CİK CİK NECATİ(ÖZKAN)NİN
ANILARI…
ÖNSÖZ
Necati Özkan Adana belediyesi
Büyükşehir olmadan önce(kendi ifadesiyle 1966 da girdiği) başladığı bu
kurumdaki görevini aralıksız olarak yıllarca sürdürdü… Kurumun hemen tüm
bölümlerde çalıştı; pratik zekası, girişimciliği, bürokrasiyi çok iyi bilmesi,
boşluklarını görüp onlardan yararlanması ve tüm yasakları delerek hedefine
ulaşmayı başarması,”TUTTUĞUNU KOPARTMA YETENEĞİ” sayesinde belediye başkanlarının protokol
müdürlüğüne kadar yükseldi… Çankaya Köşkünün duvarından atlayan, bakanlar
kuruluna girip başbakana evrak imzalatan, bakan olup emirler yağdıran, tüm
devlet yetkililerine “ABİ” diye hitap edebilen, kendisini tanımayanlara bazen
görevinde olduğu belediye başkanı olarak tanıtan, ama takip ettiği işlerin zorluğu
ne olursa olsun kesin kopartan bir insandır… Akıl almaz yöntemlerle işini
belirlenenden da daha çok kısa zamanda yapıp sonuçlandırdığı için, kuş gibi
hızlı olduğunu anlatmak için, 12 eylül darbesinden sonra Adana Belediyesi
Belediye Başkanı olan Kurmay Albay Nuri Korkmaz tarafından kendisine “ CİKCİK”
unvanı verildi…Anaların doğurmadığı, kundağa sarmadığı, hiçbir konuda asla
sinirlenmeyen, her türlü tepkiye gülerek karşılık veren, inanılmaz
bıçkın-girişken-çılgınlık yerine saf, temiz, dürüst, görünerek, ama işlerini aklın
almayacağı hızla yürüten zeki bir Adanalı dır… Adana’nın Ankara’daki işlerini
başarıyla takip ederek, kente büyük emekler vermiştir…
Anılarını anlattırabilmem
için 20-25 yıl boyunca “BU GÜN
ANLATIRIM, BAYRAMDAN SONRA, BAŞKAN ANKARA’ DAN DÖNSÜN, CUMHURBAŞKANININ ADANA ZİYARETİNDEN
SONRA, KURBAN BAYRAMI ERTESİNDE BENİ BUL, BAŞKAN AMERİKADAN DÖNSÜN” gibi
bahanelerle peşinden koşturdu… Yaptığı bazı cinlikleri yerel tüm gazete
sayfalarında yer alıyordu: zaten medya mesleğine başladığın andan beri çok
yakından tanıdığım ve anılarının çok güzel ve inanılmaz renkli olduğunu
bildiğimden dolayı, yılmayan bir gazeteci olarak sonunda köşeye sıkıştırmayı
başardım… Aralıksız iki-üç gün boyunca evine gidip teybime anlattırdım, o
yıllarda kentin en çok okunan Adana Ekspres gazetesi’nde günlük olarak
yayınlandı…
Kitaplaştırılacağı konusunda
da tıpkı anılarını anlatmak için peşinden koşturduğu gibi, beni her gördüğünde 500
defa, belki daha da fazla söz verdi, ama bir türlü tutmadı… Bir gün üstüne fazla
gidip, mutlaka yayınlanması, Adanalılara, eşine, çocuklarına, torunlarına
armağan olarak kalması, her bürokratın ders alması gerektiği konusunda çok
aşırı ısrar edince;
-Sayın Kaçar, anılarımı
kitaplaştırırsam ölürüm diye korkuyorum, ifadesini kullanınca bir daha da ısrar
etmedim…
Ve bir gün gazete ilanında
ölüm ilanını gördüm, çok üzüldüm…
Tanıdığım en renkli, cıva gibi her kalıba girip çıkan-uyum sağlayan, ama
tuttuğu işi de her türlü kurnazlığı sonuna kadar kullanarak yapan, Adana ya
büyük hizmetler yapmış insandı…
Görevi, yetkisi ne olursa
olsun, her bürokrata böyle pratik düşünen, bürokrasinin açıklarını,
boşluklarını bilerek hedefine ulaşan, açık cingözlü “CİK CİK NECATİ” gibi
birisinin gerekli olduğuna inanıyorum… O tarih ve zamanın kendisine yüklediği
tüm görevlerini kusursuzca yaptı, rahat uyusun, Allah rahmet eylesin… Saygıyla
anıyorum…
ABDULKADİR KAÇAR… Adana 2017
BAŞBAKANLIK DUVARINDAN
ATLAYIP
ADANA NIN TARİHİNİ
DEĞİŞTİRDİM
26 Mart yerel seçimlerine 10
gün gibi bir süre kalmıştı… Başbakan Turgut Özal Özfatura’yı, Altınsoy’u,
Dalan’ı açıkladı, Aytaç Abi’ yi bir türlü açıklamıyordu… Ortaya koyduğumuz
Hüsnü Doğan’lar, Vehbi Dinçer’ler etkili
olamıyordu… Başkan kıvranır, kıvranıyor, kıvranıyor, deli oluyordu… Ankara da
buluştuk…
-Necati ne yapacağız? Randevu
da vermiyor, beni köşke de almıyor, kan kaybediyoruz, Selahattin Çolak ise
durmadan puan kazanıyor…
-Başkanım sizi çok severim o
nedenle köşke duvardan atlayarak gideceğim…
-Olur mu Necati? Polisler,
köpekler, muhafız alayı var…
-Olur olur başkanım, bal gibi
olur, dedim…
Köşkün yakınındaki duvarın
yanında 01 DD 001 plakalı Mercedes b 500 sel ile duruyorduk, bende atlama
planları yaparken görevli gelip uyardı;
-Kardeşim Başbakanlık Köşkü
nün yakınında durmayın..
-Kardeşim burada duracağız,
bu siyah plakalı araba devletin arabası, içinde de Adana Büyükşehir Belediye
Başkanı Aytaç Durak var…
Nöbetçe sesini çıkartmadı,
tam nöbetçi değişimi yapıldı, iki görevli karşılıklı yürüyüp birbirlerinden on
metre uzaklaşınca aradan koşarak köşkün duvarına tırmanıp içeriye atladım…
Dışarıda ve içeride bir gürültü koptu, stenlere kurşunlar sürüldü, köpekler
havlamaya başladı, korumalardan birisi beni tanıdı…
-Cikcik Necatiii kendini
ateşe atıyorsun…
-Tahiiiiir oğlum ben sana
güvendim…
O anda içeriye girdim, Akgün
Albayrak, damadı, özel kalem müdürü Hüseyin Aksoy yüzüme baktılar, duvardan
atlayarak yaşamımı tehlikeye attığımı söylediler..
-Ne yapalım kardeşim? Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı bir hafta bekletilemez ki? Ben protokol müdürüyüm,
bir haftadır randevu verilmiyor…
Özel Kalem Müdürü Hüseyin
Aksoy;
-Necati kardeşim, ben senden
korktum… Koruma Müdürü Musa’ya söyleyelim, kapıyı açtıralım…
Kapı açıldı, Sayın Aytaç
Durak abi içeriye geldi, Sayın Başbakan gece yarısından sonra 03;30 da bizi
kabul etti… Başbakana duvardan atladığımı söylemişler içeriye girer girmez;
-Gel cikcik Necati, sen
Bakanlar kuruluna da giren adamsın… Burada da karşıma çıktın… Yoksa başkasına
randevu vermezdim…
Önce benim elimi sıktı, sonra
ne içeceğimi önce bana sordu, konuşuldu, Aytaç Durak ertesi gün Anap’ın Adana
Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu açıklandı…
Ben Başbakanlık Köşkü’nün
duvarlarından atlayarak tarihin akışını değiştirdim… Eğer bu şekilde
davranmasaydım, belki de Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı İlker Kurmel
olacaktı… Cesaret Necati Cikcik Necati’nin cesaretidir, üstüme başka cesaret
tanımıyorum…
…
TELSİZ NUMARAM
Başbakan Turgut Özal’ın GAP’
taki incelemesine Adana ekibi olarak katılacaktık… Başkan Aytaç abin beni
çağırdı;
-Necati hazırlıklarını yap,
GAP’a gideceğiz…
-Emredersiniz Başkanım,
dedim…
Mercedesi sırı Halile bir
güzel bakımını falan yaptırıp hazırlattım… Diyarbakır’a ulaştık, gezdik-tozduk,
ziyaretler yaptık, dört dörtlük geçiyordu… Yanımızda Diyarbakır Belediye
Başkanı Nurettin Dilek’te bulunuyordu… Bu sırada konuklara Kahramanmaraş
dondurması falan ikram edildi… Milli Eğitim Bakın Sayın Vehbi Dinçerler ’in
dikkatini çekmiş, protokoldeki yemek masasına beni yanına çağırdı, Aytaç abi de
yanındaydı…
-Yahu Cikcik Necati sen
telsizle nereyle konuşuyorsun?
-Adana’yla Sayın bakanım…
-Yahu polis telsizleri bile
Adana ile Diyarbakır arasında konuşamazsın, sen nasıl olup da konuşuyorsun
aklım ermiyor?
-Bakanım özel link hattım
var, onunla konuşuyorum…
-Cikcik Adana buraya
Hemen telsizle talimat
verdim;
-Oto yirmi yedi?
-Buyurun müdürüm?
-Milli Eğitim Bakanım sizinle
konuşacak, bakalım orada havalar nasılmış?
-Baş üstüne müdürüm…
Telsizi bakana verdim;
-Oto yirmi yedi dedi… Şu anda
Adana da havalar nasıl evladım?
Sarı Halil 15-
-Sayın Bakanım sıcaklık 38-39
derece, şu anda meltem esiyor…
-Teşekkür ederim evladım,
dedi…
Bakan bana döndü;
-Yahu üstelik Motorola bile
değil Aselsan’mış… Bende bu uzak mesafeden çok rahat görüşebilen telsizi
emniyet genel müdürlüğüne önereceğim… Adana Büyükşehir Belediyesinin telsiz
konuşmasını uygulasınlar…
Aradan biraz zaman geçti,
Ankara ya gittin, sayın başkan benim numaramı öğrenmiş, yanına çağırdı, beni öptü, çay ısrarladı, yavaş ve sakin bir
ses tonuyla;
-Cikcik Necati, evladım hani
Diyarbakır dan Adana’yla bir telsiz konuşması yaptırmıştın ya… Ankara dan Adana konuşması da yaptırır mısın?
-Sayın Bakanım Adana ile
konuşturamam…
-Neden?
-Diyarbakır da link hattı
vardı, burada yok…
-Nasıl olur cikcik Necati?
-Sayın Bakanım orada oto bir
15-
-Ulan kerata, bilahare
öğrendim, ama iş işten geçmişti… Bana iyi bir gol attın, bunu da unutmam…
…
AYTAÇ DURAK OLDUM
Adana Büyükşehir
Belediyesi’nde çeşitli ihaleler alan Bayındır İnşaat Antalya Kemer de tatil
köyü yaptırmış, açılışını da 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren yapacaktı… Aytaç abi
beni çağırdı…
-Necati makam arabamı sana
veriyorum, ben biraz yorgunum, git, beni orada temsil et, dedi…
-Emredersiniz Başkanım,
dedim…
Gerçektende makam arabasını,
şoförünü bana verdi… Tatil Köyüne vardık, Suit oda ayarlanmıştı… Aytaç Durak adına
oraya yerleştik… Yanımda eşim ve çocuklarımda vardı Tüm başkanlar birbirlerini
tanıdıkları için selamlaşıyorlar, öpüşüyorlar, beni tanıyanlar da;
-Oooo Cikcik hoş geldin..
Tanımayanlara da;
-Ben Aytaç Durak’ım
nasılsınız? Diyordum…
Gece saat 01;30 açtım, otel
görevlisi sanmıştım;
-Ben Alanya Belediye Başkanı
Müstahkim, siz Aytaç Durak mısınız?
-Evet Müstahkim bey, buyurun…
-Yahu başkanım iki gündür
size ulaşmaya çalışıyordum, şu çöpün özelleştirilmesi, toplu konutların yapımı
konusunda bilgi verir misiniz?
-Emrin olur başkanım, dedim…
Ama terler içinde kaldım…
Başladım Aytaç Abi nin
yaptıkları işleri anlatmaya, eşim kolumu cimcikliyor, falan… Bu arada Mustafa
Kemalpaşa Belediye Başkanı da gelmesin mi? 2 saat brifing verdim, çok mutlu
olarak odamdan ayrıldılar, aynısını kendi belediyelerinde de yapacaklarını
söylediler…
Sabah oldu, herkes
birbirleriyle vedalaşıyor, Alanya ve Mustafa Kemalpaşa Bleediye Başkanı elimi
sıkıp yüzümü öpüp;
-Teşekkürler Sayın Aytaç
Durak, bize büyük bilgi verdiniz, çok güzel oldu, dediler…
Onların hemen arkasında duran
Karayolları Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu da beni öptü;
-Haydi Cikcik Necati Aytaç
Durak Başkanıma selamlarımı ve saygılarımı söyle, deyince film orada koptu…
Müstahkim beyle Mustafakemalpaşa Belediye Başkanları;
-Sayın genel Müdürüm Aytaç
Durak bu neden selam gönderiyorsunuz?
Genel Müdür güldü,
-Bu Cikcik Necati, Aytaç
Durak değil, başkanın kılıfı adıyla maruftur… Hayırdır bir şey mi oldu?
İki başkan da üzüntülü
biçimde başlarını önlerine eğdiler, duraklarından iki sözcük döküldü;
-Nasıl olmadı efendim_? Akşam
bize bir saat çöpün özelleştirilmesini, toplu konutçuluğu anlattı…
Atalay Coşkunoğlu, çok rahat
biçimde;
-İyi olmuş, O Aytaç Durak
Başkandan daha iyi anlatır, daha da cindir, dedi…
O Sırada olaya tanık olan
bakanlarda;
-Aytaç Abi eşittir Cikcik,
cikcik Necati eşittir Aytaç Durak demektir… Haydi, Cikcik yolun açık olsun,
kardeşim Aytaç Başkana selamlarımızı götür…
Benim bindiğim makam
otomobilimin kapısını da bakanlar kapattılar Adana ya geldik… Bu işi herkes
yapamaz, benim adım Cikcik Necati’ dir zekâm diğer insanlardan daha fazladır,
işte kanıtı da budur…
…
ADANALILARIN CESARET DESTANINI
YAZDIM…
İstanbul da Aytaç Abinin
katıldığı Sempozyum bitince;
-Cikcik Necati iz İstanbul da
kalıp Gökhan’ı ve Bedrettin Dalan’ın (Gözlerim gibi mavi oldu) dediği Haliç’i
görelim, dedi….
-Emredersiniz Başkanı, dedim…
Önce Gökhan’ı gördük, arabaya
aldık, İstanbul Belediyesi’nin sivil plakalı bir otomobili ile geziyoruz, bu
sırada acıktık, Gökhan’la benim simit yememizi söyledi, sayın başkan bazen de
böyle cimriliği tutuyor… Saat 14: 30 oldu, Erol Aksoy’la randevu yaklaştı;
-Başkanım randevuya geç
kalacağız…
-Kalmayız, kalmayız, şu
Haliç’i de bir görelim, dedi…
İki şık var, ya Gökhan hasta
rolü yapıp ben dörtlü farları yakıp
-Kardeşim, siz kimsiniz? Ters
yoldan farları kayıp 120-
Aytaç abi arkada kıs kıs
gülüyor;
-Ben Adana Büyükşehir
Belediye Başkanıyım dese sorun bitecek, aba benim düştüğüm zor durumdan keyif
alıyor… Bu arada etrafımızı 20-30 polis aracı sardı… Baş Komiser beni sorguya
çekiyor…
-Yahu siz kimsiniz?
-Baş Komserim tercihli yola
bile bile girdim…
Arkada oturan Aytaç Durak’ı
göstererek, kim olduğunu ona sorun,
dedim…
Aytaç Abi, yine kıs kıs
gülüyor, cezayı yeyip tutuklama aşamasına kadar sesini çıkartmayınca ben
zorunlu olarak;
-Adana Büyükşehir Belediye
Başkanı Aytaç Durak’ tır, dedim…
Baş Komiser Aytaç abiye
döndü;
-Siz Aytaç Durak mısınız?
Aytaç Abiden yine ses yok, beni
düşürdüğü kötü durumun yeterli olduğunu anlayınca konuşmaya başladı, durumu
anlattı, Baş komiser,
-Sayın Başkanım biz yarım
saattir sizin peşinizdeyiz… Böyle olmaz di… Bizi mahvettiniz… Tercihli yola
ters yönden bir araba girdiği anons edilince hepimiz teyakkuza geçtik…
Yanınızda eskort, koruma yok, kimliğinizi belirten hiçbir şey yok… İstanbul
trafiğinin telsizleri birbirine girdi, bir daha böyle yapmayın…
Baş komiser bana döndü;
-Kardeşim Adanalı’ların cesur
olduğunu duyardım da ilk defa tanık oldum… Dörtlüleri yakıp, tercihli yola ters
yönden girmek büyük bir cesarettir… Cezası 15yıldan başlar… İstanbul da
yıllardır polis olarak görev yapıyorum böylesine ne rastladım, ne de gördüm… Sizi
kutluyor ve takdir ediyorum, güle güle gidin, yolunuz açık olsun, devam etin…
Bu cesaretteki adamları kutlamaktan başka elimden hiçbir şey gelmiyor…
Erol Aksoy’ un randevusuna5
dakika gecikmeyle ulaştık… Aytaç Abi sonradan Gökhan’la bana kendisine boğaz da
balık ziyafeti çekmişti… Bu olayda Adanalıların cesaretinin destanını yazdığımı
itiraf ediyorum, Türkiye ye kanıtlamış oldum…
…
DALTONLAR VE OKAN GÜÇLÜ…
Tarım Bakın Hüsnü Doğan
Adana’ya gelecekti, Çukobirlik Genel Müdürü olan Özger Aygar ’ın da görevinden
alınması söz konusuydu, o nedenle izne ayrılmış, yerine Okan Güçlü vekalet
ediyordu…
Murat Yılmaz, Mehmet Karabey
ekipleri, Daltonlar(Yaşar Yenice, Mustafa Tuncer, uçar Erdal, Faruk Köymen)
itiraz ediyordu… Anap İl’ den baskı üstüne baskı geliyordu….
-Bakan Hüsnü Doğan’ın
yemeğine Okan güçlü ye yer ayırmayacaksın…
Bende diyordum ki,
-Hayır kardeşim, anakent
Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ı ben temsil ediyorum, protokolde ona yer
vereceğim…
Murat Yılmaz ekibi içindeki
Daltonlar da;
-Eğer Okan Güçlü’ye yer
verirsen, biz protesto eder, çeker gideriz, diyorlardı…
Kolcuoğlu Restaurant’ta yer
hazırlandı, tüm davetliler teker teker geldiler, Bakın Doğan da gelip yerine
oturdu… Okan Güçlü 10 dakika geç kalmıştı, protokoldeki yerine oturtacağım,
Dalton Faruk Köymen Müdahale etti;
-Hayır oturtmayacaksın..
-Oturtacağım,
-Hayır oturtmayacaksın,
Tartışma uzadıkça uzuyordu,
herkes gözlerini bize dikmişti, kimseden ses çıkmıyor, olayın sonucu merakla bekleniyordu… Sonunda
Okan güçlü protokoldeki yerine oturdu, Daltonlar kalkıp dışarıya çıktılar,
dışarıda bazı tartışmalar, itiş-kakış yaşandı…
Ben her türlü baskıya rağmen görevimi
tam olarak yaparak protokoldeki görevimi eksiksiz yapmıştım… Bakan Doğan beni
çağırdı;
-Evladım seni tebrik ederim…
Direnip parti teşkilatlarına adapte olmayarak görevini tam yaptığın için seni
kutluyorum… Gel yanıma otur, yemeğini benimle yiyeceksin, dedi…
Ve başarılı bir çalışmayla
sayın emrinde olduğun Büyükşehir Belediye Başkanımın yüzünü güldürdüğüm için
çok mutlu oldum…
…
BRONŞİTİM; CHP’NİN ANISI…
1973 yılında CHP Gençlik Kollarının en aktif
üyesiyim… Genel başkanımız Bülent Ecevit’in Ceyhan da büyük bir mitingi
hazırlandığı haberi gelmişti… Çiftlikten yeni dönmüş, yorgun biçimde evde komada
yatıyordum… Telefon çaldı, CHP Kadın Kolları Başkanı Leman Kartal’la
milletvekilimiz Hasan Cerit Rica ettiler;
-Cikcik Sayın Ecevit Ceyhan’a
gelecek, hiçbir aksaklık çıkmasını istemiyoruz, çalışmalarımıza yardımcı olur
musun?
Ayakta zor duruyorum,
-Emriniz olur hemen zevkle geliyorum, dedim…
Mehmet Akata, Yaşar Serit,
Süleyman Dağıstan’lı, ekip olarak Ceyhan’a gitmek üzere yola çıktık… Otomobilin
benim tarafındaki camı kırıktı, öteki tarafı da ihmalden kapatmadılar, sabaha
kadar çalıştık…. Ertesi gün muhteşem bir mitingç oldu… Adana ya döndüğümde
yorgunluktan ve cevirlerimi üşütmekten, kendimi kaybetmiştim… Son nefesimi
verirken amcam Dr. Muhittin Yalçın’a telefon açtım…
-Amca ben ölüyorum, yetişin,
dedim..
Sonra bayılmışım, amcam eve Ambülans
göndermiş, beni aldırmış, Dr. Celal Arabacıoğlu ile tahliller yapılmış, oksijen
çadırına koymuşlar, günlerce baygın yatmışım… Kendime geldiğimde aradan bir
hafta geçtiğini öğrendim… Her türlü tedaviye, ilaçlara karşın bronşitim hala
geçmedi… Benimle birlikte yaşıyor… Bronşitim CHP’ nin bendeki unutulmaz
anısıdır…
…
MAAŞIMA BAŞKAN ÇOLAK ZAM
YAPTI
Anakent Belediye Başkanı
Aytaç Durak’a ben hep “ABİ” diyorum… Her gittiği yerde, her zaman benden
sevgiyle, saygıyla, cinliğimden söz ederdi…
-Necati benim sağ kolum…
-Cikcik benim vekilim…
-Cikcik Belediyenin bel
kemiği, derdi…
Ama bir türlü de maaşımı
arttırmıyordu… Öyle ki, Belediye – İş Sendikası 1980 de kurulduğundan beri
işçiler pek çok zam almıştı… Hatta sendika başkanı Ali Umar Aytaç Durak’a 1984
ten beri;
-Başkanım isteğinin maaşını
ikiye katlayabilirsin, derdi…
Anap Meclis Üyeleri Şaban
Mercimek ve Ahmet Özkan da başkana sık sık baskı yapıyordu…
-Başkanım Avrupa ya giderken
Necati bizim Pasaport işlemlerimizi bile yaptırdı… Sizde sağ kolum, vekilim
diyorsunuz… Lütfen bu çocuğun maaşını biraz arttırın…
Başkan maaşımı bir türlü
arttırmıyordu, yanındakilere de şöyle diyormuş;
-Cikcik’in beklemesi lazım…
-Neden? Diye sorduklarında…
-Cikcik Necati benim hanımım
tarafından akrabam, kendisini çok severim ama 1984 teki seçimde amcası olan
Dr.Muhittin Yalçın’ın yanında bana karşı zeytin dallı bayrağı taşımıştı…
Çok şükür 1967 de girdiğim
belediyede maaşıma Başkan Selahattin Çolak 1977 de, ve 1992 de zam yapmıştı, şu
anda yevmiyem 170 bin lira oldu…
…
AĞAÇ NAKİL ARACINI ALDIM
Yeni otogarın açılışı her gün
biraz daha yaklaşıyor, ama bir tek yeşil ağaç yoktu… Kupkuru çöl
görünümündeydi, Ankara dada ”AĞAÇ NAKİL” makinesi-aracı vardı… Dev ağaçları
yerinden söküp, başka yerlere dikiyordu… Başkan Çolak da bunu biliyordu… Mali
Danışmanı Ahmet İzler’e gittim…
-Başkan izin versin, gidip o
makineyi Adana ya getireyim…
-Cikcik gerçekten getirebilir
misin?
-Denemesi bedava kardeşim…
Başkan Çolak’a anlatmış o da
kabul etti…
-Cikcik Necati yeşillendirme
görevini sana verdim, dedi…
Görev emriyle Ankara’ ya
uçtum, ön çalışmalarımda bu makinenin Ankara Metrosu çalışmalarında 24 saat
kullanıldığını, sonucun olumsuz olduğunu öğrendim… Yine de Anakente başkanın
sekreteri Birsenhanım yanına gittim…
-Başkanımla görüşmek
istiyorum… Adana Belediye Başkanı Selahattin Çolak’ın mesajını Sayın Murat
Karayalçın başkana ileteceğim…
Sekreter benimle ilgilenmedi
bile…
-Başkanımız çok yoğun iş
görüşmeniz olanaksız…
-Hanımefendi siz başkan
Karakyalçın’ın nerede olduğunu söyleyin, ben emniyet müdürü kanalıyla ulaşırım…
-Kardeşim, Anıtkabire
gidiyor, protokolde bulunması gerekiyor, görüşmeniz mümkün değil…
Israrlarım sürerken sekreter
şöyle dedi;
-Kardeşim senden kurtuluş
yok, ben seni arayacağım…
Çağırı cihazımızın numarasını
aldı saat 14;00 te bir mesaj;
-Cikcik Necati Özkan belediye
başkanlığında bekleniyorsunuz…
Özel Kalem Müdürüne ulaştım,
başkanının Atlı Kulüpte Çin heyeti ile görüştüğünü söyledi, orada
bulabileceğimi anlattı… Gittim Başkanı yakaladım…
-Başkanım Selahattin Çolak
başkanımın selamlar var… Otogarımız yakında açılacak, her taraf çöl gibi ağaç
nakletme makinesi bize çok acil lazım…
-Tamam, cikcik Necati, Genel
Sekreterim Timur beye talimatımı ilet, yalnız operatörlerime, işçilerime iyi
bakacaksın haaaa…
-Emredersiniz Sayın Başkanım…
DSİ Seyhan Baraj gölü
tesislerinde kuş sütüyle besleyeceğim… Ne isterlerse yapacağım…
Araç Adana ya geldi, otogar
yemyeşil palmiyeler, hurmalar, diğer büyüklü, küçüklü ağaçlarla süslendi… Bir
cennet görüntüsü kazandı… Bir görevi daha yerine getirmenin, dört dörtlük
yapmanın gururunu yaşıyorum, emeklerim Adana ya helal olsun…
…
ADNAN KAHVECİYE
CİKCİK ÇELMESİ
Atatürk Barajı’nda su tutulma
töreni için harika bir organizasyon yapılmış, kuş uçurtulmuyordu… Başkan Aytaç
Durak ta bir makam arabasında yer bulmuş, bana şöyle dedi;
-Necati başının çaresine bak,
ben bu yasakları delip geçerim ama sen ne olacaksın?
-Ohoooo Başkanıma bak,
girerseniz de ben giremez mi? Dünden gererim…
Konvoy yola devam etti,
önümdeki makam otomobilinde giden Aytaç Durak’ı polis durdurdu, o da kendisini
tanıtmak – anlatmak istiyordu tam bu sırada oraya ben geldim, elimdeki telsizi
pencereden çıkartarak;
-Geçmek istiyorum…
-Hayır, beyefendi
geçemezsiniz…
-Kardeşim ben buradan
geçerim…
-Yahu sen kimsin?
-Ben Başbakanın koruma polisi
Musa Öztürk ’ün ekibindenim, deyince komiser selam durdu… Aytaç Abi ’yi hala
bırakmıyorlardı, onun yanından geçerken el sallayıp, konvoydaki yerimi aldım,
bir süre sonra Aytaç Durak’a başbakanın yanındaki koltuğu da ayarlamıştım,
herkes söylenmişti ama at binenin kılıç kuşananındı…
Bu olayın daha bir ilginç
yanı vardı, aynı konvoyda Devlet Bakın Adnan Kahveci de bulunuyordu… İsmail
Özdağlar olayı ortaya çıkarttığı için başbakanın gözdelerinden birisiydi… Sayın
Kahveciyle Aytaç Abi konuşmak, Adana için para kopartmak istiyor bir türlü
başaramıyordu… Tam konvoyun bir kısa duruş yaptığında Adnan Kahveci aşağıya
inmiş geziniyordu… 20 kilometrelik tünelin içini ekzos gazları doldurmuştu,
Aytaç abinin yanındaydım o zamanda…
-Başkanım bakın Adnan
Kahveciyi yanınıza nasıl getiriyorum?
-Cikcik getirirsen sana
İngiliz kumaşından takım elbise sözü veriyorum, ama hiç umudum da yok,
getiremezsin…
-Getireceğim abi, göreceksin,
dedim…
Hemen Adnan Kahveci’nin
yanına gittim;
-Adnanbey, Adana Büyükşehir
Belediye Protokol Müdürü Cikcik Necati’yim… Sayın Başkanım aylardır sizinle
iletişim kuramamış, ulaşamadık size, tüzelin içinde zehirli gazlar var,
arabamız Mercedes 300 sel sizi aramızda görmek istiyor…
Kahveci ters ters baktı…
-Hayır, bir şey olmaz, dedim…
Beline bir yapıştım, biraz
emri vaki, biraz da şakayla karışık olarak doğru Mercedes’e götürüp Aytaç
Abinin yanına bindirdim…
Aytaç Abi Adana’mız için
birkaç milyar lirayı kopartmıştı, beni kutladı, İngiliz kumaşlı elbisemi de
alıp vermişti, bunu da hiç unutamam…
…
CİKCİK NUMARASI
Arı petekli kaldırım taşları
o yıllarda moda olmuştu… Aytaç Abi de o makineyi(karo) bulmamış için Ahmet
Okuyan, Seyit Seyhan’la birlikte Bursa’ya göndermişti… Tüm işlerimi dört
dörtlük yapmama rağmen, otelde yer ayırtmayı unutmuştum… Bursa sınırlarına
girdiğimizde aklıma bir fikir geldi… Normal bir telefonla öğretmen evini
aradım;
-Biz Adana Belediyesi’nin
görevlisiyiz, iki oda istiyoruz, dedim…
-Yok, kardeşim, diye telefonu
yüzüme kapattılar…
Aklıma “B” planı geldi… Ahmet
Okuyan Belediye Başkanı olacak, dedim ki;
-Ahmet Urfa şivesini
bırakacaksın, dikkatli ol, sen Adana Büyükşehir Belediye Başkanı olacaksın…
-Peki, Cikcik Necati, dedi…
Telefonla aynı kişiyi aradım;
-Beyefendi, Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı şu anda Bursa il sınırlarına girdi, sizden suit iki oda
istiyorum, ben protokol müdürüm…
Adam kem küm etti;
-İl Milli Eğitim Müdürüne
sormamız gerekir, dedi…
Telefonu çat yine kapattım,
Bursa’ya vardık, yedik-içtik, gezdik, saat 18:00de öğretmen evine vardık… İl
Milli Eğitim Müdürü 10 tane hizmetçiyi dizmiş, hemen ayağa kalktı, kendimi
tanıttım…
-Başkan nerede? Başkan
nerede? Dedi…
Ahmet Okuyan’ı başkan diye
takdim ettim; müdür bey ona yaklaşıyor, elini sıkmaz için o geri çekiliyor,
neyse zorla tokalaştı…
-Şeref verdiniz sayın
başkanım, suitleriniz ve yemeğiniz hazır…
Adam Ahmet Okuyan nın
karşısında el pençe divan duruyor…
Yemek sırasında İl Milli
Eğitim Müdürü;
-Sayın Başkan biraz kilo
almışsınız galiba? Bu defa sizi çok değişik gördün… Bıyıkta bırakmışsınız…
Ahmet Okuyan bozuntuya
vermeden sadece kafasını sallıyor… Şanlıurfa şivesiyle konuşsa foyamız meydana
çıkacak…
Ben devreye girip;
-Sayın Başkanımız son üç
yılda çok sayıda davetlere gittiği için o nedenle kilo aldı…
-Kardeşiniz Veli Andaç Durak
da yakın arkadaşımdır, nasıllar?
Ahmet Okuyan bir kardeşinin
olup olmadığını da bilmiyor… Ne iş yaptığını da bilmiyor…
-İyidir iyi, dedi…
Sabah kahvaltı yapıyoruz,
müdür;
-Bir kişi bu kadar kısa
sürede değişemez arkadaş bu kişi gerçekten Aytaç Durak ‘ mıdır?
Tam Bursa’dan ayrılacağımız
sırada gülümsedim;
-Müdürüm bizi affedin, kusura
bakmayın, bu beyefendi Ahmet Okuyan’dır, Başkan Aytaç Durak beyefendinin
danışmanıdır… Urfalıdır, buraya görevli geldik, yer bulamadığımız için bu
şekilde davrandık.. Kusura bakmayın…
Müdür bey bin yıllık sırrı
çözmüş gibi rahat bir insan edasıyla koltuğuna yaslandı, derin bir nefes aldı;
-Yahu kardeşim akşamdan beri
uykum kaçtı, televizyonda gördüğüm Aytaç Durak ile bu kişi arasında hiçbir
bağlandı yok… Siz eğer söylemeseydiniz Adana’yı telefonla arayıp Aytaç Durak
beyin Adana da olup olmadığını soracaktım… Bursa da mısınız? Diyecektim…
Bu olayda böyle kapandı…
İşlerimin yürümesi için bazı taktikler uygulamam gerekiyor… Bunu da ancak
Cikcik Necati zekâsı gerçekleştirir, kendimle gurur duyuyorum…
…
CİKCİK GENEL SEKRETERE KARŞI
1986 yılında Mehmet Reşit
Ayhan Adana Büyükşehir Belediye genel Sekreteri olmuş, astığı astık, kestiği
kestik davranıyor, herkes titretiyordu… Latif Tumluer’le kapışmış, yere
serilmişti, ama rüzgârını estirmeye devam ediyordu… Demek ki, sıra bana gelmiş,
ben de başkanın haberi olduğu için Erdek’teki yazlığıma hafta sonları
gidiyordum… Ankara ve İstanbul’daki işlerimi de yürütüp Adana ya dönüyordum…
Bir Cuma mesaisi bitiminde yine Erdek’e gittim ama önce İller Bankası’ndan
İşçilerin maaş işlemlerini yaptırıp, parayı Adana ya havale ettirmiştim… Salı
günü Adana ya geldim, Genel Sekreter elinde çubuk koridorlarda tur atıyormuş,
masama oturur oturmaz;
-Genel Sekreter seni
çağırıyor, dediler… Gittim,
-Necati Cuma günü parayı
Ankaradan çıkartmışsın sağ ol dün neden gelmedin?
-Sayın Genel Sekreterim
çocuğum hastaydı, o nedenle gelemedim…
-Sen sosyal demokratmışsın
doğru mu? Eski CHP’ li olduğun için seni Yol Müdürlüğüne sürüyorum…
-Sayın Genel Sekreterim ben
her yerde çalışırım ama şunu iyi bilesiniz ki, oraya gitmeden geri gelirim…
Alaylı biçimde;
-Allah Allah… Sen kimsin
Cikcik?
-Görürsünüz, ben kimse
değilim… Yol Müdürlüğüne gitmeden geri döneceğim…
Makamından kapıyı sertçe
çekerek çıktım, koridordan masama yürürken Aytaç Abi makamına yeni geliyordu…
Yüzüm eğriydi…
-Günaydın Necati nasılsın?
Hayırdır?
-Başkanım ben Yol Müdürlüğüne
gidiyorum, Genel Sekreterin talimatıyla…
-Hayırdır?
-İller Bankasından işçilerin
parasını çıkarttıktan sonra çocuğum hastaydı bir gün geç geldim diye…
Koluma girdi, makamına
götürdü Genel Sekretere telefon açtı;
-Mehmet Reşit Bey, sen
Necati’yi daha tanımıyorsun, Necati buradan giderse başkanlığın protokol ve
Ankara’daki işleri yürümez… Bilmiyor musun? Kabahati varsa söyle uyar, dedi
telefonu kapattı…
Ben yerimde kaldım, genel
sekreterin rüzgârı bana etki etmemişti… Cikcik’in gücünü herkes gördü…
…
AYTAÇ DURAK KAÇTI…
Seyhan Nehri kenarındaki Eski
Baraj Gölü kenarında Askeri Hastanenin altından bulvarın geçmesine 6.kolordu
Komutanı Korgeneral Hakkı paşa karşı çıkıyordu…
-Burası hassas bölgedir,
işinizi genelkurmaydan izin… Kara kuvvetlerinden izin alalım diye sürekli
oyalıyordu…
Aytaç Durak başkan bir gün
beni çağırdı;
-Necati durum bundan ibaret,
Ankara’dan işi bitirmemiz gerekiyor… Hakkı paşa bu işi yaptırmayacak…
-Emredersiniz Başkanım,
dedim…
Ankara’ya gittim, Mehmet
Önderpaşa’yı gördüm, kızı da Rebii Bozdoğan’la, yani akrabamızla sözleşmiş,
akraba olmuştuk… Evraklar hazırlandı, fizibilite raporları falan sunuldu…
Mehmet Önderpaşa “ÇOK GİZLİDİR” damgalı elden teslim etmem için bana verdi…
Yazıyı da okudum şöyle diyordu;
-Adana Belediyesine yardımcı
olalım, yolu istedikleri yerden geçirmelerinde hiçbir sakınca yoktur…
Belediye Başkanımızda boş
durmuyordu… Yol Müdürü Hasan Gürani sık sık ekibiyle o yolun açılmasına
çalışıyordu… Aytaç Abi’ nin emriyle bu işleri yapıyordu…
Bir gün Askeri Hastanenin
yanında çalışan ekiplerin gözaltına alındığı haberi gelince herkes heyecanlandı…
Aytaç abi aradı;
-Cikcik yanımdan ayrılma,
oraya gidiyoruz, seni ekibin başına ben geçiriyorum, dedi…
-Emredersiniz başkanım,
dedim…
Yol yapım çalışmalarının
yapıldığı yere gittik, gözaltına alınanların dışında ekipleri de getirdik oraya
yığdık, 4-5 tane incir ağacı vardı, onların kesilmesi gerekiyordu… Askerleri
bir taraftan lafa tutuyorduk… Başkanımızda ekibin başındaydı… Yeni ekibin de
etrafını askerler sarmasın mı? Aytaç abi kaçmaya başladı, koştu, koştu, tam
dikenli tellere geldiğinde oradan geçeceği sırada pantolonunu tele takılıp yere
düşkü, askerler bizim ekibi de toplayıp götürdüler… Bizde birlikte Hakkıpaşa
nın huzuruna çıktık… O sırada elden getirdiğim evrakta belediyedeydi… Hakkıpaşa
makamında iki saat konuşup çay, kahve içtik, elden getirdiğim evrakları
Hakkıpaşa ya verdik, biz de serbest bırakıldık… Hakkıpaşa sık sık;
-Allah Allah, nasıl olur da “ÇOK
GİZLİ” evrakı Cikcik Necati’ye elden verilir? Dediğinde, Aytaç Abi de,
-Paşam Cikcik Necati çok
güvenilir bir eleman olduğu için bu şekilde Mehmet Önderpaşa kendisine verdi…
Daha sonra yolun açılmasına
Hakkıpaşa da karışmamış, böylece Eski baraj gölü kenarındaki Askeri Hastane’nin
altındaki bulvar açılmış oldu…
Adanalılar Aytaç Durak’a bu
çalışmasından dolayı teşekkür etmelidir…
…
AYTAÇ DURAK OLDUM
Karayolları Genel Müdürlüğü
bir milyar liralık belediyenin alacağını bir türlü ödemiyordu… Belediyedeki
para sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı, Aytaç Durak, M.Ali Dağtaş’ı, Aytaç
Bilgen’i Seyit Seyhan’ı defalarca Ankara ya göndermesine rağmen işi halledememişlerdi…
Seyit Seyhan sonunda şöyle demiş;
-Bu işi halletse halletse
Cikcik Necati halleder… Başkanım Ankara ya onu gönderelim, nasıl kopartıp
gelecek görelim, demiş…
Başkan Aytaç Abi beni
çağırdı, durumu anlattı, ertesi gün 09;05 uçağıyla Ankara ya gitmemi söyledi…
Sabah uçakla gittim, Bayındırlık Bakanlığına üstüm başım paspal, sakalım vardı,
sekretere yanaştım;
-Ben bakanla görüşmek
istiyorum…
Sekreter yüzüme bile bakmadı,
-Bakan bey yok, dedi…
Koşarak otele gittim,
saç-sakal tıraşı oldum, lacivertlerimi giyip geri döndüğümde aynı sekretere iki
saat sonra yeniden gittim;
-Ben Adana Belediye Başkanı
Aytaç Durak(vekilini yuttum)
Hemen ayağa kalkıp;
-Buyurun Sayın Başkanım, diye
bakanının odasının kapısını gösterdi…
Rüzgâr gibi içeriye girdim,
bakan Sefa Giray şaşırmıştı, hemen ayağa kalktı, öpüştük…
-Sayın Bakanım, ben şu anda
Adana Belediye Başkanıyım, deyince güldü…
-İçeriye nasıl girdiğini
anladım…
-Sayın Bakanım mali yılsonu
geliyor, Karayolları bir milyar liramızı ödemiyor, ben onu almaya geldim…
Çay ikram etti, makamında
sohbet ettik, Karayolları genel Müdürü Atalay coşkunoğlu’na talimat verdi,
parayı alıp Adana ya geri döndüm… İki gün sonra Bayındırlık Bakanı Sefa
Giray’ın yanına Aytaç Abi gitmiş; özel kalem müdürüne;
-Ben Adana Belediye Başkanıyım,
Sayın Bakanla randevum var… Görüşmek istiyorum…
Sekreter özel kalem müdürü
başkanın yüzüne bön bön bakmışlar…
-Git kardeşim, bizim işimiz
gücümüz var, bizimle uğraşma, senin işin yok mu?
Başkan şaşırmış…
-Vallahi billahi ben belediye
başkanıyım…
Sekter ile özel Kalem Müdür
tam polis çağıracakları sırada, başkan kimliğini göstermiş, özel kalem müdürü
ve sekreter de;
-Ama Adana Belediye Başkanı
birkaç gün önce buraya geldi, ince uzun, esmer biriydi… Size o nedenle önce inanmamıştık…
Lütfen bizi bağışlayın, demişler…
Başkanın geldiğini telefonla
bakana söylediklerinde;
-Kızım o gerçek başkan Aytaç
Durak’tır, demiş…
Daha önce gelenin kim
olduğunu sorduğunda da;
-O da Aytaç Durak’ın yanından
ayırmadığı CİKCİK NECATİ’ dir, demiş…
Ankara da CİKCİK unvanını
duymayan, kişi ve kurum veya kuruluş kalmadı… Herkes adımdan önce bana CİKCİK
diyor…
…
ÖZFATURAYA 03: 30 PİPOSU
Aytaç Abi Türk Belediyecilik
Derneği Genel Başkanı oldu için
-Sayın Başkanım, eve gitmeye
mecburum, misafirlerim beni bekliyorlar…
-Necati otur oturduğun yerde,
dedi…
-Başkanım saat 01: 00 oldu,
-Git ama telsizini açık tut,
büyük ihtimalle seni geri çağıracağım…
-Peki, emredersiniz…
Eve vardım, misafirler çoktan
ayrılmışlardı, telsizim açık yatağa girdim, bir anons;
-Cikcik Necati Başkan acele
gelmeni istiyor…
Sesimi çıkartmadım, bir, iki,
üç dört, derken Başkan;
-Bir yirmi yedi, dedi…
-Buyurun başkanım…
-Telsize neden cevap
vermiyorsun Cikcik?
-Başkanım yataktayım…
-Acilen Zaimoğlu oteline gel…
Ben sana gitme demedim mi?
- Hemen Burhan Özfatura da,
İçişleri Bakın Abdulkadir Aksu da seni görmek istiyorlar…
Tabi bakan deyince akan sular
durur… Kalkıp giyindim, Burhan Özfatura’nın canı pipo içmek istemiş… Ben
gelinceye kadar Özer Öztep aratmış bir türlü bulamamış… “CİKCİK BULUR” demiş..
Otelde Abdulkadir Aksu,
Burhan Özfatura bana muhabbetlerini belirttiler, benim üniversiteden de hocam
olan Özfatura;
-Necati yavrum, bana bir pipo
bulmanı istiyorum, haydi göreyim seni…
Birkaç saniye düşündükten
sonra cinliğim aklıma geldi, İncirlikte pipo satıldığını biliyordum, partili
belediye başkanı Hasan Aydınoğlu’nu aradım…
-Başkanım bu partinin
belediye başkanısın… Aynı Partinin İzmir Belediye Başkanı Sayın Burhan Özfatura
pipo istiyor, incirlikte satılıyor… Dükkân mı açtırırsın, deler misin? Duvar mı
yıkarsın? Bana acil pipo lazım…
Hasan Aydınoğlu uykulu
uykulu;
-Şey, Amerikalılara pipo
satan bir dostum var ama hemen buluyorum…
Zabıta Müdürünü gönderdim,
15-20 dakika sonra pipo geldi… Başkan Özfatura, ve Bakan Abdulkadir Aksu’ya
sundum… Şöyle dediler;
-Protokol müdürü ancak bu
kadar yaratıcı olur… Aytaç Bey Necati’ nin kıymetini çok iyi bil… Necati seni
kutluyorum dediler…
Yeniden eve gidip yatağa
girdiğimde saat 03:30 olmuştu… Zorları başaran Cikcik burada bir kez daha
gücünü gösterdi… 67 ilin Belediye Başkanı ve bakanlara kanıtlamıştı…
…
VALİBEYİ SÜRGÜNDEN KURTARDIM
1987 Yılındaki ara seçimlerde
Düziçi Belediye Başkan adayımız Ökkeş Namlı’ydı… Babası Abbas Namlı görevden
alınmıştı… Başbakan Turgut Özal’ın gözde prensi Ahmet Karaevli de devlet
bakanıydı… Bakan ilçeye geldi, konuşmalar yapıldı, halktan destek istendi, her
şey dört dörtlüktü… Bakan Adana’dan ayrılacağı sırada, Vali Erdoğan Şahinoğlu,
Belediye Başkanı Aytaç Durak abi, Anap İl ve İlçe Başkanlarının yemeğe kalması
için rica ettiler… Sayın Karaevli de kabul etti… Vali Erdoğan Şahioğlu’nu
çağırdı…
-Cikcik Necati git,
Beyazsarayı hatırlattır…
Bir saatte bir vali beyin
yüzüne baktım…
-Sayın Valim, süre çok az,
nasıl olur, bakan beyin biraz sonra uçağa yetişmesi lazım…
-Cikcik sen ne yapacağını
bilirsin…
-Peki Sayın Valim, dedim…
Uçarak Beyaz Saray
tesislerine gittim, şef, garson ve müdürlere
“T” ve “U” şeklinde bir masa yapmasını rica ettiğim sırada, bakan bey
etrafındaki protokolle salona girmesin mi? Baktık hazırlıklar sürüyor, valiye
ters ters baktı…
-Vali bey, siz beni buraya
gem getiriyorsunuz, hem de masa hazır değil, olur mu? Burada fazla kalamam,
dedi…
Salonun bir tarafında da
Beden Terbiyesi İl Müdürü veli Andaç Durak, Emniyet Müdürleri oturuyordu…
Bakan çekip gitmek istedi,
dışarıya doğru yürümeye başladı; Aytaç abi bana seslendi;
-Necatiii bakan kaçıyor, işin
faturasını ödemeye hazır ol…
Koşarak bakanının peşine
gittim, bakan gidiyor, ben koşuyorum, bakan gidiyor, ben koşuyorum… Önüne
geçtim;
-Sayın Bakanım bu benim hatam,
geç haber verildi, tensip buyuyursanız içeriye geri dönelim…
-Hayır, Cikcik Necati, bu
şekilde harcanmak istemiyorum, hem de uçağım kalkacak, az bir süre kaldı, hem
de masa hazır deniliyor, buraya geliyorum, hiçbir şey yok…
Arabasına hiddetle bindi
kapısını kapattı ve hareket etti, hemen ben de kendi arabama binip peşinden
kestirme yoldan dolanıp, rüzgâr gibi önüne geçtim, o dolanıp baraj yolundan
çıkarken arabamla arabasının önünü kestim… Herkes durdu, kimseden ses çıkmıyor,
bakanın beni tutuklatacağını ya da dövdüreceğini de düşünüyorlar… Büyük bir
cesaretle yanına gittim;
-Sayın Bakanım lütfen masanız
sizi bekliyor, dedim, boynumu büktüm…
-Cikcik Necati dönersem senin
hatırına dönerim, dedi…
Bakanın arabasının önünü
kesmek, her babayiğidin harcı değildir… Bu benim Cikcik’liğimin getirdiği
olağanüstü niteliklerimden birisidir… Bakan masasına oturdu protokolde
yerlerini aldı…. Yemekler yendi, bakan eşiyle birlikte mutlu olmuştu… Biraz
sonra Ankara ya yolcu ettik… Vali Şahioğlu bana;
-Necati beni sürgünden
kurtardın ohhhhh!!! Dedi…
Aytaç Abi çağırıp teşekkür
etti… Ben de masayı hazırlatamamamın
faturasını ödemekten kurtuldum… Dolayısıyla bu işten herkes karlı çıktı…
…
BAŞKAN AYTAÇ DURAK’A PASAPORT
Adana Büyükşehir Belediye
Başkanı Aytaç Durak Londra’ya gitmek için İçişleri Bakanından vize istemiş
bakan da;
-Başkanım bir haftalık izin
süreniz var, deyince şaşırmış ve telaşlanmıştı…
Beni çağırdı;
-Cikcik Necati Sayın Bakan
böyle dedi, bir haftalık süre benim işime yaramaz, şu işimi halletmeni rica
ediyorum..
-Emredersiniz Sayın Başkanım,
dedim…
Pasaportunu alıp, doğru
Ankara’ya Pasaport Daire Başkanına gittim… Başkan da iyi bir abimdi, ama bu işi
memurlarla bitirmek istiyordum… Memur durdu, yüzüme baktı, sanki küfür etmişim
gibi…
-Cikcik Necati olur mu yahu?
Bir haftadan bir gün fazla olamaz, ama senin hatırın için bunu 10 güne
çıkartalım…
Memurla tartışmadan doğru
Daire Başkanın yanına çıktım…
-Abi Devletin seçilmiş
Belediye Başkanı Aytaç Durak Londra’ya gidecek, memur bir hafta vize veriyor,
oysa en az 2 aylık süre gerekir…
Daire başkanı kafasını iki
yana salladı, aslında ben bir aya razıydım, iki ay isteyerek iki katını
söylüyordum…
-Cikcik Necati yavrucuğum iki
ay süreyi nasıl veririm?
-Sayın daire başkanım inisiyatifinizi
kullanırsınız…
-10 gün olur…
Ağlar ve yalvarır ses tonuyla;
-Sayın Başkanım bana bir
aydan az vize verirseniz Adana’ya dönemem, dönsem de başkan benim yüzüme
bakmaz, ben de bakamam, konuşamam, konuşsam bile kredi notum düşer, istifa
etmem gerekir, deyince daire başkanı yumuşadı…
-Peki git bir ay versinler…
Memura gidip daire başkanının
istediğini söylediğimde şaşırmıştı, ama başkanın bir haftalık olarak verdiği
süresini bir ay olarak almayı başarmış, zafer kazanan bir komutan edasıyla
Adana ya dönmüş, Aytaç abiden bir de “AFERİM” yine almıştım… Başkanımla, vali Erdoğan
Şahinoğlu beni yürekten kutladılar… çok şaşırıp ne diyeceklerini bir süre
kestirememişlerdi…
…
BİLET MUCİZESİ
Aytaç Durak Belediye Başkanı
seçilince ilk gezisini Park ve Bahçeler Müdürlüğüne yapmıştı… Orada muhasiptim,
bana şöyle dedi;
-Bak Necati amcan Dr.
Muhittin Yalçın ‘ın kazanması için gece gündüz benim karşımda zeytindallı
bayrağı taşıdın…
Bu söz içimde erik kurusu
gibi kalmıştı… Ama o beni affetmiş, belediye telsizleri dağıtılırken Özel Kalem
Müdürü olan Serdar Aktakas’a;
-Aman aman Necati’ye bir
telsiz verin, onu kapasitesini biliyorum… Yakında çok işim düşecek, demiş…
Gerçekten de 1984, 85, 86, 87
de çok hızlanmıştı… Aytaç Abi Ankara İstanbul gezilerine başladı… Uçakta sık
sık, yurtiçi gezileri yapıyordu… Hiç unutamam bir gün Anap’lı Belediye Başkanı
olmasına, Anap’lı hükümet işbaşına bulunmasına rağmen, uçakta yer bulamadığı
için Ankara’ya gitmesi bazen tehlikeye düşmüştü, telsizden bir anons;
-Cikcik Necati uçarak
başkanlığa gel, seni bekliyorum…
Koşarak geldim;
-Ben yarın Ankara ya gideceğim,
THY de bilet yokmuş, şu işimi senden başka kimsenin halledeceğini sanmıyorum,
dedi…
-Emrin olur başkanım, Cikcik
Necati’nin gücü nü size şimdi kanıtlayacağım…
Hemen THY nin müdürü Yılmaz
Hasballı’yı aradım;
-Oğlum Yılmaz sen benim
okuldan arkadaşımsın, Başkanım Ankara ya gidecek Başbakanla randevusu var…
Adana nın sorunlarını konuşacak, ne yap, ne et, bir bilet ayarla…
-Emrin Olur Necat’im, hemen
ayırıyorum…
Uçarak Belediyeye geldim;
-Başkanım emriniz yerine
geldi, işte Cikcik Necati’nin farkı,
diğerlerinden ne kadar çok çalışkan olduğumu size kanıtladım…
-Necati cikcik lakabına uygun
olarak davrandığın için seni tebrik ediyorum…
Ankara ya gidip döndü
yukarıdaki sözünden dolayı yanına gitmiyordum… Ama herkese anlatmış;
-Yahu ben Belediye Başkanıyım
THY de bilet bulamıyorum, Cikcik Necati yer buluyor, bunun sırrı nedir?
-Başkanım bu da benim sırrım,
dedim…
Daha sonra da;
-Benim yanımdan
ayrılmayacaksın… Seni joker olarak çözülmeyen işlerin adamı olarak
kullanacağım, dedi…
Ondan sonra da yanından hiç
ayrılmadım… Çokta başarılı olmasını sağladım, şimdi bile aynı şeyleri herkesin
yanında söylüyor, beni takdir ediyor… Bir de maaşımı arttırsa daha da çok
sevineceğim…
…
ANKARA ADANA ARASI 4 SAAT
Ankara da Anakent
Belediyesinin işlerini takip ediyordum… Semra Özal papatyalarını toplamış,
Adana ya geliyormuş… Özer Öztep abi de gerekli hazırlıkları yapmak istiyor, bir
türlü başaramıyormuş… Her gittiğim yere telsizimi de götürmem de çok işime
yaradı… Ankara’ da
-Cikcik Necati Adana Belediye
Başkanı acil aramanı istiyor…
-Emredersiniz, dedim…
Hemen Adana’yı aradım., Aytaç
Abi şöyle diyordu;
-Necati acilen Adana ya gel…
Semra hamım geliyor… Buradaki işler iyi gitmiyor, senin yardımına ihtiyacım
var…
-Başkanım bu saatte uçak yok,
araç yok, nasıl gelirim?
-Ne yap, ne et, mutlaka hemen
gel…
-Emredersiniz Başkanı, dedim…
Türk Belediyeler Birliği’nin
arabasını ödünç aldım bastım gaza, bastım gaza, Ankara dan Adana ya 4 saatte
geldim… Törenin başlamasına birkaç saat vardı, hemen işlere müdahale ederek her
şeyi tamamladım, tören başladı, önce Sayın Semra Özal, arkasında Aytaç abi
salona girdi, Aytaç abi, her şeyin dört dörtlük olduğunu görüp beni kutladı…
Orada başka bir olay daha
yaşandı… Kapıda duran bir erkek zabıta Semra Hanımın elini sıkıp;
-Hoş geldiniz hanımefendi
demez mi?
Başkan hemen beni yanına
çağırtı;
-Necati Zabıta Müdürü Mehmet
Eşiyok’a söyle o memuru hemen görevden alsın…
İtiraz etmiştim;
-Olur mu başkanım?
-Semra Hanımın elini nasıl
sıkar?
-Başkanım o arkadaş gayri ihtiyari,
elini uzattığı için sıktı, yoksa sıkmayacaktı…
Daha sonra başkana
yalvarmalarım sonuç verdi, Mehmet Eşiyok bu konuda gerekli hassasiyeti
gösterdiği için zabıta memuru görevine devam etti…
…
BAKAN OLUP TALİMAT VERDİM…
Anakent Belediyesi’nin Karayollarından yıllardır tahsil edemediği
bir milyar lirasını koparttıktan sonra Adana ya havalesini yaptırdım, Ankara
dan döneceğim ama uçak biletimin vizesi yoktu, hava alanına telefon açtım;
-Çok üzgünüz, uçak dolu bir
kişilik bile yer yok demezler mi?
Bu gün mutlaka adana ya
dönmem gerekiyordu… Ertesi gün Başbakan Turgut Özal’ın eşi Semra hanımefendi
geliyor, başkan Durak ta Adana da olmamı istiyordu…
Kafamı çalıştırıp Cicik
Necati fikirlerimi uygulamaya koydum… Çaresizlik içinde yüzüyordum, bir yakınım
tiyo verdi…
-Cikcik Necati, Bakanlık
kontenjanını kullansana…
Kimseye çaktırmadan hemen
sokacağı çıktım, jetonlu kulübeden THY’ yi aradım…
-Yavrucuğum, ben Ulaştırma
Bakanıyım, Adana Anakent Belediyesi Protokol Müdürü Necati Özkan geliyor, onu
mutlaka Adana’ya uçurun…
Görevli ceketini düğmelemiş
biçimde ayakta durarak konuşuyordu sanki;
-Emredersiniz Sayın Bakanım,
merak etmeyin, dedi…
Aslında bakanlar direkt
talimat vermezler, Özel Kalem Müdürleri bu görevi yaparmış… Neyse görevli bir
amcemi olduğu için beni bakan zannetmişti… Doğruca havaalanına geldim, uçağın
kalkış saati geçmesine rağmen, beni bekliyorlardı… VİP salonunda bir hostesin
eşliğinde doğru uçağa bindim…
Gazeteciler Oğuz Baytok ve
Şahin Esendemir de o uçaktalarmış… Merak ediyorlarmış…
-Uçağı bekleten kim?
Bakmışlar Cikcik Necati,
ertesi gün gazetelerinde bir yazı;
-UÇAĞI CİKÇİK NECATİ
BEKLETTİ…
Onlar benim bakan olarak
telefon açtığımı iyi ki bilmiyorlardı, yoksa rezil olacaktım…
…
KIRMIZI PLAKALI ARAÇ
Başkan Aytaç Durak Ankara’dan
eşiyle birlikte Almanya’ya uçacaktı, ama işlemler bir türlü bitmiyordu… Uçağın
kalkış saati yaklaşmıştı… Başkanın eşinin uçağa binebilmesi için tüm
evraklardan transit geçecek, havaalanı uçağına on metre yakınına kadar
gidebilecek kırmızı plakalı bir otomobil lazımdı… Hulusi Kütük isimli bir hemşerimiz
Aytaç Abi’yi yatıştırmaya çalışıyordu;
-Sayın Başkanım merak
etmeyin, ben size şimdi kırmızı plakalı bir araç bulurum…
Sayın Kütük Başbakanlık
Müsteşarı olan Mehmet Perçin’in arabasını almak istiyordu, ben de Ekrem
Pakdemirli’ nin arabasına gözümü dikmiştim… Pakdemirli ’nin özel kalem müdürün
yanına gittim;
-Sayın Müdürüm, bana yarım
saatliğine Sayın Pakdemirli’ nin otomobilini verebilir misiniz? Çok acil lazım…
Adam yüzüme bön bön baktı;
-Olur mu Cikcik Necati, nasıl
veririm?
-Olur olur… Ama Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak ve eşi Almanya’ya gidecekler, işlemler
uzadı, uçak kalkmak üzere, deyince yumuşadı…
Biraz daha mücadele edince
kırmızı plakalı arabayı beyaz saçlı, olgun şoförüyle birlikte almayı
başarmıştım… Aytaç abi şaşırıyordu…
-Cikcik teşekkür ederim, sağ
ol…
Neyse yola çıktık, şoföre,
-Kaptan bana havaalanının
kodunu söyle, bakanlık telsiziyle konuşacağım, apronun hemen açılması lazım…
Telsizi ver…
Kaptan şaşırmıştı, hayretler
içinde;
-Cikcik olur mu? Sen Adana
Belediye Protokol Müdürüsün, bu bakanlık arabası, nasıl olur?
-Olur olur… Bal gibi olur…
Aytaç abi de arkadan eşiyle
birlikte kıs kıs gülüyor, benim yaptıklarımı onaylıyordu…
Sonunda şoför telsizi ve özel
kodunu verdi, hemen anonsa başladım…
-Havaalanı mı?
-Evet müdürüm…
-Yavrum uçak kalkmasın,
apronun kapılarını da iyice açın, şu anda girmek üzereyiz…
Bir süre sonra araba rüzgâr
gibi aprona girmişti, uçak motorları çalışıyordu, kalkmıyordu… Başkanım ve eşi
uçağa binince hareket etti…
Aprona bile giremeyen Hulusi
Kütük arabayı alamamıştı, bağırıyordu;
-Cikcik Netcatiiii beni
mahfettiiiiin…
Bu sırada etrafımızı Havaalanın
Emniyet müdürünün talimatıyla polisler sarmıştı… Müdür yanımıza geldi;
-Yahu kardeşim sen kimsin?
Kırmızı plakalı arabayla uçağın yanına nasıl geldin? Uçağın kalkmasını nasıl
engelledin? Söyle bana sen kimsin?
-Ben Adana Büyükşehir
Belediye Protokol Müdürüyüm…
Müdür kafasını sağa sola
salladı…
-Hele bakanlık böyle garip bir
şey yapmaz…. Bu işte bir anormallik olduğunu hissetmiştim, dedi…
Başkanım ve eşi Almanya’ya
vardıklarında söylediler, bana son anda uçağa yetiştirdiğim için teşekkür
etmişlerdi… Kırmızı plakalı araç Başkentin tarihinde ilk kez bu şekilde
kullanılmış oldu… Bunu da hiç unutamam…
…
AYTAÇ DURAK ÖZAL’A KARŞI
GELDİ…
26 Mart 1989 yerel seçimleri
yaklaşırken Adana Belediye Başkanlığına adaylığı en son açıklanan kişi Aytaç
Durak’tı… Bunun nedeni son derece basitti, çünkü Sayın Durak, Dünya Bankası’nca
Adana ya verilmek istenen krediyi kullanmamaya çalışıyor, hatta direniyordu…
Başkan adaylığının en son açıklanmasının altında yatan gerçek neden buydu… Oysa
Başbakan Turgut Özal, bu kredinin Adana Belediye Başkanı tarafından
kullanılacağı konusunda Amerika’ya söz vermişti… Başkan Durak ta, Başbakanı
sürekli oyalıyordu…
-Belediye Meclisi henüz
toplanamadı…
-Yarın arkadaşlarımla gurup
toplantısı yapacağım..
-Meclise getiriyorum sayın
başbakanım…
-Karar çıkmak üzere, diyordu…
Ama kararı da meclise bir
türlü getirmiyordu… Başbakanlık Özel Kalemden her arandığında da;
-Başkan dışarıda…
-Şu anda yoklar efendim…
-Sabah henüz makama
gelmediler…
Her telefon çaldığında orada
bulunuyordum… Yine kalem Başbakanlıktan
aradıklarını söyleyince Aytaç Abi telefonu bana verdi…
Özel Kalem Müdürü
karşımdaydı;
-Buyurun, dedim… Özel Kalem
Müdürü, Sayın Başbakan Aytaç Durak’a çok kızıyor… Lütfen hemen kendisini bul,
başbakana mesajı ilet, denildi…
Aytaç Abi de karşımda
oturmuş;
-Yok yok, dememi el kol
işaretleriyle anlatıyordu…
Bende;
-Sayın Başkanım az sonra
gelebilir, kapı açıldı, birkaç saniye bekleyebilir misiniz? Dedim…
Kafaya koydum, telefonu Aytaç
Abi’ye verecektim…
-İşte Başkan Aytaç Durak
geldi, dedim…
Durak’ın kulağına telefonu
dayadım… Bir süre başbakanla konuşmalarına tanık oldum… Çok özür diliyorum,
burada açıklamak zorundayım, Başbakan Turgut Özal Aytaç Abi’ye aynen şöyle
dedi;
-Aytaç Aytaç sen krediyi
kullanma, ben sana gösteririm…
Aytaç abi telefonu
kapatmıştı, heyecanını belli etmemeye çalışarak, bana döndü;
-Necati Sayın Başbakan böyle
dedi, bunun anlamı nedir sence?
-Vallahi Başkanım 26 Mart
1989’taki seçimlerde adaylığın suya düştü…
-Cikcik Necati sen doğru
söylersin, dedi…
Gerçekten de Sayın Başkanın o
dönem Anakent Belediye Başkanı adaylar arasında en son açıklanan kişi olmuştu…
Durak’ı böyle cezalandırdı, bu güzel nimeti 1989 seçimlerini kazanan Selahattin
Çolak tepe tepe kullanmıştı… Aytaç abi, Başbakan Turgut Özal’a karşı gelmesinin
bedelini de böylece ödemiş oldu…
…
MİLLETVEKİLLERİNİN ODASINDA
YATTIM…
Başbakan Turgut Özal GAP’ ta
bir törene katılacaktı, en gözde adamları bakanlar, milletvekilleri de
geliyordu… Bizler de Adana, Mersin, Tarsus, diğer ilçe belediye başkanlarıyla
birlikte Diyarbakır’a ulaştık… Herkese 5 yıldızlı otelde yer ayrılmasına karşın
bizim adımız bile okunmuyordu… Aytaç abi çok üzüldü…
-Cikcik bak gördün mü sokakta
kaldık?
-Olur mu Başkanım? Siz
kafanızı yormayın…
-Haydi, cinliğini göster,
cikcikliğini ispatla öyleyse…
5 yıldızlı otelin Adana
milletvekilleriyle Mersin Milletvekillerine ayrılan odalarının kapısına konulan
kağıtları ters çevirip, Yılmaz Hocaoğlu’nunkine kendi adımı, Mehmet Perçin’in
yerine Aytaç Abinin, Akgün Albayrak’ın yerine Murat Yılmaz’ın adını yazdım
aşağıya indim… Bu sırada Mersin Belediye Başkanı Sayın Okan Merzeci de geldi, o
da;
-Eyvaaah dışarıda kaldım,
dedi…
Aytaç Abi bana baktı;
-Cikcik Okan Merzeci’ abinin
sorunu da çöz, sana bin mongol gömlek alacağım, dedi…
-Emrin olur başkanım, dedim…
Mersin Milletvekillerinin
isimlerini ters çevirip, birisine Okan Merzeci, diğerine Anap Mersin İl
başkanının adını yazdım… Okan abi, sevinçten uçtu…
-Aferin Cikcik Necati, benim
özel kalem müdürüm bunu asla yapamazdı dedi…
Akşam oldu, yenildi, içildi,
konuşmalar yapıtlı, toplantının bitmesine 10 dakika kala, Aytaç abi, ben Okan
Merzeci ve diğer yakınlarımızla doğru odalara çıkıp yattık… Bir süre sonra
Adana, Mersin Milletvekilleri gelmiş, odalarında başka isimleri görünce
delenmişler… Hele de Yılmaz Hocaoğlu odasıyla Resepsiyon arasında dokuyormuş,
odasında ben kalıyorum ya, Resepsiyondaki görevli telefon açıyor;
-Alooo, kimsiniz?
-Ben Yılmaz Hocaoğlu…
-Kardeşim Yılmaz Hocaoğlu
olduğunu söylüyor…
Aklıma cinlik geldi;
-Ona kimlik sor,
kimliğiniiii?
Yılmaz Hocaoğlu kimliğini
soran görevliyi, rozetini göstererek;
-Kardeşim görmüyor musun TBMM
rozeti var…
Yılmaz Hocaoğlu başta olmak
üzere, diğer milletvekillerinin hepsi lostra salonunda uyumuşlar, aynı numarayı
Aytaç Abi, Okan Merzeci, Murat Yılmaz da yapmışlar… Sabah olup aşağıya
indiğimizde; Resepsiyon görevlisi,
-Sayın Yılmaz Hocaoğlu bir
dakika.
Hemen durdum;
-Kardeşim ben Yılmaz Hocaoğlu
değilim…
-Nasıl olur beyefendi gece
saat 01: 00’da telefonla aradığımda, ben Yılmaz Hocaoğlu demediniz mi? Yılmaz
Hocaoğlu nun kimliğini tespit etmemi istemediniz mi?
Güldüm;
-O işin gereğiydi…
Memur önce kırmız, sonra
siyah, sonra eflatun olup renkten renge gidiyordu ve şöyle dedi;
-Saygıdeğer ağabeyciğim, beni
görevimden alırlarsa beni kurtarırsın tamam mı?
Yılmaz Hocaoğlu,’nun Mehmet
Perçin ve Akgün Albayrak’ı bulup gönüllerini alıp bu işi hallettik, memurda
görevinden alınmamış oldu… Başkan Aytaç Durak abi de bana bir mongol gömlek
alıp hediye etti…
…
BAKAN KAÇIRDIM
Özelleştirmeden sorumlu
Devlet Bakanı Adnan Kahveci Adana’ya gelmiş, Sürmeli otele yerleştirmiştik…
Saat 03;00 da evimin telefonu çaldı, arayan Başkan Aytaç Abi’ydi…
-Cikcik Sayın Bakandan Toplu
Konut için para kopartmamız lazım, ne yapalım sen bilirsin?
Sabah 07;30 da otele gidip
odasına telefon açtım…
-Sayın Bakanım, özel bir
turumuz var…
-Cikcik Necati, benim haberim
bu turdan yok…
Neyse hemen hazırlandı,
aşağıya indik korumalarını falan almadan, dışarıya çıktık, Prof. Dr. Mithat
Özsan da Gülbahçesi mahallesi’nde randevu vermiştim… Biz oraya giderken
korumalar falan da gelecekti;
-Hayıııır bu özel bir tur,
dedim…
Aytaç Abi sayın bakanla
birlikte Gülbahçesi mahallesine gittik, arabamızın peşinden 500 çocuk
takılmıştı… Dar, çamurlu yollardan, bakanı indirip yürüttük, bakan şaşırmıştı,
biraz da ürkmüştü…
-Aytaç Başkan işin çok zor,
çok zor, demişti…
-Sayın Bakanım Adana sadece
Gazipaşa, Cemalpaşa, Atatürk Bulvarı değil…
Rektör prof. dr. Mithat Özsan
da bizi destekliyordu… Belediyenin borcunu sildirdik, bakan Aytaç Abi’ye döndü…
-Cikcik Necati’ye bir değil
beş araba alsan hakkını ödeyemezsin, dedi…
Çukurova Üniversitesi’ndeki
konferanstan önce belediyeye gelirken tüm kırmızı ışıklarda geçiyor, elimdeki
telsizi polislere sallıyordum, kavşaktaki polislerde;
-010 nereye? Diye espri
yapıyordu…
Belediyeye geldiğimizde
herkes ayaktaydı, saat 12:00 olmuştu, Emniyet Müdürü Naci Parmaksız
kıvranıyordu;
-Yaktın bizi Cikcik, perişan
olduk…
Vali Erdoğan Şahinoğlu da;
-Necati oğlum 4 saattir
sizden haber alamıyoruz, Başbakan dört defa burayı aradı…
Olay Adnan Kahveci’ anlatınca
herkes rahatlamıştı… Hem bakan, hem başkan, hem de Çukurova Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mithat Özsan dizlerine kadar çamur içinde kalmışlardı… Bu
gezide bakan Adnan Kahveci bana hayran olmuştu ve şöyle dedi;
-Cikcik, sen harika bir
insansın, özellikle kırmızı ışıklarda durmadan geçtin, tebrik ederim… Bir günde
bunları sırlarını anlatmanı istiyorum…
-Sayın Bakanım bunlar sırdır
ve çok sayıda vardır, deyince de gülümsemişti…
…
SEMRA HANIMIN TELEFONUNA
ÇIKTIM…
1986’daki ara seçimlerde
Anap’ın Gaziantep adayı Hasan Celal güzel’i desteklemek için, Özal Adana
üzerinden bu kente gidiyordu, biz de Aytaç abi ile konvoydaydık, Gaziantep’te
her şey dört dörtlüktü… Başkan Aytaç Durak;
-Cikcik adana ya uç, başbakandan
biraz para kopartmam lazım… Akşam dönüşte iyi ağırlanmasını sağlayacağız, dedi…
-Emredersiniz başkanım,
dedim…
150-
Bir ara koruma müdürü Musa
Öztürk bana;
-Cikcik Necati garsonlara
söyle, başbakanın iştahını kabartacak yemekler getirmesinler, dedi…
-Ben karışmam Musa abi, sayın
başbakanımız doktoru var, o nasıl isterse öyle olur…
Kafasını sağa-sola
sallamıştı… Bir yandan da çiğköfteler yoğruluyordu, Sayın Başbakan bir iki tane
derken bir tabak yedi, bir tabak daha getirilmesini emretmesin mi?
Musa Öztürk çıldıracak…
-Sayın Başbakanım,
hanımefendi, hanımefendi, deyince, Başbakan Musa’ya kızdı…
-Ne yani Musa yemeyeyim mi?
-Ama hanımefendi, sıkı sıkı
tembih etti, Adana’nın yemekleri çok iştah açıcıdır, başbakana sahip çıkın,
dikkat edin demişti…
Başbakan Hasan Celal Güzel’e
döndü, elini omzuna koydu;
-Hasan Celal Güzel ben
bunları senin için yiyorum, Gaziantep’te meydan çok kalabalıktı, onun şerefine
tüketiyorum…
Doktoru Cengiz Aslan geldi;
-Sayın Başbakanım lütfen…
Başbakan onu da azarladı…
-Cengiz beni annene ihbar
edersen bir sen bir de Musa edersin, ben yiyeceğim, siz de ihbar edin…
Bu sırada telefon çaldı, ben
açtım, Semra Hanımefendiydi… Koşarak Başbakanın yanına geldim..
-Telefon var efendim, dedim…
Kalktı ağır ağır ilerleyerek
telefonu aldı;
-Semra yiyorum, yiyorum,
işte… Çocuklar söylemeden ben söyleyeceğim… Üstelik rakı da içiyorum, dedi…
Bu da Başbakanla ilgili
unutamadığım bir anımdır…
…
AYTAÇ ABİME ÇOK KIZDIM…
Aytaç Durak seçimi
kazandığındı ilk işi Nuri Korkmaz’ın hediyesi olan Atatürk Parkı’ndaki Ramazan
Atikaslan’ın işlettiği çay bahçesindeki yapılarını yıkmak için Park ve Bahçeler
Müdürlüğüne geldi… Oraları dolaşıyor…
-Necati amcan Dr. Muhittin
Yalçın’la çok koşturdun, zeytin dallı bayrağı çok salladın, seçimi kaybettin…
Çok sinirledim;
-Ne demek istiyorsun
başkanım? İstifa ediyorum…
Son cümlemi duymak istemez
bir tavırla;
-Yazısını yazın, bu bahçe
yarın yıkılacak, dedi, gerçekten de yıkıldı…
Başkanlığa istifa etmeye
gittiğimde sözüm ona sosyal demokrat olan Serdar Aktakas Özel Kalem Müdürüydü,
alaycı bir tavırla güldü;
-Cikcik Necati kendine yer
beğen…
-Oğlum ben istifa etmeye
geldim…
-Geç kaldın oğlum, Yol
müdürlüğüne gidiyorsun…
-Gitmiyorum, ben oraya
gitmem, git başkanına söyle, dedim…
Hırsla kapıyı çarpıp ssk ya
gidip üç aylık rapor aldım… Bu sırada Aytaç Abinin kayınbiraderi Faruk Köymen
falan devreye girdiler, aslında ben kimsenin devreye girmesini de istemiyordum…
Ben de yol müdürlüğünde bir
gün bile çalışmadan Başkanlığın elemanı oldum…
…
DELİ YÜCEL’DEN DAHA
AKILLIYIM…
26 Mart 1989’daki seçimlerin
yapılacağı gün sabahı henüz güneş doğmamıştı, başkan Aytaç Durak beni evden
nefes nefese aradı, çok heyecanlıydı…
-Emredin Başkanım…
-Cikcik Necati, az önce benim evimin özel telefonu çaldı… Çok
güzel sesli önce ezan okudu, sonra da “ALLAH SENİ BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN, BU
SEÇİMDEN DE ZAFERLE ÇIKARSIN, EĞER ZAFERLE ÇIKMAZSAN ADANA’NIN VAY HALİNE,
SELAHATTİN ÇOLAK ÇIKAR VE BİZ MAHVOLURUZ” dedi tüylerim diken diken oldu…
Necati sen bilirsin kimdi bu kişi?
Düşündüm;
-Başkanım isim verdi mi?
-Hayır, vermedi, ama çok
heyecanlı konuşuyordu, beni çok etkiledi, düşünce sistemim allak-bullak oldu…
-Başkanım o kişi DELİ YÜCEL’
den başkası olamaz…
-İnanmam Necati?
-Başkanım bekleyin size bunu
ispatlayacağım…
Seçimler bitti, Aytaç Durak
kaybetti, Selahattin Çolak seçimi kazanmıştı… Deli Yücel de 12 Eylül
ihtilalinin getirdiği asık yüzlü diktatör olan Adana Belediye Başkanı Kurmay
Albay Nuri Kormaz’ın yakın arkadaşı olmuş, Konya’nın dağlarında çok
gezmişlerdi…
Çolak seçimi kazanınca
ziyaretine gelmişti, makam odası çok kalabalıktı…
-Başkanım size bir şey
söyleyeceğim…
-Söyle Cikcik Necati?
-Başkanım 26 Mart günü sabah
Aytaç Durak’ın telefonu çalmıştı, önce ezan okuyan, yanık sesle, sonra da Aytaç
Durak’a“ALLAH SENİ BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN, BU SEÇİMDEN DE ZAFERLE ÇIKARSIN,
EĞER ZAFERLE ÇIKMAZSAN ADANA’NIN VAY HALİNE, SELAHATTİN ÇOLAK ÇIKAR VE BİZ
MAHVOLURUZ” diyen birisi vardı… Kendisi şu anda burada, dedim…
Köşede bekleyen Deli Yücel
kızarıyor, bozarıyor, sararıyor, ayakta duramıyordu neredeyse, yer yarılsa da
yerin dibine girmek istiyordu… Başkan daha dikkatlice bakınca;
-Eee Cikcik kimdi o?
-Başkanım şu anda yanınızda
duran Deli Yücel’dir…
Selahattin Çolak Deli Yücel’e
dönüp gayet sakin;
-Deli Yücel doğru mu
söylüyor?
Sesi kısıldı, boynunu büktü,
korkak biçimde…
-Evet, Başkanım o ezanı Aytaç
Durak’a telefonda ben okumuştum, dedi…
Deli Yücel kendisini akıllı
zanneder ama CİKCİK NECATİ onu 50 defa sulu dereye götürüp susuz getirir… Bir
daha da öyle şeyler yapmasın, adam gibi oturduğu yerde otursun…
…
AYTAÇ DURAK BAŞKAN
BAKANIN EMRİYLE YARDIM ETTİ…
Milli Eğitim bakanı olduktan
sonra Hasan Celal güzel ilk gezisini Adana’ya yapacaktı…. Günler önceden
hazırlıklar yapıldı, sayın bakan Adil İkiz, Menemencioğlu, Coşkuntuncel’ ler
okullarının açılışlarını sırayla yaptı; her şey kusursuzdu… Çiftçiler
birliğinde bakan ilk gezisini Adana ya yaptığı için kendisine bir teşekkür plaketi
verecekti… Plakette benim arabamda, konvoy çiftçiler birliğine doğru ilerliyordu…
Benim RENAULT arabamda bakanın arabasının hemen arkasında, korumalarından da
öndeydi… 120-
-Oğlum beni öldürecek misin?
-Hayır, sayın bakanım, size
saygım sonsuz ama sizin arabanız Mercedes 300 sel, benimki reno-9
Bu sırada yanımıza başkan
Aytaç Durak koşa koşa geldi, bakan başkana döndü;
-Aytaç Aytaç Cikcik’e büyük
bir araba al… Ne zaman görsem senin vekilin gibi, senin adına koşturuyor…
Çocuğun arabasını değiştir, dedi…
-Emredersiniz Sayın bakanım,
bende zaten aynen sizin dediğinizi düşünüyordum…
Merak ediyorum, Aytaç Durak
bakana verdiği sözü tutacak mı? Tutmayacak mıydı? Aradan birkaç gün geçti,
başkan durak beni makamına çağırdı…
-Necati, al şu 1,5 milyon
lirayı, arabanı sat, güzel bir araba al, dedi…
Reno-9 u 8 milyona sattım,
9,5 milyona 88 model ford marka bir araba aldım…
25 yıllık devlet hizmetimde
aldığım ilk avanta paradır…
…
CİNLİĞİM
19984 Yerel seçimlerine doğru
yaklaşırken Dr.Muhittin Yalçın, Sodep’in adayı, Aytaç Durak’ ta Anap’ın
belediye başkan adayıydı… Dr.Muhittin Yalçın amcam, Sayın Durak da hanımım
tarafında akrabamdı… İkisi de genel merkez tarafından Ankara ya
çağırılmışlardı… Aynı gün işleri bitmiş, aynı gün aynı uçakla Adana ya
dönmüşlerdi… Bende bir buket çiçek yaptırıp uçağın merdivenlerinde amcam
Dr.Muhittin Yalçın’ın inmesini bekliyordum… Aytaç Durak’ı karşılamak içinde
kayınbiraderi Faruk Köymen ile arkadaşı Erdoğan Derici de gelmişti… Uçağın
kapısı açıldı, önce Dr.Muhittin Yalçın’
Ne yapayım?
Ne yapayım?
Ne yapayım? Birkaç saniye
düşündükten sonra karar vermek gerekiyordu… Elimdeki buket çiçeği ortadan ikiye
ayırdım, yarısını amcama, yarısını da Aytaç Abiye verdim… Böylece ikisin de
gönlü olmuştu…
Sayın Aytaç Durak sonradan
bana anlattığına göre, uçağın kapısından çıkarken beni görünce doktorun
kulağına eğilmiş;
-Bak muhittin bey benim
bildiğimse bu buket çiçeği ikiye ayırır, yarısını sana, yarısını da bana verir,
demiş…
Dediği de aynen çıkmıştı, bu
olaya Remzi Ciğer, Mahmut Keçeli, doktoru spor arabasına bindirmek için
bekleyen şu anda Anap lı meclis üyesi Aziz Pamuk ta tanıktır…
…
BAKANA KOLALI GÖMLEK
Regülatör Köprünün temel atma
töreni 1987 yılında yapılmıştı… Ancak köprünün tamamlanması için o dönemin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Suudi Türel’in de “OKEY” vermesi gerekiyordu…
Sayın Türel Adana’ya sabah uçağıyla geldi… Belediye Başkanımız havaalanında
karşıladı… Uçaktan alıp makama getirdi, bu arada beni de çağırıp tanıştırırken;
-Sayın baranım, Cikcik
Necati’yi Ankara da tanımayan var mı?
-Herkes kahkahalarıyla
gülmüştü, hemen bana ilk talimatını da verdi;
-Necati evladım uçakta
gömleğim kirlendi, temel atma töreninde bunu giymek istiyordum, kısa zamanda
bunu temizletip yetiştirir misin?
-Emredersiniz sayın bakanım…
Ama size aynı renk, aynı marka, aynı numara başka bir gömlekte bulabilirim…
-Yok, evladım, takımıma bu
gömlek uyuyor… Sen bu temizlet…
-Emredersiniz, dedim…
Bakan Durak’ın makamında arka
odasına geçti, bir süveter giydi, gömleğini aldım…
Selahattin Çolak’ın koruması
olan Ahmet’le birlikte temizleyiciye gidip durumu anlattım ama 2-3 saatten önce
olamayacağını öğrendim… Aklıma hemen cinliğim geldi… Doğru Mısır çarşısına
gidip, beyaz sıkan bir sprey aldım… Başladım sıkmaya, leke kayboldu… Biraz daha
sıktım, biraz daha kayboldu, sonra da pırıl pırıl hale geldi… Koşarak
belediyeye döndük… Bakan bizi başkasının odasında beklerken şaşırdı…
-Ne çabuk yaptın olum?
-Sayın Bakanım Cikcik Necati
yaparsa böyle yapar…
-Cikcik oğlum, biraz nemli
gibi…
-Sayın Bakanım kolacıdan yeni
çıktı, törende geçer…
-Sağ ol… Eline sağlık, dedi…
Bandolar çalınıyor, halk
toplanmış, ortalık gümbür gümbür dolu, herkes halay çekiyordu… Bakan gömleğini
giyip hemen tören alanına gitmişti… Bende onu uzaktan izliyordum… Tören boyunca
sürekli kravatını gevşetiyordu… Ben de kola kurudukça boynunun daraltacağını
biliyordum… Bakan konuşma kürsüsüne çıktı, konuştu, sesi çıkmadı, kravatını
sonunda çıkarttı… Kürsüye o şekilde birkaç söz söyledi… Ve yerine otur oturmaz
beni çağırdı…
-Cikcik sen bu gömleği nasıl
temizlettin arkadaş?
-Sayın bakanım bir saatte bu
gömleğin temizlenemeyeceğini anlayınca kolalı spreyle temizleyip, kiri kamufletmiştim…
Bakan başını sağa-sola
çevirdi…
-Evladım doğruyu söylediğin
için seni affediyorum… Ben bir gömlekten oldum ama senin doğru söylemene de çok
sevindim, teşekkür ederim…
Daha sonra Ankara’ya
döndüğünde beni ne zaman görse, doğruluğum nedeniyle teşekkür ederdi, hep saygı
gösterdi, yanına çağırıp elimi sıkar halimi hatırımı sorardı…
…
DURAK’IN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE
SODEP’E OY VERDİM…
Anakent Belediye Başkanı
olduktan sonra Sayın Aytaç Durak kendi partisinden ve görüşünden olmayanlara
karşı hiçbir zaman tavır koymadı, siyasi baskı yapmadı, hep özverili davrandı,
en yakını olan ben CİKCİK NECATİ ÖZKAN, Aytaç Bilgen, Seyit Seyhan, Latif Tumluer
Serdar Aktakas, hepimiz CHP’liyiz… Aytaç abinin bu yönünü saygıyla
karşılıyorum…
1987 genel seçimleri
yapılırken Aytaç Abi’yle Paksoy Lisesi’nde aynı sandıkta oy kullanacaktık…
Gazeteciler Ali Boz, Murat Doğukanlı, İsmet Ramazan Selçuk ve diğer gazeteciler
ısrarla Aytaç Abi’ye şöyle dediler;
-Başkanım sizin oyunuzun
rengi belli ama Cikcik Necati’nin oyunun rengi ne?
Başkan bana döndü;
-Cikcik bak arkadaşlar
soruyorlar ne diyorsun?
-Başkanım biraz sonra oyumun
rengini göstere göstere sandığa atacağım, dedim…
Oy kabinine girdim, mührü
Sodep’in yuvarlağına bastım, zarfı kapatmadan önce dışarıya çıktım… Gazetecilere
oy pusulasını gösterdim…
-Bakın Sodep’e oy veriyorum,
hem de Sayın Başkanımın yanında bunu yapıyorum…
Göstere göstere zarfı
kapatıp, sandığa attım, sandık başkanı itiraz etmeye kalktı…
-İçerisi karanlıktı
kardeşim, göremedim diye politika
yaptım…
Sayın Başkanın tersi bir
partiye oy vermeme rağmen Aytaç abi “CİK CİK NECATİ” der başka bir şey demez…
Onun bu tarafsızlığına büyük
saygı duyuyorum..
…
SELAHATTİN ÇOLAK BENDEN
KORKAR
Kendimi de fazla övmek istemiyorum
ama Allah kahretsin övmeden de duramıyorum… Bunu şunun için söylüyorum; Ankara
da adam bulmakta üstüme başka kişi tanımam… Anakent Belediye Başkanı Sayın
Selahattin çolak Belediye’nin SSK borçlarını çözmek için Ankara ya gitmişti…
Bazı bakanlarımızla da randevusu vardı… Aksilik bu ya, gittiği gün imzası gerek
oldu, belediye genel sekreteri Şafak Eren;
Aramış, bulamamış,
Aramış bulamamış,
Aramış bulamamış…
-Cikcik Necati Başkanımızın
Ankara da bulunması gerekiyor, lütfen yardımcı ol… Al telefonum emrinde, ne
yaparsan yap, dedi…
-Emrin olur abim, şimdi
bulurum, dedim…
-Nasıl bulacaksın?
-Benim çok özel yöntemlerim
vardır, şimdi bunu sana ispat edeceğim…
Telefona sarıldım, Ankara
Belediye Başkanını aradım, karşımda sekretere Serpil Hanım çıktı…
-Serpil hanım Sayın Çolak’ı
acil bulmamız gerek, yardımcı olur musun?
-Cikcik Necati ona verdiğimiz
otomobilin plakası şu, araç telefonu şu, hemen ara, dedi…
Teşekkür ettim…
Telefonu çeviriyorum, çeviriyorum,
çıkmıyor… Meğerse kapatmamışlar… Hemen Ankara Trafik Müdürünü aradım…
-Sayın Müdürüm, eski
Başbakanlardan Sayın Nihat Erim’in Koruma Müdürü olan Adana Anakent Belediye
Başkanı Sayın Selahattin Çolak bize acil gerekli, arabasının siyah plakası şu,
telefonu kapalı, lütfen yardımcı olur musun?
-Canın sağ olsun Cikcik
Necati, şerefin var, dedi…
Kavşaklardaki polislere hemen
bir telsiz mesajı gönderdi… Benim aracımda başkanımı rahatsız etmeden bulmaktı,
Ankara‘ daki Dikmen Kavşağında Başkanımızın arabasını görevli polisler durdurmuşlar…
Milletvekili Mahmut Keçeli de arabadaymış… Polis trafik müdürün talimatıyla
yanaşmış ve araç telefonunu açmasını söylemiş, açar açmaz benim telefon hemen
devreye girdi…
-Sayın Başkanım ben CİKCİK,
deyince şaşırdı;
-Necati sen beni nasıl
buldun? Arabaya bindiğimden beri benim telefonum hiç çalmamıştı…
-Başkanım sabahtan beri
Ankara da herkes sizi arıyor, ama ben 15-20 dakikada sizi bulmayı başardım…
-Nasıl buldun?
Tüm yöntemlerimi anlatınca,
çok şaşırdı…
-Necati oğlum senden korktum…
Ankara’dan döndükten sonra
bir hafta süreyle bu olayı Sayın Çolak defalarca anlatarak gülmüştü…
Daha sonra da ne oldu? Sayın
Aytaç Durak’tan sonra Sayın Selahattin Çolak’ın da en gözde joker adamı oldum…
Ben Ankara da herkesi tanıyorum, bol bol iş bitiriyorum, tüm başkanların bana
ihtiyaçları var, ama benim onlara yok…
…
UÇAĞA RÖTAR YAPTIRDIM
İmar Dairesi Başkanı Ahmet
Türker, Danışman Seyit Seyhan, Süleyman Sağlam’la birlikte Ankara’ya
gidecektik, ekibin başı bendim… Dosyalar bir yandan hızla hazırlanırken, bir
yandan da uçağın kalkış saati geçiyordu, alan müdürü telefon açtım;
-Alpaslan abi, ne yap, ne
yap, uçağa rötar yaptır…
-Olur mu Cikcik Necati?
-Abi Devlet Planlama
Teşkilatında ve Devlet Bakın Ekrem PAKDEMİRLİ ile iki tane randevumuz var,
Adana ya büyük hizmetlerin gelmesi için dosyalar hazırlanıyor, bu gün
kesinlikle Ankara ya uçmamız gerekir…
-Cikcik Necati vallahi
yapamam…
-Ben öncü kuvvet olarak
belediyeden çıkıyorum, arkadaşlarım da peşimden yetişecekler…
-O zaman çok acil gel…
Havaalanına arabamla girip,
uçağın yanına yanaştım, uçağın motorları çalışıyor, kalkışa hazırlanıyor,
bindim… Gözüm de arkada, elimde telsiz… Arkadaşlarım henüz belediyeden
çıkmamıştı… Ayağımın birisi uçağın içinde diğeri dışında, vücudumla kapının
kapanmasına engel oluyordum… İçeri girsem hostesler kapıları kapatıp, uçak uçacak
kaptan da tedirgin olmuş, Adana ‘lı olduğum için;
-Cikcik Necati’ye dokunmayın,
demiş…
Neyse ekibimiz kan ter içinde
uçağa zorla yetişmişti, ben de ayağımı içeriye çektim, baktım içeride Hacı
Sabancı kafasını sallıyor;
-Cikcik Necati, uçağı
bekletenin kim olduğunu biliyordum… Hostesler Adana Belediyesi’nin evrakları
ulaşacakmış falan dediklerinde tamam bu iş Cikcik’in işidir dedim, dedi…
Hacı abi de gülümsedi…
Malatya Milletvekili Ali Galip Demirel de o zaman içişleri bakanlığının
müsteşarıydı, onu da bekletmiş oldum, yanına gittim;
-Sayın Müsteşarım, özür
dilerim, önemli iki randevumuz vardı o nedenle uçağı beklettim..
-Salık olsun Necati canını
sıkma, dedi…
Hacı abi gibi o da
gülümseyince, her şey yoluna girmişti… Böylece rötar yaptırdığım uçakla Ankara’ya
götürmeyi başardığım arkadaşlar Adana Belediyesi’nin tüm işlerini başarıyla
bitirmişlerdi… Aytaç abi haneme bir olumlu puan daha yazmıştı…
…
MÜHÜRÜ HAVAALANINA GETİRTTİM
Başbakan Turgut Özal’ın uçağı
Adana’daydı… Saat 21: 00 de havalanacak, Ankara’dan yakıt ikmali yapıldıktan
sonra Almanya’ya uçacaktı… Başkan Aytaç Abinin de bileti olmasına rağmen,
başbakanla birlikte Almanya ya gitmek istiyordu… Belediye Meclis üyesi Vural
Oktav da Sayın Başkanımla birlikte uçacaktı… Saat 19: 00 olmuş, uçağın kalkması
yaklaşıyordu… Başkan telaşlıydı, Serdar Aktakas ve Papyonlu Özer Öztep’in
pasaport işlemlerini yapılması konusunda uyarmış ama onlar bir şey
yapamıyorlardı… Çare olarak benim adımı vermişler… Aytaç abi de;
-Bu işi yapsa yapsa Cikcik
Necati yapar, demiş…
Başkanım beni çağırdı;
-Cikcik Necati, Ankara
Gümrüğü’nden çıkış vizesi yok, Serdar la Özer bunu halledemediler… Hemen çözmen
gerekiyor, önümde dakikalar var, yardımcı ol…
-Telaşlanmanıza gerek yok
başkanım ben çözerim, hemen halledeceğim…
Vural Oktav ile birlikte,
para kodunu Ankara’yı aradım, Gümrük Vizesi müdürünü buldum;
-Müdür bey, mührü ve
ıstampanızı alıp, biraz sonra inecek olan Başbakanın uçağının kapısında bizi
bekleyin, sizi de orada hazır istiyorum… Adana Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Aytaç Durak Başbakanla Almanya’ya uçacak, başkentte uçak ikmal yaparken,
gümrük çıkış vizesi gerekiyor, sonra da Londra ya uçacak…
Kısa bir sessizlik oldu,
müdür bey sinirli bir sesle bağırdı;
-Kardeşim sen kimsin yahu?
Nasıl olurda mührü ve ıstampayı havaalanına istersin? Ben işlemleri burada
yaparım arkadaş… Havaalanında hayatımda böyle bir işlem yapmadım, yapılamaz,
senin rütben ne kardeşim?
-Ben Adana Büyükşehir
Belediyesi Protokol Müdürü Necati Özkan’ım… Üstelik Başkan da Başbakanın
uçağıyla birlikte geliyor, itiraz istemiyorum, Emniyet Genel Müdürünü arayayım
mı?
Yine bir süre sessizlik
yaşandı, ben tekrar ısrar ettim;
-Istampayla mührü getirip
Başkanıma Gümrük çıkış vizeci verecek misin vermeyecek misin? Sen onu söyle…
Emniyet Genel Müdürü,
Başbakan lafları da girince müdür bey birden rahatladı, yumuşayıverdi;
-Peki, kardeşim peki orada
olacağım…
Başbakanın uçağı Esenboğa
Havaalanına indiğinde, vize masası müdürü elinde mühür ve ıstampa ile gelip,
sayın başkanın pasaportuna, uçağa ikmal yapılıncaya kadar vize verip gitti…
Daha sonra da Başbakanın
uçağıyla sayın başkanım Londra’ya uçmayı başardı, yanında Vural Oktav ile
birlikte…
Beni seven, yanından
ayırmayan sayın başkanımın bu davranışıma bir kez daha hayran olmuştu…
…
CİKCİK UNVANINI
KORMAZ ALBAY VERDİ…
12 darbesinden sonra Kurmay
Albay Nuri Korkmaz Adana Belediye Başkanı olmuştu; herkes korkuyor, kuş
uçurtmuyordu… Bir eli poposunda, bir elinde kırbaç belediyenin bahçesinde geziyordu…
Korkmaz Başkan otogar ‘ın hep zarar ettiğini öğrenince yakınmış;
-Nasıl kar ettirebiliriz?
Demiş…
Çevresindeki insanlar da;
-Başkanım 1966’dan beri
belediye çalışanı Necati Özkan isimli bir memur var, bu işi o çözer, demişler…
Korkmaz başkan beni çağırdı,
durumu anlattım…
-Seni Otogara muhasip
yapacağım çalışır mısın?
-Sayın Başkanım emriniz olur…
Korkmaz Başkan Belediyeye
geldiğinden beri de Ercan Kont’un uzun saçları ve sakalıyla, Kurtuluşun
bembeyaz olan saçına takmıştı… Bir gün otogarda çalışıyorum, telsizden bir
anons;
-Ben başkan Korkmaz cevap ver
17…
-Buyurun Başkanım, ben Necati
Özkan…
-Kurtuluş yok mu? Neden
konuşmuyor?
-Başkanım kendisi PEPE’ dir
konuşamıyor…
-Peki, Kurtuluşu da al, hemen
buraya gel…
Hemen Belediyeye makam
arabasının durduğu bahçeye geldik, bizi orada bekliyordu… Etrafında Abdullah
Yetagil, M.Ali Dağtaş vardı… Bu kişilerde onun şaşşakçılarıydı… Beni görünce;
-Necati gel buraya, evladım,
Ercan Kont’
-Emredersiniz Sayın Başkanım,
dedim…
Üçümüz berbere gidiyoruz,
Kurtuluş mırın-kırın ediyor…
-Yahu benim saçım doğuştan
beyaz, nasıl boyatırım?
Ercan Kont çıldırıyor;
-Abi ben tiyatrocuyum,
sanatçıyım, üstelik Tiyatro müdürüyüm…
Bende ikisini birden
yumuşatmaya çalışıyorum…
-Oğlum başkanın emri, bu
işten kaçamazsınız, mutlaka yaptıracaksınız…
15-20 dakika içinde berber
koltuklarındaki diğer insanları kaldırıp yerlerine bu ikisini oturtarak işi
halledip belediyeye döndüm… Başkan beni bahçede bekliyordu, yanındaki kişilere benim
ve arkadaşlarımın davranışlarını gözlüyordu, bir selam çaktım;
-Sayın Başkanım mevcutlu
götürdüğüm Ercan Kont’un saçını sakalını kestirdim, Kurtuluşun saçını boyattım…
Başka bir emriniz var mı?
Başkan her zamanki gür
sesiyle şöyle dedi;
-Aferin Necati, seni tebrik
ediyorum… Bu görevi bu kadar kısa sürede yapıp, getirdiğin, becerikli, hafif ve
süratli olduğun için sana CİKCİK(yani kuş) unvanını veriyorum… Kuş gibi
başarılı hafif olduğun için… Görevini dört dörtlük yaptığın için, seni tebrik
ederim… CİKCİK UNVANIN HAYIRLI OLSUN, güle güle kullan, dedi…
Teşekkür ettim, tekmil verip,
koşarak uzaklaştım..
İşte Belediyede ondan sonraki
ismim CİKCİK NECATİ olarak anılmaya başladı… Unvanımla da her zaman gurur
duydum…
…
GENEL MÜDÜR
RAKI KOKUSUNA
DAYANAMADI
Protokolü Aytaç Abi’nin
sayesinde sevdiğimi her yerde sevinerek söylüyorum… Benim girişkenliğime, açık
sözlülüğüme kendisi güç verdi…
Aslında protokole 1970’li
yıllardan beri girmeyi çok istiyordum, o yıllarda Adana Belediye Başkanı Sayın
Erdoğan Özlüşen’di… Kimseye zararı yoktu, sadece kendine zarar veriyordu… CHP’
ye kızıp ayrıldığı günlerde Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin kurulmasında görev
almıştı… Bana bir gün şöyle dedi;
-Necati sen iyi bir insansın,
benim kurucusu olduğum CGP’ nin gençlik kollarını sen kur, başarılı olacağına
inanıyorum…
Gerçekten de başarılı
olmuştum… O günlerde, Kemal Satır Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak
Adana’ya gelmişti… Yanında da Toprak-Su Genel Müdürü KOCA REİS denilen Sadettin
Bilgiç’in küçük kardeşi Erdoğan Bilgiç bulunuyordu… Karataş ta, partinin İl
Başkanı Fevzi Çapar, Vali Nezih Okuş’ la birlikteydik, Garnizon Komutanı da
oradaydı bu güzel ilçemizde protokole balık ziyafeti veriyorduk… Yemekler yenlip, içkiler içiliyordu, Kemal
Satır İsmet İnönü ile ilgili anılarını anlatıyor, gülüşmeler falan sürerken
koskoca genel müdür Erdoğan Bilgiç;
-Patttttk! Diye düşüp
bayılmaz mı?
Dr.Kemal Satır hemen ilk
müdahaleyi yaptı, hepimiz merakla soruyorduk;
-Ne oldu? Ne oldu?
Dr.Kemal Satır;
-Sayın Genel Müdürü alkol
kokusu çarptı… Rakı kokusuna dayanamadı, bayıldı, dedi…
Bir süre sonra ayılmıştı,
hepimiz yine gülüştük…
O günlerden başlayan protokol
hevesim 1984 te Aytaç Abi’nin Belediye Başkanı olmasıyla zirvelere ulaştı…
Şimdi bir ayağım Ankara da, biri İstanbul da, biri Antalya da, birisi de Adana
da uçarak dolaşıyorum, belediyenin tüm işleri gibi protokol işlerini de
hallediyorum…
…
BAKANLAR KURULUNA GİRDİM
Aytaç Durak abim Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı olunca Avukat Hasip Bilge ve Av. Necil Topuz’u da
sözleşmeli olarak belediyeye istemişti… Ankara ya yazılar yazılır, evraklar
hazırlanırdı, ama bir türlü imzalanamazdı… İç işleri bakanı Sayın Yıldırım
Aktuna, Başbakan Turgut Özal’a evrakları imzalatamıyordu…”OLUR” yazısını bir türlü
alınamıyordu…. Aytaç Durak herkese sırayla talimat verdi;
M.Ali Dağtaş gitti boş döndü,
Aytaç Bilgen gitti boş döndü,
Belediyedeki tüm üst düzey
yöneticiler Ankara’ya gidip bu işi yaptıramamışlardı…
Aytaç abi beni çağırdı;
-Cikcik sabah 09 : 50 uçağıyla
Ankara ya gidiyorsun…
-Hayırdır Başkanım?
-İki avukat arkadaşım için
başbakanlıktan “OLUR” yazısı alman gerekiyor, kazık kadar kişiler gittiler, bu
işi başaramayıp geri döndüler… Yaparsan sen yaparsın, son umudum sende…
-Emredersiniz Başkanım…
O dönemde Şevki Göğüsger
abimiz Başbakanlık Personel Müdürüydü… Sekreterine bir buket çiçek yaptırıp
götürüp beni görüştürmesini istedim, biraz sonra geleceğini söyledi…
Çiçeğim sayesinde personel
müdürü evrakımı imzalamıştı, üst yazıyla da Başbakanlığa gönderilmişti… Günlü
olan evrakın aynı gün imzalanması gerekiyordu, aksi takdirde her şey sil baştan
olacaktı…
İçişleri Bakanı Yıldırım
Akbulut’un biraz sonra bakanlar kurulu toplantısında başbakanla birlikte
olacağını öğrenmiştim, orada mutlaka yakalamak istiyordum… Koruma Müdürü Musa
Öztürk’e söyledim;
-Olur mu? Bakanlar kurulu
toplantısına kimse giremez…
-Abi olur olur, sen hafif
arkanı dönersin ben içeriye girer imzalatırım…
O hala şaka yaptığımı
zannediyordu… Arkasını dönünce ben bakanlar kurulu toplantısına daldım…
-Cikciiiik… Gitmeeeeee… Yapma…
Mahvoldum diye bağırıyordu…
Kapı açılmış, Sayın
Başbakanla karşı karşıya gelmiştim, Sayın Turgut Özal gözlüğünü yarım olarak
aşağıya indirdi, polisler başbakanı görünce yerlerine çivilenmişlerdi… Yavaş
yavaş Özal sordu;
-Hayırdır evladım?
-Sayın Başbakanım Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı Vekiliyim… Bir evrak imzalatmak zorundayım…
İçişleri Bakanı Sayın aylardır yerinde bulamıyorum, size de bir türlü
ulaşamıyordum…
Sayın Özal gayet sevecen ve
babacan bir tavırla;
-Tamam evladım… Senin gibi
cesur bir memurun her istediği yapılır, dedi ve imzaladı…
Yıldırım Akbulut’a döndü,
evrakı imzalamasını söyledi, ben sevinçten dört köşe oldum… Çünkü bakanlar
kurulu toplantısına giren ilk ve tek kişiydim…
Tam o sırada da, yani ben
içerideyken Adana Valisi Erdoğan Şahioğlu,
Belediye Başkanı Aytaç Durak abi de bakanlar kuruluna gelmişler, Musa
Öztürk’ün o sırada neden heyecanlandığını sorduklarında;
-Cikcik Necati beni
dinlemeden Bakanlar kuruluna girip evrak imzalattı, ya dayak yiyecek, ya
tutuklanacak, ya da işleri bitirecek, demiş…
Dışarıya çıktım, Aytaç abiye
evrakları imzaladılar deyince vali çok duygulandı, başkan çok sevindi…
-Cikcik Necati ben vali
olduğum halde içeriye giremem, sen nasıl girdin? Gel seni alnından öpeyim, dedi
öptü…
Aytaç Durak abi de sevinçten
dört köşeydi…
Benim de protokol müdürü
olarak itibarın da arttıkça artıyordu…
GENEL MÜDÜRÜN
ENSESİNDEYDİM.
Anakent belediye Başkanı
Sayın Aytaç Durak, İller Bankası Genel Müdürü Teoman Ünsalan’ın Adana ya
geldiğini öğrenmiş… Bir proje için genel müdürün imzası gerekiyor, daha sonra
da İmar ve İskan Bakanı Sefa Giray’ dan “OLUR” alacağız
Adana ya büyük bir para akışı
sağlanacaktı…
Aytaç abi Genel Müdürün
peşine düşmüş ama bir türlü bulamıyormuş, ben de genel Müdür’le birlikteydim,
telsizden bir anons;
-Bir yirmi yedi…
-Dinliyorum sayın başkanı…
-Cikcik neredesin?
Bilerek ve kasten;
-Evdeyim Sayın Başkanım şu
anda dinleniyorum…
-Cikcik yavrum İller Bankası
Genel Müdürü Sayın Teoman Ünsalan gelmiş Adana’daymış, Emniyeti alarma geçirdim
ama kimse nerede olduğunu bulamıyor… Sayın genel Müdürü çok acilen bulmanı
istiyorum…
-Başkanım ben hemen bulurum…
Ama şu anda evdeyim, nerede olduğunu da bilmiyorum…
Oysa genel Müdür yanımda ona
göz kırpıyorum, adam yorgunluktan ölüyor, 2-3 saat dinlenmesini sağlayacağım…
Bölge Müdürünün evinde dinlenmek istiyor, Aytaç Abi de sıkıştırıyor…
-Vallahi başkanım bulamam…
Telsiz kapandı, iki saat
sonra yeniden anons;
-Bir yirmi yedi…
-Buyurun başkanım…
-Necati sen Bakanlar Kurulana
giren, “CİKCİK” lakabı alan bir kişisin… Adana da Genel Müdürü bulamazsan yuh
olsun sana…
-Peki, başkanım 10 dakikaya
kadar genel müdürümüzle yanınızda olacağız…
-Aferin Necati, teşekkür
ederim…
2-3 saat bölge müdürünün
evinde dinlenen Teoman Ünsalan’ la birlikte daha sonra Aytaç Abi’nin yanına
vardık…
Genel Müdür;
-Aferin Cikcik Necati, bana
2-3 saat dinlenmem için fırsat verdiğin için teşekkür ederim...
Buluşturduğum Aytaç abi Genel
müdürü gerekli işlemlerin yapılmasını sağladı, hepimiz çok sevindik… Daha sonra
Mersin Valisi olan Teoman Ünsalan;
-Cikcik Necati sana 10 puan
üzerinden 10 puan veriyorum evladım… Çok yorgun geldiğim Adana da beni
dinlendirdiğini hiçbir zaman da unutmayacağım…
Cikcik Necati’nin gücünü bir
kez daha tüm dünyaya göstermenin mutluluğunu yaşadım…
…
“SEÇİMİ KAYBETTİK AYTAÇ ABİ”
26 Mart 1989 daki yerel
seçimlere adım adım yaklaşırken, başkanın çevresinde bulunan Aytaç Bilgen,
İsmail Okuroğlu, Hasan Basri Yavuz, bol bol yağ çekip Aytaç Abi’yi
yanıtlıyorlardı…
-Başkanım seçim senin,
Selahattin Çolakta kim ki?
-Başkanım 5 yıl daha bu
koltuğun garanti…
-Başkanım moralini asla
bozma, sen kazanacaksın…
-Başkanım 100 bin oy fark
atarsın…
Onlar böyle yanıltıcı
bilgiler verirken bende sık sık, doğruyu söylüyordum, seçime bir gün kala da
kendisini uyardım…
-Başkanım çevrendeki bu
kişiler seni yanıltıyorlar 10.kattan aşağıya in, ayakların yere bassın, halkın
arasına karış lütfen, diyordum…
Son konuşmamızdan sonra beni
azarladı, hatta makamından kovdu…
-Cikcik Necati senin için
hala Sodep ve SHP duruyor, lütfen makamı terk et…
Benim gibi doğru söyleyen
Mebruke Turhancık ’ı da kovunca dışarıya çıkarken şöyle dedim;
-Başkanım, beni
kovabilirsiniz ama seçimi siz kazanamayacaksınız… Çünkü karşınızda Selahattin
Çolak gibi komitacı bir kurt politikacı var…
26 Mart seçimlerinde Aytaç
abi ile aynı sandıkta oy kullanmıştık, eşlerimiz de yanımızdaydı…
-Başkanım haydi Adnan
Menderes Bulvarına gidelim, en büyük eserinize bakalım, dedim…
Gittiğimizde Aytaç Abi’nin
yaptığı bulvar cıvıl cıvıl insan kaynıyordu… Herkes piknik yapıyordu… Aytaç abi
ye o verecek kişiler piknikte gönüllerini eğlendiriyorlardı… Bu manzara
karşısında Aytaç abi’ye tekrar söyledim;
-Başkanım sizi defalarca
uyarmıştım, beni makamınızdan kovmuştunuz, halka inmediniz, yaptıklarınız
hizmetlerle yeniden seçimi kazanacağınız gibi bir duyguya kapıldınız…
Aytaç Abi derin bir “OHHHHH”
çekti, sonra şöyle dedi;
-Seçimi nasıl kaybettim
Cikcik Necati?
-Senin hizmet yaptığın
insanlar Menderes Bulvarında gününü gün ediyor, oy kullanmaya gitmemişler…
Aytaç abi elini omzuma koydu;
-Doğru söylüyorsun Necati,.
Seçimi kaybettik…
Aytaç abi orada seçimi
kaybettiğini henüz sandıklar açılmadan önce anlamıştı, ben de bunu
kanıtlamıştım… Hem Aytaç abi, hem de Cikcik Necati bu işi önceden tahmin
etmişti…
Bu hüzünlü bir kayıptı,
üzüntülü bir kayıptı… Politikacılar “BEN YAPTIM-BEN OLDUM” derlerse girdikleri
seçimi kaybetmelerinin resmini anlatmış olurlar… Hemen bundan kurtulup halka
inmesi, halkla birlikte olması gerekiyor…
…
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA RAKI
Kıbrıs Barış Harekâtı bitmiş,
Başbakan Bülent Ecevit alelacele seçime gitmişti… Diyanet işleri Başkanı Lütfi
Doğan’ı da istifa ettirmiş, politikaya atılmasını sağlamıştı… Gerçekten de
seçimlerde aday göstermiş, Sayın Doğan bakan olmuştu… Adana’ya Devlet Bakanı
Mehmet Can’la birlikte Lütfi Doğan da gelmişti… Onbaşılar Restaurant’ ta
muhteşem bir yemek şöleni vardı… Lütfi Doğan, Mehmet Can’ın kulağına sürekli
bir şeyler fısıldıyordu, garson da herkese içki servisi yapmaya başlamıştı,
Sayın Doğa’ a da iki bardak su getirdi… Yemek çok neşe geçiyor, bardaklar
havaya kalkıyordu… Adana Milletvekili Mahmut Keçeli, Lütfi Doğan’a şöyle dedi;
-Sayın Bakanım rakı içmiyor
musunuz?
Bakan da gayet sakin;
-Kardeşim ben Diyanet İşleri
Başkanlığı yaptım, rakı içmem, dedi..
Ama yemek boyunca çok
neşeliydi, iki ayrı bardaktan eşit miktarda su içiyordu, yüzünü falanda hiç
ekşitmiyordu…
Yemek bitti, tam kalkacağız,
bakan Lütfi Doğan sendelemeye başlamasın mı? Meğerse Mehmet Can Lütfi Doğan
rakı ve su karıştırılmadan, iki ayrı bardak olarak getirmesini rica etmiş… Yemeğin
başından beri iki bardaktan içtiğinin birisi rakı, birisi de suymuş…
Bakan sendeleyince hepimiz
gülüştük, bakan şöyle dedi;
-Ne var kardeşim, ibadet ayrı
kabahat ayrı… Kusara bakmayın iki üç duble de ben götürdüm, demez mi?
Gecenin mutluluğu böylece daha
da çok artmıştı…
…
ÇOLAK BAŞDANIŞMAN YAPMADI
Anakent Belediyesi 1992 de
yapılan ve Türkiye de en fazla ücret artışı sağlayan başkan Selahattin Çolak’a
teşekkür etmek için dev bir buket çiçek hazırlatmıştık… Özel Kalem Müdürü Hayri
Tunar, Hesap İşleri Müdürü Ali Nalbant, Kadir Işıklar, Basın Müşaviri Tahir
Özgür’le kapının yanına geldi;
-Cikcik Necati en önce sen
gireceksin, dediler…
-Evet, evet, en doğrusu
budur, diyenler de oldu…
Böyle konuşan arkadaşlara;
-Yahu Kadir Işıklar benden de
kıdemli, en önde o gitsin dedim…
Arkamdaki Koro;
-Olmaaaaz, önce Cikcik Necati
girecek, önce senin girmeni istiyoruz, dediler…
Neyse girdik, çiçeği ben
aldım, en önde içeriye girerken Başkan Çolak Ayağa kalktı…
-Ooooo Cikcik Necati sen en
başta mısın?
-Öhööö Sayın Başkanım,
arkadaşlar öyle layık gördüler, verdiğiniz zam için sizi tüm çalışanlar adına
tebrik ediyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz…
Başkan Çolak bizi oturttu,
çaylar, kahveler ısmarladı, sonra da benimle ilgili tarihi gerçeğin altını
çizdi…
-Bak Necati şanın İzmir
Belediye Başkanı Yüksel Çakmur ’a kadar gitmiş… Sayın Çakmur ne dedi biliyor
musun?
-Sayın Çakmur zaten benim
zaten arkadaşım sayın başkanım…
-Dedi ki, Necati gibi bir
elemanının var, ondan çok iyi yararlan, hatta mümkünse başdanışmanın
yapabilirsin… O çocuk sana büyük hizmetler de yapar…
-Teşekkür ederim Başkanım…
Ama aradan aylar, yıllar
geçmesine rağmen Sayın Çolak beni Başdanışman yapmadı, hala da bekliyorum…
…
BAŞBAKAN ÖZAL’IN
GÖZÜNE GİRDİM
Başbakan Turgut Özal bir
haftalık Anadolu turnesinin son durağı olarak Adana’ya gelmişti… Ulusal ve
yerel gazeteciler çok yorgundu, protokoldekilerin canı çıkmıştı… Özal’ın özel
danışmanı Can Bulak Başkan Durak’a
-Sayın Başkanım protokol
müdürün cin gibidir, basın mensubu ve diğer görevli arkadaşlarımız bu gezide
çok yoruldular, Cikcik Necati bunları eğlendirsin…
Aytaç Abi hemen beni çağırdı;
durumu anlattı…
-Emredersiniz başkanım,
dedim…
Gazeteciler arasında çok ünlü
olanlar da vardı, Yazgülü Aldoğan, Nimet Arzık, Berat Yurdakul, Yavuz Yüksel ve
diğerleri, hepsini etrafımda toplayıp şöyle dedim;
-Arkadaşlar bu gece sizi
eğlendireceğim… Sadece sizden bir ricam var, bu haberi hiç biriniz
yazmayacaksınız, söz vermenizi istiyorum…
-Cikcik Necati sana söz
veriyoruz, dediler…
100’e yakın kişiyle Seyhan
Oteli’nden ayrılıp Yıldız Gazinosu’na gittik… Kadın gazetecilerimiz de
dansözlerle birlikte göbek attılar…
Özer Öztep Abi’ye bir dansöz
sarılmıştı… Onu da organize eden kişi yine bendim… Özer abi bağırıyordu;
-Oğluuuuum Necatiiiii… Kalp
var kaaaaalllp… Beni öldürecek misiiiiiin?
-Hiçbir şey olmaz ağabeyiii…
Keyfine bak…
-Gül ablan ne der sonra?
-Hiçbir şey olmaz…
Neyse saat 04.30 da otele
döndük… Başbakanın etrafında parti teşkilatları vardı, 100 kişi birden içeriye girince;
-Eyvaaaah! Basıldık, demiş
başbakan Turgut Özal…
O da;
-Hayır, Başbakanım Cikcik
Necati Gazeteci ve diğer arkadaşları eğlenceden getiriyor, demiş…
Sayın Özal beni çağırdı;
-Cikcik Necati Yavrum, gel
seni tebrik edeyim… Bir haftadır, vilayet vilayet dolaştık, bu arkadaşlarım
yorgunluktan ölmüşlerdi… Benim aklıma gelmemişti, sen eğlendirdiğin için
kutluyorum… Nereden akıl ettin yahu? Deyince de;
-Sayın Başbakanım, ben
hallederim, adım CİKCİK NECATİ’ dir…
Özal’ın gözüne çıkmamak üzere
girmiştim, haberin yazılmaması konusunda tüm arkadaşlar erdikleri sözü tuttular…
Sadece Cafer Esendemir söz vermesine rağmen, ertesi gün gazetesinde yazarak
bizleri çok üzdü… Cafer’in bu yanlışını hiçbir zaman unutmadım…
…
ZEYTİN DALLI
BAYRAĞIN FATURALARI
Aytaç Durak Anap tan, amcam
olan dr, Muhittin Yalçın da SODEP ten Adana belediye başkan adayı olmuşlar,
seçim yarışı tüm hızıyla başlamıştı… Sandıklar konulmadan iki ay önce Aytaç
Durak belediyeye yanıma gelmişti;
-Cikcik Necati, biliyorsun
ben yıllarca belediye meclis üyeliği de yaptım, seni de iyi tanıyorum,
kapasiteni de biliyorum, aday oldum beni destekler misin?
Bir süre düşündüm;
-Aytaç abi, hanımım
tarafından akraba oluyorsun, seni çok severim… Ancak Amcam DR. Muhittin Yalçın
da aday oldu… Şu anda söz veremem… Seçimi kazanırsanız kesinlikle kuzey
Adana’da yeni bir kent yaratacaksınız… Karaisalıya doğru kenti kaydıracaksınız-geliştireceksiniz…
Buna inanıyorum… Ama şimdiden söz veremem..
Aytaç abi hiçbir şey
dememiştim… Kapıya kadar yolcu edip gülüşmüştük…
Hem Sayın Aytaç Durak, hem de
dr. Muhittin Yalçın kesinlikle belediye başkanlığında kendilerinin seçimi
kazanacaklarını söylüyorlardı…
Propaganda çalışmaları
başladı, gece-gündüz demeden, gümbür gümbür dolaşıyorduk… Bir gün Anap’ın
konvoyuyla burun buruna geldik… Benim elimde zeytin dallı bayrak vardı, hiç
bozuntuya vermeden Sayın Durak’a bir buket çiçek sunduk… İki aday öpüştü,
birbirlerine başarılar dilediler… Seçimler yapıldı ve Aytaç Durak onbir bin
oyla kazandı… Yalnızca o seçimde biz içimizden vuranlar vardı, onu da herkes
biliyor…
Sayın Aytaç Durak beni
zeytindallı bayrakla görmüş, belediye başkanı olmuştu, uzun yıllar maaşıma zam
yapmamıştı… Bayrağı taşımanın faturasını çok ağır ödemiştim ama şimdi seçim
olsa yine hangi partiye oy vereceğimi herkes biliyor…
…
ÇIKMAMAK ÜZERE
BAŞKANIN GÖZÜNE GİRDİM…
Belediye Basın Müşaviri aynı
zamanda eski milletvekilinin kızı olan Esin Küçüktepepınar trafik kazası
geçirmiş, beyin tıravmasından Balcalı Acil Servisi’ne kaldırılmış, kimse
ilgilenmiyordu… Eli yüzü-gözü şiş ve kan içindeydi… Başkan Durak abinin ilk
yılları olduğu içinde herkese soruyormuş;
-Yahu arkadaş Balcalı da
kimsenin tanıdığı yok mu? Bu kız göz göre göre ölecek, demiş…
Serdar Aktakas’a sormuş
bilmiyor,
Aytaç Bilgen’e sormuş
bilmiyor,
Abdullah Özkul’a sormuş
bilmiyor…
Hiç kimse bir şey bilmiyor…
Serdar Aktakas sonunda şöyle demiş;
-Başkanım Balcalı da olsa
olsa Cikcik Necati’nin tanıdığı vardır… Kurmay Albay Nuri Korkmaz’ın belediye
başkanlığı döneminde, en fazla ilişkisi olan kişi Cikcik Necati’dir…
Başkan düşünmüş;
-Yahu Necati beni tebrik
etmeye bile gelmedi, nasıl çağıracağım?
Etrafımdaki kişilerde ısrar
etmişler…
-Başkanım Rektörden dekana,
profesörleri tanıyan tek kişidir… Lütfen çağıralım, demişler…
Aytaç abi beni telefonumla
evimden aradı….
-Necati,
-Ne var başkanım? Ama hiç
taviz vermiyordum, rakibi olan amcam dr. Muhittin Yalçın’ın kampanyası
sırasında zeytin dallı bayrağı günlerce sallamıştım ya, o da elimde görmüştü…
-Acele başkanlığa gel seni
bekliyorum…
Akşamüzeri kalkıp gittim,
başkan beni tek olarak makamına aldı…
-Necati sen beni tebrik bile
etmeye gelmedin ama seni affediyorum… Esin Küçüktepepınar ölüyor… Git şu kıza
yardımcı ol… Bundan sonra da şu telsizi al, başkanlıktan da ayrılma… Seni
burada görmek istiyorum… Şu raporunu falan da bir kenara bırak, sen artık benim
elemanımsın…
-Emredersiniz başkanım,
dedim…
Uçarak Çukurova Üniversitesi
Balcalı Hastanesi’ne gittim… Beyin Cerrahı Sabahattin Hacıyakupoğlu’nu buldum, Yılmaz
Tanyaş’ı bulup gerekli müdahaleleri yaptırdım… Ertesi gün Esin’in gözleri
açılmıştı, hemen koşarak başkana gelip tekmil verdim…
-Başkanım Esin artık
sağlığına kavuştu, bana başka bir emriniz var mı?
-Cikcik Necati bundan böyle
başkanlıkta görevlisin, yakınımdan ayrılmayacaksın, dedi…
Gerçekten de 5 yıllık
iktidarı döneminde yanından bir an olsun ayrılmamıştım…
…
BÜYÜKBAŞ SÖZÜME
MÜSTEŞAR ALINMIŞ
Başbakan Turgut Özal GAP’ ta
düzenlenen bir törene katılacaktı… Adana ve Mersin ekipleri olarak biz de büyük
bir konvoy halinde Şanlıurfa’yı geçip Diyarbakır’a yaklaşıyorduk… Araç
konvoyumuzda bakanlar, milletvekilleri, müsteşarlar genel müdürler vardı ve
doluydu… Birden önümüze bir inek sürüsü çıkmaz mı? Hemen telsizi elime aldım,
önceki oto bir’e mesaj gönderdim;
-Oto bir, oto biiiir…
-Dinliyorum müdürüm…
-Önde büyükbaşlar gidiyor,
biraz dikkatli ol…
-Emredersiniz müdürüm, dedi…
Bu sırada başkan Durak’ın
yanındaki müsteşar alınmış, üzülmüş… Şu anda da yurt dışında görevde…
-Sayın Durak büyükbaşlar
olarak bize mi anons ediyorlar… Bizim mi büyükbaş olduğumuzu söylüyorlar?
Başkan gülmüş;
-Hayır, sayın müsteşarım, o
anonsu yapan CİKCİK NECATİ’ DİR… Kerata espri yapmasa rahat edemez… Size
söylemez, çok terbiyeli, çok anlayışlıdır… Siz keyfinize bakın, demiş…
Benim yaptığım “BÜYÜK BAŞLAR”
anonsu uzun süre konvoyda siyasi kulislerde konuşuldu… Artık kim ne anladıysa
anlamış oldu…
…
ARABULUCUYUM
Sodep yeni kurulmuş, yerel
seçimlere gidiyordu… Amcam Dr. Muhittin Yalçın da bu partinin belediye başkan
adayı olarak gösterilmek üzereydi… İşte bu aşamada dr. Yalçın ve Belediye eski
başkanı Selahattin Çolak’ı tam üç kez buluşturarak konuşturdum… Hatta bunu kendi
özel arabamla yapmıştım… Yarbaşındaki Restaurantta bir araya getirmiştim,
yemekler yendikten sonra Çolak şöyle dedi;
-Muhittin Abi, ben aday
değilim, şu anda Sodep’e üye bile olmadım, ama bir daha buluşup konuşalım…
-Olur, bundan zevk duyarım,
dedi…
Aradan bir süre geçmişti,
aynı yerde yine arabamla ikisini bir araya getirdim, buluştular, konuştular…
Amacım Sodep’teki yanlış gelişmeleri önlemekti… Hatta üç bulaşmada da yemek
paralarını ben kendim ödedim…
Burada bir şeyin daha altını
çizmek istiyorum Dr.Muhittin Yalçın amcam Selahattin Çolak’ da Adana Erkek
Lisesi’nden arkadaşlarımdı… İkinci buluşmada Selahattin Çolak şöyle dedi;
-Muhittin abi, ben aday olmak
istiyorum, sen aday olma…
Dr.Muhittin Yalçın da;
-Selahattin bu nasıl söz? Bu
partiyi ben kurdum, Erdal İnönü de benim belediye başkanı olmamı istiyor, nasıl
böyle söylersin?
Biraz kırgın ve elektrikli
geçen randvu üstünden bir süre daha geçmişti… Son randevuda da Çolak son derece
kararlıydı… Yemek sona ererken son sert bir ses tonuyla;
-Muhittin abi, hizmetlerim
yarım kaldı, ben aday olmak istiyorum, sen adaysan o zaman ön seçim yapılsın
ona göre karar verilsin…
-Peki, kabul ediyorum, dedi…
Son randevuda bana her iki
tarafta teşekkür etti…
-Cikcik Necati, senin bu
iyiliğini, davranışı unutmamız olanaksız, teşekkür ederiz…
Aradan biraz daha zaman
geçince il, ilçe yöneticileri bir araya geldi, oylama yapıldı 6-8 farkla Dr. Muhittin
Yalçın aday olmuştu, Adana da ve partide fırtınalar koptu… Atılan yumrukları, sandalyeleri
anlatamayacağım, bunları herkes biliyor, o sırada aktif olarak yumruklarını
falan konuşturanlar şu anda görevdeler…
Arabuluculuğum dört
dörtlüktü; sonuç olumsuz da olsa kendime laf söyletmem, ben zamana ve tarihe
karşı görevimi tam olarak yapmıştım…
…
ABDULLAH ÖZKUL’UN PİPOSU
6.Kolordu
Komutanı Mehmet Önderpaşa gidecek, yerine “BURGUCU” namıyla tanınan Hakkıpaşa
gelecekti… Ertesi gün de 30 Ağustos bayramı vardı… Ama Anakent belediye
Başkanımız Aytaç DURAK ABİ Çin de inceleme gezisinde bulunuyordu… Kolordudan
paşanın emir subayı belediyeyi aramış;
-Yarın
30 Ağustos zafer bayramı, sayın başkanı da tören alanında bulunmasını istiyor…
Zabıtalar
da bir telaş, bir telaş, herkes koşturuyor, Durak Çin de vekâlet eden Abdullah
Özkul’un da yerini kimse bilmiyor…
-Bunu
CİKCİK Necati çözer, demişler…
Beni
telsizle buldular, durumu anlattılar;
-Kafanızı
yormayın, Sayın Özkul yarın 30 Ağustos törenlerine katılacak orada olacaktır…
-Sağ ol
Cikcik, senden de bu beklenirdi, dediler…
Doğruca
Abdullah Özkul’un yazlığına gittim, Dr. Suat Erem’le kahvaltı yapıyordu… Buraya
kadar her şey normaldi… Özkul da piposuyla ünlüdür, vilayetteki kutlamalar
sırasında yine pipo içiyordu, Hakkıpaşa da ters ters baktı, Sayın Özkul bir şey
anlamadı, bir süre sonra yine ters ters baktı, Sayın Özkul yine görmezden
geldi, Hakkıpaşa sert bir ses tonuyla;
-Sayın
Özkul pipo içme, dedi…
Herkes
şoke oldu, kimseden ses çıkmıyor, vali
beyin makamı tıklım tıklım, herkes birbirlerine bakıyordu… Abdullah Özkul
duymazlıktan gelemedi, piposunu çıkarttı, yavaşça söndürdü, kamufletti, sessizce
cebine yerleştirdi…
Bu
anılarımın içinde unutamadıklarımdan birisidir…
…
AYTAÇ DURAK’IN
SELAHATTİN ÇOLAK’A
GÖREV TESLİMİ
26 Mart 1989’daki seçimi
kaybettikten sonra Aytaç abi sık sık;
-Cikcik Necati, Belediye’yi
Çolak’a ben teslim etmeyeceğim, Ahmet Özkan’ı vekil olarak atadım… Teslimi o
yapsın, diyordu…
Bende sık sık;
-Hayır, başkanım, olmaz, seçime girdiniz, kaybettiniz,
görev teslimini sizin yapmanız centilmenliğinizdendir, diyordum…
Aytaç abi diretiyordu, hatta
kesin kararını da vermişti… Akşam oldu, Selahattin Çolak’ın genel sekreteri
Şafak Eren beni telefonla aradı…
-Sayın Cikcik Necati, sen
bizim eski arkadaşımızsın, Aytaç beye söyle, belediyenin teslimini kendisi
yapsın…
-Peki, emrin olur Şafak abi,
ben bu işi gerçekleştireceğim, dedim…
Bir süre sonra evimin
telefonu yine çaldı, Hüseyin Çolak arıyordu;
-Cikcik bu işi hallet, teslimi
Sayın Durak yapsın…
-Emrin olur abi, ben bu işi
hallederim, dedim…
Kalkıp doğru Aytaç abinin
evine gittim, baktım ki, Sayın Adem Atılgan, bir gurup Çolak’çı başkana rica
ediyordu… Aytaç Abi de sürekli reddediyordu…
-Yok, kardeşim, ben Ahmet
Özkan’ı vekil olarak atadım, o görevin teslimini yapsın, diyordu…
Nasıl kapıda beni gördü;
-İşte Cikcik Necati geldi, bu
işi yapacağım, söz veriyorum, yarın belediyeye gidip görevi Sayın Çolak’a
teslim edeceğim, dedi…
Herkes Cikcik Necati’nin
gücünü orada bir kez daha görmüştü… Gerçekten de ertesi gün ben arabamla Aytaç
Abi’yi belediyeye götürdüm, Sayın Çolak aşağıda karşılamıştı, makamda güzel
konuşmalar yapıldı, Çolak Durak’a dönüp;
-Belediyeden bir isteğiniz
var mı Sayın Durak? Dedi…
Aytaç abi de;
-Cikcik Necati’yi almak
istiyorum…
Çolak makam koltuğunun
arkasına kadar yaslanarak;
-Belediyeyi iste vereyim, ama
Cikcik iş bitiricidir, onu verem kusura bakma Sayın Durak, dedi…
İki başkanım konuşması
tarafıma gösterdikleri olağanüstü yakın ilgiden, sevgiden kaynaklanmaktadır…
Kendilerine buradan teşekkür ediyorum…
Aytaç abi ısrarla;
-Necati sen telsizi
seviyorsun, istersen sana bir telsiz de alırım… Pratik adamsın, Selahattin
Çolak böyle diyor, sen ne diyorsun? Deyince de;
-Başkanım ben telsizi değil,
belediyeyi seviyorum, burada kalmayı istiyorum..
-Peki sen bilirsin… Başarılar
dilerim Cikcik Necati dedi…
Şu anda buradaki görevime
zevkle devam ediyorum… İki başkanımı da eşit olarak seviyorum… Bu memlekete
güzel ve büyük işler yaptıklarına inanıyorum, biliyorum, Allah başımızdan eksik
etmesin…
Abdulkadir Kaçar, 2017 Adana,
Türkiye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder