmam olan “ÇİVİ” ile karşınızdayım…

Önsöz yazmak dünyanın en zor işi… Hele burada yorum yapmak, okuyucuyu şartlandırmak, yanlış bence…

“KILÇIK” isimli kitabın önsözünde şöyle demiştim;

-Aslında uzun söze ne gerek var… Buyurun okumaya buradan başlayın… Yazlarımın sizi sıkmayacağını sanıyorum…

Konuları yazarken, yalın, çıplak, dolaysız anlatımı tercih ettim… Ne derecede başarılı olduğum siz okurlara kalmıştır…

Evet, burada da aynı şey söz konusu;

-Buyurun açık ilk sahifeyi…

Abdulkadir Kaçar Adana 1989…

(Bu makalelerim 1980’lerin sonunda yayınlanan Yeni Güney Haber Gazetesinde yer almıştır…

NAMUSSUZLAR!

Bakın şu şerefsizlere,

Bakın şu namussuzlara,

Hiç utanma,

Hiç sıkılma,

Hiç haya,

Hiç namus yok…

Biraz utanma,

Biraz yüz,

Biraz arlanma,

Biraz sıkılma olsaydı böyle yapmazlardı…

Nereye gitseniz karşınızda…

Nerede oturursanız yanı başınızda…

Sanki atom hızıyla hareket ediyorlar…

Her şeye burunlarını sokuyorlar…

Her şeye karışıyorlar…

Olmaz efendim asla olmaz, olamaz…

Yüzsüzlüğün, utanmazlığın bu kadarı da olmaz olamaz olmamalı…

Kaç defa söyledik;

Defolup gidin,

Uzaklaşın, başka yerlerde görün işinizi…

Anlayan kim?

Dinleyen kim?

Utanan kim?

Bunlar olmasa sözün ne anlamı var?

Can şu sivrisineklerden söz ediyorum…

-Vızzzzzz… Tızzzzz…

Bu günlerde de öyle büyüdüler, öyle semirdiler, geliştiler ki;

Kuzu oldu mübarekler kuzu…

Gözlerime gördüm… Ayakları 3-4 santim, bedeni 2,5 santiden daha büyük olanları bile var…

Hadi bunlar telden geçmezler…

Bir de mini minnacıkları var…

Küçükleri var…

Yatıp lambayı söndürdüğünüz an saldırıya geçiyorlar…

-Tızzzzz… Tızzz… Kulağınımın dibinde…

Gidin kardeşim…

Defolun buradan…

Sazlarınızı başka yerde çalın, akortlarınızı başka yerlerde yapın…

Sazlarınız başka meclislerde çalın…

Sizin başka işiniz gücünüz yok mu?

Be deyyuslar…

Utanmaz arlanmazlar…

 

BELEDİYE SEÇİME HAZIRLANIYOR…

Gelin öpün,

Gideni öpün,

Size hizmet edeni öpün,

Selam vereni öpün,

Gülümseyenleri öpün…

Seçime gidiyoruz…

Evet, belediye seçime hazırlanıyor ya;

Tüm hesaplar seçim ve oy hesapları üstüne kurulu…

-Ne hizmet götürsek?

-Ne oy alırız?

Bu seçim ne güzelmiş…

Keşke her gün seçim olsa…

Yapılmayan işler yapılsa…

Görülmeyen hizmetler görülmeye başlandı…

Vatandaş bu davranış karşısında şaşırıp şaşırıp küçük dilini yutma noktasına gelip gelip dönüyor…

Yeni yöntem şu;

-Şikâyetçi olanların sorunları, şikâyetçi olmayanlardan alınan malzemelerle çözümleniyor…

-Amma büyük başkan…

-Bravooo başkan…

-Yaşa başkan, gibi teşekkür sözleri belediye yankılanıyor…

Başkan şişiyor, kabarıyor…

Örneğin su patlağınız var… Suyu patlamamış vatandaşın suyunu patlatıyorlar,  oradaki sağlım borularını alıp getirip, patlayanlara takıyorlar…

Bir süre sonra boruları alınan vatandaş belediyeye gelip şikayet ediyor…

O boruları bu kez söküp yeniden eski bölgesine takıyorlar…

Böyle böyle seçim gününe kadar şikâyetleri kısa vadede önlemeye çalışıyorlar…

-Ağacımız yok başkanım… Ağaç olmasa oy da vermeyiz diyenlere, anında hizmet veriliyor…

İş araçlarıyla şikâyet gelmeyen mahallelerdeki tüm ağaçları söküp, şikayet gelen mahallelere ekiyorlar…

Bir süre sonra ağaçlarının yerinde yeller estiğini gören seçmen;

-Külliyen olmaz, ayıptır… Yazıktır… Ağaçlarımızı geri istiyoruz… Yoksa oy vermeyiz, diyorlar….

İş makineleri bu kez yeni dikilen ağaçları yeniden söküp eski yuvalarına geri dikiyorlar…

Ağaçlar filizlenip çiçek açıyor… Meyve veriyor… Ama gariban ağaçlar mahalleler arasında seyahat etmekten kurtulamıyorlar…

Ama şikâyetler anında cevaplanıyor… Seçime doğru giderken başkanın ve ekibinin bu yeni yöntemi harika…

Muhtarlara,

Meclis üyelerine(iktidar),

Partili üyelere araçları verin,

Yolları yaptırın,

Suları getirin,

Seçime gidiyoruz…

Otobüsleri,

Midibüsleri,

Minibüsleri,

Dolmuşları,

Şikâyetçi olan hatlara kaydırın seçime gidiyoruz…

Eski bulvarlardaki ağaçları söküp, yeni yerlere ekin…

Seçime gidiyoruz kardeşim…

Öpün vatandaşı,

Öpün, öpün, öpün,

Hizmet verenleri öpün…

Şikâyet edenleri öpün…

Şikâyetçi olmayanları öpün…

Vurmayın,

Tutmayın, sıkıştırmayın, öldürmeyin,

Bırakın belediyedeki fareler yaşasın,

Zaferimizi görsünler,

Seçime gidiyoruz…

Silin,

Silin,

Silin,

Yerleri, belediyenin etrafındaki  sokaklara kadar silin…

Vatandaşa beğendirin…

Seçime gidiyoruz…

Zabıtaya söyleyin,

Efendi,

Olgun,

Centilmence davransınlar,

Seçime gidiyoruz…

Kabir,

Nazik,

İnce,

Telefonla kibar konuşsunlar,

Seçime gidiyoruz…

Haritaları

Krokileri çıkartın,

Kaç ev,

Saç sokak,

Kaç mahalle var?

Hepsini sayın…

Birer kitap,

Birer dergi,

Birer takvim gönderin…

Seçme gidiyoruz…

 

4-K HİKMETİ…

Kadirli,

Kozan,

Karaisalı,

Karataş…

Ne zaman ANAP kulislerine girseniz hep;

4-K’ nın gücü tartışılır…

Bu artık bir şifre haline geldi…

Bir tartışma mı var?

-4-K’ lı mı?
Aman Allah’ım…

Hangi taşı kaldırsanız altından 4 K sözü çıkıyor…

1992 deki genel seçimlerde kim milletvekili olacakmış?

-4K bilir kardeşim…

-Peki, Adananın siyaseti tarihinde en etkili olan kişi kim?

Tereddütsüz;

-4K’lılar…

Adananın politikasını kim yönlendirir?

-4K’lılar…

Milletvekilliği kimler arasında paylaşılır?

-4K’ lılar arasında…

Kim milletvekili olur?

-4K’ lıların istedikleri…

Kimler bakan olur?

-4K’ lıların üstünde ittifak ettikleri…

Kimler partilerde il ve ilçe başkanı olur?

4-K’ lılar…

Kimler belediye başkanı olur?

4K’ lıların istedikleri…

Türkiye’ nin en ateşli siyasi kulisleri nerede olur?

-4K’ da…

Atama,

Tayin,

Sürgün,

Bozgun,

Vurgun,

Nerede olur?

-4K’ da…

Peki, toplansa nüfusu Adana nın onda biri etmeyecek olan bu 4K politikada neden böyle güçlüyken,  3 milyon Adanalılar ne yaparlar?

-Onlar 4K’ ları izlemekten başka bir şey yapamazlar…

-Sonra?

-Sonra? S onra? Sonrası var mı bu işin… Hayat durmadan akıp gidiyor işte…

Parsayı,

Mamayı, pastayı,

Parayı,

Pulu,

Makamı,

Etkili görevleri,

Yetkileri, 4K alıp götürür…

-Peki, onları gören Adanalılar ne yapar?
-Abovooooooooo o kadar götürene bir bakan gerekmez mi?

İşte onlarda bakar, bakar, bakarlar…

 

DÖNER KAPI MACERASI

Adana Merkez Postanesine döner kapı takıldı…

Ama tutmadı…

Postaneye her dakika 20 ile 50 kişi girip çıkıyor…

İçeriden çıkamayanlar, dışarıdan giremeyenler…

Kapının her iki yanı da tıklım tıklım…

Kapı dönüyor;

-Vınnnn… Vınnn… Vınnnn…

-Aman kolum koptuuuuu!

-Anne neredesin?

-Of ayağım dışarıda kaldı…

-Anne çantam dışarıda kaldı… Onu da getir…

-Kalsın… Çıkışta alırız…

Kapı dönüyor…

-Vınnnn… Vınnnn…

Şalvarlı gelen vatandaş koşuyor,

Tek kişilik kabinde birden iki, üç, bazen dört kişi oluyor…

-Şalvarıımmmmm!!!!

-Eyvaahhhhh Uçrukunum takıldı…

-Durdurun şu kapıyı yahu?

Giren kapının dönüşüyle yeniden dışarı çıkıyor,

Çıkan kapının dönüşüyle içeri geri gidiyor…

Bağıranlar, çağıranlar…

Adamın şeyi şey oldu…

Dışarıdakiler kapıya sıkışanlara gülüyor;

-Hahhahahahahahahah

-Adama bak yahuuu?

-Çocuğun pabuçları dışarıda kaldı…

Şalvarlı köylü;

-Yahu beni rezil ettiniz… Donumun yarısı dışarıda kaldı…

Kapı dönüyor

-Vınnnnn… Vınnnnn…

Milyonluk kürkü ile gelen bayan, iki tarafta biriken yüzlerce insan içeriye de giremiyor, dışarı da çıkamıyor…

-Kürküüüüüm!

-İtmeyin yahuuuu?

Dışarıda kalan, kürkünü sokak çocukları çekip koparmaya çalışıyor…

Alıp kaçacaklar…

Kapının iki tarafı insanlarla kaynıyor…

Kürklü kadın döner kapıyla bir dışarı çıkıyor, bir içeri giriyor…

-Kürküüüüüümmmmm, durdurun bu kapıyı!

Bedeni içeri girerken, kürkünün kolları döner kapıya sıkışıp kopuyor…

Kapıyla birlikte dönüyor…

-Vınnnnn vınnnn kapı durmadan dönüyor…

Belediye seçimleri yakın ya, politikacı seçmenlerine kendini tanıtan vatandaşlara kartını postalamak için geliyor… Sıraya giriyor…

Kendiyle birlikte iki kişi birden döner kapıya gidiyor…

Mektuplar yerlere saçılıyor…

Politikacı feryat ediyor;

-Kartlarııııımmmm! Mektuplarım!!!!

-Eyvaaaah!

-Mektupların mahvoldu…

-Öteki politika arkadan bağırıyor…

-Kartları s.t et…

-Bana yol ver kardeşim…

-Vınnnn… Vınnnn kapı durmadan dönüyor…

-Ay boğuluyorum diyor yaşlı kadın…

-Yol verin ablayaaaa diye bağırıyor arkadan birisi…

-Ayol sabahtan beri kapıya bekliyorum… İçeriye giremiyorum…

Politikacı

-Mahvoldum… Kartlarım çamur oldu… Bunları gönderemem… Artık seçilemem…

-Sizin döner kapınız yerin dibine girsin…

-Vay PTT vay…

-Vınnnn Vınnnn… Kapı dönüyor….

-Yaktın beni PTT…

Kapı dönüyor;

Doktor geliyor kapıya takılıyor,

Memur gelip kapıya takılıyor,

İşçi, işsiz, avukat, profesör, belediyeci, maliyeci DSİ ci, lağımcı, çukurcu, genelevci, tuvaletçi, kapının iki tarafında yüzlerce kişi içeriye girmeye çalışıyor; içeri girenler çıkmaya çalışıyor…

Sanki birinci ve ikinci dünya savaşı oluyor…

Döner kapıda insanlar göğüs göğse sanki muharebe yapıyor…

Kaçanlar kurtulanlar,

Düşenler kalkamayanlar,

Kürkü yırtılanlar,

Çantası döner kapıya sıkışanlar,

Mektupları dönülenler,

Donları kapıya sıkışanlar,

Döner kapının kurbanı oluyor…

PTT nin taktığı döner kapı;

-Vınnnnn Vınnnnn durmadan dönüyor…

 

ADANA VE HOUSTON KARDEŞ KENT OLACAK…

Adana belediye Meclis toplantısında bir teklif vardı:

Genel Sekreter yardımcılığı yapmıştı…

-Adana ile Amerika Birleşik Devletlerinin HOUSTON kenti, kardeş kent ilan edilecekti… Teklif öncesi belediye içinde ve dışında konuşmalar yapıldı… Teklif kanunlar Komisyonuna havale edildi ya;

-Houston neresiydi?

Meclisteki konuşma Fevzi Çapar soruyor;

-Oğlum Şaban tıraşın çok güzel… Nerede oldun?

-Vallahi abi Houston da…

Dışarıdaki konuşmalar ise şöyle;

-Houston nerede acaba?

-Bak şu cahile…

-Nerede peki?

-Amerika da tabi…

-Ha Başbakan Turgut Özal orada BY PASS ameliyatı olmuştu ya…

-Tamam tamam… Hatırladım…

-Amerikalı hastadan daha çok orada Türk hasta varmış…

-Doları olanlar ancak gidebilirler…

-Ya doları olmayanlar?

-Geberikler…

-Adana ya Houston kaç kilometre?

-Acaba bu Houston Yunanistan’a yakın mı?

-Ya?

-Kardeşim Büyük Okyanusu yani dünyanın en büyük denizini geçiyorsun… Sonra karşına çıkıyor…

-Duydun mu?

-Neyi?

-Hemoroit(mayasıl) orada çok rahat ameliyat ediliyormuş…

Belediye Meclisindeki konuşmalardan bazıları;

-Houston’u getirip Adana’yı göstereceğiz… Bak kardeşim ne hale geldi bu şehir? Haline bak acı diyeceğiz… Yardım isteyeceğiz… Kardeş kardeşe yardım etmez mi?

-Kardeşim önce kardeş şehir ilan edilmesini kabul edeceğiz… Sonra da bir Amerika gezisi…

-Houston Belediye Başkanı Adana ya gelir mi acaba?

-Neden gelmesin ki? Gelir elbet… Çünkü İncirlik Üssünde zaten Adana’yı avuçlarının içi gibi biliyorlar…

-Sadece Adana’yı mı?

-Dünyayı… Dünyayı…

Başka konuşmalar şöyle;

-Kardeş kardeşin malına ortaktır…

-Evet… Amerikan Gizli Haber Alma örgütü CIA da gelir mi?

-Yoksa gelmediklerini mi anlatmak istiyorsun?

-Ohoooooo Amma da cahilsin…

-Desene Amerikan filmlerindeki kovboylar da geniş kenarlı şapkaları, atlarıyla gelip buraya yerleşecekler…

-Hadi canım sende…

-Amerikan dizileri Adana da çevrilir mi?

-Neden çevrilmesin?

-Amerikan’ın sattığı filmleri Adana’yı izleriz o zaman…

-Houston’daki uzay istasyonlarından biri de kurulur mu acaba?

-Ne güzel olur…

Amerika’nın 1988 de Merih e fırlatmayı düşündüğü insanlı füze Adana’dan gönderilse… Dünyanın gözü kulağı hep Adana da olur vallahi…

-Peki, Rusya ile Amerika arasında bir savaş çıksa o zaman ne olur?

-Rusya gidip Houston’u bombalayacağı yerde Adana’yı bombalamaz mı?

-Kardeşin malı ortaktır… Ama kardeşlere gelecek zararlar da ortaktır…

-Kardeşim Houston la kardeş olsak hem yararları hem de zararları var…

-Yahu zaten yararları ve zararları ülkemizdeki 13 NATA üssüyle ortaya çıkmamış mı? Houston’la kardeş olsak ne yazar, olmasak ne yazar…

-Haklısın…

-Kardeş olalım da bazı gelecek kötülük ve iyiliklere(kardeşimin yüzünden geldi)deriz olay biter…

Bakalım Adana ile HOUSTON Kardeş kent olabilecekler mi?  Kanunlar komisyonuna gönderilen dosyadan nasıl bir sonuç çıkacak?

 

VAH ADANA VAH…

Milletvekili seçmiş yararını görememiş…

Bakanlık beklemiş verilmemiş…

Yazar yetiştirmiş İstanbul’a gitmiş…

Şair,

Sinemacı,

Artist,

Doktor,

Profesör,

Her alanda bilin adamı yetiştirmiş ama hiçbir yarar görmemiş…

Yani Adana’yı tarihini inceleyin hiç birinden nasibini alamadığını görürsünüz…

Şimdi ne için bu kadar karanlık tablo çizdik?

Şunun için;

Modern ülke görmüş arkadaşım bize otururken, dünyadaki toplu taşımacılığı anlattı…

Dinleyip moralini bozulmaması mümkün değil;

-Örneğin İngiltere de insanlar ağır metro ile yerin 6 kat altında toplu taşımacılık yapıyormuş…

Sörler, kontlar, beyler, beyefendiler, papyonlular, , lüks giyenler, süper sosyete hep bu metro ile seyahat ediyormuş…

Yine Avrupa da üç katlı otobüsler varmış… Bunlar hep özel güzergâhlardan, hızlı taşımacılık yapıyormuş…

Bu araçların modellerinin olduğu gibi korunmasına da özen gösteriyormuş…

Bu dünya ülkelerini gezen arkadaşımız, klasik toplu taşımacılık sıralaması yaptı…

Meğerse Adana, dünya sıralamasında en geride gelen dolmuş sistemini uyguluyormuş…

-Çağ atladık, atlıyoruz, teraneleri süre dursun;

Evet evet,

En son sıralarda gösterilen toplu taşımacılık araçları ile tanınıyormuşuz… Haberimiz yokmuş…

Dünyada klasik toplu taşımacılık sırası şöyle;

1-Ağır metro…

2-Hafi Metro…

3-Tramvay…

4-Körüklü ya da körüksüz otobüsler…

5-Midibüs…

6-Minibüs…

7-Dolmuş…

8-Belki dolmuş taksi…

Peki, Adanalı neyle taşınıyor?

Dolmuşla…

Dolmuş kaçıncı sırada?

Dünya standartlarında 7.sırada… Yani en sonda yer alıyor…

Hani çağ atlıyorduk?

Hani milletvekillerimiz vardı…

Hani bakan namzeti olanlar vardı…

Hani Adana’ya dev hizmet getirecek bu memleket çocukları nerede?

Bir fırça alın… Kapkara boyayın…

Tabloyu daha da karartın…

Evet Adanalılar ne kadar karartırsanız karartın..

Bu sizin en doğal hakkınızdır…

 

MİLLETVEKİLİ ADAYI KENDİNE GEL…

Söyledik,

Söyledik,

Söyledik…

Acı olur,

Kötü olur,

İnsanı eritir,

Tüketir,

Yok eder,

Bitirir,

Hatta öldürür dedik…

Milletvekili ara seçimlerini kaybetmek ya da genel merkezin listesine girememek, milletvekili seçilememekten daha az moral bozar… Ön seçimi kaybedenle milletvekilliğini kaybedenlerin acısı aynı olmaz dedik…

Genel merkezin listeye koymadığı kişiyle, listeye koyulupta milletvekili seçilememenin acısı bir olmaz dedik…

Vallahi dedik,

Billahi dedik,

Milletvekili adaylarına;

-Ön seçimi kaybettim…

-Genel merkez beni listeye almadı diye üzülmeyin… Moralinizi fazla bozmayın dedik…

Bütün bunlara rağmen eğer milletvekili adayı olduysanız buna da sevinmeyin… Ama seçimlerde de milletvekili olamasanız buna da üzülmeyin, dedik…

Kaybederseniz,

Yıkılmayın,

Üzülmeyin,

Bağrınıza vurmayın,

Ağıtlar yakmayın,

İç dünyanıza çekilmeyin,

Üzülmeyin,

Küsmeyin dedik…

Kazanmak kadar kaybetmekte kutsaldır dedik; dedik, dedikte ne oldu?

Milletvekilliği ön seçimle kaybedenler, listeye giremeyenler, işlerinin başındalar…

Ya milletvekili seçimini kaybedenler?

İşte onlarla ilgili gelen bilgiler üzüntü verici…

Hem de üzüntü verici…

Burada isim vermeyeyim;

-Adam mumlar gibi eriyip aktı…

-Kaybetmenin utancıyla sokağa çıkmıyor, çıkamıyor…

-Son şansını da kullanamadı…

-Vay anasını…

-Artık ondan kendine de, etrafındakilere de hayır gelmez…

-Eriyip aktı yahu…

-Bizans entrikalarını çevirenler kazandılar…

-Ne entrikası kardeşim? Yahu adamı kendi içinde yok ettiler…

-Kendi partisi yedi, yok ettiler…

-Bu bunalımı zor atlatır…

-Ben de bilirsem atlatamaz…

-O kadar teselliye çalışıyoruz olmuyor… Kendine, dostlarına, arkadaşlarına, partisine, anasına, babasına, eşine, çocuklarına küskün… Tek odaya kapanmış, kimseyle konuşmuyor…

-Bundan sonra el içine nasıl çıkarım? Diye ağıtlar yakıyormuş…

-Vay bee…

-Allah vere de canına kıymadan bunu rahat atlatsa…

Konuşmalar,

Konuşmalar,

Konuşmalar,

Peki, ne olacak şimdi?

Ey milletvekili adayım,

Seçimi kaybeden adayım…

Moralini bozma,

Canını sıkma…

Bunlar geçici şeylerdir… 5 yıl belki 3 yıl daha beklersin…

Ezici bir çoğunlukla yeniden milletvekili seçilebilirsin…

Kendini bu kadar heba etme…

Bu enerjini 5 yıl sonra yapılacak seçimlere hazırlanmak için kullan…

Silkelen, ayağa kalk, kendini topla… Kazanmak kadar kaybetmek de kutsaldır politika kuralını hazırlar…

Kendine gel yahu!..

SAYIN DURAK

BAŞKANLIĞIN KUTLU OLSUN…

Her zaman şöyle demiştim;

-Aytaç Durak’ın politik geleceği Anavatan Partisi ile paralel olacaktır… Tabi bu partide kaldığı sürece…

Şimdi ANAP 292 milletvekili çıkarttı…

TBMM de 5 yıl daha söz sahibi olacak…

Bu nedenle;

-Sayın Başkan Durak 5 yıllık belediye başkanlığınız şimdiden kutlu olsun… Aşağıda anlatacağım bir şartla, ama kahin değilim;

Bilgisayar şirketlerine, kamuoyu yoklaması da yaptırmadık…

Peki, nereden bu sonuca vardık? Anlatayım efendim;

Biiiir eğer DSP üstün bir başarı sağlasaydı, Durak’ın karşısındaki rakibi belediye eski başkanı Selahattin Çolak olacaktı…

Ne oldu?

DSP Genel Başkanı Ecevit ve eşi Rahşan hanım aktif politikadan çekildiler…

Selahattin Çolak’ın 11 yıllık başkanlığını yaptığı partisinin durumu belki değil…

İkiiii, eğer DSP ve Çolak’ın bir numaraya oturttuğu adayı Sabah Kurtoğlu milletvekili olsaydı, o zaman Çolak’ı belediye başkanı olması için Kurtoğlu’nun milyarlarca lira harcayacağı kesindi…

Bu da hezimetle sonuçlandı…

Üççç, Adanalı seçmen 1983 genel seçimlerinde olduğu gibi oyunu iktidar partisinin adayına verecektir… Çünkü böylece hükümetten daha fazla yardım alınacağını, kentin daha müreffeh bir hale ancak iktidar partisinin adayı ile getirileceğini biliyor…

Dörttt, ANAP 292 milletvekiliyle ezici bir çoğunlukla meclise yeniden bir beş yıl daha girdi…

Ancak Çolak SHP’ ye geçer mi, geçmez mi?

SHP Eski belediye başkanı Çolak’ı aday gösterir mi, göstermez mi? Onu şimdiden tahmin etmek çok zor… Ancak böyle bir durum olsa bile SHP’ nin artık adana da Belediye Başkanlığını alması ufukta bile görünmüyor…

En önemli nokta;

Aytaç Durak’ın yeniden 5 yıl belediye başkanı seçilmesinde en önemli şartı da şu;

Bozuk yollar; tüm ihtimaller lehine gelişen Durak’ı tuş edebilecek, seçmeni başka partinin adayları oy vermesinde etkili olacak en önemli olay bozuk yollar…

Şunu da hemen söyleyeyim;

Durak değil, iktidar partisinin isterse semavi dinler tarafından aday gösterilsin, Adana nın bozuk yollarını yapmadığı sürece başkan seçilemez…

Daha vakit varken şöyle diyorum;

Sayın Başkan Durak 5 yılık başkanlığın kutlu olsun… ancak bozuk yollar olduğu sürece bu sözüm geçerli değildir…

Sizi seçime hazırlayacak yolların yapımını üstlenecek ekibini iyi kur…

Öyle 50, 100 hatta 200 defa söz verip de, bir mahallenin bozuk yolunu yaptıramayan ekiple belediye başkanı olamazsınız nokta…

YAĞMURA SEVİNEMEDİK…

Yağmurun yağdığına sevinemedik…

-Niçin sevinemediniz? Son 45 yılın en sıcak günlerini geçirdik… Ortalık şöyle serinledi, yollar, caddeler, sokaklar yıkandı tertemiz oldu… Neden sevinemediniz derseniz?

Çok haklısınız…

Ama ben de haklıyım…

Hele bir yol anlatayım;

Biiiirrrr;  kentin telefon şebekesi felç olacak…

Fazla değil 4,5 dakikalık yağmur yağsa PTT şebekelerini su bakıyor… Telefonlar çalışmıyor…

Abone arasın ki PTT yöneticilerini bulsun…

021. 031, 061. Vay babam var…

Anasından doğduklarına pişman olmazlarsa bileklerimi keserim…

İkiii; asfaltlana olayı durdu… Zaten başlamamıştı ya… Rot çıkartan, arabaların alt yapısının celladı olan çukurlar daha dü büyüyecekler…

Gazeteler yazacaklar;

-Sokaklarda dev çukurlar can alıyor… Yollar çamur deryasına döndü, diyecekler…

Belediye yetkililerinin cevapları hazır

-Yağmur yağdı efendim… Yağmur… 4,5 milyarlık ihale yaptık… Yağmur her şeyi engelledi...

Oh baba oh…

Halkı anasından doğduğuna bir kez daha pişman edecek mi?

Biriken su göllerine düşen otomobiller, yayaları rezil perişan edecekler… Okula giden çocuklar sanki çamur deryasına batıp çıkmış gibi olacaklar mı?

Taşan lağımlar, su basan mahalleler, okula, gişine gidemeyen vatandaşlar…

Daha neler neler…

Üçççç; kentin elektrikleri kesilecek… Yıldırım düşmesi soncu kopan tellerin onarılması günler alacak…

Tek yetkilileri;

-Efendim yıldırım düştü… Teller koptu ne yapalım, diyecekler…

Televizyondaki en güzel dizileri izlerken, en önemli haberi takip ederken gümmmm diye Adana karanlığa gömülmeyecek mi?

Dörttttt; hastası olan, kalkacak Balcalı Hastanesi’ne gitmeye çalışacak… Zaten havalar açıkken bile vatandaş iki saatte bir araç geliyordu, şimdi süresi daha da uzayacak…

En doğrusu bu hastaya;

-Sen hastaneye git değil de öl demek cinsinden bir olay…

Vatandaş bir kez daha anasından doğduğuna pişman olacak…

Bu tabloları daha da uzatmak olası…

Bütün bunlara bakarak;

-Yahu yağmur ne işi etinde yağdın mı demek gerekiyor? Adana yı serinlettin… Ohhh demek yerine, vatandaşın çekeceği rezaletleri düşüncen yağmurun yağmasına fazla sevinemedim desem yeridir…

Oysa yağmur bolluktur, berekettir, hayattır…

Saygı duymak, sevmek, mutlu olmak gerekir…

 

AYTAÇ BAŞKANI

HATILATTIKLARI GİBİ…

-Adana alt yapısız plansız…

-Hizmet götürmekte zorluk çekiyoruz…

-Hisseli arsaların satışı olumsuz kentleşme yaratmış…

-Doğudan gelen göçler önce Adana ya sorun oluyor…

-Seçim için göstermelik asfaltlama yapılmış…

-Biz bunları söküyoruz… Zaten yağmur yağınca asfaltlar bozuluveriyor…

-Karataş yolu 50 kilometre genişletilecek… Karar Belediye Meclisinden geçti…

-Şu anda sıkıntı veren yatırımlar var…

-İcraatın içinden geliyorum… Konulara yabancı değilim…

-ANAP ta kırgınlıklar geride kaldı…

-Halkı hizmet hakka hizmettir…

Evet, şimdi size bir soru; bu sözler kime mi ait?

Okumaya başladığınızdan itibaren zihinlerinizde hep aytaç Durak canlandı…

Onun konuşma tikleri, gözlüğünü düzeltmesi, dilini çıkartıp dudağını yalaması, zamanla bıyık altından gülümsemesi değil mi?

Evet evet… Şimdi sıkı durun; bu sözleri Aytaç Durak değil, kendine vekil olarak belirlediği muhalifi Ersin Koçak’ ın kardeşi söylüyor…

Hem de sağ olsun ilk demeci de bizim gazetemize verdi…

Ahmet Koçak ile konuşurken zihnimden şöyle bir canlandı…

Kimler geldi, kimler geçti bu koltuklardan?

Fazla değil 10 yıla yaklaşan meslek geçmişimiz var…

Ancak yine de 4 başkan gördüm…

Öncelikle başkanlık döneminin son zamanlarına yetiştiğim Sayın Selahattin Çolak…

Belediye Meclis toplantılarına çifte tabanca ile gelirdi…

Sonra 12 Eylül darbesinin getirdiği başkanı Kurmay Albay Nuri Korkmaz… 14 ay 20 gün görev yaptı…

Sonra yerine atama ile gelen Ali Kelecek…

Ve de seçimle gelen aytaç Durak…

Şimdi hepsinin konuşmalarını hatırlıyorum…

Basmakalıp sözler; Koltuğa oturup yaslanan başlardı şikayet ederek yakınıp konuşmaya…

-Adana da 1078 sokak var… Hiç birinin alt yapısı yok…

-Ben nasıl çözeyim? Adana nın sorunlarını?

-Hal, otogar, arpalık olmuş kardeşim…

-Adanalılar emmek değil çamur yumağı yiyorlar…

-Müteahhitler Atilla Altıkat Köprüsü yapınca sizi altına dikeceğim, üzerinden 10 tane tır kamyonu geçireceğim, eğer çürükse altında kalın siz ölün…

-Bu memleketin sorunları hep ihmal edimli vs…

Buna benzer sözler, şikayetler, sözler, basma kalıp yakınmalar…

Aradan bunca yıl geçti…

Aytaç Durak muhalefetinin kardeşini vekil seçti…

Ahmet Koçak çok genç…

Pırıl pırıl bir başkan vekili…

Ancak deneyimli bir belediyeci…

Hem komisyon, hem de meclis üyesi…

Zaten kendi de;

-İcraatın içinden geliyor deyiveriyor…

Sonra da ilk demecinde 10 yıla yakın süredir duyduğumuz başkanların söylediklerini tekrar ediyor…

Demek ki bu makamın özelliği bu…

Kim oturursa, aynı şeyleri söylüyor…

Hayret, sorunlar değil başkanlar değişiyor…

Çözülmesi gereken sorunlar oldukları yerde duruyor…

Aman canım…

Sanki 23 Nisanda bir süre Belediye Başkanının makamına oturan Uçar Erdal’ın 7yaşındaki çocuğu da aynı şeyleri söylememiş miydi?

 

“GÜL ABLA”

Adliye muhabirlerinin “GÜL ABLA” sı,  Av. Gül Yazgan 2.Bölge SHP milletvekili ilk kadın adayı…

Kısa küçük boylu…

Ama kıpır kıpır…

Sevecen, sıcakkanlı bir kişiliği vardır…

Aydın, kültürlü, olgun…

Her şeyden önemlisi de yüreği insan sevgisiyle doludur…

Yaptığım adliye muhabirliği sırasında bu teşhisleri koymuştum…

Sanatı sever…

Hemen bütün güzel sanat sergilerine katılır…

Aslında bu sözlerle  “GÜL ABLA” yı övmek istemiyorum, övmüyorum… Objektif olarak Av. Gül Yazgan’ı tarif et deseler bunları söylerim…

Yani basit, yalın, objektif cümlelerle Av.Gül Yazgan…

Dileğim onu Ankara da görmek…

 

KARALANAN BÜLTEN…

Efendiiiim,

Ne oldu?

Pazartesi günü DYP den 650 kişilik gurup istifa etti…

Sonra ANAP saflarına geçtiler…

Tabi her basın toplantısında olduğu gibi bunda da bülten hazırlandı…

Hedef sadece bir gurup ANAP’ lının törene gelmesiydi…

Onun için hazırlanan bültende şöyle bir cümle vardı;

-Bundan sonraki amacımız, ANAVATAN PARTİSİ 2.Bölge milletvekili aday adayı, herkesin tanımış olduğu dürüst insan Ersin Koçak’ı ve partisini destekliyoruz…

Bu söze ne mi oldu?

Katılma törenine İl başkanı Murat Yılmaz, İl Sekteri Faruk Köymen, Başkan Aytaç Durak’ın da geleceğinin anlaşılması üzerine, gazetecilere ve konukların bir bölümüne dağıtılan bülten yeniden toplantı… Bu cümlenin üzeri kapatıldı şöyle denildi;

-Bundan sonraki amacımız Anavatan Partisi ve tüm adaylarının Adananın her bölgesinde destekliyoruz…

Tabi ki bu iyi niyetle yapılmış bir işti…

Tabi ki, sayın Seyhan Us’ un yazıhanesine ilk gelen Ersin Koçak kısa zamanda bunu okuyarak değiştirilmesine karar verdi… Ama ne yapalım? Benim kalemime takılı verdi…

Politika bu… Ama bende gazeteciyim…

 

AZİZ NESİL BİLE

BU ÖYKÜYÜ YAZAMAZ…

Vallahi yazamaz,

Billahi yazamaz,

Tillahi yazamaz…

Yani yazamaz oğlu yazamaz…

Kalıbımı basarım yazamaz…

Neyi mi?

Adananın sokak numaralanmasındaki abesliği…

Mesela alın bir sokak numarasını başlayın aramaya…

Kesin bulamazsınız, bulamayacaksınız…

Diyelim günlerden Pazar…

Siz Yeşilevler  Mahallesi’ndeki  934/5 aramaya başladınız…

934/ 1, 2, 3 diye gidiyor… Yüreğiniz ağzınıza geliyor…

-İşte bundan sonraki iki sokak olmalı diyorsunuz…

Hayal dostum hayal…

934/6 ya geliyor…

Ama aradığınız 934/5 yok…

Sonra 700 lü sokaklar, binli sokaklar başlıyor…

Daha neler,

Bu ne rezalet?

Bu ne kepazelik?

Bu ne ilkellik?

Bu ne plansızlık?

Bu ne geri kalmışlık…

Aman Allah’ım, tamı tamına 60 dakika dolaş, aradığın numarayı bulamayacaksın…

Olur mu?

Adana’da oluyor…

Vatandaşın sokak numarası aramaktan başka işi gücü yok mu?

Bir sokak numarasını aramak için bir saat dolaşsın…

Sonra hem de bulmak istediği numaraların bir altı, bir üstüne kadar izini sürsün… Orada tıkanıp kalsın…

Bu ne boş vermişlik…

Sokakta dolaşırken, aynı yerde yaşayan vatandaşlar da kendi sokak numaralarını bilmiyorlar…

İşte birkaç kişi;

-934/5 sokak neresi acaba?

-Heç görmedim gardaş…

934/5 sokak neresi acaba?

-Nirden bilem gardaş_

-Ben köyden yeni geldim…

-Buralara bilmiyorum…

-He o dediğin nedir ki?

934/5 sokak neresi acaba?

-Nizanım…(bilmiyorum)

934/5 sokak neresi acaba?

-Gardaşıma deyim… görmedim bilmiyom…

Ama buradan get, sağa dön, ileriden sola üçüncü sokak olabilir…

-Emin misin abi?

-He ya…

-Vallahi biz oradan geliyoruz…

-Sen biling gardaş… Benim bildiğim oradaydı…

-934/5 sokak neresi acaba?

-Hatçaaaaa, bizim gelin bilir….

-934/5 sokak neresi acaba?

-Ama siz neden arıyorsunuz ki? Ne yapacaksınız o sokakta?

-Bir tanıdığımızın düğünü var… Oraya gideceğim…

934/ 5 sokak nerede acaba?

-Ama öğretmen bize sokak numaraları dersini daha öğretmedi… Daha oraya gelmedik…

Yani sonuç olarak şunu söylemek istiyorum;

Adana daki sokak numaraları on çarpı on üzerinden tam arap saçı…

Dünyaca ünlü gülmece ustamız, kitapları yüze yazın ülkede satılan sayısız dillere çevrelin Aziz Nesil bile bunu yazamaz…

...

Ya düzenlenir aklı başında bilileri tarafından çağdaş hale getirilir… Ya da bu laçkalık sonsuza kadar devam eder…

Allah Adana ya yolu düşüp sokak numarası arayanlara yardım etsin…

 

ZİYAPAŞA İLE SOHBET…

Sevgili okur, size bu şiiri dün yazacaktım…

Ancak önseçim nedeniyle yoğunluğunu göz önüne alarak milletvekili aday adayları hakkında bilgi verdim…

Yalnız, gelmiş geçmiş en büyük hiciv şairlerimizden olan Ziya paşayla ilgili bu şiiri size aktarmak istiyorum…

Kim mi yazdı?

Orası saklı… Zamanı gelince açıklayacağım…

Ziya paşanın sözü üzerine söz söylemeye cesaret eden kişi, bunu çok güzel başarmış…

Ama önce şiiri okuyun, sonra karar verirsiniz;

-Buyurmuşsun ki; muini zalimin erbaba denaettir…

Köpektir zevk alan sayyadı bi insafa hizmetten…

Cevap;

Öyle köpekler gördük ki, ismini vermek bile köpeğe hakarettir…

Buyurmuşsun ki;

-Necabet mi verir hiç üniforma?

Zerduzdan palan vursan eşek yine eşektir…

Cevap şöyle;

Eşeğe altın palan vuran

Eşek oğlu eşektir…

Buyurmuşsun ki,

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz…

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde…

CEVAP;

Aynasındaki işine bakılmaz oldu kişinin…

Dalkavukluk var ise değeri yok öyle birinin…

Buyurmuşsun ki;

Bibaht olanı bağrına kadresi düşmez,

Baran yerine dürrü güher yağsa semadan…

Cevap;

Lakin öyle çadırlar gerdiler ki gökyüzüne,

Yağmur dahi düşmez oldu yoksulun bahçesine…

Buyurmuşsun ki;

-Geleni etekler, gideni köteklersiniz…

Ah siz ne köpoğlu köpeklersiniz…

Cevap;

-Lakin, eteklettiren elbet köteğe müstahaktır…

Köpek ancak köpeklere muhataptır…

Sevgili okurlar,

Madem söz şiirden açıldı… Size masaya balyoz gibi inen bir iki tane şiir daha sunayım;

Ne dersiniz?

Dalkavuk;

Bir kemik için alçakça sürünür yerlerde…

Kuyruk sallar amacı yaranmak sahibine…

Bazen dikelir gururdan değil ayak üzre,

Yaranmak için boyun ısırıp sahibine…

 

Ön ayaklarını kavuşturup birbirine,

Aport bekler gözleri sahibin gözlerinden,

Kırıtır kalça sallayıp yaklaşır yavaşça, bir tekme yeyip cliveli havlar şımarıkça…

Hiç aldanmayınız sadakatine bu kadar,

Sadakati yeni güçlü sahibine kadar…

Tarihe gerek yoktur arifler iyi anlar…

Çevrenizde insan kılıklı köpekler var…

 

BAŞBAKANI BEKLERKEN…

Yer şakirpaşa havaalanı… Saat 11;00… Başbakan Özal’ın uçağı 12;00 da alana inmiş olacak…

Politikacılar çok heycanlı;

-Ooooo merhaba canım ciğerim, diye birbirlerine iltifat edip şapır şupur öpüyorlar…

Diğer guruptakiler ise;

-S..tir et p…ergi diye arkasını dönüyor….

Aman Allah’ım, yahu politikacılar olmasaydı gazeteciler nerede neyi bulup yazacaklardı?

Malzemeyi kim verecekti?

Bunu hep merak eder dururdum…

Başbakanı beklerken, etrafı derin ve dikkatle, sessizce dinliyorum….

Birkaç övgülü söz geldi…

Ama isterseniz, çeşitli gurupların içindeki seslere kulak verelim;

-Abi adamı tayinle getirttim…

-Emeğimiz geçti, ama işimi yapmıyor…

Ya da başka bir gurup?

-Arkadaş politika bu değildir? Particilik böyle yapılmaz…

Başka bir gurup;

-Bakalım kimin boyu uzun, kimin gücü etkili, ölçüsünü verelim…

-Şu p…engin yaptığına bak…

-Onun kellesini alacağım…

Kelli felli adamlar… Hepsi de politikaya ömür vermiş… Etleri, butları, giyim kuşamları tam olarak yerinde… yerin de…

Memleketin kaderiyle oynayan şu insanların konuşmalarına bakın;

-Hemen sürdürelim… Bir telefonun başında…

-Çıkar çıkar…

-Aday adayıydı… Çıkamadı… Ama yılmadı… Başbakanın ANAP çevresinde dolaşıyor…

-Bak kardeşim buradaki insanlara şöyle bir bak… A kişinin çıkarı var mı?

-Var…

-Bak şuna, herkese küfür ediyor… Ana avrat küfretmedikleri kaldı…

-Utan utan…  Boyundan posundan utan…

-Yuh sana bana neden öyle bakıyorsun be?

-Arkadaş şunun kadar onursuz insan örneği görmedim..

Diğer bir gurup;

-Aman ağam, uzun süredir görüşemiyoruz…

-Şu herifin söylediklerini duysan..

-Ne dedi?

-Her yerde tırpan attı diye sana küfürler savuruyormuş…

-Vay pz…venk… Ben onun yedi göbeğini tanırım… Çapsız, kifayetsiz muhteris…

Aslında bu tip konuşmaları, tanık olduğumuz olayları uzatmak mümkün…

Ama Türkiye cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal’ı karşılarken bu konuşulan sözleri duyup utandım doğrusu…

Gönül böyle bir olayın olmasını asta istemezdi…

 

“NE BİÇİM PTT BU?”

Saat 20;00… Aradığım telefon cevap vermiyor…

-Acaba arızalı mı diye hemen 021 arıyorum… PTT Arıza servisi…

-Biiip…. Biiip… Cevap yok…

Bir, üç, beş, on, yüz, 120 defa cevap yok…

İnsanın aklına her şey geliyor… Acaba burada görevli memura bir şey mi oldu?

Polisi mi arasam acaba?

Hangi yetkiliye haber versem?

-Biiip… Biiip…

Bir, iki, beş dokuz, on sekizincide memur çıkıp makineli tüfek gibi bir şeyler söylüyor…

-Nöbetçi Amerliğin telefonu lütfen…

-Ne yapacaksınız?

Memure biraz şaşkın…

-021 de şu anda kimse yok mu?

-Hayır… 21;00 den sonra kimse olmaz….

-Öyle mi?

-Evet…

-Siz yine de nöbetçi amerliğin telefonunu verin…

-Şeeey… Tabi… 116821…

Nöbetçi Amerliğin telefonu üçüncü biiiipten sonra açılıyor…

Telefondaki kişi;

-Alo diyen kişi sonra arkadaşına sesleniyor…

-Seni arıyorlar…

-Nöbetçi Ameri ile mi görüşüyorum?

-Evet…

-Beyefendi 021 i 120 kez, tam 120 kez zilini çaldırmama rağmen cevap vermedi…

-Allah Allah… Mümkün değil beyefendi…

-Nasıl yani, şu anda orada memur var mı?

-Tabi beyefendi… 021 tam 24 saat aralıksız görev yapar…

-Emin misiniz?

-Evet adım gibi…

-Peki 011 de arkadaşınız sizin telefonunu verirken, mesainin 21; 00 de bittiğini…

-Yaaa… Öyle mi? Peki belki arkadaşları ile konuşuyordur… Birkaç saniye sonra arızalı olup olmadığını sorduğuz telefonu verin…

-Şu numara…

-Sizin numaranızı da verin…

-Şu numara…

Bir süre sonra nöbetçi amirliği arıyor…

-Beyefendi, şu anda orada memur yokmuş… Saat 17; 30 da mesaileri bitiyormuş.. Arkadaşlar şu anda bir şey yapamazlar… Sabah 08; 30 da arayın… Beklemekten başka yapılacak iş yok…

-Hani memur olabilir demiştiniz? Hani 24 saat görev yaparlar demiştiniz…

-Şeeeey, Amaaa, peki… Mesai saati… Flaaaaaan… Filannnn… Söyleyememeler…

-Peki beyefendi, şu anda aradığımız telefonun öteki ucunda ya cinayet işleniyorsa…

Nöbetçi amirliği birkaç dakika daha istiyor…

-Maalesef 021 e ikinci kez baktım… kimse yok…

Sonra bizim aradığımız numarayı arıyor… Sürekli meşgul gibi çaldığını söylüyor…

011 deki bayan Arıza Servisinde 21;00 e kadar mesai olduğunu, nöbetçi amir ise 24 saat, sonra da 17:30 da mesainin bittiğini söylüyor…

Eminim, başka bölümleri telefonla arayıp biraz daha soruşturma yapmış olsaydım, çok daha farklı ve değişik cevaplar alabilecektim…

-Ne biçim PTT bu?

 

EY DEVLET;

ŞİMDİYE KADAR NEREDEYDİN?

Av hobim var ya…

Büyük saatte av malzemesi satan dükkana girdim…

20 kadar fişek alıp çıkarken işyeri sahibi;

-Bir dakika, fişinizi yazıyorum bey dedi…

İşim acele olduğundan sonra almak düşüncesiyle dışarıya ancak bir adım attım…

Vitrini izlemekte olan iki kişi kimliklerini göstererek;

-Bir dakika… Biz Seyhan Vergi Dairesinden kontrol memuruyum… Hani fişiniz?

-Aaaaa…

-Şeeyy…

Bu yaşa geldim…  Ne fiş soran, ne de maliye kontrolüyle karşılaşmamıştım…

-Şeeey… Falan derken…

-Beyefendi fiş almadığınız için siz, işyeri sahibi de suçlu… Şu anda size işlem yapacağız…

Bir ayağımız dışarıda olduğu için yeniden dükkana doğru çektim…

-Bakın memur bey, benim işim aceleydi… İşyeri sahibi fiş yazarken ben sonra alırım diye dışarıya çıktım… Suçlu benim…

-Kaç liralık alış-veriş yaptınız?

İşlerin yoğunluğu, bir de kaç lira ödedim diye saymak adetin olmadığı için sanırım 5800.tl dedim…

İşyeri sahibi de;

-Fişini şu anda hala yazıyorum… Ama peşinden koşturacaktım, dedi…

Neyse… Olayı fazla uzatmayalım… 

Maliye görevlisinin devletin çıkarını orada korumasından çok ama çok memnun oldum… Fişim yazıldı, alıp cebime koydum…

Sonra düşündüm;

-Eyy Türkiye Cumhuriyeti Devleti…

Yıllardan beri senin ekmek teknenden beslenen, milyonlarca insanı doyurup büyüttün… Kimlerini birkaç göbek sonraya yedecek kadar, bazılarını dünya çapında zengin yaptın…

Ey sevgili Devletim, şimdiye kadar neredeydin? 30 yaşıma kadar bir insanı neden denetlemedin? Neden bu kadar ulu bir çınarken fakirleştin?

Neden evlatlarının kazandıklarından kendini besleyecek kadar hayat suyu almadın…

Hayırsız, sahtekâr çıkan evlatların mutlaka olmuştur… Ya namuslu vergi kaçırmayacak kadar dürüst olan yavrularının verdiklerini neden almadın? Senin bünyende o görev yapan kişiler mi suyu emip seni böylece yoksul bıraktılar?

Ey ulu devletim;

Şimdi ne güzel oldu ya…

Hoşuma gitti…

Devletin böyle vatandaşlarını denetlemesi,  kazançlarının bir bölümünü vergi olarak alması ne güzel piyasayı bu şekilde kontrol ettirmesi…

Ey devletim…

Ulu devletim…

Sonsuza dek yaşa…

Hem özgür, mağrur, barış içinde…

 

BOOOO

BOOOOOO

BOOOOYALI…

Gazeteci özer Öztep;

-Küserim, dedi… Ama hoşgörüsüne sığınarak yazıyorum…

Yurt Mahallesi’ndeki Çocuk bahçesinin açılış töreni…

Bandolar çalıyor, alkışlar coşuyor, Başkan Aytaç Durak Çocuk Bahçesinin açılışını yapıyor…

Ortalık bayram havasında… Herkes mutlu… Alkışlar falan aralıksız devam ediyor…

Belediye Sosyal İşler Danışmanı Özer Öztep Durak’ın kulağına eğiliyor, bir şeyler söyleyecek, ama bir türlü toparlayamıyor…

Kurdele kesiliyor, herkes içeriye giriyor, Özer Öztep, Başkan Durak’ın kulağına eğilmiş, bir türlü oradan ayrılamıyor…

-Saaaaaaaa, saaaaayyyın bababbaaşşş kaanann…

Bir taraftan sıcak, bir yandan her taraf çocuk kaynıyor, bir yandan bando tüm gücüyle müzik çalıyor…

-Saaaaaaaa, baaaaaaaşşşşkaaan…

D7urak Özer Abinin ne söylediğini bir türlü anlayamıyor…

Bir yandan da uzanan elleri sıkıyor…

Özer Öztep,

-Saaayın bbbabbbbaaaaş kaaaan…

Başkan çıldırıyor;

-özer ne diyeceksen söyle artık…

-Üüüüüüüüzerinize boya bulaşmasın…

Ohhhhhhl

Hepimiz birden rahatlıyoruz…

Durak ta rahatlıyor… Ama Özer Öztep bunu anlayınca kolumu tutup, uzağa çekti;

-Yaaaaaaazzzzzzzaaaarsan konuşmmmmaammm vallahi dedi…

Pepe olan Özer Öztep bu yönüyle tanınırdır…

Ama hoşgörüsüne sığınarak yazıyorum…

 

BELEDİYE TOKMAĞI…

Başkan Aytaç Durak’a bir tokmak verildi ya… Meclisi artık tokmakla idare edecek… Ama belediyedeki çalışanların oluşturduğu dedikodu makinesi durur mu?

Aldılar ele, düştüler yola…

Her odada, her koridorda, büroda tokmak konuşuluyor…

-Tokmak geldi…

-Tokmak gitti…

-Tokmağın rengi sarıymış…

-Tokmağın sapı eğriymiş…

-Yok, yahu doğru ben gördüm…

-Tokmakla kimlerin kafaları ezilecek liste yapılıyormuş…

-Tokmaklanacak kafa ayrı, tokmaklanmayacak kafalar ayrımı yapılıyor…

Buna bezer sayısız laflar üretiliyor…

İsterseniz şöyle Durak’ ın tokmağının şerrinde kafamızı koruyarak belediyeye bir uzanalım… Bakalım neler konuşuluyor…

-Piştt… Pişşşt…

-Ne var?

-Durak kimleri dövecek tokmakla biliyor musun?

-Nereden bileceğim kardeşim?

-Başta muhalif gurup başkanı Yalçın Akyol’u… Sonra sırasıyla belediyede görevini yapmayanları…

-Pişttt…

-Durak ne yapıyormuş tokmakla?

-Bilmemem…

-Herkesi makamında topluyor, tokmağı çekmecesinden çıkartıyormuş…

-Eee?

-Üç kulufallah, bir Elham okuyormuş…

-Eeee?

-Tokmak dile geliyormuş…

-Eeee?

-Aytaç Durak ile konuşuyormuş…

-Eee?

-Başkan Durak ile konuşuyormuş…

-Tabiii…

-Desene Durak hidayete erdi…

Durak Tokmağa diyormuş ki;

-Vur deyince vuracaksın… Dur deyince de duracaksın…

Tokmakta,

-Evet diyormuş…

-Vur bakalım şimdi şu masanın üstüne…

Tokmak başlıyormuş;

-Tak kkk Takkkk… Taak…

-Pişttt.

-Ne var?

-Durak başkan ne yapmış biliyor musunuz?

-Ne yapmış?

-Tokmakla bir güzel anlaşmışlar…

-Evet, hem de ne anlaşma?

-Belediyenin Ekim ayındaki meclis toplantısında tokmak Durak başkanın elinde olacakmış…

-Sonra?

-Sonrasını anlatma anladım…

-Başkan Durak’ın bu tokmağı kaç kiloymuş?

-Tuh tuh tuh… Aman ağzına alırken(Kıymetli tokmak, saygıdeğer tokmak) de… Yoksa kafana yersin…

-Vallahi kimi diyor 5 okka… Kimi diyor 10 okka… Aytaç Başkan eline alınca da 250 okkaya kadar çıkıyormuş…

-Sapıttılar mı ne? O kadar ağırlığı Naim Süleymanoğlu bile kaldıramaz…

-Gariban Bayram Merdan diyormuş ki?

-Gariban lafı nereden çıktı?

-Biraz rahatsız ya… Hem de ne rahatsız…

-Tokmak o zaman Bayram Merdan’a çalışmaz…

-Tabi… Adam rahatsız… Hem de kendi odasında oturuyor çıkmıyor… Bir zamanlar aktif Genel Sekreter olan Merdan şimdi pasif hale getirildi… Kızağa çekildi ya…O nedenle hastalanmış…

-Peki tokmak kimleri döver?

-Valla kardeşim, öncelikle başkanın makamına yakın oturanların başında patlar…

-Ama başkan konuyu tam olarak biliyor… Tokmağa tam hâkim… Affedersiniz(saygıdeğer tokmak)demek istedim…

-Olsun…

-Mübarek tokmağı sende gördün mü?

-Önce Aytaç Bilgen’in üstüne yürümüş…

-Sonra Aytaç Başkan ona vurmasına engel olup zapt etmiş…

-Niçin kardeşim?

Aytaç Durak ile arası en iyi olan, adaşı en iyi belediyeci…

-Aytaç Bilgen’i bilmezsiniz…

-Vay mübarek tokmak… Koridorda dolaşıyormuş… Karşısına birden diğer danışman Seyit Seyhan çıkmış..

-Eee vurmuş mu ona?

-Yok, o verdiği sözleri yerine getirir… Ama belediye içinde ev sözü verdiği bu bazı kişileri ekiyor… Duruma göre bakacağım demiş…

-Vay mübarek tokmak, ne yapıyor biliyor musunuz?

-Aytaç Durak başkanın makamındaki çekmecedeki kilitlendiği yerden çıkıyormuş… Kapı kapı odaları dolaşıyormuş… Korkutmak istediği kişilerin gözlerine görünüyormuş…

-Yani bildiğimiz tokmak belediyedeki koridorlarda dolaşıp, çalışıyor mu, çalışmıyor mu diye insanları denetliyormuş…

-He yaaa… Kapıları dinliyormuş… Haksızlık, yanlışlık, adaletsizlik yapanların gözlerine görünüyormuş…

-Tokmak uyur mu?

-Aptal mısın tokmak o uyumaz…

-Allah Allah bu mübarek tokmak 24 saat ayakta dene…

-Tokmak bir gün yine odanın içinde görünmeden dolaşmaya başlamış..

-Neler görmüş?

-Tayin çıkar… Tayin çıkar… Sözleri rahatsız etmiş…

-Kime diyormuş…

-Valla o biraz saklı…

-Yook yooook yoooook diyormuş birisi de…

-Tayin çıkart, şu kişiyi harca… Tamam suyu ısındı diyormuş…

Tokmak seyahatleri nasıl devam edecek? Belediyede ne olup bitecek? İzlemeyi sürdüreceğim…

 

BİR ASFALT YOL

 NASIL YOK EDİLİR?

Önden Aski kepçeleri,

Arkadan PTT’ nin havalı kompresörleri,

Asfalt kırma ekipleri bekliyor…

-Pişşt…

-Ne var?

-Haydi bunların peşlerine düşelim…

Önce yol yapım ekipleri, arkasından y Aski kepçeleri, arkasından PTT kompresörleri asfalt kırma ekipleri gelince alayı birden yola düşüyorlar…

Aski ve PTT ekipleri sevinçten göbek atıyorlar;

-Ohhh ohhhh… Şiki şiki mama…

-Şıkırdak şıkırdak… Tıkırdak tıkırdak…

Birbirlerine sesleniyorlar;

-Yahu uzun zamandır pas tutmuştuk… Hiçbir yere asfalt dökülmüyordu… Hiç yeni beton yolda yapılmıyordu… Dökülsün de hemen peşinden kazalım…Makinelerimizin pası gitsin, diye bekliyorduk…

-Şiki şiki… Tikiki … Nay nom…

Ve en önde giden yol ekipleri başlıyorlar kazmaya…

Milyonlarca liralık asfaltları sermeye başlıyorlar… Üstünden dilindirler geçiyor… Vatandaşlar mutlu… Yol oluyor ipek gibi…

Vatandaşlar Aytaç Durak Başkanı teşekkür ediyorlar… Elini sıkıp alkışlıyorlar…

-Allah razı olsun başkan… Allah seni Adana ya bağışlasın… Allah başımızdan eksik etmesin… Bir daha ki seçimde oylarımız yine senin başkan…

Daha silindir, ve makineler sıkıştırma işlemini bitirir bitirmez daha asfaltlama bölgesinden ayrılmadan önce giriyorlar;

PTT nin kompresörleri, Aski nin diğer kırma, parçalama, yok etme ekipleri yeni dökülen asfaltı yok etmeye girişiyorlar…

Kahkahalar atarak…

Çiftetelli oynayarak…

Göbek atarak yeni dökülen asfaltı parçalıyorlar…

-Neren ister, neren istemez?

Başlıyorlar, parçalamaya, kazmaya, nene de kazma… O sıcak, güzelim yolların az önce yapılan güzel görüntüsü cehennem çukuruna dönüşüyor…

ASKİ vei PTT ekipleri göbek atarak;

-Oooohhh Ohhh… Şuyundan da koy… Buyundan da koy… Ohhhhh Ohhh, diye asfaltı parçalayıp yok ediyorlar…

Belediye yol ekipleri yapıyor, aynı kurumun diğer ekipleri yeniden bozuyor… PTT ekipleri aski den geri kalmıyor… Onlar da yeni yapılan yolun altını üstüne getiriyorlar…

Vatandaşların ağızları açık kalıyor…

-Ahhh ah… Asfaltımız ne güzel yapılmıştı… Ama hemen geri kazılıp yok edildi… Açılan çukurlara insan düşüp ölecek…

Ask ve PTT ekipleri ise; avuçlarını ovarak;

-Bir daha ne zaman asfalt dökülür? Çok uzamasa bari… Dökülen asfaltları yok etmek için sabırsızlanıyoruz diyorlar…

Gelin iddiaya girelim; en uzun kazılmayan yolu gösterin…

Belediye ve PTT ekipleri hemen gidip orayı yok etsinler…

Aski bir tarafta, PTT nin kompresörleri diğer yandan birkaç saniyede güzelim asfaltı yok edip altını üstüne getirmezlerse boynumu vurun…

Sizde şaşarsınız haaaa…

Denemesi bedava…

BAŞKAN VEKİLİNİN

TAHTEREVALLİ SEFASI;

Önden bando eski şehir marşını çalıyor,

Arkasında başkan vekili Fevzi Çapar,

Arkasından sırayla,

İlçe kaymakamı,

Belediye genel Sekreteri,

Genel Sekreter yardımcıları,

Siyasi danışmanlar,

Spor ve sosyal işler sorumluları,

Parti delegeleri,

Muhtarlar,

Üst düzey memurlar, vatandaşlar, çocuklar… Parkın açılışı görkemli şekilde yapıldı…

Protokol parkı en ince detaylarına kadar gezmeye başladı…

Kaymakam ve diğer zevat, vekil, tahterevalliye doğru yürüyor…

Danışman yanındakine dürtüyor;

-Eyvah…

-Ne oldu?

-Vallahi bu adam tahterevalliye binecek…

-Kim binecek yahu?

-Başkan Vekili bak gör…

Herkes uygun adımla yürümeye, vekilin önüne geçmemeye özen gösteriyorlar…

Vekil cin gibi duruyor… Tüm zevat duruyor…

Vekil etrafına bakıyor, herkes bakıyor…

Teklif gelmesini bekliyor, kaymakam içinden;

-İnşallah binmez diyor…

Çünkü binse protokol gereği karşısına da kendinin oturması gerekecek…

Müstahdem Hüseyin de öyle… Vekil şöyle etrafına göz gezdiriyor… Beşikleri beğeniyor…  Gözü ama sarı kırmızı boyalı tahterevallide, içi içine sığmıyor…

İçinden de;

-Ah bir gazeteciden teklif gelse de kendimi şu tahterevalliye atsam… Karşıma kaymakam beyi alsın, diyor…

Sonra kilosunu düşünüyor…

-Ama ben 90 ‘ı aşıyorum… Kaymakam bey olsa olsa 50-55 kilo… Ama ne yapalım? Gazetelere çıkmak kolay değil…

-Ah bu gazeteciler ne kadar dalgın insanlar… Oysa başkan Durak olsaydı hepsi birden (Başkanı salıncağa biner misin? Tahterevalli size çok iyi gelir)derlerdi… Ama beni kimse görmüyor… Bandoyu buraya boşuna mı getirdik… Genel Sekreteri, siyasi ve diğer danışmanları buraya boşuna mı yığdık arkadaş?

Sonra birden düşünüyor;

-Yahu benim boyum uzun… Bacaklarım da bu tahterevalliye binsem yerde kalır… Ama olsun yine de gazetelere çıkmak iyidir yahu…

Umudunu kesen vekil içinden şöyle diyor…

-Burada 10 dakikadır tahterevalliye binme hayaliyle bekliyorum… 15 dakika da kürsüde konuştum… Bu kadar yol geldim… Tören düzenledim… Ama Tahterevalliye binmesem her şey boşa gider… Gazeteciler ne fotoğrafımı çekerler, ne de gazeteye basarlar? Nede haberimi yazarlar…

Herkesin ümidini kestiği, ama en çokta vekilin her şey bittiği dediği anda; gazetecinin biri o mutluluk veren, sonsuza kadar unutamayacağı şekilde ses veriyor;

-Sayın Başkanım, acaba şu tahterevalli civarına gelseniz de bir fotoğraf çeksek…

Vekil sevinçten dört köşe…. Mutluluktan neredeyse göbek atacak…

-Oooohhhh Ohhh Tabi evladım… Hay hay…

Gazeteci sadece çocukların bindiği, onlara göre yapılan, üstünde çocukların olduğu tahterevallinin kuyruğuna yapıştı…

-Hadi çocuğum… Siz inin…

Danışman derin bir ohh çekti…

Kaymakam bey etrafına bakındı… Vekilin zaten kendisi görmüştü, başka çare yok… Ya görevliler?

Onlarda içlerinden;

-Eyvaaah… Şimdi yandık… Vekil binerse, ayağı kırılıp yere düşer, burnu kanarsa…

Danışman;

-Ohooooo…. Olay bitti… Artık onu kimse durduramaz…

Vekil tahterevallinin tuttuğu ucundan seslendi;

-Kaymakam bey…

Kaymakam yüzünü diğer tarafı çevirdi… Vekile görünmemek numarasıyla…

Vekilin karşısına protokol gereği kaymakamın binmesi şarttı….

Belki de 50 sini geçen sayın kaymakam çocukluğunda bile binmemişti korkusundan… Ama şimdi emir vardı, çaresizdi…

-Şeyyyyyy Sayın Başkanım…

Vekil;

-Hadi bin bin… Uzatma…

Vekil için içini yiyor, şöyle düşünüyordu;

-Amma da şey adam yahu… Ne olacak sanki… Benim gazetelere çıkmam için bu şart… Eğer binmezse Ankara ile konuşuyorum… Falan tayinini çıkartırım…

Kaymakam biliyordu, ipin ucunun vekilde olduğunu….

-Tabi Ankara ile konuşacak… Gel Hakkâri, gel Şırnak beni oraya gönderecek…

-Tamam dedi kaymakam bey korkarak…

-Bismillahhirramannirrahim, dedi…

Vekil çoktan binmişti bile…

Kaymakam tahterevallinin ucuna poposunu koyar koymaz ayakları yerden kesildi… Dualar etmeye başladı…

Aman sayın başkan her hareketini kontrol ediyordu… Yüzünü asmaması gerekiyordu… Zoraki olarak gülümsedi… Vekilin olduğu yer aşağıdaydı… Görevliler alarm durumuna geçtiler…

-Tuuuut… Ayağımı yere sarkıt… Ama başkanım… Dikkat edin…

-Yüzünüzü asmayın, aman yüzümüzü kara çıkartmayın oğlum…

-Poponu düzelt oğlum… Tamam… Şimdi demiri tut…. Haydi başkanım…

-Haydiiii… Hop hooop…

Bir aşağı bir yukarı… Genç gazeteci vekile ismiyle seslendi;

-Fevzi amcaaaaa düşme… Aman dikkat et…

Kaymakam çaresizdi… Yüzü korkudan kıpkırmızı olmuştu… Sonra sarıya, sonra yeşile, sonra da eflatuna dönüyordu…

Ama karşısında vekil vardı… Protokol gereği olması gerekeni yapıyordu… Vekil ve yetkililerin yardımıyla yerden 15 santim ya kalktı, ya kalkmadı herkesin ağzı açık bekliyordu…

Kaymakam beyin bindiği tarafı;

-Küüüütttt diye yere oturdu…

Kaymakam zoraki güldü… Vekil feryadı bastı…

-Çocuklaaaar… Gitttiiimmmm… Öldüüüüüm…

Görevliler dört bir yandan vekili kucaklamaya çalışıyorlardı…

-Eyvaaaah… Başkanımız gitti… Tutuuuun… Haydiii.. Çekin ayağıııı… Yukarı… Bir daha…

Bir koşuşturma, bir telaş.. Danışmanların hepsi teyakkuzdaydı… Bando da durmadan güm güm güm çalıyordu…

Genel Sekreter;

-Eyvaaah… gitttiiii Başkanım gitti…

Nasıl olduysa, vekilin etrafı görevlilerin asılmasıyla aşağıya doğru;

-Gümmmm diye oturdu…

Kaymakamın yüzü bal mumuna döndü… Kaymakam, sapsarı, soldu, yüzü mum gibi oldu… Utandı… Poposu ağrınmıştı… Vekil bağırdı;

-Kaldırın beni buradan…

Kaymakam;

-Güüüüüm, yerde… Yüzü yine kızardı…

Ne yapsın adam? Binse olmaz, binmese olmaz… Karşısında Ankara vardı, parti vardı, danışmanlar vardı, vekil vardı… Sonra haritadan yer beğenmesi istenirdi…

Sonra durum düzeldi, tahterevallide denge sallandı…

-Biiir… İkiiii…

-Biiir… İkiii…

 Yetkililer başkanın etrafında düşmemesi için ellerini açmış bekliyorlardı… Ayağından, kundurasından tutup çekiyorlar…. Onu bir aşağı, bir yukarı gönderiyor… Başkan eğlenince, görevliler danışmanlar kaymakamlar da eğleniyordu…

Ama bazen kaymakam ecel terleri döküyordu… Ve terazi gibi ayarlanıp tahterevalliyi görevliler durdurduğunda… Önce kaymakam bey yere atladı… Sonra belediye görevlileri başkanı çocuk gibi karga tulumba tutup yeri indirdiler…

Vekil çok mutluydu… Yarın gazetelerin ilk sayfasında fotoğraf yayınlanacaktı… Protokol görevlerini eksiksiz hatta fazlasıyla yerine getirmişti…

Genel Sekreter, yardımcıları, siyasi ve spor danışmanları da başka olmak üzere, parti, muhtarlar, delegeler, üst düzey memurlar, çalışanlar, diğerleri de mutluydu…

Çünkü sayın vekilin tahterevalli merakı ufak tefek kazalara karşın iyi gitmişti…

Çocuklar da mutluydu, çünkü kendilerine devlet baba, güzel mi güzel bir park yapmış, oyun aletleriyle doldurmuştu…

Gazeteciler mutluydu… Çünkü yarınki haberi kurtarmışlardı…

Mutlu başlayan açılık töreni mutlu sona erdi…

 

ANAP’I KİM

ZARARA SOKTU…

ANAP, Adana da 3 puan kaybetti ya;

Bu kayba kimse üstüne almıyor, suçu kabul etmiyordu…

İl başkanı Sayın Murat yılmaz şaşırıp kalmıştı…

Telefonlar akşama kadar çalışıyordu…

-Bizim partimiz iyi çalıştı… ANAP IDPE’ nin sayesinde 3 puan kaybetti… Bundan sonraki seçimlerde göstereceğiz…

-Dersinizi aldınız mı?

Sosyalist parti olmasaydı ANAP yine silip süpürecekti… Ama bizim cefakâr, fedakâr çalışmalarımız sayesinde ANAP’ı üç puan gerilettik…

-Refah partisi kardeşim… ANAP’ ın bu yenilgisinin altındaki tek güç RP dir… Eğer bizim parti olmasaydı o zaman görürlerdi günlerini… ANAP daha fazla EVET çıkartırdı… ilk seçimlerde RP birinci olacak…

-DSP’yi gördünüz mü? ANAP ı nasıl tuş etti… ANAP ı üç puan gerileten DSP dir…

Yapılacak ilk seçimde ANAP ı büyük yenilgiye uğratıp birinci parti olacağız…

-MÇP olarak yalvardık… Etmeyin, tutmayın… Bu referandumda sizi yenilgiye uğratırız… Ağzınızın payını alırsınız dedik… Dinlemediler… Biz direkttik ne oldu… ANAP, MÇP nin sayesinde 3 puan geriledi… Bu MÇP’ nin başarısını kimse inkâr edemez…

-Baba… Baba… Babamız…

ANAP’a nasıl attı… Babamız olmasaydı o zaman ANAP 3 puanı nasıl kaybetmeyecekti? Birinci parti olurdu… Baba gelecek, dertler bitecek…

-Sayın İnönü’nün günü önünde eğilin… Saf durun… İnönü olmasaydı… ANAP nasıl gerileyecekti? Gerileyemezdi vallahi… Bizim bilinçli, ön yargısız liderimiz Erdal İnönü sayesinde Adana da ANAP 3 puan geriledi… Onun acımasız kuvveti karşısında ilk genel seçimde SHP birinci parti olacaktır…

ANAP’lılar, SHP’ nin gücünü göz önünde tutun… Ha fazla karışmayın…

..

-Ya parti içi muhalefet? Onların durumu daha da ilginçti…

-Yahu demedik mi? Bizi saf dışı ederseniz parti puan kaybeder… Etti… Gördünüz mü? ANAP’ IN üç puan kaybetme nedeni bizi dışlamanız…

-Kardeşim bu ekiple bu iş yürümez… Bu ekip çalışırsa biz yokuz… Hem çiftçilerin dertlerine kulak vermediniz… Onun için bizim sözümüzü tutmadınız… Biz engelledik… Parti onun için puan kaybetti…

..

İl başkanı Murat Yılmaz kafasını kollarının arasına alıp düşündü… Acaba bunlardan hangisi doğruydu?

Hala düşünüyor…

İşin içinden çıkamadı…

Bakalım bu hafta çıkabilecek mi?

ANAP’ üç puan kaybettiren hangi davranışı oldu…

Bunu çözmeye çalışacak…

Bekleyelim görelim…

 

ÖZGİRAY’IN ARABA

 HACİZİ…

-14 milyon… Yokmu arttıran?

-14 milyon 100…

-Yok mu arttıran?

14 milyon 150 bin…

-Yok mu arttıran?

-14 milyon 500 bin…

-Yok mu arttıran?

-15 milyon…

Yok mu arttıran?

-15 milyon 150…

-Yok mu arttıran?

-15 milyon 800…

-Yok mu arttıran?

-16 milyon…

-Yok mu arttıran?

16 milyon 500…

-17 milyon…

-Yok mu arttıran?

-17 milyon 650 bin…

-Yok mu arttıran?

-18 milyon….

Arttırıcının birisi;

-Bir dakika düşüneyim… Dışarı çıkıp gideceğim…

Haciz memuru;

-Olmazzzzz…

-Arkadan bir ses;

-18 milyon 50 bin…

Haciz memuru;

-Satıyorummmmmmmmmm…

-Satttımmmmmmmmmm…

Bu acıklı, kahredici tabloyu, üzüntüyle izledim…

Reşatbey mahallesindeki Güven Yediemin Deposunda gerçekleşti…

Adanasporun eski başkanı Mehmet Özgiray’ın otomobili açık arttırma ile satılıyordu…

Av.Erhan Üşenmez, Şevket Yaycıoğlu adına açık arttırmaya gilmişti…

İkinci açık arttırmaya giren kişi Sait Güleçti…

Bu olay aslında basit bir icra ve haciz olayının ötesinde;

Türk spor insanının, Türk sporunun içine düştükleri sıkıntının tezahür etmesinden başka bir şey değildi…

Bir zamanlar önünde el pençe divan duran futbolcu, kulüp başkanının arabasının haciz yolu ile sattırıyordu…

Üzüldüm, çok üzüldüm, futbol adına, futbolcu adına, sporseverler adına…

Nereden nereye geldik?

Hayat şartları insana ne haltlar işletiyor…

Allah sonumuzu hayır etsin…

Bu türlü olayları bir daha yaşatmasın…

 

SİDİK BAĞLATAN MÜDÜR…

Adana Büyükşehir Belediye Bakım ve Tamir Atölyesinde bir hırsızlık olmuş…

4 milyon lira değerinde mazot pompası, enjektör ortadan kaybolmuş..

Müdür akıllı insan…

Araştırmış,

Soruşturmuş,

Personeli sorgulatmış,

Ne yapsın? Dünya metotlarını bir tarafa bırakıp bu kez ahret metotlarına sarılmış…

Gidip cindar hoca bulmuş… Bu hoca da 45 yaşlarındaymış… Öyle herkesin işine bakmazmış…

Müdür Celal Özbek;

-Aman hocam, canım hocam, beni bu işten kurtarırsan sen kurtarırsın, diye diller döküp yalvarmış…

Araya ANAP’lıları da sokmuş… Tanıdıkları devreye girmiş…

Okutup suyu getirip tüm personeline içirmiş…

Eğer, bu suyu içipte hırsızlık olayını sapmasına rağmen inkar edenler olursa sidikleri bağlanacakmış…

Ama personelin hiç birinin sidiği bağlanmamış…

Dünya ahret methotlarına rağmen 4 milyonluk malı çaldıran müdür sonuç alamayınca işten vazgeçmiş… Ama müdür başının ağrıması geçmemiş…

2 ay önce yine aynı atölyesinde bir hırsızlık olmuş…100 bin lira değerinde 90 amperlik bir akünün sırra kadem basmasından sonra akü imalathanesine demir parmaklıklar yaptırmış… Ama ne hikmetse hırsızlar ne yakalanabilmiş, ne de işlem yapılmış…

Müdür bey şimdi hocaya yine aracılar koymuş… Bir teneke suyu okutup personeline içirmenin çarelerini arıyormuş…

Olur ya; Personelden birisinin sidiği bağlanırsa ne olacak?

Adam çatladı ve öldü diyelim…

Sorumlusu kim olacak?

Hoca okuyup suyla bağladığı sidiği tıbbın açması biraz zor olsa gerek…

Personelinizin hayatıyla oynamayın müdür bey… Daha akılcı ve çağdaş önlemler almayı deneyin…

Neyse, işin şakası bir yana, kıymetli kardeşim Muhittin Öztürk’ ün çıkarttığı “BAKIŞ” gazetesini ilgiyle okuyoruz...

Bir de “KÖSTEBEK” köşesi var… İşte bu öyküyü oradan alıp yayınlıyorum…

Girmediği yer bırakmayan “KÖSTEBEK” inşallah bazı köstebekleri yakalar…

Başarılar “BAKIŞ”

Başarılar “KÖSTEBEK”

 

NASIL!

-Nasıl büyüyor?

-Nasıl gelişiyor_

-Nasıl çok güzel?

-Nasıl dev?

-Nasıl böyle bir şey?

-Böylesini asla görmedim..

-Nasıl da şahane…

-Nasıl anlatsam ki?

-Nasıl çok iyi?

-Vallahi gidip görün…

Sayın Selahttin Çolak’ın Arabacıoğlu iş hanında kiraladığı bürodan çıkan politikacılarla konuşuyoruz…

Girenler,

Çıkanlar,

Adeta akın var Çolak’ın bürosuna…

Herkes iyimser…

Hiç kimse kötümser bakmıyor…

Yoksa gerçek mi?

Şaşılacak bir iş doğrusu…

Canım Çolak’ın seçim hazırlığından söz ediyorum başından beri…

Bekleyelim, görelim…

 

SABAHA KARŞI

KÖPEKLER SENFONİSİ…

Bas bir uluma;

-Uuuuuuu…

Biraz yumuşak tenor;

-Heveee heveeee…heveeeee

Sonra bir  bariton;

-Vvuuuuu…

-Vuuuuuu…

Sonra bir enik sesi;

-Hiv hiv hiv…

-Uuuu…

-Vuuuu…

-Hiv hivvvvv..

Alıp götür insanı…

Aslında dünyaca ünlü dahi besteciler köpeklerle ilgili bir senfoni neden bestelememişler acaba?

Herhalde o zamanlar köpekler bu kadar yaygın değildi…

Şimdi Adana da öyle çok köpek var, öyle köpek var ki…

Yeni baraj mahalledeki evimizde 01,02,03,04, ve diğer tüm saatlerde sabaha karşı bestelenmemiş köpek senfonileri dinliyorum…

Bestelenmemiş köpek senfonisi..

Buraya dikkat edin, daha bestelenmemiş…

Uykularımız kaçıran,

Çocukları yataklarından korkutarak düşüren senfoniler…

Haaa, bir de kediler senfonisinden söz etmek gerekir…

Sonra ışıklar, köpeklerin ve kedilerin sesleri birbirlerine karışıyor…

Köpek kedi arasındaki kaçmaca, kovalamaya yerini bırakıyor…

Değişik perdelerden, değişik akustiklerden geliyor…

Önce volümü sonuna kadar açık, sonra orta bir sesle, sonra gittikçe azalıyor…

Bir den orkestranın davul sesi bastırır gibi oluyor;

Bas, tenor, bariton sesleri değişik notalarla kulaklarımızı yeniden tırmalıyor…

Ya işte böyle…

Sizin mahallenizde de köpek senfonileri var mı?

Eğer duyulmuyorsa 20.yüzyılda dahi müzisyenler köpek senfonilerini henüz yazmadan birinci elden, köpeklerin seslerinden onların senfonilerini dinleyin…

Ama iyi dinleyin… Çocuklarınızı da sokak köpeklerinden koruyun… Kendinizi de… Ne de olsa sokak köpekleri kuduz olabilir…

Bakalım bizim mahalledeki köpek senfonileri daha ne kadar sürecek…

 

CAN’LAR FREN YAPIT…

-Fren yaptı, Hamile kadın az daha çocuğunu düşürüyordu…

-fren yaptı, öğrencinin kitapları yerlere saçıldı…

-Fren yaptı, annesinin elini tutan çocuk koltukların arasına sıkıştı…

-Fren yaptı, yolcular arasında samimi bir kucaklaşma oldu…

-Fren yaptı, yolcunun birinin pantolonu yırtıldı…

-Fren yaptı kadını ayakları havaya gelip sırt üstü yere düştü..

-Fren yaptı yaşlı adam yere düştü…

-Fren yaptı ameliyatlı hastanın dikişleri patladı…

-Fren yaptı adamın başındaki perukmuş, yere düştü…

-Fren yaptı arka koltuktaki yolcu otobüsün onuna kadar gelip kafasını şoförün camına çarptı…

-Fren yaptı… Zayıf kadın su buharı olup uçtu…

-Fren yaptı adam düştü, adamın üstüne yanındakiler düştü…

-Fren yaptı adam öldü… Kasıkları sıkıştı… Hamile kadın çocuk düşürecekti, öğrencinin kitapları ayaklar altında ezildi…

Can otobüsleri hızlı gidip, daha çok yolcu taşıyacaklar ya;

Yavaş mı gitseler di?

Ya da Allah muhafaza freni patlasaydı…

Fren yapsaylardı…

Böyle olurdu… Yaaa… Can Otobüsleri jilet gibi gidiyor…

-Vıjjjjjjjjjjjjjjjjjtttttt…

 

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ…

Bravoooo…

Bravoooo…

Bravooooo…

Yüz kere,

Bin kere

Milyon kere bravvooooo…

Adana Türk Sanat Musikisine silinmez imza attı…

Büyükşehir Belediye Konservatuarının Salı akşamı yayınlanan konseri gerçekten muhteşemdi…

Dede efendi şarkıları başta olmak üzere seslendirilen bütün eserler;

Kusursuz,

Eksiksiz,

Tamdı…

Dr. Nezat Atlı’nın yönettiği devlet koruları konserlerinin kalitesindeydi…

Gurur duydum,

Mutlu oldum..

Göğüsüm kabardı…

Aslında konseri izleyenlerdeki bu duyguları anlatmaya ne bir kelime, ne kağıt, ne kalem, ne de daktilo tuşları bile yetmez… Görevlileri kutluyorum…

Ve; Ö-PÜL-DÜNÜZ kahramanlar…

 

BAHAR GELDİ MEMLEKETİME…

Karıncalar,

Kertenkeleler,

Tırtıllar,

Arılar,

Bin bir türlü börtü böcekler,

Kıpır kıpır…

Şeftali,

Zerdali,

Kayısılar,

Bademler çiçek açtı…

Üçgüller,

Nergisler,

Şakayıklar,

Sümbüller,

Leylaklar,

Çiçek açtı…

Çiğli sabahlar,

Hafifçe çiseleyen yağmurlar,

Otlar, ekinler,

Yeşilin her türlüsü sardı Çukurovayı…

Köyüne,

Kasabasına,

Kentine,

Mahallesine, sokaklarına, dağlarına bahar geldi memleketimin…

Yenibahar

Yeni umutlar getirsin…

Yeni umutlarınız gerçek olsun

Sevgili okurlar…

 

MİLYONLARCA BAHANE…

Olmuyor,

Olmuyor,

Olmuyor…

Kampanya başlatıldı, fiyatlar otomatik olarak arttırıldı…

Ama şu sigara tiryakiliği bir türlü önlenemedi…

Kampanyanın ilk günlerinde sigarayı bırakıp yeniden başlayanlara;

-Neden yeniden başladınız diye sakın sormayın…

50 milyon bahane uyduruyorlar…

-Yağmur yağdı canım sıkıldı…

-Hava açtı moralim bozuldu…

-Rüzgâr esti…

-Yapraklar oynadı…

-Yerler çamur oldu…

-Musluktan sular akmadı…

-Avize sallandı…

-Karıma kızdım…

-Çocuğum benimle alay etti…

-Arkadaşlarımın yan bakmasından rahatsız oldum…

-Patron azarladı…

-Sekreter istediğim telefonu bağlamadı…

-Çaycı çay getirmedi…

-Telefonda konuştuğum kişinin ses tonu hoşuma gitmedi…

-Bakkalın davranışlarını beğenmedim..

-Ayakkabımı boyayan çocuğun durumuna üzüldüm..

-Randevu verdiğim toplantıya yetişemedim…

Ohoooo… Binlerce, on binlerce, yüz milyonlarca bahane…

Aslında bahane bulmak kolay, sigarayı bırakmak zor…

Peki sigarayı barakanlar ne diyor;

-Nefesim açıldı…

-Yediklerimin tadına varmaya başladım..

-Yorulmadan çalışıyorum…

-Dünyada en kolay şey sigarayı bırakmakmış… Şimdi anladım…

Bu da başka bir gurup…

Biz yinede sevgili okurlardan bahane bularak kısa sürede de olsa bu öldürücü zehirden kurtulmalarını dileyelim…

Şunu yapsınlar;

Sigara içerken vücut fonksiyonların daki değişmeyle; kısa sürede de olsa, bıraktıkların oluşan farkı düşünmelerini öneririz…

 

İMREN AYKUT’UN

YAKIN ÇEVRESİ…

Adana doğumlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakın imren Aykut’un 5 Ocak’taki gezisi oldukça ilginç geçti…

Gittiği her yerde büyük ilgi gördü… Flaş kadın oldu… Çevresinde onunla görüşmek isteyenler halka oluşturdu…

Ama bol bolda dedikodu yaptılar… Kulaktan kulağa konuşulanları naçizane karınca kararınca yazmaya çalıştım…

-Piştt…

-Ne var?

-Çok nazik bir hanımefendi..

-Nereden biliyorsun?

-Onu tanıyanlar söyledi…

-Ben katılmam…

-Bekârmış…

-Öyle mi? Ne zaman evlenecek diye soralımmı?

-Olur mu? Yok abi..

-Hem çok bilgili, hem kültürdü, hem de bakan…

-Ne olmuş ki?

-Ne olmuşu var mı? Niçin evlenmediğini kendinden iyi mi bileceksin?

-Pişttt…

-Ne de olsa kadın…

-Makyaj yaptığını gören olmuş mu?

-Hayır…

-Aslında güzel bir kadın… Makyaj yapsa çok daha güzel olur…

-Kim bilir kaç liralık ruj kullanıyordur?

-Uçaktan iner inmez TV nin başına geçmiş…

-Bundan doğal ne olabilir ki?

-Demiş ki, acaba açıklamalarım yanlış mı verildi_

Çok dikkatli bir hanımefendi…

-Ya da kendini TV de görmeye hayranmış…

-İmren hanım var ya?

-Eee…

-Bak polisler nasıl kordonla koruyorlar…

-E devletin bakanı…

-Türk İş Sendikası Temsilcisi Hüseyin Elbek ne demiş?

-Bilemem…

-İmren Aykut’la konuşurken… Ben size abla, siz de bana Hüseyin deyin demiş…

-Ama yaşı biraz geçmiş haaa…

-Aması maması yok… Daha genç kız gibi…

-Evlenme teklifi almış mıdır?

-Ohoooo…

-Evlenme teklifi gelse acaba ne yapar?

-Amaaan kafanı taktığın şeye bak…

-Gazetecilere bak gazetecilere…

-İmren hanım makyaj yapsa da fotoğrafını çeksek diye bekliyorlar… Ama İmren hanım atlatacak…

-Hikâyeden atlatma olacak…

 

KÖSTEBEK KİM?

-Biliyorum gardaş teşhis ettim.

-Bilmeyen mi kaldı?

-Allah Allah… Olamaz kardeşim… O adam köstebek olamaz…

-Olur, kardeşim olur… Vay Pe…enk… Bu dünyada her şey olur…

-Konumunu önce belirle, yaklaş... Kozlarını kullan sonra da yok et…

-Zaten suçüstü yapıp yok etme aşamasındayım..

-Sigara da içmiyormuş…

-İyi bir şivesi yokmuş..

-İyi bir insan gibi görünürmüş, ama köstebekmiş…

-Yahu adam işinin hastası… Gece gündüz toplantı yapar…

Geleni gideni çoktur…

-Gördüm… Gece yarısın işyerine gelmişti… Sürekli evinden işine geliyordu…

-Suyu ısındı…

-Artık kendini yok bilsin…

Bazı kurumlardan haber sızıp, gazetelerde haberler yer almaya başlayınca belediyede  “KÖSTEBEK” aranmaya başlandı…

-Kim bu köstebek?

Herkes kendi çevresini soruşturmaya başladı…

-Kim? Kim?

Akılda hayalde olmayan kişilerin isimleri ortaya sürülmeye başlandı…

Bu kişiler yakın takibe alındı…

Diken üstünde oturur gibi oturan bu kişilerle yoğun araştırmalar yapılıyor…

-Böl, parçaya, yok et, taktiği, şeklinde yorumlandı…

-Belirle, kozlarını tespit et, yok et politikası uygulanacak…

Gelişmeleri yakından takibe aldım, günü gününe izliyorum…

“KÖSTEBEK” le “AVCI” arasındaki kaçma-kovalamaca ne kadar sürecek?

Takipteyim…

 

BAŞKAN DURAK’TAN

TV REKLAMLARI…

Nanananaaaaaaa.

-Sayın belediye meclis üyeleri, bu gün saat 22:00 de  TV-1 kanalında beni mutlaka izleyin…

Saat 22 ha… Unutmayın…

-İmarsız alt yapısız, konuları ilk defa anlattım… Şey TV1.kanalda beni mutlaka izleyin… Saat 22; sakın unutmayın…

Sunucu, müteahhitleri, benim haberim yokken inşaat alanında yakalamış sormuş… TV-1 kanalda… Mutlaka izleyin…

22;00 de…

Belediyede bazı dairelerde atamalar, yer değiştirmeleri yapılabilir, beni bu gün mutlaka TV-1 kanalda izleyin… Saat 22 de unutmayın…

Yeniden başkan seçilmem için, oy için beni mutlaka TV-1 kanalda izleyin…

Sandıkların başında duraklarına verilecek ücreti arttırma kararları…

-Beni mutlaka TV-1 kanalda izleyin… Bu gün 22;00 da unutmayın…

-Yalçın Akyola yardım edeceğim…

-Özcan Altınoğlu’ nun mahallesini yaptıra… Beni TV-1 kanalında bu gün mutlaka izleyin…

-Gülistan Hayta’ nın seçmenlerinin yol, su kanalizasyon isteklerini yerine getireceğim… Beni TV-1 kanalında mutlaka izleyin…

-Fevzi Çapar’ın Başkan Vekilliğini nasıl buluyorsunuz diye sordular…

Beni bu gün TV- kanalda mutlaka izleyin…

-Şaban (Mercimek) ın bütün isteklerini yerine getirmek,

-Şaban beni mutlaka izle… Bu akşam 22 de TV-1 kanalındayım…

-Ahmet Koçak hoş geldin… Beni bu gün TV-1 kanalda mutlaka izle….

..

-Meclis üyeleri sizin Avrupa Seyahatlerinizi aslında düşünmemek elde değil ama… TV-1 kanalda beni bu gün mutlaka izleyin…

-Avrupa seyahate giderken, sayın meclis üyelerinin cebine harçlık falan,

-Ama beni bu gün TV-1 kanaldı izleyin…

-Belediyede görev yapan sizlerin aldığı harçlıklarıda artış yapmam ge…

Ama bu gün mutlaka TV-1 kanalda beni izleyin…

-Sayın Meclis üyeleri size verdiğim arsaların civa, ama bu gün TV-1 kanalda beni izleyin… Saat 22 de unutmayın…

-ANAP’lı, SHP’ li üyelerin arsalarındaki inşaat yoğunluğu bu gün beni 22 de TV-1 kanalda mutlaka izleyin…

1.kanalda konuşacağım…  Unutmayın…

Nanananannn…

Evet sayın seyirciler(Pardon sayın okurlar)

Aytaç Durak’ın Belediye Meclisinde yaptığı(reklamlar) pardon konuşmayı dinlediniz…

TV yi kapatmayı sakın unutmayın…

Meclisin kapını çıkarken de hızlıca çekin…

 

ANAYASA NEREDE?

Trafiğin seferden alıkoyup bağladığı eski dolmuşların arasında dolaşıyoruz… Öyle dertli, öyle dertliler ki sahipleri…

-Dolmuşunuz neden bağlandı? Sorusuna beni cevap yağmuruna tuttular…

-Abi şalvarlı olduğum için, pantolon giyseymişim bağlanmazmış…

-Haydaaaaa!!!!

-işte kardeşim şu 2,5 lira kadar yerimiz boyasızmış… Macun olması yüzünden bağladılar…

-Bıyıklarımı boyamıştım, renk tonu iyi değilmiş…

-Haydaaaa…

-Ayakkabılarımın boyası eskimiş…

-Haydaaaaa.

-Arabamda iki müşteri varmış…

-Haydaaaa…

-Altı müşterim varmış…

-Haydaaaa…

-Beş müşteri almışım…

-Haydaaaaa…

-Altı müşterim varmış…

-Haydaaaa…

-Arabam boşmuş…

-Haydaaaa...

-Arabamın döşemeleri beyazmış…

-Haydaaaa…

-Abi benim döşemeler beyazmış…

-Haydaaa…

-Benim döşemeler eflatunmuş…

-Haydaaaa…

İç döşemeler, bezden miş, naylonmuş, poplinmiş, kumaşmış…

Dolmuşun rengi,

Saçının rengi,

Kaşının rengi,

Gözünün rengi,

Ayakkabısının rengi,

Külahının rengi hoşlarına gitmedikleri için dolmuşları bağlanmış…

-Haydaaaa…

Adam bağlayacak, trafikten alıkoyacak ya…

Neden mi bulamaz? On binlerce, yüz binlerce…

Ama şoför arkadaşlar soruyor;

-Anayasa neredeeeeeeeeee?

 

MİLLETVEKİLLERİMİZ

MİSAFİR GİBİ…

Aman efendim,

Canım efendim,

Allah nazardan saklasın…

Adana milletvekillerimizi görmek, yılda bir kez bile olsa görmek ne büyük mutluluk…

Semra Özal la geldiler,

Onunla da gittiler…

Zaten bizim vekillerimiz misafir gibidir…

Ya delege,

Ya mahalle,

Ya ilçe

İl başkanlığı seçimleri olacak…

O zaman gelecekler…

Bu seçimler yok mu?

-Vınnnnn ortadan kaybolurlar… Ara ki bulasın…

Başka nasıl gelirler seçildikleri bölgeye?

-Ya sayın Cumhurbaşkanı,

-Ya sayın Başbakan,

-Ya başbakanın eşi,

-Ya bakan gelecek sayın vekillerimizde arzı endam edecekler…

Seçim yok,

Üst düzey parti yöneticisi gelmedi mi?

Vekillerin ne işi var ki burada?

Allah aşkına…

Adana ya neden gelecekler?

Çiftçiyi mi,

Esnafı mı,

Seçmeni mi düşünecekler?

Adamlara bu sorulardan ne?

Bu sorunlar onlara değmez bulaşmaz…

Kazın ayağı öyle değil…

Yok seçmen durduruyor, yok omuzlara alıyor, kollarından çekiyor… Soruyor;

-Arkadaş diyor, Ledin Barlas nerede?

-Akgün Albayrak nerede? Onlar8 bu memleketin vekilleri değil mi? Sıradan vatandaşları mı?

Siz ne dersiniz?

-Ankara da büyük memleket sorunları var ki, onlarla ilgileniyorlar…

Soran seçmen sürdürüyor konuşmasını;
-Peki Orhan Şendağ neden köy köy dolaşıyor?

-Seçildikten sonra bile seçmenlerini ziyaret ediyor…

-Valla ANAP’ lı Yılmaz Hocaoğlu, Ersin KOÇAK, İbrahim Öztürk, birkaç vekilimiz daha vardı… Nerede onlar?

Hele Sayın Hocaoğlunu altı yedi aydır göremiyoruz…

Ama Semra hanım geldi, diğerleri gibi Özal’la gelip gittiler…

Gerçi Ankara da TBBMM toplantıda…

-Ama tatilde olduklarında da değişmiyor ki…

Adanalılar oturup hesap yapmışlar…

Orhan Şendağ dışındaki milletvekillerini öyle pek tutmuyorlar…

Çünkü sorunlarına el uzatmıyorlar…

Seçim, oy, seçmen geldiğinde, işte o zaman da biz düşüneceğiz diyor vatandaşlar…

-14 milletvekilimiz var… Yarıdan bir fazlası vefalı olsaydı, hepsi vefalı sayılırdı… Ama birisi vefalı 13’ü vefasız olunca biz ardık bunlardan bir şey beklemeyiz…

-Vefasız milletvekillerimiz daha ne kadar böyle olacaksınız?

 

MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ

RIZA KÜLTÜR NEREDE_

-Pişttt…

-Milli eğitim müdürü Rıza Kültür neredeymiş?

-Bilmiyorum valla…

-Onu bilmeyen mi var kardeşim? Adan Filipinlere gitmiş diyorlar…

-Onu sağır sultan bile duydu… Adam Cannes film festivaline gitmiş…

-Japonya’daymış…

-Yok yahu evindeymiş…

-Bilmem biri söyledi…

-Vallahi Amerika dan bir arkadaşı aramış arkadaşımızı… Orada görmüş..

-Yapmaaa…

-Rıza Kültür nerede?
-Abi 15-20 dakika önce buradaydı… Elinde dosyaları vardı… Galiba vali beyle görüşmeye gitti…

-Adamın günahını almayın… Okullara denetime çıtı…

-Erzincan da diyorlardı…

-Yok, İstanbul da görünmüş…

Ankara da,

Niğde de,

Cezayir de,

Mısır da,

Tunus da,

Sudan da,

İran da,

Ürdün de,

Milli Eğitim Adana İl Müdürümüz sayın Rıza Kültür nerede?

Adamcağız 40 yılda bir canı yurt dışı gezisine çıkmak istemiş… Buna da yapmış… Vay sen misin bunu yapan?

O da gittiği yeri söyleseydi… Bu kadar gizli yapmasının ne işi var…

“FISILTI GAZETESİ” nin tirajı dünyanın en büyüğüdür… Hiçbir gazete onun tirajına ulaşamaz…

Aklın fikrin şaşar kalır vallahi…

Vilayet çalkalanıyor,

Milli Eğitim camiası çalkalanıyor…

Vallahi biz de bilmiyoruz…

Bilsek söylerdik…

 

ABDULKADİR KAÇAR…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder