14 Haziran 2021 Pazartesi

SEN HANGİSİSİN?


 

SEN HANGİSİSİN?

 

POLİTİKACI... 

                   ABDULKADİR KAÇAR/2012

                            Adana/TÜRKİYE…

ÖNSÖZ

Gazeteci ve televizyon programcısı olarak çalıştığım yıllarda izlediğim, tanık olduğum, hakkında yazılar yazdığım pek çok politikacı oldu...

Peki politika ne demektir; Politikacı ne demektir?

1.Politika; hükümet yönetimince izlenen yol

POLİTİKACI; 1.politika ile uğraşan siyasetçi...

2.Karşısındakinin duygularını okşayarak çıkar sağlayan siyasetçi...

3.Kötü politika ise; iyi bir düşünce sonucu üretilmiş, düşünceleri yozlaştırıp, toplumun aleyhinde ve kendi çıkarlarına kullanmak...

Bu genel kurallar, dünyadaki tüm politikalar ve politikacılar için geçerlidir...

ABDULKADİR KAÇAR(2012 ADANA/TÜRKİYE)…

 

Dışından herkesin istediği gibi; içinde de sadece istediği gibi davranır politikacı...

...

Devlet eliyle bazen mucizeler yaratıp, ümit kesilenleri yeniden yaşatır...

...

Profesyonel politikacı yüzüne karşı halkı över; sırtını dönünce de öz düşüncelerini söyler...

...

Politikacılar yasalarla, modern, gelişmiş, çağdaş, en ileri toplumları bile yönetme dehasını gösteren mucize varlıklardır...

...

İktidar olan politikacı birden hem devlet hem de kanun oluverir; bu onun doğal hakkıdır...

...

Politikacıya göre toplum başıboş olamaz; mutlaka yönetilmesi gerekir...

...

Her toplum kendi politikacısının; her politikacı da kendi toplumunun bire bir aynı kopyasıdır...

...

Politikacı partililerin gözünde eşsiz ve muhteşem görünür ki; insanlar politikacıya yararlanmak için sürekli yarışırlar...

...

En küçük partili üyenin bile büyük hedefi bir gün tüm dünyayı/evreni egemenliğine alabilmektir...

...

Dünyanın ve ülkesinin düzenini değiştirme isteği her politikacıların ortak karakteridir...

...

Politikaya yeni başlayanla; en kıdemli politikacı erdeme eşit uzaklıktadır...

...

Ufak tefek çılgın kararlar alıp uygulamak politikanın tadı tuzudur...

...

Dünyanın her yerinde en başarılı politikacı kendini alkışlayacak taraftar bulmakta zorlanmaz...

...

Politikacı her zaman kendini alkışlayanı sever; sırt çevirenlere de sırtını döner...

...

Politikacının neden olduğu hiçbir olay şaşırtmamalı...

...

Politikacılar şöyle ya da böyle birbirlerine görünmez bağlarla bağlıdır...

...

Politikacı da sıradan insandır ama sadece ünlüdür...

...

Her insan gibi sıradandır politikacı; başarı elde edince de birden aranan ama ulaşılamayan, kişiye dönüşür...

...

Bazı politikacılar deli yürektir; ülkesinin çıkarları bu şekilde davranmasını zorunlu kılar…

...

 

Girdiği 10 seçimden 10 unu da kaybetse, politikacı başarısızlığını asla kabul etmeyendir...

...

Dünyanın her ülkesinde içi boş partiler bile fırsatını bulunca bazen iktidar olabilir...

...

Çok politikacının olduğu yerde iktidar yoktur...

...

Bazı politikacılar, bireyin ve toplum hayatını birkaç saat içinde, istedikleri yönde değiştirme gücünü elinde tutar...

...

Aslında en büyük politikacı halktır; hem politikayı, hem politikacıyı bilinçli şekilde üretir; iktidarı verdiği partiyi ve politikacıları şakşaklarıyla kısa zamanda havaya sokar... İktidarı’ndan zarar gördüğünde ise zaman geçirmeden karşısına hemen muhalefeti çıkartır; halk böylece her zaman iki taraflı oynar; birisini kahraman, diğerini yedek kahraman(muhalefet) olarak iktidara hazır bekletir... Böylece iki taraftan da sinsice yararlanmaya çalışır; insanlık tarihi boyunca demokrasi ve politika oyunu bu şekilde sürmektedir...

...

Politikacı kendisine dik bakan tüm ışıkları bile söndürür…

...

Herkesi inandırdığına bazı politikacının kendisi inanmaz...

...

İnsanın insanı, devletin diğer devleti kontrol altında tutmak ve yönetmek için kurduğu sisteme politika deniliyor...

...

Yaşam bir tiyatro halk seyirci, politikacı ise başrol oyuncudur... Kuşaklar ve politikacılar değişir, sistem aynı şekilde çalışmaya devam eder…

...

Bazı politikacıların doğuşu bir devletin doğuşu; ölümü de bir devletin ölümü olabilir...

...

Ölüm politikacıyla çöpçüyü aynı hizaya getirir...

...

 

 

”Her insanda deliliğin birkaç türü bulunur” …

Rotterdamlı Erasmus…

DELİLER...

Abdulkadir KAÇAR/2012

Adana/TÜRKİYE...

ÖNSÖZ

Meydan Larousse sözlüğü DELİYİ şöyle tanımlıyor;1.Aklını yitirmiş, zihinsel bir bozukluğu olan... 2.Söz ve davranışlarında korkusuz, ateşli, atılgan... 3.Bir şey delisi, ona aşırı düşkün olanlar için kullanılır... 4. Âşık olmak, gönlünü kaptırmak...

 

Mesleğim olan gazeteci ve TV program yapımcılığım sayesinde pek çok insanla karşılaştım, söyleşi yaptım, haberlerini hazırladım, ekranlarda canlı yayınlara çıktım; ama en keyifli, en yaratıcı, en neşeli insanlar hiç şüphesiz ki deli olanlardı… Öyle ki, hızımı alamadım, onlardan bazı delilerin anılarını kitaplaştırdım… Ama en büyük kazığı da bu insanlardan yedim… Bana göre deliliğin ilk sırasında politikacılar yer alır... Zihinsel bozukluğu olan ve tedavi altındakileri saymıyorum… Delilik türleri farklıdır; bazıları akıllı deli, bazıları zır deli, bazıları da halkın ifadesiyle tüm sınırları aşmış-uçmuş olan kırmızı delidir… Delilerle dâhilerin arasında bir çizgi bulunduğu söylenir; dahiler çizginin bu tarafında deli, öteki tarafında ise dahi olarak değerlendirilir… Bir denememde de” POLİTİKACILAR KENDİNİ AKILLI SANAN DELİLERDİR” demiştim… Sonuç olarak; yaşamın bu vazgeçilmez rengi delilik konusundaki gözlemlerimi, düşüncelerimi okura sunuyorum...

 

                                               ABDULKADİR KAÇAR

                                               Türkiye, adana, 2012…

 

En iyi deliler sever/ya da nefret eder...

...

En iyi deliler ağlar/ya da güler...

...

En iyi deliler yaşar/ölür...

...

En iyi deliler en iyi/ya da en kötü örnek olur...

...

En iyi delisi politikacı olan ülke en iyi/en kötü şekilde yönetilir...

...

En iyi delilik seçimi kazanan politikacıda görülür...

...

En iyi deliler konuşur/ya da susar...

En iyi deli kendisini akıllı sanıp susandır

...

En iyi deliler yazar-çizer/ya da siler-yok eder...

...

En iyi deli hem deha/hem de salaktır...

...

En iyi deli büyük yalan/ya da büyük doğru söyler...

...

En iyi deli hem bilge/hem de cahildir...

...

En iyi deli cömert/ya da cimridir...

...

En iyi deli barışçı/ya da savaşçıdır...

...

En iyi deli masum/ya da katildir...

...

En iyi deli en centilmen/ya da en barbardır...

...

En iyi deli şakşakçı/ya da suskundur...

...

En iyi deli aile kurar/ya da ailesini yıkar...

...

En iyi deli şehveti/yıkılmışlığı aynı anda yaşar...

...

En iyi delinin kadını/erkeği olmaz...

...

En iyi deli kendini anlar/ya da sürekli nefret eder...

...

En iyi deli felsefe yapar/ya da vazgeçer...

...

En iyi deli en iyi sex yapar/ ya da yarım bırakıp vazgeçer...

...

En iyi delinin derdi yoktur/ya da sınırsız dertlidir...

...

En iyi deli bazen soytarı/ya da bazen dahidir...

...

En iyi deli eşini ölürcesine sever/ya da öldürür...

...

En iyi deli kendini en çok sever/ya da en çok nefret eder...

...

En iyi deli mutlu/ya da perişan eder...

...

En iyi deli acı çektirir/ya da şifa verir...

...

En iyi deli bazen hükümdar/bazen de katildir...

...

En iyi deli en iyi efendi/ya da uşaktır...

...

En iyi deli ya en iyi  arkadaş/ya da en kötü  düşmandır..

...

En iyi deli hüznü-sevinci ya aynı anda yaşar/ya da yaşamaz...

...

En iyi deli ya kahraman/ya da haindir...

...

En iyi deli ya ölümlü-ölümsüz anıtlar yapar/ya da yıkar

...

En iyi deli ya devlet kurar/ya da yıkar...

...

En iyi deli bazen eşsiz bir hatip/ bazen de pısırıktır...

...

En iyi deli kanun yapar/ya da bozar...

...

En iyi deli en güçlü hakim taraftır/ya da taraf değildir...

...

En iyi deli meclise girer/ya da çıkar...

...

En iyi deli ya dünyayı yönetir/ya da yakar...

...

En iyi deli bilim yapar/ya da bozar...

...

En iyi deli icat yapar/ya da yok eder...

...

En iyi deli ya miras biriktirir/ya da bitirinceye kadar  bir anda savurganca harcar...

...

En iyi deli en şanlı-şerefli görünür/ya da en onursuzdur...

...

En iyi deli en ya akıllıları deli/ya da veli eder..

...

En iyi deli ya her ödülü-unvanı alır/ya da ödül ya da unvan dağıtan kişi olur...

...

En iyi delinin vereceği dersi en akıllı hayal bile edemez...

...

En iyi deli hiçbir şeyden utanmaz/ya da her şeyden  utanır...

...

En iyi deli ya korkar/ya da korkmaz...

...

En iyi deli ya en uygar/ya da en vahşidir..

....

En iyi deli bazen boyun eğer/ya da sürekli baş kaldırır...

...

En iyi deli yaşamın ölümden başka hiçbir şey olmadığını bilir/ya da bilmez..

...

En iyi deli dünyadaki iyi ya da kötü olan her şeyin kendisinden kaynaklandığına inanır...

...

En iyi deli kendinin hem düşmanı/hem de dostudur...

...

En iyi deli dünyadaki tüm deniz kumlarından daha çoktur/ya da daha azdır...

...

En iyi deli doğanın akla çizdiği sınırları aşar/ya da bocalar aşamaz..

...

En iyi deli doğa yasalarını da diğer yasaları da takar/ya da takmaz...

...

En iyi deli en bilge-alim/bazen de en cahildir..

...

En iyi deliyi hırsı bazen yaşatır/ bazen de öldürür...

...

En iyi deli çevresinin neşe-mutluluk-umut/ya da acı kaynağıdır...

...

En iyi deli ruhunda yaz mevsimini yaşarken/birden kara kışa dönüşür...

...

En iyi deli aynı anda iyiyken kötü/ya da kötüyken iyidir...

...

En iyi deli krallara layıktır, delilerle yaşamak kralların zevki/ya da bazen kabusudur..

...

En iyi deli kralların arasından çıkar/ya da çıkmamak üzere  onların arasına girer...

...

En iyi deli deliliğini söyler/akıllı ise deliliğini söyleyemez...

...

En iyi deli düz bir insandır tek bir dili vardır kendini söyler-açıklar/bazen de kendini saklar...

...

En iyi deliyi halk her zaman bulup gerçeği işine yarayacak şekilde söyletir/bazen de zorla susturur...

...

En iyi delisi çok olan halk bazen mutlu/bazen de mutsuz yaşar...

...

En iyi delinin bazen övgüleri/bazen de sövgüleri zevk verir...

...

En iyi deli her şeyi söyler; deli sözü onların ceza almasını, idam edilmesini önler/bazen de önlemez...

...

En iyi deliler birbirlerine güler/ya da ağlarlar...

...

En iyi deli sormadan yanıt verir/ya da sorunca susar...

...

En iyi deli nedensiz güler/ya da nedensiz ağlar...

...

En iyi deli ayıp-günah-yasak bilmez/ya da bilemez...

...

En iyi deli zindanlarda özgürlüğü-özgürlüklerinde zindanı sınırsızca yaşar...

...

En iyi deli işini en iyi yapar/ya da yıkar-yakar...

...

En iyi deli en büyük işlere kalkışır bazen başarılıda olup toplumun zirvesine çıkar/bazen de düşer...

...

En iyi deli savaşlardan sağ çıkar/ya da barışta onulmaz yaralanır...

...

En iyi deli şana-şerefe-şerefsizliğe kısa zamanda ulaşır/ya da ulaşamaz...

...

En iyi deli çocukken çocukluğunu, yaşlanınca yaşlılığını bilmeden mutlu-mutsuz yaşar/ya da yaşayamaz...

...

En iyi delisi olmayan; deliliğin kıymetini bilemez/...

...

En iyi deli yaşarken kendi cenaze törenini düzenler; tören sırasında da ölmediği için kahkahalarla güler/ya da ağlar...

...

En iyi deli bazen dahidir/ama her dahi deli değildir...

...

En iyi deli politika yapandır; dünyanın her yerinde kendisine tapacak, alkışlayacakları bulur...

...

Her millet kendisine acı verecek, felakete götürecek, kendisini güldürüp eğlendirecek kadar delisini üretir/ya da yeryüzündeki diğer delilerden yararlanır...

...

En iyi deli bilgedir/ama her deli bilge değildir...

...

En iyi deli olmadan-veli olunmaz/ya da olunur...

...

En iyi deli saygı görür/ya da horlanır...

...

En iyi deli küstahtır/bazen de erdemli...

...

En iyi deli toplumu en ulaşılamaz hayaller içinde yaşatmayı vat eder/ya da yaşatamaz...

...

En iyi deli de aklın, her akıllıda deliliğin birkaç hali bulunur...

...

En iyi deli evrendeki ölümsüz yapıtları yapar/ya da yıkar-yakar...

...

En iyi deliliktir ki; ölümsüz eserler vermek için insanüstü çaba harcatır/ya da ölümsüz eserleri yok ettirir...

...

En iyi delilik olmasaydı insan kendini beğenmez, çalışamaz, üretemez, yaşayamaz/ölürdü...

...

En iyi deli dalkavuk, şakşakçı, katil, yamyam/ ya da ruha en büyük şifadır...

...

En iyi deli yaşama çoğu zaman delilik/bazen de diğer insanlardan daha fazla akıllılık sunar...

...

En iyi delilik insana deha ve aptallığı aynı anda sunar...

...

En iyi deliler bu gün insanlığın ulaştığı uygarlığı yaratanlardır....

...

En iyi deliler şairlerdir; insanının ulaşabileceği deliliğin en üst /bazen de en alt noktasıdır; onlar deliliğin en renkli ve yararlı/ya da zararlı halidir; delilik şairlere büyülü ve ölümsüz sözler söyletir/ ya da susturur...

...

En iyi deli kendini tanımadan yaşar/ölür...

...

En iyi deli ölüme rağmen mutludur...

ABDULKADİR KAÇAR…

...

 

 

Gerçek yazmak için yaşar; yaşamak için yazar...

 

YAZAR…

ABDULKADİR KAÇAR

Adana-Türkiye...

ÖNSÖZ

Gerçek yazar yaşamak için yazar; yazmak içinde yaşar… Sonu yüzde yüz ölüm olan yaşam isimli bu serüvende insanın ulaşabileceği en yüce erdemdir... Yazma olgunluğuna ulaşabilen insan, diğerlerinden; farklı bakar, düşünür, konuşur, görür-gösterir... İçinde yaşadığım çağımda hem yararlarını hem de zararlarını da gördüğüm deneylerimi benden sonra yaşam sahnesine çıkacakların dünya insanlık ailesine sunuyorum; biliyorum ki, bu düşüncelerim akıllı ve kendini aşmak isteyen her insanın yolunu aydınlatacaktır…

 

Yazarı sözlük şöyle tanımlıyor;

1-Bilim ve sanat alanında yapıt veren kimse...

2-Gazete dergilerde herhangi bir konuda yazı yazan kişi muharrir...

ABDULKADİR KAÇAR 2012/ADANA-TÜRKİYE...

 

Gerçek yazar yazmak yaşar; yaşamak da yazmak... Diğer türlü düşünen ve hareket edenler aslında yazarcılık oyunu oynamaktadır…

 

Yazarların tarihi, namuslu, dürüst, bilgeliğe, ileri derecede akıllı olan, zekâlarını her zaman olumlu yönde kullanan insanların tarihidir...

 

Okumadan, düşünmeden, yorumlamadan yazmadan yaşamak yarı ölü şeklinde var olmaktır...

 

Bu gün ulaştığımız uygarlığımızı yazan, her türlü bilgiyi ve oluşturduğu deneyimleri bir sonraki nesillere ulaştıran akıllı insanlara borçluyuz...

 

Yazmak önce dış ve iç evren başta olmak üzere, dünyayı, yaşamı, insanın adım adım kendini yeniden öğrenmek; bilinçaltında oluşturmayı başardığı programlarla kendini ileri insana yönlendirmek ve bunu yaşama biçimi haline getirmektir...

 

Düşünmeye zaman ayıranın yazmak için bahanesi olur...

 

Çağlar boyunca yaşam isimli bu serüvende insanların önünü aydınlatan, dünyayı daha da güzelleştirebilen en ölümsüz eserleri deliler ve dahiler vermiştir; bu kural bundan sonra da değişmeyecektir...

 

Yazmak bir tür kendine tapınmaktır...

 

Yazmak dünyayı bilgisayar tuşlarının, kalemin, kâğıtların, mürekkeplerin,  harflerin penceresinden görmektir...

 

Yazan insanın her anı ışıktır; bir saniye sonrası bile bilinmeyen yaşamın karanlıklarında varlığını sürdüren birey ve toplumların yazarın ışığına ihtiyaçları hiç bitmez-bitemez-bitmeyecektir...

 

Yazarların yazdıklarına, görüşlerine, doğrularına, ortaya yeni çıkarttığı değerlere ve eleştirilerine katlanmak, uygar olmanın kanıtıdır...

 

Yazarlar içinden çıktığı topluma mutluluğun, başarının, sevginin, erdemin, adaletin, hoşgörünün, sevincin yolunu mutluluk haritalarıdır... Yazarın ışığı dünya insanlık ailesinin önünü aydınlatan işaret feneridir... Her toplum içinden çıkarttığı yazarının ışığında yürüyerek büyük uygarlıkları-devletleri kurmuş ve yaşatmıştır...

 

Yazar çözülemeyen sırların çözümünü, bilinemeyen karanlıkların bilinmesini düşünceleri, yazdıkları, söyledikleriyle anlatır… Onun aydınlığından yararlanan bireyler ve toplumlar en ileri uygarlıkları kurdukları için-mutludurlar...

 

Yazmaya adanmış bir yaşam, aydınlanmaya, aydınlatmaya adanmış bir güzelliktir...

 

Yazmak öyle kutsal bir adanıştır ki; gerçek yazar yazmadan yaşayamaz...

 

İnsanlar ikiye ayrılır; 1.yazarlar, 2. ölüler...

 

Yazan insan için yaşadığı çağında anlaşılmak ya da anlaşılmamak önemli değildir; önemli olan yazmak, daha çok yazmak, daha çok derinlere inmek, insanüstü çabayla durmadan üretebilmektir... Çağında fark edilmeyenlerin ölümünden yüzlerce yıl sonra fark edildikleri tarihte bilinen bir durumdur…

 

Yazmak bazen kendinden kaçmak, bazen kendine sığınmaktır...

 

Yazmak aslında doyuma ulaşılamayan iç dürtülerin bir tür duygusal mastürbasyondur... Ölümsüz eserleri yazanlar genellikle cinsel tatminleri olmayanların arasından çıkar... Doyuma ulaşsalar bile ruhu aç olan yazar yazmayı bir doyuma ulaşma aracı haline getirmiştir… Cinsel yaşamında tatmine ve doyuma ulaşanlar yazma konusunda ölümsüz eserler ortaya koyamazlar...

 

Çok basit kuraldır; yazılmayan her deneyim, belki de ölümsüzlük mesajları taşıyan her düşünce toprak olur...

 

Yaşamın önüne çıkarttığı bazı engelleri aşmakta zorlanan belki de çaresiz kalan insan; yazarak yaşamın ipine tutunarak hayatta kalmayı başarır...

 

Yazmak ölüme karşı kazanılmış bir zaferdir...

 

Okumadan, düşünmeden, yorumlamadan, yazmadan yarı ölü gibi yaşamaktansa; yazarak delice-çılgınca yaşamak daha üstündür denilebilir...

 

Yazmak insanın iç evreninde on binlerce yıllık hafızası olan bilgenin bilgilerine ulaşmak için yola çıkmak, bazılarına ulaşarak örnek insan olma yolunda ilerlemektir...

 

Gece gündüz birbirini kovalar; güneş doğar-batar; gündüz-gece kurşun hızıyla gelip-geçer... Ölümsüz düşüncelere ulaşabilen yazarların eğer değerliyse eserleri sonsuza dek yaşar...

 

Sonsuz değişimin tek yasa olduğu bu gezegende; her şey değişir, her şey dönüşür, her şey başkalaşır, her şey başlar ve her şey biter… Sadece ölümsüz düşüncelerden oluşan eserler-yazılar sonsuza kadar kalır...

 

Dünyayı-ülkesini-ailesini değiştiremeyeceğini anlayan akıllı insan; kendini değiştirmeye yönelerek sorunsuz yaşamak ve de mutlu olmak için yazar...

 

Yazarak öğrenir insan; yazarak yaşar, acılarını unutur, kendini aşar;, yazarak mutluluğu bulur; mutluluk içinde yaşar...

 

Yazmak denemektir; denemek ise en üstünü, en iyiyi, en yeniyi, çağın ilerisini gösteren değerlere ulaşıp, elde edip, örnek insan olarak yaşamanın adıdır...

 

Yüzde yüz ölümle bitecek olan yaşam serüveninde; akıllı insanların yazma düşüncesi ölümsüzlüğe attığı ilk adımdır… Artık gerisi, ömrünü, maddi ve manevi tüm kazanımlarını bu alanda programlamaya ve üstün biçimde çalışmaya başarmaya bağlıdır...

 

Acı çeken yazar; mutluluğu yazamaz...

 

Yazar, yazdıklarında aslında kendini arayan insandır... Ömür boyu yazsa da kendini bulamadan da yaşamdan ayrılması mümkündür...

 

Yazar mükemmelin olmadığını bilir; ama bir ömür boyu onu aramaktan da asla vazgeçmez...

 

Hemen her yazar hem kendinin, hem toplumun öğretmenidir gönüllü ve çok akıllı öğretmenidir… Sadece yazarak yaşar, gösterir, öğrenir, öğretir; yaşamak için de yazar…

 

Hiçbir yazar yazdıklarından dolayı şaşırmaz; yazdıklarından da asla pişmanlık duymaz...

 

Her insan gibi yazar da yanılarak öğrenir, yanılarak yanarak-olgunlaşır sonsuza kadar kalacak eserleri ancak o zaman verebilir...

 

Yazar bin defa düşünür; bir defa yazar...

 

Yazar bir yerde hayatının önüne çıkarttığı devasa acılarını azaltmak; bu serüvenin içinde tek tük bulunan mutluluk kırıntılarını arayıp bulmak ve büyütmek için yazar...

 

Yazan beyin ışıltılıdır-aydınlıktır-coşkuludur-sevgiyle doludur; yazmayan beyin ise bozulur, paslanır, taşlaşır ve de ölür...

 

Yazmak bir yerde kendimizle savaşmak ve de çoğunlukla özümüze karşı yenilsek bile arada bir de zafer kazanmaktır...

 

Yazar kendi nefesiyle dünyasını tuğlalar şeklinde ören ustadır; mutluysa da, mutsuzsa da eser kendinindir...

 

Yazar; bazen toplumdan kaçmak; bazen topluma sığınmak, bazen kendinden kaçmak; bazen kendine sığınmak, bazen içindeki bilgeye ulaşmak; bazen bu bilgeyi geçmek için yazar; tüm bunları yaparken de değişir, dönüşür, gelişir, yenilenir, farklı pencerelerden bakar, görür, gösterir, yaşar, örnek insandır...

 

Diğer insanlardan daha akıllı, daha zeki, çalışkan üretken olan yazar aslında inanılmayacak kadar çok şey bilir; kendini yazarak insanı, tüm dünyayı evreni yazmış olduğuna inanır...

 

Aydın ve akıllı bir yazara neden yazıyorsun diye sormak; neden ölmüyorsun diye sormak kadar aptalcadır...

 

Aydın ve cesurlar alanlar ölümü göze alarak yazar; gerektiğinde yazdıkları uğruna ölebilirler...

 

Yazmak, yazarın belki de bunalımdan-intihardan ve ölümden kurtulmak için sığındığı tek iç limanıdır...

 

Yazarlar da ölür, ancak eserleri değerli ve ölümsüzse yazdıklarıyla sonsuza dek unutulmazlar...

ABDULKADİR KAÇAR…

 

 

Doğmasam der doğar, ölmesem der ölür insan;

İNSAN

ABDULKADİR KAÇAR/2012

Türkiye/adana…

Önsöz;

İnsan düşünen bir varlıktır... İnsan üzerine bu güne kadar kimsenin sayısını bilemediği kadar kitap yazılmıştır; yine de insan nedir sorusunun yanıtı tam olarak verilememiştir...

Doğumu ve ölümü tam bir mucize olan insanı yazmak evreni yazmak kadar sonsuz ve sınırsızdır... Kendimden yola çıkarak, deneyimlerime, gözlemlerime dayanarak insan dediğimiz bu varlığın bazı özelliklerini vurgulamaya çalıştım...

Abdulkadir KAÇAR/2012 ADANA – Türkiye...

 

Dünya ya gelen her insan sonsuzdan beri yaşadığına; sonsuza kadar yaşayacağına inanır... Oysa her insan için doğduğunda güneş doğar; ölümüyle de güneşi sonsuza kadar batar...

 

Tüm canlılar gibi insanlar da masumdur; onları kavgacı, yırtıcı, savaşçı, katil yapan şey bastırmak için çalıştıkları açlık ve cinsel tatmin isteğidir...

 

Akıllı insan hünerlidir; hünerli insan başarılıdır, başarılı insan da mutludur...

 

İnsan her zaman aldanır/ her zaman aldatır...

 

Yalanın, riyanın, sahtekârlığın, katliamın, cinayetin tarihi, aynı zamanda insanın da tarihidir; diğer canlılar bunu yapamazlar...

 

Soyluluk insanın arkasına sığındığı en büyük yalan kalkanıdır; bir bakla bile bir kraliçeden daha soyludur...

 

Yaratan da yok eden de insandır...

 

Hayat aslında hep aynı şeyi söyler; kuşaklar onu farklı anlar, farklı yaşar...

 

İnsan en az bilinen meçhuldür...

 

Bin insana ne gerekirse, bir insana da o gerekir...

 

Yapılan en büyük iyiliği inkâr eder unutur da insan; en küçük kötülüğün intikamını yıllar sonra almaktan mutluluk duyar...

 

İyiliğe engeller çıkartır; kötüler ve kötülüklere göz yumar insan...

 

Aklını kullanma gücünü gösteremeyen insan yaşamın dibi görünmez tuzak ve çukurlarında yok olur...

 

Cinsel tatmin insan yaşamının merkezini oluşturur;

Güneş cinsel tatmine ulaşanlar için doğar,

Kuşlar onlar için şarkılar söyler,

Çiçekler onlar için açar,

Ağaçlar onlar için meyve verir,

Sevgi yağmurları cinsel doyuma ulaşanlar için yağar,

Şarkılar türküler onların mutluluğunu anlatır,

Sanat eserleri onlar için yapılmıştır,

Cinsel tatmine ulaşanlar mutlu yaşar;

Ulaşamayanlar ise bazen canavarlaşır...

 

Kadın erkek arasındaki cinsel ilişkinin aşağılandığı, hor görüldüğü ya da lanetlendiği aileler ve toplumlar da yetişen çocuklar ileride ya mutsuz, ya da deli olurlar... Bazen de dahi oldukları görülür...

 

Sağlık insanı iyi huylu yapar; hastalık ise kötü huylu...

 

İnsanın bir dakika daha yaşayabilmek umuduyla feda edemeyeceği hiçbir değer yoktur...

 

Her insan kahramanlığa da hainliğe de aynı uzaklıktadır...

 

Dünya aynı dünya; gün aynı gün; saat aynı saat; doğan-yaşayan-yaşlanan-değişen ve de ölen sadece insandır...

 

İçindeki bilge ses ÜSTÜN İNSAN a yöneltir insanı... Orada insan eşsiz eserler verir, ölümsüzlüğe ulaşır...

 

Evrenin merkezine kendisini koyar bazen insan; oysa bir kuş, bir böğürtlen, bir ağaç, bir mantardan farklı değildir...

 

Yaşam serüveninde acılar mutluluktan çoktur, insan her ikisinin arasında dövüle dövüle olgunlaşır...

 

Ben varım; evren de var; ben yok olunca evrenim de yok olacak...

 

Yaşam ne yaparlarsa yapsınlar mutlu olanlar ve ne yapsalar da mutlu olamayanlar diye ikiye ayrılır...

 

Yaşam insanın mutlu ya da mutsuz olmasını beklemez; o akar gider, mutlu olursa insan kardadır mutsuzsa zarardadır...

 

Acı insanı nerede olsa bulur; acısız yaşam, köksüz ağaç, güneşsiz dünya gibi olanaksızdır...

 

Kavga ederek de doyuma ulaşır insan; bazen kavgaların cinsel doyumdan daha fazla mutluluk verdiğine inanır...

 

Sadece mutlu olan insanlar başarılı olur; başarılı oldukları için mutlu olmazlar...

 

Gülümseyen insan, gülümseyen yüzlerle karşılanır...

 

Gülümseyen bir yüz en iyi kartvizittir...

 

Dışı taş gibi katı; içi ise pamuk kadar yumuşaktır insanın...

 

Kral-kraliçe de olsa; bu günkü insanlar gelecek yüz binlerce yıl sonra ortaya çıkacak olan ÜSTÜN İNSANIN taslağıdır...

 

Ölümün olmadığı bir yaşam; yaşamın olmadığı bir ölüm olmaz..

 

İnsan yaşamı güzellik bahçesine de ölüm çukuruna da çevirebilir...

 

Doğumla başlar insanın ihtiyaçları sadece mezarda biter...

 

Doğmasam der doğar, ölmesem der ölür insan...

 

Ölüm bilinci insanı bazen frenler; yoksa en vahşi hayvandan daha da acımasız yırtıcı, yok edici, katiller olurdu insan...

 

Cinsel tatmine ulaştığı yer onun yurdudur; insan sadece orada mutlu yaşar... Hayatının pusulası olan Cinsel tatminin gösterdiği doğrultuda yaşar ya da ölür insan...

 

Hastalıklarla ölüm insanı yok etmek için birbiriyle inanılmaz biçimde yarış eder; ölüm her zaman kazanır...

 

Çok acı öldürür; aynı şeyi çok mutluluk da yapar...

 

Yaşam insana büyük bedeller karşılığı verdiğini,  kolayca geri alır.; ölüm yaşamın verdiklerini geri almasıdır...

 

Her insan öleceğini bilir; kimse kendinin öleceğine inanmaz...

 

İnsan gerçekleştirebileceğini düşündüğü hayalleriyle doğar; genellikle de gerçekleştiremediği hayalleriyle de ölür...

 

Doğum-ölüm, mezarlık-tuvalet bir de cinsel ilişki insanların eşit olduğu yerler ve zamanlardır...

 

İnsan ölür, evren ölür; insan doğar, evren doğar; her insan bir evrendir...

 

Bu gün daha net biçimde inanıyorum ki; yaşam isimli bu serüvende insanın benim dediği hiçbir şey yoktur...

Doğduğundan başlayarak sahip olduğu ve yaşamı boyunca sahip olacağı her şey geçici, bitici, yitici, değişkendir; bazıları yeniden başlar, çoğu da o yaşarken yok olur...

 

Mezarlar öleceklerine inanmayanlarla doludur...

Abdulkadir Kaçar… 2012…

 

 

 

Ben varım ölümde var; ben yokum ölüm de yok olacak...

İNTİHAR MESAJLARIM...

                                      Abdulkadir KAÇAR /2012

                                               Adana/Türkiye…

ÖNSÖZ

Biliyorum ve inanıyorum ki; ölmek kolay-yaşamak en zordur... Yaşamım süresince her gece öldüm; her sabah yeniden doğdum... Yaşamı denedim çok denedim... Gözlemim şudur ki; yaşam yalanlar, hileler, haksızlıklar, entrikalar, doyumsuzluklar, kıskançlıklar, kaygılar, karamsarlıklar, kötülükler, trafik kazaları, suda boğulmalar, kavgalar, yaralamalar, sahtekârlıklarla bazen de cinayetlerle doludur... Bunun için de intihar etme özgürlüğümü kullanıyorum... Cesedimi babamın(Ceyhan’ nın Yellibel Köyü’ndeki aile mezarlığımıza)yanına gömün... Üzerime kitaplarımı da koyun... BABACIĞIM SANA GELDİM... 2012 Adana, Türkiye…

 

Abdulkadir KAÇAR... Adana/Türkiye-Dünya, sonsuzdan sonsuza...

 

Kendi isteğimle yaşamımı terk ediyor, ölüme gidiyorum; çünkü artık onu gelip beni almasını-götürmesini beklemekten yoruldum...

...      

Yazacaklarımı yazdım; söyleyeceklerimi tamamladım; ölümün her zerresini artık hak ettim; şimdi ölüyorum; kendinize iyi bakın... Hoşça kal dünya… Hoşça kal insanlık… Hoşça kal yaşam…

...

Yaşamın mantıksızlıklarına-deliliklerine, haksızlıklarına daha fazla katlanmak istemiyorum; beni bekleyen, peşimden ağlayacak ve hoşça kal diyeceğim kimsem de yok...

...

Annemden babamdan onların genleriyle bana geçen, insanlık tarihiyle ilgi tüm bilgilerin yer aldığı beynimin 70 yıla yakın sürdürdüğü kayıtlarını kendi özgür irademle burada kapatıyorum-kesiyorum...

...

Bir kez doğdum, ama düşüncemde; milyonlarca kez öldüm... Ama artık sadece bir kez olan gerçek ölüme gidiyorum...

...

Tek mirasım olan ölümsüz düşüncelerimin yer aldığı kitaplarımı ve günlüklerimi dünya insanlık ailesine miras olarak bırakıyorum...

...

Hepsi de ölümlü damgasıyla doğan insanlara benim bu dünyadan geçtiğimi anlatacak güçte sağlamlıkta yapıtlar/günlükler bırakıyorum...

...

Biliyorum yaşam ışık; ölüm karanlıktır; gözlerimi yaşam isimli bu ışık fazla kamaştırdı; artık ölümün karanlığını istiyorum...

...

Yaşama, canlı cansız hiç kimseye kırgın değilim; kırgın olduklarımı yıllar önce zaten bağışlamıştım; o nedenle ölüme kuşlar gibi özgürce uçuyorum... Ölüm yaşamımın zirvesinde duran ve almamı bekleyen benim ödülüm...

...

Ölümüm de benimle birlikte sonsuza kadar ölüyor; dünya adını verdiğimiz bu gezegende kalan diğer ölümlerden de sorumlu değilim...

...

Ey ölüm! Seni bu kadar yıl beklettiğim için özür dilerim... Lütfen bağışla ve kollarına aldığında beni incitme… Seni seviyorum…

...

Değişe değişe/gelişe gelişe ölüm düşüncesine ulaştım; artık geri dönemem... En büyük özgürlüğüm olan kendi ölümüme gidiyorum.

...

Aslında ben düşündüğüm için ölüm vardı; diğer canlılar düşünemediği için ölüm onlar için yoktu...

...

Ölüm bilinci olan bir canlı olmasaydım yazmayacaktım; yazmasam da yaşamımın izlerini, benden sonra gelecek insan soyuma deneyim olarak bırakamayacaktım... Bu yönümle bile diğer canlı-cansız varlıklardan ne kadar ileride bir varlık olduğum somut biçimde ortaya çıkmış olur…

...

Ben kimim ki? Yaşamım kimin umurunda oldu da; ölümüm kimin umurunda olacak? Bu nedenle rahatça kendimi onun huzurlu kollarına bırakıyorum…

...

Doğmadan önceki dünya isimli bu gezegendeki olaylar, tatlar, sıkıntılar, mutluluklar, sevgiler, saygılar, doyumlar umurumda değildi ki, ölümümden sonra, içinde bulunmadığım dünyada umurumda olmayacak...

...

Yapılan bilimsel araştırmalara göre bu gezgende bu güne kadar 120 milyar insan yaşamış ve de ölmüş; zaten ben de ölüyorum…

...

Gözümü açtım dünyadaydım; şimdi kapatıyorum artık yokum...

...

Doğanın canlılar için kurduğu sinsi tuzaklarına düşmedim;  ölümü vermemek için çocuklarıma yaşamı da vermedim; tek geldim, tek yaşadım ve de tek gidiyorum...

...

Çok acılı, çok sorunlu, biraz da mutluluk kırıntılarıyla süslenmiş, doğanın sinsice ve haince planlarıyla işleyen renkli bir filmdi yaşam; bu filmi ben başlatmamıştım ama bitirme yetkimi kullanarak yaşam ışıklarımı söndürüyorum...

...

Siyasetin, üçkâğıtçılığın, sahtekârlığın, paranın, hilenin, kavganın, entrikanın, kötüler, kötülüklerin, kavgaların, cinayetlerin, ilacın, hastalığın, köleliğin, tokluğun /açlığın, iyiliğin/kötülüğün, yaşamın/ ölümün olmadığı yer beni çağırıyor; esas sevgilim olan toprağın sesine-çağrısına uyuyorum...

...

Bana göre her ölüm gereklidir... Yaşam isimli serüvenin kilit taşıdır ölüm; her an, her yerde, canlı-cansız tüm varlıklara gereklidir…

...

İnsan’ın icat ettiği her araç/gereç, her eğlence, her zevk, her keyif verici şey; sahip olduğu maddi-manevi her varlığı, ölüme karşı boş bir direniştir...

...

Ağlayarak da gidilir ölüme, gülerek de; ben ikinci maddeyim... Ben güle güle gidiyorum...

...

Bu gezegende 200 milyon tür olduğu kabul edilen her canlının yaşamının sınırlarını hep ölüm çizer; ben de kendi yaşamımın sınırlarını çizmeye karar verdim... Buraya kadarmış, sınırımı burada kendi özgür idaremle bitiriyorum…

...

Düşmanlarım zaten hiç yoktu; kendimi dost edinebilen nadir insanlardan birisiydim; bana dost olduklarını düşünen dostlarım sizler de lütfen beni bağışlayın...

...

Sonsuza kadar sürecek olan ayrılığı ben kendi öz irademle istedim... Varlığım süresince her zaman özgür yaşadım; hareketlerimde özgür, düşüncemde, davranışlarımda, insanlarla olan tüm iletişimimde her şeyin sınırlarını belirleyen en özgür bir insandım… Ve hayatım boyunca özgürlüğümün iplerini kimseye vermedim, şimdi de özgür irademle özgür biçimde ölüyorum...

...

Gözümü açtım dünya, ben ve ölüm birlikte vardık; şimdi kapatıyorum dünya da ölümde, bende yokum artık...

...

Şu ana kadar, tüm dünyayı yenmekten daha büyük bir meydan savaşını kazandım; çünkü bilinçaltıma hükmederek-onu egemenliğime alarak kendimi yendim; düşüncelerime, duygularıma, yaşamımın her anına hükmettim, her şeyime istediğim şekli, istediğim biçimi verdim; sonsuzluğa giderken ölümümü de öldürmüş ve yenmiş oluyorum...

...

Dostum-sevgilim olan ölüm bu gün belki de biraz acı, ama tek gerçeği söylüyor; “Abdulkadir haydi artık hazırlan gitme vakti geldi…”

...

Öleceğim ama öldüğümü görmeyecek/bilemeyeceğim;

Benden dünya’ya ölümsüz düşüncelerimin yer aldığı kitaplarım ve günlüklerim bir de mezar-taşlarım(varsa) hatıra kalacak...Mevsimler değişecek, yağmurlar yağacak, çiçekler açacak, kuşlar uçacak, insan belki diğer gezegenlerde galaksilerde yaşamı başlatacak; beni geleceğe ölümsüz düşüncelerimden oluşan kitaplarım/belki günlüklerim  taşıyacak...Ve bunlardan hiç haberim olmayacak..

...

Yaşam isimli bu serüven bana hiçbir şey vermedi;

Ne isteğime göre evrene hükmedebildim/ne de en küçük bir katkım oldu,

Ne ay isteğime göre doğdu/ne de battı,

Ne güneş’e hükmüm geçti/ne de ışıklarını çoğaltıp azaltabildim,

Ne bulutların yer değiştirmesine katkım oldu/ne de gök gürültülerine ve şimşeklere engel oldum,

Ne yağmur isteğime göre yağdı/ne de durdu,

Ne isteğime göre yağmuru çöllere yağdırabildim/ne de yağmurun oluşturduğu sel baskınlarını önleyebildim,

Ne isteğime göre depremlerin neden olduğu yıkımları engelleyebildim/ne de insanların depremden ölmelerini engelleyebildim,

Ne toprağa düşen tohumun çimlenmesine etki edebildim/ne de boy verip büyümesine katkım oldu,

Ne isteğime göre sarıçiçek mor menekşe çiçek açtı/ ne de mevsiminde toprağın altına dönmesini engelleyebildim,

Ne meyveler isteğime göre meyve verdi/ne de çiçek açtı,

Ne isteğime göre ağustos böcekleri mevsim’ini şaşırdı/ ne de ses çıkartmalarını engelleyebildim,

Ne isteğime göre sivrisineklerin çoğalmasına etki edebildim/ne de sıtma mikrobunu vücutlarında taşıyıp insanları hasta etmelerine, öldürmelerine engel olabildim,

Ne kuşlar isteğime göre uçtu/ne de geri döndü,

Ne karıncalar isteğime göre yuva yaptı/ne de göç etti,

Ne kambur balinalar isteğime göre göç etti/ne de geri döndü,

Ne güvercinler isteğime göre havada takla attı/ne de istediğim yere yuva yaptı, civciv çıkarttı, 

Ne timsahların gunu(yaban öküzlerini) öldürmelerini engelleyebildim/ne de gunuların göçlerini durdurabildim,

Ne kırlangıçlar isteğime göre göç etti/ne de geri döndü,

Ne isteğime göre aslan’lar geyikleri kovalayıp, parçalamaktan vazgeçti/ne domuz/su aygırı huyunu değiştirdi,

Ne atlar istediğim hızda koştu/ne de durdu,

Ne inekler istediğim de süt verdi/ne de ikiz doğum yaptı,

Ne gece isteğime göre gündüz oldu/ne gündüz gece oldu,

Ne rüzgâr isteğime göre arttı/ne de eksildi,

Ne denizde dalgalar isteğime göre büyüdü/ne de küçüldü,

Ne insanlar isteğime göre erdemli/ ne de erdemsiz oldu,

Ne doğumların acısız olmasına katkı koyabildim/ ne de ölümü engelleyebildim,

Ne isteğime göre çaresiz hasta olanlara yardım edebildim/ne de ölümleri engelleyebildim,

Ne zengin’ler yoksullara yardım etti/ne de yoksullar zenginleri kıskanmaktan vazgeçti,

Ne fakirler isteğime göre zengin/ ne de zenginler fakir oldu,

Ne dedikoduları isteğime göre ortadan kaldırabildim/ne de kini silebildim,

Ne isteğime göre sevgiyi, barışı dostluğu dünyaya yayabildim/ne de dünyayı esenliğe kavuşturmaya gücüm yetti,

Ne istediğimde kıskançlıkları yok edebildim/ne de kıskançlara söz dinletebildim,

Ne istediğime göre dostlarım oldu/ne de istemeden kendini dost sananlara gerçeği anlatabildim,

Ne nefes almam isteğime bağlıydı/ne de vermem,

Ne acıkmam isteğime bağlıydı/ne de doymam,

Ne susamam isteğime bağlıydı ne de su içince mutlu olmam,

Ne uyku’yu yenebildim/ne de uyku’yu ortadan kaldırabildim,

Ne büyük ne küçük çişim isteğime göre oluştu/ne de durdu,

Ne canlılar isteğime göre yaşadı/ne de öldü,

Ne fallar isteğime göre çıktı/ne de gerçekleşti,

Ne sevenler kavuştu/ ne de sevmeyenler kötülerden kurtuldu,

Ne isteğime göre aşkları yönlendirdim/ne de âşık olanlara söz geçirebildim,

Ne cinayetler isteğime göre durdu/ne de kavgalar bitti,

Ne isteğime göre cezaevlerindeki suçluların sayısı azaldı /ne de teröristler insanlara zarar vermekten vazgeçti,

Ne isteğime göre silahların yapımı durdu/ne de ülkelerinin doğal zenginlikleri için insan katliamları.

Ne isteğime göre devletler barış yaptı/ne de kaynaklarını diğer insanlarla paylaştı,

Ne isteğime göre vahşi kapitalizm uygarlaştı/ne de söz dinledi,

Ne isteğime göre savaşlar bitti/ne de çatışmalar-ölümler durdu,

Ne isteğime göre toklar açlara acıdı/ne açlar daha zayıfları ezmekten geri durdu,

Ne isteğime göre hainlikler yeryüzünden kalktı/ne de düşmanlıklar,

Ne isteğime göre sevişmelerim oldu/ne terk etmeler,

Ne umutlar isteğime göre gerçekleşti/ne de beni terk etti,

Ne rüyamdaki mutluluklarım isteğime göre gelişti/ne de yok oldu,

Ne sevgililer isteğime göre sevişti/kavuştu ne de mutlu oldu,

Ne çirkinler isteğime göre güzel/ne de özürlüler sağlığına kavuştu,

Ne baharlar isteğime göre kış/ne de kışlar ilkbahar oldu,

Ne uçaklar istediğim yöne uçtu/ne de geri döndü,

Ne isteğime göre insanın uzaya gitme ve araştırma yapmasına yön verebildim/ne de insan bu merakından vazgeçti,

Ne şarkılar istediğim-özlediğim sevgilimi getirdi/ ne de elimden tutup beni ona götürdü,

Ne türküler vaat ettikleri mutlulukları verdi/ne de acıları vermekten geri durdu,

Diğer tüm varlıklar kendi tasarım programlarını uyguladılar...

Ben yaşamak varlığımı sürdürebilmem için bu sisteme-doğa yasalarına tam olarak uyum sağlamam zorunluydu... Evrenin varlığımdan/yaşadığımdan haberleri bile olmadı....Aynı evren yokluğumun da farkında olmayacak...

Ölümüm olgunlaşan bir meyvenin/sararan bir yaprağın dalından düşmesi, dağ başında bir böceğin ölmesi gibi, sıradan kimsenin farkına bile varmayacağı bir basit olay olacak... Bütün bunların bilincinde olarak şimdi ise ben kendi tasarım programımı uygulayıp yaşamdan ayrılıyorum...

Yaşam isimli serüvenime burada nokta koyuyorum...

Hoşça kal dünya...

...

Not; MERHABA YAŞAM; SENİ SEVİYORUM...

Eğer intihar etmeye kesin karar vermiş olsaydım bu ve benzer mesajları yazardım... Ama hayatı, dünyayı, yaşamı, insanı, canlı cansız tüm varlıkları sonsuz ve sınırsızca seviyorum… Yaşam bir mucize, insan mucizeler içindeki inanılmaz mucize… Buna inanıyorum ve yaşamımı gittiği son noktaya, son nefesime kadar taşımaya kararlı biçimde devam ediyorum…

ABDULKADİR KAÇAR…

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder